Alevilerde derin bir kandırılmışlık hissi vardır - ERDOĞAN ÇINAR
15
KAS
2012
ALEVİLİĞİN GİZLİ TARİHİ’NİN YAZARI ERDOĞAN ÇINAR:
Alevilik üzerine önemli araştırmalarıyla bilinen ve aynı zamanda Jarudiyar’ın da yazarlarından olan Erdoğan Çınar’a, Alevilerin Mustafa Kemal’e bakışını sorduk.
»Alevi topluluğu açısından Atatürk figürü neyi ifade eder?
Bu soruyu cevaplamadan önce Atatürk ile Alevilerin ilişkisine başından başlayarak kısaca göz atmak gerekir. Bilindiği gibi, Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919’da Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak üzere Samsun’a ayak bastığında ülkenin büyük bir bölümü yabancı güçler tarafından işgal edilmişti. Yine bilindiği gibi,ülkenin geleceğini karartma çabası içinde olanlar yalnızca dış güçler değillerdi. Ülke içinde de kimi merkezler işgalin genişlemesi, memleketin bir an önce parçalanması için yoğun çabalar içindeydi.
Mustafa Kemal ‘Nutuk’unda memleketin o günkü durumunu şu cümlelerle anlatıyor; “...yurdun dört bir bucağında Hıristiyan azınlıklar, gizli, açık, özel istek ve amaçlarının elde edilmesine,devletin bir an önce çökmesine çalışıyorlar
Sonradan elde edilen güvenilir belge ve bilgiler, İstanbul Rum Patrikhanesinde kurulan Mavi Mivra Kurulu’nun illerde çeteler kurmak ve yönetmekle, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptırmakla uğraştığını doğruladı. Yunan Kızılhaçı, Resmi Göçmenler Komisyonu, Mavi Mira Kurulu’nun çalışmalarını kolaylaştırmaya yardım ediyor, Mavi Mira Kurulu’nca yönetilen Rum okullarının izci örgütleri, yirmi yaşını geçmiş gençler de katılarak, her yönde geliştiriliyor.
Ernümeni Patriği Zaven Efendi de, Mavi Mira Kurulu ile düşünce birliği ederek çalışıyor.Ermeni hazırlığı da Rum hazırlığı gibi ilerliyor.’’
O karanlık günlerde Mustafa Kemal’in düşmanları sadece Rum ve Ermeni patrikhaneleri değildi. Hilafet yanlısı Müslümanlar da Kurtuluş Savaşı’nı desteklemekle birlikte, Mustafa Kemal’e şahsında güven duymuyorlar, savaşın kazanılması ile birlikte güçlenecek olan Mustafa Kemal’i alaşağı etmek için tedbirler düşünüyorlardı.
Mustafa Kemal aslında çok yalnızdı. Milli mücadelenin en önemli ve en erken safhalarından biri olan 4 Aralık 1919 günü başlayan Sivas Kongresine katılım çok az oldu. Kongre günü Sivas sokakları Mustafa Kemal’in ‘vatan haini’ olduğunu neşreden ilanlarla donatılmıştı. Kurtuluş savaşının bu safhasında Mustafa Kemal’in arkasında kesinlikle bir halk desteği de yoktu..
Sivas Kongresi’nde bağımsızlık savaşının merkezinin Ankara’ya taşınması kararı alındı. Mustafa Kemal ve Temsil Kurulu Heyeti 18 Aralık 1919 günü Sivas’tan Ankara’ya doğru yola çıktılar. Mustafa Kemal ve arkadaşları Ankara’dan evvel 22 Aralık 1919 günü Hacıbektaş’a uğradılar.
O geceyi Hacı Bektaş Veli Dergâh’ında geçiren Mustafa Kemal ve heyettekiler Alevi-Bektâşi ileri gelenleri tarafından dergahta itina ile ağırlandılar. O gece yapılan toplantıda Aleviler ve Bektâşiler bağımsızlık savaşına topyekûn destek kararı aldı. Dergâh’ın kasasındaki 1800 altının tamamının yanı sıra pek çok ayni yardım Kuvva-i Milliye’ye aktarıldı. Ertesi gün yağmur altında binlerce kişi Kuvva-i Milliye saflarına katıldı. Mustafa Kemal ve arkadaşları bağımsızlık öncesi ve sırasında aradıkları ilk büyük ve içten desteği Hacı Bektâş-î Veli Dergâhı’nda buldular.
Alevilerin ve Bektâşîlerin İstanbul’daki en büyük mabedi sayılan Merdivenköy Şahkulu Sultan Dergâhı başta olmak üzere Erikli Baba, Seyit Abdal Karyağdı, Münir Baba, Şehitler, Karaağaç ve benzeri tüm Alevi-Bektâşi merkezleri de mürşit ocağının izinden giderek Kuvva-i Milliye saflarında yer tuttular, Kurtuluş Savaşı’nda sayısız hizmetler gördüler.
Ne yazık ki; Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Alevilerin bu mücadeleye yaptıkları katkı cumhuriyet kadrolarının akıllarına bile gelmedi. Zaferde en büyük pay sahibi Aleviler, daha bağımsızlığın ve cumhuriyetin sevincini yaşayamadan büyük bir hayal kırıklığının içine düştü. 25 Kasım 1925’te Tekke ve Zaviyelerin Kapatılmasına Dair Kanun TBMM’de kabul edildi. Bu kanunla Cumhuriyet Türkiye’sinde Alevilik kanunla yasaklandı. Hacı Bektaş Veli Dergahı başta olmak üzere tüm Alevi dergahları kapatıldı. Aleviler için sancılı dönem başladı.
Cumhuriyetle birlikte, Mustafa Kemal’in bizzat ihanet odağı olarak tanımladığı Ermeni ve Rum Patrikhaneleri türlü imtiyazlarla donatılıp varlıklarını sürdürmeye devam ederken Kurtuluş savaşının ve Cumhuriyetin en sadık destekçisi Hacı Bektaş Veli Dergahı ile birlikte tüm Alevi tekke ocak ve dergahları kapatıldı. Bu zaviyeden bakıldığında, Mustafa Kemal adı, Alevilerde derin bir kandırılmışlık hissi uyandırıyor.
»Osmanlı baskısından sonra cumhuriyetin ilk yıllarında Aleviler belli bir rahatlama yaşamış mıdır?
Rahatlamak şöyle dursun; Cumhuriyetin ilk yıllarında, Aleviler Osmanlı’nın son dönemlerinde olduğundan daha çok sıkıntı içine düştü. Osmanlı idaresinde etkili ve faal olan tüm Alevi dergâh, tekke ve ocaklarının tümü Cumhuriyetin ilk yıllarında tarumar edildiler.
Kırşehir’de Hacı Bektaş Veli Dergâh’ı kolluk kuvvetleri marifeti ile boşaltıldı. Dergâh’taki eşyalara ve el yazması kitaplara, belgelere el konulup Ankara’ya götürüldü. Savaş sırasında Kuvva-i Milliye teşkilatının karargâhı olarak sayısız hizmet gören Merdivenköy Şahkulu Sultan Dergâhı da bu zulümden nasibini aldı. Dergahın kapısına kilit vuruldu. İçindeki eşyalar, belgeler ve kıymetli yazmalar, kişilerin ve kurumların talanına, zamanın tahribatına terk edildi. Dergâh 1963’teki bir yangınla tamamen ortadan kalktı. İçindeki eşyalardan, belgelerden ve el yazması kitaplardan geriye hiçbir şey kalmadı. İstanbul’daki Eyüp Karyağdı Baba ve Sütlüce Karaağaç gibi diğer dergâhlar da benzer şekillerde ortadan kalktı.
Eskişehir’deki Battal Gazi Dergâhı, Aleviliğin saygın bir mabediyken kapatıldı ve sonradan müzeye dönüştürüldü. Tokat Tekeli Dağı’nın 2500 metre yükseğinde kurulu Hubyar Abdal Dergâhı ve Sivas ili, Hafik ilçesi, Yalıncak Köyü’ndeki Yalıncak Sultan Dergâhı benzeri gözden uzak dergâhlar da cumhuriyetin kolluk kuvvetleri tarafından kazma-kürek yıkılarak tahrip edildi. Bu dergah, tekke ve ocakların hepsi Osmanlı’nın son zamanlarında ayaktaydı ve son derece faaldi.
Yine Cumhuriyetle birlikte Alevi dedeleri üzerinde yoğun bir sindirme politikası uygulanılmaya başlanıldı. Alevi dedeleri köyden köye gidemez oldu. Görüldükleri yerlerde ya yakalanıp uydurma suçlarla hapislere atıldılar ya da sakallarının yarısı kesilerek ibret olsun ve itibardan düşsünler diye öylece yarım sakalla köylerine geri gönderildiler.
Cumhuriyet’in Alevilere Osmanlı’dan daha iyi davrandığını söylemek çok zordur. Alevilerin Osmanlı döneminde çektiği eziyetler Cumhuriyetin ilk yıllarında çok daha ağırlaşarak devam etti.
»Yine de Aleviler laik sisteme bağlıdır diyebiliriz değil mi?
Aleviler bu ülkede laik sisteme en fazla bağlı olan topluluktur. Aleviler hiçbir koşuda laik sisteme olan inançlarını terk etmez.
»Tekke ve zaviyelerin kapatılması Alevilere yönelik bir baskının sonucu mudur diyorsunuz?
Bu ülkede yaşayan insanların üçte birinin inancı Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması kanunu ile yasaklanmıştır. Kanunun metninde açıkça Alevilik yasaklanmıştır denmiyor ama bu kanunla dedelik seyitlik, çelebilik, babalık yasaklanmıştır. Üstelik bu kanunda Alevi dedesi, Bektaşi babası büyücü ve üfürükçülerle aynı kefeye konulmuş aşağılanmıştır
Dedelik kurumu olmadan Alevilik olmaz, Babalık kurumu olmadan Bektaşilik yürümez. Siz rahiplik etmeyi, papazlık yapmayı yasaklarsanız dolayısı ile Hıristiyanlığı yasaklamış olursunuz. Tekke ve Zaviyeler Kanununun çıkarılmasının asli amacı Aleviliğin yasaklanmasıdır. Öyle de oldu.
Bu kanunla, Alevilerin yegâne ibadeti olan Ayini Cem’ler yasaklandı. Gizli gizli yapılan Ayin-i Cemlerde yakalananlar karakollarda dövüldü, ağır zulümlere maruz kaldı. Cemlerde yakalandıkları için, inandığı biçimde ibadetini yaptığı için yıllarca hapislerde yatanlar oldu.
İbadet ettiği için tutuklanıp mahkûm edilir mi insan? Bu kanunla binlerce insan sadece ibadet ettiği için hapislerde yattı. Aleviliği yasaklayan 1925 tarihli bu kanun hâlâ yürürlükte üstelik de 1982 anayasasında “inkılap kanunları” (anayasanın 174. maddesine göre anayasaya aykırılığı iddia edilip iptal edilemeyecek kanun) arasında kabul edilerek koruma altına alındı.
Alevilik bu ülkede hala yasak ve bu yasak Anayasanın koruması altında yani bugün bu kanunun değiştirilmesi teklif dahi edilemez, bu kanunun Anayasa’ya aykırı olduğu yönünde yorumda bulunmamız dahi hâlâ yasaktır.
»Dersim Katliamı Kemalizm’le Alevilik arasında bir kopuş yaratmış mıdır?
1937-1938 yıllarında Cumhuriyet kuvvetleri Dersim’de aşırı derecede orantısız güç kullandılar. Dersim olaylarında on binlerce Alevi yaşamını yitirdi. Munzur aylarca kan aktı. Bu olaylarda canını kaybedenlerin çok büyük bölümü kadınlar ve çocuklardı.
1937 ve 1938 yıllarında Dersim köyleri kasabaları kör uçaklar tarafından günlerce bombalandı.Dersim olayları sırasında kucağında çocuğu ile sağa sola kaçışan Alevi kadınlarının üzerine bomba yağdıran uçaklardan birinin pilotu Atatürk’ün manevi kızıydı. Atatürk manevi kızın bomba yüklü uçağın kapısına kadar giderek bizzat bu kanlı harekâta yolcu etti.
Trabzon’daki Atatürk müzesinde Dersim harekatının planları var.Bu planlar üzerindeki yazı Atatürk’e ait. Seyit Rıza’nın asıldığı gece Atatürk cinayet mahallindeydi. Elazığ tren istasyonunda makasa çekilmiş bir vagonda bekledi infaz haberini. Atatürk’ün Dersim harekatını bizzat planladığı ve yakından takip ettiği o kadar açık ki..
Katliamdan sonra binlerce Dersimli de yerinden yurdundan edilerek uzak şehirlere sürgüne gönderildi.İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın imzasını taşıyan bir yazı ile beş yaşını doldurmuş Alevi kız çocukları ailelerinden koparılarak köpek yavrusu gibi vagonlara doldurulup her istasyona üçer beşer dağıtıldılar. Dersim olayları Aleviler ile Kemalizm’i birbirinden ‘gayrikabil-i rücu’ kopardı. Bu katliamın üzerindeki örtü kalktıkça, Alevilerin Kemalizm’le yol ayırımı daha da belirginleşecektir
Bir Gün Gazetesi