Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Evrimsel açıdan dine bir bakış: Dine neden inanırız?  (Okunma sayısı 4080 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mayıs 14, 2013, 09:43:56 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1811

Evrimsel açıdan dine bir bakış: Dine neden inanırız?

Arek Kendirli, dini stresi azaltarak ömrü uzatan bir placebo'ya benzeterek, insanlık tarihi kadar eski olan din kavramını evrimsel bir açıdan sorguluyor. Ve çocuklara küçük yaştan itibaren din eğitimi vermenin yanlışlarının altını çiziyor.

11 Mayıs 2013 Cumartesi 02:17


Arek Kendirli
[email protected]

"Bir insanın sahip olduğu inancın aptalca olduğunu bilmemin verdiği güven, benim de kendi inancım hakkında şüphe etmemi öğretiyor." - Mark Twain

Evrimin temel mekanizması olan doğal seçilimi tanımlamakla başlayalım. Doğanın kuralı basittir: Ya ölürsün, ya yaşarsın. Hayatta kalabilmek için önemli olan, en büyük veya en güçlü olmak değil, doğaya en iyi şekilde adapte olmaktır. Adapte olabilen hayatta kalır, olamayan ise elenir, işte doğal seçilim budur. Eğer bir hayvan sürekli olarak gereksiz bir eylem sergiliyorsa, doğal seçilim yaşamın ve üremenin devamlılığının korunması adına bu hayvanı eler, zamanı ve enerjiyi daha verimli kullanan rakiplerine şans tanır. O halde doğal seçilime göre, hayatta kalmak adına dinin insanlar üzerinde mutlak bir faydası olmalıdır.

Dinin insanlar üzerinde fayda sağladığını düşünebileceğimiz birkaç örnek verelim: Dini inançların insanı stres kaynaklı hastalıklara karşı koruduğu söylenebilir. Bu durumu telkin tedavisi ile açıklayabiliriz. 'Placebo etkisi'ni muhtemelen daha önce hepimiz duymuşuzdur, hiçbir farmakolojik etkisi olmayan sahte hapların insan sağlığı üzerindeki pozitif etkisidir. Bu tesirsiz maddelerle hastanın inancından yararlanarak kısmi iyileşme sağlanması hedeflenir. O halde dini, stresi azaltarak ömrü uzatan bir placebo olarak düşünebiliriz. Bu duruma ters düşecek çeşitli örnekler verebiliriz belki ama bu durumun psikolojik açıdan gerçeklik payı olabilir. Bu durumu evrime uyarlamak istersek biraz zorlanırız, çünkü vahşi bir hayvanla karşı karşıya geldiğimizde onun bir tavşan olduğuna inanarak kendimizi rahatlatamayız değil mi?

Din, egemen kesim tarafından alt tabaka insanları yönetmek için kullanılan bir araç olabilir. Bu görüş yüzyıllarca kölelerin başka bir yaşam vaadiyle, savaşta ölenlerin ölümsüzlük vaadiyle inandırılmalarıyla desteklenebilir. Bu durum bizde dinin egemen insanlar tarafından kasten tasarlanıp tasarlanmadığı merakını uyandırır. Fakat evrimsel görüş, insanların neden bu durumda olmaya yatkın oldukları sorusunun cevabıyla ilgilenir.

Din, grup seçiliminde avantaj sağlıyor olabilir. Grup seçilimi, grupiçi bağlılık, grupiçi ortak inanç geliştirenlerin, geliştirmeyenlere göre kıyasla daha çok yaşama şansı olma durumudur. Bir kabile düşünelim, kabile cesurca savaşmaktan ötürü cennete gideceğine sağlam bir şekilde inanan, canını seve seve verebilecek savaşçılardan oluşsun. Bu kabile muhtemelen böyle bir inanca sahip olmayan kabileyi savaşta yenecektir. Hayatta kalan bu kabile gelecek nesilleri oluşturacak olan kabile olacaktır ve bütün nesiller bu inanç sayesinde yaşamlarını sürdüreceklerdir. Fakat bu durum da evrimsel açıdan düşünüldüğünde sıkıntı yaratan bir durumdur. Çünkü bu inancın insanı sadece ölüme götüreceğinin farkında olan ve savaşın bir adım gerisinde duran kişiler, savaşanlara göre daha avantajlıdır çünkü savaşanlar ölecektir, onlar ise hayatta kalacaktır.

Şimdi insanların dine inanmasının evrimsel açıdan yerini, dinin sağ kalma konusunda doğal seçilime ne gibi katkılar sunduğunu inceleyelim: İnsanlar neden oruç tutar, namaz kılar, yalvarır, kendini kırbaçlar, çılgınca kafasını aşağı yukarı sallar, kendinden geçerek döner, savaşır, kurban verir, kendi yaşamını ve başkasının yaşamlarını yıpratan ve bazen de pahalıya mal olan eylemler gerçekleştirir? Sorularına yanıt aramak bizi bir çıkmaza götürebilir, belki de yanlış soruyu soruyoruzdur.

Günlük hayatımızdan bir örnek vererek durumu netliğe kavuşturmak istiyorum. Deniz kaplumbağası olan Caretta caretta yavruları yumurtadan çıktıktan sonra bazen denize doğru değil de farklı bir yöne doğru hareket ederler ve bunun sonucunda güneşte kalmaktan, su kaybından veya başka hayvanlar tarafından saldırıya uğrayarak ölür, yaşamlarını yitirirler. Bunu gözlemleyen bizler, bu olayı kendini kurban etme davranışı olarak sınıflandırabilir, Caretta caretta’ların neden bile bile ölüme gidip intihar ettiğini sorabiliriz. Sorduğumuz bu soru doğru soru mudur? Bizi net bir cevaba götürebilir mi? İşte kilit nokta burasıdır. Aslında bu olay bir intihar değildir çünkü biliyoruz ki yumurtlarından çıkan Caretta caretta'lar deniz yüzeyinden yansıyan ışığa doğru yönelir, yaşayacakları ortama, denize doğru hareket eder. Kumsalın gerisinde yer alan herhangi bir ışık kaynağı yavru Caretta caretta’nın yönünü şaşırmasına ve bunun sonuncunda ölmesine yol açabilir. Başta bahsettiğimiz doğal seçilimin tanımını hatırlayalım, Caretta caretta’larda ışığa doğru yönelme doğal seçilimin mirasıdır, çünkü ışığa doğru yönelen kaplumbağalar hayatta kalır. O halde bu intihar, doğal seçilimin beklenmedik, yanlış çalışan –tekleyen- bir yan ürünüdür diyebiliriz çünkü kaplumbağalar hayatta kalmak için doğru olan yolu izlemiş ve ışığa doğru yönelmiştir ama ne yazık ki yanlış ışığa doğru. Bu örnekten yola çıkarak yan ürün olgusunu insanların dinsel davranışlarına yorumlayalım. İnsanların dinsel davranışlarını garipser ve o neden sorularını sormaya başlarız ancak aynı şekilde yanlış soruyu soruyor olabiliriz. Dinsel davranış da tıpkı Caretta caretta’daki gibi farklı koşullarda veya bir zamanlar sağ kalma konusunda faydalı olan, yani doğal seçilimin bir mirası olan bir temel eğilimin yanlış çalışan, tekleyen talihsiz bir yan ürünü olabilir. Bu bakış açısına göre, atalarımızda doğal seçilimin ortaya çıkardığı bu eğilim aslında din ile ilgili değildi sadece tesadüfen kendini dinsel davranış olarak ortaya çıkardı. Peki eğer din herhangi bir eğilimin yan ürünüyse, bu nedir?

Bu eğilim çocuklarla ilgili olabilir. İnsanoğlu kendinden önceki kuşakların birikimli deneyimleriyle süregelir ve gelişir, bu deneyimlerin korunması ve sağlıklı bir şekilde devam etmesi için çocuklara aktarılmalıdır. Bir uçurumun eşiğine fazla yaklaşmamayı, zehirli olduğu bilinen meyveleri yememeyi, timsahlarla dolu bir nehre girmemeyi öğrenmek hayatta kalmak için önemlidir. Bu sebeple çocuklarda ebeveynlerine ve kabile büyüklerine itaat etme, söylediklerine sorgulamadan inanma gibi pozitif çıkar getirecek olgular hâkim olur. Fakat tıpkı Carette carette’larda olduğu gibi işler ters gidebilir. Doğal seçilim, ebeveynleri ya da kabile büyükleri onlara ne derse desin inanmaya meyilli çocuk beyinleri inşa eder çünkü bu güvenilir itaat, sağ kalmak için önemlidir. Bir Caretta caretta’nın yansıyan ışık tarafından yönlendirilmesine benzer, fakat bu güvenilir itaatin yan etkisi körü körüne saflıktır. Çocuk, "Timsahlarla dolu nehirde yüzme!" sözü ile "Dolunay olduğunda bir keçi kurban etmelisin, yoksa yağmur yağmaz" sözünü ayırt edemez. Her iki öğüt de benzer bir kaynaktan gelir ve her ikisi de eşit miktarda doğruymuş gibi görünür. Aynı durum, dünya, kâinat, ahlak değerleri ile ilgili durumlarda da geçerlidir ve muhtemelen çocuk büyüyüp kendi çocuklarına öğütleri aynı şekilde aktarır, anlamlıları da saçmalıkları da... Önderler, dindar olsun olmasın, çocuk beyninin savunmasızlığının farkındadırlar, o yüzden çocukları erken yaşlarda dini eğitime tabi tutarlar. Bu sayede çocukların gördüklerini, duyduklarını, düşündüklerini ve inandıklarını kontrol edebilirler. Bu kontrol, egemenliği sağlamak için önemlidir tabi.

Din, doğal seçilim sonucu sağ kalmamızda faydası olan, âşık olma eğilimimizin de bir yan ürünü olabilir. Dinsel inanç âşık olmakla aynı karakterde bir yapıdadır. Bir erkeğin tanıdığı kadınlar arasından herhangi bir kadının diğerlerine göre yüz kat daha hoş olması mantıklı değildir, muhtemelen "âşık olduğu" kadını diğerlerinden yüz kat daha hoş bulur. Karşıcinsten bir kişiye duyulan aşk, caretta’ların bir ışığa doğru yönelmesi kadar mantıksız gelebilir ancak hayatta kalmak adına bir o kadar önemlidir. Denizden yansıyan ışık yerine kumsaldaki ışığa doğru yönelmeleri bu durumun tekleyen yan ürünüdür dedik, bunun insanlarda âşık olma eğilimindeki karşılığı Yehova’ya, İsa’ya, Meryem’e ya da Allah’a âşık olmak ve bu aşkın motive ettiği dinsel eylemleri sergilemektir.

Özetle, evrimsel açıdan din görüşü, dinin hayatta kalmak adına faydalı olan bir eğilimin beklenmedik bir şekilde çalışması yani teklemesi sonucu oluşan bir yan ürün olduğu görüşüdür. Örnekler çeşitlendirilebilir ve tartışılabilinir.

Orta Afrika’da yaşayan Boshongo kabilesine göre başlangıçta yalnızca karanlık, su ve büyük tanrı Bumba vardır. Bir gün Bumba karnında bir acıyla kusar ve güneşi çıkarır. Zamanla güneş suyun bir kısmını kurutur ve karalar ortaya çıkar. Ancak Bumba hala acılar içindedir ve kusmaya devam eder. Böylece ay, yıldızlar sonra timsah, leopar, kaplumbağa ve sonunda insan ortaya çıkar. Bizim açımızdan bakacak olursak Boshongo kabilesi ne kadar gülünç, komik ve anlamsız bir inanca sahiptir değil mi? Mark Twain bu durumu şu sözleriyle çok güzel değerlendirir: “Bir insanın sahip olduğu inancın aptalca olduğunu bilmemin verdiği güven, benim de kendi inancım hakkında şüphe etmemi öğretiyor.”

Şunun farkında olmalıyız ki, sorgulamasız itaatin yan ürünü olabilecek olan din, yüzyıllar boyunca dünyanın düz olduğunu ve dönmediğini iddia etti ve bunu sorgulayan görüşleri engellemeye çalıştı. Dinin şu anki tutumu hala aynıdır. Din ne kadar bizim sorgulamalarımızı engellese de artık daha çok insan biliyor ki dünya dönüyor ("Eppur si muove" - Bakınız: Galileo Galilei’nin hikâyesi). Roma Katolik kilisesi Galilei’yi lanetlemenin yanlış olduğunu 1992’de açıkladı!

Bahsettiğim tüm bu bilgilerin üzerine, ben diyorum ki artık okullarda zorunlu din dersleri kaldırılsın. Çocuklar neye inanmaları gerektiğine dair zorlanmasın ve sorgulamayı öğrenen zihinler engellenmesin. İzin verin sorgulayabilen çocuklar kendi inancına kendi karar versin. Bir eleştirim de dersin adına: "Din Kültürü ve Ahlak bilgisi". Sırf insanlar kendisine inansın diye kendisine işkence ettiren, kendini ele verdiren ve yüzyıllarca insanlardan bu kötülüklerinden dolayı nefret edilmesini sağlayan, savaşan, adam öldüren, kurbanların -çocuklar dâhil- psikolojisini düşünmeyen din ve ahlak bilgisi ile bağdaştırılmamalı. İyi olmak için dine ihtiyacımız yoktur ama kötü olmak için din gerekebilir, bunu sırf kendi inançlarına inanmadıkları için onları ölümle tehdit eden ve ahlaksızca söylemlerde bulunan insanlardan anlayabiliriz.

Dipnot: Bu yazı, Richard Dawkins’in, Stephan Hawking’in, Leonard Mlodinow’un, J. Anderson Thomson’un, Lawrence Krauss’un ve daha birçok kişinin çalışmaları ve düşüncelerinden alıntılar içermektedir.

Konuyla ilgili videolar:

Sayın İnançlı : Neden İnanıyorsun? / Dear Believer: Why do you believe?


The Problem With Religion (Richard Dawkins)


Alinti  AGOS Gazetesi


Mayıs 15, 2013, 07:39:15 öö
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay

Zihnin büyük bölümü yani bilinçaltı,telkinlere olağanüstü denilebilecek kadar açıktır.

Birşeyi başarmanın yolu,inanmaktan ve kabullenmekten geçer.Dolayısıyla,aklımızdan geçirdiğimiz çoğu şeyi gerçekleştirmemize yardımcı olur.

Ancak alt bilinçin zaafiyeti olumsuzca yapılan telkinleri de olumlu olarak algılamasıdır.Yani,"Başıma böyle birşey gelmesin" derseniz,bilinç altı onu gelsin olarak algılar.Dolayısıyla,altbilince yapılacak telkinlerde dikkatli olunmalıdır.

Zihnin,beşere yaptığı bu destek insanoğlu tarafından Tanrı'nın yardımı olarak benimsenir.

Gerçekte insan,kendi kendine yardım etmektedir.

Örneklemek gerekirse,"Besmele",ben bunu başarabilirim telkininin içeriğidir ve alt bilince olumlu bir telkin gönderir.Böylelikle,yapabileceğinize inandığınız girişimlerde,çok daha coşkulu ve kararlı olursunuz.


Sagılarımla
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Ocak 13, 2014, 11:20:56 ös
Yanıtla #2
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 856
  • Cinsiyet: Bayan

Bu konu linkini belirttiğim konuda da belirtildiği üzere insanın inanmaya programlı olup olmadığını akla getiriyor.

http://www.masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=13920.0

Adequatio intellectus et rei


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
40 Yanıt
42964 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 17, 2019, 02:23:49 ös
Gönderen: Surgeus
0 Yanıt
6056 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 14, 2007, 09:02:58 ös
Gönderen: shemuel
1 Yanıt
4069 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 30, 2010, 07:40:33 ös
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
3190 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 01, 2010, 12:24:23 ös
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
4336 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 22, 2011, 05:21:54 ös
Gönderen: Tij
5 Yanıt
9575 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 22, 2011, 05:29:00 ös
Gönderen: karahan
14 Yanıt
13175 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 27, 2017, 07:29:37 ös
Gönderen: Tık-Tik-Tak
0 Yanıt
2974 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 03, 2011, 02:04:52 öö
Gönderen: AQUA
195 Yanıt
128613 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 21, 2017, 04:11:09 ös
Gönderen: NOSAM33
19 Yanıt
11292 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 28, 2012, 03:50:32 ös
Gönderen: karahan