F Tipi Bilim ya da Hoca'nın 'İlmi'
Bir bilim dergisinde (Bilim ve Gelecek), neden bir din adamı olan Fethullah Gülen’in düşüncelerini ele aldık? Birkaç nedeni var:
Birincisi, Fethullah Gülen bilimin alanına giriyor. Bilimsel gözükmeye, düşüncelerinin bilim ile çelişmediğini göstermeye özel bir önem atfediyor. Yazılarının çoğunda bilimsel gelişmelerden ve bulgulardan söz ediyor, örnekler veriyor. Bilim ile dini buluşturmak ve uzlaştırmak en büyük misyonlarından biri. Temelde iki iddiası var:
1) Bütün bilimsel gelişmelerin ve bulguların Allah’ın büyük düzenini ve doğadaki Allah yapısı ahengi kanıtladığı;
2) Bütün bilimsel gelişmelerin ve bulguların Kuran’da önceden işaret edildiği. İddiasına göre onun dini bilimsel bir
din, bilimi ise dininin kanıtı olan bir bilimdir. Dini, bilim ile kanıtlamak yeni bir moda. Eskiden dinciler bilim alanına pek girmezler, girmek istemezler, kendi alanlarında fikir yürütürlerdi.
Dinin bilime sızmaya çalışması, ülkemizde dinsel düşüncenin giderek genişleyen ideolojik hegemonyasının bilim alanına yansımasından mı kaynaklanıyor, yoksa son derece itibarlı bir etkinlik alanı olan bilimin karşısında dinsel düşüncenin kendini savunmasının bir ürünü mü, yoksa ilginç bir biçimde ikisi birden mi veya ülkemize özgü bir postmodernist akımla mı karşı karşıyayız, tartışılır. Her ne ise, bu modanın dinsel düşünce ile bilimsel düşünce arasındaki sınırı bulandırdığı bir gerçek.
Dolayısıyla biz, kendi alanımıza yönelik bir saldırıyla veya en azından bir bulanıklaştırma girişimiyle karşı karşıyayız ve bununla ilgilenmek zorundayız. Fethullah Gülen’in biliminin nasıl bir bilim olduğunu göstermek ve teşhir etmek ile yükümlüyüz. Ve tabii bu, Gülen’in dininin de nasıl bir din olduğunu göstermek ve teşhir etmek anlamına geliyor, bir yan ürün olarak.
İkincisi, Fethullah Gülen’in günümüz Türkiye’sinde özel bir konumu var. Aslında, bilimsel düşünceyle bir parça haşır neşir olmuş herkesin kolaylıkla saptayabileceği gibi, Gülen’in yazdıklarının bilimsel hiçbir değeri ve ciddiye alınacak bir tarafı yok. Başka biri olsa gerçekten zaman ve emek harcamaya, derginin sayfalarını bu konuya hasretmeye değmezdi.
Fakat Fethullah Gülen bugün bırakın hayli genişlemiş ve etkisi itibarıyla diğer tüm tarikatların üzerine çıkmış cemaatinin varlığını, iktidar partisinde ve ülke yönetiminde de etkili bir kişiliktir. Cemaat, mecliste, hükümette, devlet kurumlarında örgütlüdür. Cemaat üyeleri üniversitelerde örgütlülükten öte yönetimdedir. Yurtiçinde ve yurtdışında yüzlerce eğitim kurumu vardır ve buralarda on binlerce öğrenci eğitim görmektedir. Ülkedeki medya kurumlarının önemli bir bölümünü yönetmekte ve yönlendirmektedir. Son derece yaygın bir cemaatin, ülkeyi ağ gibi sarmış bir örgütlülüğün başı konumundadır Gülen. Eskiden ülke demir ağlarla örülürdü, şimdi ise örümcek ağlarıyla… Hepsinden önemlisi Fethullah Gülen bu gücünü Atlantik ötesinden almaktadır. Dolayısıyla bu derece etkin ve derin bir örgütlenmenin başının nasıl bir fikir yapısına sahip olduğunu sergilemek önem taşıyor.
• • •
Dinsel düşünce (ideoloji) ve din sistemleri uygarlığın çocuğudur. İnsan topluluklarının, çıkarları birbirine zıt sınıflara bölünmesi, ezen - ezilen/yöneten-yönetilen/sömüren-sömürülen karşıtlıklarının ortaya çıkışı, özel mülkiyet, meta üretimi, devlet, ordu, din… bunların hepsi aynı tarihsel ve sosyolojik koşulların, aynı paketin, uygarlık paketinin ürünleridir. Devlet nasıl yönetim tekeli, ordu nasıl silah tekeli demekse, din de inanç tekeli demektir.
On binlerce, hatta yüz binlerce yıl süren uygarlık öncesi dönemin insan topluluklarının hakim düşünüş biçimi sihirsel (büyüsel) düşünüştür.
İnsanların doğa güçlerine egemen olmaktan uzak bulundukları ilkel topluluk döneminde, sihirsel düşünüş, insan-doğa ve insan-insan ilişkilerini düzenlemenin ve etkilemenin bir yolu olarak ortaya çikmiştir. Doğa karşısındaki güçsüzlük, ama aynı zamanda doğa olaylarını etkileme isteği (zorunluluğu), doğayı düşünsel yollarla etkileme davranışını, yani sihri (büyüyü) yaratmıştır. Dinsel düşünüş ise, önce neolitik devrim (tarım devrimi), giderek uygarlığa geçiş ile insanların doğaya egemen olmaya başladıkları dönemde, daha sistemli ve daha soyut bir düşünüş biçimi olarak ortaya çıkar. İnsan-doğa ve insan-insan ilişkilerini sistematize ederek ilkel dönem kalıntısı bin bir türlü inancı bir düzene sokar ve tekleştirir. Toplumda ortaya çikan hiyerarşik yapıyı (efendi-köle ilişkisini) egemenler lehine düzenleyen ve toplumu düzene sokan bir ideolojidir din. İnsanlık ilkel topluluktan uygar topluma doğru yol alırken, hakim düşünüş biçimi de sihirsel düşünüşten dinsel düşünüşe geçer.
Tabii bu süreç birçok aşamadan geçmiş ve yetkinleşmiştir; en bilineni çok tanrıcılıktan tek tanrıcılığa geçiş…
Dinsel düşünüşün egemen ideoloji olarak ortaya çıktığı uygar toplumlarda, büyüsel düşünce itibarını kaybetmiş, marjinalleşmiş, hatta yasaklanmış ve sihirciler-büyücüler cezalandırılmıştır. Öte yandan on binlerce yıl insanlara yön vermiş sihirsel düşünüş, dinsel düşünüş biçimi içinde, bir kalıntı olarak, hiyerarşik yapının daha alt kademelerinde kendisine yer açarak devam edebilmiş, hatta kutsal metinlere de girebilmiştir. Ruhlar, cinler, periler, melekler, hayaletler, mucizeler, muskalar, nazarlar olarak… Oysa bütün doğa yasalarının üzerinde, her şeye hakim ve her şeyi
düzene sokan soyut bir Tanrı (Allah) varken, ruhlara, cinlere, meleklere ne gerek vardir? Tanrıya yakarmak ve ondan dilemek varken, muskalardan medet ummak ne demektir? Bunlar sihirsel düşünüş biçiminin kalınıilarıdırlar.
• • •
Şimdi gelelim konumuza, yani “hoca”mıza… Fethullah Gülen bir “din adamı” olduğunu iddia ediyor; etkili bir tarikatın şefidir. Ama “Gülen Külliyatı”nı şöyle kuşbakışı bir gözden geçirdiğimizde, bırakın bilim adamlığını, din adamlığı ile bile açıklanamayacak düşüncelerle karşılaşıyoruz. Fethullah Hoca’da (büyüsel-dinsel) ne ararsan vardır. İşte bazi örnekler:
- Fethullah Hoca, esas olarak Batılı sosyetenin mistik bir eğlence aracı olan ve hokkabaz numaralarından ibaret olduğu defalarca kanıtlanmış ruh çağırma olayına ciddi ciddi inanıyor, dostlarının bu konudaki “deneyimlerini” aktarıyor, hatta bu seanslara hangi ruhların icabet edebileceğine dair analizlerde bulunuyor ve ruh çağırmayı düşüncelerinin bir delili olarak görüyor.
- Hoca, rüyaların gaipten haber verdiğine inanıyor ve bu konuda kendi “deneyimlerinden” de söz ediyor. Hatta Said-i Nursi de “seçilmiş kişi” olduğunu bir rüya sonucu öğrenmiş!
- Hoca, psikokineziyi düşüncelerinin en büyük delillerinden biri olarak görüyor. Tescilli bir şarlatan olduğu ortaya çıkan çatal-bıçak bükücüsü Uri Geller, eşyaları hareket ettiren medyumlar vb, Hoca’nin şahitleri arasinda.
- Hoca’ya göre paranoya, şizofreni gibi psikiyatrik bozuklukların nedeni habis ruhlar ve cinler. Tedavi ise dua etmekte.
- Hoca, muskaların koruyucu ve iyileştirici gücüne inanıyor. Hatta psikiyatrik bir sorunu olan teyzesi bu yolla iyileşmiş!
- Hoca, öte dünyaya gidip gelenlerin anlatılarını düşüncelerinin kanıtı olarak sunuyor.
- Ellerini dokundurarak, hatta buna bile tenezzül etmeyip sadece hastanın fotoğrafına bakarak her türlü hastalığı iyileştirdiğini iddia eden şarlatanlar Fethullah Hoca’nın şahitleri arasinda.
- Hoca, ilim adamlarından çok, ruhlar dünyasıyla iletişime geçen medyumlara güveniyor.
- Telestezi, gelecekten haber verme, radyestezi vb., madde ötesi alemin gerçeklerini ortaya çıkaran “bilim dalları”dir Hoca’ya göre.
- Hoca, “ermiş” kişilerin burunları ile duyabildiklerini, topukları ile koklayabildiklerini, parmakları ile görebildiklerini iddia ediyor; birer telestezi örnekleri olarak. Hatta Mevlânâ mikropları ve ne yediklerini bile görebiliyormuş!
- Medyanın gözde konularından olan fotoğraflarda boy gösteren ruhlar da Hoca’yı çok etkilemiş; ruh fotoğrafçılığı şarlatanlığını madde ötesi alemin delili sayıyor.
- Hoca’ya göre bir kişi aynı anda yirmi ayrı yerde gözükebilir! Ruhen terakki etmiş insanlarda bu duruma çok sık rastlanırmış. Örneğin Nakşi şeyhlerinden Aziz Efendi hem Havran’da hem de Edremit’te aynı anda görülmüş. Said-i Nursi de cezaevinde yatarken aynı anda camide namaz kılarmış.
-Hocamız, arpa-buğday gibi bitkilerin başaklarının da şuurlu olduklarını düşünüyor. Çünkü yaptıkları hareketler (başını topraktan çıkarıyor, etrafına bakıyor, durum uygunsa fırlıyor!) o kadar akıllıcaymış ki, bir şuur olmadan bunun izahı mümkün değilmiş.
- Fethullah Hoca’ya göre cinler birçok işte istihdam edilebilirmiş. Örneğin gizli haberleşmelerde cinler rizikosuz biçimde kullanılabilirmiş
(İşte şimdi anlaşıldı telefonlar nasıl dinleniyor, bel altı kasetler nasıl çekiliyor!). Cinleri etkin kullanmanın yolunu bulan devlet, geleceğin süper devleti olacakmış!
- Hoca’ya göre melekler, soğan, sarımsak, sigara, pırasa, köpek, resim, heykel, çan, çıngırak gibi şeylerden hiç haz etmezlermiş.
- Hoca’ya göre büyü bir gerçekmiş, ama maddeci bilim insanları bunu anlayamazmış.
- Hoca’ya göre el ve yüz falı da bir gerçekmiş. Allah cismaniyetimize bazı işaretler yerleştirirmiş.
- Hoca yogilerle fakirlere büyük değer biçiyor. Bunlar “çok rahatlıkla bir treni durdurur, ellerinin bir işaretiyle kendilerinden çok uzakta olan bir insanı yatırır-kaldırır, havada uçurur ve daha nice harikulâde haller gösterirler”miş.
- Hoca 270 milyon yıllık insan iskeletlerinden, 120 milyon yıllık maymun iskeletlerinden söz ediyor. Şimdi bittin Evrim Kuramı!
- Hoca’ya göre, erkeklerin birçok noktalarda kadına karşı üstünlüğü vardir. Kadın dövmek, onu terbiye etmenin usul ve metodunun bir parçasıdır.
“Böyle bir dövme, müspet tesir icra ederek o kadını yola getirecekse, İslâm dini niçin böyle bir çarenin önünü tıkasın”miş?
- Hoca’ya göre kesilen kurbanin çırpınması duyduğu hazdanmış! Aslında koyunlar kesilmek için birbirleriyle yarışırlarmış!
Ve daha neler neler… Görüyor musunuz değerli okurlar, nelerle uğraşıyoruz? Görüyor musunuz, “Hayatta en hakiki yol gösterici bilimdir, fendir” diyerek yola çıkan Türkiye’yi bugün hangi kafalar yönetiyor? Üniversitelerin, yargının, emniyetin, medyanın başında kimler vardır? F-tipi kolejlerde, dershanelerde çocuklarımıza neler öğretiliyor?
• • •
Dinsel görüşleri bilim ile kanıtlamaya çalışmak yeni bir moda. Büyük-kapsamlı modelleri ve projeleri reddeden,
herhangi bir tutarlılık ve mantıksallık kaygısı duymadan “ben yaptım oldu” türü bir eklektizmi uygulayan postmodernist akımın dinci kesimler içindeki tezahürü. Bu akım, bilimi bilim olmaktan çıkardığı gibi, dini de din olmaktan çıkarıyor.
Bu post-modern dinciler, neden kendi görüşlerinin bilim tarafından kanıtlanmasına ihtiyaç duyuyorlar? Allah tarafından yazıldığı söylenen kutsal kitap ayetlerinin ve peygamber hadislerinin böyle bir kanıta ihtiyacı mı var? Oysa hiçbir gerçek bilim insani, yaptığı buluşun ve geliştirdiği kuramin kutsal kitaplarla uyum içinde olup olmadiği kaygisi taşımaz. O sadece gerçeğin peşindedir. Ulaştığı gerçeğin, herhangi bir dinsel dogmayla veya politik görüşle uyup uymadığıyla ilgilenmez; bu, onun sorunu değildir. Bilimci geliştirdiği kuramın mutlak olmadığını, yeni veriler ve olgular biriktikçe yetersiz kalabileceğini, hatta yanlışlanabileceğini bilir. Herakleitos’un dediği gibi “her şey akar” ve bilimci de bu akışın peşinden koşar. Gerçek bilimci görüşlerinin yetersiz çıkmasından gocunmaz, hatta sevinir; hemen daha kapsamlı ve yeterli tezler oluşturmaya çalışır; olmadı kuramını tümden değiştirir. Mutlak olmamak, geliştirilebilir, değiştirilebilir, hatta yanlışlanabilir olmak, bilimin bir zaafı değil, üstünlüğüdür.
Günümüzde dinciler, ortamın müsait olduğunu sanarak, yeniden bu dünyaya girmeye çalışıyorlar. Neo-liberalizm ve post-modernizm onlara böyle bir kapı açtı. Görelilikten kuantum kuramına, Büyük Patlama’dan genetiğe kadar her şey kutsal kitaplarda bulunuverdi! Henüz uyduramadılar ama eminiz Evrim Kuramı’nı da kitapta bulanlar çıkacaktır. Ama kendileri açısından çok tehlikeli bir yola sapıyorlar. Kuran’da “keşfedilen” bu modern kuramların hepsi ucu açık, kapalı bir sistem oluşturmayan, bilimcilerce sürekli tartışılan, geliştirilen, yanlışlanma riski yüksek dinamik yapıda
kuramlar. Hepsi birer başlangıç, yeni açılan pencereler. O pencerelerden neler görüneceği henüz meçhul; zaten bu nedenle de son derece heyecan verici. Böylesi dinamik ve henüz oluşma halindeki kuramları dogmalar içine sokmaya çalışmak ne sonuç verir dersiniz? Üstelik bugün, Aristoteles gibi, Batlamyus gibi itibarlı otoriteler de yok. Bunlar Said-i Nursi’yle, Adnan Hoca’yla, Fethullah Hoca’yla olacak işler mi?
Günümüzde (hâkim sistemin, mevcut iktidarlarin desteğine ve ideolojik iklimin uygunluğuna karşin) gerçek dünyaya girmeye çalişan dinciliğin şarlatanliğa dönüşme süreci çok daha kısa olacaktır.
Ender Helvacıoğlu
Bilim ve Gelecek Genel Yayın Yönetmeni
Alintidir.
Sagilarimla