İşte böyle sapıklar için idam cezası geri gelsin istiyorum. Tek kelimeyle iğrenç!
MASUMLUK (SUÇSUZLUK) KARİNESİ HAKKINDA"Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." (Anayasa m. 38) Buna muhakeme hukukunda suçsuzluk (masumluk) karinesi denilir. Anayasanın "temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15/4. maddesinde, savaş, seferberlik, sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde dahi dokunulması mümkün olmayan "çekirdek haklar" (kor haklar) kategorisinde yer alamktadır.
Temel bir hak olan suçsuzluk karinesi, sadece Anayasa değil, Türkiye tarafından onaylanarak bir iç hukuk normu haline gelmiş olan AİHS md. 6/2 tarafından da güvence altına alınmıştır.
Suçsuzluk karinesi uyarınca, bir kişinin suçlu olarak nitelendirilebilmesi ve hakkında ceza hukukunun alanına giren müeyyidelerin uygulanabilmesi, kesin hükümle mahkum olmasına bağlıdır. Bir kişinin mahkum edilebilmesi için ise, akla ve mantığa uygun gerekçelere dayanan her türlü şüphenin bertaraf edilmesi şarttır. Çünkü bu kişi, kanunen suçsuz kabul edilen bir kişidir. Suçlu olarak nitelendirilebilmesi, suçsuzluğuna dair bütün gerekçeli şüphelerin yenilmesine bağlıdır.
Hukuk, toplumsal bir kültürdür. Böyle olunca da. genellikle toplumsal gelişmeleri takip eder. Oysa üzülerek belirtmek gerekirse ülkemizde, sanığın suçsuz olduğunu kabul eden Anayasa hükmü ve ilgili ceza muhakemesi kanunlarımız, çoğu zaman toplumumuzdayaygın olarak kabul gören "sanığın suçlu olduğu" anlayışından daha ileridir. Ne yazık ki toplumuzda sanık, hala suçlu olarak nitelendirilmektedir.
Günümüzde teknolojinin ulaştığı gelişmişlik ve yaygınlık düzeyi, toplumların eskiye kıyasla çok daha kolay yönlendirilebilmelerine neden olmaktadır. Buna bağlı olarak, teknolojiye sahip olan güçlerin, herhangi bir konuda diledikleri yönde kamuovu oluşturabilmeleri mümkün görünmektedir. Toplumumuzun da, teknolojide "çağ atlamasına" ve "medya" denilen kitle haberleşme araçlarını alabildiğine kullanmaya başlamasına bağlı olarak, çeşitli yönlendirmelere açık olduğu, hatta zaman zaman fazlaca etki altında kaldığı söylenebilir. Kuşku yok ki, gazete manşetlerinde, suçluların (şüphelilerin değil) yakalanarak veya tutuklanarak cezaevine (tutukevine değil) gönderildiği müjdelerinin rahatsızlık uyandırmaması, suçluyu açık ismiyle lanse etmesi, şüpheyi kesin olarak göstermesi vs. onayladığımız insan hakları metinlerindeki ve Anayasamızdaki temel hakların toplumsal etkililiğini sağlamakta ne kadar başarılı olabildiğimizin bir göstergesidir.
Tutuklama koruma tedbiri de toplumumuzda peşin bir ceza olarak algılanmakta ve ne yazık ki pek çok olayda bu şekilde uygulanmaktadır. Tutuklanan sanıkların cezaevine gönderildiği, basın tarafından ilan edilmekte, toplumun ilgilendiği davalarda verilen tahliye kararlarının ise, kimi zaman, yönlendirilmiş (manipule edilmiş) beraatlar"olarak sunulduğu görülmektedir. Sanıkların tutuklu kaldıkları süreler de, bazen makul süreleri aşmakta ve adeta peşin cezalara dönüşmektedir.
Yukarıdaki örnek olayda ve bu olayla ilgili sn blossomun yorumunda da bu tespit ve tahlillerin ne denli yerinde olduğunu göstermektedir.Bu en azından hukuk insanları ve hukuk sistemi açısından bir başarısızlıktır. Bu başarısızlığımız da suçu sadece toplumda görmek doğru olmaz. Uygulama yanlışlıkları ve yapısal bozukluk ve eksiklikler nedeniyle tıkanan adalet sistemimizdeki sorunlar çözülemediği sürece, özellikle "adaleli kendi ellerine alarak uygulama" eğilimlerinin önünün alınmasını beklemek gerçekçi olmayacaktır. ve mutlaka "insan hakları" eğitimi ilköğretimden itibaren verilmeli ve bir "hak kültürü" oluşmalıdır.