Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Türkiye’de İslamcılık ve İslami Edebiyat  (Okunma sayısı 2826 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mart 04, 2013, 08:42:12 ös
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 856
  • Cinsiyet: Bayan

Söyleşen: Hatice Saka, Kenan Çayır
Yazı Kaynağı: Yeni Şafak Kitap Eki

Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Kenan Çayır, “Türkiye’de İslamcılık ve İslâmi Edebiyat” başlıklı kitabında İslami hareketlerin dönüşüm süreçlerini roman üzerinden mercek altına alıyor. “Edebiyat benim için sosyal ve siyasal hareket olan İslamcılığı anlamak için bir araç” diyen genç akademisyen, romanlar aracılığıyla Türkiye’de dindar insanların hikâyelerini, farklı hikâyelere verdikleri tepkileri yorumluyor. Çayır, Batılı modernleşmeye karşı alternatif modernleşme yaratma fikrinin günümüzde geçerliliğini yitirdiğine de dikkat çekiyor.

İslamcılık son dönemin en çok tartışılan ve konuşulan konusu. Sizi bu konuyu edebiyat yönünden incelemeye iten sebepler neydi ?


İslami hareketler gibi bir sosyal hareketi inceleyebilmek için romanı seçmemin birkaç sebebi var. Birincisi, İslami hareketlerin içindeki insanlar son otuz yılda birçok edebi eser üretmişti, ancak bu konu henüz çok derinlemesine çalışmış bir konu değildi. İkincisi özellikle 1990′larda yazılan özeleştirel romanlar çok farklı ve yeni şeyler söylüyordu. Üçüncü sebepse, İslamcılık gibi bir sosyal ve siyasal hareketi inceleyebilmek için romanlar farklı bir açılım sağlıyordu bana. Bunu şöyle açabilirim: İslamcılık hem dünyada hem Türkiye’de genelde özcü bir şekilde okunuyor. Yani donmuş hayattan ve tarihten kopuk bir özü olan hareketmiş gibi okunuyor. Hâlbuki romanlarda bu hareket ile ilişkili karakterleri duygularını, hayallerini, belirli olaylara karşı verdikleri tepkileri görebilmek mümkün. Roman, sosyolojik olarak zorlayıcı bir malzeme olsa da son derece zengin bir malzemeydi.

1970′li yıllardan önce İslamcılar Batı’ya ait birçok değer gibi roman türüne de karşı çıkıyorlar. Ancak 70′li yıllara gelindiğinde hidayet romanları ortaya çıkıyor. Bunu İslami harekette yaşanan bir kırılma olarak yorumlayabilir miyiz ?


Kırılma hiç şüphesiz. 1970′lerde gündeme gelen çağdaş İslami hareketlerin sadece romana karşı değil modernliğin öteki ürünlerine karşı aldığı tavrın da değiştiğini görüyoruz. Bu dönemde modernliğin getirdiği ürünler, belli bir dünya görüşünü daha iyi anlatabilmek için ya da İslami bir yaşam oluşturabilmek için çok kolay benimsenebiliyor. Dolayısıyla İslamcılığı salt modernlik karşıtı olarak okumamak lazım, aksine modernliğin ürünlerini İslamileştirme amacı hakim. İslami psikoloji, İslami sosyoloji, İslami antropoloji gibi kavramalarda bu dönemde üretiliyor. Aslında çok daha genel bir kırılmanın yaşandığının altını çizmeliyiz.

Bu türün, Cumhuriyet romanlarında dindar insanların yobaz tasvir edilmesine karşı bir tepki olarak ortaya çıktığını söyleyebilir miyiz ?


İslami kesimde yazan edebiyatçıların ifade ettiği bu. Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki bazı romanlarda dindar karakterler o dönemin modernleşme ideolojisine uygun olarak olumsuz resmedilmiştir. İslami kesimlerdeki birçok romancı da kendi ürettikleri ürünlerle Cumhuriyet döneminin “Batıcı” diye niteledikleri edebi anlatılarına cevap verdiklerini ileri sürerler. Hatta bunu bir romancı “romana karşı romanla taarruzdayız” diye anlatır. Dolayısıyla özellikle 1980′lerde İslami kesimlerde üretilen romanlar, benzer bir muhayyileye sahip insanların ürettiği benzer edebi ürünlerdir.

Kolektif ve Epik İslamcılık tanımını biraz açar mısınız ?


Edebiyat çok güçlü bir anlatım tarzı. Ancak benim çalışmamın merkezinde edebiyattan çok İslami hareketler var. Yani benim için önemli olan bir sosyal hareketi anlamak. Edebiyat benim için sosyal ve siyasal hareket olan İslamcılığı anlamak için bir araç. Romanları kullanarak aslında Türkiye’de dindar insanların hikayelerini, farklı hikayelere verdikleri tepkileri anlamaya ve yorumlamaya çalışıyorum. Yoksa bir edebiyatın ne olduğu çok tartışmalı bir şey. Kolektif ve epik İslamcılık diye adlandırdığım şeye gelince; 1970′lerle başlayan 1980′lerde ağırlıklı olarak yazılan romanlara baktığımız zaman, üç aşağı beş yukarı aynı yapıya, benzer sözlere ve iddiaya sahip olduğunu görürüz. Sosyal hareket dediğimiz olgu da ancak ortak bir dil yaratıldığında söz konusu olabilir. Bu ortak İslami dil, Türkiye’de Müslümanların Kemalist modernleşme karşısında haksızlığa ve zulme uğradığı, Türkiye’nin Batılı modernleşme sonrası ahlaken yozlaştığı ve bu ahlaki yozlaşmaya İslam’ın çözüm olacağını dillendiriliyor. O dönemin sadece edebi değil, diğer İslami ürünlerinde de benzer bir dilin kullanıldığını görürüz. Bu benzerliğin en önemli göstergesi hepsinde kolektif bir dilin kullanılması. Yani “biz ve onlar” dilinin kullanılması. İslami kesim içerisindeki farklılıkların iç çatışmaların dile getirilmediği, mutlak ve epik bir ideal İslami geçmişten rol modelleri çıkarıldığı bir anlayıştan söz ediyoruz. Dolayısıyla İslamcılığın bir koluna 1970′lerde ortaya çıkan 1980′lerde güçlenen bugün zayıflamış olsa da hala gücünü devam ettiren İslamcılığın bir koluna dikkat çekmeye çalıştım. O yüzden kolektif ve epik İslamcılık tanımlarını kullandım. 1990′larda yazılan özeleştirel romanlarla da bu kolektif İslamcılığın nasıl dönüştüğünü anlatmaya çalıştım.

Hidayet romanlarındaki kolektif bilinç ve “biz” anlayışı aslında modern dünyaya bir başkaldırı ve yeni düzen arayışıydı; özeleştirel romanlardaki bireyselleşme bir yenilgi olarak algılanabilir mi ?

Roman dediğimiz tür belli bir toplumda yazılıyor. Onu yazan insanlar da belli bir toplumda yaşıyorlar ve o toplumun dilini kullanılıyorlar, dolayısıyla roman ve hayat arasında bir etkileşim var. 1980′lerin hidayet romanlarına baktığımızda, birçoğu 45′li yıllarda doğmuş kırsaldan kente göç etmiş bir kuşağın anlatıları. 1990′ların romanlarına baktığımızda ise 60′larda doğmuş, daha yeni kuşak romancıları görüyorum. Hidayet romanları belli bir ütopya ile biter. Herkesin hidayete kavuşturulduğu İslami yaşantının hakim olduğu sonla biter. Bu romanlar üzerinde araştırma yapmış bir sosyolog olan Fatma Karabıyık Barbarosoğlu der ki : Hidayet romanları yaşamın başladığı yerde bitiyor. 1990′lara geldiğimizde artık İslami kesimin siyaset alanında başarılar elde ettiği bir dönemi konuşuyoruz. İslami tatil ve moda tartışmalarının başladığı bir dönemi konuşuyoruz. 1990′lı yıllardaki romanlara baktığımızda bu yeni modern pratiklerin Müslüman kimlikler açısından yeni sorunlar doğurduğunu görüyoruz. 1980′lerin romanlarında vurgulanan, kadın okumalı, şuurlu bir anne ve evin hanımı olmalı ve çocuk yetiştirmeli düsturu pratik hayata karşılık bulamıyor. Üniversiteli mezunu kadınlar daha modern ve eşitlikçi fikirleri savunmaya başlıyorlar. Kamusal alanda olmak, çalışmak ve üretmek istiyorlar. Dolayısıyla bir özeleştiri başlıyor. Kadınların anlattığı hikâyelerden görüyoruz ki dışlanma sadece laik kesimlerden gelmiyor, İslami kesim de belli bir set çekiyor kadınların önüne. 1990′larda özeleştiri niçin doğuyor diye baktığımda şunu görüyorum Türkiye’ deki İslami aktörlerin çoğu yasaklara rağmen üniversite eğitimini alabilmişlerdir. Belli bir orta sınıflaşma yaşanmış ve İslami kesim zenginleşmiştir. Yeni modern pratikler de bazı inançlı insanları bir içsel sorgulamaya götürmüştür.

İslami kesim ne kadar değişim yaşarsa yaşasın kadının sorunları değişmiyor, bundan sonraki süreçlerde Müslüman kadının rolü ne olacak ?

İslami kesimde statü yükselmesi yaşandı diyoruz ancak bu yükselmeden örtülü kadınlar pay alamadılar. Milletvekili olma deneyimini ve cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yaşanan deneyimlere baktığımızda daha net görülür bu gerçek. Bu yüzden de en keskin eleştiriler kadınlardan geliyor belki. Hatta genç kuşak Müslüman kadınların söylemine baktığımızda, önceki dönemlerden de farklı bir dilin kullanılmaya başladığını görüyoruz. Genç kuşak örtülü kadınlar, İslami kimlik içinde kadınlara ve diğer kimliklere karşı bir çifte standardın olduğunu dile getiriyorlar; yayınladıkları bildirilerde daha demokratik, daha adil ve kendisinden başka kimliklere açık yeni bir duruş sergiliyorlar. Bu dil güçlenirse, İslami hareketi dönüştüren, demokratikleşme yönünde yeni kazanımlar sağlayan aktörler de kadınlar olacak.

İslami kesim alternatif bir modernleşme yaratıyor diyebilir miyiz ?

Çağdaş İslami hareketlerin iddiası Batı kulübüne karşı alternatif İslam birliği yaratmak, Avrupa ekonomik topluluğuna karşı alternatif bir İslam ekonomik topluğu yaratmaktı. Dolayısıyla Batılı modernleşmeye karşı alternatif modernleşme yaratmak. AK Parti deneyimde görüyoruz ki bu söylemlerden vazgeçildi. 1970′ler ve 1980′lerdeki bambaşka bir alternatif olma söylemi eleştiriliyor. Yeni siyasal aktörler tarafından “İslam’ın bir devlet hedefi yoktur” denmeye başlandı. Bu demek değil ki İslamcılık tamamen Müslüman kimliğinden sıyrıldı bambaşka bir yere geçti. “İslamcılıktan Müslümanlığa” diye okuyorum ben bu değişimi…

Bu Müslüman kimlik nasıl bir değişim getiriyor ?


Kimlik dediğimiz şey aslında sürekli olarak yeniden kurgulanan bir olgu, donmuş bir şey değil. İslamcı hareketlerdeki dönüşümü eşliğinde Müslüman kimlik de günümüzde önemli bir dönüşüm geçiriyor. İnançlı insanlar, farklı makro ve mikro süreçlerle etkileşim halindeler ve farklı Müslüman kimlikler de bu etkileşimin sonucunda ortaya çıkacak. Müslüman kimliklerin bir modernlik üretip üretemeyeceği de bu süreçle ilişkili bir şey. Benim sorularım şunlar: Küreselleşen dünyada birçok sorunumuz var. Ayrımcılıklar, etnik bölünmeler ve çatışmalar artıyor. Dindar aktörler, bu makro süreçlere nasıl cevap verecek, nasıl bir dil üretecek diye bir soru sormak ve izlemek lazım. Türkiye üzerinden baktığımız zaman ise Türkiye’de toplumsal gruplar arasındaki gerilim tırmanıyor. Ama bir taraftan demokratikleşme ve farklı gruplar arasında bir iç içe geçiş süreci yaşanıyor. Unutulmuş, bastırılmış etnik ve dini kimlikler gündeme geliyor. Yerel düzeyde de şu soruyu sormalıyız: İslami kimlik, Müslüman aktörler Türkiye’nin demokratikleşmesine ve birlikte yaşama kültürüne katkı yapabilecekler mi ?...
Adequatio intellectus et rei


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
14040 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 06, 2007, 11:50:02 öö
Gönderen: Hamlet
6 Yanıt
7713 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 30, 2012, 04:46:13 ös
Gönderen: Caius Keyes
26 Yanıt
19735 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 20, 2008, 08:56:53 ös
Gönderen: Santander
0 Yanıt
3295 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 19, 2008, 01:34:10 ös
Gönderen: poyraz06
0 Yanıt
2883 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 15, 2008, 08:28:30 ös
Gönderen: akasya
Modernizm Ve Edebiyat

Başlatan akasya Edebiyat

0 Yanıt
5563 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 21, 2009, 05:52:07 ös
Gönderen: akasya
0 Yanıt
4188 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 17, 2010, 02:19:34 öö
Gönderen: scherif
4 Yanıt
4351 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 22, 2011, 06:05:06 ös
Gönderen: Özer Baysaling
2 Yanıt
4168 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 08, 2013, 08:32:33 öö
Gönderen: Melina
İslami hoşgörü ?

Başlatan Waldow « 1 2 » Islam

10 Yanıt
5968 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 01, 2013, 04:10:45 ös
Gönderen: karahan