Düstur Hukuku
Düstur hukuku terimi hukuk dilinde kimi zaman “normatif hukuk” olarak geçer. “Bir kural gücü ve değeri taşıyan, yerleşmiş bir ilkeye, ölçüye uygun olma” şeklinde açıklanır. Bu bakımdan “olması gereken hukuk”u inceleyen, soyut ve kuramsal bir hukuk türüdür.
Orta Çağda Kilisesi’nde hukuk, “düstur hukukçuları” olarak bilinen bir uzmanlar sınıfının görev alanıydı. Bunlardan kimisi sonradan papa da oldu. Buyruk ve mektuplarıyla papalar, düstur hukukuna önemli katkılarda bulundu.
Bu hukukçuların Yahudilere yönelik politikalarının ya da davranışlarının pratik etkilerini değerlendirmek zordur. Yaygın benimseyişe göre; Birinci Haçlı Seferi öncesindeki düsturcular, Yahudilerle ilgili olarak ılımlı görüşleri savunuyordu. Sertliğe geçişin, birinci ve ikinci Haçlı Seferleri ırasında Yahudilere yönelik düşmanlık dalgasının yükselişini izlediği düşünülüyor. Düsturcu politikadaki bu değişikliğin, önce yaklaşık 1094’te, Chartreslı Ivo’nun hukuk yazılarında rastlanan Yahudi karşıtı duygularda dile getirildiği söylenir.
Kimi araştırmacılar ise düstur hukukunda Yahudilere yönelik olumsuz tutumun, Birinci Haçlı Seferi öncesinde de görülebileceğini ileri sürer.
Düstur Hukukçuları arasında daha liberal ya da toleranslı davrananları da olmuştur. Walter Pakter, “Medieval Canon Law and the Jews” (Orta Çağ Kilise Yasaları ve Yahudiler) adlı kitabında, daha Haçlı Seferleri başlarken bile pek çok önemli düsturcunun Yahudilere nasıl davranılması gerektiği konusunda oldukça liberal bir görüş savunduklarını ortaya koymuştur. Nitekim 12. ve 13. yüzyıllarda Yahudilerin Batı’daki toplumsal ve siyasal konumları gederek kötüleşirken bile, düstur hukukçuları, onların statülerini iyileştirmiştir. Evlilik, boşanma ve ailesel ayrıcalıklarla bağlantılı Yahudi yasaların doğasına bağlı kalma da dahil olmak üzere Yahudilerin temel haklarını onaylamışlardır.
“İtalyan Okulu” olarak da anılan güneyli düsturcular ise, Kuzey Avrupalı kimi meslektaşlarının Kilise tarafından ortaya çıkarılan ve Yahudi çocukların zorla vaftizini haklılaştırmak için öne sürülen “Yahudilerin köleliği” kavramını ciddiye almamışlardır.
Yahudilerin sözde köleliğini yadsırmış gibi görünen başka bir tolerans örneğinde, düstur hukukçuları, Hıristiyanların kolayca yerine getiremediği hizmetlerde bulunmaları koşuluyla Yahudilerin kamu görevlerinde çalıştırılmasını desteklemişlerdir.
Düstur hukukun baş yapıtı, Bolognalı ünlü hukukça Francesco Gratian tarafından 1125-1140 yılları arasında kaleme alınmış olan ve gene “Decretum” adı verilmiş yapıt olsa gerektir. Walter Pakter, Gratian’dan sonraki büyük düsturculardan kimilerinin Yahudiler üzerindeki dinsel yargı yetkisini genişleterek Papalığın teolojik varsayımlarına karşı durduklarını ileri sürer. Papalığın bu varsayımlarına karşı çıkan düstürcular, Yahudileri, “ön yargılı hukuku yürüten ön yargılı mahkemelerin konusu” haline getirmiştir.
Böylece düsturcular, Yahudiler bakımından Birinci Haçlı Seferi’nden sonra Papalık korumasıyla elde edilen kazanımları ortadan kaldırırken, Yahudilerin statüsünün bozulmasına neden olmuşlardır.
Nasıl Papalık buyrukları ve konsil bildirgeleri sivil hukukun içerik ve pratiğini yavaş ve eşitsiz de olsa doğrudan etkilemişse, düstur hukuku da aynı etkiyi göstermiştir.
Yakın geçmişimizin ünlü Alman tarihçi yazarlarından Guido Kisch’in Orta Çağ Almanyası üzerine yaptığı incelemede belirttiği üzere; “Papalık kararları ve konsil buyrukları” devletin Yahudiler yasasını doğrudan doğruya etkilemiş olmasa bile, Yahudilerin statüsünü ciddi biçimde sarsmıştır. Düstur yasalarının etkisiyle ekonomik ve toplumsal konumları çekilmez bir hale gelmiştir. Papalığın, Yahudilerden farklı bir giysi giymelerini isteyerek ayırım sağlamaya girişmesi de bunun üzerine tüy diker.
Kimi kral ve diğer egemenler, 1215 yılında 4. Laterano Konsili ile başlayan Papalık yönergelerine razı olmuş, kimileri de bu yasayı, bağışık tutulmanın rüşveti biçiminde Yahudilerden para koparmak için kullanmıştır.
Öte yanda Yahudiler, özel bir şekilde giyinmek zorunda kalışın, kendilerini saldırılara çok daha açık hale getireceğinden endişe eder olmuştur. Çünkü toplumun sıradan halk katmanlarında Yahudi sevmezlik (Antisemitizm) hiçbir zaman azalmamıştır.
Farklı giyinme, İngiltere’de de Kral 3. Henry döneminde yürürlüğe konmuştur.
Çeşitli biçimlerden geçtikten sonra bu farklı giyim uygulaması, 15. yüzyılda son halini almıştır: Dış giysilere dikili sarı bir yuvarlak. İşte bu, 20. yüzyılda Nazilerin ünlü “Yahudi simgesi”nin öncüsü olmuştur.x
Bunları yazdıktan sonra bir an durakladım. Acaba bu başlık altındaki yazı dizisini burada sonlandırsam mı diye düşündüm… Ne denli ilgi çektiğini, ne ölçüde yararlı olduğunu bilmiyorum. Forumda bu yazıları kaç kişinin görüntülemiş olduğu da bir ölçü değil. Ancak bir kez başlamışken anlatılması gereken birkaç konu daha var. O nedenle de, hayli zahmetli olsa da devam etmeyi öngördüm.