Masonlar.org - Harici Forumu

Masonluk Bilgidir. Bilimdir. Ilimdir. => Sosyoloji - Toplum bilimi => Konuyu başlatan: Metatron - Eylül 03, 2014, 07:01:39 ös

Başlık: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: Metatron - Eylül 03, 2014, 07:01:39 ös
İnanç sosyal bir kavram değil bireysel bir kavramdır. Her inancın ister dini ister dünyevi nitelik taşısın, kendi doktrinleri vardır. Bu doktrinler ve kurallar dini açıdan değerlendirilir, sorgulanır veya yorumlanır.

İster Masonluk ister Tapınakçılar ister Illuminati üzerinden gidelim. Ezoterik temelli yapılar doktrinlere değil "dogma" lara karşıdır.

Nasıl ki bir bina inşaa ederken o binanın sağlamlığı temeli ile doğru orantılı ise. Nasıl ki o temele dayalı bir bina figurü inşaa edilebiliyorsa. Aynı temel "din"de de doktrinlerdir.

Tarih boyunca din üzerinden rant ve güç elde etmek isteyen insanlar tarafından. İnsanların inançları ve o inançlarla oluşan korkuları kullanılarak özellikle" din" bir güç bir silah olarak kullanılmıştır. Halen de kullanılıyordur.

Bu sebeple laik devlet yapısı özellikle günümüz, eğitime daha az önem veren ülkelerde veya erkler ayrılığı nın pamuk ipliğine bağlı olduğu ülkelerde daha da önemlidir.

Laiklik ise dinsizlik veya dinden arındırılmış bir toplum demek değil devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensiptir.

Pek çok açıdan ele alınıp değerlendirilebilmekle birlikte laik bir devlet aynı zamanda pek çok farklı inancın devlet sınırları içerisinde korunmasının garantisidir. Azınlık olsun olmasın, devletin kaynaklarından diğer inançlarla eşit hak ve yardım alabilmesinin olanağını da sağlar.

Belirttiğim gibi doktrinleri olmayan bir inanç, temelsiz bir binaya benzer ve çökmeye mahkumdur. Bu doktrinlerin de tek elden dogma şekline dönüşmemesi şartıyla.

Bir inanç elbet ki sorgulanmalıdır. Sorgulanmayan, tartışılmayan bir inanç fanatik ve doğal olarak hoşgörüsüz bir inançtır.

Birkaç gün önce yazdığım bir yazıda "19 yaşında ki bir gencin, homoseksuel olduğunu itiraf etmesi sonucu, sert Katolik ailesi tarafından önce hakaret sonra dayak ve en sonunda da evden atılmasını" yazmıştım.

Yaradılıştan bize -inançlı birisi olarak- seçim hakkımız verilmiştir. İnanabiliriz, inanmaya da biliriz. İnancımızın nasıl olacağını da seçebiliriz. Aynı dini inanç çatısı altında toplanmış farklı mezhepler ve bu mezheplerin kendi inanç rituelleri mevcuttur.

Bir dine inananın bir başka inanana yaptırım uygulama gücünü kendinde görmesi o inancın dogmatik bir yapı haline dönüştüğünün göstergesidir. Aynı zamanda bir inanca ait doktrinlerin de mantıksız, saçma şeklinde yorumlanması veya tartışılması da; dogmatik kültürle aynı tepeden bakan ve kendini üst makam olarak görme olarak yorumlanmalıdır.

Fikir ve düşünce özgürlüğünün temeli saygıdır. Saygısı olmayan doktrinler dogmadır.

Masonlar inançlara saygı duyarlar. İçlerinde nasılki farklı kültürlerden gelen insanları barındırıyorlarsa. Farklı inançtan gelen veya inanan insanları da barındırırlar. Çünkü temeli saygıdır Masonluğun.

Fanatizm veya bağnazlık; bende kesinlikle karşısındayım ama inanç kültürlerinin temel ilkelerinin de aynı bağnaz yaklaşımla, sorgulanmasının karşısındayım.

İsteyen istediğine inanır. İsteyen inanmaz. İsteyen Cami de isteyen Sinagog ta, isteyen Kilise de ibateditini yerine getirir. Eğer diğer insanları yargılamayan, o inanca inananları diğer inançlara düşman etmeyen bir inanç. Barındırdığı doktrinler ne olursa olsun, Yaradılana saygı duyarım Yaradandan ötürü mantığıyla saygı duyar. Mantığını sorgulamam.

bağnazlık anlamı İng. fanaticism Osm. taassup
Bir görüş, kanı ya da tutumun tartışma ve eleştirilere kapalı tutulması ya da en aşırı biçimiyle benimsenmesi durumu

is. Bir kimseye veya bir şeye aşırı düşkünlük ve tutkuyla bağlılık, bağnazca davranış, taassup, fanatizm, mutaassıplık.


Saygılarımla
Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: ADAM - Eylül 04, 2014, 10:23:26 öö
Her şeyden önce, Sayın Metatron’un bu yazısını çok değerli ve önemli bulduğumu belirtmek isterim.

Benim değerli ve önemli bulduğum bir yazıyı umursamayanlar da olabilir. Demek ki onların ilgi alanı güncel magazinden öteye gitmemektedir.

Burada doktrin ve dogma kavramları üzerinde durulmaktadır. Bunlar çok önemli, özellikle Masonlukta iyi bilinmesi ve anlaşılması gereken kavramlardır.

Şimdi bir katılımcımız “İyi de, Masonluktan bize ne!” diyebilir. Der demesine, bu onun özgürlüğüdür; özgürlük Masonluğun ilk temel ilkesidir ama öyle deyince ne yazık ki bulunduğu bu yerin özelliğinin farkına varamamış demektir.

Bu yazının üzerinde durmamız gerek. En azından ben duracağım. Çünkü yazıyı çok önemli ve değerli buluşumun yanı sıra, katılmadığım noktaları var. Eleştirilmesinin, olgunlaştırılmasının gerektiğini düşünüyorum.

Ancak o işi şu anda yapmıyorum. Bu iletim geçici; sadece yazı üzerine tekrar ilgi çekmek. Döneceğim. Benden önce eleştirenler, sorgulayanlar ya da katkıda bulunanlar olabilir elbette.
Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: Selim - Eylül 04, 2014, 12:44:27 ös
Laik devlet yapısında, devletin dini olmaz. Mutlak laik devlet işleyiş yapısı içerisinde din hiç bir şekilde referans alınmaz. Devlet basit anlayış ile kurumlardan, kurumları yöneten insanlardan meydana gelir. Dolayısı ile kurumları yöneten insanlar da kanunlara, tamimlere, tüzüklere yani yazılı kurallara göre hareket eder. Kendi kişisel görüşünü katmadan, kendi değerlendirmesine göre yönetemez. Kurumları yöneten insanlar giyim, konuşma, hareket tarzı vb. ile din veya inanç temeline dayalı olarak tavır sergileyemez. Aksi tadirde bu gün ülkemizde yönetim anlayışının geldiği noktaya döneriz.

-Bir dönem bu tarikat egemen olur, hükemet değişir devlet içerisinde başka bir tarikat egemen olur, sonunda Nurcular, fettullahçılar, en sonunda paralelciler devlet içerisine yerleşir (dün kol kola gezenler bu gün düşman) başka bir dönem Nakşibendiler, vb.

Eğitim sisteminde başartülü öğretmen baş örtüsünü bağlama şekline görer mesaj verir, hakim kendi grubuna göre, sonuç darmadağın ne olduğu belli olmayan yapı.

Devlet bütün dinlere eşit mesafede ve tarafsız olamaz, aksi takdirde bu günkü gibi kimin ne yaptığı belli olmayan dönem yaşanır. Laik sistemde devlet bütün dinleri kontrol eder ve devlet içerisinde veya yönetiminde veya insanlar arasında karmaşaya yol açmaması için her türlü düzenlemeyi yapar. Bu kişinin dini inancına karışır anlamında değil, kişisel veya grup dini inanç sistemindeki kuralların devlet içerisine yerleşmemesi anlamındadır.

İlahi dinlerin tamamı dogma temellidir. Dogmalara karşı olmak, dogmaları yok saymak o dinin temellerine dinamit koymak gibidir.

Daha önceki yazılarımdan birinde de bahsettiğim gibi mucizelerin hiç bir tanesi akılla, bilimle, vs şeylerle açıklanamaz. Aksi takdirde mucize olmaktan çıkar. Dogmalar da bu şekildedir sorgulamaya başladığınız anda herşey değişir.

Öerneğin, İslam inancına göre Hz. Muhammed in vahiy gelmeye başlamadan önce okuma yazma bilmediği, cebrail tarafından oku emri ile inen emirleri okumaya başladığı kabul edilir. Ancak bazı tarihi kayıtlar incelendiğinde Şam yakınlarında ki Bahira manastırında okuma yazma öğrendiği ve hatta ibraniceyi dahi bildiği belirtilmektedir. Eğer Hz.Muhammedin mağaraya girmeden önce okuma yazma bildiği kabul edilecek olur ise islam inancının temeli sarsılır.


Diğer bir örnek miraca yükselme bedenen mi olmuştur yoksa beden olduğu yerde dururken mi?

Dinde dogmalar mutlaktır ve tartışılmaz. Kişisel olarak değerlendirecek olursam insan zeka ve bilinç sahibi olarak yaratıcı tarafından yartıldığından herşeyi bilinçli sorgulayabilmelidir ki farkındalığını artırabilsin. Dogmalar düşünce karanlığı yarattığı gibi hapishaneye çevirir.

Dini inanç sistemlerinde  benim dogmam iyi senin dogman kötü gibi bir yaklaşım sergilenmesi tamamen kişi veya grubun egosunu yüceltmeye yöneliktir. Güçlü bir ortak kimlik. Dogma mutlak itaati gerektirir, sorgulanamaz. Dolayısı ile karşı olunacak ise hertürlü dogmaya karşı olunmalıdır.

Bütün din ve inanç temelli savaşların tamamı diğerininin dogma ve öğretisini  küçük, zararlı, dinden çıkaran ve yoksayma gibi nedene dayanmıştır, dayanmaktadır. Bir grup çıktı ve Kabeyi yıkmaktan bahsediyor, diğer mezhep Hz. Muhamed in mezarını yok etmeyi planlıyor, sebep puta tapmaya eş değer gördüğü için.

Özgürlüğün temel taşalarından bir tanesi yargılamamaktır. Karşısındaki düşünce, vb şeyleri yargılamaya başlarsan kendini sınırladığın gibi karşındakini yok sayarsın ve kendi kavramlarınla görmeye başlarsın.

Saygılarımla,

 
Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: Metatron - Eylül 04, 2014, 04:56:13 ös
Dogmatizm, A priori ilkeler, çeşitli öğretiler ve asla değişmeyeceği kabul edilen mutlak değerleri kabul eden, bu bilgilerin mutlak hakikat olduğunu, inceleme, tartışma yahut araştırmaya ihtiyacın olmadığını savunan anlayışa verilen isimdir. Bu tür savlara, öğretilere ve inançlara ise dogma denir.

Dinler dogmatik değildir. Tartışılabilir, yorumlanabilir yapıdadırlar. İnanıp inanmamak özgür bırakılmış ve ibadet şekli iananışlara göre kişiseleştirilebilir yapıdadırlar. Kişiyi ibadet şekli açısından ve inancı açısından serbest bırakıyorsa dogmadan bahsetmek mümkün değildir.

Devlet tüzel bir varlıktır. Gerçek kişilerin yönetime gelmesiyle işlev kazanır. Dolayısı ile iktidara/yönetime gelen kişilerin partilerin benimseyişlerini ve inanışlarının ışığında yönetilmeye açıktır. Zaten laik devlet yapısının önemi de bu aşamada netleşir. laiklik devletin emniyet sübabıdır.

Eğer devletin yapısında dinlere karşı tarafsızlığı ortadan kaldırırsanız, aslında devletin değil yönetime gelen hükümetin tarafında, inanışlarında bir yapıyı devlet anlayışı olarak benimsemiş olursunuz.

Devletin temel ve yegane görevi; içinde barındırdığı insanların sağlık,eğitim,güvenlik gibi temel hak ve hürriyetlerden eşit ve tam olarak yararlanılmasını sağlamaktır. Dinler ve inanışlar devletin korumasında ama aynı zamandan bağımsız kendi iç dinamikleri ile devletin yön göstermesine ihtiyaç duymadan yaşamalıdır.

Devlet sadece koruma ve sahip olduğu kaynaklardan din ve inanışların eşit yararlanmasını sağlamakla görevli olmalıdır. Bir inanış diğer inanışları tehdit eden yapıya bürünürse işte o zaman, devletin içinde yaşayan insanların  güvenliklerinin sağlanması görevi devreye girer.

Devletin insaları yönetmeye başladığı noktada demokrasi kaybolur. Devleti geçici süre ile yönetmeye gelen kişiler aslen yönetmek için değil çalışmak ve hizmet vermek amacıyla devletin yönetim kademesinde bulunurlar.

Bu noktada tabi ki bahsettiğim inanç ve ibadet özgürlüğü denetimsiz bir yapı şeklinde değildir. Zaten devletin asli vazifelerinden olan güvenlik kelimesi aynı zamanda denetimi de kapsar.

Tüm semavi dinler saygı temellidir, hoşgörü temellidir. Hoşgörü aynı zamanda dogmatizm in ve bağnazlığın zıt anlamlısıdır. Dinler doktirin içeren yapılardır. Zorlama içermez. Zorlama var ise fanatizm var demektir.

İnsan yaradılıştan kazandığı özgür ve hür irade ile yaşar, yaşamalıdır. İçinde yaşadığı devlet dönemsel hükümetler vasıtası ile bu yaradılıştan kazanılmış hakların korunması konusunda devreye girer.

Erkler ayrılığı dediğimiz ve önemini vurguladığımız sistem zaten bu hem denetleyen hem de özgür bırakan yapının sağlıklı ve süreklilik taşıması için çeşitli koruma basamaklarıdır.

Çoğunluğun azınlığa hükmettiği sistem demokratik değildir.

Her insanın doğuştan gelen ve yaşadığı toplumun yasalarına göre çapı daralan veya genişleyen bir yeşil çemberin içindedir. Eğer bu yeşil çember başka bir insan yeşil çemberine müdahil oluyorsa, tecavüz ediyorsa devlet kolluk güçleri vasitası ile devreye girer. Ama kişi diğer insanları rencide edici, rahatsız edici bir tutum sergilemiyorsa sorun yoktur.

Temel dayanak kişinin hak ve hürriyetlerinin diğer insanların hak ve hürriyetlerine zarar verip vermediğidir.

Laik sistem zaten bu amaçla vardır. Devletin yönetimsel organlarında tek bir din veya inanç sisteminin benimsenmesini engellemek amaçlı. Erkler ayrılığı da devlet organlarının birbirlerinden ayrılmış olması esasıdır. Denetime ve dolayısı ile demokratik sistemin otokratik sisteme dönüşmemesi amacıyla vardır.

Seçimli demokrasi zaten temel yapısı olarak çoğunluğun yönetime gelmesini sağlayan bir sistemdir. Ama yasama, yürütme, yargı biribirlerinden bağımsız oldukları sürece, ister 1 tarikatın ister 1 dinin sempatizanları seçimleri kazanmış olsun. Azınlıkta kalan halk güvence altındadır.

Devlet hangi sebeple olursa olsun taraf olduğu noktada demokrasiyi kaybeder. Denetim mekanizması tam işlediği sürece, iktidar gücü tek elde toplayamaz. Devlet taraf olduğu noktada dogmatiktir.

Yasama, Yürütme, Yargı bağımsız olduğu sürece endişe edilecek bir durum yoktur. Her 10 yılda bir devlet elden gidiyor mantığıyla yapılan darbeler, devletin tarafsızlığını yok eder.

Bir insanın inancı ve zevki doğrultusunda giydiği giymediği kıyafetleri sorgulamak yönetmek devletin vazifesi değildir. İsteyen istediği şekilde başını örter veya açar. İster uzun giyer ister kısa. Devletin görevi kimin ne giydiğiyle ilgilenmek değil. İnsanlara zorla birşeyler yaptırılıp yaptırılmadığıyla ilgilenmek, denetlemek ve gerekirse yani kişisel özgürlükler ve haklar tehdit altında ise yasaları kolluk güçleri ile uygulamaktır.

Asıl bağnazlık bir insanın başının kapalı olup olmamasıyla yani nesnel görünümüyle ilgilenen kişilerin takındığı tutumdur.

İnsanın giydiği giymediği ile ilgilenen yapı dogmatiktir.

İnanışlar doktrinler içerir. Seçim şansı verir. İster tam ister yarım yapabilirsin. Tabi ki ölümden sonrası hayattan bahsettiğimiz inançlarda tam ve yarım yapan arasında farkın olacağından bahseder. Ama zaten kötü ve iyi kavramları eğer dinler dogmatik olsalardı olmazdı.



Saygılarımla



Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: Selim - Eylül 04, 2014, 05:27:27 ös
Bütün dinlerde dogmatik kurallar vardır.

(ALINTI: Vikipedia)
Dogmatizm, A priori ilkeler, çeşitli öğretiler ve asla değişmeyeceği kabul edilen mutlak değerleri kabul eden, bu bilgilerin mutlak hakikat olduğunu, inceleme, tartışma yahut araştırmaya ihtiyacın olmadığını savunan anlayışa verilen isimdir. Bu tür savlara, öğretilere ve inançlara ise dogma denir.

Yapılan alıntı da ve benim yazdığımda dinin dogma olduğu yazmıyor, ilahi dinler dogma temellidir, yani dogmatik kurallar içerir.

En basiti tanrı var mıdır, yokmudur? Sorgulamadan kabul etmek zorundasınız, Tartışmasız kabul etmek zorundasınız. Yazımda verdiğim örnekleri de olduğu gibi kabul etmek zorundasınız. Tartışamazsınız.

Ayrıca;

Laiklik "Temel dayanak kişinin hak ve hürriyetlerinin diğer insanların hak ve hürriyetlerine zarar verip vermemek veya Devletin yönetimsel organlarında tek bir din veya inanç sisteminin benimsenmesini engellemek amaçlı" değildir.

Devlet yapısı içerisinde hiç bir dini kurala göre yönetimin olmamasıdır. Demokrasi ve cumhuriyet yönetim sistemleri ile beraber uygulanır veya uygulanmaz. Bu günün Fransa sı mutlak laik yönetim sistemi ile yönetilir. Ayrıca, yazımda  bireyin laik olması, özel yaşamında buna göre yaşaması gibi anlamsızlık çıkarım nasıl yapılır, ilginç

Kişinin başı açık olup olmaması, neye göre açık olup olmaması ayrı bir konudur. Bunun da dogma ile hiç bir alakası yoktur.

Sayın Metatron un yazısına verdiğim yanıt dikkatli okunacak olunursa laik sistem ile yönetilen devlet yapısı nasıldır onun tartışması yapılmıştır.

Yoksa Neyzen Tevfik in dediği gibi bir durum ortaya çıkar.

Bağnazlık ve dogma nın kesisiştiği yerler vardır. Bağnazlık benim dediğim, bildiğim doğrudur yaklaşımı iken dogma bu böyledir tartışılmaz demektir.

Lütfen bazı kavramları birbirine karıştırmayalım.

Saygılarımla,
Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: Metatron - Eylül 04, 2014, 06:12:38 ös
Kavramlar nettir. Anlamları da nettir. Kişiselleştirip anlamları değiştirilirse tartışılır, karıştırılır.

Tartışma ve araştırmaya izin vermez dogma! Din tam tersidir. Seçim hakkı verir.

Dogmatizm, A priori ilkeler, çeşitli öğretiler ve asla değişmeyeceği kabul edilen mutlak değerleri kabul eden, bu bilgilerin mutlak hakikat olduğunu, inceleme, tartışma yahut araştırmaya ihtiyacın olmadığını savunan anlayışa verilen isimdir. Bu tür savlara, öğretilere ve inançlara ise dogma denir

Allah/Tanrı/Yehova vardır demek özgürlüğü, insana verilmiştir. Yoktur diyebilme özgürlüğü de. Dinleri araştıran üniversiteler tartışan din adamlarının bulunduğu bir dünyada, yorumlayan din adamlarının olduğu bir dünyada, dinlere dogmatiktir demek bana pek mantıklı gelmiyor.

Çok açık bir kıstas var inceleme, tartşma veya araştırma yapılabiliyorsa dogmatik değildir.

Seçim hakkı doğrultusunda eğer inanıyorsan yaratıcına seslenirsin. İbadet ritüellerini seçersin. Vazgeçip başka bir inanca da yönelebilirsin.

Dinler kusursuz değildir. İnsanlar kusurlu olduğu için dinler kusurludur. Dinler dogmatik değildir. Bazı gücü elinde bulundurmak isteyen insanlar dogmatik yapıdan çıkar sağlamayı sevdikleri ve din bu amaçlarının en basit şekilde uygulanmasına olanak verdiği için dinler dogmatik hava kazanır.

Dinler doktrin yani öğretiler içerir. Yaparsın, yapmazsın. Bir inanca yöneldin ve yaratıcına hitap ismini seçtin. Bu seni tüm ibadetleri yapma zorunluluğun olduğu veya diğer aynı inançta ki insanların seni zorlayabileceği anlamına gelmez.

Cennet ve cehennem kavramları bu aşama da bu öğretilerin tam ve içten yapılması veya yapılmaması sonucunda, ruhun ölümsüzlüğüne kabul eden dinlere inananların gideceği yerlerdir.

Din seçme hakkı verir. Din demokratiktir. Dogmatik asla ama asla değildir. Dinler hoşgörülüdür. Saygı duymayı, sevmeyi ve barışçıl olmayı öğütler ve öğretir. Dogma ise fanatizmdir.

Laiklik;

Devlet bütün dinlere eşit mesafede ve tarafsız olamaz, aksi takdirde bu günkü gibi kimin ne yaptığı belli olmayan dönem yaşanır. Laik sistemde devlet bütün dinleri kontrol eder ve devlet içerisinde veya yönetiminde veya insanlar arasında karmaşaya yol açmaması için her türlü düzenlemeyi yapar. Bu kişinin dini inancına karışır anlamında değil, kişisel veya grup dini inanç sistemindeki kuralların devlet içerisine yerleşmemesi anlamındadır.

Eğitim sisteminde başartülü öğretmen baş örtüsünü bağlama şekline görer mesaj verir, hakim kendi grubuna göre, sonuç darmadağın ne olduğu belli olmayan yapı.

Sizin yazdıklarınız ortada ve net. Bir öğretmenin kılık kıyafeti ile mesaj verdiğinden bahsediyorsunuz. Devletin dinleri kontrol etmesinden bahsediyorsunuz.Artı olarakta laikliği savunuyorsunuz.

İnanaçlar kontrol etmek devletin vazifesi değildir. Denetim yapmak görevidir. Denetim ile kontrol çok farklı kavramlardır.

Tekrar yazmakta fayda var. Dediğiniz gibi anlamları karıştırmamak gerekiyor:

Laiklik veya laisizm (Fransızca: Laïcisme); devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensiptir

Tarafsız kalmaktır laiklik.Kontrol etmek değil.

Saygılarımla
Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: propulsion - Eylül 05, 2014, 01:03:49 öö
Ben de tıpkı sayın ADAM gibi düşünmekteyim.

Başlıkta sunulan bu konular oldukça önemli.

Sayın Metatron'a bu başlığı açtığı için teşekkür ederim.

Nasıl ilerleyeceğini/gelişeceğini/genişleyeceğini büyük bir merakla bekliyorum.

Nacizane kendi düşüncem olarak; iki kısımlı olan bu başlığın (Dogma ve Doktrin) sanki iki ayrı başlıkta tartışılmasının daha uygun olduğunu düşünüyorum.

Bu haliyle her ikisi de ayrı ayrı önemli olan "Dogma ve Doktrin" için verilecek örnekler ve onlar için sunulacak yanıtlarla biraz dağılabilme potansiyeli var.

Bu da her iki kısmı da önemli olan bu başlığın dağınık bir biçimde genişlemesine/tartışılmasına yol açabilir


Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: Selim - Eylül 05, 2014, 12:35:30 ös
"Dinler demokratik yapıya sahiptir" İslam inancına sahip hangi ülke demokratik sisteme sahip, demokrasi laik sistem olmadan nasıl olur, konumuz bu olmadığından hemen konumuza geçiyorum.

Hangi dinin demokratik yapıya sahip olduğu net ifade edilirse araştırarak öğrenmek istiyorum. İslam inancıma göre mensubu olduğum dinin demokratik olduğundan  bahsediliyorsa buna söylenecek şey !!!!!!

İslamiyetin yayılmasımı demokrasi ile oldu ise " islamiyet hakkında okuduğum tarih kitaplarında yayılmanın demokrasi ile olduğundan bahsetmemesi benim deği tarihçilerin hatası, bir ara fırsat bulduğunuzda onları da uyarırsanız iyi olur"

İslam inancındaki dogma ve doktrin olarak kabul edilecekleri sayamadım.

Laiklik devlet düzeninde dini kuralların hiç bir şekilde yer almamasıdır, hangi dine eşit mesafede duracak, dini kural hayatın içerisinde var olmayı gerektirir. Din kuralları gereği eşit mesafe tanımaz, hele laik düzene karşı, asla, unut gitsin. Kişi her anını dini kurallara göre yaşamalıdır. Çalıştığın ofisin kapısına kitler gidersin, ibadet ediyorum dersin, karşı çıkanada dinimi yaşamama engel oluyor dersin. Laik devlet düzeni "o da ne ya, laiklik dinsizlik demektir" der. Olayı bitirirsin.

Denetim ve kontrol;

Laik devlet sistemine sahip devletin anayasasında "Din ve ahlak eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır."

Hangi din denetimi kabul eder?

Gözetim ve denetim  kontrolsüz olmaz. Laiklik tarafsız olmaz, olamaz. Taraf olmaz ise bertaraf olur. Irak ve Pakistan kuruluş anayasalarında laiklik yazan devletler idi, bu devletlerin kurulurken laik sisteme sahip olduklarını hatırlatmak istemezdim, şu an bu devletlerin laik sisteminden bahsetmek daha güzel olurdu.

Sayın ADAM ve propulsion un dediği gibi artık Dogma ve Doktirinin tanımından bahsetmek daha güzel olacak,

Saygılarımla,



Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: ADAM - Eylül 05, 2014, 01:49:23 ös

Sayın Metatron’un açtığı bu başlık altında tartışmaya katılma olanağını bulamadan, Sayın Selim ve Sayın Metatron karşılıklı üçer paylaşımda bulundu.

Hepsini toparlayacak değilim. Zaten denilenlerin çoğuna da katılıyorum. Ancak katılmadığım bazı noktalar var; özellikle onlara değineceğim.

Baştan sırayla gitmeyi öngörüyorum. Bu arada belki değineceğim noktalar sayın Metatron ve/veya Sayın Selim tarafından sonraki yazılarında gündeme gelmiştir. Öyle bir durum çıkarsa, göz ardı edilebilir.

Sayın Metatron şöyle başlamış:

“İnanç sosyal bir kavram değil bireysel bir kavramdır.”

Ben ise diyorum ki: Hayır, inanç sosyal bir kavramdır. Bir “kavram” olarak sosyaldir. Psikoloji'de olduğu kadar Sosyoloji'de de yeri vardır.

Fakat sanırım Sayın Metron şöyle demek istiyordu: “İnanç sosyal (toplumsal) bir olgu değil, bireysel bir olgudur.”

İşte buna katılırım. Kesinlikle öyledir.

Kimileri toplumun inancından ya da toplumsal inançtan söz eder. Yanlıştır. Topulumun inancı olmaz çünkü toplum kişi değildir.

Bir topluluk ya da toplumda aynı inancı tıpatıp ayn şekilde benimseyenler olabilir. Bu durum “din” kavramına doğru bir yönelimdir; bireysel nitelikli olan inançların toplumsallaştırılması hatta belki kurumsallaştırılmasına gidiştir. Ortak benimseyiş tutamıdır. Fakat bireyi kendi inancından tam ve kesin olarak soyutlamaz.

Birey, özgür buyrultusuna egemen ise, toplumsal ortamda benimsenmiş, dinselleşmiş hatta belki bir din olmuş sistemin yanı sıra, kendi özel inancını filizlendirebilir, yeşertebilir, yaşatabilir, koruyabilir, sürdürebilir.

Bu yazıların sonraki bir aşamasında, biliyorum, Sayın Metatron kavramların önemi üzerinde de durmuştu. Oraya geleceğiz. Ancak ben aşama aşama gitmek isterim.

Burada önemli bir kavram uyuşmazlığımız var. Bu uyuşmazlığı giderelim.

Benim dediğimin üzerinde uyuşuyorsak (zorunlu değil) sorun yok demektir. Uyuşmadıysak, diğer katılımcılar beni ikna etsin, önce bu uyuşmayı sağlayalım, sonra devam edelim.

Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: ADAM - Eylül 07, 2014, 11:34:34 öö

Burada bir katkı olmadığına göre ben bir adım daha gideyim…

Sayın Metatron, ilk yazısında “Her inancın ister dini ister dünyevi nitelik taşısın, kendi doktrinleri vardır.” diyor. Sonra da devam ediyor: “Bu doktrinler ve kurallar dini açıdan değerlendirilir, sorgulanır veya yorumlanır.” diye…

Bence her inancın bir doktrini olmayabilir.

Dini inançların bazılarının bile doktrini olmayabilir.

Burada yine bir kavram sorunu ile karşı karşıyayız. Şu “doktrin” terimini bir tanımlamamız gerekiyor.

Bunun öz Türkçedeki karşılığını “öğreti” olarak mı alıyoruz, yoksa bir başka biçimde mi? Dikkat, “öğreti’ ile “öğretim” aynı şey olmayabilir.

Öğreti, “belirli bir kapsamı olan ve belirli kalıplara bağlı kesinleştirilmiş görüş” olarak tanımlanıyor.

Ben bu tanımı Ansiklopedik Mason Sözlüğü’nden aldım. Çünkü bulunduğumuz sanal ortam bir Masonluk ile bağlantılı, çok genel değil…Nitekim o sözlükte öğreti ile doktrin eş anlamlı olarak veriliyor; “öğretim” ise ayrı tutuluyor.

Sonra devam ediliyor ve deniliyor ki “Birçok kurum, düşünür ve ekolün, kendilerine özgü öğretileri vardır.” İnançların kapsamındaki bir öğreti ya da doktrinden hiç söz edilmiyor.

Eğer öğreti ya da doktrin burada denildiği gibi bir kesinleştirilmiş görüş ise, o zaman Sayın Metatron’un sonraki sözü geçersiz kalıyor, hani “değerlendirilir, sorgulanır veya yorumlanır”.

Değerlendirilip yorumlanabilir belki fakat sorgulama?...

Kesinleştirilmiş, bir diğer deyişle saltık ya da mutlak hale dönüştürülmüş olanı sorgulayamazsınız ki!...

Siz sorgularsınız da, o kendini sorgulatmaz. Sorgulamanızın hiçbir yararı olmaz çünkü onu yanlışlayamazsınız, değiştiremezsiniz, geliştiremezsiniz. O katıdır ve olduğu gibi kalacaktır.

Eğer burada sözünü ettiğiksz karşılık “öğretim” ise, o farklı. Aynı sözlük öğretim için şöyle diyor: “Genel tanımı bakımından, bilgi, görgü ve kültür edindirmek için yapılan çalışma. Masonluktaki anlamı uyarınca, masonik bilgi ve erdemlerin kazanılabilmesi için yol gösterici olmak üzere ritüellerde yer alan öğütleme, özdeyiş, sezdirme ve aşılamaların tümü.”

Sanırım bu tanım, Sayın Metatron’un getirmiş olduğu başlığın kapsamı bakımından konu dışı. Şu halde onu sadece belirtmiş olmakla kalalım ve önceye dönelim.

Acaba Sayın Metatron “doktrin” sözcüğünü kullanırken bunu şu az önce tanıdığımız gibi mi yoksa bir “ilke = prensip” anlamında mı değerlendiriyor?

Daha sonra Sayın Metatron, “Ezoterik temelli yapılar doktrinlere değil dogmalara karşıdır.” diyor.

Dogmalara karşı olduklarından kuş duyulamaz. Hele Masonlukta bu açıkça ortaya konur.

Öyle olmasına karşın bazı mason kuruluşlarının ilkeleri çerçevesinde en azından bir “başlangıç dogması”nın bulunduğunu görürüz. Bazı mason kuruluşları, ortaya koydukları bazı kural ve ilkelerin (hele landmark denilen ilkelerin) “değişmez ve değiştirilemez” olduğunu ileri sürer ki, işte bu da dogmalara bağlanmak demektir. Nitekim bu yüzden Masonlukta bir de “Gelenekçi (Ananevî) Masonluk” ya da “Tutucu (Muhafazakâr) Masonluk” terimlerinin ötesinde bir de 'Dogmatik Masonluk” diye bir terim vardır.

Bir doktrin örneği ele alalım: “Diyalektik Materyalizm” (Eytişimsel Özdekçilik)… Bunun üzerine kurulmuş bir dinsel nitelikli inanç yoktur benim bildiğim… (Belki vardır da ben bilmiyorum ya da şu anda hatırlayamadım.) Ancak bir dünyevî inanç sistemi kendi temeline bu doktrini yerleştirebilir.

Ancak Sayın Metatron’un demek istediği böyle bir şey mi?

Daha sonra, dinin temelinin doktrinler üzerine kurulu olduğunu belirtiyor Sayın Metatron.

Bu dinden dine çok fark eder. Teist nitelikli bir dinde farklıdır, deist olanda farklı…

Sözcüğün arkasına bir “izm” geliyorsa, o genellikle bir doktrindir. Bu nedenle Budizm ya da Şintoizm gibi Doğu dinlerinin de elbette bir doktrini=öğretisi vardır ama bu Hıristiyan ya da İslâm dinlerinden çok farklıdır.

Acaba Mayın Metatron’un bu deyişini şöyle değiştirsek nasıl olur? Onun da onayını alabilir miyiz bu bağlamda:

“Her inancın ister dini ister dünyevi nitelik taşısın, kendi ilkeleri ve kuralları vardır. Bu ilkeler ve kurallar dinsel inançlarda dini açıdan, dünyevi inançlarda ise insani açıdan değerlendirilir, sorgulanır veya yorumlanır. Kimilerinde bu ilkeler ve kurallar birer doktrine dönüştürülmüştür. O durumda ise bunları sorgulama olanağı yoktur.”

Bu paylaşımı sonuçlandırınca (uyuşmayı dilerim), Sayın Metatron’un yazısının sonrasına geçmeyi düşünebilirim.


Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: Selim - Eylül 07, 2014, 12:11:31 ös
Sayın ADAM,

Yazınızdaki belirttiğiniz konular, aydınlanmama yardımcı olmaktadır,  teşekkür ederim. Belirttiklerinizle aynı görüş ve bilince sahip olduğumu belirtmek isterim. Açıklamalarla konuya devam etmeniz faydalı olacaktır.

Saygılarımla,
Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: ADAM - Eylül 08, 2014, 12:11:08 ös


Ben yazdıktan sonra kimsenin devam etmediğini görüyorum; bunun birkaç ayrı nedeni olabilir; pek önemli de değil; benim bu işin (bu konu başlığının) peşini bırakacağım sanılmasın.

Sayın Metatron, ilk yazısına şöyle devam ediyordu:

Tarih boyunca din üzerinden rant ve güç elde etmek isteyen insanlar tarafından. İnsanların inançları ve o inançlarla oluşan korkuları kullanılarak özellikle" din" bir güç bir silah olarak kullanılmıştır. Halen de kullanılıyordur.

Kesinlikle öyle…

Bu sebeple laik devlet yapısı özellikle günümüz, eğitime daha az önem veren ülkelerde veya erkler ayrılığının pamuk ipliğine bağlı olduğu ülkelerde daha da önemlidir.

Buna da katılmamak elde değil.

Laiklik ise dinsizlik veya dinden arındırılmış bir toplum demek değil devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensiptir.


Başka türlü de tanımlanabilirse de, bu da doğru. Ancak devlet yönetiminde belli bir dinin referans alınmasını kendi çıkarları bakımından yararlı görenler, laiklik ile dinsizliği eş anlamlı tutar ve dinsizlik ön yargı ile kötü sanıldığı için laikliği de kötü gösterirler. Oysa bilseler ki, bu yaptıklarını laiklik ortamında yaparak laikliği kötülemektedirler. Teokratik bir düzen olsa, o düzen çerçevesinde kendi gemilerini yürütemeyecekleri gibi, düzeni eleştirme olanağından da kesinlikle yoksun kalacaklardır.

Pek çok açıdan ele alınıp değerlendirilebilmekle birlikte laik bir devlet aynı zamanda pek çok farklı inancın devlet sınırları içerisinde korunmasının garantisidir. Azınlık olsun olmasın, devletin kaynaklarından diğer inançlarla eşit hak ve yardım alabilmesinin olanağını da sağlar.


Denirse de ne yazık ki öyle olmuyor.

Konu “azınlık” sözcüğüne geldiğinde hep merak etmişimdir; azınlığı belirleyen nedir diye…

Örneğin ben ve benim gibi birçok insan bu ülkede azınlıktır.

Niçin?

Çünkü biz özgür düşünceli, öz buyrultusuna egemen, aydın insanlarız. Bu gibi insanlar, ne yazık ki bu ülkede azınlıktadır; dolayısıyla azınlık sayılırlar.

Ancak bizim ülkemizde “azınlık” denilince her nedense hemen gayrimüslimlerden söz ediliyor.

Böylece, her ne kadar bu ülkenin anayasasında laiklik devletin temellerinden biriyse de, bu terimin kullanılış tarzı, laikliğin lâfta kaldığını gösteriyor.

Kuşkusuz Türkiye’de laikliğin lâfta kaldığını, aslında anayasal bakımdan laik olmayan birçok ülkenin Türkiye’den çok daha laik olduğunu ortaya koyan daha başka ve çok daha önemli göstergeler de var.

Sayın Metatron, ilk yazısının bu aşamadan sonrasında konuyu bir başka yöne kaydırmış olduğu için, ben de şimdilik burada durayım.

Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: Metatron - Eylül 09, 2014, 08:47:17 ös
Doktrin(benim bildiğim ve kullandığım) belirli konuya (inanç ta dahil) ilişkin kural ve ilkeler.

Eğer konuştuğumuz inanç sitemi veya inançlar ise evvelki yorumlarında da belirttiğim gibi temeldir.

Bir ağaç düşünelim. Bir kökü var. Ama farklı boyutlarda ve uzunluklarda,kalınlıklarda dalları var. Her ne kadar dalları  farklı görünseler de, kökleri aynıdır.

Her dinin içinde farklı mezhepler vardır. Farklı yollardan hedefe varırlar ama temelleri aynıdır. Ritüel farklılıkları olabilir ama inanç temeli aynıdır.
2+2=4 der bir tanesi, diğeri 1+1+1+1=4 der. Gidiş farklı olsa bile sonuç değişmez. Hedef 4 tür. 4'e farklı yollardan ulaşırlar sadece.

Bütün olarak ele aldığımızda Sayın ADAM ile aynı görüşteyim hemen hemen. Sorgulama kısmına katılamıyorum. Bir inanca kabul etmek demek, sorgulayamacaksın anlamına gelmez. Sorgularsın! Kendi benliğinde değerlendirirsin. Sorgulamadan yapılan "acaba burada ne demek isteniyor" "acaba ben buna neden yapıyorum veya yapmıyorum" demeden yapılan bir inanç veya konu dogmatiktir.

Kötü tarafı, "dogmatik" yapıların tamamında olduğu gibi "biat" kültürü hakimdir. Din sorgulanmadığı, insan neye inandığını, niçin inandığını, ibadet ritüellerini, neden yaptığını sorgulamadan yapıyorsa. Ona kendisi gibi etten ve kemikten yaratılmış başka bir insan yap dediği ve böyle böyle yap dediği için yapıyordur.

-Bu son paragrafı yanlış anlamak isteyecek üye harici izleyiciler olabilir  :) Peygamberleri ayrı tutuyorum. Kastettiğim Peygamberler değil !!!
İnsanlara sorgulamadan, ben hacıyım, hocayım diyerek "bu böyle yapılacak yoksa yanarsın, günaha girersin" diyenleri kastettim.-

Din dogmatik olsaydı. Din sorgulamaya müsaade ediyor olmasaydı. Biz sorgulama ve yorum yapmaya müsait bir beyinle yaratılmış olmazdık.
Nasıl ki gözlerimiz görmemiz. Kulaklarımız işitmemiz. Dilimiz, konuşmamız için bize verildiyse. Beyinizmizde düşünmek, yorumlamak ve sorgulamak için verilmiştir.

Kullanır kullanmaz bu kişiye kalmış. İster bir başka etten kemikten yaratılmış benim yerime düşünsün, yorumlasın, bana ne yapmam gerektiğini söylesin desin; isterse, Ben madem ki inanıyorum. Allah/God/Yehova bana bu bedeni ve o bedeni oluşturan parçaları belirli bir mantık esasına ve gerekli oldukları için vermiş. Bu durumda beynimi kullanmam gerekli desin.

Dini ben asla dogmatik yani tartışılamaz , yorumlanamaz şekilde düşünmüyorum. Evet temelleri var. Evet bazı şeyleri inandığımız dinin yapmamızı söylediği için yapıyoruz ama yapıyor olmamız "neden yapıyoruz" dememize engel değil.

Ehliyet aldık, arabayı nasıl kullanmamız gerektiğini ve trafik kurallarını biliyoruz. Arabayı aldık, aldığımız arabanın gereksinimlerini biliyoruz...

Trafik kurallarına uymazsak kaza yaparız. Arabamıza bakmazsak yolda kalırız.

Ben hem trafik kurallarına uymayacağım hem de kaza yapmayacağım diyebilir misiniz ?

Ben hem arabama benzin almayacağım hem yağını ve periyodik bakımlarını yaptırmayacağım ama arabam yolda kalmasın, arızalanmasın, diyebilir misiniz?

Ama sorgulayabilirsin. Bu viraja neden 50 den daha süratli girilmez diye sebebini sorgulamaya hakkın var. Ben benzin almazsam arabam neden gitmez acaba diye sorgulayıp, cevabını mantığını öğrenebilirsin.

Mantık aynı, temeli var yani doktrinleri. Yaparsın veya yapmazsın.

Doktrini olması konuyu veya inancı dogmatik yapmaz.


Saygılarımla



Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: ADAM - Eylül 10, 2014, 11:43:20 öö
 
Bir konu üzerindeki paylaşımlı, daha doğruyu bulmak amaçlı, toleranslı ve anlayışlı tartışmalarda %90 gibi yüksek bir oranda uyum sağlanıyorsa, geriye kalanı üzerinde ısrarcı olmanın gereği yoktur. Sonrasıyla devam etmek daha verimli bir iş olur.

Sayın Metatron, ilk yazısının sonraki bir aşamasında şöyle diyor:

“Bir dine inananın bir başka inanana yaptırım uygulama gücünü kendinde görmesi o inancın dogmatik bir yapı haline dönüştüğünün göstergesidir. Aynı zamanda bir inanca ait doktrinlerin de mantıksız, saçma şeklinde yorumlanması veya tartışılması da; dogmatik kültürle aynı tepeden bakan ve kendini üst makam olarak görme olarak yorumlanmalıdır.”


Ne güzel demiş… Kesinlikle katılıyorum. Katılmayan var mı acaba?


Sonra da şöyle demiş:

"Fikir ve düşünce özgürlüğünün temeli saygıdır. Saygısı olmayan doktrinler dogmadır."

Burada duralım… Saygı konusunu kabul ederim fakat bu karşı tezin ortaya konulmasını engellememeli ve hoşgörü tarzında değil tolerans tarzında olmalı. (Bu Forumda hoşgörü ve tolerans kavramlarının farkı üzerinde çok durduk.) Burada işin içine alçak gönüllülük ve kendini bilme gibi kavramlar da girecektir. Dolayısıyla saygı, toleransla, alçak gönüllülükle, kendini bilmeyle, belki biraz da empatiyle yoğrulmalı.

Bu Forumu sürekli izleyenler, benim hep sözcüklere ve kavramlara takıldığımı bilir. Sayın Metatron’un bu deyişine de takılacak ve soracağım:

Fikir özgürlüğü ile düşünce özgürlüğü arasında ne fark var?


Benim bildiğim Türkçeye göre fikir = düşünce. Fakat sanırım Sayın Metatron farklı bir şey demek istiyor. Acaba “düşünme” mi? Burada İngilizce ya da Fransızcası üzerinde konuşsak, sanırım o ayırımı kolay yapacağız ama ben o dilleri bilmeyenlere saygısızlık etmek istemem. Şöyle diyebilirim: Düşünce (fikir), düşünme (tefekkür) eyleminin sonucundaki üretimdir.

Düşünme özgürlüğü bireysel bir olgudur; her insanın bu özgürlüğe doğuştan sahip olduğu ve bunun engellenemeyeceği söylenirse de, bu söylemin yanlışlığı bilimsel yöntemle kanıtlanmıştır.

Düşünce özgürlüğü ise toplumsaldır çünkü düşünülerin sözle, yazıyla, çiziyle, tınıyla ve diğer olanaklar kullanılarak aktarımını ve yayılmasını içerir.

Düşünce özgürlüğünün engellenmesi, pek ender ve özel bir durumda haklı gösterilebilir. Öyle ki; düşüncesini özgürce aktarmak isteyen kişi de o "saygı" ve "anlayış" kavramlarını içselleştirmişse, bu bağlamda diretmede bulunmaz.

Bu konuda da uyuştuysak, sonrasıyla devam edelim.



Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: ADAM - Eylül 11, 2014, 06:13:12 ös
Sayın Metatron, ilk yazısının sonrasında şöyle diyor:

“Masonlar inançlara saygı duyarlar. İçlerinde nasılki farklı kültürlerden gelen insanları barındırıyorlarsa. Farklı inançtan gelen veya inanan insanları da barındırırlar. Çünkü temeli saygıdır Masonluğun.”


Evet, öyledir. Belki öyle olması gerektiğini söylemek daha doğru çünkü bazı mason kuruluşlarının bu bağlamda biraz katıca diyebileceğimiz bir tutum takındığını belirtmeyecek olursak, objektif bir değerlendirme yapmamış oluruz.

Sonraki sözünde Sayın Metatron “İsteyen istediğine inanır. İsteyen inanmaz.” diyor; katılıyorum sonra “İsteyen Camide isteyen Sinagogda, isteyen Kilisede ibadetini yerine getirir.” diye ekliyor ve ben ona da katılmakla birlikte noksan buluyorum çünkü bunların hiçbirinde yerine getirmediği gibi dini ya da inancı uyarınca “İBADET” diye bir uygulaması olmayabilir. Tolerans gösterilecekse, inançların ve dinlerin tümüne, ayırımsız olarak, bu arada inançsızlığa ve dinsizliğe de tolerans gösterilmesi gerekir.

Sayın Metatron bundan sonra bağnazlık üzerinde durarak, bağnazlığa karşıtlığını dile getirmiş.

Masonca bir yaklaşım, mason olsa da olmasa da. Çünkü Masonluğun karşı olduğu iki temel olgudan biri bağnazlık ya da eski dilde taassup ya da Batı dillerinden dönüştürmeyle fanatiklik. (Bu sonuncusunu özellikle futbolda kullanırlar. Konu ha din ve inanç alanında olmuş ha spor da dahil olmak üzere bir diğerinde; fark etmez.)

Böylece Sayın Metatron’un ilk iletisini bitirmiş olduk. Bir sonraki aşamada Sayın Selim’in ilk iletisine geçeceğim.


Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: Selim - Eylül 12, 2014, 10:50:52 öö
Bir dine inananın bir başka inanana yaptırım uygulama gücünü kendinde görmesi o inancın dogmatik bir yapı haline dönüştüğünün göstergesidir. Aynı zamanda bir inanca ait doktrinlerin de mantıksız, saçma şeklinde yorumlanması veya tartışılması da; dogmatik kültürle aynı tepeden bakan ve kendini üst makam olarak görme olarak yorumlanmalıdır.”

Ne güzel demiş… Kesinlikle katılıyorum. Katılmayan var mı acaba?



Bu görüşe katılmadığımı belirterek diyorum ki; Dogmatik düşünce, fikir, veya öğreti her ne ise kişinin kendi yorumlarından kaynaklanmaz. Dogmatik öğreti tartışma içermez. Yorumdur diye kabul etmek dogmatik kurallar barındıran inanç sistemi içindeki öğretilerin kökenini yok saymaktır.

Dogmatik şeyler " bu böyledir der ve bitirir" yorum, vs. kabul etmez. Dogmatik şeylerin ne derece tahribat verici olduğu bilincinde olan kendi inanç sisteminde bunun olmadığını göstermek çabası ile "kişisel yorumdan kaynaklanıyor" diyebilir. Bu tamamen kendi inanç sistemini üstün kılmaya yönelik egosal yaklaşımdır.

Bu dogmatik inanç sistemine tepeden bakmak değildir. Kültür, gelenek, görenek yüzyıllar, yıllar, aylar, mekan, toplum içerisinde değişkenlik gösterebilir, değişebilir de.

Ama,  tutar 1400 yıl önceki kuralı hiç değiştirmeden "korunmalıdır, buyruktur, bu böyledir" derseniz ve orjinal hali ile herşeyin uygulanmasını dayatmaya kalkarsanız. Bunun adı dogmadır.

Hangi kültürün dogma olduğu ve ortaya çıkışından itibaren değişmeden günümüze kadar orjinal hali ile kaldığını bilmiyorum,  hangi kültür ise belirtebilirseniz, aydınlanmış olurum.


Saygılarımla,



Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: Selim - Eylül 12, 2014, 10:58:32 öö
Yani kısaca belirtmek gerekirse;

Hiç bir şey yorum yapılarak dogmaya dönüştürülemez, çünkü dogma ile yorum yan yana gelemez.

Saygılarımla,
Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: ADAM - Eylül 12, 2014, 11:45:30 öö

Sayın Selim’in Sayın Metatron’un önceki deyişini benimsemeyişi üzerine yaptığı açıklamada, o önceki deyişe değinme yok görebildiğimce…

Şunu da ortaya koymalı: Bir dogma ille de eskiden birilerince oluşturulmuş olmayabilir. Bugün ben de bir tutumu ya da benimseyişi dayatma haline getirip onu dogmalaştırabilirim. Bir konuda yapılmış yorumu da kesinliğe ve değiştirilmezliğe büründürüp, dogmaya dönüştürebilirim. Benden önce dogmalar oluşturmuş bulunanların benden bir üstünlüğü mü var!...

Nitekim Sayın Metatron’un demeye getirmiş olduğunu da ben böyle değerlendirdim.

Elbette ortada bir dogma varsa bunun üzerine yorum yapılamaz. Dogmanın yorumlanması demek, dogmaya karşı çıkılması demektir.

Ancak dogma kolay anlaşılamıyorsa belki onun anlaşılır hale gelmesi için bir açıklama getirilebilir ki, bu ancak dogmanın olgunlaştırılması olarak nitelenebilir. Nitekim teist nitelikli dinlerde yüzyıllar içinde yapılmış olan da budur. Bunları yapmış olanlara da özel nitelikler verilmiştir o dinlerin çerçevesinde.

Sayın Selim’in bu başlık altındaki ilk yazısına gelmek istiyordum; şu laik devlet yapısından söz etmeye başladığı yazı. Fakat olmadı. Burada takıldık. Belki bugünlük bu konunun sona ermesini beklemek daha doğru olacak.




Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: ADAM - Eylül 14, 2014, 11:18:50 öö

Bu başlık altında Sayın Selim’in yazdıklarına geleceğimi belirtmiştim.

Sayın Selim ilk yazısında şöyle demiş:

“Laik devlet yapısında, devletin dini olmaz. Mutlak laik devlet işleyiş yapısı içerisinde din hiç bir şekilde referans alınmaz. Devlet basit anlayış ile kurumlardan, kurumları yöneten insanlardan meydana gelir. Dolayısı ile kurumları yöneten insanlar da kanunlara, tamimlere, tüzüklere yani yazılı kurallara göre hareket eder. Kendi kişisel görüşünü katmadan, kendi değerlendirmesine göre yönetemez. Kurumları yöneten insanlar giyim, konuşma, hareket tarzı vb. ile din veya inanç temeline dayalı olarak tavır sergileyemez.”


Kesinlikle doğru. Öyle olması gerekir.

Sonrasında Sayın Selim, ülkemizde bu öyle olamadığı ya da oldurulmadığı için yakınmalarını dile getiriyor. Cumhuriyet Türkiyesi’nin uygar bir yurttaş olarak haklı.

Ancak işte yakınmayla kalmakla da olmuyor.

Daha sonra Sayın Selim şöyle diyor:

“Devlet bütün dinlere eşit mesafede ve tarafsız olamaz,….. Laik sistemde devlet bütün dinleri kontrol eder …….”

Hayır!... Buna laiklik denmez. Zaten dünya yüzünde benim bildiğim topu topu iki ülke var laik olduğunu kağıt üzerinde söyleyen; biri Türkiye öteki Fransa. Gerçek laiklikte devletin din ile ilgisi ilişiği yoktur. O işi dinsel kurumlar, kendi bildiklerince ve devletin diğer yasalarının gereğini yerine getirerek yapar. O din kurumlarının görevlileri devletten maaş falan almaz; devlet memuru olurlarsa, devlet memurluğunun kurallarına tabi olurlar dinsel kurallara değil.

Laiklikten söz ediyorsak, laiklikten söz edelim. Ancak buradaki konumuz dogma ve doktrin.

Sayın Selim, ilk yazısının sonraki aşamasında

“Dinde dogmalar mutlaktır ve tartışılmaz.” demiş ve sonra aslında kişinin her şeyi sorgulayabilmesi gerektiğini de belirtmiş. Ardından “Dogma mutlak itaati gerektirir, sorgulanamaz.” diye de eklemiş. Devamında, “…karşı olunacak ise her türlü dogmaya karşı olunmalıdır.” sözünü de katmış.

Eh, Masonlukta da bu kurumun dogmanın her türüne karşı olduğu belirtiliyor. Fakat bazı mason kuruluşları, bu karşılığı önceye yerleştirdikleri belirli bir dogmanın kabul edilişinin sonrası için geçerli sayıyor.

Sayın Selim’in bu ilk yazısında konunun kapsamındaki doktrin terimiyle bir bağlantı göremedik. Belki sonrasında görürüz.

Burada Sayın Selim, genel uygulama çerçevesinde dogma kavramını öncelikle din alanında ele almış. Oysa bazı dinlerde doktrin var ama dogma yok. Beri yanda bazı alanlarda dogma var ama o alanın din ile bağlantısı yok. Öyle ki bilimde bile şayet herhangi bir teori için “Bu kesin ve sondur. Hep böyledir ve böyle kalacaktır. Başka türlü olamaz.” diyecek olursanız, işte bu da bir dogmadır. Tarihte bunun örnekleri görülmüştür. Bilim insanlarının en önemli niteliklerinden biri de kendilerini böylesine bir yanlıştan korumak olmalıdır.


Bundan sonra benim açımdan sıra Sayın Metatron’un ikinci yazısında ama elbette bu arada başka katkılar da olabilir.
Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: ADAM - Eylül 18, 2014, 12:45:11 ös

Sayın Metaton ikinci yazısına Dogmatizmin bir tanımıyla başlamış.

Dediği gibi de olabilir; başka türlü de tanımlanabilir; sonuç aynı kapıya çıkar. Önemli olan, bir dogmanın mutlak ve tartışılmaz olduğu, mutlak ve tartışılmaz olduğu ileri sürülenin de dogma olduğu.

Ardıdan Sayın Metatron dinlerin dogmatik olmadığını söylemiş. Gerekçesi de, -onun dediğine göre- tartışılabilir, yorumlanabilir olması; isteyenin istediğince kişiselleştirebilmesi.

Ne güzel... Keşke öyle olsaydı. Şayet öyle olsaydı, bunca dinin çerçevesinde buna mezhep, sona da bunca tarikat oluşmazdı. Özellikle Hıistiyanlık ile Müslümanlık, bu bağlamda diğelerine taş çıkatır. İlkel dinlerde (Animizm, Totemizm gibi) durum biraz farklı. Sanırım o zamanlarda insanlar, din ve inanç bakımından, tanrı anlayışı ve tapınım tarzı bakımından günümüze oranla -en azından Orta Çağa oranla- daha toleranslıymış.

Zaten kilit sözcük de bu: Tolerans.

Toleransı kaldırdınız mıydı, beğnazlığın kucağına oturuyorsunuz. Nitekim dinlerin özü Sayın Metatron'un dediği gibi adogmatik olsa bile, öyle bırakılmamış. Din adamları ona kendi tercih ve benimseyişlerine göre bir biçim vermiş yani dogmaları yüklemiş, farklı bir inanç ya da uygulamayı da sapkınlık olarak yaftalamışlar.

Bundan sonra Sayın Metatron, devlet konusuna giriyor. O biraz farklı bir olay olduğundan, bir sonraki yazıya bırakalım.



Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: symbol - Eylül 19, 2014, 11:04:50 öö
Hür ve özgür düşünce sistemine sahip olmayan ''sıradan insan'' kendi düşünce evreninin iyice alışmış olduğu,hiç de yakınmadığı,hatta doğru bulduğu düzenini alt üst edebilecek her şeye karşı düşman kesilir.Körü körüne bağlandığı inançlardan bazısıyla kaynaşamayacak her düşünce,kafa yapısına değişik bir düzen vermesini gerektirir.Bunu yapabilmek ona zor gelir çünkü büyük ölçüde beyin gücü harcama sıkıntısına katlanmayı gerektirir.Nedeni araştırılmadan kabul edilen düşünceleri korumak çok daha kolaydır.Böylece sıradan bir insan,yerleşmiş inançları ve alışkanlıkları koruma güdüsü edinir.

Düşünme tembelliğinden doğan koruma güdüsü korku ile karışınca nefrete dönüşür.Öteden beri süregelmiş inançların yapısında herhangi bir değişiklik yapılacak olursa toplum düzeninin temelinden sarsılacağı endişesi doğar.Bu endişe ulus çapındaki bir toplum içinde yaygınlaşınca devleti de etkiler.Giderek tutucu bir doktirinin oluşmasına ya da önceden bir başka yerde oluşmuş böyle bir doktirine yönelmeye yol açar.

Olanı olduğu gibi koruma eğilimiyle bunun sonucunda ortaya çıkan tutucu doktrin ya dinsel ya da boş inançlarla beslenir;çoğu zaman her ikisiyle birden güçlendirilir.Toplumsal yapının tüm geleneklerinin ve törelerinin bu tür inançlarla sımsıkı ilişkileri olduğu,bu olgunun ''tanrısal kanatlar'' altında korunduğu ileri sürülür.Bu görüşten tartışmasız bir biçimde kabul ettirilmesine çalışılır.Böylece dogma oluşturulur.

Bu yazıyı okuduğum bir kitaptan alıntı yaptım.

Saygılarımla...
Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: Selim - Eylül 19, 2014, 12:48:43 ös
Hür ve özgür düşünce sistemine sahip olmayan ''sıradan insan'' kendi düşünce evreninin iyice alışmış olduğu,hiç de yakınmadığı,hatta doğru bulduğu düzenini alt üst edebilecek her şeye karşı düşman kesilir.Körü körüne bağlandığı inançlardan bazısıyla kaynaşamayacak her düşünce,kafa yapısına değişik bir düzen vermesini gerektirir.Bunu yapabilmek ona zor gelir çünkü büyük ölçüde beyin gücü harcama sıkıntısına katlanmayı gerektirir.Nedeni araştırılmadan kabul edilen düşünceleri korumak çok daha kolaydır.Böylece sıradan bir insan,yerleşmiş inançları ve alışkanlıkları koruma güdüsü edinir.

Düşünme tembelliğinden doğan koruma güdüsü korku ile karışınca nefrete dönüşür.Öteden beri süregelmiş inançların yapısında herhangi bir değişiklik yapılacak olursa toplum düzeninin temelinden sarsılacağı endişesi doğar.Bu endişe ulus çapındaki bir toplum içinde yaygınlaşınca devleti de etkiler.Giderek tutucu bir doktirinin oluşmasına ya da önceden bir başka yerde oluşmuş böyle bir doktirine yönelmeye yol açar.

Olanı olduğu gibi koruma eğilimiyle bunun sonucunda ortaya çıkan tutucu doktrin ya dinsel ya da boş inançlarla beslenir;çoğu zaman her ikisiyle birden güçlendirilir.Toplumsal yapının tüm geleneklerinin ve törelerinin bu tür inançlarla sımsıkı ilişkileri olduğu,bu olgunun ''tanrısal kanatlar'' altında korunduğu ileri sürülür.Bu görüşten tartışmasız bir biçimde kabul ettirilmesine çalışılır.Böylece dogma oluşturulur.

Bu yazıyı okuduğum bir kitaptan alıntı yaptım.

Saygılarımla...

Yazdıklarınızın genel anlamda sınıflandırılmasını Devrimcilik ve Muhafazakarlık olarak adlandırmanın doğru olabileceği kanaatindeyim. Biri var olanı olduğu gibi kabul edip değişimi kabul etmemek diğeri ise toplumun, genel politikanın, siyasetin daha doğrusun var olan sistemin kökten değiştirlmesidir. Toplumumuzda devrimciliğin kominizimle eş tutulması sebebi ile uzun yıllar öcüden bahseder gibi bakılmış ve devrim demek yerine inkilap demeyi tercih etmiştir ki bu durum bile başlı başına muhafazakarlığın derin kökleri olduğunu göstermektedir.

Eğer değişimi  sadece dini inanç sistemi ve düşünce yapısında ele alacak olursak, değişimin başlangıç noktasının yanlış seçilmiş olacaktır. Toplumun eğitim düzeyinin yükselmesi, köylü zihniyetten açık ve bilinç seviyesi ile değişimin önemini kavrayabilecek zihniyete geçilmesi için yapılması gerekenler uygulamaya konulmalıdır.

Cumhuriyetin ilk döneminde dikta yöntemi ile değişim sağlanmıştır ki öylede olmak zorunda idi. Okuma yazma oranının düşüklüğü, dünyada insanoğlunun yaşadığı  değişime katkı yapmayı bırakın takip dahi edemeyen geniş bir halk kitlesinin olduğu toplumda pozitif yönde yapılabilecek devrim ancak dikta yöntemi ile yapılabilirdi.

Hür ve özgür düşünce sahibi olabilmek için bile üreten ve yaratan, düşünen insan olmak gereklidir. Sıradan insan kitelelerinin yaşamına dokunmadan ben kendi özgür düşünce yapımı güçlendiririm gerisi beni ilgilendirmez denmemelidir. Sıradan insana dokunulmaz ve sistem içerisinde kendi halinde bırakılır ise bir gün gelir o zihniyet özgür düşünceye kilit vurmak için her türlü yöntemi uygular.

Saygılarımla, 

Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: ADAM - Eylül 19, 2014, 01:40:47 ös

Sayın Symbol ve Sayın Selim’in bu başlık altında dediklerine pek bir diyeceğim yoksa da, aslında ikisinin sözünü ettiği durumlar biraz farklı. Sayın Symbol insanların kafa yapısından söz ediyor, Sayın Selim ise konuyu ülkemizdeki toplumsal yapıya çekiyor. Aynı şeyden söz etmeseler de, her ikisinin dediğine katılırım.

Ben ise bu başlık altında Sayın Metatron’un ikinci iletisinin sonrasına geçmek dileğindeyim. Orada Sayın Metatron “laiklik devletin emniyet sübabıdır” demiş ve sonra “Eğer devletin yapısında dinlere karşı tarafsızlığı ortadan kaldırırsanız, aslında devletin değil yönetime gelen hükümetin tarafında, inanışlarında bir yapıyı devlet anlayışı olarak benimsemiş olursunuz.” sözünü eklemişti.

Nitekim bizim ülkemizde görüldüğü üzere öyle oluyor ama işte o emniyet sübabı ortalıkta yok.

Sayın Metatron daha sonra “Dinler ve inanışlar devletin korumasında ama aynı zamandan bağımsız kendi iç dinamikleri ile devletin yön göstermesine ihtiyaç duymadan yaşamalıdır.” demişti.

Bu deyişinde de haklı. Ancak bizim ülkemizde hiç de öyle değil.

Sayın Metatron istediği kadar “Devlet sadece koruma ve sahip olduğu kaynaklardan din ve inanışların eşit yararlanmasını sağlamakla görevli olmalıdır.” desin… İktidar oralı olmadığı sürece kendi öngördüğü dinden yana görevler edinip, onları da kendi öngördüğü tarzda yerine getirme gayretinde olacaktır. Nitekim öyle oluyor ne yazık ki.

Sonrasında Sayın Metatron tüm semavi dinlerin saygı ve hoşgörü temelli olduğunu söylüyorsa da, her nasılsa o dediği saygı ve hoşörüyü semavi dinlerden çok semavi olmayan dinlerde izleyebiliyoruz. Demek ki teoride öyle olması gerekiyor ama pratikte hiç de öyle değil. (Burada Sayın Metatron hoşgörü sözcüğünü “tolerans” anlamına gelmek üzere kullanıyor. Fakat semavi dinlerin pratiğinde başka inanış ve düşünülere tolerans yani tahammül olmayışının yanı sıra, hoşgörü yani müsahama da zor görülüyor.)

Bu nedenle de Sayın Metatron’un hemen sonra dediği yani “Dinler doktirin içeren yapılardır. Zorlama içermez. Zorlama var ise fanatizm var demektir.” deyişi gerçekleşiyor çünkü uygulamada başka türlü söyleniyorsa da zorlamanın var olduğu açıkça görülüyor.

Bundan sonra Sayın Metatron “hür irade” konusuna girmiş. O da çok önemli. Başlı başına ele alınmalı. Bu nedenle onu bir sonraki irdelemeye bırakıyorum.

Bu arada kuşkusuz Sayın Metatron bu yazdıklarımızı okuyordur. Onu da bu paylaşımın içinde görmek isteriz çünkü yer yer uyuşamadığımız noktalar var.

Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: Selim - Eylül 19, 2014, 02:37:40 ös
1-“laiklik devletin emniyet sübabıdır”

Önceki yazımda bu konuya da değinmekle beraber "laikliğin devletin emniyet sübabıdır" görüşüne katılmıyorum. Laiklik hür ve özgür düşüncenin, demokrasinin emniyet sübabıdır. Devlet merkezli yönetim, kitleleri yönetmek için bireyi asla değerlendirmez, kitlelerin veya bireyin düşüncesini, özgürlüğünü var olmak adına yok sayabilir. Aynı sistematiğe dini inançlar da sahiptir. Dini inançlar istediği düşünce yapısına sahip olmayan bireyi yok edebilir (Aforoz, rönesans reform, Fransız ihtilali, Atatürk devrimleri, kul ile birey olma arasındaki farklılık, vb).

2-“Eğer devletin yapısında dinlere karşı tarafsızlığı ortadan kaldırırsanız, aslında devletin değil yönetime gelen hükümetin tarafında, inanışlarında bir yapıyı devlet anlayışı olarak benimsemiş olursunuz.”

Laik sistem işte bunun için vardır. Laik sisteme sahip olmayan devlet yönetiminde her zaman tek ve baskın olan dinin hakimiyeti vardır. Osmanlı imparatorluğundan örnek verilir, ama 19.yüzyıl osmanlısında yapılan reformların tamamında azınlıkların haklarını korumaya yönelik maddeler vardır.

Tekrar vurgulamak istiyorum. Tarafsızlık en az iki şey arasında olur. Dini inanç sistemi tarafsızlık barındırmaz. Kendi sistemini dayatır. Dini inaçlar tarafsızlığı yapısında barındıramaz. Tek tanrılı dinlerden "En son peygamber benimki, öncekiler veya sonrakiler yoldan çıkmadır" demeyen mi var. Herhangi bir dini inanç sisteminin hangi öğretisi diğer dinin öğretilerini onaylar, kendi öğretisini empoze etmeye çalışmaz. Tekrar vurgulayacağım aynı dine mensup olupta mezhep farklılığından dolayı yüzyıllardır insanlar birbirini boğazlarken, kendi düşüncesini empoze etmeye, her alanda hakim olmaya çalışırken devlet sisteminin tarafsızlığı varlığını sürdürebilir.


3-“Devlet sadece koruma ve sahip olduğu kaynaklardan din ve inanışların eşit yararlanmasını sağlamakla görevli olmalıdır.”

Devletin din ve inaçların kaynaklardan eşit yararlanmasını sağlamak gibi bir görevi olduğunda bu devletin ismi teokratik devlettir. Bu durum ancak din temelli devlet yapısında olur. Ancak bu şekildeki devlet yapısında sadece baskın olan , hakim konumundaki inanç sistemi pastayı götürür. Hür ve Özgür düşünen birey yaratma amacında olmaz.

Devletin görevi tüm bireylerin sistemden eşit yararlanmasını sağlamaya yönelik olmalıdır. Bireyin hak ve hukukunu kollamak olmalıdır.

Sistemi ve toplumu ayakta tutacak olan yapı özgürlük, eşitlik ve adalet temelli olmalıdır.

Saygılarımla,



Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: sintra - Ekim 16, 2014, 12:21:11 öö
Merhaba,

Aslında laikliği devlete indirgeme hatası özellikle modern dünyada ortaya çıktığı coğrafyanın doğusuna gidildikçe daha çok yapılıyor. Laiklik, sanki ontolojik anlamda bir karşılığı olan/ bulunan bir kavrammış gibi ele alınıyor. Bu kavramın bir uygulama hali, operasyonel bir 'kelime' gibi öğretilmesi idarenin/reji'nin dolayısıyla rejimin işine geliyor.

Aksi halde hassasiyetleri ve dini- kültürel sıcaklıkları yeni yeni soğuyan toplumlarda laikliğin kök salması beklenemez. Hatırlarsınız Recep Tayyip Erdoğan'ın Mısır mitingini hani şu laikliği övdüğü... Mısır'da nasıl da şaşkın bakışlarla karşılanmıştı... Bu satırlara tersten bakacak olursak, istediğimiz kadar laikliği din- devlet ikiliğinde "denizlerin suları" gibi karıştırmayalım, eğer semboller, anlamlar ve değerler dinsel davranış örüntülerinden kaynaklanarak yaşanılıyorsa eninde sonunda yönetim, yani devlet ve din bir araya gelir en azından yakınlaşır.

Öte yandan laikliğin felsefi duruşu elbette din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması- ayrı yürütülmesi değildir. Bu ifade de bize doğru diye öğretilen yanlışlardan. Dolayısıyla laiklik olsa olsa , dinsel olanın dünyasal olana ölçüt olamaması şeklinde kavramsallaştırılabilir. Burası çok önemli: Dinsel olanın dünyasal olana ölçüt olamaması.

Yani sadece devletin yönetimi ve karar alma, kararları uygulama (yasa koyma dahil) alanlarında dini çözümleme ve yönlendirmelerin esas alınması değil aksine toplumsal hayatın tüm anları ve alanlarında dini referansların kabul edilmemesidir.

Örneğin yağmur yağmadığı için yağmur duasına çıkanların yağmur duasına çıkması ile dinsel bir kaide olarak, mirastan kadınların erkeklere göre yarı oranında pay alması da laiklik karşıtıdır. Ya da kendine "koca" bulamayan veya çocuğu olmayan birinin tutup bir ağaç dalına çaput bağlaması da laiklik karşıtıdır. Bu örnekleri geceleri ıslık çalmaktan, tuvalette ya da yemek yerken kullanılan elin hangisinin olacağına kadar bireye/ topluma dayatılmış referans yığınlarıyla çeşitlendirmek çoğaltmak mümkündür.

Dolaısıyla laiklik bu düzlemde (dinin dünyevi olana ölçüt olmaması) tanımlanmazsa süreç içinde, dünyasal olan herşeyin dinselleşmesi / gnostizmle, gnostik bir hal alması kaçınılmazdır çünkü zaten insan her şeyden mutlu olsaydı ya da yaşadığı her şeyi kabul edip sessizce yaşasaydı tarih olmazdı.

Bu anlamda laikliğin dünyevi olanı dünyevi kurallarla açıklanması ilkesi zorunlu olarak değiştirme/ değişmeye dolayısıyla var olan düzenliliği bozmaya da işaret etmektedir. Bunun Türkçedeki adı da özgürlüktür. Yani belirlenmiş hayatın sınırlarının insan lehine genişletilmesi.

Biraz nereden nereye gidiyor gibi oldu yazı fakat, dinlerde mevcut bulanan "çile/ sınav ve sabredenin mutlu sona ulaşması" retoriği hali hazırda bir karşı çıkışın/ isyanın önünü kesmek, başkaldırıyı durdurmakla yakından alakalıdır. Oysa laiklik, sokak jargonuyla söylersek "buradaki hesabın burada kesilmesi" ilkesine dayanır.

Bir küçük örnek derdimizi/ sözümüzü daha iyi anlatabilir. Bir dağın yamacına kurulan bir köyün her bahar sular altında kaldığını, bu nedenle pek çok kişinin öldüğünü ve o topluluğun bu sel baskınını ve ölümleri tanrının buyruğu ya da isteği olarak görüp (takdir-i ilahi de denilebilir) kabullenmesi gnostik (dinselleştirilmiş) bir bilgidir.

Oysa laiklik bu ölümleri ve sel basmasını ve basma sonucundaki ölümleri dünyevi olarak kabul edilmesini dayatır. O andan itibaren, insan yaşamda kalabilmek için sorunu bulmaya/ çözmeye yönelir. Mesela köyü yamaca değil de tepeye taşır ya da selin önüne baraj- set yapar. Böylece tanrı ister su akar insan ölür, tanrı ister su akar insan ölür, tanrı ister su akar insan ölür şeklinde sıralanmış tarihsizlik, set yapımı anında tanrı istese de insan set yapar ve artık ölmez olarak değişmiş olur.

Bu laikliğin, dogmalar ve özgürlük ve akılla olan ilişkisidir de aynı zamanda.

İyi geceler dilerim.
Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: ADAM - Ekim 16, 2014, 08:31:35 öö

Sayın Metatron’un açmış olduğu, Sayın Selim’in değerli katkılarda bulunduğu bu başlık üzerinde ben de kendi çapımda irdelemeler yaparken, her nedense Sayın Metatron kendi başlığıyla ilgilenmez oldu ve biz de bu başlık üzerindeki paylaşımlarımızı kesmiştik. Ta ki Forumun yeni üyelerinden Sayın Sintra, bu başlık altında bir sonraki aşamada değinilmiş olan “laiklik” konusunu ele alarak, bunun üzerinde bence dolu ve pek değerli olan paylaşımıyla katkıda bulunana dek.

Bu yazının dikkatle okunmasını öneriyorum.

Bence Sayın Sintra’nın yanılgılı olduğu bir nokta var ama onu belirtmeyi sonraya bırakıyorum. Ola ki önce Sayın Sintra ile aynı görüşü paylaşmayanların ya da tersine onun belirttiklerini destekleyenlerin bir diyeceği vardır.

(Aslında Laiklik konusu apayrı bir başlık altında irdelense çok daha iyi olurdu. Forumda bu konu üzerinde yazılmış birkaç yazı var. Örneğin: http://masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=10806.msg68779#msg68779 (http://masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=10806.msg68779#msg68779))


 
Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: Selim - Ekim 16, 2014, 11:56:06 öö
Yani şimdi

Bir toplumda aklın, bilimselliğin, zekanın  ön plana çıkartılmadığı durumda, rahatlıkla şu söylenebilir "bre zındık abdestsiz dolaştığın için yağmur yağmıyor veya kadın topukları havaya kalkınca, bina boyları mineralerin üzerine çıkınca, cebindeki parayı vermeyince, vb."

Şimdi bu toplum için eğitim durumu ana okulu seviyesinde mi demek lazım, yoksa toplum bireyleri laik değil mi?

Kendime soruyorum, laiklik sistem ile ilgilimidir diye, yoksa humanizmi içerir mi, yada aklın, bilimin ön plana çıkmasını engelleyen yapıların devlet düzenini ele geçirmesine  engel olan  sistem midir?

Şimdi laiklik, İlk okul 4'üncü sınıftaki bir kız çocuğuna "başını örtmez isen allahın emrini yerine getirmezsin, allaha karşı çıkmış olursun, cehennemde yanarsın" diyen zihniyetin devletin kurumları içerisinde yerleşerek korku imparatorluğu ile sömürü düzeninin bir parçasını yaratmak isteyenlere engel olmak mıdır?

Yani laiklik  dogmalar yaratarak akli muhakemeyi yok etmek isteyenlere engel mi olur? Devletin dini kontrol etmesimidir? Basit anlamı ile din ile devletin ayrılmasımıdır?

Şaşırdım kaldım demiyorum.

Forum üyelerinden ricam lütfen yazımdaki sorulara yanıt verilmemesi  olacaktır. Sadece bir an kendi kendime sormaya başladığım soruları yazıya döktüm, bununda sebebini bilmiyorum.

 
 
Başlık: Ynt: Dogma Ve Doktrin
Gönderen: sintra - Ekim 16, 2014, 02:31:00 ös
Merhaba Selim Bey,

Elbette sorularınıza yanıt verecek yetkinlikte değilim ama bu konuda kendi düşündüklerimi şöyle söylemek isterim.

Siz "bir toplumda aklın, bilimselliğin, zekanın ön plana çıkartılmadığı durumda" diyorsunuz ya ben,  o anın  laikliğin olmadığı an (T0 anı) olarak tanımlanması gerektiğini düşünüyorum.

T0 anında yani laik düşünce/ kabul yokken yağmur yağmamasının nedenini herşeye bağlayabilirsiniz: bu dinsel bir düşüncede olabilir ekonomik bir sorumluluğun yerine getirilememesi de... ve bunların hiçbiri ne toplumun eğitimsizliğine işaret eder ne de bireylerin laik olup olmadığı tartışmasını yapılabilir. T0 anı bir göstergeden çok bir veridir. Bu verili ortamda en fazla  o toplumun siyasal, kültürel, dini, ekonomik formları şöyle şöyle şöyledir diyebiliriz.

Dolayısıyla Laiklik bir anlamda ön kabüldur, hatta postuladır bile diyebiliriz, her defasında tartışılmaz, doğruluğu sınanmaz. Dinsel olan hiçbir şeyin dünyevi olana referans gösterilmeyeceğini söyler.  Daha önce de ifade edildiği gibi laikliği operasyonel bir kavrama indirgemenin ve hatta devlet gibi toplumsal hayatın sadece bir bölümünde bulunan bir aktiviteyle sınırlandırılması, epistemolojik anlamda da hatadır.

Ancak laiklik bir değişken olarak denkleme girdiğinde, dini referanslı olan - bilim ve "akıl" dışı davranışlar ortadan kalkar (kalkması beklenir) ve özellikle din, bir davranış biçiminden/ hukuktan, inanç sistemine dönüşebilir. Laiklik devlete indirgendiğinde devletin olmadığı tüm alanlarda dinsel bilgi üretimi devam eder ve kolay üretilebilen bir bilgi türü olarak süreç içinde, zamanla devlet alanlarını da refere/ kontrol eder hale gelir, dinsel bilgiler. Rönesans ve reform sonrasında laikliğin devlete hapsedildiği tüm coğrafyalarda bu tersine dönüşüm bence, malesef mutlaktır.

Laikliğin ortaya çıktığı zamana ve laiklik düşüncesini inşa eden kişilerin fikirlerine bakıldığında laikliği, devlet faaliyetine indirgenmiş bir tanımlamanın olmadığı görülebilir. ve bence tartışmanın tam olarak saplandığı yer de burasıdır ki: toplumsal hayatın tümü düşünüldüğünde içinde devletin de olması ve bilimsel aklın özellikle bizim gibi geri kalmış/ gelişmekte olan toplumlarda (hangisini kabul ederseniz edin) hala çok canlı ve geniş kullanımlı olmaması nedeniyle ve dahası anadolu topraklarının kaderinde, Osmanlı'nın sahip olduğu dinsel/ kültürel/ ekonomik yaşam sisteminden çıkarak, muasır medeniyetlerdeki gibi  bilimsel/ endüstriyel/ akademik gelişmelerle bunlara bağlı kültürel dönüşümlerin gerçekleşmemiş olmasından kaynaklı, Türkiye'de laiklik (birkaç diğer ülkede olduğu gibi) dinci/dinsel saldırı ve dönüşüm taleplerinden yeni kurulan seküler devleti korumak için toplumsal hayatın tümüne genişletilmeyerek manüple edilmiştir ve toplum içinde kuvvetli olan dini inanış ve davranışları süreç içinde çözmeyi amaçlamıştır... Kısaca laikliği devlet faaliyetlerine indirgemiştir. Halifeliğin kaldırılması laik bir hamle iken aynı zamanda şapka devrimi de laiktir, latin harfleri de... dolayısıyla laikliğe daha geniş bir perspektiften bakmanın laiklik karşıtlığının ne boyutlarda olduğunun görülmesi/ örgütlülüğünün farkına varılması bakımından önemli olduğunu düşünüyorum.

Aksi halde biz halen laik bir sistem içinde yaşadığımızı sanıyor olacağız ta ki Cuma günleri tatil edilene kadar...

Ve bence tüm bunlar sekülerizmin bir parçasını oluşturur. Dediğiniz gibi hümanite, rasyonalite vs. gibi pek çok yönü de bulunmaktadır.

Saygılar sunarım