Sn.Skullg ve SnM.Akyol
Aşağıdaki köşe yazısında okulun açılmamasının ne gibi bir uluslararası hukuğu çiğnediği ve patrikanenin vatikan gibi emelleri olmadığını tarihsel süreciyle beraber irdelenmiştir.Bu okul 1971 'e kadar faaliyet gösterdi de bizler milli egemenlikten bir şey mi kaybettik bir sorun mu çıktı?
Hem bütün okullar 1971 de yükseköğretime bağlanırken yalnız HRO kapatılıyor bu olay sizce siyasi değil midir?Yök'e bağlı ilahiyat okulları oluyorda Hrisitiyan dini eğitimi veren bir İlahiyat fakultesi mi olmasın.Konu bence şöyle rahatlıkla çözümlenir okul özel vakıf statüsünde ne bileyim bir Kadis Has üniversitesine bağlanır ordan da Milli eğitime kazanılmış olunur.
Tevhid tedrisatını uluslar arası normlarda yaparsınız iş biter konu bu kadar basitken biraz bizde aşılmasını istemiyoruz gibiyiz.
RADİKAL KÖŞE YAZISI
Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmaya yüz tuttuğu günlerde, mevcut siyasal gelişmeleri doğru bir şekilde değerlendiremeyen Patrikhane'nin siyasete bulaşması böyle bir düşüncenin gelişmesinde etkili olmuştu. Patrikhane'nin faaliyetleri Cumhuriyet döneminde de uzun yıllar kuşkuyla izlenmişti. Ne var ki, bu durum tarihi gerçekleri tam olarak yansıtmamaktadır. Çünkü Patrikhane hem Bizans, hem de Osmanlı dönemlerinde mevcut siyasal iktidarların hâkimiyeti altında faaliyet göstermiştir. Dolayısıyla da, hiçbir dönemde bağımsız bir statüsü olmamıştır. Patrikhane'nin ekümeniklik iddiasına gelince, bu noktada da ciddi bir bilgi eksikliğinin varlığı göze çarpıyor.
Ekümeniklik Kavramı Neyi İçermektedir? Osmanlı Devleti ülkedeki Müslüman olmayan unsurları, millet sistemi olarak adlandırılan bir statü altında toplamıştı. Millet sistemi İslam hukuk anlayışına göre, İslam idaresine giren bir bölgedeki zimmi statüsüne sahip kişilerin hukuk ve himaye bahşedici bir ahidname ile İslam devletinin idaresi altına girmesiyle ortaya çıkan hukuki bir durumdu. Bu sisteme göre, zimmilerin belirli birtakım vergileri ödemek ve yükümlülükleri yerine getirmek kaydıyla başta ibadet olmak üzere birçok konuda özgürce davranabilme hakları mevcuttu.
Bu bağlamda Osmanlı topraklarındaki en büyük gayrimüslim topluluğu oluşturan Ortodokslar da ayrı bir millet olarak örgütlenmişlerdi. Ortodoksların yönetimi de en büyük dini kurum olması hasebiyle Rum Patrikhanesi'ne bırakılmıştı. Patrikhane'nin otoritesi ve egemenlik alanı cemaate yönelik bazı dünyevi işleri (evlilik, miras vs. gibi) içerse de, ağırlıklı olarak dini alanı ihtiva etmekteydi. Patrikhane'nin ekümeniklik statüsü siyasal olmayıp, dini bir otoritenin varlığına işaret etmektedir. Sanılanın aksine, kimi olağanüstü dönemler hariç tutulursa bu otorite hiçbir zaman dünyevi bir nitelik de kazanmamıştır. Dolayısıyla da, Vatikan benzeri bir oluşumun ortaya çıkması hem tarihsel, hem de dini gerçekler ile çelişmektedir.
Abartılı argümanlar
Ne var ki, açıkça ifade edilemeyen bu durum konunun dolambaçlı yollardan ve çok abartılı bir şekilde Patrikhane ile HRO üzerinden bambaşka argümanlar kullanılarak ele alınmasına sebep oluyor. Okulun Türkiye için tehdit oluşturduğunu iddia edenler, bu iddialarına yönelik kanıtları ortaya koyamamaktadırlar. Ayrıca bu uygulama ile Patrikhane'nin ruhban ihtiyacının sağlanması adına her geçen gün Yunan kilisesine daha bağımlı hale gelmesine yol açtıkları da bilinen bir vakıa. Hiç şüphesiz ki, bu da, bütün bu ulusalcı söylemler ile ciddi bir tezat oluşturuyor.
Bu konudaki ikinci tezat da, Patrikhane'nin ve HRO'nun bir Türk kurumu olduğunu söyleyip, sonrada bu kurumları Yunanistan'a karşı mütekabiliyet esası bağlamında yabancı bir kurummuş gibi kullanma yaklaşımında kendisini gösteriyor. Lozan Anlaşması'nda bu anlamda bir karşılıklılık ilkesi mevcut değildir. Anlaşmanın 45. maddesine gönderme yapılan durum, sadece bu maddeden önce Türkiye'dekiler için sayılan azınlık haklarının, Yunanistan'da da aynen geçerli olduğunu; onu da bağladığını işaret etmektedir. Dolayısıyla HRO'nun açılmasına karşı çıkanların argümanları, hem uluslararası anlaşmalar, hem de iç hukuk mevzuatı açısından sağlam gerekçelere dayanmamaktadır
HRO'nun Hukuki Durumu Üzerine Bir Değerlendirme
HRO Lozan Anlaşması'nın 40. maddesi kapsamına giren okullardandır. Yani azınlıklara mensup Türk uyrukluların dini ve sosyal kurumlar ile eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek hakkına sahip olmaları ile ilgili maddeye dayanmaktadır. Okul, kapatılmasına gerekçe olarak gösterilen 625 sayılı yasa ile açılmış olmayıp, faaliyetlerini 1844'ten beri sürdürmekteydi. Lozan Anlaşması imzalanırken var olan okulun sonradan çıkan bir yasaya dayanılarak kapatılması, uluslararası sözleşmelerin yasalardan üstünlüğü ilkesine ters düşer. Ayrıca 1971 yılında kapatılan özel yükseköğrenim kurumları öğrencilerinin öğrenimlerine devam edebilmeleri için 1472 sayılı yasa ile mevcut üniversite ve yüksekokullara bağlanmaları sağlanmışken, HRO hakkında böyle bir işlem yapılmamıştır. -Radikal-Mehmet Ali Gökaçtı