Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Üniversite olayları  (Okunma sayısı 4182 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ocak 15, 2008, 09:21:00 ös
  • Seyirci
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 654
  • Cinsiyet: Bay

   Kardeş kanıyla sulanan bu topraklarda 30 Binden fazla kardeşin birbirini katlettiği 78 gençlik olaylarının üzerinden 30 yıl geçti halen terör örgütü PKK nın lider kadrosunun hemen hemen hepsi bu devrin gençliğinden  günümüzde büyük yazarlar akademisyenler siyaset bilimciler ve siyasiler ve dahi HAİNLER o devire hep şahit olmuşlar kardeş kavgasının ve baskıların ülkemiz üzerinde oynanan bölücülük oyunlarının bedelini çok ağır ödedi bu millet aşağıda bu oyuna bedel ödeyen hala hain mi kahraman mı diye tartışılan kendisinin bile hain mi kahraman mı olduğunu anlamayamadığına inandığım Ahmet KAYA nın ülkemizde ki yakın tarihimiz deki büyük acılara ışık tutan şarkısını yayınlıyorum lütfen izleyin.Ozellikle videonun SONU çok can alıcı...




Üniversite olayları

1968 Dünya'da öğrenci olaylarının patladığı yıl idi. Olaylar bir sene sonra Türkiye'ye sıçradı. Hükümeti uyaran Hasan Korkmazcan'a Demirel "Türkiye'nin meselesi gençlik olaylarından mı ibarettir" diyerek cevap verdi. 70'li yıllarda yaşanan anarşinin bir sebebi de bu duyarsızlıktı.

12 Mart'tan önce üniversite olaylarını nasıl görüyordunuz?

Üniversite olayları 12 Mart'tan bir yıl önce başladı. Özelikle 1969 seçimlerinden sonra hızlanarak arttı. Biliyorsunuz 1968'de dünyada gençlik hareketleri oldu. 1969'da da Türkiye'de ortaya çıktı gençlik olayları. Ben AP grubunda gündem dışı bir konuşma yaptım. Hükümetin olaylara karşı duyarlı olması, Milli Eğitim, İçişleri ve Gençlik ve Spor bakanlarının gençliğe yönelik ciddi bir politika tespit etmesi gerektiğini ifade ettim. Olaylara üniversite içi olaylar olarak bakılması halinde bir süre sonra dışarıya taşabileceği uyarısında bulundum. Haldun Menteşeoğlu ve İsmet Sezgin de hükümette bakandılar. Onların cevap vermesini beklerken Sayın Demirel çıktı kürsüye. Demirel 1.5 saatlik konuşmasının üçte ikisini beni eleştirmeye ayırdı. Şu sözünü hatırlıyorum, "Bu ülkenin meseleleri sadece gençlik olaylarından mı ibarettir". Böyle bir çıkışı oldu Demirel'in.

Demirel'in meşhur 'Yollar yürümekle aşınmaz' sözü bu toplantıda mı ifade edildi?

Hayır. 15 gün falan sonra söyledi. İstanbul'da İçişleri Bakanı bir basın toplantısı yaptı. Solcu öğrencilerin yurtlarında ele geçirilen ateşli silahlarla, sağ kesime ait Milli Türk Talebe Birliği yurtlarında bulunan sopaları yan yana koyarak, "İşte sağcı ve solcu militanlardan ele geçirilen silahlar" dedi. Her iki tarafı da aynı yere koydu. Bunları birbirine karıştırdı. Oysa ben çok iyi biliyordum, MTTB'de ele geçirilen sopalar savunma amaçlıydı. Üniversite gençlik teşkilatlarından gelen biri olarak bunu biliyorum. Silahlı mücadele diye bir eğilim sağ tarafta sözkonusu değildi. Aklımıza bile gelmezdi. Benim gündem dışı konuşma yapmama sebep olan gelişmelerden biri bu oldu. Hükümet şiddet olaylarını hafife alıyordu, sağ-sol kavgası olarak görüyordu. Oysa bir gizli tezgah vardı. Sonunda gençler iki taraf haline sokuldu. Ciddi bir anarşi yaratma projesi olduğunu anlıyorduk, sonradan da ortaya çıktı bu gerçekler. Ben bunları dile getirdim.Başbakan Demirel ciddiye almadı. Ankara'da DTCF önünde bir otobüs ele geçirdi solcu gençler, yolcuları tehdit ettiler. Bu önemli bir belirtiydi. Demirel "Yollar yürümekle aşınmaz" sözünü bu olay üzerine söyledi. Sonuç olarak çok ciddi bir anarşi olayı tezgahlandı. Öğrenci hareketlerinin arkasında daima dışardan birtakım güçlerin müdahaleleri olmuştır. Biz bunu görüyorduk. Üniversitede iken de görüyorduk, bu nedenle açık mücadele yolunu seçerek dış müdahaleleri en asgarye indirdik. Fikir tartışması düzeyinde tutmaya gayret ettik. Bu nedenle 1963-1969 yılları arasında silah yoktur, çatışma yoktur.

Bazı solcular tarafından da dile getirilen bir görüş var. Muhtemel bir darbeye meşruiyyet sağlamak için solcu gençlerin ve örgütlerin adeta şiddete teşvik edildikleri belirtiliyor. Pekçok solcu kalem de gençleri kışkırttılar. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?

12 Mart muhtırasını imzalayan komutanlar bunu hazırladı demiyorum, ama birtakım güçler bu fırsatları kullanmışlardır. Siyasi iktidarın uyanık olması gerekir. Bu uyanıklık gösterilmediği takdirde rejim dışı hareketler gelişir. O zamanlar Türkiye bu konularda bugünkü gibi deneyimli değildi. Siyasi partiler arasında uzlaşmanın ne kadar gerekli olduğu ortadadır. Hiçbir parti anarşiden medet ummamalıdır. 12 Mart'tan biraz önceki dönem gençliğin en fazla beyninin yıkandığı bir dönemdi. Bunda sol basının da rolü olmuştur. Deniz Gezmiş'ler ve diğerleri, basında kahraman olarak gösteriliyordu. Yurtları, okulları işgal edenler, boykot yapanlar, hocalarını sınıflara sokmayan gençler adeta teşvik ediliyordu. Düpedüz provokatörler bu olaylarda yer almışlardır. Belirtilerini görüyorduk, tedbir istiyorduk. Bu yaklaşım bizim parti içinde muhalif konuma itilmemize ve sonra da dışlanmamıza neden oldu. Bu gelişmelerden sonra AP'den koptuk.
12 Mart Demirel'e karşı mı yapıldı?

Muhtıra ya da darbeyi bir kişinin, bir partinin aleyhinde ya da bir partiyi muhatap alıyor şeklinde düşünmek yanlış olur. Bütün darbeler demokrasiye yönelik bir harekettir. Anayasa ve hukuk dışına çıkan her hareket böyledir. Tam aksi amaçlarla olsa bile vardığı nokta demokrasiye zarar vermektir. Bütün darbeler de millet iradesine karşı yapılmıştır.

12 Mart Muhtırası'na götüren sebepler nelerdi?

1970 başlarındaydı. Birkaç öğrenci öldürüldü ve yaralanmalar oldu. Ölenlerden biri de İstanbul'dan, Teknik Üniversite'dendi. Bilgi almak için İstanbul'a gittim, öğrenci temsilcileriyle görüştüm. Ondan sonra Ankara'ya gelip AP grubunda gündem dışı söz alarak konuştum. Kanaatlerimi ve gözlemlerimi açık bir şekilde anlattım. Faydası olmadı. Anarşinin yanısıra bir de Günaydın gazetesinin başlattığı bir kampanya etkili oldu. O dönemde iktidara mensup bazı kişilerin yolsuzluk olaylarına karıştıkları, Meclis'te iktidar partisinin oy çokluğuna sahip olması nedeniyle sözkonusu yolsuzluk iddialarının yargıya intikal etmesine engel olunduğu iddia ediliyordu. Yolsuzluklara göz yumulduğu iddiaları hükümete karşı hoşnutsuzluk meydana getirdi. Anarşi ve yolsuzluk iddiaları muhtıranın sebebi olarak gösterilmiştir. İddialar yargıya götürülseydi olayların seyri değişebilirdi.
Sizin için 12 Mart'tan sonra sürpriz saydığınız herhangi bir gelişme oldu mu?

12 Mart'tan önce cunta lafları ortalıkta dolaşıyordu, ama ciddiye almıyorduk. Talat Aydemir'in maceracı girişimlerinden sonra pek- çok insan böyle düşünüyordu. Bu tür girişimlerin maceradan ibaret olduğunu ve asla başarıya ulaşamayacağı kanaatindeydik.
Ancak 12 Mart'ın sol bir cuntayı tasfiye etmek için gerçekleştirildiği bilgisi benim için sürpriz oldu. Sadece benim için değil, sol için de sürpriz oldu. Ordu içinden bazı isimlerle, cuntacı sivillerin işbirliği içinde olmalarının 12 Mart'ı yapan komuta kademesinin ikna edilmesinde kullanıldığını öğrendik.

Muhtıra sol kalemler tarafından bayram havası içinde karşılandı. Sol'da 12 Mart, Demirel'e karşı yapılmış bir hareket olarak algılandı. 12 Mart'ın reformlar yapacağına inanıldı. CHP'li Nihat Erim solcu teknokratlardan oluşan bir hükümet kurdu. Ancak gelişmeler solun beklediği biçimde seyretmedi. Solculara yönelik tutuklamalar, soruşturmalar başlayınca hiç de böyle olmadığı anlaşıldı.
Askeri darbelerde dış etki olduğu her zaman söylenir. 12 Mart için de söylendi. Siz bu tür yaklaşımları nasıl yorumluyorsunuz? 12 Mart'ta dış etki var mıydı?

Bütün darbelerde dış etki vardır. Millete dayanmayan millet iradesine karşı yapılan her hareket kendisine dış destek arar. Nitekim 12 Mart'ta da dış etki olduğunu AP'li İhsan Sabri Çağlayangil açık bir şekilde bahis konusu yapmıştır. Ne demişti Çağlayangil, 'CİA altımızı oydu. Dost bildiğimiz ülkeler meğer arkadan kuyumuzu kazıyorlarmış'.

Batur: 12 Mart başarısızdı

12 Mart 1971 Muhtırası'nı kaleme alan, o dönemde Türkiye'nin en güçlü kişisi olarak belirtilen Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur, askeri müdahalelerin çözüm olmadığını söylemişti. 12 Mart Muhtırası'nın 25. yılında, 15 Ocak 1996 tarihinde, İstanbul Fenerbahçe Orduevi'nde yaptığımız görüşmede emekli Orgeneral Muhsin Batur, 12 Mart'ın başarılı olamadığını vurgulamaktan çekinmedi. 27 Mayıs İhtilali'nden sonra ülkede siyasi kamplaşmanın bitmediğini, dolayısıyla 61 Anayasa'nın öngördüğü reformların yapılmadığını, uygulamada sorunlar yaşandığını belirten Batur, o günlerde Silahlı Kuvvetler'i rahatsız eden suistimallerin bugünküler karşısında 'devede kulak' kaldığını kaydediyordu.

Orgeneral Muhsin Batur, Silahlı Kuvvetler'in isteklerini Milli Güvenlik Kurulu'nda dile getirdiğini, 'saman altından su yürütülmediğini' ileri sürdü. Batur, şu tepsitlerde bulundu:

"25 yıl önce yapılmasını istediğimiz vergi reformu, sağlık reformu, eğitim reformu, yerel yönetimlerin kuvvetlendirilmesini sağlamak gibi konular iki askeri ihtilal ve bu kadar sivil yönetimler tarafından hâlâ gerçekleştirilemedi. Bunlar hâlâ Türkiye'nin gündeminin birinci maddesini teşkil ediyor."

'Silahlı Kuvvetler ikiye bölündü'

Muhsin Batur, muhtıraya giden süreci ise şöyle anlatı:
"O dönemde Silahlı Kuvvetler Doğan Avcıoğlu grubu ile siyasete bulaştı ve ikiye bölündü. Bu bölünme hem devlet erkanı tarafından, hem askerler tarafından biliniyordu. Ben kendi raporumda da onu belirttim.

Peki niye onlara karşı tedbir alınmadı? Alınamadı çünkü Türkiye'yi onlar bu hale getirmemişti. Onlar da hal çaresi arıyordu. Onların hal çaresi çok katı idi. Biz uyum göstermiyorduk. Doğan Avcıoğlu'nun planına göre bütün partiler kapanacak, sendikalar kapanacak, devrim konseyi kurulacak, bütün devlet erkanı mostralık olacak, ithalat-ihracat devletleşecek... Böyle bir düzen. Ama biz hiçbir şey yapmasak alt taraftan bir hareket gelecekti. 27 Mayıs örneği gibi. Biz 12 Mart Muhtırası vererek orta yolu bulmak istedik. Ama sonunda başarılı olamadık. Yapmayı düşündüğümüz hiçbir işi yapamadık. Hâlâ aynı sorunlar Türkiye'nin gündeminde"

Cuntaları biliyorduk

12 Mart'ın 9 Mart'a yani Madanoğlu Cuntası'na karşı yapıldığını söyleyebilir miyiz?" sorusuna Muhsin Batur, şu karşılığı verdi:
"Aşağı yukarı. Ama eninde sonunda müdahale olacaktı. 9 Mart büyütülmüş bir olaydır. Bunların kadroları belliydi ve gizlisi yoktu. O hareketin toplantılarına katılan bazı generaller gelip Genelkurmay Başkanı'na bilgi veriyorlar, ikili oynuyorlardı. 12 Mart olmaz da 15 Mart olurdu. Bir müdahale kaçınılmazdı. Fakat müdahalenin 27 Mayıs yahut 12 Eylül gibi olmasına hiçbirimiz yanaşmadık. Hakikaten memlekette gerçekleştirilmesi lazım gelen bazı işler varsa işte biz müdahale ediyoruz, size süre tanıyoruz şunu Meclis yapsın dedik. Particilikten bir süre sıyrılsınlar, bir müşterek zemin bulsunlar dedik ama olmadı maalesef."

Emekli orgeneral Muhsin Batur, konuşmasında 12 Eylül'ün 12 Mart'tan ders aldığını, aralarında en büyük farkın ise 12 Eylül'ün komuta kademesinde birlik ve beraberlik varken 12 Mart'ın komuta kademesinde uyumun olmadığını belirtti.

'TSK AYRINTIYA GİREMEZ'

Muhsin Batur, röportajda artık sivillerin kültür seviyesi ve kültürlü sivil sayısının askerleri geçtiğini söyledikten sonra şu tesbitlerde bulunuyordu: "Benim görüşüm, Türkiye sıkıştığı zaman Türk Silahlı Kuvvetleri kötülüğe dur desin ve orada bıraksın, detaya girmesin. Çünkü askerlerin yetişme tarzı detaya girmeye müsait değildir. Ben valilik de yaptım ihtilal zamanında. Ama yaptım mı yaptım işte. Biz valiliğe, hukukçuluğa, maliyeciliğe hazırlanmış değiliz ki. Bu bakımdan bu işlere girmek macera olur. Biz azami dur diyelim, ötesine girmeyelim."

12 Mart'ta dış destek yok

Muhsin Batur 12 Mart Muhtırası'na olduğu günden bu yana dış tesirlerle yapıldığının söylendiğini ancak kendisinin 3 defa ABD'ye gittiğinde kimsenin birşey sormadığını söyledi. Batur, iddiaları şöyle yalanlıyordu: "Biz dış müdahale görmedik. Şu kanaate vardım. Amerika'yı karşına almadan ne yaparsan yap Amerika'yı çok ilgilendirmiyordu. Demokrasi varmış yokmuş bu Amerika için önemli değildir. 12 Eylül'ü de gördükten sonra bu kanaatim pekişmiştir. Eğer bizi sömürüyor iddiaları ile karşısına çıkmazsanız ABD aldırmaz ama Avrupa aldırır." 'Ordu tekrar müdahale yapar mı?' sorumuza Batur Paşa, (o günlerde postmodern darbe henüz gündemde olmadığından) klasik darbenin yapılmasına hiç ihtimal vermiyor, bunun gerekçesi olarak da "Enflasyon emirle düşmez ki..." diyordu.


« Son Düzenleme: Ocak 15, 2008, 09:37:18 ös Gönderen: LuckyEye2 »
Çilesini çekmediğin dert senin değildir...


Ocak 15, 2008, 09:28:03 ös
Yanıtla #1
  • Seyirci
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 654
  • Cinsiyet: Bay

Yazamadım

Uzak geçen baharları
Hüzün satan hazanları
Gence kalem kıranları
Yazamadım yazamadım

Kırık dökük umutları
Sakıncalı tutkuları
O çocuksu korkuları
Yazamadım yazamadım

Solgun suskun resimleri
Göğe yoldaş denizleri
Ömrüme göz dikenleri
Yazamadım yazamadım

Ses vermeyen geceleri
Tanımı zor acıları
Tek kişilik sancıları
Yazamadım yazamadım

Gün öksüzü odaları
Uygun adım voltaları
Ah zamansız sorguları
Yazamadım yazamadım

Yitip giden anıları
Katledilmiş duyguları
Yarım kalmış sevdaları
Yazamadım yazamadım...
Çilesini çekmediğin dert senin değildir...


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
2 Yanıt
4746 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 18, 2007, 08:27:17 öö
Gönderen: Prenses Isabella
2 Yanıt
6080 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 09, 2008, 11:21:44 öö
Gönderen: Don Corleone
0 Yanıt
2085 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 08, 2009, 02:15:38 öö
Gönderen: eagle
2 Yanıt
5415 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 06, 2009, 01:10:46 ös
Gönderen: baris
0 Yanıt
2875 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 13, 2010, 09:44:23 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3037 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 20, 2010, 09:35:43 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4580 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 21, 2010, 09:41:13 öö
Gönderen: ADAM
19 Yanıt
12033 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 17, 2016, 11:34:05 ös
Gönderen: Mut
0 Yanıt
1870 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 03, 2015, 02:37:34 ös
Gönderen: karahan
0 Yanıt
1956 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 03, 2015, 02:41:24 ös
Gönderen: karahan