Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: BATI'DA HZ. MUHAMMED'İN İMAJI  (Okunma sayısı 11822 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 23, 2007, 01:35:14 öö
  • Ziyaretçi

Dr.Özcan Hıdır

Hz. Peygamber’in hayatıyla ilgili İslâm'ın zuhuru yıllarından bu yana Müslüman âlim ve araştırmacılar tarafından kaleme alınan çalışmalara, XII. yüzyıldan itibaren gayr-i müslimlerin çalışmaları da eklenmiştir. XIX. yüzyıldan beri yoğun olarak şarkiyatçılar sayesinde bugün artık bu alanda geniş bir literatüre sahip bulunmalarının yanında, sosyal bilimlerde kullandıkları değişik metot ve yöntemlere paralel olarak, Hz. Peygamber'i çoğu zaman seküler bir mantıkla algılama eğilimi gösteren metodoloji ve bakış açılarını da geliştirmişlerdir.

Şarkiyatçıların Hz. Peygamber hakkındaki görüşleri, aslında onların genelde islâm, özelde Kur'an ve Sünnet ile ilgili görüş ve iddialarının nirengi noktasını oluşturur. Dolayısıyla onların Hz. Peygamber hakkındaki görüş ve düşüncelerini anlamak, İslâm anlayışlarını kavramak son derece önemlidir. Yani onların Hz. Peygamber'i, ruhanî bir lider mi, yoksa sosyal bir ıslahatçı ve reformcu mu veya gezip gördüğü yerlerde kendi toplumunda bulunmayan örf, âdet ve gelenekleri gözlemleyip kendine mal eden zeki bir gözlemci mi veyahut sosyolojik ve psikolojik sâiklerle reflexive/tepkisel hareket eden ve kendi içerisinde evrim geçiren bir kimse olarak mı algıladıklarını bilmek önemlidir.

Şarkiyatçılar tarafından Hz. Peygamber'le ilgili yapılmış çalışmalar tetkik edildiğinde, bütün bu tavır, tanımlama ve bakış açılarının yanında, art niyetli bazı tanımlamaların öne çıktığı görülür. Zira onlardan pek çoğuna göre Kur'an, Hz. Peygamber'in oluşturduğu/telif ettiği bir kitaptır ve dolayısıyla İslâm da, Hz. Peygamber'in kurduğu bir din olmaktadır. Bu bakış açısının, İslâm'ın, vahiy esaslı bir din, Hz. Peygamber'in de vahyin kontrolündeki bir peygamber olduğunun inkârı anlamına geldiği açıktır.

XX. yüzyılın gelişim seyri, özellikle siyasî gelişmelerin de etkisiyle, İslâm'ı Batı'da önemli bir fenomen haline getirmiştir. Buna paralel olarak Batı insanı, İslâm diye isimlendirilen fenomenin kaynak ve kökenleri ile bunun müessisini literal/lafızcı bir metotla araştırmaya koyulmuştur.

D. S. Margoliouth'un Mohammed and the Rise of Islam adlı eserinin 1905'te yayımlanması, Hz. Peygamber ve O’nun (sav) risâleti üzerine şarkiyatçılarca kaleme alınan eserlerin önünü açmış ve bu tarihten sonra konuyla ilgili çalışmalar oldukça çoğalmıştır.

Çalışmalarında değişik yönleriyle Hz. Peygamber'i ele alan şarkiyatçıların, genel olarak iki tür yaklaşımla O’nu değerlendirdikleri görülür. Birinci grup Hz. Peygamber'i indirgemeci (reductionist) bir bakış açısıyla inceleme konusu yapmakta ve bunun neticesi olarak Rasûlullah'ı dinî kimliğinden soyutlayarak sosyal bir reformcu olarak göstermektedir. Bu anlayışın, Hz. Peygamber'in nübüvvetinin inkârı ve dolayısıyla vahiy irtibatının kesilmesi anlamına geldiği açıktır ve tabiî olarak bu, Kur'an'ın beşerîliği sonucunu doğurur. İkinci tür yaklaşım ise fenomenolojik bir bakış açısını yansıtır. Buna göre Hz. Peygamber'in dinî kimliği keşfedilerek, Müslümanların bakış açısıyla incelenir. İki tür yaklaşımda da araştırmacının ön kabulleri, onun objektifliğini etkilemekte ve bu etki, metoduna yansımaktadır.

Hz. Peygamber'in hayatını tetkike yönelik şarkiyatçılara ait pek çok çalışma bu açıdan değerlendirildiğinde onlar, İslâm ve Kur'ân'ın orjinalliğinin olmadığını, Kur'ân'ın Hz. Peygamber'in telifi olduğunu rahatlıkla iddia edebilmektedir ki, bu anlayışın tipik örneğini The Origins of islâm in its Christian Environment adlı, İslâm'ın kökenini Hıristiyanlık'ta arayan R. Bell'in iddiaları teşkil eder. Zira çoğu kere şarkiyatçılar, Hz. Peygamber'in Kur'ân ve dolayısıyla İslâm'ı nasıl oluşturduğu sorusuna cevap arayıp bu esnada ilgili görüş ve iddialarını ortaya atarlar. Buna göre Kur'ân ve İslâm'ın oluşmasında Hz. Peygamber'in şahsî dehasının oynadığı role işaret edenlerin yanında, bu oluşumu siyasî ve psikolojik birçok sebebe indirgeyenler de bulunmaktadır. Bu durum tabiî olarak, başlangıçta Hz. Peygamber'in dinî bir kimlikle değil, sosyal bir reformcu olarak toplumun karşısına çıktığı ve daha sonra edindiği tecrübelerle dinî kimliğini oluşturduğu iddiasına götürür.
Genellikle kültürel indirgemecilik (cultural reductionism) ifadesi ile açıklanmaya çalışılan bu bakış açısına göre Hz. Peygamber, dönemin Arap Yarımadası ve Mekke'sindeki sosyo-kültürel ortam çerçevesinde ele alınarak bazı sonuçlara ulaşılır.

Hz. Peygamber'in dinî kimliği ve Kur'ân ve İslâm'ı oluşturması ile ilgili teori ve iddialardan nispeten farklı bir iddia, şarkiyatçı W. M. Watt tarafından geliştirilmiştir. Watt'ın geliştirdiği bu teorinin temel karakteristiği, Hz. Peygamber'in dinî kimliğini inkâr etmemesi ve O’nun (sav) dinî samimiyetine inanmasıdır. Zira o Hz. Peygamber'i, dış dinî-kültürel faktörlerden etkilenerek dinî reaksiyon gösteren biri olarak değil; bilakis, sosyal bir ortama dinî reaksiyon gösteren biri olarak görür.

Ne var ki Watt'ın da bu konudaki görüşlerinin homojen olduğunu söylemek oldukça zordur. Zira o, Hz. Peygamber'in samimiyetini ve beşerî kaynaklardan elde ettiği bilgilerin kaynağını tespit etmeye çalışarak bu konuda üç ihtimal sıralar. Buna göre Hz. Peygamber, ya kendisine aktarılan beşerî kaynaklı bilgilerle vahiy yoluyla gelenleri birbirine karıştırmış ve neticede bunların tamamını vahiy olarak değerlendirmiş; ya bilgilerini telepatik karakter arz eden birtakım normal üstü yollarla elde etmiş olabilir veyahut da "nûhyî= vahyederiz" ifadesi, "ilham ederiz" mânâsında anlaşılmalıdır. Bu son ihtimale göre Hz. Peygamber'in ilahî mesajları doğrudan vahiy yoluyla değil de ilham yoluyla almış olduğunun belirtildiği açıktır ve bu, dış dinî-kültürel müdahaleyi hatıra getirir ki, esasen Watt'ın İslam vahiy anlayışına yönelik genel kabulüne de uygundur.

Dikkat edilirse Watt da bu konuda açık fikirlere sahip değildir ve onu diğerlerinden ayıran husus, Hz. Peygamber'in dinî fonksiyonunu tamamen diğer din ve kültürlerle irtibatlandırmayıp vahyî bir düzlemde de ele almasıdır. Ancak hiçbir surette Hz. Peygamber'in şahsı, düşünce yapısı ve dinî mesajlarındaki dış dinî-kültürel etkiyi göz ardı etmez.

İslâm dünyasında şarkiyatçılara ve çalışmalarına karşı genel bir menfî tavır takınılmasına rağmen meselelere derinlemesine nüfuz edebilen ve de İslâm ve Hz. Peygamber'e karşı saygı sınırlarını muhafaza etmesini bilen Watt ve üslûbu, İslâm dünyasındaki ilgili âlim ve araştırmacılardan yankı bulmuştur. Ahmed Zeki Yemanî, Watt'ın Islam and Christianity Today adlı eserinin takdiminde Watt'ı İngiliz ve genel olarak İslâm hakkında İngilizce eser kaleme alan yazarlar içerisinde farklı bir yere koyarak şöyle demektedir: "Profesör Watt, Batı mantalitesini, uzun süre Batı dünyasını etkisi altına alan Orta Çağ yazarlarının İslâm düşmanlığı ve ön yargılarından kurtarmak için çok şey yapmıştır. Uzlaşmanın zor olduğu bazı meselelerde uzlaşmacı bir tavır takınmanın verdiği fenomenolojik zorluklara rağmen o, İslâm karşısında dar kafalılıktan kurtulmuş ve açık görüşlülüğün zirvesine ulaşmayı başarmıştır."

Gerçekten de Watt, Muhammad at Mecca adlı eserinin girişinde müslüman okuyuculara hitaben, onların inançlarının reddini gerektirecek bir şey söylemediğini ve Müslümanlar ve İslâm inanç esasları ile Batı'daki araştırmalar arasında uçurumun bulunmasına gerek olmadığını belirterek bazı Batılı araştırmacıların görüşlerinin İslâm adına kabul edilemez olduğunu ifade eder. Bu araştırmacıların böyle yapmakla aslında, kendi koydukları araştırma prensiplerine inanmadıklarını ve onların vardıkları neticelerin tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini söyler. Ne var ki o, bu sözlerinin hemen devamında, İslâmî inanç esaslarının (doctrine) da yeni bir şekillendirmeye (re-formulation) tâbi tutulması gereğine işaret etmek suretiyle, İslâm ve Müslümanlar hakkındaki objektif sayılabilecek tutumunun, belki de biraz politik mülahazalardan kaynaklandığının ipuçlarını verir.

Kur'ân'da, Kitâb-ı Mukaddes peygamberlerinin zikredildiğini ancak buradan hareketle Kur'ân ve Hz. Peygamber'in Yahudi-Hıristiyan etkisinde kaldığının söylenemeyeceğini belirten Watt, bu peygamberlerin Kur'ân'da sunuluşunun tamamen farklı olduğunu ifade eder. Aynı şekilde o, Kur'ân'da Kitâb-ı Mukaddes ve Yahudi-Hıristiyan kültürüyle ilgili diğer meselelere ait pek çok atıfta bulunulduğunu, ancak bunlardan hareketle Kur'ân'da aslında Yahudiliğin takdim edildiğini söylemenin oldukça yanlış sonuçlara götüreceğini söyler. Ne var ki Watt, Kur'ân'da bulunan Yahudi-Hıristiyan kültürüne ait unsurların, daha ziyade kanonik/muteber olmayan veya apokrif kitaplarda bulunan bilgilerle örtüştüğünü söyler. Zira ona göre Hz. Peygamber, bu heretik bilgi ve kıssaları içerisinde bulunduğu toplumdan öğrenmiş ve herhangi bir kritiğe tabi tutmaksızın onları Kur'ân'a adapte etmiştir.


Eylül 29, 2007, 07:51:26 ös
Yanıtla #1

Hz. Muhammed'i  ister batılı ister doğulu olsun eğer birileri okusaydı anlamayanı bile o'na saygı duyardı.
ars longa, vita brevis...


Mart 04, 2008, 07:26:30 ös
Yanıtla #2
  • Ziyaretçi

Burda iman kavramı ön plana çıkıyor tabi.Şimdi şöyle düşünelim ; islam dinine göre Muhammedden önce gelmiş olan tüm peygamberler hak peygamberdir saygıyla iman edilmesi gerekir müslümanlar da bunun gereği olarak isa,musa,ibrahim,nuh,süleyman kaç peygamber varsa hepsine iman eder ve saygıyla anar.Ama hristiyan inancına göre Hz.İsa'dan sonra başka bir peygamber gelmeyecektir dolayısıyla bir hristiyana göre -tenzih ederek söylüyorum- hz.muhammed yalancıdır.Hiçbir hristiyan hz.muhammede saygı duymak zorunda değildir.Bir müslüman islamın son din hz.muhammedin de son peygamber olduğuna inanıyor değil mi?Şimdi adamın biri çıkıp dese ki "ben muhammedden sonra gelecek olan son peygamberim" müslümanlar buna saygı duyup elini mi öper yoksa "vay sapık kafir" deyip kafasını mı keser?
Bu bağlamda düşünürsek hiçbir hristiyan yada yahudinin hz.muhammede saygı duymak zorunda olmadığını anlayabiliriz..


Temmuz 03, 2008, 11:18:24 ös
Yanıtla #3
  • Ziyaretçi

Sayın Santander zaten bu yüzden Kur'an'da "Aramızda ortak olan kelimeye" çağırılırız. "İbrahim'in dini"ne yani.
Saygılarımla


Temmuz 10, 2008, 01:43:56 ös
Yanıtla #4
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 319
  • Cinsiyet: Bay

Sayın Santander Hz. Muhammed'den önce hiçbir peygamber ben son peygamberim dememiştir.
Eğer ki peygamberler Allah'ın gönderdiği değilde çok zeki ve üstün yetenekleri olan insanlar olsa idi bunu Hz. Muhammed'den önce ki peygamber de ben son peygamberim diyemezler miydi?
Cümlemden çıkan sonuç Hz. Muhammed son peygamberdir ve ondan sonra gelmesi mümkün değildir.
Ara ara ben peygamberim diyen çıksa da dolandırıcı veya bilinç altını aşırı yormaktan kendini kaybetmiş şahıslardır zaten onların da bu uğurdaki tüm yaptıkları boşa çıkmıştır.
Velhasıl kelam dünyada kimse kimse saygı duymak zorunda değildir. Zaten saygı zorla yapılabilen bir davranış değildir.
Harici arkadaşımız güzel özetlemişsin. Teşekkürler.


Temmuz 24, 2008, 07:30:35 ös
Yanıtla #5
  • Ziyaretçi

Hristiyanların böyle birşeyi reddetmesinin dayanağı nedir bilemiyorum çünkü İncil'de bile aksi yazar  İsa bir gün havarilerini toplar ve ondan sonra dünyaya inecek olan peygamberi müjdeler ismine Ahmed der ve Ahmed de Hz. Muhammedi'in birkaç adından biridir.


Temmuz 24, 2008, 09:20:12 ös
Yanıtla #6
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 562
  • Cinsiyet: Bay

Sn. Martı ben İncil'i okudum fakat orada Ahmed diye birinden bahsedilmiyordu. İncil'de adı geçen karakter Paraklit'ti, yani "Ahmed" kelimesi kanonik İncillerde yazmaz. Gnostik İnciller arasında da rastlamadım henüz.
Mea mihi conscientia pluris est quam omnium sermo


Temmuz 24, 2008, 09:23:56 ös
Yanıtla #7
  • Seyirci
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 181
  • Cinsiyet: Bay

İsanın "ahmed gelecek" sözünün belgesi nedir?


Temmuz 25, 2008, 04:55:27 öö
Yanıtla #8
  • Ziyaretçi

Benim elimde iki tane incil var bir tanesinde okudum bunu doğru bilgi açısından ayet numarasını bulup size o şekilde söyleyeceğim


Temmuz 25, 2008, 07:09:11 ös
Yanıtla #9
  • Ziyaretçi

Evet arkadaşlar şimdi size sunacağım bilgilere kesinlikle yorum katmayacağımı bildirmek istiyorum aksi taktirde bu benim çok dikkat ettiğim provokatörlüğe girer...

Sunacağım kaynaklar birçok olacak hem eski ahit hem yeni ahit'ten aldığım alıntılar var.Yeni Ahit'tekiler tartışmaya elverişli dolaylı bir bilgidir.

Öncelikle Hz. Muhammed'in geleceğini çok açık olarak söyleyen kaynaklarla başlayacağım.Bu kaynak İznik Konseyi'nde yasaklanan Barbanas İncili'dir.

72.BAB

' Ben Allah'ın Resulunun yolunu hazırlamak için geldim.Bu resul;sizden birkaç yıl sonra İncil tahrif edilip hakiki inananların 30 kişi kadar kalacağı bir zaman gelecekir.Onun başının üzerinde beyaz bir bulut bulunur.O.putları kırar.Onun sayesinde insanlar Allah'ı tanır ve ben de hakiki olarak tanınırım '

96.BAB

'O Resul güneyden gelecektir'

97.BAB

'O Resulün adı Ahmed'dir '......

Evet Barbanos'ta yazılanlar bunlar daha çok ilgili ayet var ama yeterli gördüm

Barbanos İncili'ni kabul etmeyecekler için

ESKİ AHİT ; EZGİLER EZGİSİ ; BÖLÜM 5 ; AYET 16 ' Ağzı tatlı O MUHAMMED-İM.İşte böyledir arkadaşım.arkadaşçadır.Ey Kudüs kızları! '

ESKİ AHİT ;18.BAB 15.AYET  burada Hz.Musa İsraillilere ' Rab SİZİN ARANIZDAN kardeşlerinizden benim ibi bir peygaber çıkaracaktır.' diyor...

Gelelim Yeni Ahit'e

En açık şekli Yuhanna'dadır.

YUHANNA 16/7-8  'Bununla beraber ben size hakikati söylüyorum;benim gitmem sizin için hayırlıdır.Çünkü gitmezsem Parikletus size gelemez.Fakat gidersem onu size gönderirim.Ve o geldiği zaman günah için ve hüküm için dünyayı ilzam edecektir '

Perikletus kelimesi yunanca'dır ve Hz.İsa'nın ana dili olan Aramice'deki karşılığı Munhamanna'dır.Yani Hz.İsa'nın aslında kullandığı kelime budur.Munhamanna'da kök olarak bakıldığında aynı kökten gelen Muhammed anlamındadır.Yolumuzu değiştirip yola Munhamanna'dan çıkmayıp Perikletus'tan çıkarsak da Perikletus çok övülen anlamındadır ve bu da Ahmed'dir.

Yuhanna 16/12-13
Yuhanna 14/15-16
Yuhanna 14/26
Yuhanna 15/26 bu ayetlerde de bahsedilmektedir.

Ayrıca Matta 4.15-16 ve İsaya 42.1-4 ayetlerinde de FARAKLİFT adıyla görebilirsiniz.Tabi türkçe tercumelerinde yardımcı ve teselli eden manalarına çevrilmiş olduğunu görürsünüz.Yani bu kelimelerden çevrilmiş olduğunu bilin.

Ve KİTAB-I MUKADDES'e bakacak olursak;

ELÇİ SURESİ-MALAKİ KİTABI

Ancak Islam’i teblig eden peygamberin sözü yerine gelirse, onun gerçekten RAB'bin gönderdigi peygamber oldugu anlasilir." Yeremya 28:9

HAGGAY KİTABI

2.7 Bütün uluslari sarsacagim, AHMED gelecek. Ben de bu tapinagi görkemle dolduracagim.


Evet arkadaşlar şu an yazabildiklerim bu kadar isteyen olursa daha çok bilgi buradan yazacağım ve asla yanlı olduğuma dair bir suçlama yapılırsa kabul etmediğimi bildiriyorum.Hiç bir yorum yoktur içinde hepsi saf bilgiye dayalıdır yanlı olduğumu düşünenler zaten kelimeler belli araştırmasını yapabilirler.

Neye inanıldığı önemli değil Tanrı'nın sevgisi üzerinizde olsun...



 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
6 Yanıt
5185 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 09, 2013, 09:45:39 ös
Gönderen: evvah
0 Yanıt
4186 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 23, 2012, 11:06:22 öö
Gönderen: Karakam