Mardin, gerçekten de TR'de en çok sevdiğim <Kentlerden birisidir. Çünkü farklı Kültürlerin, farklı Dinlerin / Mezheplerin, farklı Irkların birleştiği ve bütünleştiği bir Şehir olması itibariyle birden çok farklılıkların nasıl uyum içersinde yaşanabileceğini Bizlere en güzel şekilde sergileyen ve kanıtlayan bir yerdir. Kültürel Zenginliğin bu sayede ön planda tutulduğu görüşünde olmamın yanısıra mükemmell bir uyumluluğun da hakim olduğu ve Dünya Yüzeyinde bunun gibi birçok Toplumların aynı paralellikte yaşadığını varsaydığımız taktirde ne kadar güzel bir görkemlilik yakalanırdı, sanıyorum ki hepimizin dileği bu doğrultuda ve gerçekten de şahsım adına böyle güzel günlerin Dünyasal Bazda da yaşanılabilineceği Ortamların olması benim açımdan Kardeşlik Bilinci doğrultusunda istediğim ve dilediğim en güzel Gerçeklerden biri olsa gerek [/b]
Evet. O kadar guzel bir kardeslik ornegi sehridir ki, zamaninda 25 Temmuz 1934 Trakya olaylarindan Mardin de fazlasiyla nasibini almistir.Ilk olarak Edirne, Luleburgaz, Kirklareli, Canakkale, Kesan, Uzunkopru, Babaeski, Mardin'de baslayan olaylarda ulkenin bir cok yerinde orada yasayan Yahudi tuccarlarin mallarini boykot etmek, dukkanlarin onunde bekleyip satmasinlar diye nobet tutanlardan tutun, Mersin'de bir haham'in sakalini kesip cirilciplak soyduktan sonra bir Yahudi kizina da tecavuz eden, sehri terketmekle tehdit edilen, kimilerin Istanbul'a kacip siginabildigi, kimilerinin 48' IL'in kurulmasiyla oraya goc etmesi sonucu 1934 olaylarinin blancosu 13 bin Yahudi'nin daha Ataturk hayattayken Turkiye'den goc etmeye mecbur birakildigidir. Yerel yonetcilerden yardim ve koruma isteyen Yahudilere yardim edilmemis ancak yagmalanan mallarin iadesi saglanmistir fakat Rifki Atay'in bile bu konuda neden bu denli ilgisiz kaldigini anlamak mumkun degil ki sorusturma bile actirmamistir. Trakya olaylarinin failleri ki boylesine fasizan bir zihniyete onderlik eden sahsin Nihal Atsiz oldugunu ise Canakkale'yi ziyaretinde soyledigi su sozlerden anliyoruz.
1933 sonlarında Çanakkale’ye yaptığı bir geziden edindiği izlenimlerini Orhun’da şöyle anlatır: “Şehirde ne kadar çok Yahudi, ne kadar çok çingene, ne kadar da Rum bozuntusu var!.. Buradaki Yahudi de her yerde tanıdığımız Yahudi'dir. Sinsi, küstah, zelil, korkak, fakat fırsat düşkünü Yahudi; Yahudi mahallesi her yerde olduğu gibi burada da çığırtkanlığın, gürültünün ve levsin (=pislik, mundarlık) merkezi (.) Çarşıdaki dükkanların levhalarını okuyoruz. Onda dokuzu bizi sinirlendiren nankör ve kahpe milletin isimlerini taşıyor. Kuvvetli olduğumuz zaman karşımızda köpekçe yaltaklanan, bozgun çağlarımızda küstahlaşıp düşmanlarımızla birleşen tarihin bu hain ve * milletini artık aramızda yurttaş olarak görmek istemiyoruz. Cihan savaşında düşmanlarımıza casusluk eden ve bezirganlıklarıyla kanımızı emen Yahudi, tarihin hep iki yüzlü Yahudisidir…”
1934 Mart ayinda ise Orhun Dergisinde yayinladigi Komunist, Yahudi ve Dalkavuk adli yazisinda bunu daha net goruyoruz. "Türk milletinin dışarki düşmanları bütün dünyadır. Bunu tarih bize ebedi bir öğüt halinde hikaye eder. İçerki düşmanları ise üç tanedir: Komünist, Yahudi ve dalkavuk. Komünist, vicdanını Yahudi "Marks"a satmış olan vatansız serseri demektir (.) İkinci düşmanı Yahudi'dir. Onun Allahı paradır. O, cebine birkaç para koyabilmek için gölgesinde yaşadığı bayrağı satmaktan çekinmeyen namussuz bir bezirgandır. Hangi memlekette oturuyorsa oranın düşmanıdır. Fakat bu düşmanlığını açıkça değil yüze gülerek, tezellül ederek yapar. Yahudi mayi gibidir. Derhal bulunduğu kabın şeklini alır. Yer yer kurulan Yahudileri Türkleştirmek cemiyetleri bu zelil politikanın neticesidir…” "