Neden doğarız bilir misiniz ?
Ölmek için !
Doğduğumuz anda , ölümle nişanlıyızdır. Kimimizin kısa kimimizin diğer insanlara göre daha uzundur bu nişanlılık süresi. Ama kabul etmek istemeyiz. Kabul etmek istemediğimiz şey hayatın tek ve yegane gerçeğidir aslında. Hiç ölmeyecek gibi yaşar, ölümü düşünmeden ya da düşünmek istemeden yaşarız.
Her nefes alışımız aslında o mutlak ve kaçınılmaz sona bir adım daha yaklaştırır bizi. Hücrelerimizin yenilenme hızları, hareketlerimiz yıllar geçtikçe, her yeni nefeslerle birlikte yavaşlar. Ama biz yavaşlamıyor-muş gibi yaparız.
Bu hayatta aslında en çok yaptığımız şey -mış gibi yapmak.
Biliyoruz da bilmiyor-muş gibi yapmak.
Görüyorda, görmüyor-muş gibi yapmak.
Duyuyor da, duymuyor-muş gibi yapmak.
Konuşmuyorda aslında konuşuyor-muş gibi yapmak.
Yaşıyor-muş gibi yaşarız aslında.
Temel olarak değerlendirildiğinde bu da bir seçimdir. Görmemek, duymamak, konuşmamak. Saygı duymalıyız bu tarz insanlara. Saygı duymalı ve hatta belki de takdir etmeliyiz.
Çünkü görmek ama görmüyor-muş gibi yapmaya,duyuyor da duymuyor-muş gibi yapmaya,konuşmuyor da konuşuyor-muş gibi yapmaya yani maske takmaya görece kıyasla "görmemek,duymamak,konuşmamak" daha saygı duyulacak bir seçim. En azından oyun oynamıyor, kendi oluyor. Başka biriymiş gibi rol yapmıyor. Banane diyorlar, bahanaler üretmiyorlar. Belki de en önemlisi "yargılamıyorlar"....
Evet hayatta en mantıksız olan şey, en saçma olan şey, en saygısızca olan şey bir insanı kendi özgür "hür" iradesiyle almış olduğu kararların bir başka insan tarafından yargılanmasıdır.
Bana göre nefret suçudur. Irkçılıktan bir farkı yoktur.
Beni ten rengime,doğduğum topraklara, yaratıcıya seslenirken-dua ederken seçtiğim isme, yaratıcıya ibadet ederken seçtiğim ritüellere, konuştuğum "dil" ile yargılamakla; beni siyasi görüşüme göre, hayat görüşüme göre değerlendirip yargılamakla arada bir fark yoktur benim için.
Bana siyasi veya hayat görüşünü değiştir demekle, dinini veya ibadet şeklini değiştir demek arasında ki farkı açıklayacak bir insan tanımadım.
Belki size arada derin bir fark gibi geliyor olsa da aslında temelde aynı kapıya çıkar. Veya aynı kapıdan çıkar. Hür iradeyle yapılan seçim(ler).
Bir insanın dini seçimlerinden dolayı yargılanmasına izin verirsek.Bunu kısmi açıdan mantıklı bulursak eğer. Bir başkasınında diğer insanları doğduğu kökene göre yargılamasına ses çıkarma hakkımızı kaybederiz. Din ve doğduğu ve yetiştiği veya ait hissettiği topraklara göre yargılamaya ses çıkarmasak. Bir başkasının da diğer insanları yedikleri içtikleri, giydikleri veya giymedikleri nesnelerle gıdalarla yargılamalarına ses çıkarma hakkımızı kaybederiz.
Size göre din yukarıda saydıklarıma göre daha sert ve makul kabul geliyorsa şayet siz pandora nın kutusunu açmış olursunuz. Sonu gelmez bu yargılama, yaftalama rezilliğinin.
Bugün bir video izledim. 19 yaşında bir çocuk ailesine "eşcinsel" olduğunu açıklıyor. Önce bağırıp çağırmalar ve en sonunda dayak. Çocuğun ailesi dine önem veren bir aile. Çocuklarına: sen böyle yaratılmadın, bu eşcinsellik bir seçim, senin yaptığın bir seçim diyerek çocuğu evden atıyorlar.
http://www.independent.co.uk/news/world/americas/daniel-pierce-over-90000-raised-for-gay-teen-after-video-of-him-disowned-by-family-goes-viral-9701182.htmlBen dini açıdan tartışmayacağım veya yorumlamayacağım. Ben tamamiyle seçim hakkı üzerinden açtığım bu konuya örnek verdim.
Merak ediyorum gerçekten bir insanın yaptığı bir seçim neden başka insanları rahatsız eder ?
Fikirlerinizden nefret ediyorum. Ama onları savunabilmeniz için hayatımı feda etmeye hazırım.Ben kızıma hep şunu öğütlerim "sokakta ki insan seni ilgilendirmemeli. Ne yapmak istiyorsan onu yap. Sokakta ki insanı düşünmeye başlarsan. Sokakta ki için seçim yapmaya başlarsın. Sokakta ki insan için seçim yapmaya başlarsan. Sokakta ki insan için yaşamış olursun ve asla kendin olamazsın. Silahında ki tek ve yedeği olmayan mermiyi boşa harcamış olursun"
Bir insanın yaptığı seçim ne olursa olsun. Seçimi yapan insanı yansıtır. Onun benliğini ve düşüncelerini yansıtır. Siz bir insanı yaptığı -size göre küçük- seçimle dahi yargılarsanız siz kendinizi Tanrı yerine koymuş olursunuz. Bu ister din, dil ırk olsun ister saç rengi ister cinsiyet seçimi isterse giydiği giymediği kıyafet olsun. Benim açımdan seçim seçimdir. Her seçim kişiyi yansıtır. Her insan nasıl yaratıcının imzasını taşıyorsa, yaratıcının imzasını taşıyanın yaptığı seçimde aslında yaratıcının seçimi olmuş olur.
Çünkü insana doğuştan verilen "hür irade" ile seçim yapma hakkı, yaratıcı tarafından verilmiştir. Her insana tanınmıştır bu hak.
Benim gözümde: Kendine inançlı diyen bir insan, bir başka insanı yargıladığı, yaptığı seçimleri sorgulama hakkını kendinde gördüğü an; o kişin "Tanrı"yı oynamaya başladığı andır....
Beni, yaptığım seçimle yargılayan, sormadan eleştiren kişi benim gözümde "nefret suçu" işlemiş olur.....
Elbet ki yaptığımız seçimlerin temeli bir teze dayanır. Karşı görüşte olanlar elbet ki kendi tezlerini sunmakta, karşısındakinin tezlerine karşı anti-tez üretmekte HÜR dür. Buna tartışma denir veya fikir jimnastiği denir.
Ama tartışma ve yargılama arasında ki ince fark; kişiyi seçiminden dolayı ötekileştirmek, "neden" diye sormadan sonuca varmak ve kesin hükümlü olmaktır. Tartışma da karşı fikre saygı duyulur, nedenleri sorulur. Nedenlerini sormadan, temellere inmeden yapılan yargı verilen hüküm benim açımdan kişinin kendini bir üst merci, bir üst makam olarak görmesinden yani özetle Tanrı yı oynamasından farksızdır.
Kaldı ki tartışmanın sonucunda illa ki bir kazanan çıkmaz. Fikirler çarpışır ama düşünceler ölümsüzdür.
Benim açımdan bir insanı din, dil, ırk açısından yargılamak ile seçimleri nedeniyle yargılamak arasında fark yoktur.
Yazımda örnek verdiğim çocuğun başına gelenler de bence nefret suçudur. Ötekiye, farklı olana saygı göstermemektir.
Akıllı kişilerin en büyük talihsizliği, salakların abuk subukluklarıyla başa çıkmak zorunda olmalarıdır.Yıllar önce lise yıllarımda, yanlış hatırlamıyorsam 1999 yılında bir seminere katılmıştım. Konuşmacı bir ürünün maksimum %99 mükemmel olabileceğini savunuyordu. Yani kesin mükemmellik yoktur. Her ürün mutlaka geliştirilebilir savını savunuyordu.
Bana göre haklıda. Gerçi cola ve ekmek bu savın dışında tutulmalı diye üretilen farklı görüşler vardı ama temelinde kesin mükemmelik kavramının mantıksız olacağı ortaya çıkıyordu.
Bu %99 luk mükemmeliyette her kişiye göre değişir. Yani her insan için geride kalan %1 lik kısım farklıdır. Sonsuz bir seçim hakkından bahsediyoruz. Sınırsız bir gelişimden
Sonsuz... Her insana göre farklı... Kişiselleştirme....
Saygılarımla