Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: TÜRKİYE’DE ÖZGÜR MASONLUĞUN YAŞAMA BAKIŞI (4)  (Okunma sayısı 4380 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 26, 2010, 02:18:46 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay





Masonluğun kısa tarihçesi


Öncelikle Masonluğu kavramsal ve kurumsal olarak ikiye ayırmakta yarar var.

Kavramsal zenginliğimiz; soru soran, yanıt arayan ve bulduğuyla yetinmeyip hep gelişimden yana çaba gösteren eski bilgeler kadar uzak geçmişlere dayalı. Masonluk insanlaşma sürecinde yok olmamış, ayakta kalabilen kültürel zenginliklerden payını almaya çalışmış. Kendi yapılanmasında insanca gelişim sürecinin kültür zenginliklerini kullanmış. Bunu yaparken de, “tüm insanların barış ve mutluluğu” amacıyla uyumlu olması dışında, hiçbir ayırım gözetmemiş. Bu yönüyle Masonluk, binlerce yıllık insanca var oluş arayışının bir sonucu …

Kurumsal geçmişimiz ise, büyük binaları yapan usta, kalfa ve çırak birlikleri ile tarih sahnesinde yerini almış. Özellikle Ortaçağ Avrupası’nda, dev katedralleri inşa eden yapıcı mason (duvarcı ustası) topluluklarına tam bir çalışma, örgütlenme ve seyahat özgürlüğü tanınmış. Rönesans ve reformasyon sonrasında katedral yapımları azalmış. Birlikteliklerini koruyan ama işleri azalan yapıcı mason topluluklarının arasına, o çağın aydınları da karışmış. Bina yapım çalışmaları, düşünsel çalışmalara dönüşmüş. Kardeş sofralarında her şeyi akıl, bilim ve bilgelik doğrultusunda tartışır olmuşlar.



Özgür Masonlar Büyük Locası da bence diğer tüm mason kuruluşları gibi bir yanılgıya kapılmaktan kendisini alamıyor. Bu yanılgı da İngiliz icadı olan yöntemle bugünkü Masonluğun tarihçesinin kapsamına o eski bina ve katedral yapımcılarının tarihçesini yerleştirmek. Bakalım sonrası nasıl gelecek?



Önceleri, o günlerdeki göreceli özgürlük ortamı nedeniyle, kurumsallaşmanın adresi İngiltere olmuş. On sekizinci yüzyılın başlarındaki kurumsal kimlik arayışını, Aydınlanma Çağı’na giden yolda çeşitli Avrupa ülkeleri de benimsemişler. Değişik ülkelerdeki masonca çalışmalar, ulusal mason örgütlerinin kurulmasına yol açmış. Masonluk Aydınlanma Çağı’nın itici güçleri arasında yerini almış.



Doğru. kurumsallaşmanın başlangıcı İngiltere’de ama o kurumsallaşma Masonluğun bugünkü amaçları doğrultusunda bir kurumsallaşma değildi. Bakalım buna değiniyorlar mı?



Çırak, kalfa ve üstat dereceleriyle yetinmeyen masonlar, yeni dereceler oluşturup sistemi 1-3 ve 4-33 olarak iki farklı ve bağımsız örgütlenmede geliştirmişler. Öte yandan, İngiltere’deki ilk örgütlenmenin ortaya koyduğu geleneklerin değişmezliğini benimseyen “Muhafazakar Masonluk” ile, bağımsız ulusal örgütlerde evrimsel doğrultuda değişime açık olmanın yandaşı “Özgür Masonluk” tarihsel süreçte farklı yollar izlemişler…



Her şeyden önce Masonluktaki üçüncü derece, bir derece olarak sonradan oluşturulmuştur. Burada bunu belirtmiş olmaları gerekirdi. Oysa sanki o ilk üç derece bir arada varmış gibi anlatılmış. Özetlemede aşırılığa kaçılınca elbette böyle olur. Ayrıca 4-33 deyi bir şeyden söz edilince bu doğrudan Eski ve Kabul Edilmiş Mason Riti’dir. Bu ritin oluşumu ise çok daha sonradır. Buna da değinilmeliydi. Üstelik bu rit Masonluktaki tek rit de değildir.
 



İlk Osmanlı masonu olarak 1730’larda Paris elçisi olan Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin oğlu Sait Çelebi’yi görüyoruz. Önceleri Osmanlı topraklarındaki yabancılar arasında bulunan masonlar, bir araya gelerek localar kurmuşlar. Bu locaların çalışmalarına Osmanlılar da katılmaya başlamış. Bir yandan yurt dışında mason olan Osmanlı aydınları, diğer yandan da Osmanlı topraklarında çalışmakta olan yabancı localara önde gelen yöneticiler, sanatçılar, yenilikçiler ve aydınların katılımı, Masonluğun Osmanlı topraklarında yayılmasını sağlamış. Mason olan Osmanlılar arasında şeyhülislamlar, müftüler, paşalar, şairler, vezirler, veziriazamlar olduğu gibi, veliahtlar da var. Bunlardan biri olan Veliaht Murat Efendi, V.Murat adıyla kısa bir süre padişahlık da yapmış.

İlk Ulusal Mason Örgütü, 4.-33. derecelerin yönetimi için 1861’de resmen kurulmuş.

Sultan Abdülhamit döneminde yabancı masonların çalışmaları desteklenmiş ama Osmanlı Masonlarına göz açtırılmamış. Çareyi çalışmalarını tatil etmekte bulan Osmanlı Masonluğu, Meşrutiyet sonrası 1909’da hem 4.-33. hem de 1.-3. dereceleri yönetmek üzere iki ayrı, ulusal ve yasal örgüt kurarak toplumda yerini almış. Biz bu çalışmada sadece kendi yönetim çevremize giren ilk üç dereceye ilişkin aktarımlarda bulunuyoruz.



Osmanlı Masonluğu’nun çalışmalarını tatil etmesi diye bir şey yok. Bu yanlış bir bilgi. Tatil olan, doğru dürüst bir çalışma yapamamış ve bu nedenle çalışmalarını tatil etmiş olan Şurayı Alîyi Osmanî yani Osmanlı Yüksek Şûrası’dır. Sultan Abdülhamit döneminde Osmanlıda yabancı obediyanslara bağlı localar çalışmalarını pek âlâ sürdürmüştür. Yine özetin özetini yapmaya çalışırlarken hem yanlış bilgi vermiş hem bu konuları bilmeyenlerin zihinlerini karıştırmışlar.



Türk Masonluğu’nun temeli “Özgür Masonluk” doğrultusunda atılmış.

1923- 1935 yılları arasında Türk Masonluğu çok hızlı gelişmiş. Devlet yöneticileri, toplum önderleri, Atatürk devrimlerinin yılmaz savunucuları arasında pek çok mason görüyoruz. 1932’de İstanbul’da, 28 ülkenin mason kuruluşlarını temsil eden yöneticilerin katılımıyla uluslararası bir toplantı da yapılmış. Tüm gazetelerin ilk sayfalarında yer alan bu önemli olay nedeniyle Atatürk’e bağlılık telgrafı çekilmiş ve Ulu Gazi’nin memnuniyet mesajı alınmış.



Buraya da bir not: Başlık “Masonluğun kısa tarihçesi ama İngilizlerin yaptığı gibi burada da Masonluğun kısa bile olsa evrensel tarihçesinden pek söz edilmeyip, Türkiye’deki tarihçeye geliniyor.



Genç Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’dan kalma, Avrupa’dan ithal ya da gelenekçi kuruluşlar yerine kendi özgün kurumlarını yaratma sürecinde, Halkevleri’ni sosyal aydınlanmaya yönelik bir model olarak ortaya koymuş. 1935’te, CHP’nin altı okuna da yansıyan masonca ilkelerin Halkevleri tarafından yaşama geçirilmekte olması yeterli bulunmuş; masonlar çalışmalarına ara vermişler.



Pek öyle değil…. Masonların çalışmalarına ara vermeleri, birtakım politikacıların baskıları üzerine o tarihte doğmuş bir zorunluluk… Buna özenle değinilmiş olmalıydı. Oysa buradan sanki Masonluk Halkevleri’nin çalışmalarını yeterli gördüğü için kendi çalışmalarını durdurmuş gibi bir izlenim doğuyor. Ben bu işin aslını ayrıntılarıyla bilmeseydim öyle bir kanı edinirdim doğrusu.



1950’lere gelindiğinde masonlar tamamen yasal olarak çalışmalarına yeniden başlamışlar.



Yine bir yanlış!... Sanki daha önce “tamamen yasal” değilmişler gibi… Türkiye’deki Masonluğun tarihçesinde mason localarının tamamen yasal olmaksızın çalıştıkları tek bir dönem vardır; o da 1939-1948 yılları arasındadır.



Bu kez de “gelenekçi-özgürlükçü”, “muhafazakar- liberal” gibi farklı yaklaşımlar masonlar arasında ayrılıklara neden olmuş. Bunun sonucunda, 1968’de, 1700’lerdeki kuruluş ilkelerinin değişmezliğini benimseyen“Gelenekçi Masonluk” ile liberal bir bakışla değişime açık olan “Özgür Masonluk” iki farklı örgüt bünyesinde çalışmaya başlamışlar.



Hayır!... Hiç de öyle değil. İki büyük yanlış var. Birincisi o farklı yaklaşımların olmasına karşın bölünme bambaşka nedenlerden oluşmuştur; bunun tarihi 1966’dır. İkincisi de Gelenekçi Masonluk olarak nitelenen Masonluğun ilkeleri 1700’lerdeki kuruluş ilkeleri değildir. Bu önce 1751 yılında İngiltere’deki ikinci büyük loca kurulduğunda ortaya belirgin olarak çıkmış, sonra 1813 yılında İngiltere Birleşik Büyük locası kurulduğunda perçinlenmiştir.
 



Biz yani Özgür Türk Masonluğu’nu temsil eden Büyük Mason Mahfili Derneği, eş deyişle Özgür Masonlar Büyük Locası, 6 farklı bölgede 40’ı aşkın çalışma birimi ile kardeşlerimizin düşünsel gelişimine katkıda bulunmayı amaçlıyoruz.

Bireysellikten kurumsallığa, kurumsallıktan ulusallığa, ulusallıktan küreselliğe ve küresellikten de evrenselliğe giden açılımda hiçbir ayırım gözetmeden tüm insanlara saygı duyuyor ve tüm canlılara hatta canlı cansız tüm varlıklara karşı taşıdığımız insan olma sorumluluğunun tarih sürecinde giderek arttığına inanıyoruz!



Bitişe bir diyeceğim yok. Burada “çalışma birimi” denilen “loca”. Bu sözcüğün kullanılmasından kaçınılmasının nedeni, sanırım Dernekler Yasası’nda loca diye bir kavramın olmayışı. Oysa resmi sitede kaçınılmasına ne gerek var? Herkes biliyor. Orada zaten Özgür Masonlar Büyük Locası adı da kullanılıyor.

Bu yazı 2004 yılında yazılmış Loca sayısı için 40’ı aşkın deniyor ama bugün Özgür Masonlar Büyük Locası’na bağlı locaların toplam sayısının 50’nin üzerinde olduğunu biliyoruz. Resmi sitedeki bu hayli eskimiş bilgiyi yenilemiş olmaları gerekirdi.

Son bir not daha: Acaba neden Türkiye’de kadınların masonluğundan hiç söz etmemişler? Hiç olmazsa tek bir tümce ile ona da değinmeleri beklenirdi bu özet tarihçede.




ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
3850 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 22, 2010, 04:12:42 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3090 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 23, 2010, 11:25:47 öö
Gönderen: ADAM
4 Yanıt
6318 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 12, 2012, 07:38:09 ös
Gönderen: Tij
1 Yanıt
3856 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 25, 2010, 05:18:44 ös
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
3263 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 30, 2010, 08:04:07 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3191 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 01, 2010, 11:29:27 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3136 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 03, 2010, 04:13:14 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4864 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 04, 2010, 11:13:42 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3090 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 19, 2010, 05:12:46 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4272 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 20, 2010, 11:17:04 öö
Gönderen: ADAM