12 Mayıs 1895'te Hindistan'ın Madanapalle bölgesinde doğdu. Brahman bir ailenin sekizinci çocuğuydu. Ailesi Tanrı Krishna'ya bir saygı göstergesi olarak adını Krishnamurti koydu. Çocukluğunda çok cömert, içedönük ve sessiz biriydi; kendisiyle hizmetçiler arasında ayrım görmez, saatlerce pencere kenarında oturarak uzaklara dalar, böcekleri, kayaları, yaprakları incelerdi. On yaşındayken annesi ölünce babası çocuklara bakamayacak duruma geldi. Krishnamurti'nin babası Theosophical Society adlı bir derneğin üyesiydi; Helena Blavatsky tarafından 1831 yılında kurulan bu derneğin amacı insanlığı Dünya Öğretmeni Maitreya'nın yeryüzüne yeniden gelişine hazırlamaktı. Blavatsky öldükten sonra bu sorumluluğu Annie Besant ve C.W. Leadbeater üstlenmişlerdi.1909 yılında kumsalda kendisinden üç yaş küçük erkek kardeşi Nityananda'yla oynayan Krishnamurti'yi görünce Leadbeater 13 yaşındaki bu çocuğun aura'sının bencillikten bütünüyle yoksun olduğunu gördü ve aradıkları dünya öğretmeninin Krishnamurti olduğunu düşündü.
Bunun üzerine derneğin genel başkanı Besant'a tanıtıldıklarında Besant bu iki kardeşten öylesine etkilendi ki onların eğitimini üstlendi. Theosophical Society'nin önderleri Dünya Öğretmeninin Krishnamurti'nin bedeninde geri gelişine hazırlanmak amacıyla 1911 yılında Doğu Yıldızı Örgütü'nü (Order of the Star in the East) kurdular ve örgütün başına genç Krishnamurti'yi getirdiler.
Artık Krishnamurti çocuklara ve büyüklere ders veriyor, Annie Besant'la birlikte yurtdışına çıkarak konuşmalar yapıyordu. 1911'de kendisine verilen 'Alcyone' adı altında At the Feet of the Master (Ustanın Dizinin Dibinde) başlıklı ilk kitabı yayınlandı. Besant kitaba yazdığı önsözde bu kitabın Krishnamurti'nin dünyaya sunduğu ilk armağan olduğunu yazıyordu. İngiltere'de on yıl eğitim gördü, 1920 yılında Paris'te üniversiteye yazıldı. 1921'de kardeşi Nityananda'nın rahatsızlanması üzerine Hindistan'a döndü, 1922'de kardeşiyle birlikte geldiği Kaliforniya'nın Ojai bölgesinde geri kalan yaşamını bütünüyle değiştirecek bir deneyim yaşadı. İki hafta boyunca her gün yaklaşık otuz dakika meditasyon yapmıştı, bu iki hafta sonunda ensesinde çok büyük ağrılar duymaya başladı. Öylesine duyarlı bir duruma gelmişti ki en küçük sesleri bile algılıyordu; içini bir ateş kaplamıştı. Bu hali üç gün boyunca sürdü. Krishnamurti bir ağacın altında yaşadığı deneyimi iki gün sonra şöyle açıklıyordu: "... Bedenimden çıktığımı duyumsadım. Ağacın narin, yumuşak yapraklarının altında oturduğumu gördüm. Yüzüm doğuya dönüktü. Bedenim önümde duruyordu ve başımın üstünde parlak ve apaçık Yıldızı görüyordum..."
Krishnamurti bu deneyimi yaşadığında yanında kardeşi Nityananda da vardı. O da o gün yaşananları şu sözlerle anlatmıştı: "... Her yer ulu bir varlıkla doldu, dizlerimin üstüne çöküp yere kapanmak istedim, çünkü hepimizin kalbindeki Büyük Lordun geldiğini biliyorduk, onu göremesek de varlığının görkemini duyumsuyorduk. Sonra Rosalind gözlerini açtı ve gördü..."
1924 yılında Hollandalı soylu Baron van Pallandt Ommen'deki şatosunu Krishnamurti'ye armağan etti. Krishnamurti burada binlerce kişiye konuşmalar yaptı. 1925 yılında Nityananda'nın ani ölümü onu derinden sarstı. Bütün bunlar gerçekleşirken Krishnamurti giderek kendini içinde bulunduğu örgütten uzaklaşmış hissediyordu. Kaliforniya'da yaşadığı yıllarda düşüncelerinde büyük değişimler olmaya başlamıştı. Gün geçtikçe Maitreya'nın, Kuthumi'nin, Buda'nın ve diğerlerinin adını daha az anıyor, sık sık bir 'Sevgili'den söz ediyordu:
"Sevgili ile ne demek istediğimi soruyorlar. Açıklayayım, siz istediğiniz gibi anlayın.
Benim için O Krishna, Kuthumi, Maitreya, Buda--bunların hepsi, ama hepsinin biçiminin ötesinde. Ne ad verdiğiniz ne fark eder ki?... Benim Sevgilim gökler, çiçekler, her bir insan. Ben Sevgilimle birleştim ... ve siz Onu her bir hayvanda, her bitkide, acı çeken her insanda göremedikçe anlayamayacaksınız."
Yazdıkları ve söyledikleri onu eğitmiş olanların ve kurtarıcı olmasını isteyenlerin bekledikleri yazılar ve sözler değildi. Onun başkaldırdığını söylediler. Krishnamurti Life in Freedom (Özgür Yaşam) adlı kitabında şöyle yazıyordu: "Her şeye başkaldırıyorum. Başka insanların kendilerini üzerimde yetke saymalarına, başkaları tarafından eğitilmeye, başkalarının bildiklerini bana kabul ettirmeye çalışmalarına başkaldırıyorum. Kendim bulmadıkça hiçbir şeyi doğru kabul etmiyorum. Başkalarının benden farklı düşünmesine karşı değilim, ama onların bana düşüncelerini, yaşamla ilgili görüşlerini zorla kabul ettirmeye çalışmalarına katlanamıyorum. Daha küçük bir çocukken de başkaldırıyordum. Dinliyor, izliyor, ama bir yandan da sözlerin yanılsamasının ardındaki hakikati arıyordum."
Krishnamurti 1929 yılında 34 yaşındayken kendisine yüklenen kurtarıcı imgesini büyük bir kararlılıkla yadsıyarak Doğu Yıldızı Örgütü'nü dağıttığını açıkladı. Ommen'de 3000 örgüt üyesinin önünde yaptığı konuşma radyodan da binlerce kişi tarafından dinleniyordu. Krishnamurti sayıları o tarihte 60.000'e varan üyeye şöyle sesleniyordu: "Hakikat ülkesinin yolu yoktur ve ona ne olursa olsun hiçbir yolla, hiçbir dinle, hiçbir mezheple ulaşamazsınız ... Ben hiçbir tinsel örgütün üyesi olmak istemiyorum; lütfen bunu anlayın ... Eğer bu amaçla örgüt kurulacak olursa, bir engel, zayıflık, köstek halini alır ve bireyi sakatlar, onun büyümesini, özgün biri olmasını engeller, oysa bu, insanın saltık, koşulsuz hakikati keşfetmesinde temeldir ... Şimdi başka örgütler kurabilir, başka birinin sizi kurtarmasını bekleyebilirsiniz. Ben bununla ilgilenmiyorum, kendinize yeni kafesler örüp bu kafesleri yeni biçimlerde süslemenizle de ilgilenmiyorum. Benim tek ilgilendiğim insanı kesin olarak, koşulsuz olarak özgürleştirmek."
Krishnamurti bu konuşmayla yalnızca örgütü dağıtmakla kalmamış, Theosophical Society üyelerini de şaşkınlık içinde bırakmıştı. Kendisinin gelecekte yapacağı işler için toplanan büyük paraları ve dünyanın çeşitli yerlerinde armağan edilen arazileri geri dağıttı ve yaşamının geri kalanını dünyanın pek çok yerinde konuşmalar yaparak geçirdi. Artık konuşmalarında hiçbir dine, geleneğe, düşünce akımına bağlı değildi. Ders vermekten çok dinleyenlerin kendilerini sorgulamaları, söylenenlere körü körüne inanmak yerine kalplerinin derinliklerine bakmaları ve kendi varlıklarının hakikatini bulmaları gerektiğini vurguladı. Eğitim Krishnamurti için en önemli konulardan biriydi. Genç insanların ırk, ulusçuluk, din, dogma, gelenek, sanı gibi koşullanmalarını görmelerini, bilinçlerinde bir dönüşüm yaşamaları durumunda bütünüyle zeki insanlar olabileceklerini ve doğru eylemde bulunabileceklerini düşünüyordu. Önyargısı ve koşullanmaları olan bir zihin ona göre asla özgür olamazdı. Krishnamurti dünyanın çeşitli ülkelerinde, insanların mekanik, teknolojik araçlara dönüşmek yerine korkusuzca, karmaşa yaşamayan özgür bireyler olarak yaşamı anlayabilecekleri okullar açtı.
Krishnamurti ömrünün sonuna dek sohbetlerini sürdürdü, insanlarla bir öğretmen, bir guru olarak değil, bir dost olarak konuştu. 90 yaşında bile gezilerine, sohbetlerine ara vermedi. Dinleyicilerinin öğrenmesini umduğu her şeyi kendisi yaşadı. 1985 yılının sonlarında rahatsızlandı. 17 Şubat 1986 tarihinde Kaliforniya'nın Ojai bölgesinde bir hastanede 91 yaşında öldü. Ölmeden önce "Ben sıradan bir insanım, beni sıradan bir biçimde uğurlayın" demişti; bedeni yakıldı ve mezarının üstüne tapınak dikilmemesi amacıyla külleri en sevdiği yerlere serpildi. Krishnamurti ardında pek çok konuşma kaydı, yazı, öğretmenlerle ve öğrencilerle, bilim ve din adamlarıyla yapılmış tartışma, televizyon ve radyo söyleşisi, mektup bıraktı. Bunların çoğu kitaplarda, sesli ve görüntülü kasetlerde toplandı, birçok dile çevrildi.
Ayna Yayinevi`nden cikan Krishnamurti kitaplari:
http://www.aynayayinevi.com/kvideo.asp1-Zihin ve Düşünce Üzerine
2-Öğrenme Ve Bilgi Üzerine
3-Doğa ve Çevre Üzerine
4-İlişki Üzerine
5-Tanrı Üzerine
6-Korku Üzerine
7-Sevgi ve Yalnızlık Üzerine
8-Yaşamak ve Ölmek Üzerine
9-Özgürlük Üzerine
10-Çatışma Üzerine
11-Hakikat Üzerine
12-Doğru Meslek Üzerine
13-Meditasyonlar