Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: KORKUSUZ KALMAKTAN KORKMAK  (Okunma sayısı 2282 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Eylül 23, 2010, 11:45:32 öö
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


 İnsan, bir yanıt bulamadığı yerde korkuyu bulur. Norman Cousins
   
Yaşamlanmızda korku tarafından yönlendiriliriz, çünkü içinde bulunduğumuz koşulları değerlendirmek ve önceden kestirmek ve bu bilgiye dayanarak sağ kalmak gereksinimi tarafından yönlendiriliriz. Biyolojimiz, kendi yaşamını sürdürme planını, en temel işlevlerinden biri olarak kabul eder ve olası tehlikelere karşı bizi sürekli uyarır. Bu değerlendirme için en uygun olan aracı, beynimizi kullanırız.

Bir tehlikeyle karşılaştığımızda, onu inceleriz ve başarılı olmak için hangi planın daha uygun olduğuna bakarak onun karşısına çıkarız veya ondan kaçınırız. Savaşırız veya kaçarız.

İnsan biyolojisi, düşünce tarafından başkalaştırılarak, psikolojiye dönüştürülmüştür. Artık, kendi kavramsal çerçevemizin zorlamasıyla, dünyamızdaki psikolojik tehlikeleri değerlendirmek zorunda olduğumuza ikna edilmiş durumdayız. Yaşamı sürdürme psikolojisine dayanarak, dövüşmeye veya kaçmaya, egemen olmaya veya teslim olmaya karar vermek zorundayız.

Korku, psikolojik rahatlığımızın denetleyicisi durumuna gelmiştir. Deneyimimizin bu yanının tümüyle kavramsal olduğu gerçeğine rağmen korku, biyolojimizle, koşullandırılmamızla, gerçekliğimizle o kadar içiçe geçmiştir ki, sanki gerçekmiş gibi varlığını sürdürür.

Yeni ilişkilere yaklaşırken, sanki fiziksel bir saldırı olabilirmiş gibi, canımızın yanmasından korkarız. Bizi sevmezlerse ne olacak? Yeni bir çevrenin niteliklerini değerlendirmeye çalıştığımızda, utanır veya fazlasıyla saldırgan oluruz. Korkarız.

Kalplerimizin atışları hızlanır. Avuçlarımız terler. Ağzımız kurur. Bizi ormanda izleyen yırtıcı bir hayvan mı var? Hayır, tanımadığımız biriyle tanıştırılıyoruz.

Heyecanlanırız. Bütün sistemimize adrenalin salgılanır. Düşüncelerimiz çatışır. Bizimle yiyecek için yarışan başka bir hayvanla, ölümüne bir savaşta mıyız? Hayır, yeni bir pazarlama planını patronumuza tanıtmaktayız.

Korku, ormanı terk etmiş ve zihnimizin dünyasına girmiştir. Yaptığımız hemen hemen her şey, psikolojik korkunun süzgecinden geçer. Korku tarafından harekete geçiriliriz. Korku tarafından engelleniriz. Korku içinde yaşarız.
Ne yapmalıyız?

Gelin, korkunun çoğunlukla yersiz olduğunu anlayalım.

Korku, caddenin karşısına geçerken bir kamyon geldiğini gördüğümüzde, bizim için işlevseldir. Elektrikli aletler kullanırken, araba sürerken korku yararlıdır, yoksa yaşamlarımızı veya kolumuzu, bacağımızı tehlikeye atarız.

Geri kalan zamanlarda, korku anlamsızdır. Korku, fiziksel bedenimizi korumak için vardır. Psikolojik bedenin korunmaya ihtiyacı yoktur. O yok edilemez. Varolmayan bir şeyi incitemezsiniz.

Korku, onun yardımı olmadan büyük bir zarara uğrayacakmışız durumu yaratır. Gelin, varsayımıları gözden geçirelim. Somut korkumuzu elden bırakmayacağız -caddenin karşısına geçerken yolda sağımıza solumuza bakacağız- ancak, gelin birkaç gün psikolojik korku olmadan yaşamaya çalışalım ve yaşamımızı sürdürüp sürdüremediğimizi görelim.

"Hayır, hayır, hayır, bu mümkün değil, çok tehlikeli, canın yanar" der Korku.

Ama yalnızca birkaç gün için denemek istiyorum" deriz biz.

"Kesinlikle olmaz. Dehşete düşeceksin. Zarar göreceksin. Bensiz başına neler geleceği konusunda hiç bir fikrin yok!"

Korku, gittikçe daha ısrarcı olmaya başlar. Geçmişte bizi hep korumuştur. Bu koruyucu olmadan ne yaparız? Zaten, korku olmadan biz neyiz?
Korkusuz olsaydık biz, ne olurduk?

Korku ve sevgi asla bir arada olamadıkları için, eğer aralarında bir seçim yapmak zorunda kalırsak, korkuyor olmak, seviyor olmaktan çok daha güvenlidir. (Niccolo Machiavelli)

Yüreklerinde bir huzur vardı. Şu, her şeyini kaybetmiş olanların korkusuzluğu ile doluydular. Elde etmesi kolay olmayan, ancak elde ettikten sonra hep süren korkusuzlukla. (Aleksandr Solzhenitsyn)

Korkuyla kavga etmeyin. Korku her zaman kazanır. Korku her zaman haklıdır. Korkulacak sayısız durum var. Korku bizi hep korur. Tamam, belki birazcık boğucu, ama güvendeyiz.

Korku, yaşamda gerek duyduğumuz hemen her şeyi bize verebilir. Korku, bizi incitebilecek herhangi bir şeyin bize asla dokunmayacağından emin olmaktır. Dokunulabilir olmak çok risklidir. Korku riski sevmez.

Korku, bir şey dışında bize her şeyi verebilir; korku bize asla sevgi veremez. Sevgi, korkunun susmasını bekler. Korku, sevgi hakkında bir şey bilmez ve sevginin beklediğini bilemez. Sevgi, Korku'nun alabileceği en büyük armağandır.

Korkuyla tartışmayın.

Korkuyu sevin.

Korku, gerçek bir varlığı olmadığını bilir ve bu onu dehşete düşürmektedir. Korkuyu sevin, çünkü o -hiç bir şey kendinden kaçamaz- bir yanılsamadır.

Korku bizim, ayakta kalmaya, var olmaya, varlık kazanmaya çalışan psikolojik merkezimizdir.

Sevginin bir merkezi yoktur, korkusu yoktur, yalnızca saf varlıkta bulunur.

Cennetten gelme bir eştir.

Sevgi, korkuyu sarar.
Kaygı ve gerilim; endişelen ve mutsuz ol

Yürürken bir yol ayrımına ulaştığında, onu kabul et! (Yogi Berra)

Kaygı çağında yaşıyoruz.

Çok kalabalığız, çok çalışıyoruz, çok uyarılıyoruz. Yeterince uyuyamıyoruz, yeterince dinlenemiyoruz ve yeterli zamanımız yok.

Sürekli olarak tehlike haberleri alıyoruz. Nüfusumuz, dünyanın her yerinde mantar gibi çoğalıyor ve bütün dünya, komşusunun evine taşınmak istiyor. Teröristler, kamu binalarını, uçakları, trenleri vs. havaya uçurmaya çalışıyor. Seks tüccarları çocuklarımızın peşinde. Akşam üzeri 5'te televizyonda film: silahlı adam yedi kişiyi öldürür ve sonra kendisini öldürür.

Daima artan mali talepler ve kıyamet kehanetleri ile, daha uzun sürelerle ve daha çok çalışmak için kandırılırız; sosyal güvenlik, büyümekte olan çocuklara yardım etmeyecektir, okul paraları enflasyondan daha hızlı artmaktadır, zengin ve fakir arasındaki uçurum daha da derinleşmektedir, para piyasalarının çöküşü yaklaşmaktadır. Kredi limitleri, bazı Üçüncü Dünya ülkelerinin yurtiçi üretimlerinin toplamından daha yüksek olan, önceden onaylanmış kredi kartları sürekli olarak piyasaya çıkıyor. Bu kartları bir an için inceleyelim, bunlar Gold Kart veya epeyce özelsek, Platin Kart. Onların, gerçekte Plastik Kart olduklarını bilmiyormuş gibi yaparız ve "yaşam boyu harcama" anlaşmasını imzalarız.

Kalkma zamanı, işe gitme zamanı, çocukları alma zamanı, toplantıya gitme zamanı, olaylar, oyunlar, sinemalar, alışveriş, arayanları yanıtlama, daha çok, daha çok şey zamanı. Gittikçe daha az zaman. Gittikçe artan zaman baskısı.

Az zaman, yapılacak daha çok iş, kazanılacak daha çok para, harcanacak daha çok para ve biz, sıradan şiddetin akıldışı bir eylemi yüzünden, kapalı alışveriş merkezlerindeki hava kontrol sistemlerinden bulaşan çok öldürücü bir hastalık yüzünden, her an ölebiliriz.
Ne yapmalı?

Mutsuz olun, endişelenin.

Fazlası ile canımızı sıkan, bu berbat gerçeklik karşısında başka ne yapabiliriz? Gerginiz ve öyle olmak zorundayız. Gün boyunca yaşadıklarımıza bakın. Kaygılıyız, çünkü mükemmel bir şekilde normaliz. Kaygı normaldir. Biz böyleyiz, öyleyse niye kaygılanalım ki!

Bu konuda yapılacak bir şey var mı?

Ne yapacağımızı bildiğimizi düşünürüz ki, bu da bildigimizi düşünmektir. Eğer daha çok düşünürsek, durmadan artan miktarlarda bilgi toplarsak ve bunları düşünürsek, bir şekilde yaşamlarımızı sürdürebiliriz diye düşünürüz. Yaşamımızı sürdüremeyeceksek, rahatlamak ne işe yarar zaten?

Beyinlerimiz, bizi sıkıntıya sokan şeyler hakkında daha fazla bilgi bulma isteğiyle yanar tutuşur. Daha fazla bilgi bulursak, daha az şaşkınlığa düşmemiz, yapacağımızı daha çok bilebilmemiz mümkün olabilir. Savaşacak mıyız, kaçacak mıyız, bilebiliriz.

Savaşmıyoruz ve kaçmıyoruz. Durum hakkında bir sürü bilgi topluyoruz. Savaşmayı düşünüyoruz. Kaçmayı düşünüyoruz. Ancak gerçekte, yoğun trafiğin ortasında, arabamızda oturuyoruz, kanepeye yayılmış haberleri izliyoruz, yöneticimizin bürosunun dışında oturmuş, toplantıyı bekliyoruz.

Gerginlik, yapabileceğimiz veya yapamayacağımız eylemlerin ve onları kuşatan, özellikle de kendi yaralanmamızı, yenilgimizi ve yıkımımızı içeren bütün koşulların zihinsel olarak tasarlanmasının sonucudur.
Gerginlik, düşünmedir

Düşünmek, sorunun çözümüne yardımcı olduğunu düşünür, ancak sorun, soruna yardım etmektir. Sorun, hiç durmadan sorunu çözecek bilgileri toplamaktır.

Sorun, bizi koruyacak olan bilgiyi sürekli olarak incelemektir. Kendimizi yaşamdan koruyamayız, meydan okuyuş anında, tam olarak karşılık verebiliriz ancak. Karşılık vermek için hazırlanmak, verilecek karşılığı karmakarışık eder. Biz, hazırlandığımız şeye karşılık veririz, o anda olana değil. Hiç bir neden olmaksızın kendimizi sıkıntıya sokarız.

Meydan okunuş anında, gerginlik, harekete geçme işaretidir. Eylem, durumun gerçekliğine karşılık olarak kendiliğinden ortaya çıkar.

Öte yandan meydan okunmasını beklerken, gerilim, gerçekliğin değil, bir meydan okuma fikrini düşündüğümüzün, biçim verdiğimizin, çözümlediğimizin işaretidir. Kavramsal bir meydan okumaya karşılık vermek için yapılacak bir şey yoktur. Bir eylem kendiliğinden meydana gelmez.

Kavramsallaştırma bunalımı ve olasılık planları yaratmak, köprülerin inşa edildiği, kalp kapakçıklarının tamir edildiği, savaşların açıldığı somut dünyada yararlıdır. Ancak psikolojik dünyada, kavramsal meydan okumalarla kurduğumuz ilişkilerimizde "benliğin" yaşamını sürdürüşünü biçimlendiririz. Olasılık hesaplarını ve yaşamı sürdürme planlarını ne kadar derinleştirirsek, kafamız o kadar karışır.

Bu psikolojik merkezin yaşamını sürdürmesini garantilemek için, boşuna bir girişimle sonsuza dek bilgi toplar ve çözümlemeler yaparız. Korunma sağlama girişimlerimizle, gerilimin daha da yüksek düzeylerini yüklenebiliriz.

Ancak, vazgeçebiliriz de. Gerçekliği olmayan bir merkezi koruyamayız.

Tehlike habercisi gazeteleri bırakın, insanı şoke eden televizyonu ve savaş haberleri radyosunu kapatın. Korunacak biri yok; kaçacak biri yok; gerilim içinde olacak biri yok.


a l ı n t ı /Steven Harrison

Biran için oturup düşündüğümüzde,yukarıda vurgulananların çoğumuz için geçerli olduğunu rahatlıkla onaylıyabiliriz.

Varsayımların ürettiğini realite olarak algılayan bilinçaltı, hayatımızı sanal cehenneme çevirmemize yardım eder.

Oysa biliriz ki,geçmişte olabilirliğinden çok korktuğumuz milyonlarca şey başımıza gelmemiştir.Bu durumu gözardı ederek yeni korkular üretmeyi bir görev bilinciyle sürdürürüz.

Bazen,81 yaşında vefat eden babamın son dakikaları gözümün önüne gelir ve hala gözlerinde bizlerle ilgili yaşadığı endişeyi görür ve üzülürüm.Ölmeden önce bu korkuların tamamen sanal olduğunu farkedebilseydi,hiç olmazsa kalan ömrünü huzur içinde yaşayabilirdi diye hüzünlenirim.

Korkunun reçetesi sevgi...

Sevgi deyip geçmemek lazım;sevebilmek,bir insanın inşa edebileceği ve devamlılığını sağlayabileceği en zor duygu hali olsa gerek.Bunun için yapılacak en elzem iş,tüm koşullardan arınabilme gayretini korkusuzca üstlenmek olmalıdır,diye düşünüyorum.


Sagılarımla

Ben"O"yum,"O"ben değil...