Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: TÜRBAN ve TÜRBAN'ın TARİHİ  (Okunma sayısı 14044 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Şubat 02, 2008, 08:53:57 ös
  • Ziyaretçi

İthal türbanın kısa tarihi


Tarhan Erdem’in yaptığı bir araştırmanın sonuçlarının açıklanmasıyla birlikte, türban yeniden gündemimizin ilk sıralarına yerleşti.


Önce peşinen söyleyeyim: Kimsenin ne giydiğine karışmak gibisinden bir âdetim yoktur, herkesin canı istediği gibi giyinmekte serbest olması gerektiğine inanırım ama türbana, daha doğrusu bugün “türban” dediğimiz örtünme biçimine içim maalesef bir türlü ısınamıyor.


Zira, bu model bana yaratıcılıktan ve estetikten uzak geliyor. Örtünme konusunda asırlar boyunca zarif bir çizgide kendi modasını kendisi yaratmış olan Türk kadınını,n bizde bundan 25-30 sene öncesine kadar vârolmamış bir örtüye bürünerek giyimde estetik deformasyon yaratması hem göz zevkimi, hem de hissiyatımı artık maalesef rahatsız ediyor.


Merak edenler için, “türban” sözünün nereden geldiğini anlatayım: Bu kavram, 18. asrın sonlarında Fransa’da, Osmanlı İmparatorluğu’nun Paris elçisi Moralı Esseyid Ali Efendi’nin sarığının Fransız hanımlara verdiği ilhamla ortaya çıktı.
Paris sosyetesi, şıklığıyla dillere destan olan Osmanlı elçisini davet edebilmek için birbiriyle yarışır olmuştu. Ali Efendi davetleri hiç reddetmiyordu, hanımlara karşı gösterdiği nezaket dillerdeydi ve hanımlar, Ali Efendi’nin başındaki sarığına, elindeki çubuğuna, yürümesine ve etrafı selâmlamasına hayrandılar.
Derken, Parisli hanımlar 1790’ların sonunda Ali Efendi’nin sarığına benzer şapkalar takmaya, saçlarını kıymetli kumaşlarla sarmaya başladılar ve bu yeni moda “türban” adını aldı. Sarıkta kullanılan, bugün “tülbent” dediğimiz ve Farsça aslı “dülbend” olan kelime Fransızca’da “turban”a dönüverdi!


Ali Efendi, Paris’in giyimini-kuşamını değiştirmişti ama meslekî bakımdan gayet başarısız oldu. 1802 Temmuz’unda azledilip İstanbul’a çağırıldı, daha düşük vazifelere tayin edildi ve nihayet 1808 Temmuz’unda İkinci Mahmud’un fermanıyla kellesini cellâdın satırına teslim etti. Ali Efendi’nin Avrupa’da “türban” adını alan sarığını sardığı kellesi, gövdesinden ayrı olarak şimdi İstanbul’da, Mahmud Paşa Mezarlığı’nda bulunuyor.


Ama, İslamî terminolojideki ismi Arapça’da “bakışlardan gizlenmek” ve “saklanmak” demek olan “hecebe” kökünden gelme “hicab” sözünün karşılığında kullanılan günümüzün “türban”ı, bizde bundan 25-30 sene öncesine kadar hiçbir zaman vârolmadı. Türk kadını, başını örtmek maksadıyla asırlar boyunca “yaşmak”, “kadın fesi”, “ferace”, “maşlah”, “tepelik”, “hotoz”, “tandırbaş”, “kundak yemeni”, “salma yemeni” yahut “felek tabancası” isimleri verilen birbirinden farklı ve herbiri gayet şık biçimde değişik vasıtalar kullandı ama bugünün türbanını hiçbir zaman bilmedi.


Daha önce de defalarca yazdım: Günlük tartışmalarımızın hem ayrılmaz parçası, hem de bitmek tükenmek bilmeyen kavgası haline gelen “türban” dediğimiz baş örtme biçimi bize ait değildir! Bu model, 1970’li yılların başında Lübnan’da yaşayan İranlı bir din adamı, Hüccetülislam Musa Sadr tarafından yaratılmıştır. Hüccetülislam’ın böyle yeni bir örtünme modeli ortaya koymasının sebebi ise, Güney Lübnanlı Şii kadınları bölgeye hâkim olan Filstinli gerillaların tacizinden koruyabilme çabasıdır.


Lübnan’da 1940’lı senelerde azınlıkta olan Şiiler, 1970’lerde ülkenin güneyinde çoğunluk haline gelmişlerdi ama bölge Filistinli gerillaların kontrolü altındaydı ve Kral Hüseyin’in Ürdün’den kovduğu gerillalar, sivil Filistinlilerle beraber Güney Lübnan’a yerleşmişlerdi. Askeri bakımdan zayıf olan Lübnan hükümeti ise, topraklarındaki bu silâhlı gruplara karşı birşey yapamıyordu.
İşin askeri yönünden başka bir de sosyal boyutu vardı: Şii Lübnanlılar ile Filistinli gerillalar arasında her an bir gerilim çıkıyordu, artan ekonomik sıkıntılara ilâve olarak gerillaların Şii kadınları taciz etmeleri gibisinden günlük rahatsızlıklar da vardı.


Bugünün türbanı işte böyle rahatsızlıklardan, özellikle de Şiiler’in sık sık uğradıkları tacizlerden doğdu. Modelin yaratıcılığını Lübnan’da yaşayan İranlı yüksek seviyedeki bir din adamı, Hüccetülislam Musa Sadr yaptı ve kısa bir müddet sonra hemen bütün Şii kadınlar türban takarak bir örnek giyinir oldular.
Musa Sadr, Şah dönemi İran’ının en büyük gazetesi “Kayhan”ın başında bulunan Emir Tahirî’ye 1975 yılında Beyrut’ta verdiği demeçte modeli bizzat hazırladığını anlatacak ve “İlhamımı Batı dünyasının kilise resimlerinden ve Lübnan’daki Katolik rahibelerin kulladıkları başörtülerden aldım” diyecekti. Sadr’a göre Lübnanlı Şii kadınlar bu yeni örtünme biçimi sayesinde diğer dinlerden ve mezheplerden olan hemcinslerinden apayrı bir görünüm kazanırlarken tacize ve tecavüze uğrama ihtimalleri de asgariye inmişti; zira yeni oluşmaya başlamış olan silâhlı Şii hareketinin de koruması altına girmişlerdi.
Oralardaki ismi “hicab” olan türban, Lübnan’dan İran’a ihraç edildi ve Şah’ın gidişini hazırlayan olayların başladığı 1977 sonbaharında Tahran’da yönetim aleyhinde yapılan gösterilerde sembol gibi kullanılır hâle geldi. Şah karşıtı kadınlar hızla hicaba bürünüyorlardı. Şah’ın devrilmesi üzerine 1979’da sürgünden dönen İmam Humeyni’yi Tahran’ın Mehrâbâd havaalanında karşılayan yüzbinlerce İranlı kadının arasında çok sayıda hicablı kadın da vardı.
Bu yeni tip başörtüsü, İslam Devrimi’nden sonra önce İran’da, hemen ardından da bütün İslam dünyasında siyasallaştı ve bir kimlik alâmeti oldu. İran Devrimi’nin fikri temellerini ortaya koyanlardan biri olan Ayetullah Murtaza Mutahhari, Şah karşıtı ayaklanmalar sırasında yayınladığı “Hicab-ı İslamî”, yani “İslami Örtünme” isimli kitabında Kur’an’ın “Nur” ve “Ahzab” surelerinde emredilen örtünme biçiminin omuzlara kadar uzanan başörtüsü olduğunu yazacak, Hüccetülislam Musa Sadr’ın yarattığı modelin de en doğru hicab biçimi olduğunu söyleyecekti.


Ayetullah Mutahhari’nin dini özelliklerini bu şekilde belirlediği hicab, İran’da 1981’de yayınlanan “Kadınlar İçin İslami Giyim Yönetmeliği”ne de girdi. Yönetmelikte çarşafın ve Musa Sadr’ın modelinin İslam’a en uygun örtünme biçimi olduğu söyleniyordu ama kadınlara çarşafa bürünmek yahut yüzü kapatmak mecburiyeti getirilmedi, sadece yüzlerinin açıkta kalacak şekilde kapanmaları emredildi. Şehirli kadınlar genellikle çenenin altından düğümlenen ve asırlar boyunca bizde de kullanılan normal başörtüsünü tercih ettiler; devrim yolunda çaba gösteren kadınlar ise türbanı kullandılar, kırsal kesim ise eskiden olduğu gibi çarşaflı kaldı. İran’da çarşaf yahut omuzları kapatan türban mecburiyeti hiçbir zaman vârolmadı.


Bugün hiç durmadan tartıştığımız türban işte böyle doğdu, İran Devrimi sırasında kazandığı popülarite zamanla ideolojik sembol ve siyasi kimlik vasıtası olarak İslam dünyasına yayılıp bize kadar geldi.


Şubat 02, 2008, 09:09:45 ös
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Yazarini da paylasirsaniz sevinirim.. Cunku ayni yazi baska forumlar da surekli dolasip duruyor.


Muhabbetle


Şubat 02, 2008, 09:12:39 ös
Yanıtla #2
  • Ziyaretçi

yaziyi Kiliclar ve Kalemler Sitesinden okudum ilgimi cekti ve bu siteye ekledim ki bizde bu konuyla ilgili fikirlerimiz bildirelim.

Saygilarimla


Mayıs 28, 2008, 12:53:53 öö
Yanıtla #3
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1648
  • Cinsiyet: Bay

"Örtünmek Allah'ın emri değil"
Türkiye'nin ilk kadın vaizi Prof. Dr. Beyza Bilgin, Balçiçek Pamir'e konuştu: "Bin yıldır kadınlara yanlış öğretildi"

27.05.2008 19:35
Türkiye'nin ilk kadın vaizi Prof. Dr. Beyza Bilgin, HABERTÜRK'te Balçiçek Pamir'in hazırlayıp sunduğu 'Söz Sende'ye konuk oldu. Prof. Dr. Bilgin, dinde örtünme konusunda çarpıcı açıklamalarda bulundu..

Hz. Muhammed döneminde yaşayan düşük olan insanlar bütün toplumu rahatsız ettikleri gibi kadınları da taciz etmişlerdir. Orada da ayet diyor ki 'dış elbiselerine dikkat etsinler, onsuz çıkmasınlar' Çünkü Peygamber araştırma yaptırıyor, 'Bunlar neden kadınları taciz ediyorlar' diye. 'Biz onları cariye sanıyoruz' diyorlar. Bunun üzerine Peygamber de 'Örtülerini alarak çıksınlar' diyor. Yani örtünme o dönemin ihtiyacına göre ortaya çıkan bir güvenlik meselesidir. Bunlar hiç göz önünde tutulmuyor ve Allah'ın emri diye yansıtılıyor. Bin yıldır Allah'ın emri dendi kadınlara. Kadınlar da kızlarına gelinlerine aynı şeyi söyledi. Allah niçin emreder. Allah'ın emri sizin aksini yapamayacağınız şeylerdir. Mesela güneşe hükmedemezsiniz. Bu sizin iradenize bağlıdır. Ve o iradeyi kullanarak gereken yerde örteceksiniz. Bana diyorlar ki; 'Sen namaz kılarken örtünüyor musun?' Cemaat içindeyken elbette örtüyorum. Ben huzuru bozmamakla mükellefim. Ama kendi evimde başım açık da kılıyorum namazımı. Çünkü, Kuran'ın namaz şartı örtünmek değildir, abdest ve kıbleye yönelmektir. Bunları söylediğim zaman tepki alıyorum. Bu da bin yıllık meseledir. O kadar içimize işlemiş ki bizim. Ama bunu kesinlikle küçümsememek lazım. Çünkü insanlar onu Allah'ın emri zannederek yapıyor. Ama diğer taraftan örtmeyen insanı da kötü kadın ilan etmemek gerekiyor.
kaynak: http://www.haberturk.com/haber.asp?id=76927&cat=200&dt=2008/05/27


Haziran 04, 2008, 11:07:01 ös
Yanıtla #4
  • Ziyaretçi

Çok enteresan!Paylaşım için teşekkürler!


Temmuz 12, 2008, 06:00:01 ös
Yanıtla #5
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Kadının yazısız tarihinin peşinden giden araştırmacı yazar Yıldız Cıbıroğlu, Kadın Saçı: Büyü ve “Türban” adlı kitabında, neden erkeğin değil de kadının saçının örtüldüğünü M.Ö. 30 binli yıllara giderek araştırdı

Yıldız Cıbıroğlu, araştırmalarına başlayınca, Sümerlerle birlikte ilk devletin kurulduğu M.Ö. 3200’e kadar, buluşları yapanların hep kadınlar olduğunu görür. Bu tarihten itibaren kadınlar yavaş yavaş tarih sahnesinden silinir.

Araştırmacı yazar, devletin erkekler tarafından örgütlenmesinden önce neolitik devrimi kadınların yaptığı savını öne sürüyor: “10 ila 12 bin yıl önce başlayan bu döneme ön neolitik diyoruz.

Tarımcı kadın çıkıyor ortaya. Sığırı evcilleştiriyor, süt elde ediyor, yiyecek hazırlıyor. Erkek henüz üretici değil. Kadın doğuruyor, çocuğunu kucağına alıyor. Öykündüğü davar ve sığır yavrusu da ‘m’ sesi çıkarıyor. Dikkat edin birçok dilde anne sözcüğü ‘m’ sesi ile başlar.”

İPLİ?İ BULAN KADIN

Devletin kurulmasıyla iktidar, kadından erkeğe geçiyor. Daha sonra dokumacılık kadından alınıp, erkek peygambere atfediliyor. Terzilerin piri olarak İdris
kabul ediliyor.

Cıbıroğlu, “Ondan önce ipliği, düğümü, dokumayı bulan aslında kadınlar. Sümer’de giyecek tanrıçası var” diyor ve devam ediyor: “Kapatılmak, örtünmek engellenmektir. Kim bağlanır? Esir ya da hayvan kaçmasın diye bağlanır. Örteriz. Örtmek ve bağlamak büyülerde kullanılmış. Kadının elinde büyü bir silah. Bu yüzden birçok eskiçağ uygarlığında kadınlara yasaklanıyor büyü. Sadece erkek büyücülere izin veriliyor." diyor.

"Bir sava göre 40 bin yıl, diğer sava göre 70 bin yıl önce Afrika’da yapılmış bir ip bulunuyor. Artık ipi kadının bulduğu da kabul ediliyor. Çünkü kadın heykelciklerinin üzerinde büyü nesneleri olarak ipler, bağlar ve dokuma parçaları var. Anadolu’da bugün bile hâlâ kadın saçıyla erkeğin cinsel iktidarı uzaktan bağlanıyor.” diye ekliyor yazar.

KALITIMSAL İMGELER

Yazar, artık bütün dünyada antropologların kadınların simgeciliği, büyü için başlattıklarını kabul ettiğini söylüyor: “Çünkü onlar tarımcı. Emeğinin boşa gitmesini istemediklerinden büyü simgeciliğini buluyor. Ve büyüde kendi vücudundan simgelere yer veriyor. Vücuduna ait simgesel işaretler arasında saçını da sıklıkla kullanıyor.” Cıbıroğlu, saçın en tepede yer alması dolayısıyla kalenin burcu gibi olduğunu, yüzyıllar boyunca bir reklam panosu gibi kullanıldığını söylüyor. Büyücü kadın, bereket büyüleri yapan yüce ana... İyilik, kötülük, kısırlık hepsi kadınla bütünleşmiş yüzyıllar boyunca.

Cıbıroğlu, “Yılan saçlı kadın heykelciklerine bütün coğrafyalarda, Asya’da, hatta Afrika’da bile rastlanıyor. Bugün biz yılan saçlı kadına rastlamayız, böyle bir tehdit yok aslında. Fakat dünyanın birçok yerinde yapılan araştırmalar, insanların en çok korktuğu hayvanın yılan olduğunu ortaya koyuyor.”

Araştırmacı bunun nedenini insanların yaşadıkları birikimlerin yok olmamasına bağlıyor. Bunlara kalıtımsal imgeler deniyor, rüyalarda ve sanatçıların eserlerinde ortaya çıkıyor. Kadın saçının da bu tehlikeli kalıtımsal imgelerden biri olduğunu belirtiyor yazar.

ÖRMEKTEN ERKE

Cıbıroğlu anaerkil dönemde erkeklerin çok zor dönemler yaşadıklarından bahsediyor, “ Günümüzde kadının durumu neyse, orada da aynısı yaşanıyor” diyor ve ekliyor, “Erkekler avlanıyor ve yaptıkları planlar kısa vadeli. Ama kadınlar doğuruyor, çocuğunu yaşatmaya çalışıyor.

Onu örtecek, soğuktan koruyacak bir şeye ihtiyacı var. Çocuğunu doyurması gerek, ayrıca nazar değmesin diye uğraşıyor. Tabii bunlar için dokumayı buluyor, ürünü ekiyor, doğal afetlerden hem çocuklarını hem ürünlerini koruyor. En başta dokuma yapması, kadını büyücüyle özdeşleştiriyor.

Zaten bu dile de yansıyor. Örümcek örmekten gelir. Kadın saçı da örgüdür. Türkçe’de “ör” sözcüğü için Türk Dil Kurumu’nun derleme sözlüğüne baktığımız zaman, “ör” ile yapılan sözcükler “erk”e kadar gidiyor.”

YILDIZ CIBIRO?LU KİMDİR?

1941’de Malatya’da doğdu. Ortaokula giderken, kadın kimliğini sorgulamaya başladı. Ankara Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’nda okudu. İki yıl resim ve sanat tarihi öğretmenliği yaptı, ardından Doğankardeş Dergisi’nde çizer olarak çalıştı.

Dünya televizyonları için Nasreddin Hoca fıkralarını, Yaşar Kemal’in İnce Memet’i ile çok sayıda çocuk kitap ve masalları resimledi. 12 Eylül’de işsiz kaldı ve sıkıyönetim mahkemesince “öğrencileri coplayan polisler” çizdiği için yargılandı.

Bir gün elleri titrediği için çizememeye başladı, sözcük seslerine duyarlılığını geliştirmeye karar verdi. On yıllık bir çalışmanın ardından, ilk kitabı olan Kadının Yazısız Tarihi M ve N Sesi ’ni , 2000’li yıllarda gündeme oturan türban sorunu aklındaki “Neden erkek saçı değil de kadın saçı kapatılıyor?” sorusunu doğurunca da Kadın Saçı: Büyü ve “Türban” kitabını yazdı.


taraf


Temmuz 31, 2008, 12:03:56 öö
Yanıtla #6
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1648
  • Cinsiyet: Bay

Mezuniyet töreni   
 
Üniversiteliler mezuniyet töreninde buluştu. Kız öğrencilerin sevinci yüzlerinden okunamadı.
 
Kızgın güneşin altında gerçekleşen mezuniyet törenine yaklaşık 24 bin üniversiteli katıldı. Ancak Yemen'in başkenti Sanaa'da gerçekleşen bu mezuniyet törenine katılan kız ğrencilerin mezuniyet sevinci yüzlerinden okunamadı. Çünkü kalın siyah peçeleri yüzlerini sakladı. Dünya haber ajansları "Mezuniyet töreni"nin fotoğraflarını tüm dünyadaki abonelerine geçti.

5 YAŞINDA ÇARŞAF GİYDİRİLİYOR

Ortadoğu ülkesi Yemen, bölge ülkeleri arasında, kadın hakları açısından "en sorunlu ülke" oarak biliniyor. Okur yazar olan Yemenli kadınları oranı yüzde 10'u geçmiyor. Yemenli kadınların çoğu 5 yaşından itibaren çarşaf giymeye başlıyor ve gözlerini kapatan peçeler takıyor. Kızlar 12 yaşında hiç tanımadıkları erkeklerle evlendiriliyor. Yemen'de her kadının kocasına itaat etmesi yasalarla belirlenmiş durumda.

KADINLARIN KAPANMASI 3 HAFTADA TAMAMLANMIŞ

Yemen'de, kadınların kapanması 3 hafta içinde tamamlanmış. Önce direnir gibi olmuşlar, yüzlerine atılan kezzap ve yoğun baskı ortamına dayanamayıp kapanmışlar. Öyle tam bir kamuflaj yok, kurallar Suudi Arabistan gibi değil, tek başlarına veya diğer hemcinsleriyle gezebiliyorlar, nadiren de olsa araba kullanıyorlar, esnaflık, pazarcılık yapıyorlar.

YEMEN HAKKINDA:
Yemen 1918'de Osmanlı'dan ayrıldı.
1967'de İngilizler Yemen'den çekildi.
Kuzey ve Güney Yemen olarak bölünmüş olan ülke 1990'da Yemen Cumhuriyeti adı altında birleşti.
22 milyon nüfuslu ülkede kişi başına düşen yıllık milli gelir 1000 dolar civarında.

Mezuniyetten fotolar : http://fotogaleri.hurriyet.com.tr/galeridetay.aspx?cid=14602&p=1&rid=2
Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/dunya/9548582.asp?m=1
« Son Düzenleme: Temmuz 31, 2008, 12:07:06 öö Gönderen: M.Akyol »


Aralık 25, 2008, 10:45:09 ös
Yanıtla #7
  • Seyirci
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 379
  • Cinsiyet: Bay

Kuranda saçınızı başınızı örtün diye bir ayet yok! Şimdi örtünme bahanesi yapılan nur31 ayetini bir önceki ayet ilte beraber inceleyelim.

DİYANET MEALİ.
Nûr(*) Sûresinin 30 . Ayetinde

Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.


Nûr(*) Sûresinin 31 . Ayetinde

Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut, kocalarının babalarından yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!

Y.N ÖZTÜRK MEALİ.

30 Mümin erkeklere söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını korusunlar. Bu onlar için daha arındırıcıdır. Kuşkusuz, Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

31 Mümin kadınlara da söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını korusunlar. Süslerini/zînetlerini, görünen kısımlar müstesna, açmasınlar. Örtülerini/başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar. Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler: Kocaları yahut babaları yahut kocalarının babaları yahut oğulları yahut kocalarının oğulları yahut kardeşleri yahut erkek kardeşlerinin oğulları yahut kız kardeşlerinin oğulları yahut kendi kadınları yahut ellerinin altında bulunanlar yahut ihtiyaç içinde olmayan erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar yahut kadınların kaygı duyulacak yerlerini henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar. Süslerinden, gizlemiş olduklarının bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, Allah'a topluca tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz!


Allah ''ırzlarını korusunlar'' demiş. Diyanet ( YÜZ ve EL gibi) yazmış:) bu ne enteresan bi yorumdur ya...


Mekke döneminde bütün kadınlar cahiliye (islama göre) döneminde bile kapalıydılar ve bu söz konusu ayetin SAÇ yada BAŞ  kapatmayla alakalı hiç bir tarafı yok.

Örnek: Allah ''biz yağmurları bile ölçüler dahilinde indiririz'' demiş. Bizimkiler, kuranda bile asla yeri geçmeyen abuk subuk bir KADER anlayışına kaptırmışlar kendilerini.

Kader, Yaratıcıyı suçlamaktır...
Odi Profanum Vulgus Et Arceo.


Ekim 25, 2010, 02:45:24 ös
Yanıtla #8
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1648
  • Cinsiyet: Bay

Her samimi Müslüman İslam’ın 5 şartı olduğunu bilir. Bunlar, Kelime-i şehadet getirmek, Namaz kılmak, Zekât vermek, Hacca gitmek ve Oruç tutmaktır. Din sömürüsü yapanlar ise bu şartlara bir de türbanı eklediler. Oysa ne şartlar arasında ne de Kur’an’da türban türünden bir örtü yoktur.

Türban konusunda çok yazıldı. Söylenenleri tekrar etmeden, eksik kaldığını düşündüğüm birkaç ayrıntı aktaracağım.

DİN SÖMÜRÜCÜLERİNE DİN DERSİ

Örtünme konusu Kur’an’da, Ahzab Suresi’nin 59’uncu Ayeti ve Nur Suresi’nin 31 ve 60’ıncı ayetlerinde geçmektedir.

Kur’an’da geçen "Hımar' kelimesi 'Baş örtmek' anlamına değil, sadece 'örtmek' anlamına gelmektedir. Başörtüsü demek için "örtmek" yani "hımar" kelimesinin yanına "baş" yani "re's" kelimesinin 'gelmesi gerekmektedir. Böylelikle ortaya hımarü-re's' yani ‘başörtüsü’ çıkacaktır. Oysa ne ayette ne de Kur’an’ın hiçbir yerinde 'hımarü-re's' diye bir tanımlama yoktur.

Arapçada, kadınların başlarına örttükleri örtünün özel bir adı vardır. Bu da ‘mikna’ ve ‘nasıfy’dır. Din sömürücüleri Kur’an’ın herhangi bir yerinde ‘mikna’ ya da ‘nasıfy’ kelimelerinin geçtiğini gösterebilirler mi?

Ayetteki 'Hımar' yani örtünün yanında geçen ise 'Cuyub' kelimesidir. Cuyup, 'yaka' veya 'göğüs' demektir.

AYETLER NEREYİ ÖRTMEKTEN BAHSEDİYOR?

Şimdi gelelim Nur Suresi 31’nci Ayete. Bu ayetle ilgili çevirileri aktardığımızda da başın örtülmesi anlamına gelen bir ifade gören olursa bize de anlatsın ki gözlük takıp daha iyi görelim.

Muhammed bin Hamza’nın 1424 yılında yaptığı ilk çeviri şöyledir:

"Söyle inanan kadınlara, gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar ve cinsel organlarını saklasınlar. Ziynetlerini (süslerini) göstermesinler. Örtülerini de yakalarının üzerine bıraksınlar ."

Prof Dr Yaşar Nuri Öztürk’ün çevirisinde ise "Mümin kadınlara da söyle, bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını korusunlar. Örtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar" denilmektedir.

Prof Dr Zekeriya Beyaz’ın çevirisi de benzer şekildedir:

“İnanan kadınlara da söyle, gözlerinden kıssınlar (başkalarının ayıp yerlerine bakmasınlar), kendi ferclerini (ayıp yerlerini) de saklasınlar, ziynetlerini (takılarını) apaçık göstermesinler. Ancak kendiliğinden gözüken bunun dışındadır. Örtülerini yakalarının (gerdanlık ziynetinin) üzerine kapatsınlar.”

Diyanet İşleri Başkanlığı Kur’an-ı Kerim Meali farklı yönlere çekilebilecek ifadeler içerse de genel anlamda yukarıdaki çevirilerle benzerlik göstermektedir.

“Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. ‘Başörtülerini’ ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından yahut babalarından yahut kocalarının babalarından yahut oğullarından yahut üvey oğullarından yahut erkek kardeşlerinden yahut erkek kardeşlerinin oğullarından yahut kız kardeşlerinin oğullarından yahut Müslüman kadınlardan yahut sahip oldukları kölelerden yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar.”

Diyanet İşleri Başkanlığı için çeviri yapanların ‘Başörtüsü’ kelimesinin karşılığı olan 'hımarü-re's' ifadesini nerede gördüklerini çok merak ediyorum.

Ahzab Suresi 59’uncu Ayetin de örtünmeden bahsettiğini söylemiştik. Bunu da Diyanet İşleri Başkanlığı Kur’an-ı Kerim Meali’nden aktaralım:

“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu, onların tanınıp incitilmemelerine de daha uygundur.” Burada istenen başın örtülmesi değil, bedenin örtülmesidir.

Örtünmeyle ilgili son olarak Nur Suresi 60’ıncı Ayete bakalım. Diyanet İşleri Başkanlığı Kur’an-ı Kerim Meali şöyle demektedir:

“Artık evlenme ümidi beslemeyen, hayızdan ve doğumdan kesilmiş yaşlı kadınların zinetlerini göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ama yine sakınmaları onlar için daha hayırlıdır.”

Yedi yaşımdan 14 yaşıma kadar tatillerde Kur’an kursuna gittim. Ayrıca Kur’an’ın sadece Türkçe değil Fransızca çevirilerini okudum. Din bilgini değilim, ama başımıza ulema kesilenlere de iyi yanıtlar veririm.

İslam’ın ne kutsal kitabında ne şartlarında ne de sünnetinde aşırı örtünme diye bir şey yoktur. Gerçek böyleyken İslâm Ülkeleri'nde kadınlar, çarşaftan, ihrama, burkadan peçeye kadar neden farklı farklı kumaşlarla kapatılmıştır? Bunu da ayrıca yazacağım.

Bir başka gerçek ise din sömürücülerinin türban’ı başörtüsü olarak yutturmalarıdır. Dikkat ettiyseniz yıllarca türban dediler, şimdi sadece başörtüsü diyorlar. Üstelik bunu karşı tarafa da söyletmeye başladılar.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun sözleriyle bitirelim:

“Bir kadının başını örtmesi Müslümanlığa giriş beyannamesi ve ya Müslüman olmanın yegâne ve ön şartı değildir.”

Kaynak: http://www.odatv.com/n.php?n=turban-islamin-sarti-mi-2510101200


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
9 Yanıt
7596 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 16, 2007, 01:56:15 öö
Gönderen: shemuel
15 Yanıt
11967 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 08, 2007, 01:51:52 öö
Gönderen: Kaan
3 Yanıt
9323 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 24, 2009, 10:20:10 ös
Gönderen: degas
42 Yanıt
20973 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 20, 2017, 04:10:12 öö
Gönderen: night manager
14 Yanıt
8674 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 19, 2008, 03:43:43 ös
Gönderen: nietzsche
2 Yanıt
5918 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 07, 2009, 03:50:35 öö
Gönderen: semih_tatar
5 Yanıt
10371 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 05, 2009, 03:37:37 ös
Gönderen: karahan
5 Yanıt
6610 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 04, 2010, 02:19:31 öö
Gönderen: abdkeskin
0 Yanıt
4458 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 03, 2012, 02:04:32 ös
Gönderen: karahan
2 Yanıt
4306 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 23, 2018, 02:49:17 ös
Gönderen: Novayst