Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Aydın Kişi ve Mason... 10  (Okunma sayısı 4833 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Şubat 05, 2013, 11:24:58 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Uzunca fakat güzel bir bölüm bu…



AYDIN KAVRAMININ TARİHSEL ARKA PLANI



Şöyle bir şiir var diye kısık sesle söylemeye çalışsak:
“Tanrı uludur, birdir, tektir
Ondan başkası yoktur
Bir tanedir
O'dur her varlığı yaratan...”

Yok hayır...Ezan değil. Mısır hükümdarı (firavunu) Akhenaton'un (Amenofis'in) yazdığı bir şiir bu...

İnsanlığın yetiştirdiği ilk gerçek aydının Akhnaton olduğu kabul edilir. M.Ö. 1375-1305 yılları arasında yaşamış olan Akhnaton, eski Mısır firavunlarındandır. Yaşamı boyunca tüm insanlığa yararlı en asil fikirlerin yaratıcısı ve savunucusu olmuştur.

Temsil ettiği nitelikler arasında; insan varlığının kutsallığına ve aklın üstünlüğüne iman; insanlığın sefalet ve acılarına akılcı yollarla çözüm bulma azmi; ırk, cins, inanç vb. farklara bakmaksızın tüm insanları sevgi kaynağında birleştirip dünya kardeşliği duygularını canlandırma amacı; insanlığın kurtuluş adına her fedakârlığı ve her tehlikeyi göze alma kararlılığı ve buna benzer emsalsiz değer ölçüleri yer almıştır.

“Korkutucu Tanrı” fikrini ilk kez tanımlayan ve Tanrıyı bütün insanlar için “ortak sevgi kaynağı” niteliğinde kılan ve böylelikle insanlığın sınırsız bir gelişme olasılığına kavuşması yolunu açan ilk insan o’dur.

Akhnaton’a göre Tanrı “Emredici” ya da “Diktacı” ya da “Korkutucu ve İntikamcı” değil, aksine insanlara düşünce ve davranış serbestisi tanıyan ve onları kendinde, yani “sevgi” kaynağında birleştiren bir güçtür. Ve yine Akhnaton’a göre din denilen şey, şekilcilikten ibaret olmamalıdır: Örneğin dua etmek, kurban adamak, oruç tutmak ya da gökten indiği söylenen emirlere körü körüne uymak demek, dindarlık sayılmamalıdır. Din anlayışı, ona göre, sadece ve sadece gerçeklere tapma geleneğinden ibaret olmalıdır. Denilebilir ki, din anlayışını şekilcilik dışında görebilen ilk insan Akhnaton olmuştur.

Tek tanrılı dinlerin hakiki kurucusu olduğu kabul edilen Amenofis (Akhnaton), her duanın sonunda kendi adının zikredilmesi talimatı vermiş: “Amen!” Önce Tevrat'a oradan da İslamiyete sirayet eden “amin” de oradan gelmiştir. ) Yani "Amen" kelimesini, eski Mısır dili olan Koptça. (Kıpti kelimesi de ordan gelir.) ve o devirde kıtlık nedeniyle Mısır'a göç etmiş olan Yahudiler de o zamanki Mısır geleneğine uyarak böyle söylemeye başladılar. Anlaşıldığı kadarı ile Yahudileri Mısır'dan çıkaran Hz. Musa bu geleneğe dokunmamış ve bu gelenek Yahudilikten sonra Müslümanlıkta da iyice kök salmıştır. Gariptir ki, gerek Tevrat gerekse Kur'an'da, “Firavunlar” en nefret edilen kişiler olarak tanıtılmaktayken, hem Yahudi ve Hıristiyanlar hem de Müslümanlar günde birçok kere nefret ettikleri Firavunun adını “amin” diyerek anmaktadırlar...

Aydın olgusu, varoluşu toplumsal ve ekonomik koşullardan ayrı düşünülemeyeceği için, aydınların düşüncelerini biçimlendiren, yaşadıkları çağın ve toplumun yapısıdır. Tüm tarihsel evrim aşamalarında yani ilkel toplumlardan günümüze gelinceye değin, her toplum tipinde aydınların varlığına ve etkinliklerine rastlamaktayız. İlk toplumsal aşamada, yani toplumlarda kabile ve aşiret biçiminde örgütlendiği toplumların aydınların büyücüler ve yaşlı bilge kişiler olarak ortaya çıktığı gözlenmiştir. M.Ö. V. ve IV. Yüzyılda ise siyasal alanda başarılı olmak için, güzel konuşma dersi veren bu dönemin düşünürleri olan sofistleri görmekteyiz.

Antik Yunan Bilgeleri ise, sadece fikir ve düşünce alanında kalmak kaydı ile tipik eylemselcilikten uzak aydınlar sayılabilir. Bu bağlamda en çarpıcı örnek kuşkusuz Eflatun’dur, bilimlerin bilimi, Altın Bilim Felsefe ile uğraşmış, eylemselliği bir yana itip sadece mağara gölgelemeleri ile yetinmiştir.

Ortaçağ’ın ekonomik ve toplumsal düzeni ise feodalitedir. Bu düzende feodal toprak beylerinin yanında, kendisi de topraklara ve serflere sahip olan kilise yer almaktadır. Böyle bir ortamın aydınları ise din adamları yani rahipler olmuştur. Rönesans’la birlikte Batı dünyasında ortaya çıkan yeni koşullar, bilginin laikleşmesi sürecini başlatmıştır. Kilisenin dışında ve çoğu zaman kilise bilgisine aykırı düşen bilgi üreten yeni insanlar başka bir deyişle yeni aydınlar oluşmuştur.

Kapitalist düzende, kapitalist sınıfın mal varlığı, işçi sınıfının da sömürüsü ve sayısı giderek artmıştır. Böylece burjuvazinin fikri güçleri içinde yer alan burjuva aydınları ile birlikte, Marksizmi benimseyen ve işçi sınıfının safında yer alarak sömürüsüz bir düzeni savunan Sosyalist aydınlar da ortaya çıkmıştır. Başka bir deyişle sınıflı toplumlarda her sınıf kendi aydınını da yaratmaya başlamıştır.

Aydınlanma çağının bilgeleri ise kuşkusuz eylem/ yoğun kimliklerdir. Aydın’ın eylem/ yoğun kimliği, Büyük Devrim sonrasında milliyetçilik akımları ile birlikte yükselmiştir.

Millet olma düzeyine ulaşmış her toplumun kendisine özgü bir siyasal yapılanmaya, “Devlet”e sahip olması olarak özetlenebilecek olan Milliyetler Kuramının her bir uygulama örneğinde bir veya birkaç milliyetçi bilgenin, aydının başı çektiği görülmektedir.

Aydınlanmayla birlikte insan kendisine yeni bir efendi buldu, ancak bu efendi kendi beyninde oturmaktaydı. Bu efendiyi Kant şöyle tanımladı:

"İnsandaki `us` yönetici yetidir ve bu us insan yaşamının efendisidir.”

Yine Kant, "İnsanlar soy akrabalığı, inanç akrabalığı dönemini aşarak `özgürlüğün zemini` olan `us akrabalığı`na geçmelidir” diyordu.

Yine ünlü Alman düşünürü Kant'ın bir sözü dönemin sloganı olur: "Usunuzu kullanma cesaretini gösterin."

Aydınlanma dönemi, yaşam içinde kendini nesne olarak algılayan insandan, kendini us yoluyla özne olarak üreten insana bir geçiş olarak kültürel bir devrim niteliği taşır.

Aydınlanmacılar metafizikle, dogmacılık ve skolastikle çatışarak, ussal yaşam ve bilimsel tutum yolunda insanlığı devindirerek, Antik-Yunan aydınlanmasından sonraki ikinci aydınlanma aşamasının gerçekleşmesini sağlamışlardır. Antik-Yunan aydınlanmasının metafizik tutumuna karşın, XVII. yy. aydınlanması usçu, insancı ve laik ırasıyla daha ileri bir aşamadır.

Antik-Yunan ve XVII. yy. aydınlanmasından sonra, aydınlanmada bir üçüncü evre XIX. yy.'ın ikinci yarısında açıklanan diyalektik ve tarihsel maddecilik'le başlamıştır. Marx ve Engels'in kaleme aldığı bu öğreti somut insana ve onun yaşamına yönelmiştir. Yöntem olarak Hegel'in diyalektiği benimseyen bu öğretisi, tarih ve toplumu yeniden ele almış ve “insan-eylemi” bağlamında çözümlemiştir. Diyalektik- maddeciliğe göre, insanın insanlığı, üretimle başlamıştır; insan, bilinçli etkisiyle doğayı değiştirirken, kendisini de değiştirmiştir. Bilinç, dışındaki maddesel etmenleri yalnızca yansıtmakla kalmaz, kendisi de (bilinç) bu etmenlere etkin bir güç olarak katılır ve kendini de üretmeyi başarır; işte insanın özgürlüğü, bu kendini üretmenin sürecinde gerçekleşir.

Aydınlanmanın bu üçüncü evresi giderek, bilimsel tutum olarak netleşti; böylece yaşam biçeminin evrensel altyapısını bilimsel tutum, kültürel üstyapısını da sanat, felsefe ve diğer insansal eylemler dolduracaktır.

XIX. yüzyılın yarısına kadar ki dönemde aydınlar, hep iktidarın yanında yer almışlardır. XIX. Yüzyılın ikinci yarısında işçi sınıfının sınıf bilincine erişmesiyle birlikte, işçi sınıfının özel mülkiyete dayalı sömürücü düzenini temelden yadsıyan bir düşün ve eylem içine girmesi ve bu harekete aydınların da büyük bir kısmının fiilen katılması, aydınlara yeni bir anlam kazandırmıştır.

Artık yalnız iktidarın yanında yer alan ve mevcut düzenin devamı için ideoloji üreten aydınlar değil, bir de iktidarın karşısında olan ve düzenin değiştirilmesi yönünde uğraş veren aydınları görmekteyiz.

Bu açıdan yaklaşıldığında, aydınların sınıflar veya ideolojiler üstü olduğunu savunmak olanaksızdır. Bu konuda bazı değerlendiriciler şöyle demektedir: “aydın, düşünmekle ve doğru düşünmekle yükümlüdür. Doğru düşünmek ise, her şeyden önce, insanın temeldeki birliğini görmeyi ve insanla ilgili bütün sorunları bir önem sırasına koymayı gerektirir. Bu sıra bir anlamda demokratik olmak zorundadır. Yani, daha çok kişiyi ilgilendiren sorunlara daha az önemli diye bakmalıdır”.


Gelecek bölümde ise yazarımız aydının farklı toplumlardaki algılanışını konu alıyor.


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Şubat 06, 2013, 06:53:52 öö
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3250
  • Cinsiyet: Bay

Alıntı
Akhnaton’a göre din denilen şey, şekilcilikten ibaret olmamalıdır: Örneğin dua etmek, kurban adamak, oruç tutmak ya da gökten indiği söylenen emirlere körü körüne uymak demek, dindarlık sayılmamalıdır. Din anlayışı, ona göre, sadece ve sadece gerçeklere tapma geleneğinden ibaret olmalıdır. Denilebilir ki, din anlayışını şekilcilik dışında görebilen ilk insan Akhnaton olmuştur.


M.Ö. 1375-1305 yılları arasında yaşamış olan Akhnaton
Ne güzel bir insanmış .Ruhu şad olsun .

Saygılar




Alıntı
İlkel toplum inançlarında bir şeyin adı, tasviri kendisinden bile önemlidir. Dolayısıyle Tanrıların adlarının da büyülü bir önemi vardır. Nitekim Mısır’da Amon adı böyle bir öneme sahip bulunmaktaydı. Rahipler her yere AMON un adını yazdırmışlardı. Kayalarda, tepelerde onun adı yazılıydı. Amenhotep ise öncelikle her yandan Amon’un adını kazıtıp sildirmeğe uğraştı. Öteki Tanrıların adlarını kazıtıp sildirmedi ama, onlara da tapınılmasını yasakladı.

Kendi adını da “Aton’un ruhu” ya da “Aton’un ihtişamı” anlamına gelen şekilde Akhnaton olarak değiştirdi. Firavun Akhnaton halkı eğitmek ve düşüncesini yerleştirmek için Tanrı Aton’a ilahiler yazdı. Bu ilahiler Tanrının tek olduğunu işlemekteydi. O da Aton ile simgeleniyordu. Düşünce denizinde bir devrim yapıyordu...
Kral Akhnaton ve Krıliçe Nefertiti’den Aton’a övgü başlığı altında toplanan ilahilerden biri pek ünlüdür. Sözlerini sizin için aşağıya kopyalıyorum:

“Sen her iki diyarı (yukarı ve aşağı Mısır) sevgiyle doldurursun. Sen toprağın, sen insanın, sen kurdun kuşun, sen topraktan üreyen bitkinin yaratıcısı; sen uyandığında, bütün bunlar yaşamaya başlar. Yarattığın herşeyin anası, babası, sen gök yüzünün batısına çekildğinde, dünya ölülerin alemi gibi kararır; insanoğlu karanlığın içinde uykuya dalar. Görmekten yoksun, evinde uyuyan zavallı komşumun herşeyi alınabilir. Bütün dünya sessiz bekler, yaratıcım ufukta dinleniyor diye. Ama gün olup da sen uanınca; ışınların karanlığı kovalar, işte o zaman insanlar kalkar, yıkanır, giyinir ve ellerini kaldırarak, sana yeni bir uyanışın şükranlarını sunmak için dua ederler.”

ALINTI
« Son Düzenleme: Şubat 06, 2013, 06:58:31 öö Gönderen: NOSAM33 »
audi-vide-tace
    dinle-gör
        sus


Şubat 06, 2013, 10:06:48 öö
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Bu bölümde paylaşılanlar,dinlerin evrilerek günümüze ulaştığının kanıtı niteliğin de...

Keşke,hepimiz bunu kavrayabilsek.

Okadar çok toplumsal boyutta sorun çözülürdü ki...


Saygılar
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Şubat 06, 2013, 11:20:35 öö
Yanıtla #3
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 689

Benim şu andaki tanımıma göre aydın kişi; el öptüren, camilerde en ön safta yer alan, ne oldum delisi olan ve her olan olay karşısında anlamadığımız bir dilde dua okuyup selamet dileyen kişidir.  ??? ??? ???
Doğru rehberini bulana ne mutlu...


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
4065 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 14, 2013, 03:45:14 ös
Gönderen: ADAM
7 Yanıt
7280 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 18, 2013, 07:08:55 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
4982 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 18, 2013, 02:20:29 ös
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
3663 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 22, 2013, 06:02:18 ös
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
4400 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 25, 2013, 01:40:54 öö
Gönderen: dogudan
0 Yanıt
4271 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 26, 2013, 04:50:55 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
4936 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 31, 2013, 01:52:28 öö
Gönderen: peacewings
5 Yanıt
5993 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 22, 2013, 04:01:06 ös
Gönderen: ADAM
8 Yanıt
7477 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 05, 2013, 04:21:03 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3191 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 11, 2013, 01:38:45 ös
Gönderen: ADAM