2008 yılının Ağustos ayında ortaya konulmuş ve hayli tartışması yapılmış bu başlık üzerine ben de yetersiz bilgi ve görüşlerimi belirtmek isterim.
Her şeyden önce şunu demek isterim: "Bir ateist mason olamaz." biçimindeki ileri sürüş, günümüzde kendilerine "muntazam" diyen, bir bakıma Anglosakson Masonluğu topluluğu çerçevesinde yer alan mason kuruluşlarına özgü. Bunlar, dünya yüzünde sayısal çoğunluğu ve ekonomik-politik özellikleri nedeniyle de oldukça baskıcı bir güç oluşturuyor.
Öte yanda, zorunlu bir koşul olmamakla birlikte bir ateistin de mason olabileceğini benimseyen mason kuruluşları var. Onların var oluşunu yadsımak olanaklı değil. Bu nedenle kendilerine "muntazam" diyenler onları gayri muntazam olarak niteliyor. İşin kötüsü, Masonluğun evrensel ülküsünü bir yana iterek, onlarla toleranslı bir uyum sağlamak yerine bu gayri muntazamlık olgusunu âdeta bir suçlama olarak kullanıyorlar. Bu bağlamda daha da ileri giderek onları "klandesten" olarak nitelemişlikleri de var.
Berikiler de boş durmuyor hani... Böyle bir uyuşmazlık yaratan karşı kanattakileri ılımlı olarak "tutucu" (muhafazakâr), daha ileri gittiklerinde "dogmatik" olarak nitelendiriyorlar.
Oysa hepsi birbirine karşı Masonluğun en önemli ilkesi olan toleranslı davranmayı bilse, bu sorunlar çıkmayacak.
Masonluğun amaçlarının gerçekleştirilebilmesi yolunda ateist olmak ya da olmamak ne fark yaratır ki?... Masonluğun amaçları bir öte dünyaya ilişkin değil, üzerinde yaşadığımız bu dünya ile ilgili. Bir ulu yaradan varmış ya da yokmuş, hiç fark etmez. Hedef sadece insan ve insanlık… İnsanlar arasında başından inanç ya da vicdan özgürlüğü bakımından ayırım yapmaya girişmek, bu ülkünün gerçekleşmemesi için uğraşmak gibi bir şey; ancak bir ulu yaradana inananların insanlığını gözetmek, ötekileri dışlamak... Diğer yandan çok sıkı dinsel inançları olan fakat inançları çerçevesinde ulu yaradan gibi bir kavram bulunmayan Hindular, Budistler,Taocular, Şintolar gibi geniş kitleler de kapı dışarı...
Bu bağlamda muntazam (!) masonlar ne diyor? “Biz onları da gözetiyoruz; dışlamıyoruz. Tüm insanlar gözetilirken herkesin mason olması gerekmez.”
O zaman be de soruyorum: Dünyanın bir yanındaki coğrafyada yer alan masonlar bambaşka bir coğrafyada yaşayanların da bir insanlık ülküsü peşinde koşmalarını nasıl sağlayacak?
Zaten bu olamayacağı ancak ekonomik politikalarının gereği o ülkelere de Masonluğu kullanarak sokulmaları gerektiğini bildikleri içindir ki, şu muntazam denilen masonluğun odağı durumundaki İngiltere Birleşik Büyük Locası, yayımlamış olduğu bildirgeler ile bir güzel hülle yaratmış.
Ancak konuyu böyle genişleterek dağıtmadan asıl başlığa döneyim.
Masonluğun o muntazam denilen kanadında da kabul görmeyi sürdüren 1723 tarihli anayasası (halen geçerliyse) bir masonun asla bir budala ateist olamayacağını belirtiyor.
Bunun üzerine demagojik bir yanıt var: Demek ki akıllı bir ateist olabilir.
Nedir bu ateistlik?... Tanrı inancı olmayışı mı, Tanrı'nın var olmadığını savunmak mı?
Bu açıdan bakıldığında, kararsız ya da septik (kuşkucu) kimselere de ateist deniyor. Bu yanlış. Ateist olmak hiç de sanıldığı denli kolay bir iş değil. Tanrı'nın varlığını savunmak, yokluğunu savunmaktan çok daha kolay. Dolayısıyla, tesit nitelikli bir dinsel inancı olmayanlara öyle hemen “ateist” diyemezsiniz. Onlardan kimileri kendilerinin ateist olduğunu söyler ki bu da aslında onların Ateizmin ne olduğunu tam bilmeyişlerinden ileri gelir.
Bu konuda sanırım en güzel sözü kitabı yakılıp badece ilk sayfasının yarısı kalmış olan ünlü Antik Yunan düşünürlerinden biri (hangisiydi; şimdi unuttum) söylemiş: “Tanrıların ne var olduğunu ne yok olduğunu söyleyebilirim. Bu konudaki bilgimiz öyle yetersiz ki.”
İşte bu bir sorun yarattığı için olsa gerek ki, Masonlukta Tanrı terimi genellikle bir yana bırakılıp bunun yerine "Ulu Yaradan" terimi kullanılıyor. (Aslına bakarsanız bu da Türk masonlarının bir yorumsal dönüştürmesi. Batı ülkelerinde bunun yerine kullanılmakta olan terimin tam Türkçe karşılığını alacak olursanız bu “Yüce Varlık” olur.)
Şimdi masonlara soru: Evrenin Ulu Mimarı = Ulu Yaradan demek doğru mu yanlış mı?
Benim bildiğim, Masonlukta asıl önemli kavram Evrenin Ulu Mimarı. Kimilerinin bunu ille bir de Ulu Yaradan gibi doğrudan dinsel esinlenme oluşturan bir diğer kavramla özdeş gibi tutmalarının gerekçesi anlaşılır ama benimsenebilir, sindirilebilir gibi değil. Güzelim simge kişileştiriliyor.
Ateistlerin mason olamayacağını savunanların örgütlerinde birçok ateist var. Demek ki Masonluğa girebilmek, mason olabilmek için yalan söylemişler. Bu daha mı iyi?
Şu sözünü ettiğim anayasada, o hep konu edilmiş birinci yükümlülükte daha 18. yüzyılın ikinci çeyrek başlarında oluşlarına karşın ortaya konmuş çok güzel bir deyiş var. Tamamını değil de anımsayabildiğim kadarıyla anlamını vereceğim: "Her ne kadar masonlar bir zamanlar bulundukları ülkenin dinine uymak zorunda tutulmuşlarsa da şimdi artık onurlu ve dürüst kimseler olmaları öncelikli görülmektedir."
Demek ki Masonlukta öncelikli olan onurlu ve dürüst kişi olmak. (1723 tarihli anayasaya göre öyle; sonrasını bırakalım.) Zaman içinde koşullar değişir; anlayışlar değişir; değer yargıları da değişir. Ancak işte bu değer yargısının aradan geçmiş üç yüz yıla yakın bir sürede pek de değişmemiş olduğu görüşündeyim. Bir masonun onurlu ve dürüst bir kişi olması gerektiğine karşı çıkacak olan var mı? Şöyle diyebilir misiniz: “Ulu Yaradan’a inansın da onurlu ve dürüst olmasa da olur.” Diyemezsiniz. Demezsiniz. İkisini birden öngörürsünüz. O zaman da soru şöyle: Hangisi öncelikli?
Ateist olduğu halde ulu yaradana inanmanın bir ön koşul olduğunun benimsendiği bir mason örgütüne girmiş olan bir kişi onurlu ve dürüst sayılabilir mi?
Elbette bunun yanıtı olacaktır: O kişiler "mason" sayılmaz; sadece yanlışlıkla Masonluğa alınmışlardır.
Oysa belki de o kişilerden kimileri Masonluğun amaçlarının gerçekleşebilmesi doğrultusunda "mason" sayılan kişilerden çok daha yararlı çalışmalarda bulunmaktadır. Masonluğun amaçları mı önemli yoksa ille de şu ateist olmamak koşulu mu?