Bu başlık altındaki önceki bölümü, Avrupa’da Orta Çağda Languedoc ve Provénce bölgesindeki Yahudilerden ayrıca söz etmek gerektiğini belirterek bitirmiştim. Bu bölüme ise onlardan söz ederek başlayacağım ama aslında anlatacak çok bir şey de yok. Toleransın yerini bağnazlığın aldığını gösterir örnekler, o uygar (!) Batı’nın geçmişini göstermek bakımından çok daha ilginç.
Fransa’nın Akdeniz’e cepheli Languedoc ve Provénce bölgesinde yaşayan Yahudilere, önceki bölümde sözünü etmiş olduğum Avrupa’nın diğer yerlerindeki kent ortamında olduğundan çok daha iyi davranıldı. Aslına bakarsanız sadece orada değil; daha güneyde İber Yarımadası’nda yaşayan Yahudilerinin durumunun da benzer olduğu söylenebilir.
Ayrı ayrı yerlerde oturmalarına karşın Avrupa kentlerinde Orta Çağda Yahudiler Hıristiyanlar arasında toplumsal ilişkiler oluşmuştu. Önceleri özgür bir şekilde birbirlerine karışıyorlardı. 11. yüzyılda Kilise konsilleri, Yahudiler ile yeme içmeyi ya da onlarla aynı evde kalmayı şiddetle eleştirmeye başladı.
Fransa’da Kral Dindar Louis’nin egemenlik döneminde yazılan mektuplarda Lyonlu Piskopos Agobard, Yahudi-Hıristiyan dostluğundaki aşırılıklardan yakınıyordu. Hıristiyan yortularında dindaşlarının Yahudiler ile birlikte yemek yemesine çok sıkılan piskopos, kraldan cesaret alan Yahudilerin kendi dinlerinin üstünlüğü üzerine Hıristiyanlara vaaz verdiğini hatta Hıristiyanların önünde İsa’ya hakaret bile edildiğini söylemiş, birçok Hıristiyanın atalarından ötürü Yahudileri saygıya değer bulduğunu belirtmişti.
Papa 3. Innocentus’un yönetimindeki 4. Laterano Konsili, Hıristiyanlar ile Yahudiler arasındaki toplumsal ilişkilerle ilgili kaygıları dile getiriyordu. Yahudilerle Hıristiyanlar arasında bir de cinsel ilişki yaşanabileceği korkusundan kaynaklanan bu kaygı, Yahudilerin ve Müslümanların ayrı giysi giymelerini istemenin nedeni sayılıyordu: Şöyle denmişti: “Bazen yanlışlıkla Hıristiyanlar Yahudi ya da Sarasen kadınlarla, Yahudilerin ve Sarasenlerin Hıristiyan kadınlarla ilişkiye girdiği oluyor...”
Yahudiler ile Sarasenlerin bir araya konulmasından, Papa’nın Hıristiyan İspanya’yı ve daha az olasılıkla Müslümanların hayli yoğun olduğu Sicilya’yı kafasında geçirdiği anlaşılıyor. Nitekim İspanya’da, Reconquista’dan önceki Müslüman yönetiminde yüzyıllarca süren inançlar arası toplumsallığın devamı olarak Müslümanlar ile Yahudiler, Hıristiyanlarla hiçbir kısıtlama olmasızın bir arada yaşayabiliyordu. Laterano Konsili, din dışı evliliği kesin olarak yasakladı. Bu yasak, uzun süreden beri Hıristiyan-Roma Yahudiler hukukunda dile getiriliyordu. Suç, cezası ölüm olan eşcinsellik ile eş sayıldı. Ancak bu cinsel karışma tabusu sürekli olarak göz ardı edildiği ve buna pek uyulmadığı için, hukuksal metinler bu yasağı art arda tekrarladı.
20. yüzyılın Amerikalı tarihçilerinden Prof. James A. Brundage, Orta Çağda Hıristiyan- Yahudi ilişkilerindeki cinsellik ve evlilik konusundaki kaygıyı şöyle açıklamış: “Yahudi-Hıristiyan ilişkileriyle ilgili Orta Çağ hukukunun merkezinde, Hıristiyanlarla Yahudiler arasında cinsel ilişkiyle ilgili ısrarlı bir kaygı gizlidir. Evlilikle ilgili yasaların çoğuna musallat olan bir cinsellik dehşeti ve yasa koyucuların nefreti, evlilik dışı cinsel ilişkiyi ele aldıklarında özellikle keskindi... Yahudilerle ilişki sadece dinî inancı tehlikeye düşürmekle kalmıyor, aynı zamanda ruhu da bozup Tanrı’yı ciddi bir şekilde rahatsız ediyordu.” (Kaynak: James A. Brundage “Law, Sex, and Christian Society in Medieval Europe”)
Yahudilerle Hıristiyanların toplumsal ilişkilerine karşı duyulan Hıristiyan nefreti, bir zamanlar özgürlüğün ve toleransın olasıya geniş olduğu ve bu yüzden Yahudilerin çok rahat ettiği İberya’da Kastilya Kralı 10. Alfonso’nun 13. yüzyılın ikinci yarı ortalarında yayınladığı yedi bölümlük “Siete Partidas” adlı yasasında açıkça ortaya konmuştu. Ancak, öncelerin etkisiyle bu yasa yarım yüzyıl kadan pek uygulanamadı. Büyük ölçüde Roma ve yerel hukuka dayanan bu yedi yasada yer alan on iki kural, Hıristiyanlar ile Yahudiler arasındaki ilişkiyi yansıtır. Bu yasanın tümü uzun ve ayrıntılı. Şöyle bazı özet aktarmalar yapabiliriz:
Hiçbir Yahudi evinde Hıristiyan hizmetçi bulunduramaz.
Erkek ya da kadın herhangi bir Hıristiyan, ister kadın olsun ister erkek, bir Yahudiyi birlikte yemek yemeye ve içki içmeye davet edemez, Yahudinin davetini kabul edemez; Yahudilerin yaptığı şaraptan içemez.
Hiçbir Yahudi bir Hıristiyan ile birlikte banyo yapamaz.
Burada özellikle bir Hıristiyan ile bir Yahudinin birlikte şarap içmesinden söz edilmesi, Hıristiyanlığın aşağılanmasına karşı bir tepkidir. Çünkü öte yanda Yahudi hukuku, Yahudilerin sadece dindaşların ürettiği şarabı içmelerine izin verir.
İberya’da Endülüs döneminden kalma o banyolarda yapılan söyleşilerde, dostlukların gelişebileceği düşünülmüştü. (Sonradan İspanya’nın oluşumuyla birlikte Hıristiyanlık İber Yarımadası’na bağnazca yerleşince, bu banyolardan ya da hamamlardan çoğu, bir Pagan geleneği olduğu gerekçesiyle ortadan kaldırıldı.) Banyoda herkes çıplak olduğu için, Yahudilerin kendilerini ayırt edici işaretleri kalmamış oluyordu. Buna göz yumulamazdı.
Orta Çağda Avrupa’daki Yahudilerden söz edince, ekonomik etkenlere değinmek zorunludur. İzleyecek bölümdü onu ele almak niyetindeyim.