Osmanlı ordusun ve Türk ordusu içerisinde subayların başarısızlık nedeniyle intihar etmeleri hemen hiç görülmemiştir. 12-14 Nisan 1915 tarihlerinde şuayba ormanında gerçekleşen muharebede Süleyman Askeri Bey'in İngilizlere karşı başlattığı taaruz harekatı çok büyük bir başarısızlıkla sonuçlanınca, Süleyman Askeri bu başarısızlıktan tamamen kendisini sorumlu tutmuştur ve sonrasında intihar etmiştir. Kafasına tabancayı sıktığında henüz 30 yaşındaydı. Bu muharebe sonucunda Osmanlı ordusundan 3000 kişi ölmüş, 800 kişi de düşmana esir düşmüştü...
Süleyman Askeri Bey, Trablus-Garp harbine katılabilmek için İstanbul'dan muhtelif isim ve hüviyetlerle ayrılan Enver Paşa, Mustafa Kemal, Nuri Fuad, Ali Fethi ve Reşid Beyler'in arasında idi. Eşref Bey daha evvel Kahire'ye gitmiş, Prens Hüseyin Tosun'un alakasını temin etmiş ve Osmanlı'nın, İtalyanlar'la ne pahasına olursa olsun anlaşma kararına rağmen, bu bir avuç kahraman insan, çesitli isim ve hüviyetlerle Mısır üzerinden Berka'da toplanmaya başlamışlardı. Gidenlerin arasında, kıyafeti hiç dikkati çekmeyenlerin başında Süleyman Askeri Bey de vardı. Kendisi Cer hocası kılığındaydı!..
Lawrens, Yedi Amud Üzerindeki Dünyası' nda O'ndan da bahseder ve nasıl bir duygu ile olduğu bilinmez, Süleyman Askeri'nin akıbetini, idealist Osmanlı Türklüğü'nün tipik numunesi olarak görür.
Şöyle der:
"– Osmanlı Türkleri içinde devletlerin hayat ve varlığının kritik bir safhaya girdiğini hissedenler yok değildi. Ben, çöl'de vazife gördüğüm esnada ve hiç ümit edilmeyen mıntıka ve sartlar içinde bunlara rastladım.
Onlar, devletlerinin mevcudiyetini devam ettirebilmek için fevkalade fedakarlıklara ihtiyaç olduğunu hissetmenin şuuru içinde herşeyi yapmışlardır. Fakat, İstanbul'dakiler ve bilhassa Padişah ve etrafındakiler hakikati görememişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu'nu teşkil eden unsurlar ise, her ne pahasina olursa olsun ayrılma davasında idiler. Bizler karşı tarafta olarak, vatanlarının ve bilhassa devletlerinin vahdetini muhafaza etme isteyenlerin ferdi mücahedelerine baktıkça, itiraf etmek lazımdır ki bunları takdir ediyorduk. Eşref'in sağ kolu olarak bilinen Süleyman Askeri, Golç Paşa'nın da itibarını ve itimadını kazanmıştı. Şuayyibe Muharebesinde akıncı kuvvetlerinin başında idi. Tavshend'in gayet iyi tahkim ettiği ve Allenby'nin en mükemmel kıt'alarını verdiği bu cepheye Türkler üst üste hücumlar yaptılar. Osmanlı ülkelerinin her tarafından derlenmiş gönüllülerden teşekkül eden Osmancık Taburları ile yapılan bu taarruzların ilk zamanlarda muvaffakiyetsizliğe uğraması, her istediklerini elde etmeleri için mukavemet edilmez hırsa ve emele sahip olan Süleyman Askeri'nin izzet-i nefsine ağır geldi ve yaralı olarak takip ettiği harbin en hararetli safhasında intihar etti. Bu haber bize geldigi zaman Mekke'de, Şerif Paşa'nın sarayında idim. Hüseyin Paşa bana:
" – Bunlar böyle ölmesini bilirler… " dedi. Daha sonra öğrendik ki, Türk askerleri, kumandanlarının zafer hasreti içinde hayatına son verdiğini öğrenince karşı durulmaz bir taarruza geçmişler ve başta Şuayyibe olarak bütün müstahkem mevkileri ele geçirmişlerdi."