Sayın Dimitri Lalushi’nin, hepimizin sık maruz kaldığı bir soruya, "Eğer Tanrı varsa, o zaman neden kendini, gücünü alenen belli edip dünyada adaletin hakim olmasını sağlamıyor?" sorusuna nükteli bir dille yanıt getirdiği Facebook iletisini kendisinin izniyle sizlerle de paylaşmak istiyorum:
" ‘Eğer Tanrı varsa, o zaman neden kendini, gücünü alenen belli edip dünyada adaletin hakim olmasını sağlamıyor?’ Malum, sık sık rastlanan bir soru bu. İlk bakışta zekice konmuş bir soru olduğu izlenimini uyandırıyor olmasına rağmen aslında algısal sığlık ürünü bir soru. Dikkati yerel ve kısıtlı olana yapışma derecesinde odaklanmış, dolayısıyla da Bütün’deki ahengi farkedemeyen bir aklın ürünü.
"Cevap aslında tespiti çok kolay ve sade bir cevap: eğer öyle bir harekette bulunsaydı herkes korkudan 'üzerine sı..rdı' da ondan. Ama Tanrı öyle nezdinde korkudan 'üzerine sı..mışların' bulunmasını isteyen biri değil. Karşısında paniğe kapılmış yalakaların olmasından hiç ama hiç hoşlanmayan biri.
"Tanrı varlığının bir korku ve panik şoku ile değil, tam tersine yavaş yavaş, derinden işleyen bir varoluşsal olgunlaşma sayesinde farkedilmesini ister. Tehdit yollu muhabbetlerin muhabbet olamayacağını, sadece bir riya ve yalakalık meclisi doğuracağını bilir. Ondan varlığının ve adaletinin farkedilmesinin sadece insanın hayatını kaosa düşürmeyen, ahenkli, adım adım bir olgunlaşma yolu ile mümkün olabileceğini hesaba katarak yapar her yapacağını. O’nun istediği kendisine bir dehşet tanrısı değil bir sevgi tanrısı olduğunun anlaşılmasıyla yaklaşılması. O Yeni Ahit’teki ‘ne mutlu görmeyip de inananlara’ sözü boşuna söylenmiş değil elbette (Yuhanna 20.29).
"Konu daha iyi anlaşılabilsin diye bir örnek verelim ama: Farzedin ki bir sohbet esnasında biri doğa üstü güçlere sahip olduğunu, hatta kendisini öldürseniz bile başka, ölüm ötesi bir boyuttan hayatınıza müdahele edebileceğini iddia ediyor ve siz aşağılayıp onla alay ediyorsunuz. Aynı akşam oğlunuz veya kızınız ağır hasta yatağa düşüyor, bir andan öbür ana her tür sevinç hayatınızda sönüyor gidiyor. Bir de bu yetmiyormuş gibi sohbet esnasında kendisini aşağılamış, kendiye alay etmiş olanların tümünün ailenizi vuran türden bir felaketle vurulmuş olduklarını saptıyorsunuz. Öyle bir durumda söz konusu adam karşısında dehşete kapılmayacak mıydınız? O günden sonra kendiyle eskisi gibi serbestçesine, riyasız ve kaygısızcasına haşır neşir olabilecek miydiniz?
"Ama öyle bir durumun o adamın da hoşuna gitmesi mümkün olur muydu? Hoşuna gider miydi, onun da, bir ödleri kopmuşlar ve yalakalar ortamına hapsolunması? Bir dostsuzlar dünyasına batması? Bu türden bir koşul hoş olabilir miydi her iki taraf için de?
"İşte Tanrı ve adeleti ile ilgili mevzu da öyle bir mevzu. Tanrı’nın gücünü alenen hiç teşhir etmemesinin, bunca ‘görgülü’ ve nazikçesine davranmasının nedeni.”