Ankara Üniversitesi 2007-2008 Eğitim-Öğretim Yılı Açış Dersi
Prof. Talât Halman
Bugün, benim bir yıldönümüm. Mutluyum, övünç duyuyorum, sevinçli ve umutluyum. 24 Eylül 1953’te, günü gününe 54 yıl önce, öğretim üyeliğim başlamıştı. New York’ta, Columbia Üniversitesi’nde tertemiz bir sınıfa girdim. 22 yaşındaydım, Columbia Üniversitesindeki en genç öğretim üyesi - Türk dili, edebiyatı ve kültürü öğretecektim.
6 öğrenci vardı sınıfta. 5’i genç, benimle yaşıt ya da benden biraz büyük. Bir de bir hanım. Fanny Davis. Ak saçlı, olgun, kulakları ağır işiten, ciddi ama güleç... Sonradan öğrendim ki 55 yaşındaymış, 30 yıl bir yayınevinde editör olarak çalıştıktan sonra, emekli olmuş. Kocası iyi bir adam ama ayyaş. Fanny Davis şöyle düşünmüş:
“Ömrümün geri kalan kesimini sarhoş kocamla oturup pinekleyerek geçirmek yetmez bana. İlk gençliğimden beri tarih doktorası yapmak isterdim. Şimdi gerçekleştireceğim bu arzumu. Osmanlı tarihine merak duyardım. Şimdi o alanda doktora yapacağım.”
Columbia’da gençlerle birlikte öğrencilik yaptı. Kulakları ağır işittiği halde Türkçe öğrendi, Osmanlıcayı hatmetti. Yüksek lisans dersleri aldı, Master derecesini başarıyla tamamladı. Doktora programına yazıldı, yeterliği için Fransızca da öğrendi. Tam 63 yaşında tarih doktoru unvanını aldı. Tezini Topkapı Sarayı üzerine yazdı. Fanny Davis 65 yaşındayken, enfes bir kitap olarak yayınlandı o tez. O zamana kadar - Türkçe dahil - herhangi bir dilde Topkapı Sarayı hakkında yazılmış en yetkin kitap oldu o.
Fanny Davis, benim ilk öğrencim, yaşı ilerlemiş, çalışkan, değerli öğrencim. 15 yıl sonra, 80 yaşında iken bir kitap daha yayımladı: Türkiye Cumhuriyeti Tarihi. Osmanlı Uygarlığının hayranı, Türklerin can dostu, haksız saldırı yapanlara karşı Türkiye’nin savunucusu, Amerikalı bir Atatürkçüydü. 82 yaşında öldü.
Bu müstesna insanın hatırasını, ruhunu hep birlikte alkışlayalım mı?
Ülkemizin en başarılı birkaç yükseköğretim kurumundan biri olan, bazı alanlarda öncülük yapmış olan, birincilik kazanmış olan Ankara Üniversitesi’nin saygıdeğer, sevgideğer, övgüdeğer önderleri ve öğretim üyeleri...
Bugünün övüncü, yarının umutları olan öğrenciler.
Türkiyeyi karanlıklara karşı koruyarak halkımızı refaha ve mutluluğa, bilim, sanat ve kültürümüzü dünya çapında başarılara kavuşturacak olan siz gençler-
Yaşlansanız da ihtiyarlığa teslim olmayarak memlekete ve millete hizmetlerini sürdürecek olan siz yetişkinler...
Saygıyla, sevgiyle selamlıyorum hepinizi...
Atatürk’ün iradesiyle yaratılan, İnönü’nün azmiyle geliştirilen, sonraki dönemlerde, 60 yıldan uzun bir süre, ülkeye bilimsel zaferler, icatlar, keşifler, buluşlar, eserler armağan eden bir kurum. 40 binden fazla öğrencisi, 4000 öğretim üyesi, 200 bini aşkın mezunu var düzinelerle alanda. Dünyanın dev üniversitelerinden biridir bu. Beyin cerrahisinden Hitit çalışmalarına, hukuktan eczacılığa, siyasal bilgilerden tarıma kadar her bilim dalındaki çalışmalarına milletçe minnet duyduğumuz olağanüstü bir kurum.
Ben, bu tarihî salonda, 2007-2008 ders yılınızın açılış dersini sunmaktan onur duyuyorum. Ankara Üniversitesi, beni üç kez onurlandırdı. İlkin Sayın Günal Akbay’ın Rektörlüğü sırasında "Ankara Üniversitesi Dostu" armağanının verilmesiyle... İkinci olarak, geçen yıl "Fahrî Doktora" tevdi edilmesiyle. On yıla yakın bir süre içinde bu sahnede ve en çok Ziraat Fakültesinde belki on konferans verdim. Bazen Türkçe bazen İngilizce, bazen Yıldız Kenter ile bazen tek başıma. Ziraat Fakültesi Dekanı ve eski Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Cemal Taluğ’un girişimleriyle. Ve şimdi, yeni ders yılının açılış dersini bana verdiriyorlar. Sayın Rektör Prof. Dr. Nusret Aras’a ve çalışma arkadaşlarına, Ankara Üniversitesi’ne minnettarım.
Sanırım, bu şerefi elde etmemin nedeni, doğumdan ölüme kadar öğrenmenin önemini, her düzeyde eğitimin değerini baş tacı etmiş olmamdır. Öğrenim, bitmesi şöyle dursun, hiç duraklamaması gereken bir süreçtir. Boşuna anlatmadım Fanny Davis’in öyküsünü. Her yaşta zorluklar, yorgunluklar, yoksunluklar ne olursa olsun, bilgi edinebiliriz, beynimizi ve ruhumuzu geliştirebiliriz. Kulaklarımız iyi işitmese de, gözlerimiz iyi görmese de. Bilgiye ve bilime kapalı olmak, mutlak sağırlıktır, en karanlık âmâlıktır. Özrü yoktur öğrenmemenin.
Ülkemizde kendini cehaletin uçurumuna atanlar var: Bir bakan tanımıştım, "üniversiteyi 30 yıl önce bitirdim," diyordu, "30 yıldır üç kitap okudum. Zaten okunmaya değer, okunması şart olan bir tek kitap vardır. Öteki tüm kitaplar gereksizdir."
Belki artık öyle kişiler kalmamıştır ama 50-60 yıl önce derslerden bunalıp "fakülteyi bitirince tüm kitaplarımı yakacağım, ömürboyu hiç kitap edinmeyeceğim!" diyenler vardı. Böyle yapanlar, kitaplarını yakanlar da olurdu.
26 yaşında bir gence rastladım. "Artık bizden geçti," diyordu. "Bu yaştan sonra, yüksek lisans yapılmaz. Hele doktora hiç yapılmaz." Fanny Davis’i anlattım ona. Şaşakaldı, afalladı. Başkalarını da anlatabilirdim. 99 yaşında hukuk fakültesini bitirip 100 yaşında baro sınavlarını vererek avukatlık bürosu kuran Amerikalı.
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden emekli olduktan sonra 80 yaşında Ankara Hukuk’ta doktora yapan Prof. Dr. Hilmi Gürses’i anlatabilirdim.
54 yıl önce bugün A.B.D’de ilk dersime Alfabe ile başlamıştım. Her harfle başlayan nice sözcük ve terimlerin ifade ettiği değerler, erdemler, olumlu kavramlar vardır.
Bu dersimde de sizlere bir "Erdemler Sözlüğü" sunmak istiyorum. -alfabetik sırayla.
"A" bu sözlüğün elbette ilk erdemleri... Bunlar baş tacı edilse Türkiyemiz mutlu, müreffeh, muhteşem yaşayabilir.
Ahlak- Herşeyin başı sağlık deriz ya… Herşeyin başı ahlak diyorum ben. Kişinin temizliği, toplumun dürüstlüğü, yönetimin etiği…
Aşk- Barışın, coşkunun, manevi güzelliğin özü olan Aşk.
Ne diyor Mevlana:
Ne derseniz savaşa dair,
Ondan uzağım ben, çok çok uzaklardayım.
Ne derseniz aşka dair,
Ben işte o’yum, yalnız o’yum, tümden o’yum ben
Akıl - Hazret-i Ali demiş ki: "Allah ilk önce aklı yarattı."
Akılla yaşamayan toplum, sakil yaşar.
Ve aklın büyük yaratısı bilimdir, elbette:
Hacı Bektaş Veli demiş ki: "Bilimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır."
Aile ve Arkadaşlık- Ömür boyu, arkadaşça kardeşçe dayanışma…
Ana gibi yar olmaz… Baba gibi bahtiyarlık olmaz.
Kardeşiniz en mutlu kaderinizdir.
Sokrates ne güzel söylemiş: "Sağlam ve sadık bir arkadaştan daha değerli bir varlık olmaz".
İrlandalı şair William Butler Yeats’in beyti:
"Düşün ki insanın şanı nerde başlar, nerde biter?
Ben derim ki can dostlarım oldu, o şan bana yeter."
Amaç- Hiç bocalamadan hedefler seçmek ve o hedeflere yönelmek.
Arayış- Hep iyiyi, doğruyu, güzeli, hep en değerli olan yeniyi aramak.
Anlayış- Başkalarına ilgi, sempati, sevgi göstermek…
Bağdaşmanın yarısıdır anlayış.
Anlayış, başkasının ülkesinde bir manevi gezidir.
Aydınlık- Batının aklı, doğunun nuru… Evrensel değerlerin ışığı ile yaşamak.
Af- Barış için bağışlamak… Yunus Emre ne güzel söylemiş:
Düşmanımız kindir bizim
Biz kimseye kin tutmayız
Kamu âlem birdir bize
Altruizm- Başkalarına yardım etmek, destek vermek. Bencillikten arınmak, ötekileri bağra basmak. Hazret-i Muhammed’in hadisi çok doğru: "İnsanların en hayırlısı, başka insanlara yardım sağlayandır."
Alay- Mizah tatlı bir erdemdir, kurumlarla, kişilerle alay edebilmek ve insanın kendi kendisiyle alay edebilmesi...İngiliz yazar G. K. Chesterton, şunu bile öne sürüyor: "Sağlam bir dinin temel kuralı, o dine ilişkin lâtife yapabilmesidir.
Asalet- Soyluluk değil soykütüğü değil… Ruhun asaleti…
Ahenk- (Uyum) bir toplumun hayırlı devamı için zorunludur. Türkiye iç gerginliklerden ve çatışmalardan çok çekti. Benzer çekişmeler, yakın geleceğimizi de tehdit edecek gibi.
Adalet- Sağlam ve haysiyetli toplum, özgürlük ve demokrasi, ancak yasaların ve uygulamaların adaletiyle gerçekleşir.
Azim- Ülkemizin ve dünyanın güçlü ve güzel geleceği için doğru yollarda sebatla, kararlılıkla, hiç şaşmadan ilerlemek zorundayız, ilerleyeceğiz.
Aydınlık- Sağlam aydınlar olmak, akıl ve ruh aydınlığı içinde yaşamak, yurdu ve dünyayı daha ışıklı bir geleceğe yöneltmek.
ve Atatürk- Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği, Atatürk aydınlığındadır.
"a" ile başlayan "Allah" da var elbette. "Allah", laik Türkiyemizde, her inançlı insanın kendi yüreğinde, kendi aklında, kendi vicdanında.
"A" ile başlayan "ağaç" da var. Kur’an-ı Kerim’deki efsanevi "tûba ağacı", bir cennet ağacıdır. Ulu ağaç, görkemli dallarıyla dört bir yana açılan, cömert, güzelliklerle dolu… Cennet meyvaları sarkar o dallardan… Her iyi iştahı, her eşsiz lezzeti davet eder, tatmin eder… O meyvalar, duygunun ve doyumun birer şaheseridir.
Bizim kültürümüzde, "tûba" eğitimin simgesi olarak kullanılmıştır. Aklın, sağduyunun, bilinç ve bilimin simgesi… Yaratıcı öğrenimin timsali…
Ankara Üniversitesi, sizlere rengârenk meyvalar veren bir tûba, ülkeye, dünyaya dallarını uzatan bir ilham kaynağı.
Sizler de birer tûba olun, her gittiğiniz yerde bereketli ağaçlar dikin, yeşertin, yaşatın.
B- Bilgi ve bilim, toplumumuzu cennete çevirebilecek, dünyada yeni bir evrensellik bilinci yaratacak, sınırları ortadan kaldıracak.
Barış, dünyada her zaman yaşamsal önem taşıyordu. Şimdi, her zaman olduğu gibi, barışa kavuşamıyoruz, çünkü barışmayı ve bağışlamayı başaramıyoruz.
C- Cennet: Yeryüzü cenneti, işte böyle bir akılcılıkla, bilince dayanan birikimle gerçekleşecek.
Ç- Çevreyi korumak, doğayı taze ve yaratıcı tutmak demektir. İyi yurttaşlık, iyi dünya vatandaşlığı, çevreye sevgi ve özenle olur.
Çağdaşlık, geri bakmakla, geçmişi özlemekle gerçekleşmez.
Çelişki de olumlu bir kavram. Feylesof Remy de Gourmont’un düşüncesine katılıyorum:
"Uygar insanın beyni, çelişen gerçeklerin müzesidir."
Çok kültürlülüğü bağrımıza basmak, çelik iradeyle ilerlemek zorundayız.
Ve çocuklarımızı dünyanın en iyi koşullarında mutlu yaşatıp yetiştirmek için canla başla çalışmalıyız.
D bizi dirlik düzenliğe, düzeyli bir dünyaya götürecek olan ilkelerle dolu. Doğruluk, dürüstlük, demokrasi, dinamizm, duygu ve düşünce, değerler düzeni, disiplin, dirayet...
Ve dinlerde didişme değil de dayanışma
Dilde özen...
George Orwell demişti ki: "Dilde savrukluk, aptal düşüncelere kapılmamızı kolaylaştırıyor."
Değişim - Ünlü Fransız düşünür Henri Bergson’un bir gözlemi:
"Bilinçli bir varlık için var olmak değişmektir, değişmek olgunlaşmaktır, olgunlaşmak insanın kendisini sürekli olarak yeniden yaratmasıdır." Buna benzer bir düşünceyi biz "durmak düşmektir" diye ifade ediyoruz. Düşünenlerimiz için güçlü bir ilke.
İngiliz şair William Blake’in bir sözü önemlidir: "Durgun sudan zehir beklenebilir."
E- En olumlu nice kavramlar e ile başlayan terimlerde: erdem, enerji, eğitim, etik, edeb, eleştiri, eşitlik, emek. Erken emeklilikte iki e var ama beşerî ve toplumsal yönden hiç de yararlı değil.
F- Elbette fazilet, fedakârlık, feyiz, felsefe, fen.
G- Güzellik, geniş yüreklilik, geniş gönüllülük, görgü, göreve bağlılık.
Yumuşak G - Dilimizde kendi başına buyruk bir harf.
Öteki 28 harfimizden farklıdır. Abecemizin üvey evladı. Tam anlamıyla harf değil. Kendi başına ses vermiyor; ya, ‘ağıt’ta olduğu gibi, iki ünlü arasında köprü oluyor, ya da, ‘dağ’da olduğu gibi, önceki bir ünlüyü uzatıyor. Dilimizde hiçbir kelime ğ ile başlamaz. Asi değildir ama, ayrıdır. Saçma sayılmasa da, kendine özgüdür. Bir toplumun da başkalarına benzemeyen, kendi özelliklerini taşıyan bireylere gereksinimi vardır. Yumuşak g gibi değişik kişilik sahibi olmak da güzeldir. Yeter ki yumuşak olsun.
H- Hak, halkçılık, hürriyet, hayal gücü, hümanizma, hoşgörü, hukuk, hizmet, haysiyet.
I- Işık
İ- İnsanlık, iyilik, inanç, irade, icraat, ilham, idealizm, ideoloji, ilke, intizam, ilericilik, itina, itidal, ihtiyat, işbirliği, insancıllık.
J- Alfabemize yalnızca Fransızca ve Farsça sözcüklerle girmiş.
Sesi güzel olan bir harf, ama kavramları bize pek yatkın değil.
K- Kalite, karakter, kararlılık, kalkınma, kibarlık, kanaatkârlık, kültür, kanun, kitap, karizma.
L- Liyakat, letafet. Laiklik: Laik olmayan demokratik toplum yoktur.
Biz, laikliğe lâyıkız.
Hiçbir güç, Türkiyeyi dinsel özgürlükten uzaklaştıramayacak.
M- Memleket, modernizm, medenî, mertlik, müzik, merhamet, millet, meziyet, mükemmellik.
N- Namus, nezaket, nitelik, nur, nezahet.
O- Onur, okumak, olgunluk, olumluluk, objektif.
Ö- Özgürlük, öngörü, özveri, özgünlük, özen, ödünsüzlük.
P- Prensip, pozitivizm, pervasız.
R- Ruh, realizm, rasyonalizm, rönesans, rengârenk.
S- Saygınlık, sevgi, sadakat, sadelik, samimiyet, soyluluk, sentez, sanat, sebat, sağlam kafa, sağlam vücut, sağlam karakter.
Ş- Şuur, şiir, şeffaflık, şükran.
T- Terbiye, tevazu, toplum, terakki, temizlik, tolerans.
Atatürk demişti ki: "Türk dili, en güzel, en zengin, en kolay olabilecek bir dildir. Her Türk, dilini çok sever, onu yükseltmeye çalışır." Gerçekten, her Türk, dilini yükseltmeye çalışıyor mu?
U- Umut, ufuk, uyanıklık, uyum, uzlaşı, us, ulus, uygarlık.
Ü- Ülke, ülkü, özgür ve özgün üniversite, ütopya.
V- Vakar, vukuf, vatan, vaad, verim, vicdan.
Y- Yaratıcı, yumuşak, yönetim, yapıcılık, yardımseverlik, yetenek, yurttaş, yiğit, yasa, yetki, yürek, yarın, yaşam zevki. Yaşlılık da y ile başlıyor. Yaşlanmak, ihtiyarlamak değildir. Yaşlanırken yaratarak bahtiyar olabilir insan. Benim dinç yaşamak için bir yeminim var.
İleri yaş için Halman’ın 12 andı:
1. Yaşama dört elle, bin yürekle sarılacağım.
2. Aklımı ve aşkımı taptaze tutacağım.
3. Düne inanacağım, bugünü seveceğim, yarına güveneceğim.
4. Aynalara küsmeyeceğim.
5. Varlığımı yararlılığa, yaratıcılığa adayacağım.
6. Hastalığa direneceğim, yorgunluğa teslim olmayacağım.
7. Topluma, insanlığa, doğaya hizmeti sürdüreceğim.
8. Âtıldan ve bâtıldan uzak duracağım.
9. Zevki ve şevki baş tacı edeceğim.
10. Zamanı etkenlikle, üretkenlikle değerlendireceğim.
11. Karanlığa ve karamsarlığa yenik düşmeyeceğim.
12. Son âna kadar sevgiyle, inançla, haysiyetle, iyimserlikle, umutla genç ve dinç yaşayacağım.
Z- Zarafet, zevkiselim, zihin. Zihni çalıştıran, zekâyı geliştiren eğitim başımızın tacı olmalı.
Eski bilginlerin ne güzel sözleri var: Euripides: "Gençliğinde öğrenmeyi ihmal eden, geçmişi yitirir, gelecek için ölüdür" demiş. Aeschylus’a göre: "Öğrenmek gençliktir, yaşlılıkta bile." Phadreus: "Bilgili insan" diyor "içinde servet taşır". Hazret-i Muhammed’in hadisi: "Bilimi ara bul, nerede olursa olsun, Çin’de bile olsa."
Aristo’nun unutulmaz sözüdür: "İncelenmeyen hayat yaşamaya değmez." Biz şu düşünceyi de eklemeliyiz: "Sorgulanmayan bir inanç, sahib olmaya değmez."
Ben, kendi öğrenim yaşantımda Türkiye’nin ve Amerika’nın birkaç dâhi hocasını izlemek fırsatına kavuştum. Hepsinin kişiliği apayrıydı ama, "büyük hoca"yı yaratan birkaç özellik, hepsinde vardı:
1- Dört başı mamur hazırlık. Doğaçlama yoktu. Hiçbir şey talihe, tesadüfe, dilin ucuna geldiği gibi söylenmeye bırakılmazdı.
2- Sadece bilgi aktarmaya hiçbiri tenezzül etmezdi. Anlatılan herşey, verilen her bilgi, derin ve özgün bir entellektüel yoruma, bilimsel bir incelemeye, muhtemelen varılacak bir senteze hizmet etmek içindi.
3- Pek çoğu karizmatik bir büyü ile ders anlatırdı. Ama hiçbiri soytarılık yapmaz, mizahın ölçüsünü kaçırmazdı. İstedikleri, güleryüzlü ciddiyet ve fikirlerin dinamizmiydi.
4- Kalabalık sınıflarda bile soruya ve tartışmaya hep vakit ayrılırdı. Hemen hepsi dünya çapında, hattâ alanlarının tanrısı olan bu hocalar "küçük dağları yaratmış" gibi bir tavır içinde değillerdi. Gerçek tevazu ile soruları ve eleştirileri dinleyip alçakgönüllü cevaplar verirlerdi. Örnek öğretmen, öğrencilerinden de öğrenendir.
5- Bu üstadların hiçbiri tek boyutlu bilgin değildi. Kendi ihtisas alanlarına sıkışıp kalmamışlardı. Derslerine başka bilimlerden perspektifler getirerek sentezlere yöneliyorlardı.
6- Platon / Eflâtun demişti ki: "Onlara hayal güçlerini büyüleyen bir öğretim verin ki kendi akıllarının yönelimlerini keşfetsinler."
Saygıyla andığım hocalar - öğrencilerinin bu hayallere kavuşması için onlara heyecan verme çabası içindeydiler.
7- Bilgiyle bilgeliği birleştirmek. Büyük hocalar, işte bunu başaranlardır. Yüksek öğretim böyle bir başarıyla yüksek olur. Günümüzde en çok sayıda gence bilgi yükleyerek, ellerine diplomalar tutuşturarak hayata iten üniversite sistemimiz, akıl üzerinde, buluş ve keşif üzerinde, özgün yaratıcılık üzerinde durmaya başlamalı.
Bir Japon atasözü ne kadar doğru: "Aklı geliştirmeyen öğretim, bir eşeğin sırtına kitaplar yüklemek gibidir."
Dünyada ve bizde yüksek öğretimde neler olacak yakın gelecekte? Çok değişecek, değişmesi gerek. Devrimler geçirecek. Büyük hocaların karizmatik derslerine, beşerî temaslara dayanan yüksek öğretim sürecek mi? Sanmıyorum. Teknoloji, uzaklaştıracak bizleri en güçlü kafaların yüzyüze ders vermesinden...
Bilgisayarın bilgiçliği, sona erdirecek bilgeliği. Intercennette yaşayacağız. Öğretilmeden öğrenme çağı başlayacak.
Ne var ki, öğretimin her aşamasını, özellikle yüksek öğretimi çetin evrensel görevler bekliyor. Yeni değil bu görevler, ama ihmal edilegeldi.
Mevlânâ’nın çok önemli bir sözü var: "Cahillikle silahlar bir araya gelince dünyayı ezen zorbalar ortaya çıkar."
George Bernard Shaw demişti ki: "Bence insanlığın kurtuluşu için tek umut, öğretimdir." Shaw, bunları söylediğinden beri, savaşlarda 160 milyon insan can verdi. Dünyayı silahlar, kıyım ve terörizm tehdit ediyor durmadan. İki bin yıl önce Romalı düşünür Pliny şöyle demişti: "Aslanlar, aslanlarla pençeleşmez, yılanlar yılanlara saldırmaz, vahşi hayvanlar, canavarlar hemcinsleriyle kapışmaz. Oysa insanların felâketlerinin çoğuna başka insanlar neden olmaktadır."
Evet, insan, karnını doyurması, kendini koruması gerekmediği halde öldüren tek yaratıktır.
İnsanı canilikten, canavarlıktan, ancak ve ancak eğitim kurtaracaktır.
Eğitimi artık yaşamsal bir görev bekliyor - bütün dünyada barış eğitimi, hümanizma (insancıllık) eğitimi, erdem ve ahlâk eğitimidir bu.
Onun gerçekleştiğini, verim sağladığını, eğitimin insanlığı kurtardığını ben göremeyeceğim, siz gençler, eminim, göreceksiniz. Yeryüzü bir cennet olabilir, olacak.
Büyük Atatürk’ün sözleri hepimize ilham kaynağı olmalı: "Gençler! Cesaretimizi arttıran ve sürdüren sizsiniz. Siz, almakta olduğunuz eğitim ve kültür ile insanlık niteliğinin, yurt sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en değerli simgesi olacaksınız. Yükselen yeni kuşak! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yüceltecek ve yaşatacak sizsiniz".
Ankara Üniversitesi’nin Sayın Rektörü, öğretim üyeleri, değerli öğrencileri, sizlere hayranlığımı ve minnetimi sunuyorum - ilerisi için umutla, inançla, güvenle.