Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: FANTASTİK – “Eleştiri”  (Okunma sayısı 2845 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ocak 15, 2010, 03:08:26 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Özer Baysaling, kitabının bu bölümünde Masonluk ile bağlantılı birtakım eleştirilere yer veriyor. Aynen aktarıyorum.



Burada Masonluk ve öğretisinin ayrıntılarına da girmek isterdim ama sanırım bunun için ya mason olmak ve orada yıllarca çalışmak ya da çok geniş çaplı bir araştırma yapmak gerekir. Dışarıdan daha fazla yorum katmam doğru olmaz.

Ancak Masonluk konusu benim için bitmemişti. Konuya bir başka açıdan daha bakıyor, çelişkiler görüyor, kararsız kalıyordum.

İnsanlık yararına ve evrensel bir ülkü uğruna yüzyıllar boyu uğraş veren bu toplulukta da yanlışlar, çekişmeler, kavgalar, benlik çatışmaları, bunların sonunda örgütsel bölünmeler görülmüştü.

Örneğin İtalya’da işin içine Mafya karışmış, bundan ötürü dünya çapında bir skandal doğmuştu. Bunu gazetelerde okumuştuk.

Birçok ülkede dini, siyasi ve ekonomik boyutlarda çeşitli mason güçleri belirmişti. Bunu ise genelde pek bilmiyorduk ama konuyu biraz karıştırınca hemen belli oluyordu.

Masonluktaki kardeşlik ilkesini kendi hesaplarına kullanarak yararlanmak isteyenler de olmuştu. Bunlar bir ölçüde kendi hesaplarına başarı elde etmiş, bu arada genelde Masonluğun adını kötüye çıkarmışlardı.

Bilmeyenler, yeryüzünde Masonluğun tek bir örgüt, dehşetli bir güç odağı olduğunu sanabilirdi; sanıyorlardı da... Oysa Masonluk çok zaman önce kendi içinde örgütsel bölünmelere uğramıştı. Hem öyle bir tek değil, çok sayıda bölünme...

Yasef Bey Masonluğa girmenin arifesindeyken, karısı onları evlerinde ziyaret eden kişiye hafif yollu sitem etmişti, kadınları da aralarına almıyorlar diye... Onların kadınları localarına almadığı doğruydu ama kadınların hiçbir yerde mason olamadığı anlamına gelmiyordu bu. Kadıncağız bunu bilmiyordu; nereden bilsin! Belki onları ziyarete gelen mason da bilmiyordu. Çünkü her mason örgütü, Masonluğun sadece kendi bildiği, kendi benimsediği gibi olduğunu sanıyor. Öyle sanmasa bile öyle olduğunu savunuyor. Üstelik her mason örgütü bunu kendi üyelerine de böyle telkin ediyor.

Bu durumda, mason örgütleri bir yandan dogmalara ve bağnazlığa karşı çıkarak özgürlüğü savunurken, diğer yandan da kendilerine özgü birtakım dogmalar oluşturuyor ve bu bağlamda üyelerini de tek yönlü düşündürerek bağnazlaştırıyor.

Nitekim dünya yüzünde Masonlukta birtakım bölünmeler oluşmasının nedenlerinden biri de bu olsa gerek bence.

Kadınların da mason olabileceğini benimseyenler ile buna şiddetle karşı çıkanlar birbirlerine diş biliyor. Buna karşın, hâlâ Masonluğun dünya çapında bir bütün olduğunu sanan bilgisizler var...

Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere birçok yerde siyah ırktan olanlar Masonluğa kabul edilmiyor. Bunun üzerine onlar da kendi localarını kurmuş. Beyazların locaları ayrı siyahların ayrı!.. Kadınlar da birçok yerde mason olmuş ama onların locaları da ayrı.

Nerede kaldı Masonluğun evrensel ülküsü?...

Bunun yanıtını veremedim. Biraz rahatsız da oldum. “Keşke ben de mason olsaydım!” diye düşündüğümde acaba hata mı yapıyordum. Bir bakıma gözümde çok büyüyen bu kurum bir bakıma da küçülüyor.

Bazı mason örgütleri, kendi benimsedikleri ilkelerin gereği, bir kişinin mason olabilmesi için belirli bir dinsel inancı zorunlu tutuyor. Öylesine ki, bu bağlamda herhangi bir dinsel inanç sahibi olmak değil, özellikleri önceden tanımlanmış bir inanca bağlanmak gerekiyor.

Bazılarıysa buna şiddetle karşı çıkıyor, bunun Masonluğun evrensel ülküsüne aykırı olduğunu ileri sürüyor.

Demek ki dünyada birbirinden çok farklı Masonluk anlayışları var. Öte yanda kimileri hâlâ dünyada her şeyin başında masonların yer aldığını hatta dünyayı onların yönettiğini ileri sürüp dursun... Masonluk o sözünü ettiği evrensel ülküyü çoktan yitirmiş mi acaba?

  

Türkiye’de de bir bölünme oluşmuş. Bunu okuduğum kitaplardan öğrenmiş, gerekçesini bir türlü anlayamamış, daha doğrusu kitaplardaki nedeni mantıklı bulmamıştım. Masonluk böyle saçma sapan bir nedenle bölünemezdi. Bu işin ardında başka bir şey olsa gerekti. Yasef Bey’in ufku genişti; hem Masonluğa o bölünme olayından önce girmişti. Bu konuda ne düşündüğünü sormak isterdim ama fırsat olmamıştı.

Kimileri daha fazla güç kazanmak için mason localarına sızmış, bireysel yarar sağlamaya çalışmış. Sonra da Masonluğun adı bir “çıkar kurumu”na çıkmış. Yasef Bey ise Masonluğun nurundan pay almış, ülküsünü benimsemiş, kendini geliştirmek için elinden geleni yapmış.

Ancak demek ki masonların arasında bu bağlamda hiç başarılı olamayanlar da var. Yasef Bey, kendisiyle birlikte Masonluğa girmiş olan iki kişinin sonra ayrılmalarına pek üzülmüş ama kim bilir onlar belki de doğrusunu yapmış, uyum gösteremedikleri bir kurumdan kendi dilekleriyle uzaklaşmışlar. Fakat dediğine göre, biri Masonluğu eleştirmeye hatta yıpratmaya kalkışmış. Ayıp değil mi? Bu ne biçim masonluk!

Masonlardan kimisi de, sırf mason olabildiği için kendini toplumdan farklı görüyor, büyüklük kompleksine kapılıyor. Bunu Yasef Bey ile hiç görüşmüş olmasam da biliyorum. Kitaplarda açıkça böyle demese de ayan beyan belli. Mason olduğu söylenen kişilerin adlarına bir bakın, sonra o kişilerin kimliklerine ilişkin bir araştırma yapın, görürsünüz.

Bunların arasında aşırı ölçüde materyalist olup, akıl ve bilimden başka gerçek tanımayan, inanç ve duyguları hiç önemsemeyen hatta kötüleyen, Masonluğa da kendi eğilimlerine göre yön vermeye çalışanlar bile var. Onlar da dogmalara ve bağnazlığa kökünden karşı olduklarını ileri sürüp durur ama anlaşıldığı kadarıyla kendi dogmalarını genç masonlara zorla kabul ettirmeye girişmişler.

Loca içinde tartışılması yasaklanmış din ve politika bakımından değilse de başka nedenlerle çekişmeler görülebiliyor. Örneğin birlikte iş yapan ya da alış verişte bulunun kardeşler arasında uyuşmazlık çıkabiliyor ve bu locanın genel havasına bile yansıyabiliyor.

Masonlar arasında politikacılar da var ama bunların olması masonik ilkelere aykırı değil. Sadece Masonluğa politika sokmaları sakıncalı. Burada da geniş bir özgürlük fakat hassas bir denge de var.

Masonlara alçak gönüllü olmaları öğütleniyor ama insan egolarından kolayca sıyrılamıyor hatta kendini kanıtlama kaygısını gideremiyor. Nitekim Yasef Bey de bir ara gerek toplantılarda gerekse yemekte bu nedenle konuyu saptıranlardan, kendi yönüne çekerek kendini gösterme hevesine kapılanlar olduğundan yakınmıştı. Hatta bu bağlamda öyle bir örnek vermişti ki, apışıp kalmıştım.

Adını söylemiş olduğu, medyatik çevrede hayli ünlü bir kişiden söz etmişti. Masonluğun ilkeleri, hele alçak gönüllülük ve kardeşlik düşünülünce, yaptığı iş inanılır gibi değil…

Herhangi bir mason locasında önceden bir görev alır, uzmanı olmasa, pekiyi bilmese de belli bir konu üzerinde araştırma yapıp çalışır, sonra bulgularını derleyip toparlar, toplantıda sunarmış. Söz konusu olan kişi Yasef Bey ile aynı locadaymış. Sunumu yapılacak konu üzerinde o da kendi başına çalışmalar yapar, toplantıda öncekinin sunumu bittikten sonra söz alır, onun ne kadar eksik ve yanlış bir çalışma yapmış olduğunu, anlattıklarının doğrusunun nasıl olması gerektiğini ortaya serermiş. Sırf eleştirmiş olmak için eleştirirmiş.

Yasef Bey’in de başına gelmiş böyle bir durum. Ona da pekiyi bilmediği bir konu üzerinde çalışma görevi vermişler ama o önlemli davranmış. Toplantıda o kişinin adını belirterek, konu hakkında onun daha bilgili olduğunu söyleyerek, sözün önce ona verilmesini istemiş. Bunun üzerine o kişi hiçbir şey söylememiş.

Bütün bunlara karşın, -daha önce de dediğim gibi- bir kurum olarak Masonluğa kusur bulmak anlamsız hatta yanlış olur. Kurumun temelinde çok iyi ve çok güzel ilkeler var. Fakat masonlar yani insanlar onu değiştirmiş, açıkça yozlaştırmış, üyesi oldukları bu örgütü zıvanasından çıkarmışlar. Kusur, mason olan ama bu kurumun ilkelerini gerektiğince içine sindirememiş kişilerde. Bu dinlerde bile böyle değil mi?

Bunları düşünürken, 19. yüzyıl başlarının ünlü Fransız düşünür ve yazarlarından Volney’in bir yazısını hatırladım. Şöyle özetleyebilirim:

“Devrin yöneticisi, dinlerdeki farklılık ve çekişmeleri önlemek için birkaç dinin önde gelenlerini huzuruna çağırır. Bakar ki karşısında birbirleriyle çekişen binlerce kişi var. «Ben birkaç din var sanıyordum, siz dinleri bile bölüp kendinize göre yozlaştırarak, çıkarlarınızı da gözeterek aranızda çekişmelere girdiniz. Dinlerinizi bölük pörçük ettiniz. Dinin birleştirici unsurunu, ayırım yönünde kullandınız.» der.”

Nitekim Yasef Bey de Masonluğa girdiği sıralarda gördüğü her şeyden sitayişle söz etmesine karşılık, gerek locasında sonradan yapılmış olan birtakım değişikliklerden gerekse masonların Masonluk ile bağdaşmayan tutum ve davranışlarından yakınmamış mıydı?

Demek ki Masonluğu bir kurum olarak ayrı bir kefeye koymalı, bireysel olarak masonları da ayrı… Fakat tartmamalı.

Masonluk hakkında bayağı çok bilgi edinmiştim ama kafam da kazan gibi olmuştu. Birçok konunun çözümünü, konserden sonra da düşündüm ve anlaşılan daha çok düşünecektim.

Bana tek bir çıkar yol var gibi geliyordu.

Olay şu: İnsanlık için çok güzel amaçlarla ve çok güzel yöntemlerle çalışan bir kurum oluşturulmuş. Ancak bu kurumun üyeleri zaman içinde kurumu yozlaştırmış.

Demek ki böyle yapanları kurumdan uzaklaştırmak gerek… Bu işe hiç de kolay değil, hatta belki olanaksız.

Şu halde önce kurumu ortadan kaldırmalı… Silmeli, yok etmeli. Böylece ortada Masonluk diye bir şey kalmamalı. Örgütsel bakımdan Masonluk kalmayınca masonlar da kalmaz. Sonra her şeye yeni baştan, sıfırdan başlamalı. Bu kez çok özenli olmalı; tarihte görmüş olduğumuz, antik çağın ezoterik kurumları gibi yapmalı. O zaman belki günümüzden yüzyıllar sonra ortaya asıl olması gerektiği gibi bir Masonluk çıkabilir.

Böyle bir şeye gerek var mı?

Bunun yanıtını veremedim.





Kitabın Masonluk ile bağlantılı konuları burada son buluyor. Sonra ara sıra değinmeler var ama o kadar önemli değil. Bu kitaptan başka aktarmalar da yapacak olursam belki karşımıza çıkar.


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ocak 16, 2010, 10:43:59 ös
Yanıtla #1
  • Seyirci
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 300
  • Cinsiyet: Bay

Yasef Bey ve yazar Özer Baysaling bilgi ve zeka seviyyelerine göre durumu izah etmişler. Aksini kim söyleye bilir ?




Her bir insan ona izn verilen kadar göre bilir. Fazlasını göremez.
« Son Düzenleme: Ocak 16, 2010, 10:46:54 ös Gönderen: neo »


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
3197 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 10, 2010, 06:27:57 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
3491 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 11, 2010, 10:09:17 ös
Gönderen: ozak1977
0 Yanıt
2814 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 13, 2010, 10:53:23 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3245 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 14, 2010, 11:42:36 öö
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
3798 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 16, 2010, 09:44:04 öö
Gönderen: ADAM
4 Yanıt
3380 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 23, 2010, 11:29:57 ös
Gönderen: Sirius
2 Yanıt
3354 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 24, 2010, 05:11:28 ös
Gönderen: rigormortis
2 Yanıt
4510 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 27, 2010, 11:18:29 öö
Gönderen: ceycet
5 Yanıt
4074 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 03, 2016, 09:19:47 ös
Gönderen: deha
1 Yanıt
2777 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 10, 2017, 02:16:11 öö
Gönderen: Tık-Tik-Tak