Konu dallanıp budaklanmaya başladı. İlgisiz yönlere sapmadan önce bari ben bu dizinin ikinci bölümüyle konuyu odağına çekmeye çalışayım…
Aynı tarihsel dönemde, değişik toplumlarda yaşayan insanların inandığı tanrı ya da tanrıların nitelikleri birbirinden farklıdır.
Genel olarak “tanrı” kavramı tüm insanlık tarihi boyunca var olmuştur. İnsanlar, inandıkları o tanrı ya da tanrılara tapınma gereğini de duymuştur. Üstelik tapınmanın da belirli bir yönteminin, kurallarının olması gerekli görülmüştür.
Toplumlar, hem tanrı kavramı hem tapınmanın yöntemi üzerinde kendini oluşturan bireyler arasında uyum olmasını da ister. Bunu, doğal olarak bir arada yaşamanın gereklerinden biri saymış, var olmayan bu düzeni kurmaya, sağlamaya çalışmışlardır.
Bu bakımdan insanlar belirgin farklar hatta aykırılıklar ile karşılaşınca, toplumu başka alanlarda da uyum içinde tutabilmekte zorlanmışlardır. İnsan için çok önemli olduğundan, herkes bunu çok önemsediğinden, öncelikle bu konuya çözüm aramışlardır.
Bu arayışın sonucunda bulunan çözüm, insanların belli bir inanç ve uygulamalar tutamı yani din kapsamında birlik ve bütünlüğünün sağlanmasıdır.
Kimileri dini insanlara Tanrı’nın gönderdiğini ileri sürüyor; ben de karşı çıkıyorum. Ben Tanrı’nın insanlara hiçbir şey göndermediğini ileri sürmüyorum. En azsında şimdilik böyle bir iddiadan kaçınıyorum. Fakat dinin bir tanrısal ürün değil, bir insansal yaratım olduğunu açıkça görüyorum. İşte size Animizm, Totemizm, Şamanizm, Paganizm, Musevilik, İsevilik, Manicilik, Muhammedilik, Zerdüştilik, Hinduizm, Brahmanizm, Budizm, Şintoizm, Mormonizm… Daha sayayım mı?
Bu çalışmanın amacı da ileri aşamasında bunlardan özellikle seçilmiş birini ve o dine bağlanan bir toplumun başına gelenleri incelemek olacak. Ancak şimdi burada duralım bakalım nasıl katkılarda bulunuyor dostlarımız…