Dogru goreceli bir kavram ise;
1- Neden ceza var?
2- Dogruyu kim belirler?
3- Dogru Nedir?
Sayın Mason, bu soruya kendi düşüncelerimi yazacağım, ancak sizin varsayımınızla değil.
Sizin varsayımınızla değil, çünkü varsayımınızın yanlış olduğunu hissediyorum. "Doğru" göreceli bir kavram değildir. "Doğru"nun göreceli olduğu sanılır. Ancak hayatla ilgili asgari müşterek olan "mantık"la olgulara yaklaştığımızda, doğruların olduğu yerde sabit, değişmeyen olgular olduğu görülür.
Doğrunun göreceli olduğuna dair yaygın görüşü, genellikle sosyal bilim camiası kabul eder. Sosyal bilim camiası kabul eder, çünkü bu bilimlerin paradigması taa baştan hatalı kurulmuştur. Ben hayatta sabit olan doğruların olduğunu savunuyorum. Örneğin; "hayatın önemi" bir doğrudur. İnsan hayatı, bir amaçtır. Benim doğru anlayışım bu. İnsan hayatına katkı sağlayan şeyler, doğruya katkı sağlar. Bu "şeyler" de rasyonel düşünmeyle, mantık ilkeleriyle keşfedilir.
Şimdi sorulara gelebiliriz;
1. Neden ceza var?
Çünkü insanlar, kendilerine karşı kasıtlı bir suç unsuru gördüklerinde, aslında gördükleri şey "kendi hayatlarına karşı" bir davranıştır. Bu durum, o insanın da bir tepki vermesine neden olur. Toplumsal yaşayış geliştikten sonra, bunu devletler kendi ceza yasalarına göre belirlemiştir. Ancak tabii ki, totaliter devletlerde "mantıksız" cezalar da vardır. Örneğin resmi ideolojiye uygun düşünmeyen birisinin yargılanması "mantıksız" cezaya bir örnektir. Çünkü bu fikir özgürlüğü kimseye zarar vermez. Ama birinin malını çalarsanız, ceza haktır. Bu mantıklı bir cezadır ve bu tür somut, bariz saldırı içeren tüm davranışlar cezalandırılmalıdır.
2. Doğruyu kim belirler?
Doğruyu "ne" belirler diye sorulsaymış daha iyi olurmuş. Doğruyu realite belirler. O, bu, şu belirlemez. Realiteye uygun olan, insana katkı sağlayan, insan hayatını geliştiren her davranış/sistem/ideoloji doğrudur. Çünkü bunlar insan hayatına katkı sağlıyordur. Dikkat edin, burada birinin emri veya diktası yoktur. Bir bilge çıkıp şunlar şunlar doğrudur demiyodur. Bunlar taa insanın mağarada yaşadığı devirlerden beri aynı süreçte işleyen doğrulardır.
Dinin doğruları ayrı değerlendirilir. Yaratıcının emirleri "doğru-yanlış" diye belirlenemez bence. Bunlar "emirdir" bitti. Örnek vereyim; Allah, Hz. İbrahim'e oğlu İsmail'i kurban etmesi gerektiğini emretmiştir. Şimdi düşünelim, bu insan hayatına katkı sağlayan bir şey mi? hayır. Doğru mu? Hayır. Ama yaratıcının amacı farklı. Yaratıcı, burada kulunu sınıyor. Kendi mutlak hakimiyetine boyun eğip eğmeyeceğini görmek istiyor. Hz. İbrahim'in 3 gün tereddüte düşüp oğlunu kesmemesi, insanın bu emre bir anlam verememesi dolayısıylaydı. Ancak, mutlak güç Allah'tı, ve Hz. İbrahim, mutlak güce boyun eğmek zorundaydı. Hz. İbrahim'e sorulsaydı bu konu hakkında belki şöyle derdi; "Ben bunun doğru olmadığını, insan hayatına zarar veren bir davranış olduğunu biliyordum. Ancak, ben bunu bir yaratıcının var olduğunu düşünerek değerlendirince, emre uymadığım takdirde, hepten zararda olacağımı bildiğimden, yani hem oğlum ismail'in, hem de benim zararda olacağımı bildiğimden, onun emrine uymanın, bana ve oğluma katkıda bulunacağını düşünerek, uygun olduğunu düşündüm ve bunu uyguladım"
Dinin emirleri, bu nedenle insanın uyması gereken olgulardır. Bugünkü sekülerler, dindar insanı saf görüyor. Çok doğal, çünkü onlar yaratıcıya inanmıyor. Yaratıcı varsa, ve eylemlerimizden ötürü bizi cezalandıracak veya mükafatlandıracaksa, onun emirleri inanan bir insan için "doğru" olmalıdır. "kim" sorusu bu yönde bir anlam bulabilir.
3. Doğru nedir?
Yukarıda 2 tane açıklama yaptım ve sanırım işte "doğru nedir" sorusunun göreceliliği kısmı da buradan çıkıyor.
Eğer gerçekten bir tanrı olmasaydı, doğru "insan hayatına katkıda bulunan, ve başkalarına zarar vermeyen ne varsa o" olurdu.
Ancak inanan insanın doğru tanımına, tanrının kullarından istedikleri de girer.
Bu nedenle şu an dünyada "doğru" tanımları, biraz görecelidir, kabul etmek lazım. Ancak asgari müşterek "insan hayatı"dır. Nitekim Allah da İsmail'i kestirmemiştir. Allah da, insan hayatına uygun olanı istemiştir.