Bence çok önemli bir aşamaya geldik: Bilgelik…
Aydın-Bilge/Bilgelik (Hikmet) Kavramlarının Birbiriyle Olan İlişkisi
“Ne bilgeler bilgeliği ararlar, ne de bilgisizler bilgeliğin ardına düşerler.” Sokrates
Bilgelik nedir? Bilgililik midir? Sanırım değil. Bilgi büyük bir güçtür ancak, bilgelik bu gücün kullanılması, hayata uygulanması ve başkalarına aktarılmasıdır.
Diğer bir söylem ile bilgelik, tümüyle nesnel olan “bilgi” ile öznel sayılabilen “erdem” in birleşiminden oluşan olgunluk ve insanın öz varlığını bilmesinden doğan bir içsel aydınlıktır.
Bilge, çok iyi derecede bilen, kendine hâkim, bildiğini kendisi ve başkaları için faydalı olacak şekilde kullanabilen kişiye denir. Kişi, bilgi edinerek bilge olmaz; ancak bilgiyi iyi uygulayabilir ve hayata geçirebilirse bilgelik yoluna girebilir.
Bilgelik, akıl ile bilgilerin öğrenilmesi, özümlenmesi, zekânın türevleri olan sezgi ve duygu ile topluma geri döndürülmesidir. Hikmetin içinde, akıl, zekâ ve sezgi, aynı anda vardır. Akıl, insanı bir noktaya kadar olgunlaştırır, bu noktadan itibaren, sezgi işe başlar, çünkü bazı şeylerin açıklanmasında akıl yetersiz kalmaktadır. Böylece diyebiliriz ki, ruhun tekâmülünün en önemli aracı, aklın rehberliğindeki sezgi gücüdür.
Herkes doğuştan zeki, cesaretli, girişimci, sosyal ve uyumlu olabilir ama kimse doğuştan bilge olamaz. Bilgelik, insanın, hayatın doğal akışını ve evrenin işleyişini az da olsa, fark etmesiyle başlar. Bu, bilgeliğe giden yolun başlangıcıdır.
Bilge kişilerin en büyük özelliklerinden birisi, çok fazla şey bilmediklerini bilmeleridir. Dolayısıyla çok şey bilmediğini fark eden kişi, artık uzun ve zahmetli bir bilgelik yolculuğuna başlayabilir.
Günümüzde giderek öne çıkmakta olan bilgelik anlayışında ise, kişisel bilinci, insanı doğaya, topluma ve insanlığa yönlendirir. Dolayısıyla çağdaş dünyanın bilge kişilerinde, gizemli özellikler aramak yersizdir. Artık bilgelik, olumlu ve çağdaş bilgilerle açıktan açığa beslenerek, akıl ilkelerinin insanî erdemlerle birleşmesi sonucu oluşan bir olgunluk hâlidir. Bilgelik olgusu insana bir yandan, araştırıcı ve sorgulayıcı bir kimlik kazandırırken, öte yandan insanı, dogmalardan, batıldan ve bağnazlıktan korur. Netice itibarıyla, bilge kişi, cehalet, taassup ve istibdatla savaşan, bilgili, hoşgörülü ve özgün düşüncelere açık birisidir.
Bilgelik, yaşamı anlamlı kılacak davranışlarda bulunarak, hem kendini hem de içinde yaşadığı toplumu yüceltmeye çalışanlar için, bir var olma ve yaşama sanatıdır. Çünkü bu kutsal amaçlar için ömür tüketmek de, doğrusu çok bilgece bir davranıştır.
Bilge kişi, insanlarla kolay iletişim kurar, etrafındaki olayları anlamaya çalışır, bu olayların sebepleri üzerinde düşünüp, bunlardan yararlı sonuçlar çıkarır ve bunlardan aldığı derslerden başkalarının da istifade etmesine izin verir.
Bilge kişi sevgiye, bilgiye, başarıya, coşkuya, katılıma, meydan okumaya, cesarete, gerçeklere açıktır ve geniş bir hayal gücüne sahiptir. Hem kendisi ile hem de başkaları ile barışıktır.
Bilgeliğin toplum ile olan etkileşimine baktığımızda görürüz ki, toplumsal etkileşim boyutu olmayan bir bilgelik anlayışından söz etmek mümkün değildir. Bilgeliğin bir başka ölçütü, kişinin ne kadar aldığı değil, ne kadar verdiğidir.
Hayal gücüne sahip, geleceğe dair planları olan kişi, başkalarına asla tutsak olmaz. Bilge kişi bu yeteneğini topluma daima yansıtır ve umutsuzluğa asla düşmez. Önemli olan, yaşlanmadan bilge olabilmektir.
Bilgelik, bilgili olmaktan farklıdır.
Bilgi, birçok kaynaktan, kitaplardan, okullardan, çevreden, gazete ve dergiler ile görsel medyadan, geçmiş deneyimlerden ve diğer kaynaklardan elde edilen bir olgudur.
Bilgelik ise, insanın bu edindiği bilgileri nasıl kullandığı ile daha çok ilgilidir.
Her şeyden öte, bilgelik bir yaşam biçimidir. Bilgelikte, bilim ile erdem, bilgi ile töre, nesnel gerçek ile sevgi, iç içedir. Bilge kişi bilgi ve duygularını birlikte yoğurarak düşüncelerini yükselten, aklı ile bağdaştıran ve sonunda düşüncelerini insanlık yararına yöneltebilen kişidir.
Bilge kişilik, insanların ifade ettikleri kıymetlerin doğru değerlendirilmesi ve hak edilen mevki ve otoritenin hak eden insanlara verilmesi ile mümkün olduğunu bilen, çevresinde, korkudan doğan çekingenlik yerine, sevgiden kaynaklanan bir saygı çemberi oluşturan; ölçülü davranan; nefsine hâkim olan; kendini yenebilme kudreti olan; kibirli olmayıp, başkalarının yardımına her zaman muhtaç olduğunu bilen; vicdanının sesini dinleyen, barbarlık, delâlet, cehaletle savaşıp; uygarlık, özgür düşünce ve bilginin yaygınlaşması yolunda, insanların eğitilmesi uğruna, doğru ve ölçülü sözler söyleyip, hizmet eden, hiç olmazsa bu cesaret ve kudreti kendine uygulayabilendir.
O halde bilgelik, var olma ve bir yaşama sanatıdır. İnsanlarla iletişim kurma, olayları anlama, düşünme, ayırt edebilme, hareket edebilme sanatıdır. Yalnız bir konuya değil, sevgiye, bilgiye, başarıya, coşkuya, katılıma, meydan okumaya, hayal gücüne, cesarete, gerçekliğe, başkalarına ve kendine açık olma sanatıdır.
Bilge ile entelektüel kavramları arasındaki açılımı, “Tanrı’nın Doğum Günü” adlı eserinde nükteli bir şekilde ortaya koyan Burak Özdemir’e kulak verelim:
Bilge ile entelektüel aynı kişi midir?
Dünya büyük bir partinin verildiği bir yerdir. Partinin ev sahibi olduğu bilincinde olan kişiler bilgelerdir. Bu yüzden parti sonrası herkes eve uyumaya giderken, bilgeler bulaşıkları yıkamak için mutfağa gider.
Alacakları ödül, dünyanın tüm bulaşıklarını yıkamaya değecek kadar büyüktür.“Sevdiğin işi yapmak, yaptığın işi sevmek” ekosisteme sunabileceğin en büyük katkıdır. Hayvanların dünyasına bir bak... Doğada yaptığı işten mutlu olmayan tek bir hayvan yoktur.
“Ayağını sürüye sürüye” işe giden bir ceylan göremezsin. “Dizi dizi uçan kuşlar”, bir sürünün parçası olarak da özgür olunabileceğinin anlatımıdır...
İslâm tarihi, bilgelerle ile bilginlerin birbirine karıştırılmasının tarihidir. Çok bilgi insanı bir alanın bilgini yapar, bilge yapmaz. Bilge, okuma-yazma bilmiyor bile olabilir.
Bilge, çok okumuş da olabilir hiç okumamış da olabilir. Kesin olan, onun çok düşünen biri olduğudur. Bilgi iyidir ancak okumuşlukla bilgelik arasında doğru orantı yoktur.
İslâm, bilginle bilgenin ayrımını daha en baştan koymuştur. İslâm’ın peygamberi bilgin değil bilgedir...
Bilgiden fikir üretmeyen kişi entelektüel değildir. İnsanları fikirle değil, bilgiyle etkileme çabasıdır bu. Müslüman entelektüellerin arasında da bu tipte pek çok insan vardır. Kur’an-ı ezbere bilirler. Bir ayet aktaracakları zaman, söze aksanlı Arapçalarıyla başlarlar.
Herkesin Türkçe konuştuğu bir ortamda, insanların bilmediği bir dili, Arapça’ya bu ani gidişin bir amacı vardır. Karşısındaki zaten Arapça bilmiyordur. Kur’an-ı ezbere de bilmiyordur. Hatta belki hayatında Kur’an-ı Kerim’i hiç okumamıştır. Aradaki bu tezat, Kur’an’ı ezbere bileni bir anda entelektüel makamına oturtur.”
Aydın olabilmenin ölçüsü ve bunun bilgelik ile karşılaştırılması nasıl yapılabilir?
Yazarımız buna da bir anlatım getiriyor ama ben izninizle onu sonraki bölüme bırakıyorum. Çünkü oraya bir de şema eklememiz gerekiyor.