Kıymetli üyelerimiz merhabalar; öncelikle bir bebek ( ileri Premature )sahibi olmam ve Esimin beyin timoru ameliyatı geçirmesi nedeni ile yaklasık 2 senedir aktif bir takipci ve
katılımcı olamadığım forumumuza ara arada olsa katkıda bulunmak istedigim icin; bir yerden başlamak adına bu konuyla başlıyorum.
Bir müslüman olan ve bir müslüman olarak yetiştirilen ben; 2015 yılında Japonya ya seyyahatimi anlatmak istedim.
Bizler türk ulusu olarak Müslümanlığı yaşarken müslümanlığın kurallarından biri olan insan ve insan yaşamına saygıyla yoğrulduk.
Her nekadar toplum bundan günümüzde uzaklaşsa da... İnsan sevgisi ve insan yaşamına saygı ve merhamet duygusu türk insanının
hamurunda olan en temel güdü ve icsellestirilmiş dürtüdür.
Ben japonyaya 63X yıllık bir Samuray okulunun kabul görmüş ögrencisi sıfatı ile gittim. Ve orda 2. ailem ve klanım ile tanıştım.
Bu aile tüm dünyaya yayılmış yaklaşık 13XX Samuraydan oluşuyor. Okulum ve Klanım Japonya Hukumeti ve İmparatoru tarafından 1916 yılında ;
Somut olmayan kulturel miras kabul edilmiştir. Şimdi bircoklarınız gülerek 18XX lü yılların ortasında Shogun'lıgın
kaldırıldıgı ve parlementer yönetim şeklline geçildigini anlatıcak. Ancak 135X li yılların ortasında temelleri atılan kast sistemi nedeni ile
halen Samuray ve Klan aileleri kendi içlerinde tören ve rituellerini, "Kenjitsu" sanatını devam ettirerek yeni nesillerine aktarmaya çalışmakta.
Biz türkler ile hemen hicbir ırkın olmadığı kadar yakınlar. Bunu tarih icinde yaşananlara baglamanın cok dogru bir sey oldugunu belirtmem gerek.
Neyse sonuc olarak İster istemez benim egitimin bir parcası olarak Şinto dini rituellerini basit bir kaçını gerçekleştirme zaruriyetim var.
Zaten kan ile ettigim yeminimde beni buna zorluyor. 15 günlük Japonya seruvenimde Klanımın 6XX yıllık koruma görevi olan Katori tapınagına gittim
gezdim ve günü geldiginde tüm klan üyeleri ile birlikte Tapınak bahcesinde tüm japonyadan gelen misafirler icin yapılan törende Klan bayragını tasıma onuruna nail oldum.
Bu Samuraylar tarihinde ilk, çünkü daha önce bir Gaijin Samuray'ın bir Klan bayragını tasımasına izin verilmemiş. Bu hem bir Türk olarak hemde Samuray olarak hayat boyu tasıyacagım bir onurdu.
Tapınak bagcesinde binlerce seyirci önünde Kenjitsu gösterisi yaptık ; ardından tapınaktan cıkarak Kasabaya yurndu ve kasaba meydanında hazırlanan alanda da gösteri tekrarlandı.
tekrar tapınaga döndügümüzde Tapınak rahipleri biz onların koruması oldugumzudan bize tapınakta özel bir salonda yemek verdi.
Ard arda gecen yogun calısmalar sonrasında her gün japonyanın farklı bölge ve sehirlerini gezdirdiler. Tapınakları ziyaret ettik. Ancak sadece Şinto Tapınagında bizler ve
kılclarımız Samuray olarak hayat boyu korunmak üzere yüzlerce kisi önünde kutsandık ve tam manası ile büyük bir Şinto ayinine iştirak etmiş olduk.
Müslümanlık bize 2. bir dini yasaklasa da. Bir samuray olarak bize asılanan ve icsellestirmemiz istenen sey gerektiginde hizmet için bir an duraksamadan ölmek ve öldürmektir.
Hayat boyu yapılan tüm Kenjitsu çalışması onurla öldürmek ve yine onurla ölmek icin.. Ben hayatımın kalan kısmını bu ikilem icinde yasamaya mecburum.
Muslumanlık ve yasadıgım toplum sadece sosyal statu ve maddi konuma odaklı bir yasam sürdürürken; Japonyada 80-90 yasındaki hiç tanımadığım
insanların bile önümde beline kadar egilerek Gaijin Samurai diye hitap etmesi ve saygı göstermesi. Beni tanımaya calısan japonların Kenjutsu çalıştıgımı ve klanımın ismini
söyledigimdeki korku ve hayret tavırları ve sonrasında gösterdikleri hörmet ve saygı hayatımda hic yasamadıgım duygular yasattı ve ruhumda tarifsiz izler bıraktı.
Bu noktada medeniyet , ekonomi, özgürlükler yada paranın önemsizligini, asil önemli olanın; dini tabulastırmadan hayatın bir parcası olarak kabul edip öyle yasamanın
toplumsal dengeleri ne kadar etkiledigini gördüm. Din ile insan ve dini dayatmalar ile insanların ve yine Dini yaşamak adına toplumsal farklılıkları gördüm.
Bunun bir benzerini Tailand ve Singapour da da görmüştüm. Ancak Japonya bu noktada bana cok daha farklı bir bakış acısı sagladı, cünkü kendimi icinde buldum.
Diğerlerinde ise sadece tapınaklarda resim ceken bir turisttim.
Benim öyküm ve anlatıklarımdan bir sonuc cıkarmanız gerekmiyor. Ben bunu sadece toplumların evrimleşme noktasındaki kırılımlarını göstermek icin yazdım.
Türkiyenin basına gelen sey hemen hemen tüm kıtalarda onlarca ülkenin basına gelen sey.. Ama bunu farkedebilmek icin icinden cıkıp , benim gibi istem dısı sekilde deneyimlemeniz gerekiyor.
Din cok ince bir cizgi, dindarlık ise dine neresinden baktıgınıza baglı. İnsana inancı kalmamış , insana güvenin azaldığı toplumlarda din sadece politik , ekonomik bir
güc ve çıkar aracı olmaktan öteye gitmiyor.
Elbette bu toplumsal cöküsü hızlandırıyor. Burdaki toplumsal cöküşü anlamak icin aydın , ileri görüslü yada akademisyen olmayada gerek yok. İcinde olduğunuz
perspektiften sıyrılıp , bir uzaylıymış gibi izlemeniz yeterli.
O yüzden dini tabu olmaktan cıkarıp, Bu hayatı güzlelestiren uyulmasının; insanı diger insanlarla yakınlastırıcı , bütünlestirici etkilerinin ön plana cıkarılması
seklinde ve icsellestirmenin gerektigini düsünüyorum.
Dini toplumumuz da insnaların bir sey yapması yada yapmasını istedigimiz seyler icin bir arac olmaktan cıkarıp, "doğum-yaşam-ölüm" döngüsündeki yerimizi
anlamaya çalışmak ve Allahın " Yada adına ne demek istiyorsanız - İnandığınız göksel varlıgın " sizin bunu farketmenizi calısmaktan baska bir şey yapmadığını anlamalısınız.
İnsanlığı bir kılabilmek için çalışmalı bunun icinde canlı cansız her madde ve varlığa aynı duyarlılık ve hosgoru ile yaklasmalısınız. Dengelerin bu kadar kırılgan
oldugu bir dünyada bunu yapabilen toplumlar elbette bir adım öne çıkıcaklardır.
Bana Müslüman ve Şintoist denilebilir. Ancak bana dair düsüncelerinizin hicbir önemi yok. Eger bu anlatıdan kendinize bir hisse cıkarabiliyorsanız.
O zaman bu kadar uzun yazdıgım bu yazı bir anlam kazanmış demektir.