Sayın karahan,size 1982 yılında ki Mimar Sinan dergisinden bir alıntı yapacağım.
Ç.- çırak
Ü.- üstad
Çırak île Üstad Arasında Bir Diyalog
Ç. — Merhaba ... bey.
Ü. — Merhaba ... kardeşim.
Ç. — ... bey, biraz konuşabilir miyiz?
Ü. — Hangi konuda?
Ç. — Masonluk konusunda... aranıza katılalı, zihnimi kurcalayan bazı sorular var; beni aydınlatmanızı rica edeceğim.
Ü. — Memnuniyetle kardeşim ...izin verirsen, sormaya başlamadan evvel, benim vurgulayacağım bir husus var : Dış âlemde, değişik sıfatlar kullanarak, birbirimize hitap ederiz. Fakat biz masonlar, kendi aramızda bu şatafatlı sıfatları kullanmayız... hattâ kullanamayız... Bu nedenle, bundan böyle, bana hitap ederken... kardeş veya... Üs. diye hitap etmen gerekecektir... zîrâ bu bir kuraldır. Mason, kardeşlerine hitap ederken, bey, bay, başkan, müdür, paşam ve benzeri sıfatları kullanmaz...
Ç. — Özür dilerim... Üstadım, bu bilmeyerek oldu.
Ü. — Kardeşim... özür dilemeyi gerektirecek bir durum yok; bilmemen doğaldır... ben sâdece uyardım. Şimdi sorularına başlayabilirsin.
Ç- — Geçenlerde, ziyaretçi olarak, bir loca toplantısına gittim. Üzerimde açık renk spor bir elbise vardı... içimde de balıkçı yaka bir kazak... yâni gömlek ve kravatım yoktu. Tanımadığım bir kardeş yanıma geldi, efendice hal hatır sordu... hangi kola mensup olduğumu sordu... söyledim... benden özür dileyerek, üzerimdeki kıyafetle mabede girmemem gerektiğini... münâsip bir dille anlattı. Durumu kavradım ve usulca mahfeldeh ayrıldım. Bu durum beni rahatsız etmedi desem yalan... Gece gözüme uyku girmedi... düşündüm durdum... ve bir takım sorular kafamda sıralanmaya başladı.
İlk sorum şöyle :
Hür ve kabul edilmiş masonlar... diye adlandır ildiğimiz kâlde... üzerimde hürriyet kavramı ile çelişen bir durumun baskısını duyuyorum. Daha açık bir ifâde ile... hür olduğuma göre... niye kıyafetime müdâhale ediliyor?... dilediğim kıyafetle mabede girebilmeliyim. Yeri gelmişken... benzer bir anımı ileteyim. Agap denilen bir yemek toplantısında içkime müdâhale edilmişti... yalnız şarap içebilirmişim... şarabı da hiç sevmem.
Ü. — Sorular bu kadar mı?
Ç. — Şimdilik aklıma gelenler bunlar... her hâlde daha olacaktır; onları da yeri geldikçe sorarım... izninizle...
Ü. — Mason mahfeli nev'i şahsına münhasır bir mahfeldir... hattâ sorunda belirttiğin gibi, bir mabettir. Mabet, Tanrı ile yakınlaşmak isteyenlerin bir araya geldikleri noktadır. Uygar toplumlarda bireyler, mabetlerine temiz, derli toplu ve koyu renk elbise ile girerler... bu tür davranış, saygı göstermenin bir simgesi olarak kabul edilmiştir... evet, medenî insanlar medenî kurallara uymaktadırlar. Mason olan bir kimse, buna gözü kapalı olarak uymak zorundadır... çünkü Mason demek, insan demektir; aksi düşünülemez. Sorunun bu kısmına değişik açılardan cevap vermek mümkündür. Fakat, zaman beni sözlerimi hesaplı kullanma zorunda bıraktığından, değişik açıdan, komprime bir cevap daha vereceğim : Çırak olurken, Türkiye Büyük Locasının yasalarına bağlı kalmayı taahhüt etmedin mi?
Ç. — Evet, ettim.
Ü. — O hâlde, sorularını bu cevabın ışığı altında tekrar gözden geçir ve cevaplarım kendi kendine ver .Bu ikinci cevabımla, sorunun ikinci kısmını, yâni içki ile ilgili olan kısmını da cevaplandırdığım kanısındayım. Bu nedenle, sorunun bu kısmına ayrıca cevap verme lüzum ve gereğini görmüyorum.
Ç. — Sayın Üstadım, bu ikinci cevapla, bèni yuvarlak kelime ve cümlelerden örülmüş fikir duvarına sıkıştırdığınıza inanmış görünüyorsunuz. Ben aynı kanıda değilim... siz Sayın Üstadım, bu tüllerin arkasından çıkın ve bana öyle cevap verin,
Ü. — Çırak kardeşim, bu acemice ifâdeyi toleransla karşılanabilir olarak gördüğümden, yalnız bir hususu hatırlatmakla yetineceğim. Masonluk, allegori ve semboller dediğimiz tüllerin içindedir ve biz gerçek masonlar, hayâtın gerçeklerini bu tüllerin içinde bulmaya çalışıyoruz. Sana cevap vereceğim diye tüllerin arasından çıkarsam, Masonluğun dışına da çıkmış olurum ki... buna hiç de niyetli değilim.
Ç. — Allegori ve sembol dediğiniz... nedir?
Ü. — Çırak kardeşim, Mason olman için seni zorla... kolundan tutarak mı getirdiler? Kesinlikle kendi arzunla geldin diyeceğim... çünkü, Mason olurken, ben de aynı yol ve engellerden geçtim... ve bende de Mason olma arzusu yanında, tecessüs de vardı... ve bu tecessüs beni bir açlığa şevketti
ve bu açlığımı, elime sıkıştırılan ritüellerin satırlarına gömülü bilgilerle gidermeye çalıştım ve çalışa gelmekteyim. Çırak kardeşim, bana, «ben mütecessis değilim» deme... tecessüs, normal bir insanın muharrik kuvvetidir... iç dünyamızla dış dünyamız arasında bir köprüdür. Mütecessis olmayan bir kimse, yorumsuz, bir ruh hastasıdır. Tecessüs bir içgüdüdür, bütün canlılarda vardır. Harfleri güçlükle kelime hâline getirmeye başlar başlamaz... «bu ne... bu ne...» diye sormaya başlar insan yavrusu. Şimdi, Mason olmayı başarmış bir insan olarak, «ben mütecessis değilim» deme.
Ç.-Sayın Üstadım, bütün bu söylediklerinizin içinde, dolaylı veya dolaysız olarak, allegorinin ve sembolün tarifine rastlamadım.
Ü.-Kardeşim, burada bir benzetme yapacağım. Bu benzetme, söylediklerine cevap olacak: Ben sana elmayı verdim... sen de alıp yedin... elmayı yediğin hâlde, bana hâlâ elmayı ne zaman tarif edeceksin diye soruyorsun... Tarife ne hacet, elmayı yemekle, ne olduğunu öğrenmiş oldun... tarifini de sen kendine göre yapmalısın. Masonluğun özelliklerinden biri, öğretilerini sembollerle ifâde etmesidir. Kısacası, Mason, leb demeden leblebiyi anlayacak insan demektir. Ama ben bu acemiliğini müptedîliğine veriyor ve «allegori» ile «Sembol» ü özetliyorum :
Allegori : Kinayeli, remzî mecazî anlatım... kinayeli hikâye.
Sembol : Fikir veya fikirleri ifâde eden dbje.
Örnek : Ritüellerdeki anlatımlar «allegori»; pergel, gönye ve benzeri objeler «sembol» dür.
Biraz evvel, «beni yuvarlak kelime ve cümlelerden örülmüş fikir duvarına sıkıştırdınız» derken, allegorik bir anlatım örneği vermiş oldun.
Ç-Üstadım, haklı olarak çıkışıyorsunuz... yalnız, izin verirseniz, bir itirafta bulunayım... ben o dediğinizi yaptım... tecessüsüm, ritüeli bir çırpıda adetâ yuttu... fakat zevkine varamadım... ayıptır söylemesi, ben haricî âlemde bir Üniversite Profesörüyüm... izninizle... okuduğumu anlarım...
Ü.-Çırak kardeşim... seni önce tevâzua davet ediyorum. Haricî âlemde her şey olabilirsin... fakat burada henüz bir çıraksın... Üstad da olsan, nihayet sen de kardeşsin, ben de. Profesörlüğüne gelince: doğrusu, kardeşlerimden biri profesördür diye gurur duyarım. Evet, profesör olmuş bir kimse elbet de okudunu anlar... Fakat okuduğun metin, öyle rastgele yazılmış bir metin değildir. Mecazî anlamda... bu metin allegorilerle ve her biri değişik anlamlara gelen sembollerle doludur. Bu metinden yalnız bir tek anlam, çıkmaz... her okuyanm anlayış ve kavrayışına göre değişik yorumlar çıkar. Bu bakımdan, sembollerin anlamı bilinmezse, defalarca da okunsa anlaşılamaz, zevkine de varılamaz. Bütün masonluk bilgileri ritüeller içinde değildir. Yâni, yazılı olmayan bilgiler, yazık olanlardan daha çoktur. Masonlukta bu bilgilere EZOTERİK denir. Bir kelime ile, Masonluk mabette öğrenilir. Bu sebepledir ki, tahkikatın yapılırken, senden devam hakkında taahhüt alınmıştı... gerçek anlamda Mason olmanın bir şartı da devamdır. Masonluk peşimizden gelmez, biz Masonluğun peşinden gitmek zorundayız. Bir benzetişle, Mason, bir «kriptolog» durumundadır. Sembolleri birer şifre olarak kabul edersek, Mason, önce bu şifreleri (sembolleri) öğrenmeli ki, okuduğu metinden bir anlam çıkarabilsin... hattâ masonun işi kriptolog'un işinden de zordur. Zîrâ kriptolog, şifre anahtarı ile metnin gerçek anlamını kolaylıkla çıkarır... masonun elinde böyle bir anahtar yoktur ve yalmz metinlerden değil, objelerden de anlam çıkarıp yorum yapmak zorundadır... Bu bakımdan, kimse ben gerçek anlamda Mason oldum ve Masonluğu kavradım diyemez.
Zâten beş duyumuz Masonluğun boyutlarım kavrayacak güçten yoksundur. Değişik bir ifâde ile, Masonluk, dış âlemdeki klasik eğitim sistemlerinden farklı bir sistemle öğrenilebilir. Bu sistemin özelliklerinden biri de şudur : Hocası yoktur - kitabı yoktur - Mason, öğrenirken öğretir, öğretirken öğrenir.
Ç.-Sayın Üstadım, bütün bu anlattıklarınız zihnimi karıştırdı. Masonluğun amacı insanın zihnini kanştırmak olmasa gerek; her hâlde olumlu bir amaca yöneliktir. Sizce bu amaç ne olabilir?
Ü.-Bu soruna cevap vermek zordur... ((kesin cevabı şudur» şeklinde bir ifâde kullanamam... kullanılamaz da. Ancak senelerin tecrübelerine sığınarak kendime göre bir yorum yapabilirim... ama bu yorum gerçeğe ne kadar yaklaşır, bilemem. Sırf sorunu cevapsız bırakmamak için girişimde bulunacağım... belki varsayımlar bu konuda bize ışık tutar ve hedefi uzaktan da olsa görmemize yardım eder. Masonluk, rûh'un varlığını ve ölmezliğini kabul eder. Ana umdelerinden biri budur. İşin içine rûh girince, ister istemez, mistisizmin içinde buluruz kendimizi... Kudretine sığındığımız yüce varlığı da içimizde...
Ç. — Yâni, Masonluk bir dîndir mi demek istiyorsunuz?...
Ü. — Bunu da nereden çıkardın?
Ç. — Af buyrun... Rûh, Yüce Varlık ve Mabet kavramları, bende olduğu gibi, sizde de dîn çağrışımı yapmıyor mu?
Ü. — Bu kavramları, genelde, mücerret olarak değerlendirirsek, çağrışım doğrudur. Fakat bu kavramları Msonluk görüşü içinde değerlendirirsek, işin mâhiyeti değişik bir yön alır... ve Masonluğun bir dîn ve hattâ bir mezhep olmadığı da ortaya çıkar. Çırak kardeşim, bu şüphelerini yerinde buluyorum... sen ne de olsa aramızda yenisin; dış âlemin antimasonik etkenlerinden henüz sıyrılamadığını ve bir an önce içindeki şüpheleri yok edip sıyrılmak istediğin için bu soruları sorduğunu biliyorum. Ben de, şüphelerine açıklık getirmek için, elimden geldiğince, kafa yapım oranında, yararlı olmaya
çalışıyorum... bu nedenle de kendimi büyüteçsin altına koyuyorum... Beni yeni tanıyorsun, kim olduğumu bilmemen de doğaldır. Ben.... yim. «A» dînindenim. Aramızda «B» ve «C» dîninden olanlar da var; hattâ «C» dîninden olanlar kaahir çoğunlukta. Ve ben aralarında «A» dîninin hemen hemen tek temsilcisiyim. Bu güne dek, «A» dînindenim diye hiç bir farklı muamele görmedim... farklı muamele bir yana, bir masonun erişebileceği yüksek payelere de lâyık görüldüm... Bir gün olsun dînî inanışlarımdan sapmam için şu veya bu inanç lehinde, dolaylı veya dolaysız, fikrî çalışma yapıldığını veya girişimde bulunulduğunu görmedim... bu husus, diğer dinlere mensup kardeşlerim için de geçerlidir. Bu söylediklerimin ışığı altında, bir de Büyük Loca Tüzüğünün başında mevcut «Hür Masonluğun Prensipleri» adî altında toplanmış on maddeyi iyice oku ve ondan sonra bana ne düşündüğünü söyle; hem de çekinmeden. Bu konuda yapacağın yorum, seni ya yanıma getirecek veya karşıma koyacak. Her iki durum da benim makbulümdür. Aksi
görüşte bulunursak da, biz yine kardeşiz... bana göre, Masonluğun îcâbı budur.
Ç.-Üstadım, bu dediğinizi aynen yapacağım... fakat... bu âna kadar gösterdiğiniz toleranstan cesaret alarak, son olarak, tecessüsümü tahrik eden bir hususa değineceğim... Bir an için görüşünüzün isabetini var sayalım... varsaydığımıza göre de, toplantı yerimize mabet yerine lokal dememiz ge
rekmez mi?...
Ü.-Mukaddes kitapları açtıktan ve Yüce Varlığın şanım andıktan sonra mesaiye başladığımıza göre, böyle bir yerin adı ancak mabet olabilir. Değişik bir ifâde ile, farklı inançlı kimselerin kardeş sevgisi ile bir araya geldikleri, inançlarnda bağımsız kaldıkları ve Yüce Varlığın, aynı ve tek olduğuna inananların bir araya geldikleri yer, ancak mabet diye adlandırılabilir.
Ç.-Üstadım, sizi yordum... özür diler ve teşekkür ederim... dediğinizi de yapacağıma söz veriyorum.
Ü.-Sayın kardeşim, asıl ben sana teşekkür ederim... sen ritüeli iyice gözden geçirmemiş olsaydın, bu kadar soru soramazdın... soru... ve yerinde soru sorabilmek, bir ilginin varlığını gösterir; bu ilgin seni Masonluğa yaklaştırır. Şunu da ilâve edeyim; kardeş olduğumuza göre, birbirimize, karşılıklı olarak, «sen» diye hitap etmemiz yerinde olur.
Saygılarımla...