Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Tasavvuf açılımları...  (Okunma sayısı 4362 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ekim 12, 2011, 01:23:43 ös
  • Ziyaretçi

Değerli Form Üyeleri,

Nostaljik yazılarıma gösterdiğiniz ilgi ve teşvik üzerine bir iletimi daha sunuyorum.

Esasında değişik bakış açılarına hitap edeceğinden, eskiyi anmak kadar dini, felsefi, masonik vs boyutlarda (Tanrı Kavramı, tasavvuf, geçmiş ve bugün vs açılarından) da eleştiriye ve çeşitli görüşlere müsait olduğuna inanıyorum… O günleri böyle değerlendirmeme rağmen bugün ben de birçok konuda görüşlerimin değiştiğini de belirtmek isterim..

Benimki sadece bir açılım!..

Saygılarımla,
HERKÜL


BABAMIN SOHBET ARKADAŞLARI

   Bazen eskiyi mi özlüyorum, yoksa şimdi bulamadığım düzeyli sohbetleri mi arıyorum bilemiyorum!..

   Küçükken babamın çalıştığı şilep, tamir için İstinye veya Kasımpaşa’daki tersanelerdeki havuzlara alındığı zaman, benim için en mutlu günler olurdu. Cerrahpaşa’da oturduğumuz konakta geçen günler, misafirler, yemekler ve çocuk gönlümüzü mutlu edecek bir sürü faaliyeti kapsardı.

Babamın sohbet arkadaşları ise bir başkaydı. O yaşta farkına varmadan çok derin bir haz duyarak uhrevi dünyalara dalardım… Bu kişiler her kesimden, din ve geniş tasavvufi bilgileri olan saygıdeğer ve bilge insanlardı. Ben o yaşta kendilerini evliya gibi görürdüm. Yemekler yenir, çaylar, kahveler gelir gider ve sohbet gittikçe koyulaşırdı. Sefer dönüşleri babamın kucağından ayrılmak istemediğim için, yarı uyur, yarı uyanık, anlamasam bile konuşmalarını dinlerdim. Masal gibi gelse de, ilgimi çekerdi.

   Sık gelenlerden biri, Samatya’da ayakkabı tamirciliği yapan “Alevi Dedesi” idi. Diğeri Sofularda küçük bir aktar dükkânı olan “Bektaşi Babası” idi. Bir diğeri Peygamber soyundan geldiği söylenen ve kendisinden “Zamanın İmamı” olarak söz edilen bir din büyüğüydü. Ona “Ülemai-ı Cihan” derlerdi. Ayrıca büyük bir devlet kuruluşunun genel müdürü, ünlü kişiler, sanatçılar ve gayrimüslimler de gelirdi… Hiçbiri aralarında, din, dil, ırk ve mevki farkı gözetmez, birbirlerine son derece sevgi ve saygı gösterirlerdi. Daha sonra edindiğim bilgiler ve babamdan kalan notlarla birleştirince konunun tefekkür dağarcımı daha da genişlettiğini hissettim.

Tefekkür; yaşama ait derin düşünceler

   Cem Evi’nin Alevi Dedesi, görüşlerini Hz.Muhammet’in  Ehl-i Beyt’i ve Hz.Ali’nin Soyuna gösterdiği sevgi, saygı ve yandaşlıkla dile getirir, her şeyi “Hak-Muhammet-Ali” üçgenine bağlardı.

   “Zamanın İmamı” diye adı geçen büyük hoca ve babam ise; “İslam Tasavvufundan” bahsederlerdi. Varlığın birliğinin, hem akıl yoluyla hem de görülenlerin birliği yollarıyla Allah’a ulaşacağını düşünürlerdi. Kuranı “Akıl verdim düşünmez misin?” ayetine istinaden “Yakin” metoduyla incelerlerdi. Buna göre; “İlmel Yakin” okuyarak, “Aynel Yakin” görüp yaşayarak, “Hakkel Yakin” ise yaşananların idrak ve yaratanın muradına sırrına yakın olma durumuyla açıklarlardı.

   Biri söz alır “Yüce Allah yere, göğe sığamamış, insanın ufacık gönlüne sığmıştır. Onun için insanın gönlü, yerden de, gökten de geniştir” derdi.

   Çaylar yudumlanırken bir diğeri “Aynaya bakan insan, niyet ettiğinden ve görmeye yeterli olduğundan fazla bir şey göremez” diye devam ederdi. Vakit böylece gece yarılarını bulurdu. Dışarıda bazen kar ve yağmur yağar, sobaya odunlar atılır, sohbet daha da derinleşirdi.

   Ben babamın kucağında uyur, uyanır konuşulanları masal gibi dinlerdim. Zamanla büyüdükçe konulara alıştım ve üzerinde düşünmeye başladım. Gecenin karanlığında, eski bir konağın geniş odasında, sedirlerin üzerinde oturan değişik kesimden insanların oluşturduğu birlik içinde tefekküre dalmak ne güzeldi!.. O yaşta anlamasam bile bir şeyler hissedebiliyordum… İleriki senelerde bu alışkanlık beni, içtenlikle ilerlemek istediğim bilgelik yolunda bana açılım ve kazanımlar getirdi.

   Devam ederlerdi;
“Efendim, başak insanların soy ve sop olarak bir olduğunu gösteren eşsiz bir simgedir. Renk, din, dil ve ırk ayrılıkları izafi ve zahiridir. Buğdaylardaki gibi, ayrı bile olsa öz birdir. Çoklukta birlik olup, bütün kutsal kitapların sahibi ve kaynağı Allah’tır.”

   “Sohbete bakın, bizi irşat ediyorsunuz efendim. Bendeniz kulunuza göre de naçizane kanaatim dinde doğmaya düşmemektir. İnsanlara ‘Mutlak Gerçek’ diye öne sürülen ve onları aynen kabule zorlanan şeyler, tutuculuğu getirir. Hz. Muhammet ne buyurmuş; beşikten mezara kadar bilim öğrenin. İnsanın dini aklıdır. Aklını kullanmayanın dini de olmaz, diye buyurmamışlar mıdır?..”


   Arada annem, oturduğu arka plandaki sedirden kalkar, sobaya odun atar, bozacı geçiyorsa alıp ikramlarını yapardı. Zaman sanki gecenin karanlığında durur, bense babamın kucağında, bilmediğim uhrevi bir dünyaya uçardım.

   “Üstadım; basiret ‘Gönül Gözüdür’. Gözlük gözün, göz aklın, akıl basiretin, basiret ise ruh ve vicdanın görülmesini sağlar. Esasında ‘Hakkın Kabe’si’ insanın gönlüdür.”

   “Bin toprak Kabe, bir gönül kadar değil,
   Hiç Kabe’ye gitme, bir gönül yap yetişir.”

   “Hocam ne güzel buyurdunuz. Yaradılışın sırrı sevgi değil midir? Sevginin olmadığı yerde bencillik, acılar, yalnızlıklar, savaş ve ölüm vardır. Cevizin kabuğunu kırıp, çekirdeğine inersek, Yüce Yaratanı orada bile bulabiliriz.”
   

Bazen, bestekâr olan genel müdür amca tamburunu eline alır, kendi bestelediği Şeyh Galip, Yunus, Mevlana dizelerinde, ilahi benzeri şarkılar okurdu.

   Babam aralarda, çok özel koleksiyon olan Hafız Burhan ve Hafız Kemal’in mevlit plaklarını veya kudüm, ney, yaylı tamburla çalınmış tasavvuf müziği plaklarını pikaba koyar, çok derinden gelen hafif bir tonla dinletirdi. Bu sohbeti daha da ateşleyen bir fon oluştururdu.

   Arada Nuh Tufanı vs. gibi efsane hikâyeler anlatılırdı. O zaman, kendimi hayvanlarla dolu ufak bir gemide sanır, tufan aşuresi yerken düşlerdim.

   Bazen ise konu “Ölüm’ e gelirdi. O yaşta, yaşamın ölümlü olduğuna dair söylenenleri, cennet ve cehennemi, öbür dünyayı ve buna benzer konuları taşıyamaz, yattığım zaman yorganımı başımın üstüne çekip saatlerce; “Annem, babam, ben ve bütün ailem hepimiz öleceğiz, toprak altına konacağız, nereye gideceğiz, tekrar beraber olabilecek miyiz?” diye kendi kendime düşünür, yanıt bulamaz, meçhuller altında ezilir, için için ağlardım!..

   Bir gün bunu hissettiler. Bilmiyormuş gibi yapıp; “Uyku ölümün kardeşidir hadisini hatırlatıp, uykunun rahatlığı ve tatlılığı gibi, kaçınılmaz ölüm de öyle gelir.  Onun içinde korkulacak bir şey değildir. Hep beraber orada buluşacağımız öbür dünya da güzeldir” gibi sözlerle beni yatıştırmaya çalıştılar ve bir daha da yanımda ölümden söz etmediler.

   Diğer konular arasında; Atatürk, laiklik, kadınların saygınlığı vs. büyük bir inançla met edilerek anlatılırdı. Zengin, fakir, işçi, esnaf, sanatçı, peygamber soylu her kesimden güzel insanlar, aralarında hiçbir fark gözetmeden ne güzel anlaşırlardı.

   Sabaha karşı kalkarlardı. Bütün mahalle uykuda olduğundan sessizce uğurlanırlardı. Dışarıda kar veya yağmur yağarken, soluk bir lambanın aydınlattığı Arnavut kaldırımlı loş ve dar sokakta, sohbetlerine devam ederek yürürler, ilerideki köşede, ellerini göğüs, dudak ve alınlarına götürerek temenna yaparak, her biri bir başka yönde, karanlık eski sokaklarda evlerinin yolunu tutarlardı. Gittikçe ayak sesleri duyulmaz olur, yerini mahallenin ihtiyar bekçisinin düdük sesi alırdı. Kapıyı yavaşça kapayıp içeri girerken, hayallerimin güzel sokağı da ahşap evleri, cumbaları ve uyuyan insanlarıyla tekrar sessizliğe bürünürdü.

   Yatağımda “Rabbiyessir” i okuyup çocukluk masumiyetimle uykuya dalarken, içimizde Allah var diye düşünür, bu dünyadan başka bir âlemin bilinmez boşluklarında, bilmediğim sırlar içinde, sabahlara kadar tepinerek dolaşır dururdum.

Saygılarımla,
HERKÜL


Şubat 07, 2014, 12:26:10 öö
Yanıtla #1

Sayın HERKÜL,  paylaşım için öncelikle teşekkür ederim. Tasavvuf çok farklı bir yaşam biçimidir aslında. İnsandaki manevi boşluğu ve soru işaretlerini ortadan kaldırmanın huzuru çöker insana. Gerçeğe ulaşmanın tek yolu bana göre. Yaşanmışlıkla tasavvufa yönelmenin bağlantısının tartışılmaz olduğunu düşünüyorum. Bu yolda sizi doğru yola iletebilecek insanlar çok önemlidir. Tesadüf diye bir şeyin olduğunu düşünmüyorum.  Saygılarımla..


Şubat 07, 2014, 11:08:44 öö
Yanıtla #2
  • Ziyaretçi

Sayın Yazbenide,
Ayni fikirleri paylaşmaktan duyduğum memnuniyeti ifade eder akıl, bilim, bilgi ve bilgelik yolunda tasavvuftan da yarrarlanma dileklerimi gönderirim.
Sevgi ve Saygılarımla...


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
3460 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 10, 2008, 12:48:11 ös
Gönderen: sun
9 Yanıt
7466 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 06, 2016, 02:19:09 ös
Gönderen: yazbenide
0 Yanıt
3831 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 28, 2008, 03:52:04 öö
Gönderen: Kaan
0 Yanıt
3373 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 24, 2009, 11:52:06 öö
Gönderen: ceycet
1 Yanıt
9116 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 05, 2015, 10:05:41 ös
Gönderen: ali osman
6 Yanıt
6791 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 30, 2010, 01:23:00 ös
Gönderen: karahan
0 Yanıt
3600 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 07, 2012, 06:59:52 ös
Gönderen: karahan
1 Yanıt
4114 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 13, 2013, 06:48:09 öö
Gönderen: ceycet
3 Yanıt
3100 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 13, 2013, 01:21:28 ös
Gönderen: NOSAM33