Tarihte çoğu krallıkların Masonluğa karşı belirgin bir karşıt tutumu olmamıştır. İngiltere başta olmak üzere birçok ülkede krala “büyük üstat” niteliği bile verilir. Gene İngiltere başta olmak üzere günümüzde bile krallığın sürdüğü birçok ülkede mason örgütünün yöneticiliğini doğrudan üstlenip yürütmüş olan krallar görülmüştür.
Kimi krallar, kraliçeler ve imparatorlar ise, kendi ülkelerinde mason localarının kurulup çalışmasını yasaklamışlardır. Bu da genellikle o kişilerin Masonluğa karşı birtakım ön yargıları beslemeleri ya da Masonluktan kuşkuları olmasından ileri gelmiştir. Ülkenin tek egemen gücü olan kişi değiştiği zaman ise, devletin Masonluğa karşı takındığı tavır da değişiklik göstermiştir.
Roma Katolik Kilisesi, daha 1738 yılında Masonluğu aforoz etmiştir. Bunun bir nedeni masonik ilkelerin Katolik dogmaları ile çelişkili olması, diğeri ise masonların diğer Hıristiyan kiliselerinin tutumlarına daha yakın bir eğilim göstermiş olmalarıdır. Ancak bu işin içinde elbette Masonluğun Tapınak Şövalyeleri Tarikatı ile bağlantısından kuşkulanılmasının da etkisi vardır.
Aslında diğer Hıristiyan mezhepleri de Masonluğa pek sıcak bakmamış, ancak günümüzde kısaca “Vatikan” olarak anılan Roma Katolik Kilisesi gibi açıkça Masonluğu ortadan kaldırabilmek için birtakım eylemsel girişimlerde bulunmamışlardır. Diğer Hıristiyan kiliselerinin Vatikan gibi merkeziyetçi bir otoritesi olmadığından, Masonluğa karşıtlıkları ancak yöresel düzeyde kalmıştır.
İngiltere'deki Anglikan Kilisesi ise, tarihteki ilk antimasonik girişimi başlatmış olmakla birlikte sonradan Masonluk ile uğraşmaktansa, kendi benimsediği dinsel inanç ilkelerinin mason ritüellerine yerleştirilmesine çalışmayı, böylece Masonluğu kullanmayı yeğlemiştir.
Totaliter rejimlere gelince…
1918 yılında Rusya’da Komünizm Masonluğu “proleterya düşmanı” olarak ilân edip yasaklamıştır. Diğer komünist ülkelerde de Masonluk yoktur ama bu bağlamda iki istisnadan söz edebiliriz: Biri Küba, diğeri Hong Kong.
Faşizm de 1923 yılında İtalya’daki mason localarını yerle bir etmiştir. İspanya’da da benzer durum yaşanmıştır.
1930’lu yıllarda Almanya’da Nazizm mason örgütlerini silip atmıştır.
Tüm bu ülkelerde ve bu doktrinlerin öngördüğü politik rejimlerin etkisi altında kalmış olan diğer ülkelerde, Masonluğun yeniden etkinliğe geçebilmesi için, bir rejim değişikliği olup demokrasinin yerleşmesini beklemek gerekmiştir. Bu durum, laik bir yönetsel rejim yürürlükte oldukça Masonluğun dinsel kurumların olumsuz tavırlarına karşı direnebildiğini ve varlığını sürdürebildiğini, ama halkın özgürlüğüne hiç göz açtırmayan bir devlet tutumu ile baş edemediğini göstermektedir.
Teokratik ülkelerde Masonluk elbette barındırılmaz. Bu bağlamda tek istisna İsrail sayılabilir. Ancak teokratik oluşuna karşın rejiminin demokratik olması nedeniyle İsrail’de az sayıda da olsa mason locaları vardır.