Yahudi toplumu, Orta Çağ boyunca önce tarım ve çeşitli zanaatlardan sonra, ticaretten de dışlandı.
Her tür meslekten yoksun bırakılan Yahudilere, tefecilik yapmaktan başka çıkar yol kalmadı. Böylece yeni bir basmakalıp daha şekillendi: Açgözlü, kan emici, tefeci Yahudi.
Artık Yahudilerin dünyayı ele geçirme emelinin aracı olarak, büyücülüğe para da eklenmiş oluyordu.
Hıristiyanlık ticarette kârı kabul etse de, borç olarak verilen paradan kazanç elde etmeyi yani faiz almayı günah sayıyordu. Yahudiliğin ve Yahudilerin en fazla suçlandığı konulardan biri faiz ile borç para vermeleri, dolayısıyla tefecilik oldu.
Tevrat’ın Tesniye başlıklı kitabının 23-19 ayeti şöyle der: “Kardeşinden yiyecek içecek para veya faiz uygulanabilecek hiçbir şeyi faiz talep ederek ödünç vermeyeceksin. Bir yabancıdan faiz isteyebilirsin fakat kardeşinden alamazsın.”
Yabancıdan faiz alma hakkı Tevrat’ta yazılı olduğuna göre, Yahudilerin faizcilik yapmasına dinsel bir engel yoktu.
Bu Tevrat kaynaklı buyruğun kesinliğine karşın, Yahudilerin birbirlerinden yüksek oranda faiz aldıklarına ilişkin M.Ö. 5. yüzyıldan kalma yazılı belgeler de bulunmuştur. Antik Roma ve Helen egemenliği altında yaşayan Yahudilerde de faizle borç verme işlemi ara sıra kısıtlanmıştır.
Yahudi toplumunda yoksul Yahudiden faiz alınmamasının, zenginlerden ise alınmasının uygun görüldüğü dönemler de olmuştur.
3. yüzyıldan sonra, zengin olsun fakir olsun, hiçbir Yahudiden faiz alınmaması gerektiği kuralı getirilmiştir.
7-12. yüzyıl arasındaki dönemde İslâm dünyasıyla içli dışlı yaşayan Yahudi toplulukları, İslâmın bu konudaki tutumunu da göz ardı etmeyip, faizle borç verme işini terk etmişlerdir. Bu dönemlerde Yahudiler, İslâm dünyasında inşaatçı, tüccar, ziraatçı gibi meslek sahibi oldukları için, faizle borç verme işine, dolayısıyla bankerliğe pek eğilmemiştir.
1179 yılında Papa 2. Alexander’in buyruğuyla, Hıristiyanların “ellerini kirletmemeleri” gerekçesiyle birbirlerinden faiz almaları yasaklanınca, bu alan tümüyle papanın buyruğunun kapsamına girmeyen Yahudilere kalmıştır. Ancak papanın bu karara varması için Tevrat’ın yanı sıra İncil’e de başvurması gerekiyordu. Nitekim Luka İncili’ndeki bir ayet (6:35) imdada yetişti: “Karşılığında bir şey beklemeden borç ver.” İşte bunun Tevrat ile çakışması, Hıristiyanlar arasında tefecilik üzerindeki yasağın temelini oluşturdu. Üstelik bunun Yahudiler için de geçerli olduğu ilan edildi ama Yahudilere sorarsanız kim kime dum duma… Hıristiyanların din kitabı dedikleri kitap onları bağlamazdı ki…
12. yüzyıldan başlamak üzere, Orta Çağ Avrupası’ndaki hahamlar, Yahudilerin toprakla ilgili işlerden dışlanması, ağır vergi yükleri ve kovuşturmaya uğradıklarında Hıristiyanlara rüşvet vermek için fon biriktirme zorunda kalışları gibi, çeşitli ekonomik ve toplumsal nedenlerle Hıristiyanlardan faiz almayı onayladı. Örneğin din bilgini Jacob Meir, Yahudi olmayanlardan faiz almanın yaşayabilmek için gerekli olduğuna ilişkin bir “fetva” vermiş ve Yahudiler de Tevrat buyruklarına ters olmasına karşın faiz almaya başlamıştı. 20. yüzyılın İngiliz tarihçi yazarlarından Paul Johnson, “Yahudi Tarihi” adlı kitabında, Jacob Meir’ın faiz alma gerekçesini şöyle belirtir: “Bu günlerde Yahudi olmayanlardan faiz alınmasına rıza gösteriyorsak, bunun nedeni kralların ve devlet büyüklerinin bize durmadan uyguladıkları baskı ve ağır şartlardır. Aldıklarımız yaşayabilmemiz için gerekenin en asgarisidir ve nasılsa bu âlemin ortasında yaşamak zorundayız. Hayatımızı onlarla para alışverişi yapmaktan başka bir şekilde sürdürmemiz mümkün değil; dolayısıyla, faiz almanın cezası olamaz.”
12. yüzyıl başlarının Fransız düşünürlerinden Pierre Abailard, “Dialogus inter Philosophum, Christianum et Iudaeum“ (Bir Düşünürün Bir Yahudi ve Hıristiyanla Diyalogu) adlı yapıtında, tefecilikle ilgili en tipik Yahudi gerekçelerini bir Yahudiye şöyle söyletir: “Sanki bütün dünya bize karşı birleşmiş gibi bu şekilde sınırlanmış ve kapatılmış olduğumuza göre, yaşamamıza izin verilmiş olması bir mucizedir. Açık ya da gizli saldırılara karşı bizi koruyacak hiç kimse bulunmadığı için, ne tarlalara ne bağlara ne de toprağa sahip olmamıza izin veriliyor. Sonuç olarak sefil yaşamımızı sürdürmek için bize bırakılan tek kazanç yolu, yabancılara faizle para borç vermektir; fakat bu da, bununla baskı altına alındıklarını düşünen yabancılar için bizi en nefret edilir kişi durumuna getiriyor.”
14. yüzyıl başı ile 16. yüzyıl sonu arasındaki dönemde, Yahudi olmayanlara faiz karşılığı borç para verilebileceği, ancak bu konuda dürüst davranılması ve aşırı sömürüye gidilmemesi gerektiği, faiz sınırlarının toplumun koşullarına göre belirleneceği söylenmiştir. Kimi zaman, önde gelen Yahudi din adamlarınca yabancılardan faiz karşılığı borç alıp vermenin yararlı olacağı da öne sürülmüştür. Örneğin ünlü din bilgini Maimonides, borç para karşılığında faiz işlemi uygulanmazsa Yahudi ile başka dinden olan kişi arasında samimi bir hava oluşacağını, Yahudilerin başka örf ve âdetleri benimseyerek karışık evlilik yapacaklarını, giderek Yahudi bilincinin yitirileceğini ileri sürmüştür.
Sonuç olarak diyebiliriz ki; tefecilik, borç para vererek faiz almak Yahudi dininde yabancılara uygulanmak üzere yasak edilmemiştir; Yahudi olmayan birinden faiz alınabilir.
Orta Çağdaki Yahudilerle bağlantılı olmak üzere ekonomik bakımdan etmek istediğim birkaç söz daha var. Ancak hepsini birden toparlayamadığımdan, sonrasını izninizle izleyecek bölüme bırakıyorum.