Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Mezopotamya Panteonu ve Mitoloji Deliliği  (Okunma sayısı 7293 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 02, 2008, 01:35:42 öö
  • Ziyaretçi

Başka bazı yerlerde yayımladığım üç yazılık Mezopotamya araştırma serimi paylaşmak istiyorum. Umarım ilgilenenlere bilgilendirici olur. Üçüncü kısmı ahlaksızlık içeriyor görünebilir. Kimseyi rahatsız etmek maksadında olmadığımdan, cinsellik konusunda açık olmayan dostlarımın üçüncü yazıyı okuyup okumamalarını bir defaya mahsus  düşünmelerini rica ediyorum.

MEZOPOTAMYA I
Mezopotamya Panteonu ve Mitoloji Deliliği
....
Kıyamet yaratıcısının öfkesi bugün şaşırtıcıdır, çünkü Musa, Hristiyanlık tarafından yeniden ele alınan On Emir'in esinini Babil'de, Hammurabi yasalarında bulur. I.yüzyılda, yani Yuhanna'nın kinci ve kehanet içeren şiirini yazdığı dönemde Babil, bir hayaletten başka birşey değildi ve bu kadar alçakça davranışı kuşkusuz hak etmiyordu. Ancak Yahudiler ebediyen hatırlarlar ki, İÖ 598'de Nebukadnezzar, Kudüs kuşatmasını zaferle gerçekleştirdi ve Yahuda kralı Yekoyakim'i Babil'e köle olarak götürdü, onun tahtına kukla Sedekias'ı geçirdi. Yine hatırlarlar ki 587'de Sedekias da isyan etti ve Nebukadnezzar geri döndü ve bu kez çok daha fazla sayıda yahudiyi savaş esiri olarak Babil'e götürdü. Bunu hatırlıyorlardı çünkü iki tutsaklık Yahuda krallığının sonunu getirmişti. Canlı bir hatıra! Yahudiler bu dönemden sonra Akdin hala yürürlükte olup olmadığını ve Tanrı'nın kendi halkını hala hatırlayıp hatırlamadığını kendilerine sormaya başladılar.
Babil diniyle yahudilik birbirinden çok farklıydı. Babil dininde Panteonu yöneten belli başlı tanrılar şunlardı: Öncelikle Gökyüzünün Efendisi ve diğer tanrıların babası Anu; Anatanrıça olmasına karşın bekar olan Nintud; göksel bakire Innina; Yeryüzü Tanrısı Enlil ve eşi Ninlil; Sümerde Enki olarak geçen Su Tanrısı Ea ve eşi Damkina. Nintud'un kırk kadar değişik adı vardır: Belit Ilani yada "tanrıların anası"; aynı zamanda Makh, Ninhursag yada "dağ kraliçesi" adıyla da anılır; bu Sümerler için "yeryüzü kraliçesi", Babilliler içinse "ölüler ülkesi kraliçesi" demektir. Ancak Aruru yada "hamilelik tanrıçası", daha basit olarak ise Mama da denir ona; dişil bir yaratılış ilkesinin antik örneği olan Mama, anaerkil bir toplumun yansısı olan bir anlayışın sonucu olarak erkeği kilden yaratmıştır.
Tıpkı antik dinlerde olduğu gibi tanrıların kimlikleri birbirine karışmış ya da üstüste binmişti: Örneğin Nintud ve İnnina aynı öznitelikleri paylaşıyordu; insanlık günah işlediğinde ve tanrılar insanlığı kötü muameleyle tehdit ettiğinde bu iki tanrıça aracılıkları yoluyla onları cezadan kurtarıyorlardı. Günah kavramı bile, şimdiden bağışlanmış olan birşeyi nitelemek anlamını içeriyordu.
Babillilerin baş tanrısı Şeytanın oğlu Marduk'tu. Marduk; başlangıçta Sümer tanrısı Amar-Utuk, yani "Güneş-Tanrı'nın Kalçası", İbranilerin Merodach'ı, Babil şehrinin ve ardından tüm Babil imparatorluğunun vasisi olan ve Yargı ve İlkbahar Işığı tanrısı da olan Marduk, simgeleri bizim Jupiter dediğimiz yıldız ve ejderha-yılan Mussussu'dur. Çünkü, fetihler ve tutsaklıklar boyunca tanrılara ait bilgi ve inançlar bir ülkeden diğerine geçerler ve bunu yaparken, bazı özniteliklerini bırakıp başkalarını kazanarak bir dinden diğerine geçerler.

Mezopotamyanın tanrıları çok farklıdır. Çünkü insanlık tarihinde ilk kez Mezopotamyada tanrılar insanlara hizmet edecektir; ne Okyanusyada, ne Çinde, ne Hintte, ne de Mısırda asla böyle hizmet etmemişlerdir.
Mezopotamya panteonlarının akrabalık, yakınlık ve özdeşliklerini tanımlamaya tüm bir almanak yetmez. Örneğin İnnina'nın bir kız kardeşi vardır, Ereşkigal; cehennemlerde hüküm sürer, ancak cehennemler Nintud'un da alanıdır; bu da İnnina ve Nintud'u kardeş yapar. Mezopotamya teologlarının altı yüz tanrıdan oluşan -Annunaki'ler- dünyevi ve cehennemi olduklarından aşağı bir panteon oluşturdukları ve Babil ve Asur dinlerinin yaklaşık dört bin tanrıdan ibaret olduğu bilindiğinde teologların tam gün çalıştıkları seve seve kabul edilir!

Babil mitlerine göre, insan eski bir tanrının, Kingu'nun kanından doğmuştur; Kingu baş demon olmuş ve evrende düzensizlik tohumları ektiği için Marduk'un emriyle ölüme mahkum edilmiştir. Ama Kingu ikilik taşımayan bir demondur: Kötüdür; salt kötüdür, ondan hiçbir yardım dilenilemez, örneğin Mısır mitolojisinde Ra'nın Seth'den aldığı türden bir yardım dilenilemez. Bu, Kingu'nun oğlu olan insanın, temelde kötü olduğu anlamına gelir; Kötülük onun kanındadır ve tenindedir.

Tiamat ve Apsu, tanrılar doğurmuşlardır ve bunların gençliği gürültü ve patırtı içinde geçmiştir; Apsu, eşine şikayet ediyordu: "Davranışları katlanılır gibi değil. Ne gündüz dinlenebiliyorum ne de gece uyuyabiliyorum. Bu gürültüye son vermek için onları yok etmek istiyorum ki sonunda sükunet egemen olsun da uyuyabilelim!" Sonrasında, çabuk öfkelenen Apsu'nun talep ettiği çocuk öldürmeyi tartışırlar. Bu durum diğer tanrıların kulağına çalınır. Tiamat'la boğaz boğaza gelmek ve göksel güçlerin davasını savunmak için seçilmiş Marduk, savaş arabasıyla yola çıkar. Cadaloz öldüğünde bedenini uzunlamasına parçalara böler ve benekli sırtını göklere fırlatır, karnını da yeryüzüne.. Aynı zamanda Tiamat'ın oğlu olan, insana kanını veren ve Marduk tarafından ölüme mahkum olmuş olup cezası henüz infaz edilmemiş olan Kingu da annesinin yardımına gelir. Bu devlere yaraşır kavga sırasında Marduk tarafından paramparça edilir.
Ana katilliğine dayanan bu kanlı kozmogonide, erkeklerin üzerinden yaratılmış kahramanlık örtüsü vahşeti gizleyemez; bu mitlerde hakim olan kötülük kadınsallıktır, Kadınsallık kötülüktür.Simge meraklıları, isterlerse bu mitlerdeki erkek ilke ve dişi ilke üzerinde uzun süre uğraşabilirler, dişinin ölümüyle sonuçlanan bu düelloda..
Başka bir kozmogoni de şöyledir: Soğuk Su Tanrısı Enki; annesi derin sular Tanrıçası Nammu tarafından uyandırılır. Nammu tanrılara dayatılan zahmetli çalışmalardan şikayetçi olur. Bunun üzerine Enki; onların yerine çalışacak kuklalar yaratmalarını önerir. Öncelikle, der, yeryüzü ile derin sular arasındaki ara bölgeden getirilmiş kil gerekiyordu. Nammu'nun alanından çıkarılması gereken bu kil, kuklaların kalbini yapmaya yarayacaktır. Sekiz tanrı daha göreve katkıda bulunurlar ve insan soyu böyle yaratılır.
Enki, başarısını kutlamak için bir şölen düzenler. Şölende çok içki içilir. Enki'nin karısı Ninmah çakırkeyif olur. Yaratılışın başarılması onu hiç kuşkusuz kuşkucu kılmıştır, ve Enki'ye kuşkuyla dolu olarak şöyle der: "İnsan bedeni neye değer? Ben rahar rahat yaparım onu!" Bu sarhoş meydan okumasını, "Yapın o halde, sizin yaratacağınız her insan varlığına bir yer bulacağıma söz veririm," diye yanıtlar kocası. Ninmah, işe koyularak bir hadım, bir kısır kadın ve dört sakat yaratır. Enki hepsine toplumda bir rol verir. Hadımı bir memur, kısır kadını nikahsız yaşayan bir eş yapar, sakatlara da ticarette iş sağlar. Sonra bir kaynağa göre, "rolleri değiştirerek devam etmesi için Ninmah'a meydan okur. Kendisi yaratacaktır, ve bu yaratacağı şeylere Ninmah toplumda yer bulacaktır, bunu yapamayacağını iddia ederek Ninmah'a meydan okur. Ninmah meydan okumayı kabul eder. Enki, önce, "doğalı çok olmuş" bir adam yaratır, bu insan soyundan ilk "yaşlı" kişidir. Adam Ninmah'ın karşısına çıkar. Ninmah adama bir parça ekmek sunar, ancak yaşlı adamın ne dişleri vardır ne de ekmeği tutacak gücü. Ninmah bu zavallıya ne yapacağını bilemez. Adamakıllı sarhoş olan Enki, zaferinin ihtişamını artırmak için, her biri birbirinden biçimsiz ve herbiri birbirinden belalı beş erkek ve kadın yaratarak eşini köşeye sıkıştırır. Ninmah toplum içinde onlara hiçbir iş bulamaz. Gece gürültü patırtı içinde son bulur.
Bu mitleri incelediğimizde, aklımıza ilk gelen, Mezopotamyalıların, esprili ve hatta laubali bir tutum takınarak konuşmalarından anlaşılacağı gibi, tanrıları karşısında Yunanlılardan yada Keltlerden daha az saygılı davrandıklarıdır. Amu bu ilk düşünce yüzeysel kalacaktır, insanın sadece tanrılar için köle olduklarını anlatan bu mitler, Yunan mitlerinden yada dünyadaki tüm diğer mitlerden kesin ayrılığını tam burada yaratır. Hiçbir Mezopotamya tanrısı bir Mısır yada Yunan tanrısıyla eşlenemez, coğrafi sebeplerle tanrı adları ve nitelikleri birbirine geçmiş olsa bile, "Mezopotamyadaki şu tanrı Yunandaki şu tanrının eşdeğeridir" denemez. Tanrıların tanrılıkları algılaması, yani bir tanrının "tanrı olma mahiyeti" ve insanlarla aralarındaki ilişki çok farklıdır. Olympostaki çok küçük bir grubun aristokrasisi olan Yunan mitolojisi tanrıları, zorunluktan değil, kişisel amaç ve isteklerinden ötürü insanla iletişime geçmiş görünmektedir. Ama Mezopotamyadaki tanrılar sistemi, uzaydan dünyaya gelmiş koca bir ırkın kurduğu bir yönetimin halkıymış gibi görünen bir nüfusa sahiptir (onbinlerce tanrı) , tanrılar bir zorunluluk-bir gereklilik-bir iş dolayısıyla dünyadadırlar, bu işleri yapmak zorundadırlar ve yorulmaktadırlar, ve kendileri yerine çalışacak kendilerine benzer bir ırk yaratırlar..
Bu mitoloji, diğer tüm mitolojilerden farklıdır. Mezopotamya tanrılarının "güçlüleri" , mesela Enki yada Enlil, bu çok ileri medeniyetin - ırkın krallığının yöneticileri yada büyükleri olarak da düşünülebilir. Sümerlerde durum biraz daha farklıdır; binlerle ifade edilen bir tanrı sayısı, ama ek olarak, tanrılardan başka, iblisler..
Enlil'in bir yarı-insan kadından çoğuğu olur, Lilith Nergal'i doğurur. Nergal yukarı dünyadan bir tanrıdır, Tanrıların emri üzerine, bir konuda özür dilemek için yeraltı krallığına iner ve Ereshkigal'in karşısına çıkar; ama sonunda cehennemi bedenin güzelliğiyle baştan çıkarak kendini onunla, "erkeklerin ve kadınların yaptıkları şeyi" yapma arzusuna kaptırır. Kuşkusuz bu işte iyidir, çünkü, o gittikten sonra baştan çıkarıcı Ereşkigal iki gözü iki çeşme ağlar:
"Nergal, zevklerimin sevgilisi!
Onunla birlikte zevk alacak kadar yeterince boş zamanım olmadı!" (Lurker, Bablonian and Assyrian Religion)
Aşktan deliye dönen Ereşkigal, Nergal'i yakalamak ve tekrar kucaklayabilmek için cehenneme getirmek üzere tanrılara Namtar'ı bir haberci olarak gönderir.
"Git; Anu, Ea ve Enlil'le konuşmalısın!
Anu, Enlil ve Ea'nın kapısına sür yüzünü,
De ki onlara, çocukluğumdan beri ben,
Diğer kızların tanıdığı zevki tatmadım,
Çocukların oyununu bilmedim,
Bana gönderdiğiniz ve beni hamile bırakan tanrı yeniden yatsın benimle!
Geri gelsin bu tanrı ve geceyi geçirsin benimle sevgilim olarak!
Eğer göndermezseniz,
Ölüleri dirilteceğim ve canlıları kemirecekler,
Yeryüzünde ölüleri canlılardan kalablık kılacağım!"

Belli olduğu gibi, bu ateşli aşk söylevi, gözyaşı döken bir kızın değil, kinci bir gücün söylevidir. Gılgamış, İştar'ın aynı sebepten gerçekleşen tehdidine boyun eğmemiştir. Ama Nergal'e Tanrılar tarafından böyle bir hak verilmemiştir, Ereshkigalin savurduğu tehdit ciddi ve korkunçtur. Bu yüzden Gökyüzünden Cehenneme götüren merdivenden iner; görünüşte çok kötü bir ruh hali içindedir, Yedi Kapı'nın bekçilerini birbiri ardına yener, taht salonuna erişir, Ereşkigali görür, kahkahadan kırılır ve onu saçlarından yakaladığı gibi tahttan aşağı atar ve sürükler, o sırada Ereşkigal ağlamakta ve evlenmek için yalvarmaktadır. Tahtta da beraber oturmalarını istemektedir. Bunun üzerine Nergal tükenir, yalancı olarak takındığı tutumu bırakır ve karanlık aşığını kucaklar ve tahtını Ereşkigalle paylaşmayı da kabul eder.
Burada da ölüm ve kötülük, cansızlık olarak Ereşkigal'in dişiliğinde gösterilmiştir.
Ayrıca, insanın özünün kötü olduğunu, ona can veren tanrıları da bu şekilde dolaysız açıklayan Mezopotamya dininde, tanrıların birçoğunun da yarattıkları insan gibi "kötü" kabul edilmesi (kötü ve iyi kavramlarını sorgulayan biri olarak ben, bu nitelemeyi reddederim, ama burada yazdığım, 'objektif' kelimesiyle de kibarlaştırılarak söylenen, klasik-sıradan halkın ortalama-vasat görüşüdür.)
Gerçekten de Mezopotamya dininin temeli Günah ve Varlığa içkin Kötülük kavramına dayanmaktadır.
Mezopotamya dinine egemen ve belirleyici iki mit, yani insanın yaratılışı ve Nergal-Ereşkigal miti de, diğer hiçbir mitolojide karşılıksız yada benzerliksizdir, tanrılara ve insana ya alay yada saygısızlık içerir.

Benim yorumumsa, halk dini olarak kullanılan diğer dinlerden farklı olarak, Mezopotamyalılar, ne insanı yalancı şekilde "iyilik yönünde" övmemiştir, ne de tanrıları "saf iyilik timsali" göstererek yalakalık yapmamıştır.

Tanrı sayıları ve dünya üzerindeki amaçları da düşünüldüğünde, Yunan yada Mısır tanrılarıyla karşılaştırmalar yapmaya çalışmak saçmalığın ötesinde birşeydir. Onbinlerce tanrı varken, tanrıların adlarını, birbirleriyle ilişkili çeşitli uydurmaları, mitoloji edebiyatı konusu haline gelmiş çocuk hikayelerini ezberlemek, yada farklı mitolojilerdeki tanrıların hangisinin hangisi olduğunu karşılaştırmalı bir biçimde öğrenmeye çalışmak, en hafif ifadeyle, komiktir.

kaynaklar:
gerard messadie -Şeytanın genel tarihi
henrietta mccall- mesopotamian myths
ve britannica



MEZOPOTAMYA II
Mezopotamyanın Çöküşü
Babil'in, ve elbette dünyanın en büyük ihtişam ve zenginliklerinin varolduğu bölge Mezopotamya'da, en az onun kadar görkemli ve etkileyici başka devletler varoldu: Sümerler, Ur Krallığı, Asurlular ve Akadlar..

Ur, Asur, Akad, Babil kartal yuvalarıdır. Merkezi gücü maksimize eden sert hükümdarlar, kendilerine hiç benzemeyecek olan Yunan siteleri ortaya çıktığında, bu Egelilere en çok silah satanlar olacaklardı. Ticareti önemsediler.

Mezopotamya kralları zengindir: İÖ III.bin yıldan itibaren, Mısır ne yapacağını bilemezken ve Yunan belirsizlik içindeyken, bölge tüm dünyayla ticaret yapmaktaydı; ve ördek yada aslan biçiminde sayısız kurşun ağırlığın kanıtladığı gibi, malı tartmayı bilmektedirler. Ne ticareti yapılmaktadır? Altın, bakır, kalay, mücevherler ve değerli taşlar, fildişi, mercan, baharat, tıbbi otlar, kürkler ve daha sonra da, cam eşyalar, porselenler, halılar, ipekliler, sanat eşyaları.


Ülke tarım yönünden de zengindi. III.bin yılın sonundan itibaren Ur kralları, sulama kanalları inşa ettirdiler. Yüzyıllar boyunca tarım kanalları geliştirildi ve yüksek su yolları düzeyine erişti; ve Kral Sennakherib, Ninova'daki sarayını süsleyecek taştan dev boğaları kayıklarla bu yollardan getirtti.


Fransız Botha'nın 1843'te Horsabad'ta, Amerikalı Mallowan ve Oates'in ise Nemrud'da yaptığı kazılar sayesinde değişik Mezopotamya saraylarına ilişkin bilgilerimiz gittikçe zenginleşmiştir:

Asur,Tukulti-Ninurta, Dur Şarrukin ("Sargon Sarayı"), Til-Barslip, Arslan-Taş, Ninova ("Sennakherib Sarayı") saraylarının yeniden inşası arkeolojinin ve mimarinin katışıksız alanını aşar. Bu inşalar öncelikle, bu iktidar merkezlerinin koskoca şatafatının dünya tarihinde emsalsiz olduğunu gösterirler: Teb, Menfis yada Karnak onlarla ancak kısmen boy ölçüşebilir. Çok daha geniş halklara hükmeden Çin imparatorları yada Hint imparatorları bile böylesine görkemli bir kibre tanıklık etmemişlerdir.


Bu yeniden inşa etmeler, özellikle, bu inanılmaz binaları (Sargon sarayının iki yüz dokuz salonu için on hektar) inşa ettirmiş olan hükümdarların dev gücünü hayal etmemizi sağlar. Bu insanların fetihten başka hayalleri yoktur ve Mezopotamya tarihi baştan sona yalnızca fetihtir.


Örneğin, annesi tarafından bir sandık içinde ırmağa bırakılan Sargon İÖ XXIV.yüzyılda tahtı ele geçirdi (işte bu gerçek, Musa'nın uydurulmuş tarihinin esin kaynağıdır. (? Gerard Messadie bazı konularda uçlardadır - benim notum))Yahudiler, eski zamanların en büyük fatihinin hikayesini taklit etmişlerdir, ve Sargon'un adının duyulmasından hiç hazzetmezler. Sargon tarihinin bilinirleşmesi, Yahudilerin en temel inançlarında "saçma mı?" şüpheleri doğurmaktadır.), Toroslara ulaştı, Anadolu yaylalarını aştı, tüm Anadoluyu, tüm Ur krallığını fethetti ve Basra Körfezi'nde "silahlarını yıkamaya" indi (kan oranı biraz fazlaydı:); ardından Akad'ın mükemmel başkentini inşa etti. İÖ VII. yüzyılda, Asurhaddon Mısır'a inerek firavunun imparatorluğuna meydan okudu, Mısır'ı fethetti ve ülkeyi Asurlu memurların yönetiminde yirmiiki (22) bölgeye ayırdı;
genç oğlu Asurbanipal ise isyan içindeki ülkeyi yeniden fethetti, firavunu rehin aldı, Teb'i yerle bir etti ve ganimet olarak iki dikilitaşı Ninova'ya götürdü.


Okurken şaşırdığınız gibi, kültürleri ve dinleri bir çeşit paganizm olan bu Mezopotamya milletlerinin, binyıllar süren ve dünyanın belki de görebileceği en görkemli imparatorlukları, hiçbir zaman dikkatlerimize sunulmamıştır. Belki de, başka bir Tanrının hakim olduğu zamanların görkemi, gözlerden kaçırılmak istenmiştir.

Ayrıca, böylesi büyük güç ve kudret, Mezopotamyanın çok küçük bir bölge olması gerçeğiyle karşılaştırıldığında dikkat çekicidir. Mısır kadar olması için bile on tane Mezopotamyanın yanyana getirilmesi gerekir.


Ama bu güç ve bolluk sonsuza kadar sürmemiştir. Son Ur kralı İbisin zamanında, Mezopotamyaya ticaretle uğraşan İbranilerin gelmesine izin verilmeye başlanır, ve herşey değişir. Merkezi denetim seviye seviye azaltılır ve serbestiye  uygun hale getirilir. Bir süre sonra ise, devlet kendisine itaat etmemeye başlayan kitlelerin üzerinde otoritesini, ancak vergileri kaldırarak tekrar sağlayabilmeye başlamıştır. Gittikçe bölge zayıflar, tükenir.. İskenderin halefleri Selevki İmparatorluğunu genişletmek amacıyla bölgeye girdiklerinde, hiçbir ciddi güçle karşılaşmamıştırlar. Artık Mezopotamya, kendisi değildir. Yunan hakimiyetindedir, kendi kültürüne, dininde sahip değildir. Artık Mezopotamya, Mezopotamya değildir.

kaynaklar
gerard messadié- şeytanın genel tarihi
ana britannica

MEZOPOTAMYA III
Mezopotamyada Cinsellik

Bu Tanrıçanın tapınımında seks ön planda olmayacaktı da kiminkinde olacaktı !

'GÖĞÜN KUTSAL FAHİŞESİ'

Milattan önce 3500 yıllarında Sümerler yükselişe geçerken en önemli Tanrılardan biri, Ningal ile Nanna'nın büyük kızı Inanna'ydı; Aşk, Seks ve Bereket Tanrıçası. Bilinen en eski uygarlık olan Çatalhöyük uygarlığındaki seks Tanrıçası olan Ana Tanrıçaya çok benziyordu, ama dolgun göğüslü ve geniş kalçalı olmak yerine, daha modern bir görünüme bürünmüştü.

Philadelphia Üniversitesinin antik Nippur şehrinde (güney Mezopotamya) çalıştığı kazılarda ele geçen 5000 çivi yazısı tablet (ki bu tabletlerin üçte biri İstanbul Arkeoloji Müzesindedir) Inanna tapımını ortaya çıkarttı. Günümüz modern(!) insanının anlayamayacağı (daha doğrusu kendi yanlış yargılarından dolayı yanlış anlayacağı) bir dolu bilgi içeriyordu bu tabletler; örneğin O'na "Göğün Kutsal Fahişesi" deniyordu! Ve böyle denmesi övme amaçlıydı!!

Eminim adı geçen tanımlamayı okuyan birçok kişi Inanna'yı bir * olarak "aşağı" bir sınıfa koyuvermiştir. Doğaldır bu.. Çünkü günümüzde "modern"(!) bir yüzyılın kültürü etkindir.. Oysa eski "ilkel"(!) çağlarda fahişelik, tapınmanın önemli kısmını oluşturmaktaydı ve bu yüzden en ileri derecede kutsal sayılmaktaydı!

Hem de kadınlar kadar erkeklerin de fahişelik yapacağı kadar..

Sanırım Inanna'nın verimlilik ayinlerinde okunan şu şarkının sözleri size çok şey anlatacak:

"Erkek olan kadınlar, kadın olan erkekler; önünden geçer sana selam ederiz.

Kadın fahişeler, erkek fahişeler, önünden geçer sana selam ederiz."

Sümerli tarihçiler Tanrıçanın sadece * olduğunu söylemediler; Inanna onlara göre "toplumun süsü"ydü, "Sümer'in neşesi"ydi, "sevgi kaynağı"ydı... O güzeldi... çekiciydi.. şuhtu... şefkatliydi... en seçkin kadınlık özellikleri onda bulunurdu.. Ama bunlardan başka Inanna'nın sembolize ettiği bir kavram daha vardı, o bereketi yönetmekteydi.

Doğayı yenileyen, insanlara çoğalma gücü veren, doğal olan ve doğanın kendisi bir Tanrıça..

Bu Tanrıçanın tapınımında seks ön planda olmayacaktı da kiminkinde olacaktı !

Bu Tanrıçanın tapınaklarında serbest seks yapılmayacaktı da kiminkinde yapılacaktı !

Cinsellik o kadar kutsal bir eylemdi ki, fahişelik de büyük onur verici bir göreve dönüşmüştü.

Zamanın en saygın ailelerinin kızları ve kadınları Inanna'ya adanmış tapınaklarda bedenlerini satmak için yarışırlardı..

Milattan önce 3000 yılında Inanna, Uruk kenti baş Tanrıçası oldu..

Onun verimliliğinden sonuna kadar yararlanabilmek için her ilkbaharda Inanna, ülkenin kralıyla evlendirilmeye başlandı. Her bahar kral, Inanna'nın sevgilisi Dumuzi rolüne girer; en açık saçık kelimelerle yazılan dua ve ilahiler ibadetlerde okunur; Inanna'yı simgeleyen başrahibeyle sevişirler ve ardından yeni yıl kutlamaları şenlikler içinde yapılmaya başlanırdı. Böylece bolluk ve yaşam enerjisinin dünyaya aktığına inanmaktaydı. Müzik, yemek, içki ve coşku son safhadaydı... seks de öyle..

Ama tarih asla bu ibadetlerde oluşmuş olumsuz olaylardan söz etmedi...

Çünkü böyle bir olay olmamıştı!!

Çıkarılan tabletlerde anal seksin tabu olarak nitelendiğini gösterecek hiçbir iz yoktur. Tapınak rahibeleri, hamileliği önlemek için zaman zaman bu yolu da denemişlerdir.

Cinsel ilişki, evrenin oluştuğu andan beri, onun yönetici ve Tanrısal yasalarından bri olduğu için; homoseksüellik dahi kutsal sayılırdı. Önemli olan cinselliği hissetmekti.

Bu nedenle mastürbasyon da teşvik edilirdi.

"Öyle ki, mastürbasyon sürecinde erkekler kolay ereksiyon olsun diye -puru yağı- denen bir madde kullanılırdı. Bilim adamları bu yağın son derece uyarıcı olan manyetik özellikli demir zerrecikleri ihtiva ettiğine inanmaktadır." (Sarah Dening - The Mythology of Sex)

ŞEHVETLİ DUALAR

Ülkemizin yüz aklarından Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, İnanna'nın Aşkı adlı kitabında bayramların birinde okunan bir şiiri ele alıyor. Şiirin bitiş bölümü ise sanırım biz namuslu modern(!) insan için hayli düşündürücüdür:

"Fırtınadan sesli davul ile, tatlı sesli lir ile;

ruhu okşayan arp ile, kalbi neşelendiren şarkıları söyleyelim:

birleşince Tanrıçamız, Tanrımız; bolluk gelir ülkeye;

ağıllar ambarlar taşar, her tarafta şenlik var.

Ey Sümer halkı, yeni yıl geldi diye,

Çalalım söyleyelim; oynayalım gülelim;

Dualarla, şarkılarla, mutluluk dileyelim."

Ünlü Sümerolog Noah Kramer, Tarih Sümer'de Başlar adlı yapıtında eski çağların dürüst ve doğal kültürlerini şöyle anlatmakta:

"Çağdaş tarihçiler için ne mutluluktur ki Sümerli tarihçiler püriten değillerdi: Penise penis, vulvaya vulva diyorlardı. Ve bu iki organın birleşmesini gizemli birşey haline getirmiyorlardı!" (Tarih Sümerde Başlar - 25.Kutsal Evlenme Ayini; Kramer, Noah)

Bahardaki verimlilik ibadetlerinde Inanna'nın, sevgilisi Tanrı Dumuzi'yi temsil eden ve onunla sevişecek olan krala söylediği bir şarkı vardır. Bu şarkının "müstehcen-ayıp" içeriği ilginçtir; ama daha ilginci bu şarkının bir dua olduğudur ! !

Tek Tanrılı dinlerin aseksüelleştirici doğrularıyla beyni ketlenmiş modern(!) insanın anlayabilmesi gerçekten zordur bu satırları.

"Bana gelince;

a.ımı,

benim için yüksek tepeciği,

ben bakire için, benim için, kim işleyecek?

A.cığım ıslanmış toprak,

Benim için, ben kraliçe için,

kim oraya öküzünü koyacak?

....

"

Bu şarkıya erkek şöyle yanıt vermektedir:

"Ey en yüce kadın, onu senin için kral işleyecek,

kral Dumuzi onu senin için işleyecek.."

Ve Tanrıça sevinçle tekrar sözü alır:

"İşte a.ım kalbimin erkeği"

....

Kimsenin "edep" duygularını "rencide" etmemek için o "ilkel" insanların içtenliklerini sansürlemek zorunda kaldım. O içten insanların hepsinden özür diliyorum.

"Haya" adına kelimeleri sansürlemek kolaydır; bu dualardan alıntı yapan çoğu yazar böylesi sansürlemelerle okuruna yansıtabilir kutsal metinleri..

Ama şiirdeki seks tasvirleri kimi zaman sansürlenemeyecek kadar zariftir. 6000 yıl önce, dinleyicilerdeki cinsel duyguları kamçılamak için oluşturulan şiirlerdeki şehveti yoketmenin tek yolu şiiri olduğu gibi sansürlemektir !

"Sevgilim geldi,

benden zevkini aldı, yalnız benimle oynaştı,

Erkek kardeşim beni evine getirdi,

beni bal kokan yatağa yatırdı,

Benim değerli tatlım kalbimin yanına uzandı,

Birbiri ardınca, dil yaparak, birbiri ardınca,

Benim öylesine güzel yüzlü erkek kardeşim 50 defa böyle yaptı..

....

"

"Kasıklarımı güzel elleriyle okşadı,

Tanrı kucağımı krema ve sütü ile doldurdu,

A.ımın kıllarını okşadı,

İçimi suladı,

Ellerini a.ımın üzerine koydu,

Yatakta beni okşadı"

 

 

Ne diyebilirim? Şimdi bunları okuyanlarımızdan bazıları rahatsız olmuş dahi olabilir.

Ve biz cinsel özgürlüğü savunuyoruz.(?)

Ve işte...

İşte, Sümer böyle yapmış kardeşlerim !


(Elvin Azar Süzer'e Türkçe kaynak olarak yaratımları nedeniyle saygılarımı sunuyorum.)


Mezopotamya'nın yapısı ve nelere etki ettiği, kendilerini farklı biryere koymamıza sebep olmaktadır. Babil yok mu olmuştur? Neden haklarında hiçbirşey bulamıyoruz? Neden bazı kehanetlerle benzer özellikler görüyoruz? Ve neden bazı iddialar, Babillilerin "sürgün" sırasında Musevileri geleceği şekillendirmek amacıyla "kodladığını" iddia etmektedir? Ve neden Ezra? Neden? .. 
Çok fazla aranacak yanıt var..  Ve her yanıt daha çok soru doğuruyor..



Bir not düşmeyi gerekli görüyorum.
Pagan dinlerle "taşlara tapıyorlardı" diye alay etmek saçmalıktır. Rahipler tarafından "astronomik etmenler-güçler kişileştirilmiştir". Amaç sıradan halkın anlayacağı bir şekle uydurmaktır.
Buna açıklama olarak şu yazıyı vermek istiyorum:  (yakın bir arkadaşımın araştırmasıdır)
"
en eski yazilarda dahi tanri sozcugune rastlaniyor. $u tanri, bu tanri diye geciyor. genel olarak, kaldeliler'in tanri "belmarduk" ya da misirlilarin'in tanri "thoth"unda oldugu gibi tanriya isimler verildigini goruyoruz. halbuki eskiler bununla yaradani kastetmiyorlardi: onlar icin yaradan en yuce idi. tanri sozcuguguyle kastettikleri $ey, yaradan'la birlikte ortaya cikan kozmik bir kuvvetti.

eski yazilarda bir tanri ile bir tanricanin evlenip bir $eyler urettikleri ya da ba$ardiklari konusuna cok rastlanir. eskiler, bir $eyin yaratilmasi icin kozmik kuvvetin olmasi gerektigini son derece iyi biliyorlardi. ilhama dayali kutsal metinlerde onlara ogretilen buydu. bu metinlerde onlara, yaratmayi gercekle$tirenin iki kuvvetin birle$ik (combined) eylemi oldugu ogretiliyordu. bu i$, iki kuvvetin birle$ik eylemi ya da birlikte ve birbirileriyle temas halinde meydana getirdikleri bir $ey oldugundan yaygin anlamda tanrilarin evliligi $eklinde sembolize edilmi$tir. yani iki kuvvetin evliligi. evlilik ornegi, buyuk olasilikla eski donemlerin siradan insaninin bu fenomeni daha iyi anlamasini sagliyordu. sonucta a tanrisinin b tanricasiyla evlendigi ve c'yi urettiklerinin ogretildigini gormekteyiz. kutsal metinlerde ayni fenomen tapinak dilinde de ifade edilmektedir. bunlar yaratili$ emirleridir. "gune$in oklari dunyanin oklariyla bulu$tu" gibi.

bu ornek, tapinak metinlerinden olup siradan ki$ilere ogretilen tarzda degildir. ancak rahipler, siradan insana bunlari cok daha acik hale getirmek icin, kuvvetleri tanrilar $eklinde simgelemi$lerdir. ilk dort tanri, dort buyuk ilksel kuvvettir.

insanlik tarihinin daha ilerki doneminde, maddesel bedenlerini terk etmi$ olan insan ruhlari da misirlilarin ogretim tanrisi thoth'ta oldugu gibi tanrilar listesine eklenidr. bu aslinda hic de yersiz degildir, cunku eskiler, insana yaratili$i sirasinda kozmik kuvvetlerin verildigini cok iyi bilmektedirler. bu kuvvetler ruhun kontrolu altinda kaliyorlardi ve ruh maddesel bedeni terk ettigi zaman da kozmik kuvvetleri beraberinde goturuyordu. bu nedenle, insanin kozmik kuvvetler iceren ruhu da, dogru bicimde tanrilar listesine ekleniyordu. daha ileriki tarihlerde, tanri kelimesinin yaratici'nin adlarina da eklendigini gormeye ba$lariz. benim bulabildigim ilk ornekler kutsal kitaptandir ve yaradan'a, tanri ve rab tanri $eklinde hitap edilir. o gunlerden beri bu sozcuk onun icin kullanilarn en gozde bir sozcuk olagelmi$tir.

2500 yil kadar onceden gunumuze tekrar donelim. bizim bilimsel insanimiz, eski donemlerin tanrisi ile bugunku tanri arasinda farki anlayamadigi icin, eskilerin tum tanrilarinin birer yaradan oldugunu, onlarin da cok sayida tanriya inanip tapindigini varsaymi$tir. bilim bu nedenle oyle bir karma$a yaratir ki, sokaktaki insanlarin bu konuya olan yakla$imi alabildigine kisitli ve dar goru$lu hale getirilir. ama bu insanlik tarihinde yeni bir durum degildir.


alinti: james churchward, batik kita mu'nun cocuklari, sayfa 41-43.
""

Mezopotamya belki de en önemli mitolojidir. Tevratta da ençok bahis konusu olanlar Mezopotamyalılardır.


Nisan 02, 2008, 08:40:40 öö
Yanıtla #1

 :)Çok Güzel bir Paylaşım ve tam ilgilendiğim Konularımın arasında olması daha iyi bu arada unutmadan Hoşgeldiniz demek istiyorum.

Saygılar;)
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Mayıs 21, 2008, 02:36:49 ös
Yanıtla #2
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 562
  • Cinsiyet: Bay

Gerçekten çok güzel bir paylaşımmış sayın Belial, şimdi farkına vardım; teşekkür ederim şahsım adına.
Mea mihi conscientia pluris est quam omnium sermo


Mayıs 28, 2008, 01:37:34 öö
Yanıtla #3
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 106
  • Cinsiyet: Bayan

Çok yalın ve anlaşılır yazmışsınız sayın Belial,  yazılarınızın devamını bekliyorum, teşekkürler.


Ağustos 05, 2013, 02:30:07 öö
Yanıtla #4
  • Ziyaretçi

Bahsedilen erotik sahneler Süleyman'ın neşidelerine çok benziyor ilginç .


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
9 Yanıt
7595 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 16, 2007, 01:56:15 öö
Gönderen: shemuel
1 Yanıt
3707 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 11, 2011, 04:36:53 ös
Gönderen: shakespeare
5 Yanıt
4677 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 03, 2008, 03:39:44 öö
Gönderen: Isis
13 Yanıt
7061 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 31, 2008, 04:23:19 öö
Gönderen: Veritas
8 Yanıt
4239 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 16, 2008, 01:12:59 ös
Gönderen: nietzsche
0 Yanıt
11436 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 19, 2008, 02:19:21 ös
Gönderen: bugfree
1 Yanıt
4840 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 10, 2012, 04:28:31 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
3582 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 05, 2012, 03:41:10 ös
Gönderen: ARCHITECT
2 Yanıt
2698 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 31, 2014, 01:23:19 öö
Gönderen: Kadim