Masonlar.org - Harici Forumu

Mason ve Masonluk Nedir? => Ezoterizm => Konuyu başlatan: semih_tatar - Mart 03, 2009, 05:45:52 öö

Başlık: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: semih_tatar - Mart 03, 2009, 05:45:52 öö
Alevilik ve Ezoterizm


Alevilik denilince Hace bektasi Velinin "Ilim ile gidilmeyen yolun sonu karanliktir" sozu geliyor aklima. Dergahi geliyor. Dergahinda isledigi ezoterik semboller geliyor. Dailigi geliyor. Ve bu dainin bu dergahta isledigi Anadolu BAtiniligi.

Bugun Alevilik uzerindeki kilifin farkina varmisdir. Gelisen gençlik ALeviligin kokenini, inanç rituellerinin temelini, olusum surecini anlamaya baslamisdir.

Gun be gun dalga dalga daha fazla insana ulasmakta, daha fazla insan suphelere dusmekte ve sorular sormaya baslamaktadir. Sorular nedenleri nedenler sorulari dogurmaktadir.

Ve gorulmektedir ki Alevilik hz ALi ile 1400 yil one dogmus bir inanç degildir. Anadolu ALeviligi Arap degildir. Anadolu ALeviligi Arap kulturunden ve dininden uzaktir. Deyisler incelendikçe batinilik, batinilik incelendikçe ezoterik inançlar gorulmektedir. Aleviligin ezoterik bir inanç temeline dayandigi, kaynaginin bu oldugu buradan beslendigi anlasilmaktadir.

Bu ezoterik inanç yasanilan cografyalarda farkli farkli isimler ile, farkli farkli egemen din ve egemen devlet altinda takiyye yaparak yasamaya baslamisdir. Bu inançlar gizlenmeyi bir nevi korunma mekanizmasi olarak kullanmisdir. Kendi inançlarini, inançlarinin sirlarini belirli rakamlar içinde saklama yoluna girmislerdir. Bu rakamlara o an içinde yasadiklari egemen dinin elbiselerini giydirmislerdir.

Bu sekilde gelismisdir. Birçok farkli inancin suyunu içmis ama onlar olmalisdir.

Alevilik HErmesin ne içindedir, ne disinda.
Alevilik Platonun ne içindedir, ne disinda.
Alevilik Samanizmin ne içindedir, ne disinda.
Alevilik Zerdustun ne içindedir, ne disinda.
Alevilik Manihezmin ne içindedir, ne disinda.
Alevilik Hiristiyanligin ne içindedir, ne disinda.
Alevilik Masonlugun ne içindedir, ne disinda.
Alevilik Islamin ne içindedir, ne disinda.

Bu ve benzeri birçok inançtan etkilenmis, onlari etkilemis bir nevi ezoterik/batini inanç sistemiydi Alevilik.

Bu yuzden kendisiyle kokendas olan diyer butun inançlarla buyuk benzerlikler gostermekteydi.

Bu yuzden bu damardan gelen HErmes binlerce yil once "Insanlar olumlu tanrilar, tanrilar ise olumsuz insanlardir" demekteydi.


HErmesle,
Platonla,
Eflatunla,
HAce Baktas ile
Hasan Sabbah ile
Pir Sultan ile
Ahlehaklarla,
Aliilahilerle,
Nusayrilerle,
Ezidilerle,
Ismaililerle,
Dailerle ...

ayni degerleri, ayni deger yargilarini, ayni inançsal ogeleri, ayni inanç temellerini tasimaktaydi. Tek sorun ayni çesmesnin suyunu farkli zamanlarda farkli cografyalarda içmekten geliyordu.

Yukaridaki derlememde Alevilik içindeki inançsal rakamlarin nereden ve nasil geldigi uzerinde durmaya çalistim. Eksiklerimin varligini biliyor ama dogruluguna inanarak arasdirarak ilerliyorum. Saçma sapan, alayvari, bilgiden, bilimden uzak, kisilere, mesajlara cevap vermek artik beni yordu. Varsa cubbenizde bilgi biliminiz buyrun tartisiriz adam gibi, yoksa yine buyrun (hos sus desekte susmazsiniz) ama ben cevap vermem.

Aleviligin inanç temelleri, Aleviligin içindeki rakamlar apaçik birer ezoterik bilgilerdir. Ezoterik ogretilerdir. Bunlar sadece Anadolu Aleviliginde degil (Siilik ve Caferilik bunlarin disinda kalir) bu batini ezoterik inanç ile sekillenmis butun inançlar içinde kendisini gostermisti.

Ornegin,

ates ------------toprak -------su (12 ELEMENT)
isis -------------osiris --------horus (12 TANRI)
baba -----------ogul ----------kutsal ruh (12 HAVARI)
tanri ----- ------meleketavus-- sey adi (12 HANEDAN)
hak-------------muhammed----ali (12 IMAM)

Alevilik gibi ezoterik bir inanç olup Hiristiyanlik içinde kendisini saklayan Tapinak Sovalyelerinde 12 Sovalye...

12 Melek diye dahada çogaltabiliriz.



Bugunun ALevi cemlerine tarihi arastirmalar sonucunda elde edilen bilgilere gore MO 5000 yillarindaki Sumerlerde kolaylikla rastlayabiliyorsak, Sumerlerin dini inançlarinda Ates-toprak-su = SU teslisi varsa, Sumerler dunyadaki butun canlilarin Sudan yaratildigi fikrine sahiptiyse, Gunesi ve atasi kutsama gibi ogeler barindirmis ise bu demek oluyor ki tarihde kesinti yoktur.

Bizler bugun tek birseyden eminsek oda Caferilik ve Siilik disinda kalan onlara hiç benzemeyen Anadolu Aleviliginin 1400 yillik Islam ve hz Ali oncesine dayanan bir ezoterik/batini inanç sistemi oldugudur.

kaynak;
Umit Algunerhan
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: karahan - Ekim 14, 2009, 11:08:17 öö
SELAM
nedir bu 12 nin sırrı merak ediyorum beni israiloğlunun 12 kavmi isanın 12 havarisi alevilerin 12 imamı ve yukarıdaki paylaşımda verilen 12 ler bu bağlam ve paraleldeki sır nedir bilgisi ve fikri olan varmı
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: semsin - Ekim 14, 2009, 04:44:37 ös
Alevilik ve Ezoterizm



 Birçok farkli inancin suyunu içmis ama onlar olmalisdir.

Alevilik HErmesin ne içindedir, ne disinda.
Alevilik Platonun ne içindedir, ne disinda.
Alevilik Samanizmin ne içindedir, ne disinda.
Alevilik Zerdustun ne içindedir, ne disinda.
Alevilik Manihezmin ne içindedir, ne disinda.
Alevilik Hiristiyanligin ne içindedir, ne disinda.
Alevilik Masonlugun ne içindedir, ne disinda.
Alevilik Islamin ne içindedir, ne disinda.


Tek bir kaynağın  dağılmış farklı kolları  siz kaynağa bakınız.
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: NİYET_01 - Ocak 22, 2010, 03:08:59 ös
selam arkadaşlar
sayın semih_tatar
yukarıdaki açıklamalarınız ışığında Aleviliği bir din yada mezhep olarak algılamanın yanlış olduğunu mu anlatmak istiyorsunuz. ben özellikle şu son cümlenizeki
''Bizler bugun tek birseyden eminsek oda Caferilik ve Siilik disinda kalan onlara hiç benzemeyen Anadolu Aleviliginin 1400 yillik Islam ve hz Ali oncesine dayanan bir ezoterik/batini inanç sistemi oldugudur.''
Bahsettiğiniz aleviliğin HZ. Ali den de önce var olan ezoterik inanç sitemi olduğunu söylemeniz..buradan yola çıkarak ezoterik inanç sisteminin kılıf olarak aleviliği kullandığı sonucu çıkmyor mu? lütfen açıklar mısınız?

sevgi ile kalın
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: martı - Ocak 22, 2010, 04:35:02 ös
Buna kılıf demek yanlış olur.Bu Anadolu'da Alevilik olur,Sufilik olur;başka yerde başka birşey olur.
Bu aralar Aleviliğin,Hz.Ali'den önce de var olduğunu söyleyen birçok kaynak var ve çok sağlam kaynaklar.Bu konu epeydir aklımı kurcalıyor.Sanırım Güneş'i Rab'leri olarak görüyorlarmış,bilgisi olan varsa paylaşırsa sevinirim.
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: Karan - Haziran 30, 2011, 12:09:34 öö
Acaba Aleviligin ezoterizm ile arasindaki bag, Masonluk ile arasindaki ortakliklarin açiklamasi olabilir mi?

Aleviligin ezoterik bir inanç sistemine sahip olmasi, O'nun Islamdan oncede var oldugunu gostermez mi?

Sufiligin (yada Ismaililerin-Hassasilerin) Anadolu Aleviligi etkiledigi kadar Tapinak Sovalyelerinide etkiledigini dogru sayarsak Alevilik ve Tapinakçilik arasinda aranacak koprunun yine Sufilik oldugunu soyleyebilir miyiz?

Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: Laus Deo - Haziran 30, 2011, 01:42:06 öö
Oncelikle Alevilik benim bildigim Ali'den degil Alev'den gelir. Alev'den kastim Atestir. Ates'e tapmak paganliktir. Ancak lutfen paganligi putperestlik olarak algilamayin. Dunyadaki butun dinler ve ogretiler pagan ogretilerle akrabadir, ortaktir, icicedir.

Atese tapmak ile gunese tapmak ayni seydir. Bu dunyada ates yakmak gunese saygi rituelidir. Onu taklit ederek ona saygi gosterilir. Gunese gosterilen saygiyi da dolayli olarak Tanri'ya gosterilen saygi olarak algilamali tabii ki. Cunku gunes kesinlikle bizden ustundur ve kutsaldir, cunku Tanri'nin bize verdigi en buyuk hediyedir belki de.

Konuyu farkli yerlere cekmis olmak istemem. Sayin Karan'in sorularina maalesef cevap veremiyorum. Sadece sunu soyleyebilirim ki, nasil paganlik butun dinlerle akrabaysa, ezoterik ogretiler de birbirleriyle bir sekilde baglantidadirlar. Bu baglantilarin nasil ve neden olustugu cok genis ve apayri bir konudur.

Ayrica Karahan adli arkadasimiz cok uzun sure once 12 sayisinin gizemini sormus. Cevap ver(e)meyecegim ama bu sayinin cok onemli bir sayi oldugu kesin. :)
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: Karan - Haziran 30, 2011, 11:36:24 ös
Sevgili Laus Deo, cevabiiz için tesekkurler. Aleviligin Aliden gelmedigi dogru fakat Alev'den geldigi benim kanimca yanlistir. Alevilik tanimlamasinin içinde ustaca saklanan ATES kelimesi ISIK'a ithaftir. Alev'in sonundaki -i- takisi aidiyet takisidir. Dolayisiyla Alev'-i dedigimiz vakit Alev'den gelen anlami çikarkkta hakli ama bu alevin tanimlamasini yapmaktada yanlissiniz. Alev kelimesi Aliden evvel "Isik Taifesi" (Isik toplulugu-Isikçilar) olan toplulugun hem islama ve yasadiklari sunni oteriter topraklarina (içinde islam halifesi Ali ismini barindirdigi için) hemde kendi geçmislerinden gelen ogretielrini saklamalarina (içinde ALEV barindirdigi icin) oldukça yaramistir. Bu nedenle Alevden Gunese geçip Aleviligin Gunes tapinmaciligi oldugunu soylemek oldukça gerçekten uzak bir tanimlama olur.

Bununla beraber Alevilikte gunese olan saygi ve sevgi goz ardi edilemeyecek olcude çokturda. Ornegin dogu Alevileriin "gunese el açip dua okumalari, yuzleri gunese donuk iken kuçuk su dokmemeleri, deyislerinde varolusu açiklarken surekli gunese deyinmeleri, evlerinde yanan ocagi su ile sondurmemeleri (kendi kendisinin sonmesini beklemek) " bilinçli yada bilinçsiz yuzyillardir yasatilagelmistir.

Sufilisin ve Hassasilerin hem içinde yasadiklari yuzyillarda hemde (orgutsel anlamda) yikilislarinin çok çok ardindan sonra gelecek yuzyillarda var olmus ezoterik orgutleri oldukça etkiledigi biliniyor. Etkilenen orgutler bu etkilesimleri kendi yasam cografyalarina, sosyal ve ekonomik konumlarina, egegen din ve devletler altinda kimi zaman kendine gore yorumlayarak kimi zaman oldugu gibi alarak yasamislar. Bu topluluklardan ikisi olan Alevilik ile (Tapinakçilar araciligiyla) Masonluk arasindaki ortak baglara deyinilmedigini, arastirilmadigini goruyorum.

Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: Laus Deo - Temmuz 01, 2011, 03:22:11 öö
Sayin Karan,

Alev ile isik arasinda ayrim yapmadigim icin ben boyle yorumladim olayi. Zaten Alevileri de gunese tapanlar olarak tanimlamadim. Burada genelleme yapmaya calistigim sey, bu anlayisin temelidir. Yani Aleviler direkt olarak gunese tapmiyor olabilirler ama ama Ates'e veya bir diger anlamiyla Isik'a tapmalari veya onu kutsal kabul etmeleri zaten dunyamizi "aydinlatan" ve "isitan" Gunes'e tapinmaktan gelir. Yani koken her zaman budur.

Bu arada paylastiginiz guzel bilgiler icin de tesekkurler.

Tapinakcilarla Alevilerin ogretileri arasinda nasil baglantilar kurdugunuzu anlatirsaniz guzel bir paylasim olabilir kanimca...

Esenlikler,
Laus Deo.
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: Karan - Temmuz 01, 2011, 11:49:44 ös
Sayin Karan,

Alev ile isik arasinda ayrim yapmadigim icin ben boyle yorumladim olayi. Zaten Alevileri de gunese tapanlar olarak tanimlamadim. Burada genelleme yapmaya calistigim sey, bu anlayisin temelidir. Yani Aleviler direkt olarak gunese tapmiyor olabilirler ama ama Ates'e veya bir diger anlamiyla Isik'a tapmalari veya onu kutsal kabul etmeleri zaten dunyamizi "aydinlatan" ve "isitan" Gunes'e tapinmaktan gelir. Yani koken her zaman budur.

Bu arada paylastiginiz guzel bilgiler icin de tesekkurler.

Tapinakcilarla Alevilerin ogretileri arasinda nasil baglantilar kurdugunuzu anlatirsaniz guzel bir paylasim olabilir kanimca...

Esenlikler,
Laus Deo.

Degerli Laos Deo, Ezoterik / Batini ogretilerin tanriyi buldugu oz neyse, Aleviliginde Ondan uzak oldugunu sanmiyorum. Siz bunu alev, isik yada gunes olarak tanimlandiriyorsunuz. Masonlugun buna nasil yaklastigini tam olrak bilmedigim için kesin yargiya varamadan birseyler soyleyemiyorum ama Masonluktada, Aleviliktede "Tanrinin Insanda, Insanin Tanrida" oldugu fikri Hermesten bu yana araliksiz aktarilarak sure gelmis. "Insanlar olumlu tanrilar, Tanrilar olumsuz insanlarlardir" cumlesi hem Masonlugun hemde Aleviligin birlestigi en buyuk ortak noktadir.

Aleviler ile Tapinaçilar yada Masonlar arasinda ne denli buyuk benzerlikler oldugunu anlayabilmek için evvela Aleviler ile Hassasiler ve Hassasiler ile Tapinakçilar arasindaki benzerliklerden yola çikmaliyiz belkide. Her iki topluluk arasindada ortak kopru olan Hassasilerden hem Aleviler hemde Tapinakçilar yer yer oldugu gibi etkilenmis (etki edileni oldugu gibi degistirmeden almis) yer yer ise kendi sosyal-ekonomik sart ve kosullarina, cografyalarina, kokenlerine, egitim alan ve yonlerine gore degistirerek almislar.

Orneklendirmek gerekirse;
Tarihte ilk defa "Halllaci Mansur" ile karsilastigimiz ama neredeyse herkesin Hace Bektasi Veliye ait oldugu sandigi "4 kapi 40 makam" insani, insani-i Kamilliye erdirmek için sunulmus bir yol izleme haritasiydi. Bu harita her biri onar merdivenden olusan 4 katli bir bina gibiydi. Kisi çok uzun suren sinavlardan, egitimlerden sonra birer birer basamaklari asip her on basamakta bir kat çikarak varilmak istenilen menzile vardirilir, erilmek istenilen bilgiye erdirilirdi.

40 Makamin Hallaci Mansura ait olduguna dair kaynak olarak Hallaci Mansurun gunumuze ulasmis tek eseri "TAVASIN" verilebilinir. Anadolu Alevilerinden Hace Bektasi Veli Hallaci Mansurun bu 4 kapi 40 Makamini hiç degistirmeden içinde yasadigi sosyal sart, takiyye ettigi egemen din ve onderlik ettigi halka gore onlarin anlayabilecegi sekilde yorumlayip alirken Masonluk ise neredeyse ayni seyi degistirerek ayni sekilde almistir. Hallaci Mansurda ve Hace Baktasta 40 olan rakami 33'e indirerek ayni amaçla kullanmistir. Her ne kadar birisinde 40 diyerinde 33 asama olsada ikisininde varmak veya vardirmak istedigi sey tamamiyla Insanin kendi içindei Tanrisal Isigi gormesi, "KENDINI TANIMASI" kendisinden koptugu Tanrisal varliga donmesi yani "Insani Kamil" olmasi içindir.

Bu ornek tartismaya açik. Burada birakip Aleviligin Sufiligin ve Tapinakçiligin ortak yonlerini orneklendiren bir iki satirla devam edelim. Bu konu hakinda Edward Burman,  "The Assassins - Holy Killers of Islam" adli eserinde sunu demekte;



Hakikaten Hassisilerin alt yapilanmanin hiyeyarsik duzeni olan "lazik, fedai ve refik" siralamasini Tapinakçilarda alt yapilarinin hiyeyarsik duzeni olarak hiç bozmadan "birader, çavuş ve şövalye"seklinde kendilerine alirlar.

Yine ayni sekilde Hassasilerin ust yapilanmanin hiyeyarsik duzeni olan "dai, büyük dai ve şeyh"" siralamasini Tapinakçilar kendilerine olusturduklari ust hiyeyarsik duzende "prior (önder), baş prior ve üstad" seklinde yer verirler.

Ve yine ayni sekilde ayni hiyeyarsik duzeni Anadolu Alevileri ise "dede, rayber ve Pir" olarak kendine alir. Yanliz diyerinden tek farki Aleviligin askeri bir teskilatlanmaya dayanmadigi, savasçi olmadigi için "Alt Yapi" olusturmadigi. Alevilikteki hiyeyarsik yapi Hassasiler ve Tampliyelilerin ust yapilanmalariyla sinirli kalir. Bunuda dikate alirsak assagida siralayacagim her uç toplulugunda hiyeyarsik yapilarinin nasilda tipatip ayni oldugunu gorecegiz;


Hassasilerde; dai, büyük dai ve SEYH
Tapinakçilarda; "prior, baş prior ve USTAD
Alevilerde ise; dede, rayber ve PIR



Baska bir ornege geçelim. İsmaililerin (Hassasilerin) hedefi, filozof Farabi'nin deyimi ile, "gerçek akıl devletini, kardeşliğe ve eşitliğe dayanan bir cumhuriyeti kurmaktı". Yani Kardeslige, Esitlige ve Laiklige dayanan bir devlet. Ismaili felsefesi bu nedenle kendisinden olmayanlara karsi olan Islam yonetimlerinin basina bela olmus yillarca yeryer hiristiyan guçler ilede isbirligi yaparak islam yonetimlerine karsi savasmistir. Ismaililerin Islam topraklarinda soz sahibi olabildiklerinda yaptiklari ilk is "SERIATI" kaldirmak olmustur. Seriati kaldiran Ismalililerin amaci ezoterik orgutlenmenin amacina uygun bir yonetim sekli olusturmak idi.

Alevilerin yasam felsefesi 72 millete esit yaklasmaya dayanir. Alevilikte hiçbir din kotulenmez. Var olan butun dinler birin farkli yansimalari olarak gorulur. Bu nedenle Alevilik Kardeslige, Esitlige ve Laiklige dayanan bir felsefeye dayanir, bununla yasar.

Tampliyelilerin Ismaililerin kurmak istedigi (ama içinde yasadiklari zamanda kurmalarinin imkansiz oldugu) Farabinin deyimindeki "kardeslige, esitlige ve laiklige" dayanan devlet yapisinin kurulabilmesindeki etkin rolleri ve çabalarindanda sonra,  nihayet dunyayi yuzlerce yil kasip kavurmus krallik ve din yonetimlerinin yerle bir edilmesiyle "gelinen asama" geçmise ve geçmiste bu ozlem ile savasmislara verebilecekleri en buyuk hediye olurdu...


Her uç toplulugunda ana yasam felsefesi, belkide en buyuk amaçlari, ozlemleri olan "KARDESLIK, ESITLIK ve LAIKLIK" ilkelerine dayanan devlet yapisi artik hayal degil.

Sevgili Laos Deo, zamansizliktan dolayi yazimi burada noktalamak zorundayim. Alevilik / Hassasilik ve Tapinakçilik arasindaki ortak noktalara çok fazla deyinilmedigini dusunuyorum. Tapinakçilar ile Alevilerin ogretileri arasindaki daha baska ortak noktalara zaman ve tartisma el verdikçe edinebildigim izlenimler dogrultusunda devam edecegim. Bu konular hakkindaki dusuncelerinizi amak isterim.

Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: Laus Deo - Temmuz 02, 2011, 12:03:22 öö
Sayin Karan,

Bu guzel paylasim icin tesekkur ederim. Muhtemelen bahsettikleriniz arasinda bir bag vardir.

Ancak bu bag ne kadar gucludur ya da incedir onu daha iyi incelemekle anlayabiliriz sanirim. Benim icin bu tarz benzerlikler sasirtici degil, daha once de bahsettigim gibi ezoterik ogretilere dayali akimlarin bu tarz benzerlikler gostermesi cok dogal.

3 ve 33 sayilarini ve bunlarin temsil ettigi hiyerarsik duzeni, ezoterik anlami vs. bir cok farkli ezoterik ogretide bulmak mumkun. Hatta cok uzaga gitmeden Hristiyanlikta ve Islam'da bunlari gormek cok kolay. Tabii dogru kaynaklardan okursaniz...

Bunun gibi paylasimlarinizi kesmemeniz dilegiyle,

Saygilar ve esenlikler,
Laus Deo.
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: Thoth - Temmuz 02, 2011, 01:51:34 öö
Aleviliği araştırırken eski Mısır'dan başlanılmalı..Bazı eski bilgilere göre , zorla Müslümanlaştırılan Mısır'da, Osiris rahiplerinin hayatlarını kaybetmemek için kabul ettiği İslam dininin kendi anlayışları ile yeniden yorumlanmasıdır.. Bu inanış birkaç kitaba da konu olmuştur fakat farklı anlatımlar ve çelişkiler mevcuttur.

Saygılarımla
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: Karan - Temmuz 04, 2011, 11:45:50 ös
Aleviliği araştırırken eski Mısır'dan başlanılmalı..Bazı eski bilgilere göre , zorla Müslümanlaştırılan Mısır'da, Osiris rahiplerinin hayatlarını kaybetmemek için kabul ettiği İslam dininin kendi anlayışları ile yeniden yorumlanmasıdır.. Bu inanış birkaç kitaba da konu olmuştur fakat farklı anlatımlar ve çelişkiler mevcuttur.

Saygılarımla



Degerli Thot, Aleviligin eski Misirdan geldigi konusunda bence haksiz olmayabilirsiniz. Ama henuz bunun kesinligini kanitlayacak saglam delillerin olmadigi, yada ulasilamadigida bir gerçek. Ben bu konuyu "Chartres Katedrál 'inden Anadoluya Ezoterik / Batini Simgeler" adli bir arastirma yaparak birazda olsa aralamaya, anlamaya çalistim ve assagidaki (tartismalida olsa) verilere ulastim. Bu çalismayi paylasmakta fayda goruyorum;




Hepimiz 12 Imamlari taniriz. Aleviligin içinde 12 Imama vereilen degeri az çok biliriz. Peki neden 12 rakami? Neden 11 yada 13 degilde 12 oldu? Zamanla anlamaya basladim ki bu 12 rakami Siiligin 12 Imami ile yakindan uzaktan alakali olmayan ezoterik yapilanmanin urettigi bir olguydu.

 
Gezip gordugum bir çok katetralde 12 rakamiyla tamamlanmis sekiller, heykeller ile karsilastim. Pariste eski bir çok tarihi ibadet merkezlerinde, yapilarinda 12 Ayri çesmeler, heykeller, sekiller, semboller, burçlar, yildizlar hep dikkatimi çekti. Ornegin Isanin neden 12 Havarisi vardi? Yada Tapinak sovalyerlerinin neden 12 Sovalyesi vardi? Neden 12 Imam da tamamlanmisdi? NEden 12 hanedan vardi? Neden 12 Melek kultu? Neden 12 sovalye? Neden 12 Tanri? Peki bu 12 rakaminin insan ile alakasi neydi? Oyleya, biz Alevilik inanc felsefesinin insan uzerine kuruldugunu soyluyorsak, o halde 12 rakaminin degerinide anlamak zorundaydik. Neydi?
 

 Butun Gotik yapilar temellerini belirli ezoterik geromertik ve matematik hesaplardan alirlar. Bir gun simge arasdirmalarim sirasinda karsima Chartres Katedrali çikti. Bu katetral 11 ve 12. yylarda Gotik sitilde insa edilmis. Bu katetdaral yakindan incelenicek olunursa bir ezoterik banka oldugu kolayca anlasilacakdir. Katedrale islenmis butun sekiller, ve resimler ezoterik sayi sistemlerini isler.


Fransanin hemen hemen bir çok sehrine yayilmis olan bu tur katetrallerin kendilerini tanitan sadece kendilerine ait rozet yada simgeleri vardir. Bunlardan bir çogunun rozeti yada simgesi ise bizim Anadolu sembolleriyle karsilastirildiginda aralarinda inanilmaz bir benzeligin oldugu anlasilmaktadir. Neredeyse ayni semboller farkli kultur, etnik kimlik, sosyal ve ekonomik sartlar ile islenmistir. Her nekadar sart ve kosullarin farkliligina ragmen var olan sembollerin sadece bir ozun farkli yansimalari oldugu gun gibi açik ve nette olsa insanlarin bunu anlayabilmeleri sanildigi kadar basit ve kisa bir sureye sigacak gibi degil.
(http://img51.imageshack.us/img51/1695/img1611ry.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/51/img1611ry.jpg/)
(Tercan Cixnis Koyu)
Yukaridaki bu mezar tasi fotografi Tercan'ın Çıxnıs (Yaylayolu) Köyü mezarlığında çekilmistir. Bu mezar tasi bir Aleviye aittir. Assagidaki ise Dersimde bulunan bir mezar tasidir. Yine bir Aleviye aittir.

(http://img841.imageshack.us/img841/7726/60529762.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/841/60529762.jpg/)
(Dersim, Pir Mezari)

 

Mezar taslarinin uzerlerindeki sembollere iyice baktiktan sonra birde assagidaki katetrallere ait olan simgeleri inceleyin. Ikisi arasindaki benzerlik eminim sizleride sasirtacak

 (http://img195.imageshack.us/img195/5251/54538625.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/195/54538625.jpg/)
Rosette window in the cathedral of Chartres, northern part

 
(http://img148.imageshack.us/img148/3742/89493976.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/148/89493976.jpg/)
Rosette window in the cathedral of Notre Dame in Paris, western part

 
(http://img809.imageshack.us/img809/9163/32629050.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/809/32629050.jpg/)
Rosette window in the cathedral of Notre Dame in Paris, northern

 
(http://img38.imageshack.us/img38/6959/39223106.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/38/39223106.jpg/)
Rosette window in the cathedral of León

 
(http://img707.imageshack.us/img707/1665/14478359.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/707/14478359.jpg/)
Rosette window in the cathedral of Lausanne

 
(http://img215.imageshack.us/img215/5382/92730049.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/215/92730049.jpg/)
Rosette window with yin yang, cathedral of Lyon

 
(http://img827.imageshack.us/img827/7602/58172641.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/827/58172641.jpg/)
Rosette window with yin yang, cathedral of Thoulouse

 
(http://img717.imageshack.us/img717/8812/52709727.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/717/52709727.jpg/)
Flame rose mandala in the cathedral of Amiens

 
(http://img121.imageshack.us/img121/7081/83266874.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/121/83266874.jpg/)
Flame rose mandala in the cathedral of Beauvais

 
Butun bu semboller kendilerine ait olan katetrallerin adeta imzalaridir. Her bir Sembol bir Katetrali temsil eder. Temsili olarak kullanilip o katetralin imzasi niteligini tasiyan bu sembollerin salt kagit uzerinde birer sembol oldugunu dusunuyorsaniz yaniliyorsunuz. Bu semboller ayni zamanda kendilzeinz ait olan katetrallerin on duvarina inanilmaz bir ihtisam ile islenmis olarak bulunur. Simdi bunu ornekle,dirmek için yukarida verdigim sembollerin bazilarina ait olan katetralleri ve sembollerin katetraller uzerlerindeki islemelerine bakalim;


(http://img38.imageshack.us/img38/9171/91511191.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/38/91511191.jpg/)
(http://img135.imageshack.us/img135/4439/002rml.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/135/002rml.jpg/)
León Katetrali ve yukarida sembolu


(http://img233.imageshack.us/img233/8832/32751538.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/233/32751538.jpg/)
(http://img825.imageshack.us/img825/6392/33550820.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/825/33550820.jpg/)
Lausanne Katetrali ve yukarida sembolu




(http://img21.imageshack.us/img21/9941/42228556.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/21/42228556.jpg/)
(http://img835.imageshack.us/img835/5916/66018456.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/835/66018456.jpg/)
Chartres Katetrali ve yukarida sembolu


 

O halde tum bu sembollerin katetraller uzerine islenilmesi her katetralin kendisine ait bir sembolunun yada baska bir deyisle imzasinin oldugu anlamini çikariyor. Sayet her bir sembol sadece kendisine ait katetralin duvarlarina islenmis ve onu temsil ediyorsa o halde yukarida orneklerini verdigim Tercan ve Dersimde bulunan Mezar yapitlarinin uzerlerindeki sembollerde mezarlarin uzerlerine islenerek onlari temsil ettikleri için bir bakima o yapitlarin imzalari ve içlerinde sakladiklari sirlarinda muhru olabilir. Dersimde, Tercanda yada Anadolunun diyer yorelerinde bulunabilen bu tur mezar taslarinin uzerilerindeki semboller ile basta Fransa ve Avrypanin diyer sehirlerine yayilmis olan ihtisamli Katetrallerin uzerlerindeki semboller arasinda delilleri karanlik tarih içinde saklanmis gizli, esrarengiz ve karmasik bir bag olmalidir;





Eure-et-Loir'un başkenti Chartres, Paris'in 88 km güneybatısında. Bu Katetral Hiristiyanliktan çok once kutsanmis olan bir arazide bulunuyor. Hiristiyanlik oncesi bu donemde Ketlere ait pagan inançli bir tapinagin bulundugu biliniyor. Bazi fikirlere gore Chartres bu ski tapinagin uzerine kuruludur. Chatres'dan once bulunan bu tapinak Keltlere aittir ve bu tapinagin din adamlari ise Kelt halkinin din adamlari olan Druidler dir. Druidlerin ogretileride bir ezoterik ogretidir. Olumden sonra ruhun tekrar baska bir bedende dogduguna inanirlar.


18. yüzyılda katedralde tapılan, tahtadan bir İsa'ya hamile Meryem Ana figürü bulunuyordu. Bunun, putperest dönemlerden kaldığı soyleniyor. Keltlere ait bir ana tanrıça, sonradan Hıristiyanlaştırılmış olabilir. Keza bu sekilde Keltlerin Ana tanriça sembolleri Hiristiyanlik motifi içindede olsa yasam alani bulmus oluyordu. Bu figür, Fransız Devrimi sırasında yakılir. Tarih o kadar ilginçki bazan inanmak zor oluyor. Cunku belkide ilk defa duydugunuz bu Keltler bize okadarda yabanci ve uzak degiller aslinda. Aksine, hala bizimle yasiyorlar...

 
“İndo Avrupa kavimlerinden biri olan Keltler’in ilk izlerine M.Ö.600 sıralarında Güney Fransa’da rastlanmaktadır. Daha sonraları İsa’nın doğumundan önceki yüzyıllarda Keltler (Galatlar) bütün Avrupa’ya yayılmış ve bir bölümü Kuzey İtalya’da diğer bölümü Alp ve Pirene Dağları ile Ren Irmağı arasında kalan ve Belçika’ya değin uzanan bölge içinde oturmuşlardır. Keltler’e Hellenler Keltai ya da Keltoi, Romalılar ise Galli (tekil hali Gallus) derlerdi. M.Ö. 278/277 yılında üç büyük boy halinde Anadolu’ya akın edip sonraları Kızılırmak yayı içinde ve Ankara ile Pessinus yörelerinde oturan Keltler’i ise Hellenler Galatai (tekil hali Galates) adı ile anıyorlardı.” Druidlerin Pisagor felsefesinde etkilendigi uzerine bazi yazilar mevcut. Onlarin pisagor ile iliskilendirilmesindeki ana neden belkide tipki Pisagor gibi ruhun olumsuzlugune inanmalaridir. Druidlere gore ruh asla olmez ve bedenden bedene dolasir.

(http://img98.imageshack.us/img98/9992/93737090.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/98/93737090.jpg/)
“Doğaüstü öğretilerine ek olarak ahlak sorunlarıyla da uğraşıyorlardı. Ve bu sebeple heskesten daha doğru olarak biliniyorlardı. Hem teker teker bireylerlerle ilgileniyorlar hem de toplumun iyiliği için çalışıyorlardı. Yasal olaylarda da karar verme gücüne sahiptiler. Bu suretle savaşların gidişini kontrol eden ve savaşa katılacak orduları denetleyen ve özellikle cinayet suçlarında karar veren kişiler olarak da biliniyorlardı. Bunlar çok sayıda olmaya devam ettikçe bir o kadar da toprağın göndereceğine inanıyorlardı. Ve onlarla birlikte diğerleri de ruhun ve evrenin, gelecekte bir zamanda su ve ateş herşeyi yenecek olduğu halde, ölümsüz olduğu fikrini savunuyorlardı.”Strabon



“ Druid adı verilen ve büyük saygı gören bazı filozoflar ve din adamları vardı…Adetlerine göre bu filozoflardan biri olmadıkça hiç bir kurban töreni yapılmazdı . Çünkü , sunularının tanrılara ancak tanrısal doğadan nasibini almış bu adamlar vasıtası ile ulaşacağına ve isteklerinin yine bu adamlar tarafından yapılması gerektiğine inanıyorlardı. Savaş söz konusu olduğunda da gerek düşmanları gerekse de kendi halkları onların ve şarkı söyleyen bardların sözünü dinliyorlardı. “Diodorus

“ Druidler Pythagoras’çı felsefenin ateşli savunucularıdır. Bunu onlara Pythagoras’ın müridi ve kölesi Zalmolxis öğretmiştir. Pythagoras’çı hesaplar ve büyü pratikleri sayesinde yaptıkları öngörülerle Keltler üzerinde büyük etki sahibi olmuşlardır.”Romalı Hippolyte

Keltlerin MO 2. ve 3. yylarda Anadoluya goç ettikleri dusunuldugunde bu donemlerde bu yorelerde yayginlamis olan ezoterik Pisagoryen inanca yonelmeleri belkide olasi bir dusunce. Burada onemli olan konu Chatres katetralinin bulundugu alanin kendisindende once yine bir ezoterik tapinak olarak kullanilmasidir. Keza, ezoterik inançli Druidlerin ardindan bu topraklarda yine ezoterik inançli olan Tapinak Sovalyeleri yine ezoterik bir tapinak olan katetrallerini insa etmislerdir. Druidlerin ise yasadiklari goçlerle bir kisminin Anadoluya yerlestigi, burada bulunan Pisagorgen ezoterik ogretiye baglandiklarak buranin halklarina karismis olmalari ve belkide burada bulunan Aleviler ve Pavlikanlar gibi ezoterik inançli halklara karismis olmalari olasi bir dusuncedir.

 
(http://img89.imageshack.us/img89/8301/25660752.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/89/25660752.jpg/)
Konuya donecek olursak Batı yakasında göze çarpan kulelerin her ikisinin yüksekliği de 91 metrenin üzerinde. Daha alçak olan 1130'larda, daha yüksek ve detaylı işlenen ise 1513'te yapılmış. Altta, binanın batı cephesinde üç büyük kapı ve 12. yüzyıl heykeltıraşlığının zenginliğini ortaya koyan Görkemli İsa yer alıyor. Bir pencere, 'Son Karar'ı betimliyor. Kuzey ve güney girişleri 13. yüzyıl heykelleriyle donanmış. Katedral baştan aşağıya, 10 binden fazla taş ve cam figüre ev sahipliği yapıyor. Ozellikle, yaklaşık 2.044 metrekare büyüklüğünde olan vitray camla ünlü -Güneş ışığı vurduğunda en güzel halini alan bir mavisi vardir. Katetral hakkinda gotik mimari tarihinin gunumuze aktardigi bazi bilgiler inceenicek olunursa burayi insa edenlerin Templier'ler yani Tapinakçilar oldugu anlasilacaktir. Bu konu hakkinda Graham Hancock su bilgileri vermekte

 

"Tampliyelerin dinsel önderi St. Bernard, gotik mimarinin erken döneminde, bu stilin yaygınlaşması ve gelişmesinde yapıcı bir rol oynamıştır. 1134 yılında, Chartres Katedralinin kuzey kulesinin inşası sırasında St. Bernard gücünün doruklarındadır ve bu harika yapının inşasında, ama özellikle kuzey kulesinin yapımında kullanılan kutsal geometri ilkelerini sürekli olarak eserlerinde vurgulamıştır."

"Gotik mimari...1134 yılında Chartres Katedralinin kuzey kulesinin yapım çalışmalarıyla doğmuştur. Bu tarihten hemen önceki yıllarda, katedralin inşası için hazırlıkların sürdüğü dönemde, St. Bernard, Chartres paşpiskoposu Geoffroy ile özel bir dostluk geliştirmiş, inşaatın planlarına olağandışı bir ilgi göstermiş, yapı ustaları ile hemen hergün konuşmuştur."

 

"Tanrı nedir" diye sorulunca, St. Bernard'ın yanıtı "O boy, genişlik, yükseklik ve derinliktir" olmuştur. Tüm Chartres Katedrali, büyük bir dikkatle, derin dinsel gizemlerin bir anahtarı olarak, özellikle dizayn edilmiştir. Örnek olarak; mimarlar ve duvarcı ustaları, yapının birçok farklı yerinde, taşlar üzerine karanlık anlamlar taşıyan törensel sözleri kazırken "gematria" (alfabedeki harfler yerine sayıların kullanıldığı eski bir İbrani şifre sistemi) kullanmışlardır. Aynı şekilde, süslemeciler ve heykeltraşlar da, yarattıkları binlerce farklı bezeme ve figürlerde, insan doğası, geçmiş olaylar ve İncil'in anlamı hakkında karmaşık mesajları dikkatlice gizlemişlerdir. Bir diğer örnek, kuzey kapısı üzerinde yer alan bir sahnede, bir öküz arabasına yerleştirilmiş olan Ahit Sandığının bilinmeyen bir yöne doğru taşınması temsil edilmektedir. Silinmiş ve yıpranmış yazıtta "Hic Amicitur Archa Cederis" (Ahit Sandığı burada gizlidir) sözleri bulunmaktadır."

 

"1139 yılında, adaylığı St. Bernard tarafından heyecanla desteklenmiş olan, II Innocent papa seçilince, Tampliyelere benzeri hiç görülmemiş bir ayrıcalık tanıdı; kendi kiliselerini inşa etme hakkı. Bu ayrıcalığı Tampliyeler sonuna kadar kullanmasını bildiler ve genellikle, tıpkı Londra'daki Temple kilisesi gibi, yuvarlak formu olan ve Tampliyelerin mimari ustalıklarını vurgulayan güzel kiliseler inşa ettiler."

Graham Hancock,



 

 

Katedralin inşaatında 1 den 12 ye rakamların sembolizmasının irdelendiğini görüyoruz. 1 tevhidi, 2 ilk bölünmeyi, 3 Tanrı'yı, 4 de Evren'i ifade ediyor. 7 sayisi 3 ile 4'ün toplamı olarak Dünya'dan Gökyüzüne yapılan seyahati,8ise yeniden doğuşu, 12sayisi 3 ile 4'ün çarpımını simgeliyor. Chartres'ın mimari planı 3 'lü ve7 'li detaylarla doludur. Chartres,3 katlı yüksek tavanlı katedrallerin ilkidir. İçte ve dışta yükseklik başlıca niteliktir. Tüm dizayn dikey hatlarla ifade edilmektedir. Yan yana dikey hatlar ve çatıdaki oklar bu olağanüstü ağır taş yapıya gökyüzüne yükseliyormuş gibi bir görüntü vermektedir.

 
(http://img232.imageshack.us/img232/9128/81273296.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/232/81273296.jpg/)
Masonik yapilara bir ornek olan bu katetdral simge bilimini kullanarak gizli bilgeligin en guzel orneklerinden biri olmustur. Katetdralde sekilli cam yapmalari, el isi tas yontmalari, geometrik yapi elementleri, geometrik beton islemeleri gibi teknikler ile bu ezoterik sekil, simge ve rakamlar islenmisdir. Assagida katetralden alinmis su cam islemeye bakin. Içinde sakladiklarinin ezoterik inançlardan alindigini gormek pekte zor degil,
Cam uzerine islenmis 12'yi simgeleyen sunumlar
 

1 den 12 ye degin olan rakamlarin sembolizmasi irdelenmisdir açikça bu tekniklerle. Katetralin yapi unsurlari ve kaynaklari hakkinda yapilan arasdirmalar su bilgileri veriyor;

 

1 Tevhid'i

2 Ilk bolunmeyi

3 Tanri'yi,

4 Evreni ifade ediyor.

7 3 ile 4'un toplami olarak Dunyadan gokyuzune yapilan yolcugu.

8 Yeniden dogusu

12, 3 ile 4 dun çarpimini simgeliyor.

 

Evet, burasi Gotik bir katetral. Ama bakin bu katetral duvarlarina islenen ezoterik inanç simgeleri ve bunlarin tasidigi rakamsal degelerler biz Anadolu Alevileri ile tavanda farkliliklar tasisada TABANDA ayni ve oz degerleri tasiyor.


Tanri-evren-insan (hak-muhammed-ali) uçlemesi Alevilerdede vardir.
3 lu teslisin sonucunda çikan 3 Tanrisal gucun yansimasisii, Uçun Biri, Birin uçu vermesi Aleviliktede vardir.
3 ler ile 4 lerin (ki bu dortler ates-toprak-su ve yeldir) toplami 7 yi verirki bu Alevilikteki 3ler ve 7lerin açilimidir.
7 insan ruhunun hakka yurumesi için geçirmesi gereken devre sayisidir.
Tanri evren insani ve 4 sutun halindeki anasir i erbayi gorebilmekteyiz.

Ezoterik inancin yeryuzunun yaratilisla var oluguna karsi çikisininin, bilimi oncu almasinin katetrallere "Simya" bilimi ile islenilmesini Alevilik sozlu gelenegindede gormekteyiz.  Tapinaklardaki "Ates-hava-su ve topraga" adanan semboller Alevilikteki "Anasir'i Erbaa'dir" dir. Tapinaklardaki teslisi betimleyen uçgen semboller Alevilikteki islam takiyyesi ile "Hak-Muhammed-Ali" seklini almis; "tanri-evren-insan'dir"



Ezoterik astroloji birçok sorumuzun cevabiyla onumuzde durmuyor mu?
Sayet sayilar, Insani ve dogayi birbirine baglayan kopru ise, bu kopru ayni sekilde doga araciligi ile evren ve gokyuzunu tanimaya baslayip bunlardan insan için inanç rituelleri dogurma yolundada sekillendirici olmaliydi. Cunku, inanilacak bu inanc, insanlarin evrende kesfettiklerinin butunu niteligindeyse bu butun ancak yine evrenin dili olan sayilarla islenebilirdi. Insanlarin yildizlari kullanarak saat, gun, hafta, ay, yil surelerini bulmalarindan daha fazlasida olmalidir.

Karan
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: ceycet - Temmuz 05, 2011, 06:03:31 öö

Ne alaka...


Alevlik,Ali'yisevelnere Türk toplumunda verilen ifadeden ibarettir.Hilafet kavgasında,Ali'yisevenler Horasan(Bu günmkü Afganistan)üzerinnden orta asyaya sürülmüiş,daha sonra Türkmenistan üzerinden hocA Ahmet Yesevi üzerinden yetitşirilen ulemalar Türklerin yaşadığı coğrafyaya dağıtılmıştır.Görüldüğü üzere İslam,zaten Anadoluya Türkmen ve yörük aşiretleri üzerinden alevilik olarak girmiş,daha sonra üzerine eklenen Şaman gelenekleriyle özgün bir hale dönüşmüştür.

Aksini savunanlar,malesef İslam ve Türk toplumunun tarihini bilmden arap asabiyesinin  emellerine hizmet etmekedirler.


Saygılar
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: alcyone - Temmuz 05, 2011, 11:41:06 öö
Konu ile ilgili olarak Erdoğan Çınar'ın yazmış olduğu "Aleviliğin Gizli Tarihi" kitabını tavsiye ederim.
Farklı bir bakış açısı ile ele alınmış ve aleviliğin kökenlerini araştıran, etkileyeci bir kitap olduğunu söyleyebilirim.

Sayın Ceycet ile çoğu konuda paralel bakış açımız var ancak bu konuda sanıyorum farklı düşünüyoruz. Ben her kavramın, olgunun yanıtının sabit olmayacağını, insanın seyri-sulük serüveninde bunların farklı anlamlar ile farklı bakışlar yaratabileceğini ve her kavramın ve bilinen her bilginin ve/veya bilimin yanlışlanabilir olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla alevilik özelinde de bildiklerimizin de yanlışlanabilir olması çok doğaldır.

Erdoğan Çınar farklı bir yorum ile bana "acaba"yı sorgulatmış bir yazardır. Zaten hepimizin arayışı da kendimizi bilmek için geliştirmek değil midir? Sayın Ceycet'in, diğer forum üyelerinin (özellikle mason üyelerin) yorumlarını heyecan ile bekliyorum.

Saygı ile.
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: ADAM - Temmuz 05, 2011, 12:35:17 ös

İşin doğrusunu belirtmek gerekeceke olursa; bu forum alanında "Alevilik ve Ezoterizm" başlığı benim pek de fazla ilgimi çekmemişti; çekmiyor da... Ezoterizm ilgimi çeker elbette; burada sorun olan Alevilik. Okurum. anlamaya çalışırım ama tartışmasına girişemem, bilmediğim için.

Böyle olunca bu başlığa iniçin bulaştım?

Şunun için: Alevilik ile olan bağlantılar bir yana dursun, Sayın Karan'ın Avrupa'daki katedrallerin bazılarıyla bağlantılı olmak üzere yapmış olduğu çalışma genelde mimarların ilgisini çekecek nitelikli olmasına, benim ise mimar olmayışıma karşın çok ilgimi çekti. Bu çalışmadan ötürü kendisini kutlamak isterim. Umarım bu çalışma bu kadar değil, çok daha geniştir.

Bu çalışmada rozet olarak adlandırılmış o düzenlemelerin mandalalar ile bağlantısı kurularak da yorumsal değerlendirmelerinin yapılabileceği görüşündeyim. Bu da benim uzmanlık alanım içinde değil ama bunların hermetik gelenek ile bağlantılı olmak üzere yorum ve değerlendirmelerinin yapılabileceğini de biliyorum.

Aleviliği bir yanra bırakarak Sayın Karan'ın  aktardıklarının kapsamında sözü edilen St. Bernard, dolayısıyla Tapınakçılar, bu arada değinilmemiş olan Benediktinler ve Sistersiyenler üzerinde durularak derinlere girilecek olursa bambaşka bir inceleme alanı ile karşı karşıya gelinir.

Bu uzun yazı aslında bu forumda böyle incelemeler yapmak için değil, sadece Sayın Karan'a teşekkür içindir.
 
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: alcyone - Temmuz 05, 2011, 01:33:02 ös
Rozetler ile ilgili olarak gül sembolizmasının üzerinde durulması gerekiyor. Zaten rozet kelimesi de rose kelimesinden üretilmemiş midir? Buradan belki "Gül ve Haç kardeşliği" ile ilgili de özellikle Sayın Adam'ın yazacağı ve konuda bağlaç olarak kullanılabilecek bilgilerin de var olabileceğini düşünüyorum.

Saygı ile.
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: Orion - Temmuz 05, 2011, 03:24:56 ös
Sayın Karan ve diğer forum üyeleri bu konuya çok önemli katkılar yapmışlar. Konu değişik bir bakış açısı ile değerlendirilmiş. Benim yorumum veya katkım başka bir açıdan olacak. Sayın Karan'ın katedral ve kiliselerin gül pencere figürleri ile ilgili olarak yaptığı araştırmalara ek olarak islami açıdan bu motiflerin benzerlerinin (gül formu veya rosette'lerden bahsediyorum) yine camii veya islam coğrafyasında bulunan diğer mimari eserlerde yer aldığını belirtmek olacak.

Daud Sutton'un "Islamıc Design" kitabında bulduğum bazı rosetta çizimlerini ve benzerlerini paylaşmak isterim. Bazıları gerçekten ilginç gelecektir.

Saygılarımla.

Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: ADAM - Temmuz 05, 2011, 03:57:35 ös
Kuşkusuz İslâm kültürü çerçevesinde böyle düzenlemeler, Hıristiyan kültürüne oranla çok daha zengindir. Bunun da nedenleri vardır ama ona burada girmek istemem; konu dışına gideriz.

Aslında şu yaptığımız bile konu başlığının dışına hayli taşmış durumda.

Fakat madem Sayın Orion  şu kitap kapağını getirmiş gözümüzün önüne, bunu antisemitist antimasonların, bir de böyle düzenlemeler üzerine olmadık kurgular yaratanların gözlerinin içine sokmak gerek.
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: Mustafa Kemal - Temmuz 05, 2011, 04:02:40 ös
Zamanında bir kitap okumuştum, Katharlar ile Alevilerin bağlantıları anlatılıyordu. Kitap yanımda mı bilmiyorum, akşam bakmam lazım tekrar. Bulursam daha detaylı birşeyler yazabilirim.

Sn. ceycet'in yazdıklarına büyük ölçüde katılmakla birlikte, bu kadar keskin çıkarımlar yapmak için yeterli bilgim olmadığını düşünüyorum. Benim şahsi görüşüm, Aleviliğin bir dini tercihten çok Türki tercih olduğu yönünde. Ama etkileşim var mıdır, etkilendiği yerler var mıdır, daha tarafsız kişilerin incelemelerini okumayı tercih ederim açıkçası. Tarafsızdan kastım "müslüman" olmayan... Çünkü Alevilerin incelemeleri de Sünnilerin incelemeleri de, hatta Şiilerin incelemeleri de katı, taraflı, ayırımcı... Bunu eleştirmek için söylemiyorum, konu din olunca bu durum kaçınılmaz. Doğal buluyorum, ama bilgi sahibi olabilmek için objektiflik arıyorum.

Bu arada Sn. Karan'a bu yazı alıntı ise nereden alıntı yapıldığını sormak istiyorum. Böyle detaylı bir araştırma ilgimi çekti gerçekten.

Tampliye bağlantısı sırasında referans verilen bir yazar var, Graham Hancock. Bildiğim kadarıyla bu alıntının yapıldığı kitabı "Sign and the Seal", ancak yine bildiğim kadar kitap henüz Türkçeye çevrilmedi. Ve yine yanlış bilmiyorsam bu kitap bir tür İndiana Jones hikayesi, kurgu bir kitap yani. Belki okumak gerekecek, bilemedim.

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: alcyone - Temmuz 05, 2011, 04:52:26 ös
Alevilik ve Ezoterizm konusu ele alınırken Alevilik ve Bektaşilik arasındaki bağ ve farklar ile Sayın Adam'ın daha önce birkaç yazı dizisi ile hepimizi bilgilendirdiği Katharlar ve Bogomiller ile Şeyh Bedrettin ve Alaşehir (Philedelphia) bağı da önemle değerlendirilmelidir.

Bir önemli hatırlatma, Alevilik bir ırka veya kavime ait bir öğretidir. (Öğreti olup olmadığı tartışılır.) Bu nedenle alevi olmayan bir kimse sonradan Alevi olamaz ancak Bektaşi olabilir. Bektaşilik, Alevilik, Mevlevilik ve Masonluk arasında birçok benzerlik vardır. Konu ile ilgili Nevzat Odyakmaz'ın Alevilik, Bektaşilik, Mevlevilik ve Masonluk kitabını tavsiye ederim.

Saygı ile.
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: Karan - Temmuz 05, 2011, 11:47:06 ös
Zamanında bir kitap okumuştum, Katharlar ile Alevilerin bağlantıları anlatılıyordu. Kitap yanımda mı bilmiyorum, akşam bakmam lazım tekrar. Bulursam daha detaylı birşeyler yazabilirim.

Sn. ceycet'in yazdıklarına büyük ölçüde katılmakla birlikte, bu kadar keskin çıkarımlar yapmak için yeterli bilgim olmadığını düşünüyorum. Benim şahsi görüşüm, Aleviliğin bir dini tercihten çok Türki tercih olduğu yönünde. Ama etkileşim var mıdır, etkilendiği yerler var mıdır, daha tarafsız kişilerin incelemelerini okumayı tercih ederim açıkçası. Tarafsızdan kastım "müslüman" olmayan... Çünkü Alevilerin incelemeleri de Sünnilerin incelemeleri de, hatta Şiilerin incelemeleri de katı, taraflı, ayırımcı... Bunu eleştirmek için söylemiyorum, konu din olunca bu durum kaçınılmaz. Doğal buluyorum, ama bilgi sahibi olabilmek için objektiflik arıyorum.

Bu arada Sn. Karan'a bu yazı alıntı ise nereden alıntı yapıldığını sormak istiyorum. Böyle detaylı bir araştırma ilgimi çekti gerçekten.

Tampliye bağlantısı sırasında referans verilen bir yazar var, Graham Hancock. Bildiğim kadarıyla bu alıntının yapıldığı kitabı "Sign and the Seal", ancak yine bildiğim kadar kitap henüz Türkçeye çevrilmedi. Ve yine yanlış bilmiyorsam bu kitap bir tür İndiana Jones hikayesi, kurgu bir kitap yani. Belki okumak gerekecek, bilemedim.

Saygılarımla.


Konuya eklenilen bilgilerden dolayi tum katilanlara tesekkur ediyorum. Sevgili Mustafa Kemal, yukaridaki arastirma benimdir. Anadolu Aleviliginin kokenlerini arastirirken farkli pencerelerden bakmadiyi ogrendigimden beri Aleviligin ezoterik yonu, kokeni ve diyer ezoterik inançlar ile arasindaki bagi surekli ilgimi çekmistir. Arastirma bir kaç kisimdan olusuyor. Ilerideki zamanlarda tamamlayabildigim kisimlari ekleyerek fikirlerinizi almak isterim.

Konuya iliskin fikrinize gelince; Alevilik inanci bugun "hak-muhammed-ali" uçlemesiyle kiliflandirilmis "tanri-evren-insan uçlemesine dayanir. Teslis vardir. Alevilikte ruhun devirlerden geçtigine inanilir. Ruh devriyesi vardir. Olen insanin ruhu cennet yada cehenneme gitmez. Alevilikte cennet yada cehennem bu dunyadadir. Islamin motiflendirdigi cennet cehennem yoktur. Ruh devirlerden geçe geçe devrini tamamlayip insani kamil olma gunune degin tekrar dogar. Tekrar dogusun sonu Insani Kamil olmaktir. Insani Kamil olan kendisinden ayrildigi parçaya geri donen, Tanrisalliga ulasan, Tanriyla Tanri olan, dolayisiyla Tanri olandir. Aleviligin inanç rituelleri 3ler, 5ler, 7ler, 12ler gibi rakamlara islami isimler ile kiliflandirilmis semboller ile aktarilir. Alevilik, islamin ibadetin ve imanin hiçbir sartini yerine getirmez. Islamin yaratilis olayina inanmaz. Alevilikte var olus vardir. Yaratilis hurafeye, varolus bilime dayanir. Alevilik Adem-havva olayina inanmaz. Alevilikte ilk insan çamurdan yaratilmamistir. Allah yok iken var olan, Ona isim, cisim verendir. Alevilik cihatçi degildir. Hiçbir inanci horgormez, dislamaz. Alevilikte butun inançlar birin "farkli" yansimalaridir. Aslolan "birdir" Tanri, gokyuzunde biryerlerde degil varolan herseyin içindedir. Bu yuzden zaten içinde olan Tanriya ulasmak için zahiri dinlerin tapinimlari gereksizdir."Insan, kendi içinde olan Tanriya zahiri ibadetler ederek degil -KENDISINI TANIYARAK- olasabilir.  Bu yuzden Atese tapanlarda, Inege tapanlarda, Puta tapanlarda Alevilikte dislanmaz.  Cunku tanri herseyin içinde gorunen ise; atesin içinde Hak, Inegin içinde Hak, Putun içinde yine Hak yani kendisi vardir. Atese tapanlarda, Inege tapanlarda, Puta tapanlarda birbirerinden habersiz "Hakka" tapmis olurlar. Alevilikte herseyi yaratmis korkuya dayanan Allah-kul iliskisi degil, hersey kendisinden fiskirmis sevgiye dayanan Tanri-Insan iliskisi vardir. Aleviler camiye degil cem evlerine gider. Cemleri 12 hizmetli ile yurutulen kadin-erkek karisik muzikli kimi zaman yeryer "sarap ve ekmekte" kullanilan gizli ayinlerden gelir.

Sevgili Mustafa Kemal Aleviligin butun bu ozelliklerini Islamda mi yoksa ezoterik kokende mi gorebiliriz? Bu sorunun cevabida size, Aleviligin Islamin mezhebi olup olamayacagini gosterir.

Sevgili Adam'a tesekkur ederim. Fikirlerini almak benim için ayriyeten onemliydi.

Katharlar ile Aleviler arasindaki baglantiyi uzun zaman inceledim. Katharlarin her ne kadar ayni cografyadan gelip ikisininde benzer inançlara inanmalarina ragmen Alevi olamayacaklarina degin onlarca kaniya vardim.


Tekrar konuya donmek gerekirse; Anadoluda bulunan Alevi mezar taslari uzerlerindeki semboller ile Avrupada Tapinakçilar tarafindan insa edilmis katetrallerin ana sembolleri (daya rozetleri) neredeyse aynidir. Bu, çok daha guçlu orneklerle delillendirilebilinir. Hem Anadolu Alevilerinin hemde Tapinakçilarin tas olularak ortaklasa kullandiklari bu semboller birbirlerinden "kullandiklari sembolizma" bazinda hiçte uzak olmadiklarini gosteriyor.

Bir kaç ornek daha;


(http://img825.imageshack.us/img825/6906/85356963.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/825/85356963.jpg/)

(http://img651.imageshack.us/img651/3040/74420022.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/651/74420022.jpg/)

(http://img836.imageshack.us/img836/9285/95367802.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/836/95367802.jpg/)

(http://img405.imageshack.us/img405/5850/36654098.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/405/36654098.jpg/)

(http://img405.imageshack.us/img405/9762/37037241.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/405/37037241.jpg/)

(http://img143.imageshack.us/img143/6457/54365252.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/143/54365252.jpg/)

(http://img27.imageshack.us/img27/57/92909094.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/27/92909094.jpg/)

(http://img26.imageshack.us/img26/526/17571997.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/26/17571997.jpg/)

(http://img34.imageshack.us/img34/873/23415284.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/34/23415284.jpg/)

(http://img51.imageshack.us/img51/723/39406169.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/51/39406169.jpg/)

(http://img543.imageshack.us/img543/7573/78109981.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/543/78109981.jpg/)

(http://img98.imageshack.us/img98/2286/67105982.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/98/67105982.jpg/)

(http://img546.imageshack.us/img546/9513/69848356.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/546/69848356.jpg/)

Yukaridaki fotograflarindan kaynaklanmama izin verdigi için Metin K'ya tesekkur ediyorum. Butun bu mezar taslarinin uzerlerindeki sembollerin geçmiste yasamis Alevilere aittir. Bunlardan daha yuzlerce var. Uzerlerindeki semboller incelendikçe Tapinakçilarin katetrallerde kullandiklari sembollere ne kadarda yakin olduklari anlasiliyor. Katetrallerdede, mezarlardada semboller tasa oyularak yapilmis. Buda kanitliyor ki Aleviligin ezoterik yani arastirilmamis birçok hatlariyla gunyuzune çikmayi bekliyor.

Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: Mustafa Kemal - Temmuz 06, 2011, 02:13:05 öö
Yazarını hatırlayamadığım kitap:

Sean Martin - Orta Çağda Avrupa'da Alevi Hareketi Katharlar.

Sn. Karan'ın yazdıklarına destek olarak okunabilir.

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: ADAM - Temmuz 06, 2011, 11:08:52 öö

Bu başlık altındaki tartışmalarda bana bir şeyler eksik/yanlış gibi görünüyor.

O da belki başlığın kendisinden ileri geliyor.

Alevilik nasıl tanımlanır? Bir din mi? Mezhep mi? Dinsel inanç sistemi mi?... İslâm tarikatı diyemeyeceğimiz kesin.

Hangisi olursa olsun. Bir din, mezhep ya da inanç sistemiyse, ezoterik olamaz. Çünkü bunların hepsi topluma açıktır; egzoteriktir.

Mezar taşlarının üzerine basit mandala benzeri simgeler işlenmiş olması, (aslında Alevilerin bu simgeleri sadece mezar taşları üzerinde değil, o bir sondur, başka yerlerde de kullanmaları), ayinlerini de bir çember biçimde toplanarak yapmaları, geleneklerinden diğer birçoğu, böylece ortodoks İslâm tarzı uygulamaları yürütenlerden çok farklı oluşları, Aleviliği ezoterik olarak nitelemeye yetmez.

Ezoterizmden söz ettiğimizde bunun kapsamında bulunması gereken zorunlu öğelerden en önemlisi inisyasyon (tekris) uygulamasıdır. Niteliği her ne olursa olsun, öğretinin derecelere bağlı olarak aşama aşama verilmesi gereklidir. Üstelik bunun doğrudan değil, simgeler, alegoriler ve özdeyişler kullanılarak aktarılması da gereklidir.

Bunları kimi İslâm tarikatlarında -örneğin Bektaşilikte- görürüz. Alevilikte var mı?

Alevilik belki kendi öğretisini ve töresel kurallarını (bu çok önemli) oluştururken ezoterik örgütlerden esinlenmiş, yararlanmış olabilir. Ancak bu esinlenme ve yararlanma da onu ezoterik yapmaz.

Yanılıyor muyum?


***************


Bu başlık altında söylenmiş olanlarla bağlantılı olarak başka diyeceklerim de var. Bunu ayırışımın nedeni apayrı eleştirilerde bulunacak olmam…

Tapınakçılar katedral inşa etmemiştir. Kendi kiliselerini inşa ettirmişlerdir. Katedral, bir kilisenin özel bir biçimidir; daha ileri, yönetimsel nitelikli bir işlevi vardır.

Dikkat: Tapınakçılar inşa etmemiş, ettirmişlerdir. Bu da çok önemlidir. Etmiş olurlarsa kendi dönemlerindeki operatif masonlarla özdeş duruma sokulurlar. Böyle bir şey yoktur. Ancak kendi dönemlerinde, özellikle 13. yüzyılda operatif masonları çalıştırmışlardır yaptırdıkları işlerin bedelini ödeyerek. Bu amaçla yol ve köprü yapımcılarını (Pontifex) daha çok çalıştırmışlardır. 

Tapınakçıların inşa ettirmiş olduğu kiliselerin plandaki görünümü bir haç biçiminde değil, bir çember ya da sekizgen biçimindedir. Bunun niçin böyle olduğu ayrı bir konudur. Kimileri bunun Mescidül Aksa'dan esinlenme olduğunu söyler. Bence bir inanç sistemiyle bağlantılı olmaktan çok, bir mimari stil ile bağlantılı olması çok daha olasıdır. (Gotik öncesinde Hıristiyan mimarisi birkaç Roma ve Bizans stili aşaması sergilemiş, Gotik içinde bile birkaç ayrı stil oluşmuştur.)

İki şey arasındaki birtakım benzerliklere bakarak hemen bir özdeşleştirmeye girişmek yanlış bir tutumdur. Alevilerin kullanmış olduğu simgeler ile kilise ve katedrallerin cephelerinde görülen rozetlerin benzerliğinden söz edebilmek için önce bu simgelemeyi (varsa) çözümlemek, her birinin nasıl bir ileti aktarmaya çalıştığını (varsa) ortaya koymak, işte o zaman bir örtüşme ya da benzerlik söz konusuysa, bu kez ortak köken ya da esin kaynağını aramak gerekir. Bu yapılmadıkça ya da yapılınca böyle bir açıklamaya varılmadıkça, simge denilen geometrik şekiller ancak birer süsleme öğesi olmaktan öteye gidemez. Bunların bir simge olduğunu ileri süren kişi, hiç olmazsa birini ele alıp simgesel değerlendirmesini göstermesi gerekir.

Bu konuya Tapınakçıların bir de sayısal simgecilik düşünüsüyle karıştırılması, -üstelik başlangıcı 12 değil 9 şövalyedir; 12 sayısının simgesel anlam ve değerlendirilmesi konusu ayrı ve saklıdır- birçoğumuzun bu tarihsel topluluğa ilişkin yapılmış olan çeşitli kurguların hayli etkisinde kalmış olduğumuzu gösteriyor. Ben derim ki; bu örgütün ne olduğunu ve ne olmadığını, tarih boyunca neler yapmış, neleri yapamamış olduğunu, hele 14. yüzyıl başında bu örgüt ile bağlantılı neler olup bittiğini doğru kaynaklardan biraz daha iyi incelemeliyiz.

Konunun içine bir de Katharlar sokulunca, Alevilik bakımından yapılacak inceleme bir başka noktaya sürüklenir: Önce Bogomillere, oradan Maniciliğe bakmak gerekir. Alevilik ile Manicilik arasında bir örtüşme, bir benzerlik kurulabiliyorsa, tarkihsel örtüşme varsa, -belki vardır: bu benim şu anki bilgim dışında- o zaman Kathar inancı ile Alevilik arasında bir inanç ve tutum bağlantısı kurulabilir. İnanç konusunu bilemem, o bağlamda Consolamentum falan var ama genelde töre özelde ahlâk ilkeleri bakımından Aleviler ile Katharlar arasında birtakım benzerlikler bulunduğunu söyleyebilirim. Neden olmasın!... Ancak şunu da unutmayalım: Consolamentum'a karşın Katharların inanç sisteminin de ezoterik olup olmadığı tartışılır.   

Sevgiler.



Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: Karan - Temmuz 07, 2011, 12:27:55 öö

Bu başlık altındaki tartışmalarda bana bir şeyler eksik/yanlış gibi görünüyor.

O da belki başlığın kendisinden ileri geliyor.

Alevilik nasıl tanımlanır? Bir din mi? Mezhep mi? Dinsel inanç sistemi mi?... İslâm tarikatı diyemeyeceğimiz kesin.

Degerli Adam, Alevilik ne bir din, ne dinsel inanç ne tarikattir. Alevilik Irene Melikof'un soyledigi gibi dinler ustudur. Ne oldugu illa sorulacaksa "Kendisini Bil'mesini saglayacak bir "YOL" dur. Aleviligin din, tarikat, mezhep olmadigini yol kurucularinin geçmisten aktardiklari ozlu sozlerinde bizzat gorebilmekteyiz;

Sorma be birader mezhebimizi
Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır
Çağırma meclis-i riyaya bizi
Biz şerbet içmeyiz dolumuz vardır
Kul Nesimi



Din ve millet sorar isen asiklara din ne hacet
Asik kisi harap olur asik bilmez din diyanet
(yunus emre)

Aleviligin ne oldugu sorulacak olunursa bana; insana "kendisini bil'mesini" ogreten bir "YOL" haritasidir derim ben. Bu yola din denilemez.
Bu Yol'da aslolan "Aslina Donmektir" Donulecek "Asil" ise "Kendisinden Koptugu Parça, yani Tanri'dir"  Hudai bu konu hakkinda soyle demekte;

Bütün evren semah döner
Askindan günesler yanar
Aslina ermektir hüner
Bes vakitle avunmayiz

Canan bizim canimizdir
Teni bizim tenimizdir
Sevgi bizim dinimizdir
Baska dine inanmayiz

Hudaiyem hüdamiz var
Dost elinde bademiz var
Muhabbetten gidamiz var
Ölüm ölür biz ölmeyiz
Hudai

Alıntı
Hangisi olursa olsun. Bir din, mezhep ya da inanç sistemiyse, ezoterik olamaz. Çünkü bunların hepsi topluma açıktır; egzoteriktir.

Mezar taşlarının üzerine basit mandala benzeri simgeler işlenmiş olması, (aslında Alevilerin bu simgeleri sadece mezar taşları üzerinde değil, o bir sondur, başka yerlerde de kullanmaları), ayinlerini de bir çember biçimde toplanarak yapmaları, geleneklerinden diğer birçoğu, böylece ortodoks İslâm tarzı uygulamaları yürütenlerden çok farklı oluşları, Aleviliği ezoterik olarak nitelemeye yetmez.

Sevgili Adam, Aleviligin bir din, mezhep yada tarikat olmadigina yonelik daha birçok kaynak kanit mevcuttur.  Bir inancin ezoterik olmasi için halka kapali olmasi gerekir. Ama halka kapali olmasi, halkin ne oldugunu bilmedigine inanmamasi anlamina gelir mi? Benim bildigim (sayet yanilmiyorsam) Ezoterik inanç toplumlarinda iki kisim var. (Tipki Kadim Misirda oldugu gibi. Misirda halkt tabaninin bildikleri ile  Osiris rahiplerinin bildikleri ayriydi. Osiris rahipleri halkin bilmemesi gereken bilgileri bilir, saklar ve gelecege aktarirdi. Halk ise bilinmesine izin verilenler ile yasayip gider)  Halkin bilmediklerini bilenler ve halkin bildikleri. Halkin bilmediklerini bilenler sadece belirli elit kisilerdir. Bunlar kendilerine uzun zaman içinde seviye seviye verilen bilgileri saklayarak gelecege aktaran o inanca ait içrek sirlari, bilgileri bilenlerdir. Halkin bildikleri ise; sadece kendilerine verilenlere inanip bunlarla yasayanlar.

Aleviligin bu aktardiklarimin içinde ezoterik olup olamayacagi  topluma kapali olup olmamasiyla açiklanabilir mi? Bence evet. Aleviliktede tipki Kadim Misirda oldugu gibi topluma açik olan ve açik olmayan bilgiler vardir. Bu bilgilerden açik olanlari toplumca bilinir, yasanir, yasatilir. Açik olmayanlar ise DERGAHLARDA sadece Pir ve Dedelerden olusan elit bir tabakaya (sayet o bilgileri almaya hak kazanmislar ise) seviye seviye, yavas yavas, belirli sembol, rakam ve deyislerle, sozlerle aktarilirdi. Bu gelenek yuzlerce yil Anadoluda Alevi erkaninin islevliligini kaybetmesinden once boyle suregeldi. Bugun bile Alevi inanci halen bu elit tabakanin sahip oldugu bilgileri, sirlari, açilimlari bilmiyorlar. Alevi halki ise kendilerine kapali olan bu bilgilerden dolayi sadece kendilerine verilenler ile yasayagelmislerdir. Sirf bu kapalilik gelenegi nedeniyle bugun milyonlarca Alevi inançlarinda var olan "Devriyeyi, Teslisi, Tevhidi" bilmiyorlar. 



Alıntı
Ezoterizmden söz ettiğimizde bunun kapsamında bulunması gereken zorunlu öğelerden en önemlisi inisyasyon (tekris) uygulamasıdır. Niteliği her ne olursa olsun, öğretinin derecelere bağlı olarak aşama aşama verilmesi gereklidir. Üstelik bunun doğrudan değil, simgeler, alegoriler ve özdeyişler kullanılarak aktarılması da gereklidir.

Degerli Adam, Alevilikte bilgilerin elit tabakaya asama asama, alegoriler ve ozdeyisler ile aktarilmasindan daha çok ne var? Bu belki Masonlukta oldugu gibi ayni teknik ile yapilmaz ama assagida verecegim ornek siirsel bir anlatim ile aktarilmis ozlu deyislerden olusan belirli sirlari asama asama aktarmayi denemis anlatimlardir;



Bir kandilden bir kandile atıldım
Turab olup yeryüzüne saçıldım
Bir zaman Hak idim, Hakk ile kaldım
Gönlüme od düştü yandım da geldim
Sah Hatayi


Bir Kandilden bir Kandile atildigini soyleyen Sah Hatayi bilgilerin kendisinede aktarildigi elit tabakadandir. Bu elit tabakaya girmis Hatayi artik sahip oldugu bilgileri sirli, bilmeceli dizelerle siirsel yetenegininde olabildigince kullanildigi bir dil ile aktarmakta; 

Bu dizede aktarilmak istenilen yasamin gunesten dunyaya gelmesi olabilir.
Gunesten Dunyaya atilmak olarak algilanabilir.
17 Temmuz 1487'de dogmus olan Hatayinin yaklasik 500 yil once dunyaya yasamin Gunesten geldigini aktardigini dusunebiliyor musunuz?
Sahi, dunyanin varolusunun Gunesteki patlamalar ile basladigini bilim ne zaman kanitlayabildi?
Siirde geçen bir kandilden bir kandile atilmak (kandil gunes, gezegen anlamlarini aliyor) gunesten dunyaya gelmeyi açikliyor.
Simdi ayni anlatimi yani, yasamin gunesten geldigini baska bir deyisten okuyalim;

Katre idim şimdi ummanlar oldum
Arştaki kandilden nurdan gelirim
Kul Nesimî


Buradada goruldugu gibi;
Arstaki kandil = Gokyuzundeki Gunes
Ummanlar olmak =Okyanuslar Olmak'tir.

Arstaki kandili anladik. Peki neden "Ummamlar olmak" Neden Okyanuslar olmak. Simdide dunyanin var olusus seruveniyle bilimi oncumuz alarakbuna bakmaya devam edelim;

Patlamanin ardindan olusan parçalardan biri olan dunya baslangiçta hizla donen gaz ve toz bulutudur. Bu gaz ve toz bulutu zamanla kuçulmeye ve yari sivi hale gelmeye baslar. Dunya çok sicak kayalardan olusan ve hizla donen bir topa donusur. Hizla donen dunyanin yuzeyi saguyup katilasarak sert bir kabukla ortulur. Meteorlarin dusmesi, Volkanik hareketler, saguyup isinma, zamanla dunyaya farkli bir atfosfer olusturur. Olusan ortam ve sartlar Hava, su, toprak ve atesi tamamlar. Yer kurede isinin dusmesiyle sikisan su buharlari çok yogun yagislar halinde yine yerkureye duser ve boylelikle Okyanuslar olusur. Okyanuslarin olusumuyla ilk canlilarin olusacagi ortam hazirlanir.

Halkin bilmedigi, halka kapali olan bilgileri almaya hak kazanmis Alevi elit tabakasi bu bilgileri sureklilik içinde belirli sifreler ile anlatagelmislerdir. Assagida Sirri'nin anlatimiyla devam edelim. Sirri nihayet gunesdeki patlamanin ardindan dunyada olusan maddeleri açiklamakta. Bu patlamanin ardindan dunyada olusan "Ates-Su-Toprak ve Hava" ya deyinmekte. Kendi ruhunun ilk defa bu dort elementi elbise olarak giydigini soylemekte.



Anasırdan bir libasa büründüm
Nar’ü, hak’ü, bad’ü, ab’dan göründüm
Siri

Çar Anasır: 4 kuvvet
Libas: Elbise
Nar: Ateş
Hak: Toprak
Bad: Rüzgar, hava
Ab: Su

Yine Yunus Emre bir deyisinde su sirlarini bizlerle paylasmakta. Varolus sirasinda Isigin her yeri kapladigini anlatmakta.

Yedi gök yaratıldı IŞIK ile bünyad oldu
Toprağa nazar kıldı, aksırıp durugeldim.
Yunus Emre


Iste Kul nesiminin bir katreden ummanlar olmaktaki kastida budur. Bu tamamiyla varolusa inanilmaz bir bilimsel açilimdir. Var olusunu bu sekidle tamamlayan dunya kelimenin bir anlamiylada gunesten dogmustur. Alevi felsefesinin "cemre yada kozi" olarak adalandirdigi bu olayin ardindan dunyada evrimlese evrimlese Sudan bitkiler, hayvanlar ve insanlar ve diyer yasam formlari olusmustur. Iste, Arstaki Kandilden gelme olayinin anlattigi olay tamda bu olaydir. Ana neden, baslangiç belkide inanmasi zor ama dunyaya hayat verip insanlarla canlilarin olusmasina ve bunlarin yasamasi için gerekli sartlarin tamamlanmasina neden olan Uzaydaki gunesin olusum sureci ve sonrasidir.

Hakkın gevherinden Arşın Nur’undan
Ondan hâsıl oldu Güruh-u Naci
Kul Himmet

Kul Nesimi yukaridaki deyisinde Guruhu Nacinin (Alevilikte ilk insanlarin) Gunesin Nurundan geldigini soylemekte. Burada vurgu yapilan yasamin gunesten geldigi, daha dogrusu dunyanin olusum surecinin gunes ile basladigi ve bittigidir.


Sevgili Adam, Alevilikte halka kapali olup sadece elit tabakanin bildigi bunca sir, bilgi, ogreti Onun aslinda kapali bir sirlar ogretisi oldugunu gostermez mi? Butun bu deyislerde yuzlerce yil olce aktarilmaya çalisilan ezoterik sirlar degil mi?


Alıntı
Tapınakçılar katedral inşa etmemiştir. Kendi kiliselerini inşa ettirmişlerdir. Katedral, bir kilisenin özel bir biçimidir; daha ileri, yönetimsel nitelikli bir işlevi vardır.

Bir Katetrali bir Hiristiyan kilisesinden ayirt edecek o kadar çok radikal aykirilik gordum ki anlatamam. Bu aykiriliklardan en bastakiler Katatrallerin kiliselerde asla rastlanmacak seytana benzetilen heykelcikleri, eski Misir inancindan gelen sembolleri, Maria Magdelenaya ait figurleri sayilabilinir. Son donemlerde Avrupa Katettrallerine daha sonralari monte edilmis olan seyler (gunah çikarma kabinleri) disinda çok fazla hiçbir benzerlik bulamiyorum.


"İki şey arasındaki birtakım benzerliklere bakarak hemen bir özdeşleştirmeye girişmek yanlış bir tutumdur." demissiniz. Tamamiyla katiliyorum.


Degerli Adam, bu çalismadaki amaç tabiyki iki sey arasindaki benzerlikten yola çikarak birini diyerine ozdeslestirme degildir. Bu tamamiyla sizinde deginiz gibi yanlistir. Aleviligin sadece Masonluk disinda o kadar çok inanç ile benzer noktalari var ki bunlari tek tek islemek imkansiz. Ayni sey Masonluk içinde geçerli olabilir. Bir inancin baska bir inanç ile arasindaki benzerlikler (ki her ikiside içrek bir kokenden geliyorsa) ayni çesmenin suyunu farkli cografyalardan, farkli taslar ile içmekten ileri gelebilir. Buna birde zaman farkli, kultur farkli, sosyal-ekonomik ve egemen din ile ulke, eski inanislardan alinan ve hatta komsu kulturlerden etkilenilenler bile eklenilebilinir. Benim bu çalismalardaki amacim; inancimin kokenine Ona etki etmis inançlarida dikkate alarak inebilmek. Yazilarinizda dikate alacagim çikarimlar var. Verdiginiz bilgilerden dolayi tesekkur ederim.

Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: ozkann - Temmuz 07, 2011, 08:13:13 öö
Sayın Karan,

Mümkünse açmanızı istediğim birkaç nokta olacak.
Alevilik mezhep din veya tarikat değildir, bir inançtır diyorsunuz.

Alıntı
Bir inancin ezoterik olmasi için halka kapali olmasi gerekir. Ama halka kapali olmasi, halkin ne oldugunu bilmedigine inanmamasi anlamina gelir mi? Benim bildigim (sayet yanilmiyorsam) Ezoterik inanç toplumlarinda iki kisim var.

Ardından bu inancı Masonluk inancı(?) ile karşılaştırma yoluna gidiyorsunuz.

Alıntı
Aleviligin sadece Masonluk disinda o kadar çok inanç ile benzer noktalari var ki bunlari tek tek islemek imkansiz. Ayni sey Masonluk içinde geçerli olabilir. Bir inancin baska bir inanç ile arasindaki benzerlikler (ki her ikiside içrek bir kokenden geliyorsa) ayni çesmenin suyunu farkli cografyalardan, farkli taslar ile içmekten ileri gelebilir.

Olası yanlış anlaşılmaları engellemek için bu kısmı detaylandırır mısınız?

Saygılar
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: ADAM - Temmuz 07, 2011, 08:26:30 öö
Sayın Karan'ın bu açıklamalarını sevdim.

Sanki bu benim bir sorgulamam üzerine Alevilik bakımından bir savunma gibi olmuş ama olsun, sevdim.

Alevilik toplumda Sayın Karan'ın belirtmiş olduğu gibi bilinmiyor; tanınmıyor. Bu bakımdan belki Masonluk ile bir nitelenme birliği paylaşımı var. Daha birçok kurum ya da örgüt vardır kuşkusuz aynı durumda olan...

Acaba Sayın karan'ın belirtmiş olduğu üzere Aleviliğin o üst düzeyindeki oluşum gerçekten de kendisini koruyor mu? Bakıyorum da Sayın Karan hep gelmiş geçmiş ozanların deyişlerinden örnekler vermiş. Elbette, Aleviliğin şayet o ileri düzeyinde bir ezoterik yapılanma varsa, orada dereceler, simgeler ve alegorilerle bezenmiş bir ritüel, törenler vb., Ezoterizmin gereği olan öğeler de olmalı. Olmazsa olmaz.

Acaba bunlar var olmasına var da gizli mi?

Yoksa bunlar tarihte vardı da, zaman içinde yitirildi ya da yozlaştırıldığı için terk mi edildi? Öyleyse, hangi Alevilikten söz ettiğimizi bilelim; tarihtekinden mi, günümüzdekinden mi.

Ben bu soruları öne sürerken niyetim polemik yaratmak değil. Bilmiyorum. Gidip kenrdi başıma bir araştırma yaparsam öğrenirim belki. Ancak burada tartışma yoluyla bir bilenden öğrenmek çok daha iyi.

Ezoterizmin olmazsa olmazları var. Üstelik bu sistemin bir geçmişteki nitelikleri, bir çağmızdaki durumu, bir de çağın gerekleri uyarınca olması gerekeni var. Ben Sayın Karan'ın Alevilik ile bağlantılı olarak belirttiklerini bu kalıplara oturtamıyorum. Bir uyumsuzluk var. Bilgim yetmediği için bu uyumsuzluğun nasıl giderilebileceğini bilemem.

Sakın yanlış anlama olmasın. Aleviliği asla küçümsemiyor hatta eleştirmiyorum. Dahası, öğreti açısından değil Ezoterizm açısından birtakım İslâm tarikatlarıyla (Bektaşîlik, Mevlevîlik, Melâmîlik gibi) nasıl ve nerede buluşup, niçin ve nerede ayrıldığını anlamanın da yararlı olduğunu düşünüyorum.

Bir de şunu öneriyorum: Kurumların kullanmış oldukları sikgelere ya da bennim nitelendirdiğim üzere süsleme öğelerine bakarak aralarında bağlantı kurmaya girişmeyelim çünkü öyle yapınca konuyu içinden çıkılmaz bir biçime getirebiliyoruz.

(Ben bu satırları yazarkan Sayın Ozkann bir ileti gönderdi. Onun belirttikleri saklıdır.)



Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: smyrnali - Temmuz 07, 2011, 12:02:11 ös
Hacı bektaş veli ve avanesi icin uçarak gelenler denir.
Hacı bektaş-ı veli'nin Anadoluya gelişi ise Birçok Alevi-bektaşi klasik eserinde anlatılır..

Şimdi bu ortak anlatıyı size sunmak istiyorum:

".....Bundan sonra Hünkar Rum ülkesine yürüdü. Elbistan da Ashabı Kehf mağarasına uğradı. Orada bir Erbain çıkardı, Kayseriye doğru yola çıktı.
Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli, Rum ülkesine yaklaşınca mâna aleminden Rum erenlerine, esselamun Alyküm Rumda ki erenler ve kardeşler diye selam verdi. Bu sırada Rum ülkesinde, Eliyedi bin Rum ereni sohbette meclisde idi. Rum’un gözcüsüde Karaca Ahmet’di.

Hünkar’ın selam verdiği, Fatima Bacı’ya malum oldu. Bu kadın Sivrihisarda Seyit Nurettin’in kızıydı. Henüz evlenmemişti meclisteki erenlere yemek pişirmedeydi. Karaca Ahmet’de Seyit Nurettinin mürüdi idi. Fatima Bacı ayağa kalkıp Hünkarın bulunduğu tarafa döndü, elini göğsüne koydu üç kere Aleyküme selam dedi yerine oturdu.

Meclisdekiler bu hali görünce kimin selamını aldın dediler. Fatima Bacı Rum ülkesine bir er geliyor, siz erenlere selam verdi onun selamını alıyoruz dedi. Erenler dediğin er, nereden geliyor dediler. Fatima Bacı kendisi dedi, Horasan erenlerinden fakat şimdi Beyt-Allah tarafından geliyor.

Erenler ne yapmalı ki dediler, Rum ülkesine girmesin. Rum ülkesine gelirse ülkeyi o er alır, halkı kendisine muhip eder. Artık Rumda bize oyun kalmaz. Bir şey yapalımda Rum ülkesine sokmayalım. Bazısı kanat kanata gerelim, arş altında sidre yedek yolu keselim, Ruma girmesin dedi. Hepisi bu tedbiri uygun buldu, Vilayet kanatlarını birbirine çattılar yol bağladılar.


Hacı Bektaş-ı Veli Rum sınırına varınca yolun bağlanmış olduğunu gördü. Bismillah ve Billah dedi, Vilayetle bir sıçradı ulu arşın tavanına yetişti. Melekler elifi tacılle karşıladılar, merhaba dediler, sefa geldin ey peygamberin evladı Hacı Bektaş-ı Veli.

Hünkar oradan bir Güvercin şekline girdi, Uçarak doğruca Sulucakarahöyüke indi, bir taşın üstüne kondu. Mübarek ayakları hamura gömülür gibi taşa gömüldü. Rum erlerine bir heybettir düştü, O erin ülkeye girdiğini anladılar, yolunu bağlayamadık dediler. Karaca Ahmet’de sen dediler Rum ülkesinin gözcüsüsün bir bak bakalım ülkeye girmiş mi? Karaca Ahmet bir müddet murakabeye vardı sonra başını kaldırdı, Rum ülkesini baştan başa gözden geçirdi her mahluk eşi ile oturmada yalınız Sulucakarahöyük’de gövercin şekline girmiş bir er var, yalnız oturuyor onu görünce içime bir dehşet düştü, olsa olsa odur dedi.


Rum erenleri birisi doğan şekline girse de gidip onu avlasaydı. İçlerinde Bayazıt Sultan’ın halifelerinden Hacı Doğrul adında birisi vardı, Irak’dan Rum ülkesine gelmişti. Ayağa kalkıp izninizle ben gideyim dedi. Hemen doğan şekline girip uçtu. Gördükü Sulucakarahöyük de taş üstünde bir gövercin var. Olanca heybetiyle süzülüp üstüne inerken Hacı Bektaş insan şekline girdi, elini uzattı, doğanı tutup öylesine sıktı ki Hacı Doğrulun aklı başından gitti. Hünkar elinden bırakınca bir zaman yattı, aklı başına gelince kalktı, gördükü Hünkarın yanında. Hemen ayağa kalkıp peymançeye durdu, özür diledi. Sonra Hünkarın eline ayağına düştü, kem bizden kerem sizden dedi.


Hünkar ey doğrul dedi Er erin üstüne böyle gelmez siz bize zalim kılığında geldiniz, biz size mazlum kılığında eğer gövercinden daha mazlum bir mahluk bulsaydık onun şeklinde gelirdik. Hacı Doğrulun kisvesini tekbir edip başına giydirdi. Hacı Doğrul Hünkarım dedi bizden ve soyumuzdan ne kadar dişi ve erkek olursa hepside size ve size uyanlara nezrimiz olsun.

Hacı bektas veli turbesinden bazı alıntıları sunayım..

Hacı Bektaş Veli Türbesi (Pir Evi):

Türbenin cephesinde yan yana üç kemerli bir eyvan bulunmaktadır. Ortadaki büyük kemerin altındaki demir parmaklıklı çift kanatlı bir kapıdan içeriye girilmektedir. Buradaki kemerin üzerine çarkıfelek, 12 İmam’ı temsil eden altılı yıldız, ay ortasında teslim taşı motifleri işlenmiştir. Türbenin giriş kapısı mermer ve oyma olup, sonradan bunlar alçı oymalarla takviye edilmiş ve daha zenginleştirilmiştir. Kapının üzerinde yazıya benzer bir kabartma, balık motifi görülmektedir. Giriş kısmındaki mermer çıkıntılar üzerine de ikisi sağda, ikisi de solda olmak üzere dört güvercin kabartması eklenmiştir. Kapının en üst noktasına “Allah”, onun biraz altına sekiz defa yinelenen “El Hayy El Kayyum El Vâcid El Macid El Vâhid El Ahad” yazısı yazılmıştır.


I.Avlu (Nadar Avlusu):

I.Avlu Altın Avlu anlamında “Nadar Avlusu” ismiyle tanınmıştır. Bu avlu geniş bir bahçe görünümünde olup, girişin solunda bulunan “At Evi” ile sağ taraftaki “Ekmek Evi”nden günümüze herhangi bir kalıntı gelememiştir
Yaklaşık boyutlarıyla bir üçgeni andıran avlunun doğusunda, girişin sağında, Postnişin Feyzullah Dedebaba zamanında, Sadrazam Halil Paşa’nın eşi Fatma Nuriye Hanım tarafından yaptırılan Üçler Çeşmesi (Feyzi Baba Çeşmesi) bulunmaktadır.

Bu çeşmenin etrafı renkli taşlarla bezenmiş, üzerine de Arapça bir kitabe yerleştirilmiş ve üzerine de Mühr-ü Süleyman motifi eklenmiştir. Üçler Çeşmesi’nin biraz ilerisindeki kapıdan bugün yalnızca temel kalıntıları bulunan Ekmek Evi’ne geçiliyordu.


II.Avlu (Dergâh Avlusu):

Meydan Avlusu ismi de yakıştırılan II.Avlu (Dergâh Avlusu) düzgün taştan yapılmış ve bir çeşit avlu girişini andıran Üçler Kapısı denilen bir kapıdan girilmektedir. İlk yapılışında taş döşeli olan bu avlunun güneyinde Üçler Kapısının girişinde kare planlı bir havuz bulunmaktadır. Bu havuzun Üçler Kapısına bakan duvarı da üçgen bir alınlık görünümündedir. Bu üçgenin tepesine mermerden 12 dilimli bir Hüseyni tacı yerleştirilmiştir. Üçgenin havuza yönelik yüzünde de 12 mısradan meydana gelmiş bir kitabe bulunmaktadır.

Yakin devirde Hacı bektas velı ıle  ilgili bilgi veren kitaplara baktıgımızda  ve bu verdigimiz rakamlarin dogru oldugunu tahmin edilırse  Hicrî 606 - 669, milâdî 1209 - 1270 yillari arasinda yasamis ki, bu Mevlânâ ile akran demektir, çagdas demektir. Zâten menâkibnâmelerde de onunla çagdas olduguna dair, birbirleriyle münâsebetleri olduguna dair rivayetler var.

 Eflâkî diye Menâkibül Arifîn'i Maarif Klasikleri arasinda nesredilmis olan, Mevlânâ'dan sonra yasamis, onun torunuyla çagdas bir yazar var... O Mevlânâ ile ilgili rivayetleri duyarak, çevreden toplayarak o eseri meydana getirmis.
Diyor ki: Kirsehir'de bir Sulucakarahöyük denilen yerde --simdiki Hacibektas kasabasi-- bir sahis varmis ve Mevlânâ'ya muhalif imis. Bir müridini, halifesini oraya göndermis. Demis ki: ''Git o Mevlânâ denilen adama, sor ki: Eger aradigini bulduysa, Rabbine kavustuysa, erdiyse, erenlerden olduysa; bu velveleyi, bu gürültüyü kessin!.. Bu gürültü ne?.. Bulmus, muradina ermis. Eger aradigini bulamamissa, bu gürültü niye?.. Bulamayan insanin bu gürültüsü iddia oluyor, palavra oluyor, gösteris oluyor, tantana oluyor. O da tasavvufta makbul bir sey degil... Git bunlari o zata söyle!'' demis.
Haci Bektas-i Velî'nin gönderdigi sahis Konya'ya gelmis. sormus:

''--Bu Mevlânâ nerdedir?..''

''--Falanca medresededir.''


O medreseye gitmis, kapisindan içeriye girmis. Mevlânâ o anda semâ' halinde...

Bir taraftan dönüyormus, bir taraftan da bir ilâhî söylüyormus ki, Türkçe'si söyle:

''Eger senin yârin, dostun, sevgilin yoksa, neden taleb etmiyorsun?.. Eger yârini, sevdigini, dostunu bulup ona kavustuysan niçin tarab etmiyorsun?..''
... ''Niçin o zaman da sevinç izhar etmiyorsun?.. Tenbel tenbel oturmussun da, kendi acâip halinin farkinda degilsin de, bizim halimize ne kadar acâip hal diyorsun. Halbuki, senin halin acaip... Yoksa kalk talep et, gayrete gel; varsa, sevincinden şıkır şıkır oyna!'' demek istiyor Mevlânâ... O zaman Haci Bektâs-i Velî'nin tenkidine cevap vermis oluyor.
(Tarab etmek, sevinmek )
Prof. Dr. M. Es'ad Cosanın
arastırmasından bir bolum eklersek..diyorki.
 Haci Bektâs-i Velî, onu sevenlerin söyledigine göre Arap soyundan, hattâ Peygamber Efendimiz'in evlâdindan... Yâni seyyid... Kendileri seyyid diyorlar, çok net olarak... O zaman tabii bir Arab'in kalkip da Türkçülük yapmasi olamaz.

Sonra Arap kültürüne reaksiyon olarak Kirsehir'de Türkçü bir cereyan baslatmis!?.. Bu masal, böyle sey olamaz. Mümkün degil böyle sey olmasi... Zâten, milliyetçilik cereyanlari 19. Asir'da çikmis. O asirda böyle bir miliyetçilik cereyani yok... Kavmiyetçilik çok günah, ayip diye düsünüyor herkes... Birçok kavimler bir potada erimis, birbirlerini kardes biliyorlar. Böyle bir sey bahis konusu degil... Simdiki az düsünen düsünürlerin fantazileri... Mümkün degil...

--Seyyid olmasi mümkün mü?..

--Mümkündür. Çünkü, Nisâpur Arap ordugâh merkezi idi zâten... Araplarin fütühat ordularinin karargâhi idi. Nisâpur'dan Arap oldugunu bildigimiz çok alim yetismistir. Meselâ, Hâce Abdullah-i Ensârî; yâni ensardan, Medine'den, Medine kabilesinden... Çok net olarak sülâlesini, seceresini biliyoruz Arap kavminden... Nisâpur'a yakin bir sehirden... Daha pek çok isimler verilebilir. Mümkündür, Haci Bektâs-i Velî de seyyid olabilir
Zâten Makalât isimli eserini Farsça degil, Türkçe degil Arapça olarak yazmistir. O devirde Farsça çok yaygin ve Haci Bektâs'in yasadigi zamanda bir çok kimse Farsça yaziyor. Divanda, devletin kademelerinde Farsça konusuluyor. Sonra Karamanoglu Mehmed Bey, ''Bundan sonra bargâhta, dergâhta Türkçe konusulsun!'' demis de, Farsça'dan öyle vaz geçilmis. Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî Konya'da - -biliyorsunuz-- Mesnevî'yi Farsça söylüyor. Böyle bir durumda Arapça eser yaziyor. Dogru... Demek ki, Arap irkindan ki, Arapça yazmayi uygun görmüs.

Ne zaman yasamis?.. Çesitli rivayetler var, onlari inceliyoruz. Burda detayi var, o detaya sizi sokmak istemem, yormak istemem. Mevlânâ ile çagdas...

Tarikatlarin tekkelerinde tomarlar vardir. Böyle tomar halinde dürülmüs, deri veya çok saglam kâgit üzerine yazilmis secereler vardir. Yâni, bu makama kim geldi, ondan sonra kim geldi, ondan sonra kim geldi?.. Böyle sira ile yazilir ve intikal eder. Seyhinden halifesine, ondan ötekine intikal eder. Iste o tomar denilen bu secere kâgitlarinda verilen bazi rakamlar var.... O rakamlarin dogru olmasi mümkündür. Çünkü, o gibi evrak muhafaza edilmistir, korunmustur ve ordan alinmis olmasi mümkündür.

Altmisüç yil yasamis; milâdî 1209'da dogup, 1270'de vefat etmistir o kayitlara göre... Biz bunu birtakim vakfiye kayitlarindan da tesbit ettik, yanlislari düzelttik. Baska tarihler söyleyenler var... 738'de ölmüstür diyenler var... Mümkün degil; çünkü, ondan kirk elli yil önce yazilmis vakfiye kayitlarinda merhum gibi ifadelerle bahsedildigine göre, demek ki ondan evvel ölmüs diye çikartiyoruz.

Yakin devirde onunla ilgili bilgi veren kitaplara bakiyoruz ve bu verdigimiz rakamlarin dogru oldugunu tahmin ediyoruz. Hicrî 606 - 669, milâdî 1209 - 1270 yillari arasinda yasamis ki, bu Mevlânâ ile akran demektir, çagdas demektir. Zâten menâkibnâmelerde de onunla çagdas olduguna dair, birbirleriyle münâsebetleri olduguna dair rivayetler var...

Özel hayatiyla ilgili çesitli rivâyetler var... Adi bile münâkasali... Bazi rivayetlerde adi Bektas... Bazilarinda Bektas isim degil lakab; adi Muhammed... Olabilir. Bektas çünkü, Türkçe bir isim... Kendisi Arap asilliysa, Muhammed diye ismi olabilir.

Horasan'dan geldigi kesin... Hacca gittigi kesin...

--Nerden kesin hacca gittigi?..

--Menâkibnâmeye bakarsaniz, inanmaya-bilirsiniz. Menâkibnâme'de yazdigina göre, seyhi Lokmân-i Perende denilen mübârek zât hacca gitmis. Hacda Arafat'a çikmislar. Arafat'ta müridlerine demis ki, ''Ah, simdi bizim Nisâpur'da arafe günü... Her evde bir faaliyet vardir. Tavalarda pisi pisirilir.'' Hanimlar bilirler bu isi... Hamur yapiliyor. Kizgin yagin içinde pisiriliyor. Zeytin yaginda piser, peynirle güzel olur. Lokmân-i Perende, ''Nisâpur'da bugün ne güzel pisi pismistir, arafe günü bayram için hazirlik yapilmistir.'' filân deyince; Haci Bektâs-i Velî evliyalik yoluyla seyhinin Arafat'ta böyle dedigini duymus. Horasan'dan almis eline bir tabagi, hoop gelmis Arafat'a, pisileri getirmis seyhine... Tabii bu menkabe, böyle yaziyor Menâkibnâme... Ondan dolayi adina haci demisler.

Ama biz eserini inceledigimiz zaman, hac yapilan yerlerle ilgili o kadar canli tasvirlerde bulunuyor ki, o diyarlari gezmis oldugu anlasiliyor. Bir kaç defa da hac yapmistir hattâ... Hem de sunu söyleyeyim, su zamanda hacilik kolaydir amma, o devirde hacilik çok zor oldugundan, çok kiymetli bir unvandir. Herkes hacca gidemez. Osmanli padisahlarindan hacca giden bir tek fert yoktur. Belki vekil göndermislerdir amma, kendisi gidememis. Herkesin gitmesi kolay degil...

Seyh oldugu da, mürid yetistirdigi de, tasavvufu bildigi de kesin olarak ortada... Haci Bektas-i Velî'nin bagli oldugu tarikat Yeseviye Tarikati'dir. Altini kirmizi ile üç defa, bes defa çizerek kesin olarak söyleyebilirsiniz. Bütün münakasalarin ötesinde kesin bir gerçektir. Neden?.. Ahmed-i Yesevî'nin Fakirnâme'sini bulduk. Ahmed-i Yesevî'nin Fakirnâme'si ile Haci Bektâs-i Velî'nin Makalât'inin bir bölümü tamamen ayni. Bin kelimeden sekiz on kelime farkli; o kadar ayni... Ötekiler de nüsha farkidir, kâtibin hatasidir filân. Ufak tefek degisiklikler...

Demek ki, tamamen Ahmed-i Yesevî'nin fikirlerini bu tarafa getirmis bir kimse... Yeseviyye dervisi oldugu muhakkak... Ama, Ahmed-i Yesevî ile kendisinin arasinda uzunca bir zaman var... Bu arada silsilenin halkasinda kimler vardi?.. Bir Lokman-i Perende ismi geçiyor. Perende Farsça, uçan demek... Peri de, kanatli uçan seylere deniyor; melek mânâsina... Lokman-i Perende demek ki, evliyalik yoluyla uçan bir kimse oldugu için o ismi almis.

Fikir yapisi bakimindan tamamen Ahmed-i Yesevî'ye bagli... Ahmed-i Yesevî de biliyoruz ki, Abdülhalik-i Gücdevânî Hazretleri'nin halifesi... Yâni Naksiligin ilk devresi olan Hacegâniyye tarikatindan... Naksî diyebiliriz Ahmed-i Yesevî'ye... Tabii Bahaddin Naksibend daha sonra yasadigi için, Naksîlik ismi sonra çikiyor ama ayni kökten... Abdülhalik-i Gücdevânî'den... O zaman Haci Bektas-i Velî de Yeseviye tarikatindan olunca, Naksîlerle amcazâde oluyor, akraba oluyorlar, yakin oluyorlar; kesin...

Onun için, yeniçerileri kaldirdigi zaman padisah Ikinci Mahmud, Bektasî tarikatini da kapatmis ve ondan sonra da, ''Bu Bektâsîler namaz kilmiyor.'' diye, Bektasî tekkelerine Naksî seyhler tayin etmis. Yâni onlar isi aslina döndürsün diye... Onun üzerine bazi Bektâsî babalari da biz Naksîyiz diye müracaat edip, aslinda Bektâsî oldugu halde Naksî imis gibi, tekkelerini alanlar da olmus.


Bu namaz kilmama meselesi gerçekten var... Hacibektas kasabasina gittim, kütüphanelerini inceledim. Dergâh... Mevlânâ'nin Konya'daki dergâhi neyse, onun gibi; sahâne, çok güzel mimarisi olan, iç içe avlulari, havuzlari olan çok güzel bir yer...

Iki tane cami var... Birisi dergâhin içinde sonradan yapilmis; onun için, Naksibendî camii deniliyor. Bir de asagida cami varmis; orda namaz kilinmiyordu benim gittigimde... Dergâh içinde kiliyorduk biz vakit namazlarini... Alti kisi kiliyorduk, onu bildireyim size: Birisi bendeniz, ben fakir; ikincisi imam, üçüncüsü müezzin, dördüncüsü savci, besincisi hakim, altincisi da Toprak Mahsulleri Ofisi müdürü Elazig'li Mehmet Bey... Hani beldenin Haci Bektas'in çevresindeki ahalisi?.. Kimse camiye gelmiyordu yâni... Bizim gördügümüz o...

Siilik ve batinîlik isnadi var Haci Bektâs-i Velî'ye... ''Haci Bektâs-i Velî Alevî idi; Sia akîdesine, tevellâ ve teberrâya kail bir insandi.'' Tevellâ demek, Hazret-i Ali Efendimiz'e ve onun evlâdina dost olmak... Teberrâ da onun muhaliflerine düsman olmak; Ebûbekir ve Ömer ve Osman'i (ridvânullahi aleyhim ecmain) defterden silmek, aleyhinde olmak filân gibi bir takdir, uygulama... Iran'da var bugün...

Böyle oldugunu söylüyor Ord. Prof. Fuat Köprülü söylüyor. Gel de inanma, koca ordinaryüs profesör söylemis diye... Ama dogru degil!.. Çünkü inceliyorum ben... Nerden söylemis, arastiriyorum. Diyor ki: ''Makalât'in manzum tercümesinin basinda böyle bir ifade var... Bakiyoruz aslinda yok... Sonradan baskasi oraya bir seyler yazmis, böyle sanilmis. Hadi o sonradan ilâve ama, yine aslinda acaba böyle bir görüs olabilir mi?..

Eserine bakiyoruz; eserinde Sahâbe-i Kirâm'in hepsine hürmet var, ayirim yok... Namaz var, oruç var, zekât var, hac var... Helâli helâl biliyor, harami haram biliyor. Seriatin emirlerine bagli oldugunu açikça ifade ediyor. ''Bunlardan birisi eksik olursa, insan Allah'a ulasamaz!'' diye açikça söylüyor.
Demek ki, dogru degil!.. Bunun da altini çizerek, kesin olarak, patentli, isbatli söyleyebilirsiniz ki, öyle degil... Seriatin ahkâmina bagli, saygili, namazli niyazli bir kimse olarak görünüyor, eserinde... Video kalmamis ki onun zamanindan, bilelim. Eserini en önemli kaynak olarak görüyoruz. Baskalarinin sözlerini duydugumuz zaman, incelemek kaydiyla aliyoruz. Eserindeki fikirlerini önemli görüyoruz.


Haci Bektâs-i Velî'nin Eserleri:


1. Kitâbül Fevâid': Kitâbül Fevâid; böyle güzel, faideli bir takim paragraflarin içinde bulundugu bir eser demek... Bu paragraflara bakiyoruz, bazilarinda Haci Bektas'tan sonra yasamis insanlarin bile sözleri var... Demek ki, Kitâbül Fevâid onun degil... Ama bazi paragraflara bakiyoruz, Haci Bektas'in kesin eseri olan Makalât'taki bazi bilgiler, orda aynen var... Demek ki Kitâbül Fevâid onun olabilir; ama sonradan ilâveler yapilmistir, karistirilmistir.

Tabii biz edebiyat tarihçileri olarak meslegimiz bu... Biz müellifin yazdigini bulmaga çalisiriz, ilâveleri atmaga çalisiriz. Asil nüshayi bulamazsak, dedektif gibi onu kurmaga çalisiriz. Ipuçlarindan, küçük mozaik parçalardan birlestirmege çalisiriz. Arastirmama göre, Kitâbül Fevâid'in bir kismi Haci Bektâs-i Velî'nin olabilir diyorum.

2. Fatiha Sûresi Tefsiri: Tire Kütüphanesi'nde var dediler. Ben fakir de o kadar zahmet çektim, Tire'ye gittim. Kütüphaneyi aradim taradim, bulamadim. Yok... Baska güzel seyler buldum ama, onu bulamadim. Sonradan birisi bu eseri nesretti. Aldim okudum. Ama, bu Fatiha tefsirinin Haci Bektas'a ait oldugunu gösteren hiç delil yok... Hiç bir delil yok!..

3.Sathiyye: Sathiyye demek, herkesin anlayamayacagi gizli, esrarli bir takim sözleri tekerleme halinde söylemek demek... Böyle bir eseri var... Ama o da çok küçük, yâni bir sayfalik bir sey... Onun da açiklamasi filân tarzinda... Onun da yerini söylemedikleri için ben bulamadim, doçentli tezi yaparken... Onu bulan, sahis Gölpinarli... Gören sahis yerini söylemedigi için, biz bulamadik. Ama muhtevasi çok bir seyler getirmiyor bize... Kendisi nihayet bir sayfalik bir sey... Onun üzerine açiklamalar yapilarak, bir eser meydana gelmis. Baskasinin eserinin içinde bazi satirlar halinde...

4. Haci Bektâs-i Velî'nin Nasihatleri:

Yok böyle bir sey... Inceledim, hepsi apokrif, gayr-i mevsuk, ona isnad edilmis eserler oluyor.

5. Makalât-i Gaybiyye Kelimât-i Ayniyye diye bir eseri oldugu söyleniyor. Siirleri oldugu söyleniyor; inceledim, Haci Bektâs'in devrine ait dil ve uslûb degil...



Simdi Haci Bektâs-i Velî hakkinda kimisi diyor ki: ''Bu Haci Bektâs-i Velî sarkik biyikli bir samandi. Içki içerdi, söyleydi, böyleydi... Tam orta Asya'nin samanizmini getirmis, Kirsehir'de uygulamistir.'' Kimisi de diyor ki: ''Hayir, o Haci Bektâs-i Velî idi. Hakikaten evliyâdan bir kimseydi, namazli niyazli bir kimseydi.'' diyor. Senin delilin ne, senin delilin ne?..

Haci Bektâs-i Velî hakkinda, ''Nasil bir insandir, onu anlamak için bir Makalât'i var elimizde... Makalât'ini iyice okursak, iyice tahlil edersek; Haci Bektâs-i Velî'nin nasil bir insan oldugu ortaya çikar. Ben de öyle yaptim. Hattâ ilk basta bunu bazi gazetelerde makale olarak yazdim.

Komik bir sey anlatayim size: Hacibektas kasabasina gittim. Ilkönce bizi ögretmenler lokaline filan davet ettiler. Sonra baktilar ki, sakalli filân... Pek sey olmadi. Nihayet ofis müdürü Mehmet Bey bize yakinlik gösterdi. Ben bir lokantaya gidiyorum, yemek yiyecegim; kirmizi saraplar, beyaz saraplar, votkalar, rakilar... Her masada var... Kasketli adam, yamali elbisesiyle geliyor, onlardan içiyor. Içki kokusundan bogulacaktim, peynir ekmekten baska bir sey yiyemedim.

Ofis müdürü geldi diyor ki, --kulaklari çinlasin sagsa, öldüyse Allah rahmet eylesin-- ''Hocam, zâten Bektâsîlerle Haci Bektâs-i Velî ayni degilmis. Haci Bektâs-i Velî içki içmezmis, içkinin aleyhindeymis. Ben Tercüman gazetesinde okudum.'' diyor. Ben hiç ses çikarmiyorum, ''O yaziyi yazan benim!'' demiyorum. Desem, baskalari da bilse, belki iyi olmaz diye...

Haci Bektâs-i Velî, bizim sünnî inancimizi sergiliyor bu kitapta... Siî oldugunu, Alevî oldugunu gösteren bir sey yok... Namaza saygi var, hacca saygi var... Hacci çok ballandira ballandira anlatiyor. Görmüs bir insanin canli anlatimiyla anlatiyor. Zekâti, cihadi, seriatin emirleri neyse onlari güzelce anlatiyor. Yâni, seriatçi... Bazilari üzülecek ama, Haci Bektâs-i Velî seriatçi... Yunus Emre nasilsa, Mevlânâ nasilsa, o da öyle bir kimse... Yâni üçü arasinda bir fark yok...

Bazilari söyle bir temâyül içinde, davranislari söyle: Yunus Haci Bektas'in dervisiydi veya onun yanina gitmisti, gitmemisti... Yok, gitmemistir; Yunus baska bir insan!..'' Yunus'u Haci Bektas'tan uzaklastirmak istiyorlar, Bektâsîlikle ilgisi olmadigi için... Halbuki, Yunus'la Haci Bektas arasinda çok net bir benzerlik var... Yunus'un siirleri, Makalât'taki fikirlerin manzum sekli... Hele hele Yunus'un oldugu sonundaki imzasindan ve tarihinden belli olan Er-Risâletün Nushiyye'si, tamâmen Makalât'in bir bölümünün manzumudur. O kadar... Ve Yunus'un kullandigi terminoloji, tabirler, terimler tamâmen Makalât'in aynidir. Makalât'i okumayan, Yunus'u anlayamaz.

Geçen sene Yunus yiliydi ya, ben Yunus'u anlatanlara bakiyordum, gülüyordum. Yunus'u anlamak için, Haci Bektas'in kitabini okumak, bilmek lâzim!.. Dört kapi nedir, kirk makam nedir, üçyüzaltmis menzil nedir?..

Seriat, tarikat yoldur varana,
Ma'rifet, hakîkat andan içeru...

Buyur bakalim anlat hocaefendi!.. Anlayamaz. Peki, sayin Profesör sen anlat!.. Anlayamaz. Neden?.. Makalât'i okuyacak, o zaman anlar. Tamâmen bu kadar bir fikir baglantisi var... Haci Bektâs-i Velî ile Yunus hakîkaten birbiriyle ilgili...

Haci Bektâs-i Velî diyor ki: Kul, Allaha 40 makamda erer. Bu kirk makamin onu seriattadir. Yani ilk okul. Onu tarikattadir, yani ortaokul... Onu ma'rifettedir, yâni lise... Siz anlayasiniz diye, onlar liseyi filân bilmezlerdi; siz biliyorsunuz. Onu da hakikattedir, yâni üniversite, yüksek tahsil... Diyor ki, ''Bu kirk makamin birisi eksik olsa, is tamam olmaz. Kirkinin da eksiksiz, tam takim mevcut olmasi lâzim!..'' Buna bastirarak söylüyor Haci Bektâs-i Velî...

Ve misal veriyor: ''Bir insan bir farzi inkâr etse olmaz!'' diyor. ''Hacci kabul etmese olmaz!'' diyor. ''Namaz kilmasa, oruç tutmasa olmaz!'' diyor. Simdi sen buna nasil saman diyebilirsin?.. Bu fikirleri böyle bastira bastira söyleyen bir insani, nasil baska bir yafta ile lekeleyebilirsin?..

--Efendim, Bektâsîler içki içiyorlar...

Haci Bektâs-i Velî'yi anma gününde kupalar yetmiyor, kova ile sarap dagitiliyor. Kirmizi sarap mi istersiniz, beyaz sarap mi istersiniz?.. Kova kova, masrabayi daldir, küp küp...


Haci Bektas diyor ki bu kitabinda, ''Bir kuyunun içine bir damla süçi damlasa...'' Süçi ne demek?.. Içki demek, eski Türkçe... Eskiler süçi içip, esirirlerdi. Esrimek, sarhos olmak demek... Osmanlilar da sarap içip, sarhos oluyorlardi. Kimisi küfelik olmak üzere... Tabii hepsi degil de... Kelimeler devirlere göre degisiyor.

''Bir kuyunun içine bir damla içki damlasa, kuyunun bütün suyunu murdar eder; çünkü haramdir.'' diyor Haci Bektâs-i Velî... Ne yapmak lâzim?.. Kuyunun suyunu disariya çikartmak lâzim!.. Kova kova dökeceksin disariya, kuyunun suyunu bosaltacaksin. ''Ve...'' diyor, bakin içki hakkindaki kanaatine: ''Ve bu sularin disariya döküldügü yer yeserse, çimen bitse ordan islak oldugu için... Ve o çimenden koyun yese, takva ehli insanlar o koyunun etini bile yemezler!'' diyor. Ben demiyorum, Haci Bektâs-i Velî diyor. Ben desem normal, sakalliyim ben... Ama, Haci Bektâs-i Velî diyor!..

Aslinda hangi otu otlarsa otlasin, --baskasinin tarlasindan otlamamak sartiyla, haram olmamak sartiyla-- koyunun eti helâl olur. Ama takvânin mübalagasini söylüyor, haramligini net olarak ifade ediyor.


Sonra Haci Bektâs-i Velî'nin çok üzerinde durdugu sey, güzel ahlâk... ''Insan ahlâkli olmali!'' diyor. Güzel ahlâki da; tevâzudur, sabirdir, sükürdür ve sâiredir diye sayiyor. ''Insanin içinde güzel ahlâk olmali, kötü huylar insanin içinden çikmali!'' diyor. ''Hased gibi, buhul gibi, cimrilik gibi, gazab gibi --hani sinirlilik, asabîlik, hop inmek, hop binmek, patlamak, tabaklari çanaklari havada uçurup kirmak vs.-- huylar da kötü huylardir. Bunlar insanin içinde olsa, disini kaç defa abdest alip yikarsa yikasin temiz olmaz, yine murdardir.'' diyor Haci Bektâs-i Velî...

''Bu kötü huylarin insanin içinden çikmasi lâzim!.. Murdar olur bunlar çikmazsa...'' diyor. ''Çünkü,'' diyor, misal veriyor okuyuculari anlasinlar diye: ''Bir sisenin içine içki koysalar, agzini berkitseler, --berkitmek, simsiki kapatmak demek-- simsiki kapatsalar, deryanin kenarina götürseler yikasalar, yikasalar, yikasalar... Isterse on yil yikasinlar, yine temiz olmaz. Çünkü içi içkidir, murdardir.'' diyor. Içki hakkindaki görüsü bu... Yâni, en önemli seylerden birisi...


Iste Haci Bektâs-i Velî'nin tasavvuf anlayisi bu... ''Sadece namazi, orucu, hacci, zekâti yapmak yetmez; sadece dünyaya sirt çevirip, ahirete ragbet edip, tarikatta zikir çekip ibadet tâat yapmak yetmez; insanin ma'rifet ehli olmasi lâzim!.. Allah'i tanimasi, Allah'i taniyan bir insan olmasi lâzim; ondan sonra da Allah'i seven, Allah asiki bir kimse olmasi lâzim!'' diyor. tamâmen Yunus'un dedigi seyi söylüyor, tamâmen Mevlânâ'nin dedigi seyi söylüyor. Ve aski tasavvufî makamlarin en yüksegi olarak zikrediyor.


Tabii fikirleri hakkinda daha söylenecek çok seyler var ama, ben galibâ zamani yavas yavas doldurdum, harcadim. Sizin de sorulariniz olabilir.

Bir de benzetmesi var... Insan çok muhterem bir varliktir demek istiyor. Hazret-i Ali'den gelir bu söz... ''Insan küçük alemdir.'' diyor. ''Her bir insan bir alemdir, bir kâinattir. Senin vücudun, bedenin bir kâinattir. Dis alemde ne varsa, o da vardir. Iste disarda sunlar, sunlar var; senin vücudunda bu var... Bu var... Bu var...'' filân diyor. Meselâ, ''Yeryüzünde Kâbe var, senin de içinde kalbin var. O da Kâbe gibidir.'' diyor.

Bu benzetmenin nerden basladigini biraz arastirdim. Tâ, Muhiddin ibnil Arabî Hazretleri'nin eserlerinde görüyoruz bu benzetmeyi... O seyleri aynen almis.

Insanin çok muhterem bir varlik oldugunu, kalbinin çok önemli oldugunu, kimsenin kirilmamasi, üzülmemesi gerektigini, toprak kadar mütevazi olmak gerektigini, yetmisiki millete hor bakmamak gerektigini güzel ifadelerle anlatiyor.


Bizim bu Makalât'tan faydalanarak Kültür Bakanligi bir kitap hazirladi; Makalât'i vulgarize etti, halkin anlayacagi sekle getirdi. Birisi çikti Makalât'in fikirlerini sizin anlayacaginiz bir dille nesretti. Bilmiyorum piyasada mevcudu var mi?..

Sadelestirdi güyâ ama, Makalâti bilmek için çok seyler lâzim, kolay degil... Arapça bilmek lâzim, Farsça bilmek lâzim, Osmanlica bilmek lâzim... Islâm dinini bilmek lâzim, hadis-i serifleri bilmek lâzim... Ve tasavvufu çok iyi bilmek lâzim!.. Bir kelimeyi yanlis kullanirsaniz, çok yanlis noktalara gidebilir. Oralardan okuyabilirsiniz Haci Bektâs-i Velî'nin fikirlerini...


Özetlemek gerekirse, Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî'nin çagdasi olan, Horasan'dan gelmis, Nisâpur'lu, Peygamber Efendimiz'in sülâlesinden bir seyyid olmasi kuvvetle muhtemel olan --ben onu kabul ediyorum-- bir sâde, gösterissiz, mütevâzi, mübârek zâttir Haci Bektâs-i Velî... Sizin Islâm ve din anlayisiniz, Kur'an ve sünnet anlayisiniz gibi, bizim anlayisimiz gibi anlayisa yakin görüsleri olan ve ahlâka çok büyük önem veren ama, ibadetleri hor görmeyen, ibadetleri küçümsemeyen, ibadetleri ihmal etmeyen bir gerçek mübârek zâttir. Hakîkaten velî lakabi isabetle verilmistir kendisine; Haci Bektâs-i Velî'dir.

Tabii o öyleyken ondan sonra bu uygulamalar niye onun ana zihniyetinden farklidir?.. Çünkü Bektâsî tarikatinin asil kurucusu Haci Bektâs-i Velî degildir de, Balim Sultan'dan sonra gelisen baska zihniyette insanlarin katkilariyla olusan bir tarikattir. Umumiyetle böyle dinî bilgileri kuvvetli olmayan kimseler olduklari için, isin gerçegini dinde ve Kur'an-i Kerim'de oldugu sekilde anlayamayip, an'anevî olarak isi götürdükleri için, bizim bugün garipsedigimiz bazi seyler olabilir.


Soru:
Peygamberimiz'in devrinde seriatla tasavvuf bir arada yürütülüyordu. Tasavvufla siyaset iç içeydi. Bizde ise ehl-i tarik dünyadan soyutlanmayi hedef almistir. Bu konuda görüsleriniz nelerdir?


''Peygamberimiz'in devrinde seriatla tasavvuf bir arada yürütülüyordu.'' Dogru, katiliyorum. Tasavvufla siyaset iç içeydi. Yâni dinle siyaset, her sey beraberdi. ''Günümüzde ise ehl-i tarik, dünyadan soyutlanmayi hedef almistir. Tasavvuf erbabi dünyadan el etek çekmistir, soyutlanmistir.'' diyor; hiç öyle bir sey yoktur. Bu söz dogru degildir, bu görüntü dogru degildir. Islâm tasavvufunda bu yoktur.

Dünyadan soyutlanmak Islâm'dan önceki Hristiyan tasavvufunda, yahudilikte vardir. Ruhbanliktir bu... Yâni, dünyadan soyutlanmak, bir kenara çekilmek, ibadetle mesgul olmak, magarada yasamak, dagin basinda yasamak, daga kesis dagi adini vermek... vs. Bu hristiyanliktadir. Islâmlikta yoktur; çünkü, Islâm ve Kur'an-i Kerim ruhbanligi yasaklamistir. Ayet-i kerime vardir hakkinda...

Peygamber Efendimiz hadis-i serifte:

(Lâ rahbâniyyete fil islâm.) ''Islâm'da ruhbanlik yoktur.''demistir.

Onun için, böyle dünyayi terketmis bir Islâm mutasavvifi yoktur! Iddiali söylüyorum. Mutasavviflarin hepsi dünya ile ilgilenmislerdir; ama, dinî bir vazife olarak ilgilenmislerdir. Dünyaya deger verdikleri için degil, dünyalik için degil...

Dünyevî seylerle mesgul olmuslardir. Hayir hasenat yapmislardir. Mutfak çalistirmislardir, kazanlarla yemek pisirmislerdir. fukaraya kendi elleriyle dagitmislardir.

Savas oldugu zaman davullarla, bayraklarla seyhlerinin arkasindan cihada gitmislerdir. Her türlü aksiyonun içinde capcanli, dipdiri çalismislardir. Düsman geldigi zaman, en çok onlar mücadele etmistir. Kafkasya'da Seyh Sâmil meshurdur. Orta Asya'daki tasavvufî tarikatlarin Rus emperyalizmine karsi nasil direndigini, Rus arastirmacilar kitaplar halinde yaziyorlar. Çevrilmistir Türkçe'ye...

Bugün Bosna-Hersek'te çarpisan kimselerin çogu tasavvuf erbabidir, tarikat erbabidir. Kazeruniyye tarikati vardir; bayraklariyla savasa gitmislerdir.

Meselâ, Haçova Meydan Muharebesi'ne Semseddin-i Sivasî Hazretleri dervisleriyle beraber istirak etmistir. Savasin kazanilmasinda büyük payi vardir; tarih kitaplari yaziyor. Padisah atina binmis, gitmek isterken, atinin üzengisini tutmuslar, demislerdir ki: ''Gidemezsin padisahim! Merak etme, biraz sonra zafer olacak; simdi hezimet gibi görünen sey dönecek, korkma demislerdir. ve zafer öyle kazanilmistir.
.

Bıraz toplama ve kaynakca bılgılerı okuyalım ıstedım,kaynak zengınlıgı yapalım ki, arkasından bu bılgıler ve ıcınde gecen sembolık degerler..sayılar konusundada ayrıca bılgılerımızı bırlestırelım.
Hepinize sevgiler...
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: Prometheus - Temmuz 07, 2011, 03:47:12 ös

Sayın Karan'ın "alevilik dinler üstüdür" demesi biraz abartılı gibi geldi. Budizm'i incelerseniz aleviliğe(sufizm) yakın olduğunu görebilirsiniz. Semavi dinlere göre sufizm daha yukarıda olabilir. Ancak bütün dinlerden üstün olan bir şeyin tanımını kafamda yapamıyorum.
Tamam bende severim aleviliğin erdemlerini. Ancak günümüz aleviliği birazcık kafatasçılık da içerir. Sonradan alevi olamazsınız, ancak doğabilirsiniz. Bayanları kastetmiyorum elbette, onlar evlenerek alevi olabiliyorlar, tabi bir kaç ritüelden geçtikten sonra...

Sayın Karan alevilik yerine sufizm dese nasıl olur diye düşünüyorum.
Ayrıca çok sevdiğim Yunus Emreden de alıntılar yapmış teşekkür ederim. Onun yeri ayrıdır. Mevlana da büyük bir insandır. Ancak o piştim diyebilirken, Yunus miskin olduğunu bencile olduğunu garip olduğunu söyler.

Sanırım sembollerle ilgili Mayaları ve Aztekleri de incelemeden olmaz gibi geliyor. Kızılderililerin bu gün kullandığı çizgili başlıklar, tıpkı Mısırda ki gibi Güneş ışınlarının sabah ve akşam vakti yere düşmesi ile esinlenildiği söylenir. Mayalar ve Azteklerde de bu çizgiler görülüyor. Es geçilemeyecek kadar benzerlikleri vardır.

12 sayısına gelince, neden onluk sistemi kullanırız diye merak ediyorum. Belki de çok eski tarihlerde 12lik sistem kullanılıyordu. Kim bilir bazı şeylerin kökeninde bu vardır.


Ayrıca, burada olur olmaz bir çok tartışmaya girerek asıl konuşmak istediklerimden hiç birine girememiştim. Nihayet bir köşesinden ufak tefek girmiş oluyoruz bunun içinde sayın Karan'a teşekkür etmeliyim.


Fazla vakit bulup giremediğim için uzun uzadıya yazamıyorum özür dilerim.




Saygılarımla...

Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: ceycet - Temmuz 07, 2011, 03:49:18 ös
Sayın ADAM haklı...

Alevilik egzoterik kalmıştır.Ezoterik unsurları Bektaşilik üzerinden öğretiye dönüştürülmüştür.


Saygılar
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: Karan - Temmuz 07, 2011, 11:52:04 ös
Sayın Karan'ın bu açıklamalarını sevdim.

Sanki bu benim bir sorgulamam üzerine Alevilik bakımından bir savunma gibi olmuş ama olsun, sevdim


Sevgili Adam, bu tartismada (bilmedende olsa) Aleviligi savunma içgudusuyle hareket edip yanlis anlasilmis isem ozur dilerim. Boyle bir niyetimin yok. Size ve diyer uyelere konuya katilan katkilardan dolayi tesekkur ederim. Sizlerle fikir paylasiminda bulunmak çok guzel ve ogretici.


Alıntı
Alevilik toplumda Sayın Karan'ın belirtmiş olduğu gibi bilinmiyor; tanınmıyor. Bu bakımdan belki Masonluk ile bir nitelenme birliği paylaşımı var. Daha birçok kurum ya da örgüt vardır kuşkusuz aynı durumda olan...


Aleviligin Alevi toplumunda bilinmemesi, taninmamasi tamamiyla içrek bir inanç olmasindan kaynaklanir. Alevilik mana içinde mana saklayan, batini zahir ile saklayan, takiyye yoluna gitmis bir içrek Yol'dur.

Alıntı
Acaba Sayın karan'ın belirtmiş olduğu üzere Aleviliğin o üst düzeyindeki oluşum gerçekten de kendisini koruyor mu? Bakıyorum da Sayın Karan hep gelmiş geçmiş ozanların deyişlerinden örnekler vermiş. Elbette, Aleviliğin şayet o ileri düzeyinde bir ezoterik yapılanma varsa, orada dereceler, simgeler ve alegorilerle bezenmiş bir ritüel, törenler vb., Ezoterizmin gereği olan öğeler de olmalı. Olmazsa olmaz.

Acaba bunlar var olmasına var da gizli mi?

Yoksa bunlar tarihte vardı da, zaman içinde yitirildi ya da yozlaştırıldığı için terk mi edildi? Öyleyse, hangi Alevilikten söz ettiğimizi bilelim; tarihtekinden mi, günümüzdekinden mi.


Sevgili Adam, Alevilikte sizin "ileri duzey" dediginiz elit tabaka Dede-Rayber ve Pir uçlusudur. Bu uçlu olusumun basi olan Pirler 12 Ocaktan birine baglidir. Ocaklardan gelen bu Pirler içlerinde barindiriklari bilgileri, sirlari, geçmisten gelmis aktarimlari saklamak, korumak ve gelecege aktarmaktir. Bu olay ezoterik ogreti ile oldugu gibi paralellik gosterir. Bu olay yuzlerce yil boyle suregeldi. Fakat Turkiyede Alevi dergahlarinin kapatilip, Alevi ibadet yerleri olan Cem evlerinin bile yasaklanmasi, Alevi Pirlerinin ve aileleleinin surgunlere gonderilip, yerlerinden edilmeleri, yakin tarihe kadar tamamiyla yasaklanmis (ve yer yer katliamlara ugratilmis) bir inanç olmasi, gençlerinin ve toplumunun onderlerinden koparilmasi, toplumunun mecburi goçlere zorlanilmasi gibi birçok neden son yuzyilin yarisindan sonra "ERKAN" larinin duraksamasina neden olmustur. Fakat bu yinede Alevi "elit tabakasinin" bittigi, "Erkaninin" yurumedigi anlamina gelemez. Ayni zamanda bugunki durum goz onunde bulundugundada geçmiste yasanmislar goz ardi edilemez. Ornek vermek gerekirse deyislerde gezinirken "Muhiddin" adli bir ozanin dereceleri geçtikten sonra nereye geldigini soyledigi su misrasini gordum;

Muhiddinem dervisem
Hak yoluna girmisem
On sekiz bin alemi
Bir zerrede görmüsem
 


Alıntı
Ezoterizmin olmazsa olmazları var. Üstelik bu sistemin bir geçmişteki nitelikleri, bir çağmızdaki durumu, bir de çağın gerekleri uyarınca olması gerekeni var. Ben Sayın Karan'ın Alevilik ile bağlantılı olarak belirttiklerini bu kalıplara oturtamıyorum. Bir uyumsuzluk var. Bilgim yetmediği için bu uyumsuzluğun nasıl giderilebileceğini bilemem.


Ezoterimin olmazsa olmazlarindan bazilarinin Alevilikte var olup olmadigina bakalim isterseniz;

Ezoterimde Ruh dongusu, devriye var; Aleviliktede.
Ezoterizimde teslis var; Aleviliktede.
Ezoterimde tevhid var; Aleviliktede.
Ezoterizimde cennet ve cehennem bu dunyadadir; Aleviliktede.
Ezoterizimde beden olur ruh olmez; Aleviliktede.
Ezoterizimde tapilacak Tanri insanin içindedir; Alevilikted.
Ezoterizimde insan tanrinin yansimasidir; Aleviliktede.
Ezoterizimde kendinden habersiz insan, kendinden habersiz tanridir; Aleviliktede.
Ezoetrizimde en onemli kelamlardan biri "Kendini Bil" dir. Aleviliktede.
Ezoteririmde belirli simgeler, rakamlar, sir içeren siirler vardir; Aleviliktede.
Ezoterizimde yaratilis degil var olus vardir; Aleviliktede.
Ezoterizimde hikaye, hurafe, masal degil bilim oncudur; Aleviliktede.
Ezoterizimde sirlarin (elit bir tabaka disinda) herkese açiklanmamasi vardir; Aleviliktede.
Ezoterizimde Insani Kamillige ulasmak vardir; Aleviliktede.
Ezoterizimde geçmisten alinip gelecege aktarilan bilgiler vardir; Aleviliktede.

Bu sonuncusuna bir ornek vererek devam edecegim. Alevilikte tibki ezoterik yapilanmalardada oldugu gibi geçmisten alinip gelecege aktarilan bilgiler, sirlar var dedim. Peki bu bilgiler sirlar neyle ve nasil aktariliyor? Uzun zaman içinde asama asama derece derece semboller, ozlu sozler ve hem içrek hem disrak algilanabilinecek anlamlar ile. Oyleyse nedir bu asamalar? 4 Kapi 40 Makam.

İsmi musemme kaydına düşmeyen
4 kapıdan 40 makamdan geçmeyen
İşleğini 72’den 73’e seçmeyen
İster Seyid-i Saadet Evlad-ı Resul
İster ismi Şah talibiyim desin ne fayda
(Fedai)

Yukarida Fedai adli ozan bu derecelerden geçmeyen insan hayatinin anlamsizligini vurgulamakta.
Bana ezoterizmin ozu nedir diye sorsalar "Kendini Bil' derdim. Aleviligin butun anayasasi ve deyisleride bunun uzerinedir. Ne var ne yoksa hersey insandadir. Iste Hudai bunu boyle ifade etmekte;


Gönül sende, sevgi sende, yar sende
Sen de ara, sen de seni bul gardaş
Mürşid sen de, Rehber sen de, Pir sende
Sende ara, sende seni bu gardaş

Şehir sende, yayla sende, köy sende
Nehir sende, derya sende, çay sende
Yıldız sende, güneş sende, ay sende
Sende ara, sende seni bul gardaş

İsa sende, Musa sende, Tur sende
Çözülmeyen gizli gizli sır sende
Hakkın büyük hazinesi var sende
Sende ara, sende seni bul gardaş

Der Hüdai, akıl, ilim, fen sende
Dünya sende, ahret sende, han sende
Allah sende, Kur’an sende, din sende
Sende ara, sende seni bul gardaş
Hudai


İnsanın tek başına "Büyük Evren" ve bir bütün olduğu gerçeği tüm ezoterik anlamlandırmaların çıkış noktasıdır ve kutsal kitaplar da dahil olmak üzere her şey buna göre yorumlanır.


Butun bu ornekleri daha o kadar çok uzatabilirim ki. Alevilik ile ezoterik sistem arasindaki guçlu bagi gormemek yada gormek istememek sasirtici geliyor bana. Assagiga aktardigim kesim Anadolu Aleviliginide tamamiyla etkilemis unlu sufi Feridettin Atar'a aittir. Alevi felsefesi assagidaki aktarimi tamamiyla kabul eder;


Var olmak, Tanrı’dan fışkırmak, gorus alanına girmektir.
Olus, tanrıdan çıkıs ve yine O’na donustur.
O'na donus O Olustur.
Tanrısal ışık, en yüceden en aşağı kata doğru
basamak basamak görüş alanına çıkar.
Bu basamaklar değişik nitelikli varlık türlerini oluşturur.
Varoluş, yoktan yaradılış anlamına gelmez.
Görünmeyenden görünür duruma geçme eylemini belirtir.
İnsan Tanrı ile özdeştir, Tanrısal bir varlıktır.
Varlık türleri içinde Tanrıya en yakın olanı insandır
ve bu nitelikleriyle de varlık birliğinin,
"Vahted-i Vücud"un merkezidir.
Bireysel irade topyekün iradenin bir cüzüdür.
Ruh ölümsüzdür.
Tanrıdan gelmiş ve ona geri dönecektir.
Beden ise, ruhun yeryüzündeki aracı durumundadır.
Ruh, tekamülü ve Tanrıya ulaşması için
ne kadar bedene ihtiyacı varsa,
o kadarını eskitecektir.
(Feridettin Atar)


Alıntı
Sakın yanlış anlama olmasın. Aleviliği asla küçümsemiyor hatta eleştirmiyorum. Dahası, öğreti açısından değil Ezoterizm açısından birtakım İslâm tarikatlarıyla (Bektaşîlik, Mevlevîlik, Melâmîlik gibi) nasıl ve nerede buluşup, niçin ve nerede ayrıldığını anlamanın da yararlı olduğunu düşünüyorum.


Degerli Adam, yazilarinizdan Bektasilik ile Aleviligi birbirinden ayirdiginizi gormekte, yada boyle algilamaktayim. (Yanlis isem beni duzeltin) Oysaki Hace Bektasi Veli hayattayken Bektasilik diye bir ayrim yoktur. Bektasilik Hace Bektasi Velinin olumunun ardindan Onun etrafinda koguslanmis kisilerin Onun adiyla anilma içgudusuyle olusturulmus bir tanimdir. Burasi çok onelmli. Cunku Hace Bektasi Veli hayattayken boyle bir olusuma gitme geregi duymamistir. Hace Bektasi Veli hayattayken bugunun Bektasileride Anadoluda kalan diyer Alevilerde tamamiyla bir isim ile aniliyor, bir ogretiye inaniyorlardi.

Anadolu Alevileri ve Bektasiler arasinda bir ayrim yapilacaksa bu belki etnik kimlikleri (turk ve kurt-zaza aleviler) yada siyasi duruslari dikkate alinarak yapilabilinir. Bektasilerin yolu surekli Osmanli doneminde saraydan Turkiye Cumhuriyeti doneminde devletden geçmis olmasina karsin diyer dogu Alevilerinin yolu her iki donemdede saray ve devlet ile (istisnalar hariç) çatismistir.

Bunun disinda Bektasilerin ve dogu Alevilerinin etnik kimlikleriyle yasadiklari halklarin, inançlarin ve eski kulturlerinin etkilerimlerini yeniye aktarmalarida aralarinda gorulebilinecek ayrisimlardan olabilir. Ornegin Dogu Alevilerinde yeryer Zerdust, Mazdek ve Mitra gibi kulturlerinin izlerine rastlayabilirken Bektasilerde ise eski Saman  inancinin izlerine rastlayabilmek mumkun.

Fakat bu farkliliklar ne kadar guçlu olursa olsun her ikisininde ogreti bazinda Hace Bektasi Veli hayattayken ayni kulvarda oldugu kanisindayim. Her ikisi arasindaki bugun gorulen farkliliklar Bektasiligin sehirde dogu Aleviliginin ise koyde yasamasi, Bektasiligin egitimli onderler ile yeniden duzenlenmesi gibi nedenlere baglidir. Fakat bu nedenler yukaridada dedigim gibi ne kadar çok olursa olsun ogreti bazinda birini diyerinden asla ayirmamistir. Alevilik hem Bektasiligin hemde dogu Alevilerinin otak ismidir. Bu nedenle Bektasi dergahinda yetisen herhangi bir ozanin yazdigi deyis mutlak deger içinde Anadolu Alevilerinin tumunu kapsar, tumunu içine alir.



Alıntı yapılan: Adam
[b]İki şey arasındaki birtakım benzerliklere bakarak hemen bir özdeşleştirmeye girişmek yanlış bir tutumdur. Alevilerin kullanmış olduğu simgeler ile kilise ve katedrallerin cephelerinde görülen rozetlerin benzerliğinden söz edebilmek için önce bu simgelemeyi (varsa) çözümlemek, her birinin nasıl bir ileti aktarmaya çalıştığını (varsa) ortaya koymak, işte o zaman bir örtüşme ya da benzerlik söz konusuysa, bu kez ortak köken ya da esin kaynağını aramak gerekir[/b]. Bu yapılmadıkça ya da yapılınca böyle bir açıklamaya varılmadıkça, simge denilen geometrik şekiller ancak birer süsleme öğesi olmaktan öteye gidemez. Bunların bir simge olduğunu ileri süren kişi, hiç olmazsa birini ele alıp simgesel değerlendirmesini göstermesi gerekir[/quote]

Degerli Adam, bironceki mesajinizin bu bolumune geçte olsa simdi cevap istiyorum. Sizinde bildiginiz gibi "simgeler" apayri bir dal, bir bilim. Heleki bu ezoterik hermetik simgeyse çozumlenmesi belirli bir içrek egitim almadiktan sonra o kadar kolay degil. Ben bildigim kadariyla (oda yanilmiyorsam) birine deyinerek mezar taslari uzerindeki baglantisini kurmaya çalisicam;

Alevilikte "Kün" diye bir olay vardir. Dunyanin varolusunu anlatir. Bu olay dunyanin ve insanlarin varolus seruvenini aktarir. Alevilikte daha once dedigim gibi "Adem Havva" yoktur. "Naci ve Naciye vardir"


18 bin Alemin Alevi felsefesinde ALinin kun emriyle yarattigi soylenileniyor. Yanliz kun emri islamdaki Allahin "ol" emri gibi algilamak bir yanlis. Cunku kun olayi tamamen bilimsel bir olaydir. 4 ana elementin etkilesimleri ile meydana gelir. Gunumuzde buna bingbang diyorlar.


[b]Kün!" deyince var eyledi on sekiz bin alemi[/b]
Şah-ı Merdan cûşa geldi, sırrın aşikar eyledi:
"Yağmuru yağdıran benim" deyi Ömer'e söyledi
Ol demde şimşek balkıyıp yedi sema gürledi


Ama ben bu olayin ozunde baska inisiyelerin oldugunu dusunuyorum. Bu olayda adi geçen Muhammedin yerine Evreni, Alinin yerine Insani koyun. Evren ve insanin nuru birdir.

Insan kuçuk evrendir, evren gurlerse insan hapsirir.
Insan HAKDA hak INSANDA Ne ararsan bak INSANDA

18 bin alem daha once yok iken evren ve insanin izi gizli olarak vardir. Bu olay tamamiyla "tanri-evren-insan" birlekteliginin onculugu ile olusan naci ve naciye guruhunu" anlatmaktadir.TAnri Kun olayini baslatinca Evren ve Insan gorunuse çikmak ister. Tanri, gorunuse çikmak isteyen evrendeki insani kendi isigindan ve nurundan fiskirtir. Bu sekilde tanri, evren ve insanla birliktelik kazanir. 18 bin alem bu kun olayiyla meydana gelip adi geçen insan oglunun uzerinde yasadigi dunya, yer, gok, tepe, dag, çesme, gol, okyanus, gunes yildiz gibi olgulardir. Burada yasayan kun olayi tamamiyla dunyanin bilimsel bir sekilde patlamayla olusmasidir. Bu olay Ates, su hava ve topragin ayrisip birlesmesiyle baslar. Batinlikte bunlarin her birine bir sembol verilir;

[URL=http://imageshack.us/photo/my-images/594/74429901.gif/][IMG]http://img594.imageshack.us/img594/7305/74429901.gif[/img][/URL]
Uploaded with [URL=http://imageshack.us]ImageShack.us[/URL]
Bunlarin toplami ise bize adalet yildizini verir, Adalet yildizi ayni zamanda Sirus, yani venus yani hz alinin yuzu olan Seher Yildizidir. Alevi felsefesinin semboller ile isledigi 4 ler olan anasir 'i erba'da iste bunladir

[URL=http://imageshack.us/photo/my-images/830/21481047.png/][IMG]http://img830.imageshack.us/img830/9499/21481047.png[/img][/URL]
Ister evrenin 4 elementi deyin, ister felsefenin 4 ilkesi, istersenizde Hace Bektasin 4 kapisi. Bunlarin dordunun birlesimiyle ortaya çikan yukarida gordugunuz bu semboler her ne kadar size bunca yabanci gelsede o size hiçte yabanci degil. Birkaç ornek;


[URL=http://imageshack.us/photo/my-images/684/11894378.png/][IMG]http://img684.imageshack.us/img684/6200/11894378.png[/img][/URL]
Kozmik Diyagram: Haci Baktas –i Dergahinin birinci avlusunda bulunan ücler cesmesinin üzerindeki bu kabartma

[URL=http://imageshack.us/photo/my-images/6/22016698.png/][IMG]http://img6.imageshack.us/img6/1174/22016698.png[/img][/URL]
Güvenc Abdal in Sandukasinin Üzerindeki Arma


[URL=http://imageshack.us/photo/my-images/143/000nqx.jpg/][IMG]http://img143.imageshack.us/img143/5359/000nqx.jpg[/img][/URL]
Ve bir mezar tasi uzerinde bulunan ayni sembol.
Adalet sembolunun mezar tasi uzerinde bulunmasi oldukça anlamli.



[quote=Prometheus]Sayın Karan'ın "alevilik dinler üstüdür" demesi biraz abartılı gibi geldi. Budizm'i incelerseniz aleviliğe(sufizm) yakın olduğunu görebilirsiniz. Semavi dinlere göre sufizm daha yukarıda olabilir. Ancak bütün dinlerden üstün olan bir şeyin tanımını kafamda yapamıyorum.[/quote]

Degerli Prometheus, "Aleviligin Dinler Ustu" oldugunu yazdigim yazimda ben degil "Irene Melikof" soyluyor. Irene Melikof Alevilik uzerine oldukça detayli çalismalar yapmis unutulmamasi gereken bir arastirmacidir. Ayrica madem Yunus'u çok seviyorsunuz o halde size yine Yunsu ile bir cevap vereyim;

Gayrıdır her milletten bu bizim milletimiz
[b]Hiç dinde bulunmadı din ü diyanetimiz[/b]
Bu din ü diyanette yetmiş iki millette
Bu dünya ol ahrette ayrıdır ayatımız
(Yunus Emre)

Yunus Emre inandigi yol'un hiç dinde bulunmadigi soyluyor.



[quote=ozkan]Mümkünse açmanızı istediğim birkaç nokta olacak.
Alevilik mezhep din veya tarikat değildir, bir inançtır diyorsunuz.
Ardından bu inancı Masonluk inancı(?) ile karşılaştırma yoluna gidiyorsunuz.
Olası yanlış anlaşılmaları engellemek için bu kısmı detaylandırır mısınız?[/quote]


Sevgili Ozkan yazilarimda Alevilik bir Yol'dur demeyi tercih etmisimdir. Yanlis anlasilmasnin onunu almak için bulundugunuz ikaza tesekkur ederim. Fikirlerimdeki amaç kesinlikle Aleviligin Masonluk ile kasilastirilmasi, aralarindaki olasi benzerliklern yola çikarak yaklastirilmasi degildir. Aksine Aleviligi etkilemis olan (sayet etkilemis ise) butun ezoterik inançlardan yola çikarak bugun ki haline nasil geldigini, nerelerden geçtigini, ne oldugunu daha iyi anlamak adinadir. Aleviligin Ezidilik ile, Ahlehaklik ile, Aliilahilik ile, Sabbaklik ile, Zerdustilik ve Mazdekçilik ile, Samanistlik ve Manicilik ile, Ismaililik ile aralarinda bulunan ortak yonlerin Masonluk ile bulundugundan daha fazla olduguna inaniyorum.

Oyle gorunuyor ki uzerinde durdugum konularda oldukça fikir ayriligi var. (Belkide yanlis olan benimdir, zamanla anlayacagim) Her ne kadar Masonlugu sizler kadar iyi bilmesem (belkide hiç bilmesemde) en azindan sizden aldiklarimla bildiklerime ekleyip kafamda olusmus fikirler ile karsilastirma sansini tanidiginiz için tesekkur ederim.


Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: ADAM - Temmuz 08, 2011, 08:11:46 öö
Sayın Karan'ın Alevilik ile bağlantılı olmak üzere anlattıklarına bir diyeceğim yok.

Olabilir. Bilgilendik. Bu konuyla daha yakından ilgilenenler dahasını da araştırır.

Ancak Sayın Karan'ın Ezoterizm ile bağlantılyı olarak dediklerine diyeceğim var.

Buraya o listeyi aktarmak istemiyorum. (Bun pek beceremiyorum.) O listede yazılanların hiçsiri Ezoterizm'de yoktur.

Ezoterizm bir doktrin, bir öğreti değildir. Her sonunde "izm" takısı olan terim doktrin, öğreti olmaz.

Ezoterizm bir dizgedir, bir sistemdir. İnançlar ile, din ile, bilim ile, bilgi ile ilgisi yoktur. Bu kalıpların içine konulmaz.

Ancak dinsel ezoterizm, bilimsel ezoterizm, sanatsal ezoterizm gibi uygulamalar söz konusu olabilir.

Ezoterizm, ilgili kurum ya da toplulukta bir öğretinin bulunmasını, o kurum ya da toplulukta bunun dereceler içinde verilmesini, simge ve alegoriler ile özdeyişler kullanılmasını, inisyasyon yönteminin uygulanmasını gerektiren, gizli olmayan, ancak genele kapalı bir pratiktir.

Tek başına Ezoterizm diye bir şey göremezsiniz çünkü soyuttur. Doğada tek başına ağaç diye bir şeyin nesnel olarak bulunmayışı gibidir. Onu tanımlarsınız; o zaman olur.

Sayın Karan'ın dediği gibi Aleviliğıin ileri bir aşaması (tarihteki Pisagor ekolünde olduğu gibi) ezoterik bir yapılanma içermekte olabilir; benim bilmediğim bir yapılanma. Dediğim üzere Sayırn Karan özetle anlattı; biraz bilgilendik. Ancak Alevilik'te var olduğunu belirttiği dinsel nitelikli öğeler genel olarak Ezoterizm'de yoktur. Ezoterik sistemi izlemekte olan bir başka dinsel ya da mistik nitelikli kurumun öğretisi kapsamında bulunabilir; tam olarak örtüşmese de arada benzerlikler olabilir. Bu bağlamda belki Hermetik Gelenek güzel bir örnektir ama Hermetizm = Ezoterizm değildir.

Sanırım ben terim üzerinde duruyorum; içerik üzerinde değil. Bunu bilelim ama yanlış da yapmamaya çalışalm.
   
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: Masor1976 - Temmuz 08, 2011, 08:16:33 ös
Çok uzun yazılardı fakat okumaya değdi. Ellerinize sağlık. Alevilik ve Ezoterizm gibi kavramları çok duymama rağmen bilmediğimi gördüm açıkcası.

Ben de benzer özellikler taşıdığı için islamdaki ezoterizmden bir kaç örnek vermek istiyorum. Alevilik ve islamda benzer çok fazla şey var örneğin kendini bilmek hususunda "Nefsini bilen Rabbini de bilir" diye Hz.Muhammed'in bir sözünü anımsatıyor. Ayrıca  “Benim bildiklerimi siz bilseydiniz, hiç gülmez hep ağlardınız..”  hadisi şerifi de her bilgiyi paylaşmadığını ifade ediyor.

Sır saklama ve ezoterizmde olduğu gibi genel halk kitlesine her şeyi öğretmeme bence Hz.Muhammed'in de yaptığı bir şeydir. İslami tasavvufu eldeki islami ilimlerle ölçtüğünüzde reddetmek zorunda kaldığınız hatta Allah'a ortak koşan müşrikler olarak baktığınız bir kavram halini alır. Fakat ne hikmetse örneğin Mevlana'yı çöpe atamazlar halbuki  o da bir tasavvuf şeyhidir. İslamdan dışlanan sadece Aleviler değil tasavvuf da dışlanır.

Ezoterik öğretiler insanların sır saklama kaabiliyetinden yoksun oldukları için sabırları bir gün mutlaka çatlayacağından ötürü dışarı sızan bir takım bilgilerle dışardaki insanlarca da duyularak az çok şekillenir. Kaba tabirle iki kişinin bildiği sır değildir diye Kurtlar Vadisi rajonuna dönüşür bu kavram.

İşin ilginç yanı bu sızıntılara bakınca hemen hemen tüm ezoterik yapı ve inanışların birbirne çok benzediğini görmemiz...

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: ceycet - Temmuz 12, 2011, 02:38:08 öö

Sayın Karan'ın iyi niyetinden kesinlikle kuşkum yok.

Aleviliği anlatırken aslın da Bektaşilikten söz ediyor.Bir öğretiyi ezoterik sistem içinde değerlendirebilmemiz için,öncelikle bunun doğuştan benimsenmemiş olması gerekir.

Tamam,dinler bizlere dayatılmıştır ve dolayısyla dogmatiktirler,sorgulanamaz ön kabulleri avam üzerinde tartışmasız otorite halindedir.

Oysa ki,batıni ekoller ve dini ezoterik sistemleri benimsemiş örgütlenmelerin üyeleri seçilip,ayıklanan bir oluşumun ögeleridirler.

Beşer Alevi olarak doğmuş olabilir ki,çoğumuz bilmesekde anadolu halklarının büyük bir çoğunluğu öyledir.Bektaşilik felsefesi ve örgütlenmesi üzerine seçilmemiş,kabul edilmemiş ve o öğreti üzerinde çakışmamış bir alevi ile,kabukçu bir sunninin hiçbir farkı yoktur.Nitekim,anadolu kültürü üzerinde yeşeren alevilikle sunni oluşumların kaynakları hoca Ahmed Yesevi'ye dayanır.Bu durumda,Ahmed Yeseviyi de alevi veya sunni olarak tanımlamamız gerekir ki,bu kesinlikle mümkün değildir.

Senelerdir bu başımızı kumdan çıkarmamızı engelleyen ruhban sınıfıyla mücadele ederim;ömrüm ve bilincim yettiği sürece de devam edeceğim.

Dinlerin ve mezheplerin yadsınması öngörüsünü benimsememiş bir imam ile dede nin ne farkı var?...Tanrı "Tek"ise neden birden fazla din ve mezhep olabilir?...

Olabileceğini önkoşul olarak benimsediğimizde ise,insan sayısı kadar din,mezhep,imam,dede,rahip,peygamber vs.ninde olabileceğini kabul etmek zorundayız.

Şimdi,sayın Karan'ın iddalarına bir göz attığımızda alevi olarak doğan bir İslam inananını özgün biryere koymalıyız.Alevi olduğuna doğuştan inandırılan,ama sadece ailesinin ve dedelerin kültürüyle yetişmiş sıradan bir aleviye  Platon'u sorarsak ve onun öğretisine yakınlaşmasnı önerirsek görülecek olası tepki;beltaşiliğin ve ezoterizmin mantığını bize öğretebilir.

Çünkü,çoğu alevi bilmese de aleviliğn de,tasavvufunda en yakın kaynağı merhum Platon'dur,dediğim de beni aleviler de sunniler de lanetliyecektir.Hele ki bunun içine Pitagoras'ı,Bruno'yu,Sokrates'i ve adlarını anarken tanıyabildiğim kadarıyla zulme uğramış tüm aydınlanmışları koyarsam ki sayfalar sürer,bendenizi de benim düşünenleri katletmek için sıraya girecek milyonlarca cahil
türeyecektir.bunların alt yapısı yüzyıllar önceden hazırlanmıştır.

Bu konuyu daha fazla uzatma kasdı taşısam,muhtemelen birkaç ciltten oluşan bir kitap yzmam gerekir.

Konunun başında da belirttiğim gibi,sayın Karan'ın samimiyetine kesinlikle inanıyor ve yaptığı araştırmalar için kendisini takdir ediyorum.Biraz daha uğraşı verir ve azmini kaybetmezse,ezoterizmin ve sadece bu konu ve sadece bu konu ile ilintili söylemlere katılınan teist ezoterizmin üzerinde uzlaşacağımızı umuyorum.


Saygılarımla
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: Karan - Temmuz 19, 2011, 11:27:11 ös
Sayın Karan'ın Alevilik ile bağlantılı olmak üzere anlattıklarına bir diyeceğim yok.

Olabilir. Bilgilendik. Bu konuyla daha yakından ilgilenenler dahasını da araştırır.

Ancak Sayın Karan'ın Ezoterizm ile bağlantılyı olarak dediklerine diyeceğim var.

Buraya o listeyi aktarmak istemiyorum. (Bun pek beceremiyorum.) O listede yazılanların hiçsiri Ezoterizm'de yoktur.

Ezoterizm bir doktrin, bir öğreti değildir. Her sonunde "izm" takısı olan terim doktrin, öğreti olmaz.

Ezoterizm bir dizgedir, bir sistemdir. İnançlar ile, din ile, bilim ile, bilgi ile ilgisi yoktur. Bu kalıpların içine konulmaz.


Degerli Adam, yukariya akardiklarinizdan sizin bu konuda daha birikimli oldugunuzu guruyor ama yinede birtakim yerlerde ayni fikri paylasamiyorum. Bazi yerlerde sizi anlayamiyorum. Ornegin "ezoterizim bir ogreti degildir" dediginizde tam olarak neyi kastetmet istiyorsunuz. Siz salt "EZOTERIZM" den mi kastediyorsunuz bunu soylerken yoksa "EZOTERIK OGRETILERDEN'DEMI?"  Ornegin Masonluk ezoterizme dayanan bir ogreti degil midir? Yada Pisagorculuk yada eski Misir dini ezoterizme dayanan ogretiler degil miydi?

Ezoterizmin ne oldugunu daha iyi anlayabilmek için sizin forumda açmis oldugunuz "Ezoterizm Nedir" adli kaynagi okudum. Aktardiginiz kaynagin yazarini arastirdim daha fazla bilgilenmek için. Sanirim yazarin adi "Erhan Altunay" Bu yazarin ezoterizim hakkinda yaptigi daha genis çalismalari inceledim. Bu çalismalarda Erhan altunay ezoterizmden bahsederken "ogretidir" diyiyor. Yapmis oldugu tanimlama tam olarak soyle;

Alıntı
Özellikle Avrupa’da ve Amerika’da son zamanlarda çok sıkça kullanılmaya başlanan Türkçe’de “içrek” sözcüğü ile karşılanan ezoterik sözcüğü içinde saklı olan anlamı sadece seçilmiş kişilere açıklanan öğretileri tanımlamak için kullanılır.


Ezoterizm sözcük olarak Yunanca eswterikoV (içe ait, içrek, sadece müritlerin bildiği anlamında, Arıkdal Gizli Öğreticilik olarak kullanıyor) sözcüğünden gelir. Bu sözcüğün kökü ise esw- ( iç, içerisi) dir .


Sözcük anlamı olarak ise ezoterizm “sadece belli sayıda müritlere açıklanan halkın düzeyine inmeyen ya da inmemesi gereken doktrine“ denir. Ezoterik doktrin “müritlere sözlü olarak aktarılan tüm bilgi ve öğretilere“ denir (Petit Robert)


Meydan Larousse Ansiklopedisi ise Türkçe eşanlamlısı İÇREK başlığı altında daha geniş bilgi vermektedir :


“Yalnız vakıf olanlara öğretilen || Vakıf olmayanlarca anlaşılmayan bilgi ve ya eserler için kullanılır. ...

ANSİKL. Fels. İçrek kelimesi dışrakın karşıtıdır. Pythagoras’ın çömezlerini dışrak ve içrek diye ikiye ayırdığı söylenir ; birinciler sadece adaylardı; ikinciler ise üstadın öğretisini bütün incelikleri ve sırları ile bilenlerdi.....Dışrak eserlerde yalnız en açık kanıtlar ileri sürülür , daha karanlık ve kesin olan kanıtlar ise içrek eserlerde yer alır. Sırra ve gizli bilgiye ermiş olanlardan başkasının kavrayamayacağı esrarlı bir öğreti fikri bir çok kimseye hoş görünmüş ve her devirde az ve ya çok içrek topluluklar ( msl. Mason Dernekleri ) kurulmuştur.

- Giz. ilm. Herhangi bir dinin , sadece sırra ve gizli bilgiye ermiş olanlara açıklanan yönüne içrek bilim adı verilir. Kabala’cıların içrek elyazmaları ,” açkı “ ve ya “anahtar “ adıyla anılır. İçrek öğreti , oyun kağıdı falı , simyacıların sırları, sihir , büyü , kabala gelenekleri gizli dini törenleri vb. kapsıyordu. Apokalipsis’in açıklanması , Hezeikel’in gördüğü hayallerin yorumlanması da içrek konular arasında yer alır.”


Bu tanımda dikkat edilmesi gereken nokta eski Yunan’da içrek ve dışrak kavramlarının kullanıldığıdır , - dışrak ( exwterikoV ) ifadesini ilk kullanan Aritoteles’tir - yalnız bunların genelde felsefe okullarına atıf yaptığı görülür . Eski Yunan’daki ezoterik okulları ileride yayınlanacak yazılarımızda göreceğiz. Ayrıca ezoterik topluluklar yıllar boyu “ esrarlı bir öğreti “ fikri hoş geldiği için değil , belli bir amaç için kurulmuşlardır.


Daha geniş kapsamlı bir tanım yapacak olursak , ezoterizm , sadece seçilmiş belli bir topluluğa verilen ( bunlara inisye < fr. initié denir ) , semboller ve şifreler aracılığı ile aktarılan , erginlemeye ( fr. initiation ) dayanan, metafizik öğretilere denir. Bu öğretilerin içeriği ve erginlenmenin aşamaları çeşitli kültürlerde yeri geldikçe ayrıntılı biçimde incelenecektir.

Sizin "ezoterzm nedir" sorusuna cevap olarak aktardiginiz Altunay'in çalismalari ona "OGRETI" yada "DOKTIRIN" diyiyor.

Sonuç olarak sadece seçilmis bir toplumada olsa geçmisten alinip gelecege aktarilmak uzere bilgiler veriliyorsa bu verilen bilgilerin toplumuna "ogreten ve ogrenen" iliskisi dusunuldugunde "OGRETI" diyebiliriz diye dusunuyorum.  Simdi yukaridaki tanimlamalari tek tek Aleviligi goz onune alarak inceledigimizde;

Alıntı
Sözcük anlamı olarak ise ezoterizm “sadece belli sayıda müritlere açıklanan halkın düzeyine inmeyen ya da inmemesi gereken doktrine“ denir.
 Ezoterik doktrin “müritlere sözlü olarak aktarılan tüm bilgi ve öğretilere“ denir (Petit Robert)

Alevilikte sadece belli sayida muritlere açiklanan halkin duzeyine inmeyen yada inmemesi gereken doktirin vardir.
Alevilikte bilgiler muritlere saz ve muzik ile sozlu anlatim kullanilarak aktarilir.

Alıntı
ANSİKL. Fels. İçrek kelimesi dışrakın karşıtıdır.

Yukaridaki tanimda ise ezoterzme turkçe karsilik dusen kelimenin "ICREK" oldugunu soylemekte. Dolayisiyla Içrek kelimesi ile karsiti disrak kelimesi arasindaki farklara dayiniyor. Yani iç gorunus ve dis gorunus.
Alevilik ise Içrek ve Disrak kelimelerine karsilik Batini ve Zahiri kelimelerini kullanir. Batini içrek, Zahiri Disrak anlama gelir. Alevilik kendisini Batini sayar. Yani içrek oldugunu soyler. "Alevilik Içrek bir inançtir" O halde Alevilik kendisini batini olarak yorumluyorsa Batiniligin karsiti içrek, içregin karsiti ise Ezoterik ise, Alevilige ogreti bazinda ezoterik derken yanilgiya dusmemekte oldugumuzu dusunuyorum. Bu çok uzun bir konu.



Alıntı
Ancak dinsel ezoterizm, bilimsel ezoterizm, sanatsal ezoterizm gibi uygulamalar söz konusu olabilir.

Ezoterizm, ilgili kurum ya da toplulukta bir öğretinin bulunmasını, o kurum ya da toplulukta bunun dereceler içinde verilmesini, simge ve alegoriler ile özdeyişler kullanılmasını, inisyasyon yönteminin uygulanmasını gerektiren, gizli olmayan, ancak genele kapalı bir pratiktir


Belkide burayi anlayamadim. Ezoterizmi bolumlere ayirarak mi tanimliyorsunuz. Ornegin "dinsel ezoterizim" den kastiniz nedir? Alevilik, Sabbaklik, Ezidilik, Ahlehaklik yada Pisagorculuk, Platonculuk, Orfecilik, Sufilik, Ismaililik birer dinsel ezoterizim midir? Ben kokeni ezoterik ogretiye dayanan inançlarin Dinden uzak oldugunu dusunuyordum.


Alıntı
Sayın Karan'ın dediği gibi Aleviliğıin ileri bir aşaması (tarihteki Pisagor ekolünde olduğu gibi) ezoterik bir yapılanma içermekte olabilir; benim bilmediğim bir yapılanma. Dediğim üzere Sayırn Karan özetle anlattı; biraz bilgilendik. Ancak Alevilik'te var olduğunu belirttiği dinsel nitelikli öğeler genel olarak Ezoterizm'de yoktur

Sevgili Adam sanirim siz Ezoterizmi ve ezoterik ogretileri yada topluluklari ayri ayri ele aliyorsunuz. (yanlissam beni uyarin) Alevilikte var oldugunu belittigim "teslis, devriye, hulul, cennet ve cehhenmi red" gibi ogelerin toplamini içrek inançlardan, yada içrek inanca dayali topluluklardan geldigini dusunuyorum.  Sizin "Ezoterizim nedir" sorusuna kaynak olarak gosterdiginiz Erhan Altunayin Ezoterik Öğretilerin Genel Özellikleri adli yazisi ile devam etmek istiyorum;



Alıntı

Ezoterik Öğretilerin Genel Özellikleri

Ezoterik öğretiler metafizik öğretilerdir. Metafizik kelimesi Eski Yunanca meta

( sonrası, ötesi ) ve jusikoV ( doğal, fiziki, fizik ) kelimelerinden türemiştir. Latince’ye metaphysica olarak geçmiş ve buradan da bugünkü batı dillerindeki yerini bulmuştur. Metafizik , Doğa’nın , fiziksel görüntünün ötesini , yani sezgilerle anlaşılabilen bilgiyi kapsar . ( Daha sonra kazandığı anlamlar üzerinde durmayacağız )
 
Ezoterist her şeyden önce Tanrı’nın varlığına inanır . Evren’in ondan oluştuğu ve her varlıkta kendinden bir töz olan bir Tanrı’ya . Bu bağlamda ezoterizmin yaradancı dinlerle yolu ayrılır. Aynı şekilde Cihangir Gener’in söylediği gibi ezoterizm panteizm de demek değildir . ( a.g.e )


Amaç Tanrı’dan varolan fakat onun kadar mükemmel olmayan insanın dünya üzerinde yaşadığı hayatlarının sonucunda tekamül ederek yeniden Tanrı’ya dönmesidir. Bu düşünde en güzel ifadelerini Hint düşüncesinde bulmuştur.


Aynı şekilde bu tekamül süreci için de dünya üzerinde çeşitli ırkların yaşadığı ve sonra da yok oldukları kabul edilmektedir.


Ezoteristin kişisel ödevi kendi tekamülünü sağlamak , kolektif ödev ise başkalarınınkini sağlamaktır. Bu iki ayrı ödev birbirlerinden soyutlanamaz.


Ezoterist Dünya üzerinde yaşayarak öğreneceği çok şey olduğuna inanır ve dejenere öğretilerde olduğu gibi kendini dış dünyaya kapamaz.


Ezoterik öğreti sadece geleneksel bilgi ile sınırlı kalmaz , ezoterist çağının bilimsel gelişmelerini de uyarlamayı bilir.


İlk çağlardan bu yana bu öğretilerin geniş halk kitleleri tarafından yanlış algılanıp bozulma ile yok olabileceği düşüncesi bu öğretinin üstadlarını öğretilerini semboller ve gizli ifadeler ile aktarma zorunluluğuna itmiştir. Kullanılan semboller ise hiç bir zaman insana uzak olmayan ve anlamına ulaşabileceği sembollerdir.


Ezoterizmi iyi anlayabilmek için ezoterizmin ve ezoterik düşüncenin tarihini ve buna paralel olarak sembollerin dilini öğrenmek gerekmektedir. Ezoterik düşünce tarihi insanlık tarihinden soyutlanamaz , bu yüzden de ileride yayınlanacak yazılarımızda ezoterik düşünce tarihini insanlık tarihine koşut olarak inceleyeceğiz.


Ezoterik düşünce tarih boyunca Dünya’nın çeşitli yerlerinde ortaya çıkmıştır. Bugünkü Batı düşüncesinin kaynakları ise hem Doğu’dan hem de Batı’dan gelir.


Bu konularda araştırma yapmak isteyen Türk araştırmacısı da çok şanslıdır.


Türkiye’nin gerek coğrafi konumu gerekse de tarih içindeki yeri bu bağlamda büyük önem taşır. İlk olarak Yunan Uygarlığı’na kaynaklık eden Anadolu Uygarlıkları bu topraklar üzerinde var olmuştur. Ayrıca o dönemde Mezopotamya ile olan etkileşim de belirleyici olmuştur. Daha sonraları ise Yunan Uygarlığı gibi Roma Uygarlığı da Anadolu topraklarından yararlanmış , özellikle İmparatorluk kültürünün şekillenmesinde Anadolu büyük rol oynamıştır.


Orta Çağlar boyunca ise Tasavvuf düşüncesi bu topraklarda yeşermiştir.


Batı ezoterizminin kilometre taşlarından Templier Tarikatı ise Haçlı seferleri sırasında Müslümanlarla etkileşimleri sonucunda öğretilerini geliştirmişler , tasavvufdan etkilenmişlerdir.


Yeni bir çağa girdiğimiz bu zamanlarda ise artık ezoterik bilginin açığa çıkması bütün insanlara mal olması gerekmektedir. Cumhuriyetin kuruluşundan beri , bütün engellemelere rağmen bir aydınlanma dönemine giren ülkemizin de bu çağda büyük bir rol oynayacağı kuşkusuzdur . Bu yüzden bu konularda bilgili olmak , hazırlıklı olmak hepimize düşen bir ödevdir.


Altunayin Ezoterik Ogretilerin gelen ozellikleri adi altinda hazirladigi bu çalismaya ulasmama neden oldugu için sevgili Adama tesekkur ediyorum.  Zira bu çalisma  (sayet yanilmiyorsam) Aleviligin ezoterik ogreti oldugunu farkli bir uslupla her ikisi arasindaki ortak ozellikleri siralayarak belirtmekte. Ornegin;


]Ezoterist her şeyden önce Tanrı’nın varlığına inanır  = Alevikte aynidir.
Evren ondan oluşmus ve her varlıkta kendinden bir yansimadir = Aleviliktede.
Bu bağlamda ezoterizmin yaradancı dinlerle yolu ayrılır = Aleviliktede.


Nasil ki ezoterizmde amaç Tanrı’dan varolan fakat onun kadar mükemmel olmayan insanın dünya üzerinde yaşadığı hayatlarının sonucunda tekamül ederek yeniden Tanrı’ya dönmek ise Aleviliktede tanrinin bir yansimasi olup (ondan fiskiragelip) tekrar ona geri donmek için ruhunun devriyeden devriyeye geçtigine inanilir. Devirlerini tamamlayan ruh Insani Kamil oldugunda kendisinden koptugu mukemmel tanriya geri donecektir.

Nasilki Ezoteristin kişisel ödevi kendi tekamülünü sağlamak ise 4 kapi 40 makama girmis Alevinin gorevi ise kapilari birbir asip Insani Kamil olarak Hakka ulasmaktir.

Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: Prometheus - Temmuz 19, 2011, 11:57:03 ös
Sayın Karan çok derinlere inmişsiniz ama sanırım bir noktayı kaçırıyorsunuz.
Üniversiteler de bir öğretim yeridir. Ama ezoterik değildir.
Salt anlamda ezoterizme öğreti demek yanlış olur. Evet öğretiyle aktarılır ama içsel olması bile mantık olarak öğreti olamayacağına işarettir.

Sizin içselleştirdiğiniz şeyi ben nasıl öğrenebilirim?
Asla öğrenemem çünkü ben siz değilim.

Çok okumuşsunuz ama bazı basit şeyleri kaçırıyorsunuz sanırım. Bende öyle..

Bir sorum var, Alevimisiniz?
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: Karan - Temmuz 20, 2011, 12:05:47 öö

Sayın Karan'ın iyi niyetinden kesinlikle kuşkum yok.

Aleviliği anlatırken aslın da Bektaşilikten söz ediyor.Bir öğretiyi ezoterik sistem içinde değerlendirebilmemiz için,öncelikle bunun doğuştan benimsenmemiş olması gerekir.


Sevgili Ceycet, iyi niyetinizden dolayi tesekkur ederim. Bu konudaki tek amacim elbetteki sadece bilgi alis verisinden baska birsey degil. Ben Aleviligin inanç yapisi ve felsefesi soz konusu oldugunda onu "Alevilik yada Bektasilik" diye ikiye ayirmiyorum. Cunku her ikiside (farkliliklar barindirmalarina ragmen) inanç bazinda aynidirlar.


Alıntı
Şimdi,sayın Karan'ın iddalarına bir göz attığımızda alevi olarak doğan bir İslam inananını özgün biryere koymalıyız.Alevi olduğuna doğuştan inandırılan,ama sadece ailesinin ve dedelerin kültürüyle yetişmiş sıradan bir aleviye  Platon'u sorarsak ve onun öğretisine yakınlaşmasnı önerirsek görülecek olası tepki;beltaşiliğin ve ezoterizmin mantığını bize öğretebilir.

Çünkü,çoğu alevi bilmese de aleviliğn de,tasavvufunda en yakın kaynağı merhum Platon'dur,dediğim de beni aleviler de sunniler de lanetliyecektir.Hele ki bunun içine Pitagoras'ı,Bruno'yu,Sokrates'i ve adlarını anarken tanıyabildiğim kadarıyla zulme uğramış tüm aydınlanmışları koyarsam ki sayfalar sürer,bendenizi de benim düşünenleri katletmek için sıraya girecek milyonlarca cahil
türeyecektir.bunların alt yapısı yüzyıllar önceden hazırlanmıştır.

Konunun başında da belirttiğim gibi,sayın Karan'ın samimiyetine kesinlikle inanıyor ve yaptığı araştırmalar için kendisini takdir ediyorum.Biraz daha uğraşı verir ve azmini kaybetmezse,ezoterizmin ve sadece bu konu ve sadece bu konu ile ilintili söylemlere katılınan teist ezoterizmin üzerinde uzlaşacağımızı umuyorum.

Saygılarımla


Degerli Ceycet; soylediklerinize katilmamak mumkun degil. Artik Aleviler baslarini Arap çollerinden çikarip binlerce yil oncesinden gelmis kadim tarihlerini anlamalidirlar. Bu tarihte Platonundan, Pisagordan, Eflatundan,  ne denli etkinelildiginide. Ben bunlari incelemeye çalisan birkaç arastirma yapmistim. Bazilarini henuz yayinlamaktan çekinsemde daha once farkli alanlarda zaten paylasmis oldugum birini paylasacagim. Bunlarin dogrulugu  simdilik tartisilir. Ama yinede bir baslangiç oldugunu dusundugumde en azindan ne kadar kotu olursa olsunlar biraz rahatliyorum. Merhum Platondan degil Pisagordan basladim. Pisagor ile Anadolu Alevilileri ve Sufiler arasindaki benzerlikler etkilesimler oldukça çarpici etkileyici. Bu çalismada adi geçen Pisagor ogretisini ve ogretinin yasadigi-yayildigi Anadolu alaninida dikkate alarak Aleviligin ezoterik ogretiler ile arasindaki benzerliklere farkli bir pencereden ornek verebileceginide dusunuyorum.

 "Pisagor ve 2570 Yil Oncesinde Batini Felsefe "



Isik Karan'liklar Içinde Sakli
Bugun, adina Alevilik dedigimiz inanç sistemimizin derinlikleri, dune kadar 1400 yil oncesinin Arap Yarim adasinin disina çikamazdi. Oysaki birtakim tabulari kirdiktan sonra yanildigimizi anladik. Aleviligin sahip oldugu temelleri, ibadet sekilleri ve en onemliside felsefik yapisi izlerini arap yarim adasinda goremezken tahmin bile edemeyecegimiz, asla dusunmeyecegimiz yerlerde, zamanlarda sakli oldugunu farkettik. Isigin, KAranliklar içinde sakli oldugunu anladik. Iste bu karanlik donemelerde aydinlatilmasi gerekenlerden biride Pisagor donemidir.



Neden Pisagor Donemi?
Pisagorun tarihteki, matematikteki rolunu bilenler Alevilik ile arasinda ne gibi bir bag oldugunu soramadan edemeyeceklerdir. Acaba "Pisagor'da mi Aleviydi" diye alay edeceklerde olacaktir. Oysaki bizler arastirdikça ogrendikçe, tarihin karanlik sayfalarini aydinliga çikardikça Pisagorgen felsefenin Alevilik felsefesi ile çok buyuk ortak noktalarda birlestigini gormekteyiz.


Hace BAktasi Veli ile Pisagor Arasinda 1770 Yil Var.
Peki her ikisi arasinda bunca yil olmasina karsin Pisagor nasil oluyorda Bektasi Velinin dusuncelerini onca yuzyil once yayabiliyor. TAnriyi, olumu, yeniden dogusu, ruhu, cennet ve cehennemi reddi gibi birçok konuda ayni felsefik bakisa sahip olabiliyor.

Anadoluya sadece birkaç kulaç uzaklikta bulunan Sisam adasinda zengin bir yuzuk satisinin oglu olarak m.o. 570'de yani Hace Bektasin Anadoluya resmi yerlesme tarihi olan m.s. 12. yy dan 1770 yil once dosmustur. M.O 570 te dogan Pisagor ile Milattan sonra 12. yyda yasayan Hace Bektasi Veli arasinda yaklasik olarak 1770 yil var. Pisagir Bektasi Veliden 1770 yil once Anadolu topraklarinda Aleviligin bugunku felsefesini yayiyor, ogretiyor, aktariyordu !!
(http://img94.imageshack.us/img94/6933/7706.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/94/7706.jpg/)


Bugun, HAce Bektasi Veli ve Alevilik dendigi zaman Anadoluya Aleviligi ve Alevilik felsefesini getiren serçesme akla gelir. Oysaki bugunku edinilen bilgilere gore Hace Bektasi Veli Anadoluya Aleviligi getiren degil, Aleviligi kurumlastiran, açiga çikaran, toplayan, orgutleyen, çesitli takiyyelere basvurarak islam ile iliskilendiren kisi oldugu anlasilmaktadir. Cunku, Hace Bektasi Velidende once Anadoluda yasayan bazi topluluklarin içrek bilgilere, kadim inançlara, ezoterik olgulara hiçte yabanci olmadigi gerçegi var.

Bektasi Veliden 1770 yil once yasayan bu içrek inanç neydi?
Bektasi Veliden 17 yy once yasamis bu inancin savunucu Pisagor idi. Pisagor ile Bektasi Veli arasinda yapilmasi gereken derin arastirmalar birçok gerçegide gun yuzune çikaracaktir.

(http://img849.imageshack.us/img849/5076/27516788.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/849/27516788.jpg/)

Pisagor egitim hayatina Tales ve Anaksimandres ile baslar. Yine antik Misirdan aldigi bilgilerle Orfe tarafindan kurulan Delf Mabedinde egitime baslayarak ezoterik dunyaya açilir. Oda tipki Antik Yunan Madeniyeti kuruculari olan "Orfe, Euclides, Ciçeron, ve Eflatun" gibi Misirin unlu "Osiris Mabedine" giderek "inisiye" edilip "inisiyateur" olacaktir. Inisiye demek gizlenmis bilgi, inisiye edilmek gizlenmis bilgiyi ogrenmek, inisiyateur demek ise gizlenmis bilgiyi gizliyerek tasiyan demektir. Bu olay Alevilikte vardir. Alevi Piri hayatinini bu yola adayip bilgileri tasiyan ve gizleyen oldugu için bir anlamdada inisiyateur (gizli bilgileri tasiyici) dur. Delf Mabedinin en dikkat çekici yonu uzerinde yazan "Kendini Bil" mesaji ile Dort sutun uzerine uçgen bir çati ile kurulu olmasidir. Bu yapi dizayni bizi kolaylikla Misir yapitlarina goturecektir. Cunku eski kadim zamanlarda etkilesim sureklilik içinde eskiden yeniye dogru yasanmistir. Surekli yeni eskiden almistir. 4 sutun 4 elementi, 4 yonu, 4 gucu betimler. 3'gen çati ise Tanri Evren Insan birlesteligi ile teslisi anlatiyor. Dortlerin ve uçlerin çarpimi onikileri verir. Iste Yunan antik doneminin 12 tanrilarininda, bizdeki 12 Imamlarinda, 12 Meleklerinde, 12 Sovalyelerinde, 12 Havarilerinde surekli sahip olup tamamlamak zorunda kaldiklari 12 rakaminin çozumu budur. Bugun Anadolu Aleviliginin Sii ekolundeki imamlari kullanarak hala ayakta tuttugu "12 rituelininde" (12 imam) hikayeside budur. Bugun Anadolu Aleviligindede halen var olan "dortler, uçler, onikiler ve tanri evren insan" tanimlari Hace Bektasi Veliden 17 yy once bu cografyada, bu insanlarca bu sekilde yasamaktadir. Bugun gorebildigimiz birçok Anadolu Alevi dergahi yapilari ve anitlarinin 4 sutun uzerinde 3 gen çatili olmalari birer rastlanti degildir. Yada birçok ornekleri oldugu gibi 4 sutun uzerinde 3gen, 4gen, 5gen, 7gen, 8gen çatilara sahip olmalarida.


(http://img10.imageshack.us/img10/6674/75464715.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/10/75464715.jpg/)
(Anadoluda Bir Alevi Aniti)

Pisagordan Hace Baktasa (1770), Hace Baktastan gunumuze geçen (800) zamanin toplami 2570 yildir. Gunumuzden 2570 yil once Aleviligin bugun sahip oldugu ve halen deyislerinde aktardigi

Tanri-Evren-Insan uçlusunu, Uçleri
Tanri-Evren-Insan'a adanan uçgen çatili yapitlari
Dort sutun ile betimlenen 4 elementi, Dortleri
Dort sutun ile betimlenen 4 element ile patlamayi, Varolusu,
12 leri ve "Kendini bil" ogretisini rahatlikla gorebiliyoruz.



Istanbula Dikilen Iki Antik Tas / Kendini Bil
(http://img194.imageshack.us/img194/557/21523052.jpg) (http://imageshack.us/photo/my-images/194/21523052.jpg/)
Gunumuzden 2570 yil oncesinde karsilastigimiz bu bilgiler Aleviligin kokenlerinin nereye kadar uzandigini kolaylikla seriyor. Yanliz bu kadar degil. Tarih sandukasi garip olaylarla dolu. Eskiden yeniye akan bu bilgi alisverisleri Misir ile Yunan Medeniyetleri yakinlastirirken yapitlarinida etkiler. Bu iki medeniyetin onemli birkaç yapitlari ise en onemli mabetleri onunde durur. Yada daha dogrusu bir zamana kadar durdular.

Uzerinde  "KENDINI BIL" yazisi bulunan  Sultan Ahmet Meydaninin ortasindaki 5000 yillik dikilitas  dikilitas Antik Yunanin Delf Mabedinden
yine Sultan Ahmet Camiinin 6 minaresine bakan dikili tas ise Antik Misirdan getirilmistir...

Biz, bugun her iki antik Tas ilede Istanbul'un Sultan Ahmet'ine yapacagimiz kisa, guzel, zahmetsiz bir ziyarette karsilasabilirken;
Pisagor kendi yasadigi donemlerde yani gunumuzden 2 bucuk bin yil once bugun Sultan Ahmet Meydaninda olan dikili tas ile Antik Yunaninin DELF Mabedinde,
yine Sultan Ahmet Camisinin 6 minaresine bakan dikili tas ile ise Antik Misirin inisiye merkezlerinde karsilasmistir.

23 Yillik Içsel Egitim
Pisagor Misirli kesislerin egitimine girmeyi hak kazandiktan sonra hayatinin 23 yilini burada geçirir. Bu 23 yil içinde ileride kuracagi Pisagoryen felsefe ve Pisagorik Okullarda verecegi bilgileri Misirli kesislerden alarak kendisini gelistirir. Gunumuz Matematik dalinda halen Pisagorun inkar edilemeyecek etkisi degerini korumaktadir. Pisagor "Sayilar Bilimi" diye daha sonralari kendi okulunda aktaracagi bilgilerin kaynagini 23 yilini geçirdigi bu rahiplerden ogrenmistir.


23 Yilin ardindan yani mo 547 de Pisagor ulkesine donecegi sirada Misirin isgali ile karsilastigi donemdir. Bu isgal onu ulkesi yerine zorunluluk içinde Babile goturur. Babilde kendisiyle getirilen diger misirli rahipler ile tam 12 yil mecburu iskan edilir. Pisagor burada kaldigi 12 sene içinde tipki kendisi gibi ezoterik inancin ayri bir kaynagina sahip olan Zerdustiler ile alisimlarda bulunur. Zerdust rahipler ile bulusmasi bir anlamdada hem tarihin ne denli sasirtici oldugunu gostermekte hemde Zerdust ogretinin içrek ogretilerdeki onemini vurgulamakta.


Magi Uygulamari
MO 547 de babil topraklarinda yaygin olan Zerdusti rahipler Pisagoru içlerine alarak onunla bilgi alisverislerinde bulunurlar. Pisagor Zerdustlerin "magi" alanindaki pratiklerini gorunce sasisir. Osiris mabedinde teorilerini gordugu maginin pratikte kullanicilarini gormek bilgilerini pekistirir. Buradan çikan sonuç tam anlamiyla sasirtici. Cunku Zerdustilerin kullandigi Magi pratikleride Pisagorun teorilerini ogrendigi Osiris Mabedinden geliyor. Yani ikisininde çikis yeri ayni. Ezoterik Bilgiler Anadoluyada, Yunanada, Mezepotamyayada, Asyayada Misirdan yayiliyordu. Ana kaynak ve serçesme Misirdaydi.

Benim kanimca gelen son 4 semavi dinin Peygamberleri Osiris mabetinden yada Zerdusti rahiplerden edinlikleri magileri kullandilar. Bundaki amaçlari, insanlari ayricalikli olduklarina inandirmakti. Kitaplarda paygamberlerin gosterdikleri muciler diye geçen olgularin bunlarla alakalari olabilir. Magi nin turçe okusu "MAJI" dir. Anlami ise BUYU'dur. Yabanci dillerdeki "Magisien" (majisyen) kelimesinin anlaminin bizde buyucu oldugu gibi. Eski Zerdusti rahipleri pratikte uyguladiklari bu uygulamalara bugunku anlamda "buyu" diye yaklasmamaktaydi. Onlara gore buyu hayal urunu yada imkansiz olaylarin olmasi degildir. Buyu bir cadinin gucude degildir. Buyu, bir bilimdir. Halk kesiminin anlayamayacagi sadece gorsellikle beyinlerinin alabilecegi uygulamalardi. Insanlar akillarinin alamadigi olgulara doga ustu tanimlayarak buyu demistir. Zerdusti rahipler Astral enerjileri belirli bir yere yonlendirebiliyor, yerkureye ait manyetik akimlardanda yararlanarak halkin doga ustu olarak gorecegi birçok mucize gerçeklestirebiliyorlardi. Oysaki halk tabaninin mucize, doga ustu yada buyu diye adlandiracagi tum bu uygulamalarin mutlak deger içinde bilimsel açiklamalari vardi. Ornegin barutun patlamasi, kimyevi maddelerin isik saçmasi gibi...

Iste tum bu uygulamalari Osiris Mabetlerinde ogrenen Pisagor ile Zerdust rahiplerin aralarindaki ortak bag yine içrek ogreti ile ezoterik inanç idi.




Pisagorun Babilden Donusu ve Pisagorik Felsefenin Açilimi
Pisagor Babilde geçirdigi 12 yildan sonra ulkesine gider. Nitekim Misiri yerle bir eden guç ulkesindende geçmistir. Politik savaslar surmektedir. 35 yillik içsel ogreti egitiminin ardindan tek amaci ulkesinde Orfe ogretisinin yeniden gelistirilmesi için çalismalar yapmaktir. Delf Mabedini yeniden diriltir ve geçmisinden daha guçlu hale getirir. Simdi Pisagorun okullarinda yaymaya çalistigi felsefese ve dusuncelerinden birkaçini gorup Alevilik ile aralarindaki derin baglari farkedelim;


• Ruh ölümsüzdür.
(Islamdada ruh olumsuzdur diyeceksiniz. Fakat Pisagorda ruhun olumsuzlugu dunyada geçerlidir. Ruh beden oldukten sonra baska bir bedene girerek tanri-insan olma vasfina ulasana degin devirlerden geçer. Biz buna Alevilikte Devriye yada Dolanis diyoruz. Oysaki Islamda bu yoktur. Islamda Ruh beden oldukten sonra sorgulanmak uzere meleklerce alinir. Bu dunyadaki rolunu bitirir. Cennet yada cenehheme gider. Pisagorda ve Alevilikte Cennet/Cehennem yoktur. Ruhun gidecegi bir cennet cehennemde yoktur. Ruhun cenneti dongulerini tamamladiktan sonra Tanrisal nura kavustugu gundur. Ikisi arasindaki buyuk fark bu.)



• İnsan ruhu, İlâhi Ruh'un bir cüzzü, bir kıvılcımıdır.
(Pisagorik dusuncede olsun, Alevilikte olsun butun içrek ogretilerde Insanin ruhu Tanrinin yeryuzundeki gorunusudur. Oysaki Islamda Insani, insan bedenini ve insan ruhunu tanri yaratirken Platonik akimda ve Alevilikte durum boyle degil. Onlara gore Insan Tanri tarafindan yaratilmamismidir. Insan camurdan ve az bir sudan olusmamistir. Kadin erkegin sol kaburgasindan yapilmalistir. Insan Tanridan FISKIRMISTIR. Insan Tanrinin yeryuzundeki goruntusudur. Yaratilmamistir. Ondan kopmustur. Ona donmek için çabalamaktadir. Islamdaki YAratilis olayiyla Tanri-KUL, Pisagordaki Varolus olayiyla Tanri-INSAN anlayisi arasindaki farkta budur.)



• Ruhlar arasındaki farklılık, yaşamların çoğulluluğuyla açıklanabilir. Tekrardoğuş bu nedenle kaçınılmaz bir kader­dir.
(Islamda bir insan sadece bir kere dogar, yasar ve olur. Ikincisi asla olanakli degildir. Islam anayasasi olsun, kitabi olsun, peygamberi olsun bu konu hakkinda çok açik cevaplar vermektedir. Oysaki Pisagorik akimda ve Alevilikte insan tanrisal sudura ermek için dongulerini tamamlamak zorundadir. Bu nedenlede devriyeler ve dolanis sarttir. Beden olsede ruh olmez. Olmeyen ruh dunya disina çikmaz. Ruhu bekleyen cennet yada cehennem yoktur. Ruh yeni bir bedende yenden dirilir. Alevilikte bu olaya devriye yada dolanis deniyor. Bunu anlatan, aktaran, dogrulayan yuzlerce kanit deyis bulunmaktadir.)



• Ruh ve madde birbirleriyle etkileşim içinde birlikte tekamül etmektedir.
• İnsanlık basamağı tekamülün bir aşamasıdır. Ama so­nu değildir. İnsanlık aşamasından sonra geçilecek olan safha İlâhlık aşamasıdır.
(Ve iste son. Islam ile Pisagorik dusunce ve içrek ogretiler arasindaki nokta. Islamdada tipki diger semavi dinler gibi iyi insan oldukten sonra Allaha doner, fakat *O olmaz... Iyi insan ruhu Allahin ona mukafat olarak sundugu cennete girer ve sonsuza degin burada yasar. Fakat pisagorik dusuncede ve Alevilikte ise Insan ruhu, kamil insan olma asamasina geldikten sonra artik Tanrisal Nur ile birlesir. Kendisine geri doner. Tanrisal makama ulasir. Tanriya kavusur. Kendisinden koptugu parçayla butunlesir.. Kendisinden koptugu parça Tanri oldugu için parçasiyla butunlestikten sonra TANRI OLUR. Alevilikte durum ayniysada belirli formuller vardir. Bu formul bize insan ruhunun tanrisal nura kavusmasi için 4 kapi 40 makamdan geçmesi seklinde aktarilmistir. 4 kapinin ardindan ulasilan yer Ilahlik makamidir. Iste boyle;

Kurei har Ates (SERIAT) Bir anadan doğmak (ILK OKUL) = Aslan
Kurei hava Hava (TAKIKAT) Ikrar verip bir yola girmek (ORTA OKUL) = Merdan
Kurei ma Su (MARIFET) Hakkı kendi özünde bulmak (LISE) = Mucize Sahibi
Kurei hak Toprak (HAKIKAT) Tanrisal Makama Ulasmak (UNIVERSITE) = Alla)




• İlâhlar Alemi'ni anlamanın yolu insanın kendi sırları­na ulaşmasıyla mümkündür.
Bu, Fisagor'un Ogretisi'nde "kendini bilmek" olarak nitelendirilmiştir.
(Alevilikte ise "Okunacak En Buyuk Kitap Insandir"
"Ne ararsan Kendinde Ara" gibi birçok ornegi olan açiklamalarin benzeridir.
 Pisagorun felsefesine gore nasil ki Tanrisal guce ulasmanin yolu evvela insanin kendisini tanimasindan geçiyorsa, tipki ayni sekilde Aleviliktete insan koptugu yere donabilip Hakla Hak olabilmesi içinde evvele kendisini tanimasi sarttir.)



• İnsanlık aşamasından ilâhilik aşamasına geçişi inisiyasyon sağlar.
Bu aşamada tekrardoğuş zorunluluğu ortadan kalkar. Bu aşamaya ulaşabilenler için artık dünyaya tekrar doğma zorunluluğu ortadan kalkar. Ancak bu düzeye erişebil­miş varlıklar dünyaya özel görevlerle yeniden gönderilebilir­ler. Bu tür varlıklar bedenli oldukları halde Tanrısal nuru bün­yelerinde barındırabilirler ve dünyaya bu ışıklarını saçarlar.
(Aleviliktede insanin Hakka yurumesi, Hakla Hak olmasi, Hak olmasi diye adlandirabilecegimiz durum boyledir. Insan ruhunun kendisinden koptugu Tanriya geri donmesi için 4 kapi 40 makami geçmelidir. Bu sureci tamamlayabilmek içinde tekrar dogus kaçinilmazdir. Kisi ne zaman ki bu geçisi tamamlarsa iste o zaman tekrar dogus sarti ortadan kalkar ve ruh kendisinden koptugu ana parçaya yeniden kavusur.)



• Evren tümüyle canlıdır.

• Tüm evren matematiksel olarak düzenlenmiş bir bü­tündür. Sayılar üzerine kurulu bir düzene sahiptir. Bu sayısal düzenle ilgili bilgiler sayısal sembolizmde gizlenmiştir. Bu sembolizimin şifresi inisiyasyonla çözülebilir.

• Tekamül hayatın yasasıdır. Sayı evrenin yasasıdır. Bir­lik ve Teklik ise Tanrı'nın yasasıdır.

• Alemleri şekillendiren ve kozmik cisimleri muazzam kütleler halinde yoğunlaştıranlar ruhlardır.

• Alemler İlâhi Ruhlar tarafından yönetilir sevk ve ida­re edilir

• Dünya altı tufan geçirmiştir Bu tufanların kaotik gi­bi görünen periyodik bir devreselliği vardır. Her bir tufanla bir devre (sikius) kapanmış ve yeni bir devre açılmıştır.

• Her bir tufanın adem ve havvaları vardır Bir zaman­lar yeryüzünde de yaşamış olan üstün düzeyli varlıklar, zama­nı geldiğinde evrensel yasalar uyarınca yeni canlı türlerinin ortaya çıkmasnı sağlarlar

• Uyku, rüya ve vecd Öte Alem'in açık olan üç kapısı­dır Ruh ilmi ve kehanet sanatı bu kapılardan gelir.

Karan


Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: ADAM - Temmuz 20, 2011, 09:23:33 öö

Ben bu başlık altındaki yazışmalara restlantıyla girdim; Alevilikten ötürü değil, Ezoterizm sözcüğünün kullanılışından ötürü.

Sayın Karan beni anlayamıyormuş. Ne yapabilirim ki?

Bu konuya ilgi duyana Ezoterizm’i iyice incelemesini önerebilirim. Bu sitedeki önceki yazılarda özet bilgiler var. Yetmezse başka kaynaklara başvurulabilir.

Yineleyelim: Ezoterizm, sonunda “izm” olmasına karşılık bir öğreti, bir doktrin değildir.

Değildir çünkü ezoterizmin kapsamında herhangi bir bili, bir öneri, bir öğütleme yoktur. Bunu ezokterizmi benimseyen ve uygulayan kurum ya da örgüt getirir.

Ezoterizmin  Türkçesi İçrekçiliktir. Sayın Karan’ın dediği doğru, eskiden Batıniyye denirmiş.

Bu bir sistemdir. Bir dizgedir. Bir uygulama ve çalışma tarzıdır. Kimilerinin açısından bir öğretim, kimilerin açısından öğrenim, kimilerinin açısından paylışım tarzıdır.

İlkeleri vardır. Aktarımlarda simgeler, simgesel dil, alegoriler, aşamalar, törenler, inisyasyon vb. gibi öğeler vardır.


Fakat kendi başına öğreti değildir Bazı kurumlar endi öğretilerinin verilişinde ezoterizmi uygular. Masonluk da bunlardan biridir. Bu yüzden Masonluğun ezoterik bir kurum olduğu söylenir.

İşin ilginç yanı “ezoterik” sıfatı Ezoterizm’der türetilmemiştir. Tersiden geçerli olan. İçrekçiliğin içrekten türetildiği gibi.

Üstelik ezoterizm zorunlu olarak metafizik de değildir. Öyle olsaydı Masonluğun öğretisi metafizik olurdu. Oysa değildir, bilimseldir.

Dolayısıyla Bilimsel Ezotirezm diye de bir şey vardır. Masonluk bu tür ezoterizmi uyulayan kurumlardan biridir.

Eğer Alevilik ezoterik bir kurum ise, demek o da dinsel nitelikli ezoterizmi uygulamaktadır. (Ben Aleviliği bilmediğim için daha fzla bir şey demek istemem.)

Bur konu üzerinde tartışma yapılırken kişinin hedef alınması doğru değildir. Bu nedenle de benim yanıtım Sayın Karan’a değil, forumu izleyen ve bu yazıları okuyan herkesedir.
Günümüzün ezoterik örgütlerinin ve kurumlarının nitelikleriyle tarih öncesi çağlardaki kurkum ya da örgütleri karşılaştırmaya girişecek olursak, bu konu Alevilik başlığının çok dışına çıkar. İlgilenen konuyu açar; orada bilgilerimizi birbirimize aktarırız.

Ben Ezoterizm konusunda forumu bir kaynak aktarmadım. Yazdıklarım kendi bilgilerimdir ve yazılarım özgündür. Sayın Karan’ın sözünü ettiği Erhan Altunay adlı kişiyi tanımam; kitaplarını okumadım. Yazdıklarımız arasında benzerlik varsa, bunun bir başka nedeni var demektir.

Oradaki alıntıda “ezoterik doktrin” diye bir söz geçiyor. Aslında bir dktrin de ezoterik olamaz. Doktrinin aktarış tarsı egzotedik ya da ezoterik olabilir. Onu kendisine esas alan kurum öyle olabilir.

Benim bildiklerim bunlardır. Sayın Karan’ın farklı bir görüşü olabilir.

Bilgi nesnel, görüş özneldir.

İşin ilinç yanı “ezoterist” diye bir kavramı de ilk kez duyuyorum. Bunun ne demek olduğunu Türkça e düşünüyorum: İçrekçi olsa gerek. Bu ne demek olabilir? İçrekçiliği savunan ya da içrek bir sistem çerçevesinde çalışan.

Ezoterist Tanrı’nın varlığına inanırmış. Bu nasıl bir yargı? İnanmayabilir de. Ne ilgisi var. Ezoterizm başka şey, Tanrı’nın varlığına inanmak ya da inanmamak başka.

Ezoterizm’de amaç Tanrı’dan var olan fakat onun kadar mükemmel olmayan insanın dünya üzerinde yaşadığı hayatlarının sonucunda tekamül ederek yeniden Tanrı’ya dönmesiymiş!!!... Yok böyle bir şey. Bu sadece metafizik bir yorum. Bırakalım Ezoterim ile ilgisi olmayışını, doğruluğu bile ayrıca tartışılır.

İsteniz şöyle diyelim: Ezoterizm Alevilik açısından bakılarak yorumlanamaz. Belki Alevilik ezoterik bakış açısından yorumlanabilir. Ancak Sayın karan öteki türlüsünü yapmak istiyor. Tamam yapsın! Onun inançlarına ve özgür buyrultusuna, üstelik bu forum gibi özgür bir tartışma alanında istediklerini yazmasına kimse karşı çıkamaz.

Ben de karşı çıkmakta değilim. Tek dediğim Voltaire’in Rousseau’ya dediğidir.

Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: ceycet - Temmuz 23, 2011, 09:18:31 ös
Alevilik olmasada,Bektaşilik teist ezoterizm kapsamında değerlendirilebilir.Bu konu başlığı altında bundan böyle yapılacak savların ucu açık kalacaktır.Dolayısıyla,konu başlığının ve konu içeriğinin ayrılması gerekir.Aksi takdirde, olası verilecek emeklerin tamamı boşa gidecektir.


Saygılar
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: ceycet - Temmuz 26, 2011, 04:23:04 öö
Sayın Kara'a bir özür borcum var;özür dilerim.

Üstteki enson paylaşımında bana hitaben yazdıklarını henüz farkettim.

Tasvvufu ve bağlı örgütlenmelerini ezoterizm kapsamında değerlendirirsek,neoplatonist akımların katkısını kesinlikle reddedemeyiz;blakis ben,bunu defalarca savundum.

Ancak,belirttiğim gibi Alevilik,insanların iradeleri ile benimsedikleri bir yapılanma olmadığı için örgütsel bir yapıyı temsil eddiklerini savunmak iddalı our;ama Bektaşilik için aynı şeyi söyleyemeyiz.


Saygılar
Başlık: Ynt: Alevilik ve Ezoterizm
Gönderen: Zennn - Temmuz 21, 2016, 03:08:50 ös
Alevilikte ezoterik bir yol, örgütlenme yoktur. Sınırlı sayıda seçilmiş kişiye verilen bilgi de yoktur. "Dede" olarak adlandırılan kişiler ya da Dergah, tekke olarak adlandırılan yerler Aleviliğin manevi/ezoterik yanını taşıyan yerler değil, bir toplumsal örgütlenme aktörü/aracıdırlar. Bir başlarına herhangi bir kutsiyetleri yoktur. Bu nedenle Dede soyundan gelmek size aşkın-transandantal bir yeti kazandırmayacaktır. Keza Pir Sultanın, Hacı Bektaş'ın bilmem kaçıncı göbekten torunu olmanız da... "El" almak deyimi vicdani ve fikri olarak kendini aşmak demektir. Bu da birinin size gizli yollarla fısıldayacağı şeylerle değil sizin bakış açınız, hamurunuzla ilgilidir. Nasıl antik dönemde değişik coğrafyalarda yapılan taş yapıların belli bir yüksekliğe ulaşması için malzeme ve statik zorunluluklar nedeniyle piramidel olarak inşa edilmelerinin gerektiği gibi Anadolu insanı da gerek etkilenme gerekse de açık yüreklilikle, insan severlikle düşünen her insanın varabileceği çıkarımlara varmış, bu sayede Aleviliğin benzeşen, farklılaşan tarafları olmuştur. Benzetmek gerekirse Alevi açısından Alevi ile harici/öteki söylemekle saklamak arasındaki farktır. Bu nedenle ezoterik bir örgütlenme de yoktur.