Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: İslâm’da Hoşgörü ve Tolerans- 4  (Okunma sayısı 3726 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ağustos 27, 2010, 11:04:56 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Bu konuya bir de İslâm hukuku açısından bakalım.

İslâm hukuku, insanları inançlarına ve siyasî durumlarına göre sınıflandırır. Bu sınıflandırmada önce “müslim” ve “gayri müslim” ayırımı söz konusudur. Gayri müslimler de ayrıca “ehl-i kitap olanlar” ile müşrikler yani putperestler olarak iki gruba bölünür. Ateistlere ise zaten hiç yer yok.

Gayri Müslimler, bir de siyasî konumlarına göre de iki gruba ayrılır:

1- Ehl-i Harb: Müslümanlara karşı savaş halinde olanlar,

2- Ehl-i Ahd: Müslümanlarla anlaşma yapmış olanlar.

Bunlardan ikincisi kendi içinde üçe bölünür:

a)-Ehl-i Zimme yani zimmîler: İslâm devletinin koruyuculuğunu kabul edenler,

b) Ehl-i Hudne yani muâhedeler: Kendileriyle barış yapılmış olanlar.

c) Müste’menler yani ehl-i eman: Aman dilemiş ve kendilerine verilmiş olanlar.

Gayri müslimlerin Müslümanlarla ilişkilerinin en önemli yönü, ilgili ülkenin siyasî niteliğidir. İslâm hukuku bu bakımdan ülkeleri üçe ayırır.

1- İslâm ülkesi: Dar’ül-İslâm

2- Savaşılan ülke: Dar’ül- Harb

3- Barış yapılmış ülke: Dar’ üs-Sulh

Bir ülkedeki yönetim ve uygulama İslâm ilkelerine uygunsa, İslâm hukuku uygulanıyorsa, o ülke Dar’ül-İslâm’dır. Nüfus ve bunun dağılımı önemli değildir: Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu ama İslâm hukuku ve yönetiminin yer almadığı bir ülke Dar’ül-Harb sayılır.

Ancak şunu da belirtmeliyim: Bu konuda çeşitli İslâm hukukçuları ve mezhepleri arasında tam bir uyuşma yoktur çünkü konuya temel alınan kaynak Kuran değil, hadisler ve sünnet hükümleridir.

Nitekim bu konu, günümüzde ülkemizi de yakından ilgilendirmektedir. Bir zamanlar İslâm hukukunun geçerli ve nüfusunun çoğunun Müslüman olduğu bilinen bir ülkede artık İslâm hukuku geçerli değilse, bu ülke Dar ül-İslâm değildir. Ancak öyle olmayınca, laik bir hukuk geçerli olunca, İslâm hukuku açısından bu ülkede şeriatın egemenliğinin gerçekleşmesi için cihad etmek, her Müslümanın birinci görevi sayılır. Haüydi bakalım, çıkın işin içinden.

Hanefî ve Şafî mezhebinin hukukçuları günümüzdeki Türkiye gibi bir ülkeyi Dar’ül İslâm saymakta, Malikî ve Hanbelî hukukçuları ise bu ülkelerde “küfür ahkâmı icra edildiğinden” Dar’ül-Harb uygulaması yapılması gereğinde diretmektedir.

Bu konuyu çok uzatmak istemiyorum çünkü suyu mecrasından çıkarmak gibi bir durum doğabilir. Ancak elbette forum üyeleri, bu konuyu dilediklerince irdeleyebilir; ona bir şey diyemem.

Ben bir başka noktaya geçmek istiyorum. O da siyasi bakımdan ilginç ve çok önemli bir ülke türü olan Dar’ür-Ridde.

İslâm hukukuna göre böyle bir ülke ile, bırakın barışı, hiçbir anlaşma yapılamaz. Oysa Dar’ül-Harb olan ülke ile barış yapılabilir yani o ülke Dar’üs Sulh olmaya dönüştürülebilir. Fakat zımmîlik statüsü ile de olsa mürtedlerin yaşam hakkı bile yoktur; köle bile olamazlar. Mürted erkekler İslâm’a dönmeyi kabul etmezse öldürülür; mal ve mülkleri, kadın ve çocukları ganimet olur. Kadınlar ile çocuklar köle olarak kullanılır. Onların da yine İslâma dönmelerine çalışılır.

Bakara Suresi’nin 256. ayeti “Dinde zorlama yoktur.” dese de, Fıkıh bilginleri Hz. Muhammed’in, «Kim dinini değiştirirse onu öldürün.» tarzındaki hadisine dayanarak, bir mürtedin öldürülmesi gerektiği görüşünde birleşmiştir. Bu bağlamda da Şafî, Malikî ve Hanbeli mezhepleri mürtedin öldürülmesi konusunda kadın erkek ayırımı yapmazken, Hanefi ve İmamiye mezhepleri mürted bir kadının öldürülmeyip hapsedileceği görüşündedirler.



İslâm hukukunu gözden geçirirken, sanırım şu Zımmîlik konusu üzerinde biraz daha durmalıyız çünkü bu çok önemli. Onu başlı başına bir konu olarak bir sonraki bölümde ele almak istiyorum.


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ağustos 27, 2010, 11:31:49 öö
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Bu bölümde sayın ADAM'ın dikkatleri çektiği en önemli nokta,İslam hukukunun Kuran-i esaslara göre değil de,hadislere ve sünnete göre oluşturulmuş olduğunu belirtmesidir.

Hadislerin kaynağı şaibelidir.Yaklaşık birbuçuk milyon hadisten,sadece 50 kadarı üzerinde ortak kanı oluşturulabilmiş olması,İslam hukukunun inşasında hüküm sahibi olanlarla ilgili fikir sahibi olmamız için yeterlidir,sanırım.


Saygılar
Ben"O"yum,"O"ben değil...


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
13 Yanıt
22231 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 01, 2013, 02:46:20 ös
Gönderen: Spock
36 Yanıt
23780 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 23, 2012, 10:20:17 öö
Gönderen: Masor1976
4 Yanıt
4483 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 17, 2010, 04:53:27 ös
Gönderen: martı
1 Yanıt
3410 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 17, 2010, 05:08:10 ös
Gönderen: martı
0 Yanıt
2708 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 17, 2010, 10:02:54 öö
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
6376 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 23, 2010, 08:54:46 ös
Gönderen: sun
0 Yanıt
3009 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 24, 2010, 09:54:20 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3134 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 26, 2010, 11:04:58 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2936 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 31, 2010, 12:05:46 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
8192 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 20, 2010, 02:44:50 ös
Gönderen: Mozart