Los Angeles’da Kaliforniya Üniversitesi psikologları sosyal bir ortamda sevilmeme, dışlanma/dışlama mevcut topluluğun normlarını koruma gibi duygu ve hareketlerin tek bir genle idare edildiğini ortaya çıkarmışlar. Bu araştırmaya göre "muopioid reseptör gen'i (OPRM1)" dışlanma ve dışlama,ötekileştirme olgularında büyük rol oynamaktadır.
Benim görüşüm: Yaşamı somut gercekliği ile göre bilen biri için sevgi; evrimsel bir var oluş,soyunu devam ettirme,hayatta kalma gibi faktörlerin; zarif,oranlı ve tüm güzellikler olarak tanımlanabilecek ortak bir duygunun ismi.
Doğa incelendiğinde fark edilecek ilk şey, sevgi sadece soyunu devam ettirebilmek için canlılarca kullanılan bir içgüdü; tabiki bu iç güdü ayrıca güzellik olarak tanımladığımız bir oranın da nesillere aktarımını sağlıyor.
Yırtıcı hayvanlar sadece sevgiyi hayatta kalması en muhtemel yavrularına gösterirler; ki zaten bu sevgi değildir.
Ayrıca,diğer canlılarda da bu durum istisnalar haric aynidir.
İnsanlar daha komplex iletişim,beceri ve yapıda oldukları için sevgi denilen duygu daha karmaşık yaşanır.
Sevgi hakkında yazılar yazan bir cok yazar/şair vardır.İşi bir nebze düşünmek olan bu insanlar zamanla bir şeyi fark ederler ve bu aslında en sevgi kıtlığı ceken kişiler olduklarıdır; çünkü doğanın somut gercekliğine yaklaşmışlardır.
Örneğin: Sigarayı yeni bırakmış birinin sürekli sigarayı bıraktığını anlatması gibi; ki zaten büyük ihtimal ile yeniden sigaraya başlıyacaktır.
Başka bir örnek verir isek:
Newton, kendini şöyle tarif eder: ‘Dünyaya nasıl göründüğümü bilmiyorum ama ben kendimi henüz keşfedilmemiş gerçeklerle dolu bir okyanusun kıyısında oynayan, düzgün bir çakıl taşı ya da güzel bir deniz kabuğu bulduğunda sevinen bir çocuk gibi görüyorum’.
Newton bu sözleri ile bitmek bilmeyen merakının/bilgi birikiminin huzursuzluğunu aşmaya çalıştığını anlatmak istiyor olabilir.( Fizik kanunlarındaki temel yasaların bir deniz kabuğunda bile ayni oranda olduğunu görüp yaratıcıyı bulduğunu var sayıp mutlu da olmuş olabilir
- - )
Kısaca biz insanlar,sevgiyi bir soy ve kültür devam ettirme yöntemi olarak algılar ama farklı yorumlarız.İnsanlar aslında mantık yürütmek ve bilgi işlemek üzerine evrimleşmemiştir; hayatta kalmak ve soyunu devam ettire bilme üzerine evrimleşmiştir.
Yaşamın tehlikede olduğu veya kıritik anlarda sevgi ve diğer duygular adına,irrasyonel bütün eylemleri yapabiliriz.Bizler,rasyonel olmaktan oldukca uzağız gibi gözüküyor.Almanya 2'inci Dünya savaşında bunu kanıtlamıştır.
Stabil ortamlarda yeşeren mantıksal düşüncenin,kıriz anlarında nasıl içgüdülerin egemenleştiğine...Almanya ufak bir örnektir...
Canlılık,evrim aracılığı ve
dna ile,somut ve materyal aktarım ile şekillenir.İnsan konuşabilen ve öğrenebilen canlı olarak,biyolojik materyal aktarımın yanında
soyut ve düşünsel aktarımlarıda yapabilir.
İnsan'daki
soyut ve düşünsel aktarımlar; bütün kültürleri,din'i hurafelerin; şu an insan adına söylenebilecek herşeyin kaynağını oluşturur.
Toplumsal bir ikilem olan "
inanç ve inançsızlık" yada "
Materyalizm ve yaradılışcılık" sadece biyolojik bir varlık olan insan'nın, somut olarak görünen varoluş delillerini,sadece görebilmiş olmanın soyut ve düşünsel aktarımından doğan iki karmaşadır; bence...Herşey gibi
sevgi de bu ikilemin arasındadır.
Sevgiler.