Türkiye Cumhuriyeti önce Büyük Millet Meclisi açılarak yasama yolu ile kurulmuş olan bir hukuk devletidir. Şimdi ise Avrupa Birliği ve küreselleşme gibi süreçler içinde Büyük Orta Doğu gibi projeler aracılığı ile yine demokrasi içinde yasama yolu ile tasfiye edilmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelen bütün yasalar Batı emperyalizminin gündeme getirdiği plân ve projeler doğrultusunda Türk devletini ortadan kaldıran yeni yasaları demokrasi içinde çıkartılmaktadır. Her çıkan yeni yasadan sonra, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir parçası daha ortadan kaldırılmış olmaktadır. Avrupa Birliği, Küreselleşme ve Büyük Orta Doğu gibi plân ve projeler Siyonist lobilerin denetiminde Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulmuş olan Kemalist Cumhuriyeti ortadan kaldırmaktadır. Bir anlamda; günümüz koşullarında küresel emperyalizm üzerinden Siyonizm ve Kemalizm karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır. Siyonistler, gerçek kimliklerini gizlerlerken Avrupa Birliği, Küreselleşme, Amerikancı ya da Büyük Orta Doğu Projesi doğrultusunda ılımlı İslamcı görünerek açıktan Kemalizm'e ve onun eseri olan Türkiye Cumhuriyeti ulus devletine her açıdan saldırmağa çalışmaktalar ve hiç çekinmeden, Türk devletinin geleneksel yapısını yansıtan siyasal ve hukuki düzenim ortadan kaldırılması doğrultusundaki her türlü değişim ve yenilik önerilerine sıcak bakarak, bunların gerçekleşmesi ile Kemalist Cumhuriyetin tasfiyesini hedeflemektedirler. Yirminci yüzyılın başlarında kurulmuş olan Kemalist Cumhuriyet, bir yüzyıl sonra küresel emperyalizmi kontrolü altına alan Siyonizm'in saldırıları ile tasfiye edilme aşamasına gelmiştir. Siyonizm, İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurdurmuş olduğu küçük İsrail devletini büyütebilmek için, Büyük İsrail'in kurulması doğrultusunda bütün Orta Doğu ülkelerinin küçük parçalara ve eyaletlere bölünmesini gündeme getiren emperyalist projeleri, Amerikan ordusunun ve küresel emperyalizmin desteği ile gerçekleştirmeğe çalışmaktadır. Büyük İsrail'in oluşturulması doğrultusunda Türkiye'nin küçültülmesi, devlet olarak tasfiyesi ve merkezi bölgenin Siyonizm'in tam anlamıyla denetimine geçmesi söz konusudur. Tarihsel süreç içinde emperyalizme karşı ortaya çıkan Kemalizm, Siyonizm'in denetimindeki emperyalizm tarafından tasfiye edilmektedir.
**
Türk ulusu, Büyük Atatürk'ün önderliğinde sahip olduğu Kemalist Cumhuriyetini dünyanın merkezi coğrafyasından korumak durumundadır. Bu doğrultuda ikinci bir ulusal var olma mücadelesi gündeme gelmektedir. Siyonizm ve emperyalizmin saldırıları karşısında kalan Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan gelen Kemalist yapısını korumak durumunda kalmıştır. Bu aşamada devlet ve millet kaynaşması sağlanarak dışa karşı direnilmesi gerekirken yine Siyonizm ve emperyalizmin ortaklaşa yarattığı senaryolar doğrultusunda, Türkiye'de bir laik devlet ve Müslüman millet çatışması çıkartılmaktadır. Son elli yıldır Siyonizm ve emperyalizmin plânları ve kışkırtmakları doğrultusunda, sürekli olarak iç kavgalarla uğraşmak zorunda kalmış olan Türk devleti, Kemalist yapısını koruyamamış ve bu bölgedeki Kemalizm, Siyonizm çekişmesinde kazanan taraf sürekli olarak Siyonizm olmuştur. Türk devletinin laik ve çağdaş yapılanmasından fazlasıyla yararlanan İsrail devleti, etkili olduğu Amerikan devletinin gücünü kullanarak, Orta Doğu'da Kemalist Türkiye'yi bütün Arap ve İslam dünyasına karşı bir koruyucu şemsiye olarak kullanmış ve küreselleşme döneminde ise yeni dönemin koşullarına uyarak, ABD desteği ile kendi gerçek Siyonist projesini uygulamaya aktarırken, Türkiye Cumhuriyetinin parçalanmasını ya da dağılmasını zorlayabilecek adımları, Kuzey Irak'taki ikinci İsrail projesi ile dost ve müttefik olduğu Türk devletine karşı atmıştır. Gelinen aşamada, Kuzey Irak'ta Siyonist İsrail ile Kemalist Türkiye karşı karşıya bir durumdadır. Artık eskisi gibi laiklik ya da Batıcı çağdaşlılık çizgisinde bir dayanışma söz konusu değil. Ama bir din devleti olan İsrail'in kendi devlet modelini bölge ülkelerine dayatması söz konusudur. Türkiye Cumhuriyeti de, bir bölge devleti olarak böylesine bir dayatmanın hedef aldığı ülkelerin en başın da gelmektedir. Bu yüzden ABD'deki Siyonist lobinin desteği ile "ılımlı İslam projesi" devreye girmiş, Avrupa üzerinden laik bir devlet kurmuş olan Türkiye'yi, Orta Doğu üzerinden İsrail'in din devleti modeline doğru değişime zorlamaktadırlar.
Siyonizm, bir din devleti olan İsrail'in genişleyebilmesi ve Müslüman coğrafyada İslam dünyasını işbirlikçi bir düzene oturtması için geliştirilen ılımlı İslam modeli, para ile desteklenen cemaatler aracılığı ile gerçekleştirmeğe çalışmaktadır. Bu süreçte İslam cemaatleri ikiye ayrılarak, dışa açık bir çizgiden küresel işbirliğine yönelen cemaatler paraya boğulmakta ve giderek kapitalistleşen İslam cemaatleri aracılığı ile Müslüman ülkeleri uluslararası kapitalist sistemin denetimi altına alınmakta, zenginleşen cemaatler öne geçerken, ulus devletler ve onların kendi toplumlarındaki ulusal yapıları bütünüyle tasfiye edilmektedir. Dıştan para ile desteklenen projelerin tamamı ulus devletleri tasfiye eden ve kapitalistleşen cemaatler aracılığı ile İslam dünyasını Siyonizm ve küresel emperyalizmin denetimine açık girişimlerdir. Bu yoldan küçük İsrail tüm İslam dünyasını denetimi altına alarak Büyük İsrail projesinin önünü açmaktadır. Kemalist Cumhuriyetin kurucusu Atatürk, henüz İsrail devletinin kurulmadığı bir dönemde, Çankaya köşkündeki bir söyleşi sırasında; İsrail devletinin, merkezi coğrafyadan uzak bir yerde Avustralya'da, oluşturulması gereğini dile getirmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu sonrasında dünyanın merkezi coğrafyasında bir ulus devlet kuran Büyük Atatürk, Yahudilerin iki bin yıllık geri dönüş senaryolarını ve üç yüz yıllık Siyonizm'in tarihini iyi bildiği için, Filistin'de bir Yahudi devletinin kurulmasıyla birlikte, kendi kurmuş olduğu ulusal ve laik cumhuriyetin tehlikeye gireceğini görmüş ve İsrail için Avustralya kıtasını adres olarak göstermiştir.
Yahudilerin kendi ırk devletlerini kurabilmeleri için; İngilizlerin Uganda'yı, Fransızların Madagaskar'ı önermelerinin reddedildiğini iyi bilen Mustafa Kemal Atatürk, kendi geliştirdiği Kemalist model ile Siyonist devlet modellerinin karşı karşıya geleceğini ve bir çatışmanın ortaya çıkacağını, jeopolitiği iyi bilen bir askeri otorite olarak önceden görebilmiştir. Çünkü Filistin'de kurulacak küçük bir İsrail devleti, bir buçuk milyarlık İslam dünyası içinde farklı bir din devleti olarak ayakta kalamazdı. Küçük İsrail'den Büyük İsrail'e geçiş için ikinci bir atılıma gereksinme vardı. Sovyetler Birliği döneminde küçük İsrail bölgede yerleştirildikten sonra, Sovyet sonrası dönemde Büyük İsrail atılımına sıra gelmiştir. Böylesine bir büyük atılım ise küçük bir devlet olan İsrail'in gücü ile olamazdı. Dünyanın süper gücü olan Amerika Birleşik Devletleri'nin gücü bu doğrultuda kullanılması gerekiyordu. Bu doğrultuda, küreselleşme ve yenidünya düzeni açılımları yapıldıktan sonra, 11 Eylül kışkırtması (provokasyonu) ile eyleme geçildi ve bugünkü durum, Amerikanın İslam dünyasına askeri saldırısı ile proje devreye sokulmuş oldu.
**
İsrail'i ve Siyonizm'e tehdit eden en büyük ve güçlü Arap devleti olan Irak öncelikle bir askeri saldırı ile tasfiye edilmiştir. Bu devletin topraklarında yaşayan bir alt kimlikli etnik grup işbirlikçi bir çizgide örgütlenerek, Kuzey Irak'ta bir kukla devlet Siyonizm'in ise Büyük İsrail'in çıkarları doğrultusunda Orta Doğu ülkelerine bir kukla devlet oluşumu dayatılmıştır. Büyük İsrail amacı doğrultusunda kukla devlet Büyük Kürdistan'a dönüştürülerek İran, Suriye ve Türkiye'nin parçalanması Irak'ın dağılmasından sonra gerçekleştirilmeğe çalışılmaktadır. İran gibi diğer bölge ülkelerinin parçalanmaları ve ortaya küçük eyalet devletçiklerinin çıkartılması yine Siyonizm'in savunduğu Büyük İsrail projesine uyguna düşecek adımlar olarak görünmektedir.
Böyle bir aşamada Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu sağlayan Lozan Antlaşmasını delen yasalar çıkartılmakta ve batı emperyalizminin İngiltere üzerinden bu coğrafya için önerdiği Sevr haritası yeniden güncelleştirilmektedir. Balkanlar da başlamış olan ikinci Balkanizasyon projesi Yugoslavya'nın dağılmasından sonra, tıpkı yirminci yüzyılın başlarında olduğu gibi yeniden Sevr haritalarıyla Balkanizasyon, Anadolu'ya ve Orta Doğu'ya taşınmak istenmektedir. Bu süreçte, Siyonizm, Batılı emperyalist devletler ile bölge ülkelerine karşı işbirliği yapmaktadır. Beş yüz yıllık sömürge imparatorluklarının ticaret merkezlerinde ekonomiyi ele geçiren Yahudi lobileri, dünyanın merkezine yerleşerek, Büyük İsrail'in merkezinde yer alacağı bir dünya imparatorluğu kurmağa yöneldiği aşamada, sahip oldukları büyük ekonomik gücü, küresel sermaye olarak bölgeye getirmekte ve bölgedeki her şeyi para gücü ile satın almaktadırlar.
Türk devletindeki son dönemde gerçekleştirilen özelleştirmelerde hep küresel sermayenin, Siyonist lobilerin yönlendirmesi ile hareket ettiği görülmektedir. Bir anlamda küresel sermaye aracılığı ile Yahudi lobileri Türkiye üzerinde, Orta Doğu'ya gelmekte ve her şeyi satın alarak, devletleri tasfiye ederken, halkların ve ulusların ülkelerini de para gücü ile ellerinden almaktadırlar. Siyonizm, Amerika’daki Yahudi lobilerinin örgütlü gücü ile ABD gücünü kendi çıkarları doğrultusunda kullanmakta, en büyük Arap tehdidi olan Irak'ın tasfiyesinden sonra, büyük Şii tehdidinin merkezi olan İran’ı saldırı ve savaş yolu ile ortadan kaldırılmak istenmektedir. Bu arada Batı emperyalizminin ve Siyonizm’in bölgedeki üssü olarak kullanılan Türkiye ise demokrasi içinde yasama yolu ile tasfiye edilerek, Büyük İsrail plânı doğrultusunda Anadolu'da gayrimüslim küçük eyalet devletlerinin önünü açacak girişimler, birbiri ardı sıra uygulama alanına getirilmektedir.
Son olarak çıkartılan Vakıflar Yasası hızla Anadolu’daki Müslüman yapıyı tasfiye ederek, eski Bizans dönemine geri dönüşü sağlayacak ve Yeni Bizans Projesinin tipik örneği olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirilmiştir. Özelleştirme, yerelleştirme ve demokratikleştirme var olan yapıların tasfiye edilmesinde, Yeni Bizans ya da Büyük İsrail projelerinin gerçekleştirilmesinde araç olarak kullanılan politikalar olarak sürekli bir biçimde gündemde tutulmaktadırlar.
** “Siyonizm” kavramı genel anlamda dinci ya da aşırı milliyetçi kesimlerin ele aldığı bir sözcüktür. Türkiye'deki laik ve çağdaş uygarlıktan yana olan toplum kesimleri içinde Siyonist kadrolar çok örgütlü olduğu ve gayrimüslim cemaatler bu kavramları kendi çıkarları doğrultusunda kullandıkları içini, Atatürkçü ve Kemalist kadrolar, Siyonizm konusuna uzak kalmışlardır.
Siyonizm’in, İslamcı ya da aşırı milliyetçi kesimlerin malzeme olarak kullanması da, Atatürkçü ve Kemalist kesimlerin Siyonizm olgusuna mesafeli davranmalarına yol açmıştır. Bu kesimlerin içinde yer alan bazı Sabetayist ya da Siyonist kadrolar da, Siyonizm kavramının Türk kamuoyundan uzak kalması için çaba göstermişlerdir. Bu çarpıklık nedeni ile haksız yere Müslüman çoğunluk sürekli olarak şeriatçı gösterilmiş, gerçek şeriatçı kesimlerle Müslüman çoğunluk karıştırılmış ve bu nedenle ortaya beklenmeyen durumlar çıkmıştır. Türk toplumunun büyük çoğunluğunu Müslüman olması gerçeği dikkate alınarak, daha dikkatli bir laiklik politikasının uygulanması gerekliliği iyi anlaşılamamış, sanki bütün Müslüman halk şeriatçıymış gibi bir durum yaratılmıştır. Böylesine bir çarpıklıktan Siyonizm yine yararlanmasını bilmiş ve ılımlı İslam politikalarını destekleyerek, dinci politikaların laik devleti tasfiye edeceği bir iktidarın oluşumuna katkı sağlamıştır. Uluslararası kapitalist sistemin çıkarları doğrultusunda neoliberalizmi savunan gayrimüslim aydınların siyasal İslam’ı ya da ılımlı İslam’ı desteklemelerini sağlamışlara ve bu yoldan, demokrasi içinde ulus devletin ve laik cumhuriyetin tasfiyesine giden yolu açmışlardır.
Türkiye'deki İslamcılar ile neoliberallerin ulus devlete ve Atatürk'e karşı yürüttükleri ittifakın arkasında; Amerikan Siyonist lobilerinin etkisi olduğu zaman geçtikçe daha iyi anlaşılır bir noktaya gelmiştir. Antiemperyalizm çizgisinde kurulmuş olan Kemalist Cumhuriyet, Siyonizm’in Büyük İsrail hedefi doğrultusunda ılımlı İslam’ı kullanmasıyla ve liberalle ile ılımlı İslamcılar arasındaki ittifak aracılığı ile ortadan kaldırılmak istenmektedir.
İslamcılar şimdiye kadar Siyonizm’i, din kavgası çerçevesinde ele alarak, İslam’ın “cihat” anlayışı çerçevesinde Yahudi devletinin ortadan kaldırılmasını savunurlardı. Şimdi ise; ılımlı İslamcılar, Siyonizm yokmuş gibi hareket etmekte, ABD'deki Siyonist lobilerin desteği ve katkıları ile Büyük İsrail'in gerçekleşebilmesi için Büyük Orta Doğu Projesi çerçevesinde kendilerine verilen bütün görevleri yerine getirmektedirler. Sahip oldukları medya kanalları ile bu doğrultuda kamuoyu yaratmaktalar, yine patronu oldukları şirketleri ve holdingleri, emperyalizm ve Siyonizm’in işbirliği ve ortaklığı çerçevesinde, İslam dünyasının uluslararası kapitalist sisteme monte edilmesi doğrultusunda, ABD'den gelen direktifler yönünde, yönlendirmektedirler.
Bu noktada, İslamcılar ikiye bölünmüştür. Milli görüş ve devletten yana olan geleneksel İslamcılar ile Siyonizm’in ve emperyalizmim güdümündeki Büyük Orta Doğu Projesine soyunan işbirlikçi ılımlı İslamcılar, artık birbirlerinden ayrı bir çizgide hareket etmektedirler. Siyonizm ılımlı İslam aracılığı ile Orta Doğu'yu Büyük İsrail Projesine ve bölgesel bir konfederasyonun kurulmasına hazır bir hale getirmeğe uğraşmaktadır. Orta Doğu Birleşik Devletlerinin kurulabilmesi için Atlantik Emperyalizmi, İsrail ve Siyonizm’in desteğinde hem Talabani hem de Barzani yönetimlerini kullanmaktadır. Bu iki işbirlikçi önderin güdümündeki kukla devleti ise Türkiye’ye yamayarak, Arapların ve İranlıların tehdidinden korumak istemektedirler. Bir anlamda Kemalist Türkiye; kendisini bölerek ortadan kaldıracak olan emperyalist ve Siyonist projenin, hem uygulayıcısı hem de koruyucusu konumuna getirilmek istenmektedir. Yıllarca aldatılan Türk ulusu ve bölge halkları, iyice aptal yerine konularak, kendilerini ve devletlerini yok edecek plân ve projelere alet edilmeğe çalışılmaktadır. Bu tür oyunlara Türk ulusunun, yirminci yüzyılın başlarında Atatürk'ün önderliğinde karşı çıktığını Milletimizin, Kemalist Cumhuriyetini korumaya kararlı olduğunu artık batılı emperyalistlerin ve Siyonistlerin görmeleri gerekmektedir. Eskisi gibi soğuk savaş döneminin dehşet dengelerinden yararlanarak, aldatıcı politikaların uygulama dönemi geride kalmıştır.
**
Kemalizm Türkiye Cumhuriyetinin, Siyonizm ise İsrail devletinin kurucu ideolojisidir. Her iki ideoloji de tarihsel süreç içerisinde, dünyanın merkezi coğrafyasında iki ayrı bağımsız devlet meydana getirmiştir. Kemalist Türkiye Cumhuriyeti, çağdaş ve laik bir ulus devlet olmasına rağmen, Siyonist İsrail devleti bir din ve ırk devletidir. İki bin yıl önce Orta Doğudan bütün dünyaya yayılmış olan Yahudiler, bu aşamaya kadar hiç bir yerde bir ulus devlet kurmamışlar ve bu nedenle de uluslaşmamışlardır.
Ama Mezopotamya döneminden başlayarak bir ırk olarak her zaman varlıklarını korumuşlar ve kutsal kitapları doğrultusunda da dinlerini sürdürmüşlerdir. İsrail devletinin arkasında altı bin yıla yaklaşan Yahudi tarihi vardır. Türkiye Cumhuriyetinin arkasında, ise on bin yıllık Türk tarihi bulunmaktadır. Türklerin ilk dünya sahnesine çıktıkları Ural Altay bölgesindeki yaşamlarından başlayarak günümüze kadar on bin yıllık bir tarih süreci geçmiştir. İsrail devletinin arkasında altı bin yıllık bir tarihsel birikim ve bilinç vardır. Türkiye Cumhuriyetinin arkasında ise Büyük Atatürk'ün tarih araştırmalarında ortaya koyduğu gibi on bin yıllık bir Türk tarihi birikimi ve bilinci bulunmaktadır. Türk tarihi ve Türk Dil Kurumları bu doğrultuda kurulmuş, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi yine bu çizgide açılarak bilimsel çalışmalar ile yeni Türk devleti bir bilimsel temele oturtulmağa çalışılmıştır. Yaşamda tek yol gösterici olarak bilimi benimsemiş olan kurucu önder Atatürk, Türkiye Cumhuriyetini bir bilim ve hukuk devleti olarak örgütlemiştir. Her türlü emperyalist baskıya rağmen, Türk devletinin günümüze kadar varlığını koruyabilmesinin nedeni; bilimsel ve hukuki temeller üzerine kurulmuş olmasıdır.
Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu günden buyana bir yazılı anayasası bulunmaktadır. Ama İsrail devleti bir din devleti olduğu için Tevrat esaslarına göre yönetilmekte ve bir yazılı anayasaya sahip bulunmamaktadır. Anayasa konusu olan idari ve hukuki konular belirli alanlarda temel yasalar çıkartılarak düzenlenmektedir.
Siyonizm, bir ulus ya da ulus devlete değil ama bir ırka ve de bir dine dayanmakta, bu ırk ile dinin üstünlüğünü bütün dünyaya kabul ettirmek istemektedir. Siyonizm bu yönü ile doğası gereği emperyalist bir ideolojidir. Kemalizm ise emperyalist devletlere karşı savaşılarak kurulan bir ulus devletin ideolojisi olduğu için antiemperyal bir düşünce sistemidir. Atatürk bütün mazlum milletlerin uyanışı doğrultusunda Batılı emperyalistlere karşı savaşarak, Türkiye Cumhuriyetini antiemperyalist çizgide, tam bağımsız bir devlet olarak kurmuştur. Bu açıdan; Kemalist Cumhuriyet bütün üçüncü dünya ülkelerine örnek ve model olmuştur. Bugün de emperyalist Batıya karşı bütün güney ve doğu ülkelerine yine antiemperyalist çizgide Kemalizm ve Türkiye Cumhuriyeti yol ve yön göstermektedir. Türkiye devletini yönetenlerin bu gerçeği iyi bilmeleri gerekmektedir.
Ne var ki; Atlantik emperyalizmi ve İsrail Siyonizm, Türk devletinin başına, kendilerine yakın işbirlikçi politikacıların gelebilmesi için yoğun baskı uygulayarak, Türk devletinin bağımsız politikalarının önünü kesmektedirler.
Misyonerlik örgütü ve okulları ile kültürel yönden bölgede bulunan ABD, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Orta Doğuya askeri güç olarak gelmesi ve İsrail devletinin kurulmasıyla birlikte, Türk devletinin iç ve dış siyaseti her zaman İsrail ağırlıklı olmuştur. ABD'deki Siyonist lobiler aracılığı ile Siyonizm’in ve İsrail'in istekleri doğrultusunda Türkiye istenilen yöne sürüklenmiştir. Yirminci yüzyılın ortalarından itibaren de, Rockafeller Eisonhower ve Fullbright burslusu politikacılar aracılığı ile Türk devleti Atlantik Emperyalizminin ve İsrail Siyonizm’inin istekleri doğrultusunda yönetilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti, Siyonizm’in ve emperyalizmin yönlendirmesi doğrultusunda, kendi ulusal çıkarlarına tamamen ters düşen doğrultuda hareket ettirilmiş ve kuruluş ideolojisi olan Kemalizm'den saptırılarak, Siyonizm’in ve emperyalizmin merkezi coğrafyadaki işbirlikçi ülkesi konumuna sürüklenmiştir.
Cezayir gibi bir üçüncü dünya ülkesinin antiemperyalist ulusal kurtuluş mücadelesini desteklemesi gereken Kemalist Türkiye Cumhuriyet’i, Atatürk’ün ölümünden sonra Batı emperyalizminin güdümüne girerek, emperyalist güç olan Fransa’dan yana tavır almak durumunda kalmış ve böylece; bütün Asya ve Afrika ülkelerinin Batı emperyalizmine karşı desteğini yitirmiştir. ABD'yi, İsrail'in çıkarları doğrultusunda yönlendirene Siyonist lobiler, ABD’ye bağımlı olan Türkiye'yi de Amerika üzerinden Siyonizm’in istekleri ve çıkarları doğrultusunda siyasal laboratuar ülke konumuna sürüklemiştir.
Siyonizm ve Atlantik emperyalizminin işbirliği, Türkiye Cumhuriyetini sürekli olarak kuruluş ideolojisi olan Kemalizm’in genel ilkelerinden uzaklaştırmakta, İsrail merkezli Siyonizm sahip olduğu uluslararası lobiler aracılığı ile Orta Doğuda kendi politikalarını yürütmekte ve Türkiye merkezi Kemalizm’in bölgede etkin olmasını önlemektedir. Bağımlı siyasalı kadroların işbirlikçiliğinde Kemalist Cumhuriyet, teslimiyetçi bir yapıya tutsak edilmekte, Türkiye'nin jeopolitiğinden gelen üstünlüklerini kullanmasına ve toparlanmalarına izin verilmemektedir. Sürekli saldırgan bir emperyalist yaklaşımla, Türkiye’nin gündemi meşgul edilmekte, Türk kamuoyunun serbest kalmasına izin verilmemekte, Türk ulusunun kendine gelip, dünyadaki gelişmeleri yorumlaması, gelişmeler karşısında kendisine ulusal bir yön çizmesi önlenmektedir. Çünkü ABD ve İsrail, Türkiye Cumhuriyetinin kendi toparlayarak, eski Osmanlı hinterlandı ile Türk dünyasında etkin bir önderliğe kalkışmasından korkmaktadırlar.
DEVAM EDECEK