Bu konunun rölatiflikle ilgili kısmına diyalektik demiş, daha önceden Sayın Adam'ın Diyalektik 1-2-3 başlıklı yazılarında, durumu kendi açımdan değerlendirmiştim. Başta dinde "belirsizlik" yoktur sanıyordum, fakat Kehf suresindeki bu hikayenin varlığı beni bazı şeylerde ikna etti.
Konunun sadece küçük bir kısmı olan yazımdan bir yorumu buraya aktarmak istiyorum. Tüm bölümü aşağıdaki bağlantıda.
http://www.masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=8844.msg61815#msg61815"Burada çok büyük bir hikmet insanlığa açıklanmıştır.
Dikkat edin, Musa, aslında Aristoteles mantığıyla düşünüyor; Cinayet kötüdür, Mala zarar vermek kötüdür, Vandallık etmek kötüdür.
Hangi birimiz böyle düşünmüyoruz ki? Aslında Aristoteles, sadece bizim kendi mantığımızı kağıda dökmüş ve tanımlamıştır. Aslında düşünce biçimimiz Hz. Musa'nınkinin aynı.
Biz, bir cinayet gördüğümüzde hemen müdahil oluruz, engelleriz, engelleyemezsek kınarız, elimizden geleni yaparız. Kötü olduğunu da iddia ederiz. Çünkü öyledir.
Fakat bizim bilemeyeceğimiz birçok şey olabilir. Bizim bilgilerimizin içine girmeyen, kendi sınırlı algılarımızın algıladığı o değişkenlerin içine girmeyen bir çok unsur olabilir.
Düşünsenize, KADER olgusu, İslam'da ne kadar çok tartışılmıştır. Çok önemli bir konudur; İmanın (teizmin) 6 şartından biri; kaza kader hayır ve şerrin (tüm kötülük, iyilik ve nötr olayların) Allah'tan gelme olduğuna inanmak.
İslamda Kader olgusu hala bir sonuca bağlanmamıştır. Ve bu gidişle de bağlanamayacak görünmektedir. Çünkü insanın bilgisini kuşatan, ondan üstün bazı dengeler vardır. Senin yanlış diye bildiğin ve şikayet ettiğin şey, aslında hiç de yanlış olmayabilir.
Ancak Kuran'da ve yine Tevrat'ta, İncil'de, insanın cinayet işlememesi emredilir.
Herhalde insanlığa söylenen şey şu; "Senin elinde olmayan, senin hiç bilemeyeceğin, hatta açıkça zalimlik diye adlandırabileceğin birçok olay hakkında verdiğin yargılarda aceleci davranma. İsyan bayrağını çekme. Senin bilmediğin birçok etken işin içinde olabilir. Sen insan olarak hiçbir zaman olayları tamı tamına kavrayacak nitelikte değilsin. Ama yine de öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, zina etmeyeceksin.. ve diğer emirler"
Sayın Adam'da bir iletisinde "Evrenin bu kadar büyük olduğu, evrenin bu kadar sınırsız olduğu bir yerde, insan bilgisinden şüphe etmelidir. İnsan her şeyi bilemez" demişti. Bu görüşle örtüşüyor.
Biz, kader'in bilincinde olarak olaylara yaklaşırsak, peşin hükümlerimizden kurtuluruz. Bunu hem din söyler, hem de bilim felsefesi. İster din ile yola çıkın, ister seküler felsefe ile, "insanın bilgisinin sınırlı olduğunu" kabul etmeden birtakım olaylar hakkında boyumuzdan büyük hükümler verebilir, savaşlar çıkarabiliriz. Bunlar olmasa bile işlerimiz kötüleşebilir, insan ilişkilerimiz katılaşabilir, umutsuzlaşabilir ve aşırı mekanikleşebiliriz.
Bu suredeki o "bilgili kişi"nin kim olduğunu merak ediyorum ben. Aklıma beyazlara bürünmüş bir ak sakallı imajı geliyor Gülümseme Bu, Kuran'da anlatıldığına göre inanan için gerçek bir olay olarak kabul edilmesi gerek. O halde insan, bu hikmete ulaşabiliyor. Fakat bu hikmet öyle bir şey ki, peygamber olmak bile anlamaya yetmiyor.
Hikaye'ye bakarsak, Hz. Musa'nın, o kişiye sorgusuz sualsiz tabi olması, peygamber olmadan önceki zamanına aitmiş gibi duruyor. Hz. Musa'nın bu olaydan alacağı bilgi, "bilgisinin sınırlarının farkında olmak" olmuştur. Ve onu bugün peygamber diye tanımamızın sebeplerinden biri de budur diye düşünüyorum."