Masonlar.org - Harici Forumu

Inanc => 3 Buyuk Din => Yahudilik => Konuyu başlatan: shemuel - Mart 19, 2007, 10:31:44 ös

Başlık: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Mart 19, 2007, 10:31:44 ös
 
SÜNNET NEDİR?(Brit Mila)  Basit bir mitzva, nasıl tüm Yahudiler üzerinde bu kadar sonsuz ve evrensel bir etki yaratabildi.

Brit Mila ya da diğer bir adıyla sünnet, Yahudi çocukları doğduktan sekiz gün sonra yapılır.

Bu prosedür, moel; yani Yahudi kurallarına uygun olarak yetiştirilmiş ve sünneti de içeren kapsamlı bir eğitim görmüş kişi tarafından gerçekleştirilir.



Brit Mila’da, moel; bebeğe bir Yahudi adı verildikten sonra bebeğin sünnet derisini alır ve üreme organından kan akıtır.



NEDEN BRİT MİLA?

Brit Mila’ nın sözlük anlamı “sünnet sözleşmesi” dir. Yahudi dinin babası olan Avraam, tarihte ilk Brit Mila olan kişidir ve kendi kendini sünnet etmiştir.

Avraam, kendi soyundan gelenlere büyük bir sadakatla Tanrı’ ya hizmet etmelerini öğreteceğine dair yemin etti. Buna karşılık Tanrı, Avraam’ ın soyunun hayatta kalacağını garanti edeceğine dair söz verdi. Bu İbrani ailesi, Yahudi olarak bilinen ve hala soyu devam eden İsrael milletini oluşturdu.

Tanrı, Avraam’a dünyada insanlar var oldukça Yahudilerin de olacağının teminatını verdi.

Tanrı, Avraam’a dünyada insanlar var oldukça Yahudilerin de olacağının teminatını verdi. Tanrı ile Avraam arasındaki bu sözleşme ya da diğer bir deyişle anlaşma, sünnet kanunu olarak kabul edildi.

Bugün, Yahudiler sünnet olayını yerine getirirken, bu sözleşmeyi sürekli kılıp, çocuklarını verilmiş olan bu ebedi sözün bir parçası yapmış oluyorlar.



DERİN ANLAM

Brit Mila’nın, erkek çocuk doğduktan sekiz gün sonra yapıllması Yahudi toplumunun sonsuz sürekliliğini ifade eder.

Tora’ da bahsedilen bütün sayıların büyük bir önemi vardır; örneğin altı sayısı; dört yönü (kuzey, güney, doğu ve batı) yukarı ve aşağı olan fiziksel dünyayı; yaratılışın altı gününü ve haftalık altı çalışma gününü temsil eder.

Yedi, bedenselliğe manevi bir öğe katar, sekiz ise tamamıyla bedenselliğin sınırını aşar.

Yedi, bu fiziksel dünyaya manevi bir öğe katar. Yedinci gün olan Şabat, yaşamımıza manevilik katmakla beraber fiziksel dünya aleminin içinde yerini daima korur. Diğer taraftan sekiz, tamamıyla bedenselliğin sınırını aşar. Örneğin, Hanuka’ nın sekiz gün mucizesi doğa üstü olmakla beraber doğal kuralların ve standartların ötesindedir. Sekiz, gerçekliğin daha yüksek boyutunu temsil eder.

Tanrı, Avraam’ ın çocuklarının tabiat kanunlarına meydan okuyan millet olarak sonsuza kadar hayatta kalacaklarını garanti etti. Tarih, bunun en güzel ispatlarıyla dolu, yeryüzündeki en güçlü milletler bile er geç yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlar; Mısırlılar, Yunanlılar ve Romalılar bu durumun en belirgin örnekleridir. Fakat Yahudiler sayısal olarak çok fazla olmamalarına rağmen hala buradalar, hayattalar ve iyiler.

Sekizinci gün yapılan Brit Mila bize Yahudilerin hayatta kalmalarının doğal bir fenomen olmadığını , ancak doğaüstü olduğunu gösterir.Yahudilerin hayatta olmaları tabiat kanunlarına meydan okuyor. Bu da sünnet işaretinin neden üreme organına yapıldığını açıklıyor -- bu Yahudi toplumunun kökünün asla yok olmayacağı düşüncesini simgeliyor.

Buna ek olarak Brit Mila, spesifik olarak güçlü fiziksel arzularımızla özdeşleşen bölgeye yapılıyor, bu bize vücudumuzun yükselen isteklerine yetki vermemizi sağlıyor.

Eğer 8.gün Şabat’a ve bayram gününe rastlıyorsa Brit Mila iptal edilmez, aynı gün yapılır.Fakat çocuk sezaryenle dünyaya gelmişse bu ertesi hafta içinde bir güne ertelenir.



ADET OLAN SÜNNETİN AMACI
Brit Mila’ nın tercümesi sünnet sözleşmesinden ziyade sünnet olarak geçer, Fazlalık olan sünnet derisinin alınması mitzvanın en önemli unsurunu içerir.

Tanrı ile Yahudi toplumu arasında yapılması amaçlanan sözleşme ile sünnet arasında bir bağlantı kurulmalıdır.

Gerçekten, Tanrı ile Yahudi toplumu arasında yapılması amaçlanan soy sözleşmesi ile sünnet arasında bir bağlantı kurulmalıdır.

Bu nedenle, bu emri yerine getirme amacı olmadan tıbbi sünnet olan kişi, bu mitzvayı tam anlamıyla yerine getirmek için onu takip eden prosedürleri uygulamalıdır. Onu takip eden prosedür diğerlerine nazaran daha ağrısızdır, sadece üreme organından kan akıtmayı içerir ve bu işlem Brit Mila adı altında gerçekleştirilir.

KİŞİSEL TAAHÜT
Yahudiliğin devamlılığının sırrı, insanın Tanrı’ya olan kişisel taahüdünü kuvvetlendiren Brit Mila’da gizlidir. Başarıya ulaşır ulaşmaz bu toplumsal taahüt kendiliğinden ortaya çıkar.

Avraam, kendi sünnet sözleşmesinde, soyundan gelenlere kusursuz bir sadakatla Tanrı’ ya nasıl hizmet edeceklerini öğreteceğine dair yemin etti. Bu Brit Mila’ nın özüdür – bu bireyin Tanrı’ya olan kişisel taahüdünü temsil eder. Bireyin Yahudilikle toplumsal kişiliği arasında gerçekten pozitif birşey vardır ama Brit Mila mitzvası bize kişisel taahüt olmadıkça dayanmanın çok zor olduğunu öğretir.

Umarız hepimiz çocuklarımızı Avraam’ ın sözleşmesinin geçerli olduğu dünyaya getirmeye layık olup, onların Yahudi kişiliklerinin büyüyüp geliştiğini görebiliriz
Başlık: Ynt: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: Hamlet - Mart 19, 2007, 10:48:26 ös
bence buraya bir DIN konusu acilmasi lazim. bunlarida oraya koymak.
Guzel yazilar .
daha okuyamadim ama okuycam.
Başlık: Ynt: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Mart 20, 2007, 09:29:35 ös
bence haklısın ama zaten yazmamızada izin veriliyor.
Başlık: Ynt: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Mart 20, 2007, 09:34:50 ös
ÖLÜM VE MATEM
Ölüm, hala bilinmeyen konular arasında yer almaktadır. Ölümden sonra hayatın olup olmadığı hala birtakım insanlar arasında tartışma konusudur. Ancak Yahudi dinine göre ölüm hayatın sonu değildir.

İçinde yaşadığımız dünya bizi başka bir dünyaya götüren koridor gibidir. Diğer yaşama , gelecek dünyaya (olam haba )insanların yargılanıp ruhlarının yeniden canlanacağına inanmak Yahudi düşüncesinde ve felsefesinde vardır.Tüm İsrael’in gelecek dünyada payı vardır. (Mişna sanhedrin 11:1)

Fakat kişinin değeri ölümünü de bir o kadar üzücü kılar.Özellikle de ailesi, arkadaşları,cemaati için üzüntü çok daha fazladır.Yahudi geleneği ölüye saygıyı koruyarak yas tutanların acılarını rahatlatmak üzerine oluşmuştur.

Yaşam, bize Tanrı tarafından verilmiş en değerli hediyedir. Ve bu hediye de Tanrı’dan başka kimse tarafından geri alınamaz. Onun için intihar etmek veya başkalarını öldürmek Yahudi dininde en ciddi günahtır.

Verdiği canı geri alabilen sadece Tanrı’dır. Bu yüzden kişi hasta da olsa, acı çekiyor da olsa, onun ölümünü çabuklaştıracak hiçbir şey yapılmamalıdır.

Sahip olduğumuz bir bedenimiz varolduğu gibi bir de ruhumuz vardır. Bedenimiz ölünce tekrar toprağa dönüşür. Yani kısaca yok olur. Ruhumuz ise yaşamaya devam eder.

Yahudi inanışına göre, dünyada yaşanan hayat, bir sonraki yaşam için yapılan hazırlıktır. İnsanın hayatı, kişi onu faydalı bir şekle sokana kadar, olumlu hale getirene kadar boştur.

Ölümle yok olan bedenimizden kurtulan varlığımız tekrar yeni bir hayata başlar. Hemen olmasa da bir süre sonra bu varlık tekrar başka bir hayat yaşayacaktır. Bu seferki hayatında, bir öncekinde yaptıklarının ödülleri veya cezalarıyla karşılaşacaktır.

Hayatın kutsallığı adına her Yahudi tüm mitzvalarını sadakatle gerçekleştirmelidir. Her mitzva yapılırken “Tanrı” hatırlanmalı ve onun için yapılıyor olunmalıdır. Çünkü bize hayat veren odur.

Ölüm ve yasla ilgili dini kanun ve uygulamalar iki prensip üzerine kurulmuşlardır.

Yaşamını yitirmiş te olsa insanoğlunu onurlandırmak ve saygı duymak(kibud ha-met)

zihinsel,hissi,ruhi olarak yasta olanları rahatlatıp iyi olmalarını sağlamak(nihum avelim)


Ölmeden Önce İtiraf

Yahudi inançlarına göre Talmudistler ölüm öncesi itirafta bulunanların bir sonraki hayatta yer alacaklarını söylerler.

Onlara göre bir kişi ölümcül hastalığa yakalandığında itirafta bulunmalıdır ve hiçbiri, itiraftan sonra başına kötü olayların geleceğinden korkmamalıdır. “Hatta tersine, itiraf eden kişilerin, itiraf etmeyi reddedenlere oranla daha yüksek derecede iyileştiklerine rastlanır.” Zaten bir inanca göre itiraf edenlerin hayatlarının uzatılacağı söylenir.


Ölüm Sırasında

Ölüm döşeğindeki kişi yalnız bırakılmamalıdır. Bu esnada onun yanında bulunan kişilerin boş, esası olmayan konulardan konuşmamaları gerekmektedir.

Ölüm döşeğindeki kişinin her ne kadar öleceği çok belirgin olsa da, o ölmeden cenaze hazırlıklarına başlanmamalıdır.

Cesedin bulunduğu yere yemek türü şeyler sokmak yasaktır. Hatta su bile içmek doğru olmaz.

Kişi öldükten sonra ceset cenaze gününe kadar kesinlikle yalnız bırakılmamalıdır.

Ne koşullarda olursa olsun ceset kesinlikle Cumartesi günü kaldırılmamalıdır.

Günümüzde Türkiye’de de bu uygulama aynen geçerlidir.



Giysilerin Yırtılması (Keriya)

Giyilen kıyafetlerin yırtılması çok eskilere dayanır. Ölüm haberi üzerine, ölenin yakınının giysisini yırtması, ilk İbranilere kadar uzanan bir gelenektir. “Yaakov, oğlu Yosef’in öldüğünü öğrendiğinde üstündekileri yırtmıştı.”

Bu yüzden birinci dereceden yakınını kaybeden kişi, yani yas tutacak kişi kıyafetini kol tarafından yırtar. Bu eylem kişiler ayaktayken gerçekleştirilir. Keriya’nın sebebi, kişinin içindeki Tanrı’ya olan isyanı yatıştırmak içindir.

Ölen kişi 1. dereceden akrabaysa, yas tutan kişi yedi günlük yas süresince giydiği tüm elbiseleri yırtmalıdır. Ve bir daha dikmemelidir.

Şabat günü geldiğinde ise farklı bir kıyafet giyilmelidir. Farklı kıyafetler giyilmediği takdirde, kıyafetin yırtık olan kısmı içe dönük olmalıdır ve yırtık görülmemelidir.

Günümüzde Türkiye’de hiçbir dinsel gerekliliği olmamasına rağmen Yahudiler yas sırasında, siyah giyinmektedirler.

Keriya uygulaması devam etmektedir, ancak 1. dereceden akrabası ölen kişi, yırtığını dikmek isterse, hafif aralık kalacak şekilde dikmelidir.

Şabat günü yeni ölen için dua okunmadığı gibi yas da tutulmaz.

Giysi yırtıldığı zaman yastakiler tarafından aşağıdaki dua söylenir :

“Baruh Ata Ado. Elokenu meleh haolam dayan haemet.”


Cenazeye Katılım

Cenazeye Kohenler katılmamalıdırlar. Kohenler imtiyazlı kişilerdir. Yüce vazifeleri vardır. Kişiye ölünceye kadar tüm yardımları yaparlar ancak ölüm sonrası bu yardımları devam ettirmezler.


Onan

1. dereceden yakınını kaybeden ve yas tutan kişiye, ölümden, cenazeye kadar olan zamanda “Onan” denir. Bu kişi bu süre boyunca hiçbir şey yapmamalıdır. Bu süre içinde dinsel tören olmamalıdır.

Onan, bu süre içinde yıkanmamalı, et yememeli, şarap içmemeli, cinsel ilişkiye girmemeli, neşeli partilerde bulunmamalı, arkadaşlarıyla görüşmemelidir. Kişi evden sadece cesedin gömüleceği zaman çıkabilir. Aksi takdirde evden çıkmamalıdır.

Eğer ölüm Cumartesi günü olmuşsa, onan bu yaptırımların birçoğunu yapmak zorunda kalmaz. Ancak yine de cinsel ilişkiye girmesi yasaktır.

Günümüzde Türkiye’de bu uygulama tümüyle yürürlüktedir.

Kefen

Tanrı’nın yarattığı insanın öldüğü zaman da aynı saygıyı görmesi gerekir.

Kefenleri hazırlama görevini üstlenmiş olan kadınların, çok dikkatli, konulmuş kurallara çok sadık olmaları gerekmektedir.

Kefen hazırlıklarına, kişi ölmeden başlamak kesinlikle yasaktır. Yapılan kefenlerin çok pahalı olmaması şarttır. Kefenler dikilirken veya ölü giydirilirken kefenin kesinlikle bir tarafı kıvrılmamalıdır.

Günümüzde de ceset giydirilmekte ve aynı koşullar altında kefenler hazırlanmaktadır. Kefen için basit kumaşlar kullanılmaktadır.Erkek ölüler aynı zamanda tallit’e de sarılırlar.Tallit’in püskülleri (tsitsit) geçersiz kılınır.Sembolik olarak yer yüzündeki kullanımı geçersizleştirilir.


Cesedin Temizlenmesi

Ceset, kesinlikle kefen hazır olmadan yıkanmamalıdır.

Günümüzde Türkiye’de bu işlevin uygulanması için birtakım mezarlıklarda özel bir yer vardır. Özel kişiler gönüllü olarak burada çalışırlar ve en büyük mitsvayı yaparlar; cesedi temizlerler.Kendilerini bu işe adamış kişiler kutsal gurup (Hevra kadişa) olarak adlandırılırlar.


Gömme ve otopsi

Ölüleri yakmak yasaktır.Gömme toprakta olmalıdır.Tora’ya göre “ Topraktan geldiniz toprağa döneceksiniz”(Bereşit 3:19). “Kesinlikle ölüyü gömmelisin“ (Devarim 21:23)

Ölü eğer yakılırsa ve külleri toprağa gömülmezse ve yeryüzünde muhafaza edilirse ölünün ailesi Şiva yapamaz.

Parçalamak yasaktır.Ölünün kanı onun bir parçası olduğundan cesetle gömülmeli ve dışarı akıtılmamalıdır.

Gömme mümkün olduğunca ölümün gerçekleşmesinin hemen ardından olmalıdır.Ertesi güne ancak uzakta bulunan akrabaların ulaşabilmesi yada Şabat ve bayramlar nedeniyle ertelenir.

Şabat günü gömmek yasaktır.Bayramların ilk günü de Yahudilerin gömülmesi yasaktır.Bayramların ikinci günü ölüyü gömebilirler.Tercihen bayramın diğer günleri cenaze töreni yapılmamalıdır.Bayramın kutsallığını bozmak ve ölüye kutsal günlerde saygısızlık yapmamak için mümkünse bu zamanlarda cenaze yapılmaz.


Otopsiler

Geçmişte rabanik kurallar cesedin analiz edilmesini kesinlikle yasaklardı.Zaman içerisinde eğer başka birinin yaşamını kurtarmak için ise bu analizin yapılmasına izin verilir oldu.Yasal olarak da kabul edilir.Ancak yine de otopsi için aşağıda belirtilen uyulması gereken kurallar vardır :

* Ölününün dokuları incelenirken minimumla yetinilmelidir.

Vücüttan çıkarılan tüm parçalar tekrar yerine konmalıdır.

* Yasa gereği olmadığı müddetçe ailenin izni veya ölünün hayattayken talebi olmadan otopsi yapılamaz.

* Durumlar farklı olacağından konuyla ilgili rabinik fikirler de farklı olacaktır.Bu nedenle her kez için kendi ravının önerisi dikkate alınmalıdır.


Yas Yemeği (Guevo)

Yasın ilk günündeki yemek, yas tutan kişinin olmamalıdır. Yemek, komşularının veya arkadaşlarının olmalıdır. Yemekte yumurta verilmesi simgesel bir olaydır. Yumurtanın yuvarlaklığı bu mesajı vermektedir; “Bütün insanlar bir gün ölecektir”.

Arkadaş veya komşular 7 gece boyunca yemek vermelidir. 7 gün boyunca yastaki kişiler hiçbir iş yapmamalıdır.

Kadiş

Kadiş, en önemli, en yüce duadır. Aramicedir. Bu dua söylenirken Kudüs’e dönülür. Yas sırasında söylenen “Kadiş” duası iki nedenden ötürü okunur. Birinci nedeni, kişi yakını öldüğünde isyan içindedir. Tanrı’ya isyan eder. Bu duayı okurken de Tanrı’nın adaletine sığınır. Her ne kadar isyan etse de onun doğru yaptığına olan inancını ifade eder. İkinci nedeni, ölen kişinin ruhunun, Tanrı’ya hesap verdiği süre boyunca, yakınları okudukları “Kadiş” duası ile Tanrı’ya karşı ruhu yüceltirler.

Bu dua asırlardır devam etmektedir. Birinci dereceden yas tutan yakınlar bu duayı bir sene boyunca sabah-akşam söylemelilerdir.


Yas Zamanı

Yas zamanını Yahudiler üçe ayırmışlardır. İlk yedi gün (Şiva), ölümden sonraki 30 gün (Şeloşim) ve ölümden sonraki 12 ay.

Yas, ölünün gömüldüğü andan itibaren başlar.

Şiva (ilk yedi günlük dönem)

Şiva süresi yedi günün ilk sabah duasıyla başlar.Gömme günü Şivanın ilk günü olarak sayılır.

Şabat da Şiva sürecinin içindedir.Şabat şivanın arasına gelince halk uygulamalarına göre Şabat için Şivaya ara verilir ve Şabattan sonra devam edilir.Yine de Şabat yedi günün içinde sayılır.

Kutsal bayramlardan biri şiva zamanına denk gelirse,şiva tamamlanır ve bayram bittikten sonra da şivaya devam edilmez.

Cenaze Pesah veya Sukot haftasına denk gelirse şiva yapılır.Fakat bayram tamamen sona erince başlar.Diasporada bayramın son günü şivanın ilk günü sayılır.

Purim ve Hanuka yası bitiren bayramlardan sayılmaz.Yine de yasta olanlar Purimde Megila okumak için sinagoga gidebilirler.

Uzakta veya başka şehirde bulunmaktan dolayı ölüm haberi geç öğrenilirse ,haber ulaştığından itibaren şiva ve yasın gerektirdiği tüm kurallar yapılır.Ölümün olduğu yerde aile fertleri şivanın ortalarında iseler ,haberi sonradan alan uzakta olan fert katılabiliyorsa diğerlerine katılıp aynı zamanda şivayı bitirir.Eğer diğer yastakilere katılamıyorsa veya şiva tamamlanmışsa o zaman ölüm haberinin alındığı ilk gün şivanın ilk günü sayılır.

Ölüm haberi otuz gün geçtikten sonra ulaşırsa şiva yapılmaz.Ayakkabılar çıkarılıp bir saatliğine alçak bir yerde oturulur,bu bir simgesel tutumdur.Ölü ,kişinin ebeveyni ise giysisi ona sunulur.


Şiva Kuralları :

· Yasın ilk üç günü yas tutan kişi kimseyle selamlaşmamalı ve aynı zamanda verilen selamı da almamalı. Üçüncü günden yedinci güne kadar kendi selam vermemeli, ancak verilen bir selamı cevaplandırmalı.

· Bu yedi günlük süre içinde kişi cinsel ilişkiye girmemeli, deri ayakkabı giymemeli, evinden çok gerekli olmadığı takdirde çıkmamalı ve yerde oturmalıdır.

· Kişi yıkanmamalıdır. Erkekler traş olmamalı. Sadece elini, yüzünü ve ayaklarını soğuk suda yıkamalıdır. Yeni yıkanmış, güzel kokulu kıyafetleri “Şabat” dahi olsa giymemelidir. Kadınlar da kozmetik ürünleri kullanmazlar.

· Kişi kesinlikle ev işi yapmamalıdır. Sadece çok gerekli olduğundan, bazı önemsiz ev işlerini yapabilir.

· Yedi günlük yas süresince bir mum veya bir lamba dünyamızı terkeden ruhun anısına yanmalıdır.

· Yasta olanlar normal yükseklikteki sandalyelerde oturmazlar.alçak sandalye veya tabure ,minder kullanılır.Sandalye koltuklarındaki minderler alçak yerlere koyarak oturulabilinir. (Sefaradik aileler daha da eski bir gelenek olan yerde oturmayı uygularlar.) Bu kuraldan ötürü “Şiva” yani “oturmak” tanımı kullanılır.Aslında yasta olanların her zaman oturması gerekmez.

· Yas tutanlar deri ayakkabı giymezler.Terlik,spor, bez ayakkabı veya çorap giyebilirler.

· Yasta olanlar işe gitmemelidir.Özel durumlar için de cemaat ravına danışılmalıdır.

· Yas kuralları içeren kitap ve bölümler,Yeremia’nın üzüntü ve ıstıraptan söz eden

bölümlerinden başka, Tora çalışılmaz.

Günümüzde Türkiye’de kişiler ilk günden selam alıp vermektedirler. Bazı kimseler hala bu yas süresince yerde oturmayı tercih etseler de, birçok kişi artık odanın bir köşesindeki koltukta oturmayı yeğlemekteler. Oturulan o koltuğa yas tutanlardan başkalarının oturmaması gerekmektedir. Genelde var olan bir uygulama da şöyledir. Ölen kişi arkasında birinci dereceden kaç kişi bıraktıysa, evde o kadar sayıda mum yanar.


Şeloşim (ilk 30 gün)

Aşağıdaki uygulamalar, ölen kişi birinci dereceden ise 12 ay boyunca, daha uzaktan akrabaysa 30 gün boyunca uygulanır.

· Kişi bu süre boyunca yeni kıyafet giymemelidir. Yeni alınan bir kıyafeti ancak kıyafet 2-3 kere başkası tarafından giyildikten sonra giyilebilir.

· Yas tutan kişi bu süre boyunca hiçbir eğlence yerine gitmemelidir. Hiçbir kutlama yapmamalıdır ve hiçbir hediye alıp vermemelidir.

Bayramlardan biri şeloşim zamanına denk gelirse yas tamamlanmış sayılır.Bayram bittikten sonra devam etmez.

12 Ay

· 12 aylık yas süresi boyunca sabah akşam Kadiş söylenmelidir. Her sene ise ölenin anısına, kişinin gömüldüğü günden bir sene sonra Limud yapılmalıdır. Bugün boyunca da bir ışık o ruhun anısına yanmalıdır.

Yahudi dinine göre bir ölünün arkasından gereğinden fazla üzülmek yasaktır. Çünkü bu konuda Tanrı’ya güvenmeli ve inanmalıyız. “Rab verdi ve Rab aldı.” Onun her şeyi doğru yaptığına inanmalı belki de böyle teselli olmalıyız.

Kişi gömüldükten üç ay sonra, mezartaşı konulur ve ilk ziyaret yapılır. Bu ziyaretler (ziyara) her yıl düzenli olarak Roş Aşana-Kipur arası ve Oşana Raba gününde yapılır.
Başlık: Re: Ynt: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: Hamlet - Mart 21, 2007, 09:36:18 öö
bence haklısın ama zaten yazmamızada izin veriliyor.
ben yazimi yazdikta sonra, sen cevap verene kadar zaten dinler bolumu acilmis, kategorilere ayrilmis  ve her mesaj ait oldugu yere gitmis bile :)
Başlık: Ynt: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Mart 21, 2007, 04:00:57 ös
bence böyle daha güzel olmuş
Başlık: Ynt: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Mart 21, 2007, 04:02:57 ös
            MAGEN DAVİT
Efsaneye göre, “Golyat” adlı deve karşı savaşırken, küçük David’i koruyan kalkanın üzerine bir altıgen motifi işlenmişti. Bu motif belki de şeklini David adının İbranice’deki yazılışına borçludur: David İbranice’de üç harfle: “Dalet-vav – dalet” harfleriyle yazılır. Çok eski İbrani alfabesinde ise Dalet harfi Yunan alfabesindeki “Delta”ya benzeyen küçük bir üçgen şekille yazılırdı.İki “Dalet”in birleşmesi, yani iki üçgenin altıgen bir yıldız şeklinde çizilmesi Kral David’in adını temsil ediyordu. Bu şeklin Kral David’in monogramı olması mantıklı bir varsayımdır.



İbranice’de “Magen” sözcüğü, savunma anlamındaki “Lehagen/Hagana” sözcüğüyle aynı köke sahiptir ve “savunucu, koruyucu” anlamını taşır. Magen, ayrıca, koruyucu bir alet olan “kalkan”a verilen addır. Buna göre, Magen David, “David’in kalkanı, David’in koruyucusu” demektir.

Diğer bir efsaneye göre, Goliyat’ın kalkanını büyük bir yıldız süsler. Genç David, bu devi öldürdükten sonra, kalkanına sahip olur ve yıldızı da Tanrı’ya sığınmanın bir simgesi olarak benimser.

David, tıpkı bir kalkanın arkasına sığınır gibi Tanrı’nın korumasına sığındığını dualarında, şiir ve mezmurlarında defalarca tekrarlar. David’in mezmurlarının tekrarlanan teması “Tanrı benim kalkanımdır” sözleridir (Bkz. Mezmur 18).

Tora, bilinen bir örgütlenmiş orduyu kuran Kral David’in, askerlerini profesyonel savaşçı olarak yetiştirdiğini yazar. David, askerlerinin zırhlarında da Tanrısal himaye sembolü olarak altıgen yıldız motiflerini kullanmıştır.

David’in oğlu, Kral Şelomo (Şeloma Ameleh) ise sembol olarak altı köşeli değil de beş köşeli (pentagram) yıldızı benimsemiştir. Bu yıldız Şelomo Ameleh’in mühürlü yüzüğünde yer almaktaydı ve kralın mabedinde de yüzlerce altın kakmalı kalkan bulunmaktaydı.

Altıgen Yıldızın Tarihçesi

Tarihte 6 köşeli yıldızın ilk olarak kimler tarafından kullanıldığı bilinmemekteyse de, Bronz çağına (M.Ö. 3200 – 1200) dayanan bir geçmişi olduğu düşünülür.

*İsrail’de bugün, bu motifin en eski arkeolojik kalıntısına Bet-El yöresindeki M.Ö. 10 ila 20 yıllarına ait bir yapıda rastlanmıştır. Aynı motif Kineret Gölü kıyısında, 2. yüzyıldan kalan Kfar-Nahum Sinagogu’ndaki oyma kalıntılarında görülebilir.

Mozaik, fresk ve taş oymaları bakımından son derece zengin olan bu sinagogun kalıntıları arasında o yörede yetişen meyve ve sebze motiflerinin yanı sıra Menora gibi dinsel simgelerle 5 veya 6 köşeli yıldız motifleri görülebilir.

*6.yüzyıl İtalya ve İspanyası’nda bu yıldızın, “David” adlı kişilerin mezar taşlarına kazıtılmış olduğu görünür. İlginç bir örnek de 17.yüzyıl Almanyası’ndaki David Gans adlı bir Rabi’nin mezar taşıdır. Rabi Gans’ın mezar taşında bir David yıldızının üzerine yerleştirilmiş bir kaz resmi görülmektedir. “Gans” sözcüğü, almanca “Kaz” demektir. Böylece yıldız Rabinin adını, kaz resmi de soyadını simgelemektedir.

*Kahire Geniza’sında (Eski din kitaplarının saklandığı genelde gömüldüğü yer) bulunan 10. yüzyıla ait bir okul defterinde İbranice egzersizleri süsleyen bir Menoranın iki yanına çizilmiş Magen David’ler bu yıldızın diğer tipik Yahudi sembolleriyle birlikte kullanılmasının en eski örneklerden biri sayılabilir.

*Altıgen yıldızın ilk kez “David Yıldızı” olarak adlandırılmasına yazılı örnek 13. yüzyılda, Kabalist Yosef Gikatilla’nın eserlerinde görülüyor.

*Yahudi basın tarihinin bilinen ilk İbranice kitabı Prag’da 1512’de basılan “Sefer Tefirot”tur. Bu kitabın kapağını büyük bir Magen David süsler.

*Magen David Yahudilik simgesi olarak ilk kez Prag Yahudi Cemaati tarafından kullanılmış ve bu cemaatin özel ve resmi sembolü olarak kabul edilmiştir. Bu sembolün diğer komşu Bohemya cemaatleri yoluyla Viyana’ya kadar ulaştığı varsayılmaktadır. Viyana’nın eski Yahudi mahallesiyle Hıristiyan mahallesi arasındaki sınırı belirleyen, üzerine bir David yıldızı oyulmuş, 1656 tarihli ünlü Dikilitaş bugün hala ziyaret edilebilir.

*Daha ileri yıllarda Baron Shlomo Meir Rothschild 1822’de Viyana’da Şövalye ilan edildiğinde bu yıldızı aile armasına almıştı. 19. yüzyıl başlarının ünlü Yahudi Alman yazarı Heinrich Heine, Hıristiyanlığa dönmüş olmasına rağmen gazete makalelerini isim yerine altıgen bir yıldızla imzalamaktaydı.

*Magen David’e daha büyük ölçüde önem ve anlam Kabala ile gelmiştir. Devrimizin ünlü Kabalisti Gershon Sholem; Magen David’in evrimlerini şöyle özetler:

“Hıristiyan dünyasınca kabul edilen Haç’a karşılık Yahudilerin de özgün bir sembol benimsemeleri ihtiyacı doğmuştu. Haç’ın ifade ettiği anlama sahip olmasa da, “Magen David” yaygınlıkla tanınıp sevilmiş bir şekildi ve Yahudi dünyasına kendini kolaylıkla kabul ettirmişti.”

Magen David ve Sembolizm

Bu yıldız iki eşkenar üçgenden oluştuğuna göre sembolizmasını da yine üçlem olarak incelemek yerinde olur. Her millet ve kültürde üç sayısı, kutsal, simgesel veya mistik anlamlar taşır. Üçgenin simgelediği kavramlara örnek olarak, anne – baba – çocuk ilişkileri (aile), geçmiş – şimdi – gelecek, toprak – su – hava gibi temel doğa elemanlarıyla maddenin üç hali: katı – sıvı – gaz veya atomdaki proton – nötron – elektron üçlüleri gösterilebilir.

Tora’da da üçlü kavramlar sık sık tekrarlanmıştır:

*Tanrısal ışık (Or) ve Meorot adı verilen gece ile gündüze hükmeden iki büyük ışık (ay ve güneş). Nuh’un gemisi üç katlıdır. Ayrıca, Nuh’un üç oğlu vardır: Ham – Sam ve Yafet ve bunlar sırasıyla Ruh’un, Duygu’nun ve Düşünce’nin simgesidirler.

*Avraam’dan üç ayrı nesil doğar: Yİşmael – Yisrael ve Esav.

*Yahudi milletini oluşturan halk tabakaları da üçtür: Kohenler – Leviler – İsrael’ler. Bu türden örnekleri daha da çoğaltmak mümkün. Ayrıca insanlığın üç temel öğesi: Hakikat – özgürlük ve sevgi kavramlarını saymak yerinde olur.

Bizim uzun ve zor tarihimiz boyunca, şunu farkettik ki, bizlerin tek umudu Tanrı’ya olan güvenimizdir. Magen David, ( Kelime anlamı olarak David’in kalkanı) ‘in altı köşesi vardır. Bu da Allah’ın tüm kainata hükmettiğini ve bizleri 6 yönden de koruduğunu sembolize eder: Kuzey, Güney, Doğu, Batı , Aşağı ve Yukarı. Buna benzer bir sembol ‘Şema’ duasını okurken de karşımıza çıkar.

Rabi Moshe Feinstein, Kral David’in 6 köşeli işaretini , savaşta Allah’ın onu koruduğunu göstermek için kullandığını söyler. ("Igrot Moshe" - O.C. 3:15)

Kabala’da, iki üçgenin, insanların içindeki mücadeleleri yansıttığı anlatılır: İyilik / kötülük, manevi /maddi ,v.s. İki üçgen ayrıca ,Yahudi ile Allah arasındaki karşılıklı ilişkiyi de temsil ediyor olabilir. Yukarı işaret eden üçgen, cennete gidecek iyi davranışlarımızı , aşağı işaret eden üçgen ise bu iyiliklerin harekete geçirip dünyaya doğru getireceği iyilik dalgasını ifade ediyor olabilir.

Bir başka fikir ise, 6 kenarı olan bir kübün , formunu ,ağırlık merkezinden aldığıdır. İç merkez, ,6 evrensel yönün çevrelediği ruhsal boyutu temsil etmektedir . Yine , altıgen merkezli , 6 köşeli yıldızda bunu görebiliyoruz. Bu arada, aynı fikir, Şabat için de geçerlidir: 6 günü dengeye kavuşturan 7. Gün …

Yakın Tarihimizde ve Günümüzde Magen David’in Anlamı

Theodor Herzl’in halefi ve yakın arkadaşı Dr.David Wolfson, ilk kez Yahudi ulusunu simgeleyecek bir bayrak şekli önermişti. 1933’te Prag’da onaylanan şekliyle bu bayrak “Tallit’teki gibi beyaz zemin üzerine iki paralel mavi çizgi arasına ortalanmış bir mavi Magen David idi. Bu şekil, daha sonra, 1948 yılında yeniden doğan İsrail Devleti’nin bayrağı olacaktı.

Nazi Almanyası, “Juden Stern” Yahudi yıldızı adıyla, Magen David’i bir utanç sembolü haline sokup alçaltmış ve Yahudileri bu yıldızı sarı bir rozet veya kolluk halinde takmaya mecbur etmişti.

İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz Kumandası altında 5.000 kadar gönüllü Yahudi askerinin kurduğu ve tarihte “Jewish Brigade” – “Yahudi Tugayı” olarak tanınan birliğin üniformalarının kollarını mavi-beyaz çizgili zemin üzerinde sırma işli bir Magen David’li bant süslüyordu.

Savaş bittiğinde Yahudi Tugayı askerleri, müttefiklerle birlikte, utanç kamplarındaki din kardeşlerini kurtarmaya gittiklerinde çarpıcı bir mucize gerçekleştirmişti. Aylar, yıllardır bu kamplarda yaşam savaşı veren bitap ve biçare tutsakları kurtaranlar, kendileri gibi sarı bir Magen David taşıyan kardeşleriydi ve sarı yıldız bir utanç yıldızı değildi artık!

Bir zamanlar değişik milletler ve kültürlerce kullanılan altı köşeli yıldız yukarıda da görüldüğü gibi, zamanla bu milletlerin çoğu tarafından terkedilmiş, bu şekle sadece Yahudi milleti asırlar boyu sahip kalmıştır. Bu yıldız, asırlar boyunca, nerede olurlarsa olsunlar Yahudilere daha parlak bir gelecek vaadini simgelemiş ve David’in krallığına kadar uzanan umut ve inanç dolu bir tarihin sembolü olmuştur.

Günümüzde bu yıldız, sadece İsrail Devleti’nin bayrağındaki sembol olmakla kalmamış, Ortodoks veya liberal olsun, İsrail’de veya diaspora’da olsun, hür dünyada veya Yahudilerin azınlıkta yaşayıp kimliklerini açığa çıkarmadıkları ülkelerde olsun, tüm dünya çapındaki Yahudi toplumlarının sevgiyle, saygıyla, derin bir bağlılıkla sahip çıktıkları bir sembol olmuştur.

Bu yıldız, ister İsrael bayrağında dalgalanan mavi bir Magen David, ister bir toplama kampındaki esirin kolundaki sarı Magen David olsun, her zaman Yahudiliği hatırlatacak bir semboldür, tabii ki güvendiğimiz Tanrı’nın yanında…
Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: Hamlet - Mart 21, 2007, 04:05:00 ös
bayagi iyi yazilar. ama daha okunur hale sok bence, cunku dumduz yazi olarak okunmasi skiyor biraz. meela basliklari koyu yap yada ne biliyim,  daha goze carpar hale getir derim.
ben bile :P
tam olarak okumadim acikcasi :)
Başlık: Ynt: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Mart 21, 2007, 04:20:25 ös
tamam dostum birdahaki sefere öyle yaparım.
olmasa birazda süslerim
Başlık: Ynt: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Mart 22, 2007, 08:48:30 ös
MENORA(Yedi mumlu şamdan)
  Menora’nın birçok sembolik anlamı vardır. İlk anlamı “Daimi Işık”ı simgelemesidir. Tanrı yeri ve göğü yarattıktan sonra ilk olarak “Yei Or - Işık olsun” demiştir. Bu ışık bir bakıma evrenin ve ruhlarımızın aydınlığını simgelerken, ışığın bilimin aydınlığını ifade etmesi noktasından hareketle, Menora aynı zamanda bilimin devamlılığını ve sonsuzluğunu sembolize eder.

Midraş, Moşe Rabenu’nun Menora’yı tam olarak görüp algılayabilmesi için Tanrı’nın onu, kırmızı, beyaz, siyah ve yeşil ateşlerle çizdiğini, böylece Moşe Rabenu’ya bunu netlikle gösterdiğini ve nasıl yaptıracağını tarif ettiğini anlatır. Tanrı’nın Moşe Rabenu’ya talimatı aynen şöyledir :

“Ve som altından bir şamdan yapacaksın. Şamdanın kaidesi ve kolları çekiçle işlenecek. Sütun başları, çanakları, çiçekleri tek bir parça halinde olacak. Hepsi bir talant altından yapılacak. Bak ve sana dağda gösterilen örneklerine göre yap.” Şemot (Çıkış 25:31-30).

Moşe Rabenu, dağda Tanrı’nın kendisine ateşlerle çizip gösterdiği Menora figürünü aklında tutarak Sinay Dağı’ndan aşağı inmiş çok yetenekli bir çizimci ve sanatçı olan Yeuda Kabilesi’nden Betsalel Ben Uri Ben Hur’a bu Tanrısal gerecin tarifini vermiştir.

Menora’nın boyu, ortalama bir insan boyu veya biraz daha uzun olacak, ortadaki merkez kolun iki yanında üçer kol daha olacaktır. Kolların başlıklarında badem çiçeği biçiminde içleri saf zeytinyağı ile dolu kaseler olacaktır. Menora tek parça altından yekpare yapılacak, dövme işçiliğiyle, sadece çekiçle vurularak şekillendirilecektir.
Menora ve Simgeledikleri
Menora’nın birçok sembolik anlamı vardır. İlk anlamı “Daimi Işık”ı simgelemesidir. Tanrı yeri ve göğü yarattıktan sonra ilk talimatında “Işık olsun” demiştir. Bu ışık bir bakıma evrenin ve ruhlarımızın aydınlığını simgelerken, ışığın bilimin aydınlığını ifade etmesi noktasından hareketle, Menora aynı zamanda bilimin devamlılığını ve sonsuzluğunu sembolize eder.

Menora yedi kollu oluşu itibariyle, antik Dönem Bilimi’nin 7 ana temeli olan aritmetik, geometri, astroloji, simya, retorik, müzik ve etniği simgeler.

Menora’nın 7 ışığı yaradılışın 7 gününü sembolize eder. Altı çalışma günü ve yedinci dinlenme gününü yani Şabat’ı.

Menora aynı zamanda İsrailoğullarının Mısır’ı terk edişleri ile Sinay Dağı eteklerinde Tora’yı alışları arasında geçen 7 haftayı (Şeva Şavuot) temsil eder. Bu bağlamda Menora; özgürlüğe kavuşma mutluluğu ile bir disiplin zorunluluğu arasındaki zamanı simgeler ki, disiplinsiz özgürlüğün hürriyet değil, başı bozukluk olduğu düşüncesinin temelini oluşturur.

Menora’daki merkez kolla diğer kollar arasındaki mesafe ve yükseklik eşittir. Bu da adaleti simgeleyen merkez kola göre, yanlarındakilerin durumu adalet karşısındaki eşitliğin göstergesidir.

Ortaçağ’da bu 7 kol astrolojik anlamda 7 gezegeni simgelemektedir; ortağa güneş ve her iki yanında üçer gezegen. Bu savı ortaya atan kişi M.Ö.40’da İskenderiye’de yaşayan, Yunanlı Yahudi fizolof Philon’dur. Hermes felsefesinden etkilendiği anlaşılan Philon’a göre ortadaki ışık, kainatın nizamını yani güneşi simgelemektedir. Philon “Tora”dan esinlenerek, alegorik olarak ortadaki merkez kolu Sara’nın figürü olarak çizmiştir. Çünkü Sara Yahudi birliğinin annesi ve ışığın koruyucusudur.

Menora bunlardan başka, hayat ağacı olarak nitelenmiştir. Ona bir badem ağacı kimliği kazandırılmış, ölümsüzlüğü simgelenmek istenmiştir. Bilindiği gibi ilkbaharda ilk çiçek açan ağaç badem ağacıdır. Ağacın dalları çiçeklerle bezendiği zaman, yaprakları henüz yeşermemiştir bile. Bu saflığı ve kutsallığı simgeler.

Yahudi mistisizmine göre hayat ağacı simgesi 7 tanrısal erdemi ifade eder. Menora insanoğlunun Tanrı’nın suretinde yaratıldığının sembolüdür. Bir başka anlatımla Menora Tanrısal gücün insanda şekil bulduğunu ifade eder. Ayrıca Menora, moral gücün, fiziksel karanlıklara üstünlüğünü simgeler. Sonuç olarak Menora, Tanrı’nın İsrailoğullarına vaat ettiği, ruhların kurtuluşunu simgeler.
Menora’nın Tarihi
İlk orijinal Menora, Betsalel Ben Uri Ben-Hur tarafından Tanrısal yönergelere göre çizilmiş, yapılmış ve çölde bulunan Kutsal Çadır “Mişkan”ın en kutsal iç bölüm “Kadoş aKodaşim”e yerleştirilmiştir. Menora “Parohet”in (Günümüzde sinagoglardaki Sefer Toraların bulunduğu dolabı örten perde) karşısında bulunmakta, kendisi güneyde iken, gölgesi kuzeyde belirmekteydi. Işıkları geceden sabaha kadar yanar, Kohen Gadol tarafından yakılır ve söndürülürdü.

Daha sonra, Kutsal Topraklara ayak basıldığı zaman, Yeoşua Bennun tarafından Şilo’ya getirilmiştir.

Şlomo Ameleh Yeruşalayim’de “Bet-Amikdaş”ı inşa ettirdiği zaman, bütün kutsal objeler “Bet-Amikdaş”a taşınmıştır.

Şlomo esas Menora’nın iki yanına beşer tane daha menora yerleştirmiştir. Bundan amaç esas Menora’yı korumak ve tapınağı gümüş ve altınlarla donatmaktır.

M.Ö.586’da I.Bet-Amikdaş yıkılınca bütün bu kutsal objeler Babil’e taşınmıştır. Fakat Perslerin Babil’i fethinden sonra Cyrus bu hazinelerin büyük bir bölümünü, Yeruşalayim’i ve mabedi yeniden inşa etmek amacıyla, kutsal topraklara geri getirtmiştir. Menora o sıralarda muhtemelen ya tamir görmüş veya kaybolanın yerine yenisi yapılmıştır.

II. Bet-Amikdaş inşa edilirken, Babil’deki sürgünden Kutsal Topraklara geri dönen peygamber Zeharya’ya bir melek Menora’nın şeklini göstermiştir.

“Altın bir şamdan gördüm. En üst tepesinde bir yağ kabı vardı. Üstünde 7 boru olan 7 lamba vardı. İki tane zeytin dalı vardı. Biri yağ kasesinin sağında, diğeri solundaydı.” (Zeharya 4:2-3).

Bu ağaçlar David Ameleh’in soyundan gelen Zerubavel’i ve Kohen Gadol olan Yeşu’yu simgeliyordu. Bu iki kişi iktidardı. 7 lamba Tanrı’nın yeryüzündeki 7 gözünü simgeliyordu ve genç prense şu mesajı veriyordu: “Orduların Rab’bi diyor, kudretle değil, kuvvetle değil, ancak benim ruhumla.”

Helenistik Çağda Antiyohus Epifanes Menora’yı ve diğer objeleri kaldırmış, sunağın üzerine Olimpos tanrısı Zeus’un resmini yaptırmıştır.

Makabiler savaş kazanıp mabede girince orayı temizlemişler ve teneke kapları olan demir bir Menora yapmışlardır. Daha sonra gümüş bir menora yapmışlar ve en sonunda gerekli imkanlara kavuşunca som altın bir Menora tekrar eski yerine konulmuştur.

Menorayı, Haşmonay hanedanının başı Matatyau Haşmonay’ın bastırdığı bir madeni paranın üzerinde de görmekteyiz. Matatyau Haşmonay M.Ö.40-37 yılları arasında üç yıl hükümdarlık ve dini liderlik etmiş, Antiyohlu Mark Antonyus tarafından tutuklanmış ve idam ettirilmiştir.

Büyük Herod M.Ö. 37-4 yılları arasındaki saltanatı sırasında II.Bet-Amikdaş’ın geliştirilmesi için uğraşmış yeni Menoralar yaptırmıştır. Bunlar eski kent kazıları sırasında ortaya çıkarılmıştır.

Kutsal topraklar Romalıların egemenliğine geçtiğinde, ikinci mabedin yıkılışından sonra geriye kalan Menorayı ele geçiren Romalılar onu İmparator Titus’un Zafer Takı’nın sembolü haline getirmişlerdir. Bugün bile hala cevaplandırılamayan sorulardan biri Romalıların neden Menorayı kendi sembollerinden biri haline getirmek istedikleridir. Romalılar menoranın üzerine mitolojik tanrılar ve Greko-Romen Mitolojisi’nden alınma grifonlar, aslanlar, kartallar ve çeşitli deniz yaratıklarının figürlerini işlemişlerdir. Bir düşünceye göre bütün bu tanrısal figürlerin hepsi en iyi şekilde bir araya getirip aynı anda taşıyabilmek için Menoranın şekli çok elverişli sayılmıştır.

Bütün II.Tapınak hazineleri imparator Vespasian tarafından, Roma’daki forumda bulunan barış tapınağında muhafaza ediliyordu. Daha sonra M.S.455’de Vandallar Roma’yı istila ettiklerinde Menora imparatorluk başkenti olan Kartaca’ya taşındı.

6. yüzyıl tarihçilerinden Kesaryalı Procopius, Menora’nın Bizans İmparatoru Belisarius’un şerefine birçok hazineyle birlikte Bizansın başkenti Constantinopl’a gönderildiğini yazar. Daha ileri tarihlerde İmparator Jüstinyen Menorayı uygun bir vakte kadar muhafaza ettikten sonra, tekrar Yeruşalayim’e göndermiş ve onu kiliselerden birinde sıkı bir koruma altında saklamıştır.

M.S.638 yılında Arapların Yeruşalayim’i fethetmelerinden itibaren Menora bir daha hiç ortaya çıkmamıştır. Belki de Persler M.S.614 yılında Yeruşalayim’i terketmek zorunda kaldıkları zaman onu götürmüşlerdir.

Efsaneye göre Menora ya Yeruşalayim’de, ya da Şilo’da gömülüdür. O Maşiah’ın gelmesini ve mabedin yeniden inşa edilmesini beklemektedir.
 
Başlık: Ynt: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: Türkmen - Mart 23, 2007, 02:51:16 ös
bir keresinde bizim patronun çocuğunun düğününe gitmiştim. çok değişik gelmişti.
özellikle bardak kırma olayı çok farklıydı. ama artık anlamını biliyorum
Başlık: Ynt: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Mart 23, 2007, 10:01:15 ös

MEZUZA

Dinle İsrael, Ad. Tanrımızdır, Ad. Tektir. Tanrın Ad.’ı bütün kalbinle, bütün nefsinle ve bütün varlığınla seveceksin. Bu gün sana emrettiğim bu sözler kalbin üzerinde olacak, çocuklarına öğretecek, evinde otururken, yolunda giderken,yatarken ve kalkarken bunlardan söz edeceksin. Bunları elin üzerine simge diye bağlayacak, gözlerinin arasında cisimleştirecek ve evinin kapılarına ve pervazlarına yazacaksın.


Size bugün benim, Tanrı’nız Ad.’ı tüm canınızla sevmek ve ona tüm kalbinizle kulluk etmek konusunda emrimi duyup dinlediğinizde, topraklarınıza zamanında yağmurun çiselemesini ve yağışını vereceğim, ürünlerinizi, tahıllarınızı ve sebzelerinizi devşireceksiniz ve kırlarınıza hayvanlarınız için ot vereceğim, yiyecek ve doyacaksınız. Sakın ola ki kalbiniz yoldan çıkmasın, başka Tanrı’lara kulluk edip tapınmayasınız. Tanrı size karşı burnundan soluyacak, gökleri kapatacak, yağmur oluşmayacak ve toprak ürünü veremeyecek. Siz ,Tanrı’nın size verdiği bu iyi topraktan çıkıp kaybolacaksınız.

Bu sözlerimi kalbiniz ve canınız üstüne koyasınız. Onları ellerinize simge olarak bağlayasınız. Onlar gözlerinizin arasında cisimleşsinler. Onları çocuklarınıza öğretiniz ki evinde otururken, yolda giderken, yatarken ve kalkarken bundan söz etsinler. Onları evinizin kapılarına ve pervazlarına yazınız ki göklerin yağmuru gibi Ad.’ın atalarınıza, size vermek için andettiği bu topraklardaki günleriniz ve çocuklarınızın günleri çoğalsın.” (Keriat Şema). 

MEZUZA NEDİR?

İbranice bir kelime olan mezuza “kapı pervazı” anlamına gelir.. Mezuza kapı pervazına çakılan, tahta, plastik, metal cam ve benzeri maddeden yapılı kılıfa konmuş bir parşömendir. Soldan sağa doğru yuvarlanarak sarılan bu parşömen, Tora’nın Devarim(6:4-9 ve 11:13-21) bölümlerindeki Şema ve Veaya metinlerini içerir. Kullanılan parşömen kaşer bir hayvanın derisinden yapılır. Yazım kuralları Sefer Tora yazılım kurallarının aynıdır.

Mezuza parşömenleri el ile yazılı olur, matbaa ile yazılı olanları kullanılamaz.

Parşömenin dış yüzünde kutsal bir anlam taşıyan “Şaday” yani “Her Şeye Kadir” kelimesi yer alır. Şaday aynı zamanda “Şomer Dlatot Yisrael” – “İsrail Kapılarının Koruyucusu” kelimelerinin baş harflerinden oluşmuştur.

Mezuza’nın Takılışı

Mezuza takma berahası: “Baruh Ata Ad. Eloenu meleh aolam aşer kideşanu bemitsvotav vetsivanu Likvoa mezuza.”

(Evrenin hükümdarı ve Tanrımız Ad. Sen mübareksin ki bizi talimatlarınla kutsadın ve bize mezuzayı tespit etmeyi emrettin.)

Bu dua okunduktan sonra, mezuzanın kapının sağ pervazına, üst ucu evin ya da odanın içine bakacak şekilde, hafif eğik olarak kapının üstten üçte birlik mesafesinde (omuz hizasında) takılması gerekir.

MEZUZA NERELERE NASIL TAKILIR?

Mezuza takılacak yerin iki kapı kirişinin ,çatısının ve kapısının olması, devamlı yaşanan bir yer olması, insanın kullanabileceği saygın bir yer olması, girişin en az 10 karış yüksekliğinde olması mezuza takmak için gerekli şartlardır. Bu yüzden Mezuza, tuvalet, banyo, kiler, ahır hariç evin tüm kapılarına konur.

· Ev değiştirme durumunda, İsrail’de, hemen, Diaspora’da ise 30 gün içinde mezuza takma işlemini tamamlamak gerekir.

· Yeni bir eve taşınıldığında önce Şeehiyahu (“Baruh ata Ad. Eloenu meleh aolam şeehiyanu ve kiyemanu ve igiyanu la zeman aze.”) sonra mezuza tespit duası okunur.

· Ev değiştiren kişi eğer evini bir Yahudi’ye satar veya kiralarsa mezuzaların yerlerinde bırakılmaları doğru olur.

· Mezuzaların parşömenleri 7 yılda en az iki kere hasara uğrayıp uğramadıklarını kontrol etmek amacıyla gözden geçirilmelidir. Harfleri silinen veya parşömeni yırtılan mezuzalar bu biçimleriyle kullanılabilirliklerini yitirirler.

Yahudilerde adet; mezuzayı her giriş ve çıkışta elle ya da parmak uçlarıyla dokunup öpmekti.

GÜNÜMÜZDE MEZUZA

Günümüzde mezuzalar, içinde Şema ve Veaya Duaları yazılı olan parşömenlerin bulunduğu, çağdaş dekorasyon doğrultusunda her çeşit zevke göre, değişik modellerde yapılmış objelerdir. Evlerde, iş yerlerinde (büro, fabrika ve garajlarda), İsrail’de kamuya açık binalarda resmi dairelerde ve sinagoglarda kullanılmaktadır. Buna bazı banliyö girişleri de eklenebilir. Yeruşalayim’deki Yemin Moşe Banliyösü gibi.Ayrıca 1967’deki 6 Gün Savaşı’ndan sonra alınan eski Yeruşalayim şehrinin bütün kapı girişlerine mezuzalar takılmıştır.

Mezuza’nın Düşündürdükleri

Mezuza’nın bir işlevi de evden çıkarken ve eve girerken bizleri iman ve ahlak yoluna davet etmesidir.

Mezuza hiçbir zaman muska veya tılsım olarak kabul edilemez. Esasen Yahudi dini bu tür şeylere inanmamızı ve kullanmamızı yasaklamıştır. Çünkü her şey Tanrı tarafından idare ve takdir edilir. Onun kudreti, canlıların tüm düşünce ve kuvvetlerinden üstündür. Talmud, Tanrı’nın koruyuculuğunu simgelediği için, mezuzanın gerekliliğini önemle vurgular. Buna en iyi örnek Pesah öyküsünde yer almaktadır.Agada (Pesah öyküsü) okunduğunda, Tanrı’nın Mısırlılara getirdiği belalar görülür. Bunlardan sonuncusu ve en etkilisi olduğu bilinen Mısırlıların ilk doğan erkek çocuklarının ölmesidir (Makat Behorot). Tanrı bu belaları Mısırlılara göndermeye karar verdiği zaman, Moşe Rabenu’ya İsrailoğullarının o gün korban kesmelerini ve akıttıkları kanla evlerinin kapılarına işaret koymalarını emreder . Bundan amaç, işaretli Yahudi evlerinin bu beladan korunmasıdır. Nitekim, Tanrı kapısı işaretli evleri bu beladan uzak tutmuştur. Bu kapı işaretleriyle Mezuza arasında bir paralellik kurmak istenirse bugün de kapısında mezuza çakılı olan her Yahudi evini Tanrı belalardan koruyacaktır!

Sonuç olarak, çalışmalarıyla mezuzaya gerçek kimliğini kazandıran Maimonides’in, Mişna Tora adlı eserinde şöyle bir bölüm vardır; “Mezuza ile ilgili temel kurallara her zaman riayet etmek tüm Yahudilerin uyması gereken kaidelerin başında gelir. Kapı pervazına çakılı olan mezuza, önünden geçen her Yahudi’ye, her seferinde Tanrı’yı, ona olan sevgiyi ve bağlılığı hatırlatır. Böylelikle o kişiyi uyarır ve dünyanın geçici olduğunu göstererek, boş şeylere kapılmasını önler. Kişi tek gerçeğin Tanrı’ya inanmak olduğunu anlar ve bu onu kusursuz bir ahlak anlayışına sahip olmaya yöneltir.

Yahudi dini alnına tefillin, bedenine tsitsit ve kapısına mezuza takan ve bunların içerdiği ahlak anlayışının bilincinde olan kişinin hiçbir zaman yanlış yola sapmayacağını temin eder. Tanrı lütuflarını, ihsanlarını ve yardımlarını kendisine inanan kişilere yöneltir ve onları her tehlikeden korur. Bizi koruyan Tanrı’ya şükredelim.”

İKİ MEZUZA ÖYKÜSÜ

Romalı Kolonymos’un oğlu Onkelos, Yahudi dinini seçer. Bunun üzerine imparator üç kere asker göndererek onu tutuklatmak ister. İlk iki kerede gelen askerler Onkelos’un ikna gücü sayesinde Yahudiliği seçerler ve ona katılırlar. Üçüncü seferde askerler Onkelos ile kesinlikle konuşmamak üzere emir alırlar. Kapıdan çıkarlarken, Onkelos mezuzayı öper ve askerlere sorar: - Bunun ne olduğunu biliyor musunuz? Askerler aldıkları emre rağmen meraklarına yenilirler. Onkelos şöyle der: “Genel olarak krallar saraylarında yaşarlar ve hizmetkarlar da dışarıyı gözetleyip onları korurlar.Biz Yahudilerde ise durum tam bunun aksidir. Hizmetkar olan bizler rahatça evimizde yaşarken kralımız olan Tanrı dışarıyı gözler ve bizleri tüm kötülüklerden korur.” Bu fikri çok beğenen askerler de Yahudi olmaya karar verirler. Bundan sonra artık Onkelos’u tutuklamaya kimse gönderilmez.

Lubavitch ekolüne mensup bir hasid, çok ağır bir kalp hastalığına tutulur. Bütün çağdaş tıbbi imkânlar kullanıldığı halde hasta artık ömrünün son demlerindedir. Çevresince çok sevilen bu hasid hastalığıyla etrafını üzüntüye boğmuştur. O yörenin hahamı, hasidin evindeki tüm mezuzaların açılıp, kontrol edilmelerini ister. Parşömen rulolar açılır ve bir tanesinde “Tanrı’nı bütün kalbinle seveceksin” emrinin yazılı olduğu sıradaki –kalp- kelimesinin üstünde küçük bir delik olduğu görülür. Parşömen tamir edilir ve hasid mucizevi bir şekilde hızla eski sağlığına kavuşur
Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: Itzhak - Mart 27, 2007, 02:38:35 öö
SHEMA YİSRAEL ADONAY ELOENU ADONAY EHAD.......BERASHİTH RAHİ ELOHİM SHEYEQUEBELO ISRAEL TORAH
KARDEŞİM ÇOK GÜZEL OLMUŞ...ELINE SAGLIK..KAYNAGINDA SAGLAM... 8)
Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: Itzhak - Mart 27, 2007, 03:00:48 öö
KAŞERUTA (HELAL) GENEL BİR BAKIŞ.
Şemini peraşasında, Tora, hangi hayvanların yenilebilir olduğunu, hangilerinin de yenilmemesi gerektiğini belirtmekte ve bunlar için işaretler vermektedir. Her ne kadar Kaşer et satan kasaplardan (etler üzerindeki “Kaşer” mührünü “bizzat” kontrol ederek) alışveriş yaptığımız sürece bu işaretler önemli değilse de, yine de bilgi olarak bunları tekrarlamakta yarar vardır:

Buna göre dört ayaklı kara hayvanları içinde sadece geviş getiren “ve” ayak tırnakları ikiye ayrılı olanlar geçerli; yani “Kaşer”dir. Bu işaretlerden sadece bir tanesinin olması, o hayvanı geçersiz kılar.

Sürüngenler ve böcekler, Tora’da belirtilen (ve günümüzde hangi tür oldukları bilinmeyen) dört tür çekirge benzeri hayvan hariç yenilemez. Bunlara, yengeç, istakoz, karides, midye ve istridye gibi böcekler de dahildir.

Uçucular arasında yenilemeyen hayvanların tam listesi Tora tarafından verilmiştir. Burada yirmi tane kuş listelenmişse de, Tora’daki bu listede adı geçen kuşların bazılarının isimlerinin, bildiğimiz kuşlar arasında hangileri oldukları konusunda kesinlik olmadığından, Şulhan Aruh, kuşlar arasında sadece geleneksel olarak Kaşer oldukları bilinen kuşların yenilmesi gerektiğini vurgular.

Balıklar arasında yenilebilir olanlar, pullu ve yüzgeçli balıklardır.

Yenilmesi yasak olan bir hayvanın hiçbir ürünü de yenilemez.

Tora, kara hayvanları arasında dört tanesini ayırarak bunların sadece birer işarete sahip olduklarını vurgular ve bunun yeterli olmadığına dikkat çeker. Bu hayvanlar şunlardır:

Gamal (Deve), Hazir (Domuz), Şafan ve Arnevet. Bunlardan Şafan, genelde “Kaya Porsuğu”, Arnevet ise “Tavşan” olarak tanımlansa da, bu konuda kesinlik yoktur. Fakat deve ve domuz konusunda şüphe söz konusu değildir.

Gamal, Şafan ve Arnevet’in her biri geviş getirir fakat tırnakları ikiye ayrık değildir. Hazir ise ayrık tırnaklara sahip olmasına karşın geviş getirmez.

Tora’nın bu dört hayvanla ilgili detaylara beklenmedik bir şekilde yer vermesi oldukça ilginçtir. Fakat bu hayvanlar ve işaretler, bir anlamda Tora’nın bir insan tarafından kaleme alınmış “olamayacağının” bir göstergesidir. Zira bu hayvanların sadece birer işareti olduğunu belirten Tora 3310 yıl öncesine ait olmasına karşın, Zooloji bilimi, bu hayvanlar ve yakın akrabaları dışında, bu iki işaretten sadece birine sahip olan başka hiçbir hayvan keşfetmemiştir. Dolayısıyla Tora’ya bu bilgiyi koymak sadece ve sadece dünya ve tabiat üzerinde tam bir hakimiyet sahibi olan biri; yani Tanrı tarafından gerçekleştirilmiş olabilir. Zira 3310 yıl önce zooloji bilimine bugünkü kadar hakim olan bir insanın varlığı kesinlikle mümkün değildir.
 
Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: Itzhak - Mart 27, 2007, 03:02:40 öö
KAŞER DÜŞÜNMEK
Kaşer" (Kosher) kelimesi, Yahudilik'in, İngilizce kelime hazinesine kattığı bir sözcüktür. Çeşitli kültür ve dillere mensup kişiler bu terimi orijinal anlamıyla "uygun olan ve gerekli kural ve standartları karşılayan" anlamında kullanmaktadırlar.

Yahudilik'te de durum aynıdır. "Kaşer" terimi sadece dini açıdan yenilebilir yiyecekleri tanımlamaya özel bir kelime değildir. Örneğin, bir Tefilin ya da Sefer Tora için de, Alaha'nın gerektirdiği niteliklere uygun oldukları takdirde "Kaşer" sıfatı kullanılır. Bu sıfat insanlar için bile uygundur. Örneğin, mahkemede şahitlik yapması konusunda herhangi bir uygunsuzluğa sahip olmayan kişiler "Edim Keşerim - Uygun Şahitler" olarak tanımlanırlarken, Tora'ya uygun yaşayan, dürüst bir Yahudi için de "Adam Kaşer" sıfatı kullanılır. Günümüzün en yaygın kullanımı da, elbette yemeklerle ilgilidir. Yiyecekler herkesi ilgilendirir ve bu sebeple kaşer ve kaşer - değil terimleri, günlük hayatta en çok rastlanılan tanımlardandır.

Bir yiyecek, değişik sebeplerden dolayı Kaşer-değil şeklinde tanımlanabilir. Bazı hayvan türleri - örneğin domuz; ya da yenilebilir olmasına karşın uygun hazırlanmamış bir hayvan eti - örneğin Şehita'sız kesim, ya da et-süt karışımı; belki de sene içinde yanlış zamana bağlı olarak üretilmiş bir yiyecek - mesela Pesah'ta hamets yiyecekler, ya da Şabat günü içinde pişirilmiş bir yemek - de bu tanımın dahilindedir. Zira "uygun" değildir.



KANUNUN ANLAMI

Dini kurallara önem veren birçok Yahudi, şüpheci bir kişi tarafından sorulan "Sence Tanrı bizim ne yediğimize gerçekten bu kadar önem mi veriyor?" sorusuna maruz kalmıştır. Gerçekte sorulan şudur: "Tanrı'nın herhangi bir şeye önem verdiğini düşünüyor musun?" Aristo'dan Hegel'e kadar birçok filozof, Tanrı'nın sadece genel konularla ilgilendiğini, ayrıntılara - hatta insanlara- ise dikkat etmediğini iddia etmiştir.

Fakat Avraam, Yitshak ve Yaakov'un Tanrı'sı her insanla tek tek ilgilenir. Teilim'de geçen sözlerle, "Merhameti, tüm yarattıkları üzerinedir". Bizim için Tanrı "Göklerdeki Babamız"dır. Bir baba, çocuğunun ahlaki ve manevi gelişimiyle ilgilendiği gibi, onun gerektiği şekilde beslenmesini de sağlar. Gerçekte bu iki yön birbirine bağlıdır. Doğru beslenme; öğrenim ve diğer tüm manevi ve fiziksel eğitimi kolaylaştırır.

Bir Yahudi, bu kuralları gözeterek kendisini kutsiyet basamaklarında yukarıya doğru çekebildiği gibi, bu kuralları ihmal ederek kutsiyet kavramını anlayabilmesi ile arasına, giderek kalınlaşan bir engel inşa etmiş olur. Tıpkı, çok yüksek ses ve müziğe devamlı olarak maruz kalan bir kişinin, yavaşça ve farkına varmadan, ama “kesinlikle” ince sesleri ve tınıları duyma yeteneğinin bozuma uğraması gibi; Tora’nın belirttiği üzere, Kaşer olmayan yiyeceklerin yenmesi, insanın manevi kapasitesini zayıflatarak, kutsiyete ulaşması konusunda önemli bir engel teşkil eder. Tüm bunların ötesinde, insan bu kaybının farkına da varamaz hale gelir ve kendisini, kutsiyete ihtiyacı olmadığına inandırır. Bu sebepler yüzünden Rama, çocukluktan itibaren bir Yahudinin yasak yiyecekler yememesi gerektiğini önemle vurgular.

Rabi Tanhuma Kaşerut’la ilgili olarak şu benzetmeyi yapar: Bir doktor aynı durumda olduğu düşünülen iki hastayı ziyaret eder. Yaptığı muayene sonucunda hastalardan birine istediği her şeyi yiyebileceğini söyler; diğerine ise oldukça sıkı bir rejim reçetesi verir ve birçok yiyeceği yasaklar. Kısa süre sonra birinci hasta ölür, diğeri ise sağlığına kavuşur. Doktora bunun sebebi sorulduğunda şu cevabı verir: “İlk hastanın kurtulması için hiçbir yol yoktu. Bu sebeple kalan zamanında yaşamdan alabileceği zevki almasını tavsiye ettim. Diğer hasta ise temelde sağlıklıydı fakat tam olarak iyileşmeyi garanti etmek açısından, kendisine özel bir diet uygulamam gerekiyordu.”

Bene-Yisrael için de durum aynıdır. Kendileri manevi açıdan oldukça yüksek kapasiteye sahip oldukları için, Tanrı da onlara, bu yönde gelişmelerine yardımcı olabilecek bir diet reçetesini öngörmüştür.

Bu sözler, Kaşerut kurallarının beslenme ve hijyen ile ilgili uygulamalardan ibaret olduğu anlamına gelmemektedir.Örneğin domuzun yenilmemesinin nedeni olarak hijyen gösterilir ve kirli yerlerde yaşadıkları veya trihnosis hastalığını taşıdıkları söylenir.Ancak bu tip bir hijyen kuralı bir devenin veya bir atın yenmemesi için bir açıklama olamaz.Çünkü bunların yaşadıkları yerler bir inek veya keçinin yaşadığı yerlerden daha kirli değildir.Aynı şekide Tora ,kümes hayvanlarının yenilmesine izin verir.Onların da pek temiz bir ortamda oldukları söylenemez. Kaşerut kurallarına uygun yaşayan birinin hiç sağlık sorunu çekmeyeceğine, ya da tersi olarak, bu kuralları gözardı eden birinin hastalıklardan kurtulamayacağına dair hiçbir kanıt getirilemez. Dahası, biz Tora'yı, antik bir fen bilgisi kitabı değil, her zaman yeni, sonsuza kadar taze olan, dini bir gerçek ve uygulama kaynağı olarak görürüz. Diğer yandan, Tanrı'nın, hayatımızı O'na adanmış ve maneviyat üzerine kurulmuş bir şekilde sürdürebilmemiz için duyduğumuz tüm ihtiyaçların farkında olduğunu iddia etmek ise oldukça mantıklıdır. Ne de olsa, tam Yahudiyi oluşturan 613 emir vardır ve Kaşerut da bunların önemli bir parçasıdır.

Mitsvalara sebep bulmak için amatör çalışmalar içine giren birçok kişi, Kaşerut kurallarının genel yapısını açıklama amacıyla bazı mantık ürünü sonuçlar ileri sürmüşlerdir. Bazı yazarlar bu kuralların disiplin sağlayıcı özelliklerini ön plana çıkarırlar - ki haklıdırlar. Tora'nın büyük bir bölümü disiplin içeriklidir ve kişinin kendisini disiplin altına alması, bir Yahudi'nin dini yaşamında hayati önem taşır. Diğer bazı yazarlar da Kaşerut uygulamasının eğitsel ve sembolik yönlerini ön plana çıkarmışlardır. Kaşerut hiçbir şüpheye yer vermeksizin hayvan, hatta bitki hayatına duyarlılık gösterir. Bu, Tanrı'nın yarattıklarına yönelik saygının gereğidir.

Diğer bazı kişiler ise Kaşerut'un yan yararlarını vurgularlar. Kuralların derin anlamlarını biraz gözardı ederek bile, Kaşerut'un, Yahudi yaşamı ve Yahudilik'in bunca zaman ayakta kalabilmesinde etkisine odaklanırlar. Şüphesiz bu yaklaşımda da büyük bir doğruluk payı mevcuttur. Kaşer yaşamak, Yahudice yaşamakla eşdeğerdedir. Kişinin tüm yaşam biçimini benzersiz hale getirir. Kaşerut, asimilasyona karşı da önemli bir bekçidir.

Burada, Talmud bilginlerimizin üzerinde durdukları farklı bir kavramı ekleyelim. Yenmesi yasak olan hayvan türlerinden bahsederken, Tora, "Tame" (Manevi olarak saf ya da temiz olmayan-ruhsal açıdan saflığın eksik olduğu durumu,insan karakterini ve ruhunu bozan moral ve dinsel yasaklarla olan ilişkiyi tanımlar) kelimesini kullanmaktadır. Rabiler bu kelime ile, aynı köke sahip bir başka kelime olan "Timtum" (Engelleme, köstek olma) arasındaki benzerliğe dikkati çekerler ve "Tame'nin doğasını, "Şemetamtem Et Alev - Kalbi Bloke Eden" şeklinde açıklarlar. Kaşer olmayan yiyecekler kalbi katılaştırırlar. Başka bir deyişle insanlar, özellikle dini kurallar söz konusu olduğunda işin derinliğine inecek dikkati vermeyi reddetmeye başlarlar.

Modern tıbbın yeni keşifleri, insanın düşünceleri ile vücudu arasında çok yakın bir ilişki bulunduğunu ortaya koymaktadır. Bu sebeple, yediğimiz her şeyin bizleri manevi olarak etkileyeceği savı, artık o kadar da mistik bir düşünce değildir.

Tora’da da bunu görebiliriz.Kaşerut’la ilgili kuralların verildiği her bölümün ardında kutsiyete bir çağrı vardır.Örneğin Vayikra 11 ‘de yenilebilir ve yenilemez hayvanların listesinin verildiği bölümün arkasında « Sizin Tanrı’nız olduğum için ,kendinizi kutsayın ve kutsal olun, çünkü ben kutsalım... » demektedir.Başka bir yerde de (Devarim 14 :21) de « Tanrınız için kutsal olduğunuz için buzağıyı annesinin sütünde pişirmeyeceksin » der.

Yenilebilir hayvanla yenilemez olanı ayırt etmek İsrael milletinin « Saf olanla olmayanı » ayırmayı öğrenmek amacını taşır.Bu yalnızca yiyecek değil hayatın tüm alanlarında geçerlidir : Seks, ahlak, etik ve manevi.

Kaşerut aynı zamanda Yahudilik’in, en sıradan olağan işlerin yüceltilebileceğine, en rutin aktivitelerin bile nasıl bir dinsel tecrübeye dönüştülebileceğine iyi bir örnektir.

Yemek sofrası Bet-Amikdaş’taki sunakla özdeşleştirilir.Bu sembolik benzetme Yahudiler arasında yaygın oln yemekle ilgili geleneklere dönüşmüştür : Masanın üstünde oturmamak, yemeğe başlarken ekmeği tuza batırarak dua okumak (Amotsi) [korbanlara tuz serpilirdi], yemeğin sonunda okunan şükran duasından (Birkat Amazon)önce bıçak ve benzeri kesici aletlerin masadan kaldırılması [Şiddet ve savaşın sembolleri olduğundan sunakta bulunmaları yasaktı], yemekten önce elleri yıkamak [Korbanlarala ilgili görevini yerine getirmeden önce Koenler ellerini yıkardı ]. Aynı amaçla yemek boyunca da konuşmaların seviyesini yükseltmeliyiz. « Aynı masada oturan 3 kişi eğer Tora konuşuyorsa,Tanrı’nın sofrasında yemiş gibidirler » (Avot 2 :4)

Yemekten önce ve sonra okunan dualarla yemekte Tanrı’ya bir sunu getirmiş gibi oluruz.

Kaşerut bir evin kuruluşuna benzetilebilir.Bina bir ev değildir.Ancak zayıf bir temel üzerine kurulan ev de sağlam değildir ve en ufak bir baskıda kolaylıkla yıkılır. Kaşerutun kendisi de Yahudi evi için yapılmış değildir ancak kaşerutsuz bir yapı kurma teşebbüsü zayıf bir temelle yapılan bir bina gibidir.Şabat , bayramlar, aile yaşamı (yapımızın duvarları eşyaları, v.s...) sağlam olmazlar ve bir tehlike anında çöker.Aynı şekilde çocukların dini eğitimi ve manevi gelişmeleri de kaşerutsuz tehlikededir.Aileyle çocuğun çelişkiye düşmemesi gerekir.Aksi takdirde çocuğa verilmesi istenen dinsel-manevi farkındalık boş olacaktır.

Özetle, Şabat, bayramlar, etik ve moral normları , seksüel disiplin ve rehberliği içeren özel yaşam tarzımızda Kaşerut vazgeçilmezdir.

Tora Yahudiliği'nin çağdaş dönem ustalarından Rabi Samson Raphael Hircsh, büyük kütleye sahip mitsva sisteminin, Yahudi'yi kendi manevi görevine karşı duyarlı olması ve bu görevi yerine getirebilmesini amaçladığını söyler. Gerçekten de, dayanıklılık, manevi yaratıcılık ve Tanrı-merkezcilik konusunda Yahudiliğin arşivi benzersizdir
Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: Itzhak - Mart 27, 2007, 03:06:51 öö
ŞEHİTA (KESİM)VE ŞOHETİN(YETKİLİ ÖZEL KESİM YAPAN KİŞİ) ANLAMI :
Kaşer olduğu bilinen bir hayvan silahla avlanarak ya da başka bir yolla öldürülerek rahatça yenilemez. Kaşer olduğuna dair işaretleri taşıyan bir hayvanın önce Kaşer bir şekilde kesilmesi gereklidir. Kesim işini yapan dini uzmana “Şohet” adı verilir.

Şohet, basit bir kasaptan çok farklıdır. Şehita[1] kuralları oldukça geniş ve karmaşıktır. Şohetin, hayvanın fizyolojisi hakkında bilginin dışında, kesim sırasında dikkat etmesi gerekli bir çok nokta ile ilgili dini bilgilere de ihtiyacı vardır. Bunun yanında temel Yahudilik kurallarına sıkı bir şekilde bağlılığı büyük önem taşır. Bir Şohet, ancak yetkili bir Bet-Din’in onayı sayesinde Kaşer kesim yapabilme yetkisine sahip olur. Bet-Din tarafından verilmiş bir Semaha’ya[2] sahip olmayan biri, Şehita kurallarını ne kadar iyi bilirse bilsin Şohet olarak yetkili değildir.

Şehita’dan önce Şohet, hayvanın belirli yerlerini kontrol eder ve Kaşeruta aykırı olmadığı kanısına vardığı takdirde kesime başlar. Veterinerlerin, muayene sonucunda temiz olduğunu söyledikleri, fakat Şohet tarafından kesilmesi reddedilen bazı hayvanların, Trefa olarak kesilmesinin ardından yapılan muayenede, iç organlarında hastalığa rastlanması birçok kez gerçekleşmiş bir olaydır. Bu, dini geleneğin, hayvanın sağlığı konusunda ne kadar isabetli kriterleri göz önünde tuttuğunun en açık belirtisidir.

Kesim için kullanılan bıçak özeldir. Ucu, hayvanın kesim öncesi zarar görmemesi için sivri değil, küttür. Bıçağın keskinliği, el tırnaklarının keskin yüz üzerinde gezdirilmesi ile ölçülür. Bu ölçüm sırasında, ufacık bir engebe bile olsa, o bıçakla Kaşer kesim yapılamaz ve bıçağın daha keskinleştirilmesi gerekir. Bu şekilde hayvan kesilirken acı çekmez. Zira bu derecede keskin bir bıçak kestiği zaman acı hissi vermez.

Hayvan kesildikten sonra, iç organları ve özellikle akciğerleri herhangi bir fizyolojik anormalliğe karşı incelenir. Zira bu tipte anormallikler, hayvanın Trefa olmasına sebebiyet verebilir. Şehita sonrasında tüm bu aşamaların ardından, Şohet tarafından ete Bet-Din’in “Kaşer” damgası vurulur ve bu etler, Kaşer olarak kesilmiş etleri satan kasaplara gönderilir. Kasaplardan alışveriş yapılırken, telefonla sipariş vermek yerine, bu damganın bizzat kontrol edilmesi büyük önem taşır. Bu şekilde, yediğiniz etin bir kanguru ya da lamaya ait olmadığı konusunda içiniz rahat olacaktır.

[1] Şehita : Hayvan kesimi.

[2] Semaha : Dini yetki belgesi.
 
BİLGİLER SEVİVONDAN ALINMIŞTIR...
Başlık: Ynt: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Mart 27, 2007, 10:02:50 ös
Çok güzel teşekkürler La_Merika
Başlık: Ynt: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: Anarkons. - Nisan 01, 2007, 10:35:19 ös
aman ne güzel
bu kavramlar beni öldürecek
Başlık: Ynt: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 04, 2007, 10:48:02 ös
aman ne güzel
bu kavramlar beni öldürecek
PEKİ SENİN KAVRAMLARIN NEDİR
Söylede bilelim
Başlık: Re: Ynt: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: SublimePrince - Nisan 04, 2007, 10:50:21 ös
aman ne güzel
bu kavramlar beni öldürecek
Sevgili Anarkons. Kac kere uyarilmaniz gerekecek?
Başlık: Ynt: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 04, 2007, 11:04:47 ös
lütfen boş verin
aksi takdirde o amacına ulaşmış olacak
bence görmiyelim
Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: SublimePrince - Nisan 04, 2007, 11:07:21 ös
Dogru soyluyorsunuz ama actiginiz faydali, bilgilendirici  topiclerin seviyeli kalmasini istiyoruz.
Başlık: Ynt: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 04, 2007, 11:44:49 ös
Dogru soyluyorsunuz ama actiginiz faydali, bilgilendirici  topiclerin seviyeli kalmasini istiyoruz.
size hak veriyorum
Başlık: Ynt: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: Itzhak - Nisan 05, 2007, 12:36:43 öö
gül shemuel güll sadece ufuga bak unutmakı o orada.....
Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: Hamlet - Nisan 05, 2007, 03:07:04 ös
Ne demek bu simdi?

"Yukarda Allah var ona gore konus" mu demek istedi?

Karistirmayin ortaligi bir durun arkadaslar. konumuza donelim yaaa...
Başlık: Ynt: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 05, 2007, 10:52:53 ös
gül shemuel güll sadece ufuga bak unutmakı o orada.....
gülüyorum
unutmadım onun orda olduğunu biliyorum
saol
Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: Hamlet - Nisan 06, 2007, 01:50:06 ös
Ben size diyorum bu La_Merica da bisi var. Her konuyu fazla derinlemesine biliyor. Avatara bakarak Mason diyecem ama Mason yildizlarida vermemisler. Yani aralarina almamislar. Bu site onu Mason olarak tanimamissa, Mason degildir herhalde. Belkide Mason Mahfili ne Uyedir :)

Harun Yahya gibi suclama yaparak zorla konusturtmaktansa, sen konus dinliyelim. tanit kendini biraz arkadasim. :D

 Var bir ilginclik bu iste. Ayrica Nick ine bakilirsa, o da Amerikada yasiyor.
Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 07, 2007, 09:46:43 ös
SHEMA YİSRAEL ADONAY ELOENU ADONAY EHAD.......BERASHİTH RAHİ ELOHİM SHEYEQUEBELO ISRAEL TORAH
KARDEŞİM ÇOK GÜZEL OLMUŞ...ELINE SAGLIK..KAYNAGINDA SAGLAM... 8)
Kaynağımı en sağlam şekilde bulmaya çalışıyorum
seninde eline sağlık beni yanlız bırakmıyorsun
boş bir insan olmadığını anlamıştım.
GÜZEL ÜLKEDE BULUŞMAK DİLEĞİYLE....
Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 07, 2007, 09:52:20 ös
             TEFİLİN
"Onları işaret olarak elinin üstüne bağlayacaksın ve onlar, gözlerinin arasında, alnına bağ olacaktır." (Devarim 6:8)

Doğumunun Onüçüncü yıldönümüne ulaşmış her Yahudi erkek, dinsel erginliğe varmış sayılır ve Yahudi kimliğinin gerektirdiği tüm adet, gelenek, töre ve yasalara uymak zorunluluğu taşır. Bunlardan biri de Tefilin'dir.

Tefilin, Tora'nın öngördüğü mitsvaların en önemlilerindendir. Binlerce yıldır sevgi ve saygıyla uygulanmış ve günümüze kadar aynı önemi ve değeri koruyarak ulaşmıştır.

Tefilin Nedir?
Tefilin, deriden yapılmış ve yassı deri şeritlerle birbirine tutturulmuş siyah renkte iki kare kutucuktan oluşur. İçlerinde parşömen üzerine el yazması olarak, Tora'dan dört ayrı bölüm içeren dörder rulo bulunur. Bu parşömenlerin içerdiği Tora bölümleri şunlardır:

a) Şema (Devarim 6:4-9) Tanrı'nın tek olduğunu bildirir.

b) Veaya (Devarim 11:13-21) Tora'nın öğretilerini uygulayan kişiye Tanrı'nın yardım elini uzatacağını; buyruklarına karşı çıkanları da cezalandıracağını ifade eder.

c) Kadeş (Şemot 13:1-10) Her Yahudinin, Mısır'da esaretten kurtuluşunu daima hatırlaması gerektiğini belirtir.

d) Veaya (Şemot 13:11-16) Mısır'dan çıkışın ve Tanrı öğretilerinin çocuklarına aktarmanın her Yahudi için bir zorunluluk olduğunu ifade eder.

Tefilin iki parçadan meydana gelir ve bunlardan biri başa, diğeri ise kola bağlanır. Başa bağlanan tefiline Tefilin Şel Roş denir. Tefilin Şel Roş'un içinde yukarda bahsettiğimiz dört peraşa yazılmıştır. İkinci kutu ise sol pazu üzerine bağlanır. (Tefilin şel Yad) ve bir tek bölmesi vardır. Bu bölmeye de dört parşömen birlikte sarılarak, tek rulo halinde yerleştirilmiştir.

"Baş Tefilini"nin iki yan yüzeyine İbranice'deki "Şin" harfi basılmıştır ve bu Tefilin başa "Dalet" harfini andıran bir düğümle (Keşer) bağlanır. "El Tefilini"nin düğümü ise "Yod" harfi şeklindedir. Bu üç harfin birleşimi de (Ş-D-Y) "Şaday" (Kudret-Tanrı) sözcüğünü oluşturur. Bu harfler aynı zamanda "Şomer Dlatot Israel" (İsrail Kapılarının koruyucusu) sözlerinin baş harfleridir.


Tefilin Nasıl Takılır?
Tora, Tefilin'den dört ayrı kez söz ederse de Tefilin'in nasıl takılacağı konusunda ayrıntılı bilgi "Sözlü Yasalar"ın (Tora şe Bealpe) "Alaha le Moşe mi Sinay" (Moşe'ye Sinay'da verilen yasalar) bölümünde yer alır.

Bar Mitsva yaşına gelmiş bir Yahudi, düzenli olarak her sabah Tefilin takmalıdır:

Tefilin takan kişi ayakta durur. Önce, "Tefilin Şel Yad - El Tefilini"ni alıp sol kolunun üst bölümüne, kalbine dönük bir şekilde yerleştirir. Deri bağcıkların geçtiği ilik kutunun üst kısmına gelmelidir. Şeritleri bağlamaya başlamadan önce "Tefilin Beraha"sını okur.

"Baruh Ata Ad. Elo. Meleh Aolam Aşer Kideşanu Bemitsvotav Vetsivanu Leaniah Tefilin."

(Bizleri Emirleriyle kutsayan ve bize Tefilin takmamızı emreden, Evrenin yaratıcısı ve Kralımız, Tanrımız Mübarektir.)

Yukarıdaki Tefilin takma duasını okuyan kişi, şimdi de Tefilin'in uzantısı olan deri saplı bölüm üste gelecek şekilde, bağları kolun alt bölümüne yedi kere dolar ve kalan bağları avucuna sarar.

Şimdi sıra "Tefilin Şel Roş - Baş Tefilin"inindedir. Onu da, alnının üst kısmına yerleştirerek bağın uzantısındaki düğümün ense üstüne gelmesini sağlar. "Tefilin Şel Roş - Baş Tefilin" kutusunun alt kenarı saç köklerin altına düşmemeli ve iki gözün tam ortasına gelecek hizada durmalıdır.

Baş Tefilini'ni takar takmaz avucundaki bağları çözerek orta parmağına –önce parmağın alt boğumuna (avuca yakın), sonra orta boğumuna ve son olarak da gene alt boğuma olmak üzere– bağları üç kez dolar. Kalan bağları da gene avucuna sarar.

Tefilin takma işlemi hiçbir hareket veya sözle kesilmemelidir. Herhangi bir nedenle kesintiye uğradığında aşağıdaki Beraha okunur.

"Baruh Ata Ad. Elo. Meleh Aolam Aşer Kideşanu Bemitsvotav Vetsivanu Al Mitsvat Tefilin."
(Bizleri Emirleriyle kutsayan ve bize Tefilin Mitsvasını emreden, Evrenin yaratıcısı ve Kralımız, Tanrımız Mübarektir.)

Tefilin takılması tekniği değişik toplumlara göre küçük farklılıklar gösterebilir.


Tefila'dan Sonra
Tefilin'in çıkarılması ise şöyle olmalıdır:

Kişi gene ayaktadır. Önce orta parmağın üzerindeki bağlar açılır ve tekrar avuç içine sarılır. "Baş Tefilini" sol elle çıkarılarak şeritleri sarılır ve özel Tefilin kılıfına konur. Sora "El Tefilini" çıkarılır, bağları özenle sarılıp kılıfına yerleştirilir. Kabın sağ yanına Baş Tefilini'ni, soluna ise El Tefilini'ni yerleştirmek adettir.


Tefilin'e Ait Töre ve Yasalar
* İlk kez Tefilin takacak olan çocuğun Bar-Mitzva tarihinden iki ila üç ay önce çalıştırılıp Tefilin takma tekniğine alıştırılması adettir.

* Tefilin satın alınırken, güvenilir bir yerden alınmasına ve parşömenlerin tam yetkili bir Sofer tarafından elle yazılmış olmalarına dikkat edilmelidir. Gereken nitelikleri taşımayan Tefilin'ler kullanılmamalıdır.

* Tefilin sadece hafta içi günlerinde takılır. Şabat ve bayram günleri Tefilin takılmaz.

* Tefilin sabah duası (Tefilla) sırasında takılmalıdır. Adını da bu duadan almıştır. Ancak herhangi bir nedenden sabah takılamadıysa, gün batımından önce olması şartıyla gün içinde de takılabilir.

* El ve Baş Tefilinleri takılırken, bağların siyah renkli yüzlerinin üste gelmesine dikkat edilmelidir.

* Tefilin takma işlemi herhangi bir konuşma veya hareketle kesilmemelidir. Kabul edilebilir tek kesinti, Tefilin takmakta olan diğer bir kişinin duasına karşı söylenebilecek "Amen" sözcüğüdür.

* Solak olan kişi Tefilin'in sağ koluna bağlar.

* Tefilin çıplak kola ve çıplak başa bağlanmalı ve hiçbir giysi bölümü ona değmemelidir.

* Herhangi bir nedenle "El Tefilin"i takılamıyorsa sadece "Baş Tefilin"i takılmalıdır. Aynı kural aksi durum için de geçerlidir.

* Tefilin bir mezarlıkta veya temiz olmayan bir yerde takılamaz.

* Çok yakınını kaybeden bir kişi cenaze toprağa verilmeden Tefilin takamaz.

* Tefilin takmış olan kişi, taktığının daima bilincinde ve Tefilin'e saygılı olmalıdır.

* Tefilin, sabah dualarının tümü bitmedikçe çıkarılamaz.

* Sabah duası sırasında Tefilin'le birlikte Tallit de giyilmelidir. Önce Tallit giyilmeli, sonra Tefilinler takılmalıdır. Dua sonunda ise önce Tefilinler, sonra da Tallit çıkarılmalıdır.

* Tişa-Beav (Av ayının 9'u) gününde Tefilin sabah duasında değil de öğleden sonraki duada takılır. Zira 9 Av bir yas günüdür.

* Tefiline layık olduğu saygı gösterilmelidir. Eğer Tefilin kaza eseri yere düşerse oruç tutarak veya sadaka vererek kefaret ödenmelidir. Bu durumda bir Rabi'ye başvurulmalıdır.

* Tefilin ruloları da Kaşer (dinen temiz) bir hayvanın (tercihan dana) derisinden çok özel bir yöntemle imal edilirler. Bu kutuların şekli tam bir kare-küb olmalı ve kutularla deri bağlar özel bir boya ile siyah renge boyanmalıdır.

* Bilgelerin sözlerine göre, Tefilin takma emrini her gün uygulayan kişi, uzun bir yaşama ve Gelecek Dünya’ya erişmeye hak kazanır.

* Rabilere göre, Tefilin'in içindeki parşömenler birkaç yılda bir kontrol edilmelidir. Bu süre her yedi yılda bir –veya iki– kez olmalıdır.


Tefilin'de Sembolizm ve Felsefe
* Midraş'a göre bir erkeğin Yahudi dinine bağlılığını ispat etmesi için iki kanıt gerekmektedir. Bunların biri Berit, özel, kişisel ve kalıcıdır. Berit, erkekte yaşamı boyunca yer edecek bedensel bir işaret, bir akit belirtisidir. İkincisi ise Tefilin'dir. Bu da, Berit'in aksine, dıştan görülebilen ve iyice belirgin bir işaret, bir Tanrı'ya bağlılık kanıtıdır.

* El Tefilin'i, sol kola ve tam duyguların merkezi olan kalbe dönük olarak takılır ve uzantısındaki deri şeritler kola, ele ve orta parmağa bağlanır. İkinci tefilin ise düşünce merkezi olan başa takılır. Böylece, dikkat başa, kalbe ve ele çekilerek, kişinin düşüncesiyle, hisleriyle ve eylemleriyle kendini Tanrı'ya adaması gerektiği vurgulanır.

* Tefilin, düşünceyle mantığın duygudan daha güçlü olması gerektiğini öğretir. Ayrıca, insanın salt duygusal içgüdülere kapılmamasını sadece düşünce ve mantığa da bağımlı kalmamasını simgelerken, ikisini birlikte dengelice kullanması gerektiğini öğretir.

* Tefilin önce ele, sonra başa takılır. Bunun da sembolik anlamı şudur: "Kişi, Tanrı buyruklarını, fazlaca sorup düşünmeden önce yerine getirmeli sonra da anlamaya çalışmalıdır." Yani önce, fiilen eylemci olmalı, sonra düşünmeye yer vermelidir.

* El Tefilinini giysinin kol bölümleri gizleyebilir. Baş Tefilini ise tamamen açıkta ve belirgindir. Bunun da simgesel anlamı şudur: "Hareketlerinizi gizleyin ama düşünceleriniz açık ve belirgin olsun ki, fikirleriniz çevrenizi aydınlatsın."

* Tefilin'in dört duası, düşünceyi simgeleyen "Baş Tefilini"nde ayrı ayrı dört bölmede, eylemi simgeleyen "El Tefilini"nde ise tek bölmede tek rulo halindedir. Bu da bilgilerce şöyle yorumlanır: "Düşünceleri ve fikirleri farklı da olsa, tüm Yahudi halkı eylemlerinde tek vücut olup birleşmelidir. Tora buyruklarının icrasında da Tanrı emirleri bir bütün olarak aynen uygulanmalıdır.

* Tefilin'in bağları, kişinin fikren ve kalben Tanrı'ya sıkıca bağlı olduğunu simgeler. Ayrıca Tefilin'le gerçekleştirilen günlük "Bağlanma" eylemiyle de insan her sabah Tanrı'ya bağlılığını tazeler ve pekiştirir. Tefilin takmak, "Tanrı'nın adını" başına ve koluna işlemek demektir.

* Kutsal kitaplarda, Tanrı ile seçtiği kavim arasındaki mistik ilişkiden söz edilirken,bu ilişki sıklıkla iki sevgili veya karı-koca bağlılığına benzetilir. Tefilin de, işte bu ilişkinin simgesidir. Tefilin takan kişi, deri bağcıkları elinin orta parmağına –tıpkı evlilik yüzüğü gibi– sararken, Tora'daki şu bölümü okur:

"Ve ben senin ebedi nişanlın olacağım. Seni kendime doğrulukla, hakla ve rahmetle nişanlayacağım. Bağlılık ve sadakatle senin nişanlın olacağım ve sen Tanrı'yı tanıyacaksın." (Oşea 2:20-21).


Tefilin ve Mısır'dan Çıkış
Tefilin'in içindeki dört Tora paragrafının ilk ikisi "Şema" ve "Veaya" bölümleridir ve aynı zamanda mezuzanın içindeki parşömenin yazısını oluşturur. Diğer iki bölüm ise "Kadeş" ve "Veaya"dır ve Yahudilerin Mısır diyarında esaretten kurtuluşlarından söz eder.

Tefilin gibi güçlü bir sembolün Mısır'dan çıkış öyküsüyle bağıntılandırılmasının nedeni nedir? Bu soruyu, Mısır'dan çıkış öyküsünü yakından inceleyerek yanıtlamak mümkün:

Tanrı'nın Mısır ulusuna gönderdiği 10 bela, soyut kavramlara inanmakta zorluk çeken bir halk için güçlü bir kanıt oluşturmuştu. Bu sayede inanılmaz bir mucize gerçekleşmiş, özgürlüklerine kavuşan İsrailoğulları Tanrı'nın gücüne, şüpheye yer bırakmayan bir inançla bağlanmışlardı.

"On Emir"in metni şöyle başlar: "Ben sizi Mısır diyarında esaretten çıkaran efendiniz, Tanrınız'ım." Şabat ve bayram akşamlarının özel duası Kiduş da "Zeher le Yetsiat Mitsrayim" (Mısır'dan çıkışın anısına) sözlerini içerir.

Görüldüğü gibi, Mısır'dan çıkış öyküsü Yahudi halkı için unutulmayacak bir nirengi noktası niteliği taşır ve bu anı, her fırsatta tekrarlanır.


En Eski Tefilinler
Bugün İsrail Müzesi'nde görülebilen en eski Tefilinler, Ölü Deniz yakınlarındaki "Kumran" mağaralarında bulunanlardır.

1968 yılında ünlü arkeolog Yigael Yadin'in gerçekleştirdiği kazılarda ortaya çıkan bu Tefilinlerin şekilleri, yapımlarında kullanılan malzeme, parşömenler ve bağların nitelikleri Talmud'un belirttiği yasalara tıpatıp uymaktadır. Birinci yüzyılın ilk yarısına ait olduğu sanılan bu Tefilinler "Baş Tefilini" olup, dört ayrı rulo, dört ayrı bölmeye yerleşmiş olarak bulunmuşlardır. "Ölü Deniz Ruloları" adıyla da bilinen bu ruloların keşfi kullanıldıkları dönemin ibadet tarzı hakkında araştırmacıları aydınlatmış ve karanlıkta kalan bazı konulara ışık tutmuştu

Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 07, 2007, 09:55:06 ös
                                      KETUBA

Ketuba, bir kadın ile bir erkeğin evlilik töreni yapıldıktan sonra, dini nikahı gerçekleştiren hahamın, iki tanık huzurunda damada imzalatıp, gelin tarafına teslim ettiği bir anlaşma belgesidir. Bu belge tam anlamıyla kadın lehine hazırlanmış bir sosyal akittir.

Ketuba Nedir?

Ketuba, bir kadın ile bir erkeğin evlilik töreni yapıldıktan sonra, dini nikahı gerçekleştiren hahamın, iki tanık huzurunda damada imzalatıp, gelin tarafına teslim ettiği bir anlaşma belgesidir. Bu belge tam anlamıyla kadın lehine hazırlanmış sosyal bir akittir.


Bu akitte, kocanın karısına karşı olan görev ve sorumluluğu göz önüne alınır ve kadının çıkarları gözetilir.

Bir boşanma veya vefat halinde de Ketuba kadının ekonomik durumunun ve yaşam düzeninin önceden güvenceye alınmasını sağlar.

Ketubanın bir diğer bağlayıcı özelliği de erkeğe istediği anda karısını kolaylıkla boşayamayacağını hatırlatmasıdır. Yani koca karısını boşamağa karar verdiği anda, ketubadaki şartları anımsayacak ve bu maddi yaptırım karşısında bu işten vazgeçecek ya da evliliğini tekrar gözden geçirmek fırsatını elde edebilecektir.

Temel Özellikler

Ketubanın hazırlanışında birtakım ana kurallar vardır;

*Ketuba, evlilik kontratıdır ve kocanın karısına karşı olan maddi yükümlülüklerini bildirir.

*Talmudik devirlerde, Rabenu Gerşom zamanında ketubanın sözlü olarak düzenlenmesi ve şahitler huzurunda ilan edilmesi yeterli sayılıyordu. Daha sonraki yıllarda kaleme alınan “Alaha”ya göre ise ketubanın yazılı olarak düzenlenmesine ve iki şahit huzurunda damada imzalatıldıktan sonra,gelin tarafına teslim edilmesine karar verilmiştir. “Alaha”ya göre, bu belge imzalanmadan çiftler birlikte yaşayamazlar. Aile kurulmuş sayılmaz.

*Standart ketuba, damadın şahitler önünde okunan şartları kabul etmesinden sonra imzalanan ketubadır.

*Ketubanın amacı kadının haklarını korumak ve evliliğin resmiyetini belgelemektir.

*Ketuba, “İkkar Ketuba” (Asıl ketuba) ve “Tosefet Ketuba” (Ek ketuba) olmak üzere ekler taşır.

*Asıl ketubada, boşanma halinde gelinin alması gereken en düşük boşanma tazminatı, Talmud’da belirlendiğine göre, eğer gelin bakire ise iki yüz gümüş sikke, dul ise yüz gümüş sikkedir.

*Tosefet Ketubayı eğer damat isterse asıl ketubaya eklettirir. Bu karısının ölümü halinde onun ailesine olan drahoma sorumluluğunu taşımaya devam etmeyi yükümlendiğini gösterir.

*Nednunya (Drahoma): Bir boşanma halinde, damada verilen bir drahomaya eşit bir miktarın geri ödenmesi, meblağın nominal değerde mi, yoksa enflasyona veya parasal dalgalanmalara göre mi geri ödeneceği, diğer normal borçların yöresel olarak nasıl işlem gördüğüyle kıyaslanır. Koca drahoma bedeli ile ticaret yapabildiğine göre, iade kıyaslanır. Koca drahoma bedeli ile ticaret yapabildiğine göre, iade halinde drahoma bedeline ek ödeme yapma olanağı vardır. Buna “Tosefet Nedunya” (Drahomaya eklenen meblağ) denir.

*Kadın bir boşanma halinde, herhangi bir nedenden ötürü veya gereksinimi olmadığı için, ketubanın öteki şartlarından vazgeçse bile, orada belirtilen drahoma meblağından feragat edemez. Çünkü o meblağı damada kadının ailesi vermiştir. Bu ailenin maddi varlığı niteliğindedir.

*Kadın ketubaya eklenen; örneğin ömür boyu geçiminin sağlanması, kendine özel mülkiyetler edinmesi ve bu gibi özel şartlardan isterse vazgeçebilir.

*Ketubanın kaybedilmesi, yeni bir akit düzenlenmesini zorunlu kılar. Bu zorunluluk yine kadının lehine alınmış bir karardır.

*Resmi boşanma kararı, Bet Din’ce (dini mahkeme) konulan ketuba kaidelerini dinsel açıdan geçersiz kılmaz.

Şimdiye kadar incelenen ketubanın ana şartlarıdır. Talmudik dönemlerden günümüze kadar süregelen ketuba kuramsal açıdan her yeni evlenen Yahudi çiftine sunulan bir evlilik anlaşmasıdır.

Ketuba aynı dinden olmayan çiftlere verilemeyeceğine göre karışık evlilikleri ve asimilasyonu engellemeye yardımcı olacaktır. Çünkü verilen belge dini bir nikah cüzdanı niteliğindedir.

Biçim Açısından Ketuba

Eski devirlerde ketubalar, parşömen kağıtlar üzerine, el yazması olup, kenarları özel olarak süslenirdi. Hiçbir ketuba diğerine benzemez, hepsi süsleme sanatı ve yazı yönünden değişik özellikler taşırdı. Süslemeler Judaik simgeler, gelin ve damat figürleri, aile armaları resmedilir, güzel ve karakteristik yazılarla, dualar da eklenirdi.

Bazan ketubada resmedilen Biblik sahneler, gelinin ve damadın adını simgelerdi. Örneğin; ketubada resmedilen Yosef’in yaşamından bir sahne, damadın isminin Yosef olduğunun işaretiydi.

Güncel Açıdan ketuba

Eğer ketubayı güncel açıdan değerlendirecek olursak, temelde olmamakla beraber, ayrıntıda çağdaş hayata uygun birtakım yeniliklerin göze çarptığı görülmektedir. Drahoma ve tazminat meblağları günümüzde çiftlerin yaşadıkları ülkelerin para birimine göre ve yaşam şartlarına uygun olarak kaydı geçirilmektedir.

Meblağlar düğünde yüksek sesle okunmamakta, sadece iki şahit eşliğinde damada imzalattırılmaktadır. Oysa İsrail’de bu gelenek sürdürülmekte ve ketubanın tümü yüksek sesle okunmaktadır.

Bugün çiftler yaşadıkları ülkelerin vatandaşları olarak, o ülkenin medeni kanunları uyarınca resmi nikah akdi de imzaladıkları için, boşanma halinde ilgili mahkemeye ketubayı maddi delil olarak gösterebilmektedirler. Kısacası ketuba; kanıt olma niteliği taşıyan bir belgedir.

Bugünkü uygulamada İsrail devletinde veya Diaspora’da evlenen çiftler için ketuba şartlarında hiçbir farklılık yoktur ve eğer istenirse ek maddeler ilave edilebilir.

5725/1965 yılında İsrail’de yürürlüğe konulan bir kanunla, boşanma halinde ketuba, kadının nafakasını ve drahomasını teminat altına alan resmi bir belge olarak kabul edilmiştir.

Günümüzde ketubalar standart, matbaada basılmış, birbirinin aynı olan kağıtlar halini almıştır. Arada bırakılan boşluklar, yetkililerce doldurulmaktadır. Böylece eski devirlerde bir sanat halini alan el yazması ketubalar tarihe karışmış, eski ketubalar ise antika değeri kazanmışlardır.

Günümüzde ketubaya konan ek bir maddede karısı hayattayken bir erkeğin başka bir kadınla evlenemeyeceği yazılır.

Sefarad ve Aşkenaz da olsa Yahudi toplumlarında geçmişte ve günümüzde ufak tefek biçimsel farklılıklara rağmen ketuba aynı amaca yöneliktir.

Bu durum, ketuba olgusunun coğrafi yöre ve öteki gelenek farklarından etkilenmeksizin, Yahudi dinine mensup olanların tümü tarafından kabul gördüğünün kanıtı olsa gerektir.

Türk Yahudi Toplumunda Ketuba

İsrail’de başkaca bir evlenme akdi olmadığı için ketuba yasal bağlayıcıdır. Türkiye'deki Yahudi toplumunda ise bu bağlayıcılık Bet Din tarafından konular kurallar gereğince yine çok etkin olmakla birlikte, medeni kanunla evlenmiş olan çiftler, boşanmaya karar verdikleri takdirde Türk Medeni Kanununun öngördüğü şartlar çerçevesinde ve hukuki anlamda boşanmaktadırlar. Medeni Kanunun geçerliliği nedeniyle Ketuba şartları dinsel kuralların içerdiği biçimde uygulanamadığı gibi, ketubanın yaptırım gücü de Medeni Kanun çerçevesinde değerlendirilme durumundadır.

Çiftler boşanma şartlarını T.C.Mahkemelerinde daha önce belirledikleri için; kadın ketuba meblağlarına, birincil derecede bağlı kalmayı düşünmeksizin evliliğini bitirebilmektedir. Yine de ketubanın bir yüzünde metnin tam bir Türkçe çevirisi olduğu için, istediği takdirde bunu mahkemeye maddi delil olarak ileri sürebilmektedir.

Ketuba’nın İşlevi

Ketubanın günümüzde ve cemaatimiz içinde en belirgin bağlayıcı işlevi aile sicili görevi görmesidir. Bu itibarla çiftin doğan erkek çocuklarının Brit-Mila töreni, Bar-Mitzva ve Bat-Mitzva törenleri, evlilik törenlerinin yapılabilmesi için Hahambaşılık’ta bulunan kayıtların incelenmesi ve tam olması halinde bu törenlerin gerçekleştirilebilmesi için Reşut (İzin belgesi) verilmesidir. Ketubada dün de, bugün de, İsrail’de de, yaşadığımız ülkede de kadının erkeğine karşı olan görevlerini bildiren hiçbir madde yoktur.

Genel bir yorum yapılacak olursa, geçmişte kadının geleceğine yönelik sosyo-ekonomik şartları güvenceye alan ketuba, uygulamada dini düğün töreni sırasında verilen bir birliktelik ispatı belgesi halini almıştır.

Zaten bugünkü modern çağda, Yahudi kızları, ilerinin örnek Yahudi eşleri ve anneleri olacakları göz önüne alınarak eğitilmekte ve çağdaş bir kadının olması gerektiği gibi, hayatta kendine yetebilecek bir şekilde hazırlanmaktadırlar.

Dolayısıyla günümüzün kadın erkek eşitliği göz önüne alınırsa, kadının evlenirken eşini geleceğinin bir garantisi ya da maddi unsurlar kaynağı gibi görmeyip, hayatta eşit şartlarla omuz omuza mücadele verecektir. Hiç temenni edilmese de ayrılık gerektiğinde, evliliklerin ürünü olan çocukları perişan etmemek şartıyla kadının kocasından olmadık veya aşırı isteklerde bulunmaması, çağdaş ve kendini bilen kadınlarımıza düşen görevlerdir.

Bugünkü evliliklere karşılıklı güven, dayanışma ve sevgiyle başlamak ve bu duyguyla evliliği yürütmek, ketubanın en güzel ve en mükemmel hale gelmiş şeklidir.

Sonuç Olarak

Ketuba, Yahudi çiftinin, dinsel evlilik belgesidir. Mutlu bir aile yaşamının başlangıç noktası olarak en iyi toplumsal dileklerin somutlaşmış biçimidir ve Yahudi toplumu için vazgeçilmezdir.
Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 07, 2007, 10:27:01 ös
                 PİDYON

“Ve Tanrı Aaron Akoen’e şöyle dedi: İnsan veya hayvan, Tanrı’ya sunulan her beden sahibinden ilk doğan senin olacaktır. Ancak, insanın ilk doğanı, fidye verilerek senden geri alınacaktır. Bir aylıktan itibaren, senin biçtiğin kıymete göre, beş şekeli gümüş olarak fidye verdireceksin.” (Bamidbar-Sayılar 18:15-16).



Yahudi dininin töreleri arasında en renkli ve anlamlılardan biri de Pidyon-Aben’dir.



İbranice’deki “Pidyon” sözcüğünün Türkçe’de tam sözlük karşılığı “Fidye”dir. Gözlemlenebileceği gibi bu iki sözcük aynı köke sahiptirler.



Pidyon’un Anlamı ve Kaynağı



Çok antik çağlarda, insan veya hayvan, her canlıdan ilk doğan Tanrı’ya aitti. Bu Tanrı buyruğu idi. Ailenin ilk doğan erkek çocuğuna Ben Behor adı verilir ve Behor, büyüyünce Tanrı’ya hizmet edecek şekilde yetiştirilirdi. Bu kişiler, Kutsal Tapınakta (Bet Amikdaş) din görevlisi, hizmetkar veya müzisyenlik vazifelerini görürlerdi.


İlk doğan erkeğin (Ben Behor’un) Tanrı’ya adanması, Yahudilerin Mısır’dan çıkış öyküsünden kaynaklanır. Anımsanacağı gibi, Yahudilerin ülkesinden serbestçe çıkmalarına izin vermeyen Mısır halkını, Tanrı üst üste gönderdiği on ayrı bela ile cezalandırır. Bu cezaların onuncusu ve sonuncusu “Makat Behorot”tur. İlk doğan her erkek canlının (Ben Behor’un) ölmesi demektir bu… Bu bela: “… Tahtında oturan Firavun’dan, değirmen taşının başındaki hizmetkara ve hatta ilk doğan evcil hayvana kadar…” her Mısırlı için geçerli olmuştur. Bu beladan tek kurtulan, Tanrı buyruğu üzerine, kestiği korbanın kanıyla evinin kapısını işaretleyen Yahudi aileler olmuştu… Ve Tanrı, işte bu olayın anısına, her ilk doğan Yahudi erkek evladının kendisine adanmasını istemişti.


Daha sonraları, Tapınakta hizmet verme görevine Levi kavminin bireyleri atanınca, (Tora’da Bamidbar-Sayılar bölümü 18:15-16’da okunabileceği gibi) her Behor’un bir Levi’ye veya Kohen’e ödenecek 5 gümüş şekellik bir fidye karşılığında bu görevden azat edilmesi buyuruldu. Böylece her ailenin “Behor”u Levi’den veya Kohen’den geri satın alınmış oluyordu.



Pidyon-Aben’in Şartları



*Pidyon töreni doğumun tam 31. gününde yapılmalıdır. Eğer bu tarih, Şabat, Kipur veya bayram gününe düşerse tören ertesi güne ertelenir.


*31.gün bir Taanit (oruç) günüyse (Kipur hariç) tören yapılır, ancak törenden sonraki ziyafet bir sonraki güne ertelenir.


*Pidyon uygulanacak bebek, annenin ilk bebeği olmalı (babanın ilk çocuğu olmayabilir) ve erkek olmalıdır. Buna göre, dul bir erkek, hiç çocuğu olmamış bir kadınla tekrar evlenirse, ilk evliliğinden doğan çocuğuna Pidyon yapılmışsa da ikinci (veya üçüncü…) karısının ilk oğluna Pidyon yapmalıdır, zira çocuk kadının ilk çocuğudur. Özetle, Pidyon uygulanıp uygulanmaması konusunda tek kriter annenin niteliğidir.


*Bebeğin normal doğumla (Sezaryen değil) dünyaya gelmiş olması şarttır. Anne daha önce 40 günlükten daha büyük bir hamilelik geçirip düşük yapmışsa veya bir kız çocuğu doğurmuşsa Pidyon yapılamaz.


*Bir Kohen’in veya Levi’nin oğluna Pidyon uygulanmaz.


*Eğer anne bir Kohen veya Levi’nin kızı ise gene Pidyon uygulanmaz.


*Bebeğin ilk evlat olup olmadığı konusunda şüpheler mevcutsa Pidyon uygulanmamalıdır.


*Evladı için Pidyon ödeme görevi önce babaya aittir. Ancak, herhangi bir nedenle (ihmal veya babanın ölümü) yapılamadıysa, çocuk büyüyüp de dinsel erginliğe ulaştığında (Bar-Mitzva yaşına gelince) kendi Pidyonunu yapma zorundadır.Çok eski devirlerde, Pidyonu yapılamamış çocuğun boynuna, üzerinde “Ben behor” yazılı bir madalyon takılması adetti.


*Sıhhi nedenlerle bebeğe “Berit” (sünnet) uygulanmamışsa dahi Pidyon’un tarihi ertelenemez, 31. gün Pidyon töreni yapılmalı, Berit de daha sonra uygulanmalıdır.


*Oğullarının Pidyon gününde baba veya anne “yasta” olsalar da (Avel) en güzel giysilerini giyip mutlu olmak zorundadırlar zira o gün onlar için büyük bir mutluluk günüdür.


*Tora’ya göre, Pidyon karşılığında “Fidye” olarak ödenmesi gereken meblağ 5 gümüş sikkedir. Bunun tutarı 96 gram gümüş olarak belirlenmiştir ve bu değerdeki herhangi bir gümüş eşya olarak (genelde gümüş kaşık) uygulanır. Kağıt para ile Pidyon ödenmez.


*Pidyon töreninden sonra, Kohen arzu ederse aldığı gümüşü babaya iade edebilir. Ancak zorunlu değildir. Bu, Köhen’in bebeğe yapacağı bir Pidyon armağanı olarak da görülebilir. Kohen’e Pidyon ücretini sonradan iade etmesi şartıyla vermek veya Kohen’in jest yapıp da ücreti iade edeceği varsayımı ile ödemek yasaktır.


*Pidyon törenini Kohen olan herhangi bir kişi gerçekleştirebilir. Ancak bu kişinin Tora öğrenimi görmüş bir Kohen (Talmid Haham) olması tercih nedenidir.



*Pidyon töreninde en az 10 kişilik Yahudi ergin erkek davetlinin (Minyan) bulunması şarttır.



Pidyon-Aben Töreni



Törene bir Kohen ve en az on erkek konuktan oluşan bir topluluk davet edilir. Anne ve baba, özellikle en güzel ve değerli giysilerini giyerler (Bazı toplumlarda annenin gelinlik giymesi adettir.)


Bebeğe de çok süslü giysiler giydirilir ve süslenmiş bir tepsi veya sepette Kohen’e sunulur.



Dini tören başlarken, Kohen anneye şöyle sorar: “Bu bebek sizden doğan ilk çocuk mudur? Daha önce bir düşük yapmış olabilir misiniz?”



Anne şöyle yanıtlar: “Bu benim ilk çocuğumdur ve daha önce düşük yapmadım.”



Kohen, bebeği kucağına alarak bu kez de babaya döner: “Neyi tercih edersiniz? Bu bebeği bana vermeyi mi yoksa Tora’nın buyurduğu gibi oğlunuzu benden 5 sikke karşılığında satın alıp kendiniz büyütmeyi mi?”


Babanın yanıtı şöyledir: “Büyük oğlumun bende kalmasını istiyorum. Karşılığında fidye olarak da, ulu Tanrı’nın kutsal Tora’da buyurduğu 5 sikkeyi size ödemeye hazırım.”


Koen, bunun üzerine şu açıklamayı yapar: “Bu çocuk bir Behor’dur (ilk doğan). Ve Tanrı onun bir aylıkken 5 şekellik fidye karşılığında geri alınmasını buyurmuştur.” Ve çocuğa dönerek: “Annenin karnında iken hem annene hem babana hem de ulu Tanrı’ya aittin, şimdi ise bana ait oldun, çünkü ben Kohen’im. Bugün de annenle baban, Tora’daki buyruğa uyarak seni geri satın almak istiyorlar.


Baba, gümüş fidyeyi Kohen’e sunarken de şu açıklamayı yapar: “Bu çocuk, benim gücümün ilk meyvesi, ilk oğlumdur. Tora, onu 5 şekel karşılığında geri almamı emrediyor çünkü bu Tanrı buyruğudur, Tora şöyle der: insan dölünün ilk erkek meyvesini fidye ödeyerek geri alacaksın. Bunu bir aylıkken yapacak ve 5 şekel ödeyeceksin. Şimdi ise Yaratan’ın emrettiği bu Mitsva’yı sevinç, mutluluk ve gönül rızasıyla yerine getiriyorum.”


… Ve baba, gümüşleri Kohen’e uzatırken şu “Beraha”ları okur:


“Baruh Ata Ad... El. Meleh Haolam, aşer kideşanu Bemitsvotav Ve Tsivanu Al Pidyon-Aben.”


(Bizleri buyruklarıyla kutsayarak Pidyon’u bize emreden evrenin yüce hükümranı Tanrı’ya şükürler olsun).


“Baruh Ata Ad... El. Meleh Haolan Şeehiyanu ve Vekiyemanu ve İgiyanu Lazeman Haze.


(Bizleri koruyan, hayat verip yaşatan ve bugüne ulaşmamızı sağlayan tüm evrenin yüce hükümranı Tanrı’ya şükürler olsun.)


Gümüş fidye ücretini babadan alan Koen ise şöyle der: “Oğlunuzun fidyesi olarak bana ödediğiniz 5 şekeli aldım. Moşe’nin ve İsrail’in yasalarına göre oğlunuzun fidyesi artık ödenmiştir.”


“Oğlunuzun *Fidyesi Ödenmiştir” sözlerini üç kez daha tekrarlayan Kohen, bundan sonra elini bebeğin başının üzerine koyarak onu şu sözlerle kutsar:


“Ulu Tanrım! Nasıl bu çocuğun geri satın alınmaya layık olmasını sağladıysan, onun Tora’ya, Mitsvot’lara ve Hupa’ya (evliliğe) vermesini de sağla ve ona uzun bir yaşam, başarı ve bolluk bahşet ve zürriyetini bereketli kıl.”


“Yevareheha Ad. Ve Yişmareha. Yaer ad. Panav Eleha Viyhunekka. Yissa ad. Panav Eleha Veyasem Leha Şalom.”


(Tanrı seni kutsasın ve korusun. Tanrı’nün yüzü sana gülsün ve lutfetsin. Tanrı bakışlarını sana yöneltsin ve sana barış bahşetsin!).


Bu sözlerden sonra Kohen çocuğu babasına iade eder ve eline şarap kadehini alarak Kiduş duasını okur.


Pidyon-Haben töreni, Kohen’in baba önünde okuduğu şu dua ile son bulur:


“Tanrı, oğlunun Pidyon’unu gerçekleştirmeyi sana nasıl mümkün kıldıysa, Tora’nın tüm Mitzvot’larını (Buyruklarını) yerine getirmeni de mümkün kılsın!”


Baba ve tüm davetliler topluluğu bu duaya “Amen!” sözü ile yanıt verir.


Bu güzel ve anlamlı töreni noktalayan “Seudat Mitzva” adlı bir ziyafet sofrası olur. Böylelikle aile ve tüm dostlar bu mutlu günü sevinç, kıvanç ve mutlulukla kutlarlar…


Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 07, 2007, 10:28:17 ös
VİJOLA



Ailede doğan ilk erkek bebeğe Pidyon-Haben törenin yapılması gibi, her doğan kız bebeğe de vijola adlı tören yapılır. Vijolanın pidyondan tek farkı yalnız ilk doğan kız bebeğe değil, her doğan kız bebeğe yapılmasıdır.


Vijola aslında kız bebeğe isim konma törenidir. Vijola törenini yapmak için bebeğin dünyaya geliş şartlarında kaide uygulaması ya da yasaklaması yoktur (Normal yahut sezaryen doğum, daha önceden düşük yapma gibi).



Vijola Töreni



Bu tören kız bebek 8 gününü doldurduktan sonra 40 günün içinde yapılabilir.


Törenin Yapılacağı gün eve bir haham ve davetliler çağırılır. Pidyon-Haben’in tersine bu sefer anne ve babası hayatta olan genç bir kız beyazlar giyer, çok şık giysiler giydirilmiş kız bebeği kucağına alarak hahamın yanına gider.Haham genç kızın kucağındaki bebeği dualarla kutsar ve adını koyar. Daha sonra evde ikram edilen yiyecek ve tatlılar yenerek tören son bulur.



Yaşadığımız Toplumda Vijola Töreni



İçinde yaşadığımız toplumda vijola töreni hala canlı tutulmakta ve arzu eden her aile bu töreni kutlamaktadır. İsrail’de ise bu törenin adı –Brita- olarak anılmakta ve dünyaya gelen her kız bebeğe bu tören eğlence nitelikleri de katılarak bir lokalde adeta bir Brit-Mila töreni boyutlarında kutlanmaktadır. Vijola törenine rastlayan ilk Cumartesi günü sinagogda kız bebeğin babasının da katıldığı bir dua okunur, bebeğin adı konur ve kutsanır.


Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 07, 2007, 10:28:52 ös
Kortadura De Faşadura



Kortadura de faşadura (bebek giyimlerinin hazırlanması töreni) her bebek bekleyen müstakbel annenin düzenlediği geleneksel bir gündür.


Hamileliğinin 5. ayını bitiren anne adayı haftanın Pazartesi veya Perşembe günlerinin birinde (Sefer günleri) evinde bir davet verir. Bu davet sırasında masaya konan bir parça patiska veya mermerşahi makasla kesilir, hayır duaları edilir. Bu kesilen kumaşla bebeğin ilk doğduğu anda üzerine giyeceği küçük gömlek dikilir. Arta kalan kumaşla da mendiller ve ara bezleri yapılabilir. Bu törenden sonra anne adayı artık bebeği için gerekli giyim eşyalarını satın alabilir ve hazırlayabilir.



Kortadura De Faşaduranın uygulanışı



Bu tören hamileliğinin ilk 5. ayını bitiren anne adayları tarafından yapılır. Fakat 7. ay içinde de uygulanabilir. Bu tören tek sefere mahsus olmayıp, izleyen hamilelikte de tekrarlanabilir. Kumaş genelde baba adayının ailesinin tarafından, yakınlık derecesi en fazla olan, annesi babası hayatta olan bir hanım tarafından kesilir. Kumaş kesildikten sonra üstüne şekerler, pirinçler ve altın paralar atılabilir. Bu doğacak bebeğin ömrünün mutlu, bereketli geçmesinin temennisidir.


Kumaşın kesilmesinden sonra kurulan tatlı sofrasından bütün davetliler yerler ve içerler.


Kortadura de faşadura geleneği yaşadığımız toplumun her kesiminde uygulanmaktadır. Bu tören kimi ailelerde ekonomik durumları doğrultusunda evlerinde mütevazi bir biçimde, kimi ailelerde ise lokallerde veya otel salonlarında kutlanmaktadır.


Bu düzenlemelerin daha fazla bir Sefarad geleneği olduğu ileri sürülmekte, Aşkenazlarda bu tür örneklere fazla rastlanmamaktadır.


İsrael’de kortadura de faşadura uygulanmamakta, sadece Türkiye’den İsrail’e göç etmiş ailelerde bu gelenek sürdürülmektedir.


Dünya Yahudi toplumlarında da durum aynı olup sadece Sefaradların bir bölümü bu geleneği hala sürdürmektedirler.


Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 07, 2007, 10:29:35 ös
PİDYON HABAYİT



Pidyon geleneğinin bir diğeri de – Pidyon – Habayit – yani –Evin kutsanması- adlı olaydır.


Yahudi aileleri zaman zaman evlerinde hayır duaları okutmak veya başlarına gelen aksilikleri, peşpeşe sıkıntı veren olayları uzaklaştırmayı ümit ederek Pidyon-Habayit’e başvururlar. Evin kutsanması çok eski devirlerden günümüze ulaşmış olmakla beraber uygulanışta bir takım değişikliklere uğramıştır.


Çok eski çağlarda kötü ruhları kovma, muska, tütsü gibi inançlar doğrultusunda başlayan bu olgu, zamanla ve Tora’nın bu gibi hoş inançlara koyduğu yasaklar doğrultusunda dualara ve hayır temennilerine dönüşmüştür.



Pidyon-Habayit’in Uygulanması



Evinde dua okutmak isteyen aile, tanıdığı bir hahamı evine davet eder. Eve gelen haham aile efradını etrafında toplar ve dualar okur. Bu duaların arasında aile fertlerinin adlarını sık sık tekrarlayarak, başlarına gelebilecek belaların, kötülüklerin, hastalıkların ve aksiliklerin başlarından gitmesini dileyen duaları tekrarlar. Aile fertlerinin adları okunurken o kişilerin anne adları da başa konarak söylenir mesela (Sara bat Rahel veya Moşe ben Rebeka) gibi. Bu isimlerle birlikte edilen dualar, o kişilerin feraha ulaşmalarını sağlamak içindir.


Haham bu duaları ederken yanında getirdiği küçük bir torbadan eski paralar çıkartır ve onları masanın üstüne yayarak karıştırır ve dualar okur. Bu arada aile fertlerine uzattığı paralarla, ellerine alıp bir dilekte bulunmalarını ve dileklerini diledikten sonra o parayı diğerlerinin arasına karıştırmalarını ve aynı dileği içlerinden yinelemelerini ister.


Genelde İbranice yapılan bu dualar arasında, aile efradının gerekli inancı ve güveni bulup, ruh huzuruna kavuşabilmesi için topluluğun kullandığı günlük lisan konuşulur.



Yaşadığımız Toplumda Pidyon-Habayit



İçinde yaşadığımız toplumda da bugün hala Pidyon-Habayit olgusu mevcuttur. Aile hayatlarında sürekli aksilik, hastalık ve sıkıntı içinde yaşayan bazı kimseler, belki biraz da psikolojik olarak ferahlamak amacıyla evlerinde bu duaları ettirmektedir. Ayrıca bazı ailelerde Pidyon-Habayiti ayda bir kere düzenli olarak uygulamak bir gelenek haline gelmiştir.


Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 07, 2007, 10:31:37 ös
                                      ALAHA


Bir Yahudinin yaşamı boyunca, birçok kurala uyması gerekir. Bu kurallar kaynağını, Tora’da yazılı olduğu üzere Tanrı’dan alır. Bunlar ahlaki, törensel ve medeni kanunlardır.

Tüm soruları kapsayan Yahudi kanununun, kesin ve kabul edilmiş şekline Alaha denir. Alaha kelimesi, yürümek veya gitmek anlamına gelen “Aloh” kökünden türemiştir ve yol, örnek veya yöntem anlamındadır.

Bir Yahudinin yaşamı boyunca, birçok kurala uyması gerekir. Bu kurallar kaynağını, Tora’da yazılı olduğu üzere Tanrı’dan alır. Bunlar ahlaki, törensel ve medeni kanunlardır. Tüm soruları kapsayan Yahudi kanunun, kesin ve kabul edilmiş şekline Alaha denir. Alaha kelimesi, yürümek veya gitmek anlamına gelen “Aloh” kökünden türemiştir ve yol, örnek veya yöntem anlamındadır. Alaha bir teori değil, pratik bir yöntem, felsefi değil, kanunidir. Bu yüzden günümüzde dahi dini ve kanuni kararlara yön verir. Alaha’nın özünde inanç yer almasına karşı eylemi vurgular. Ve temelde yönergelerin (mitsvot) her durum ve ortamda uygulanmasıyla ilgilenir, davranışlara bir yükümlülük ,ahlaki ve dini görevlere bir gereklilik getirir.

Yahudi kanuni sistemi statüsünde olan Alaha yaşamın her evresini, her noktasını kapsar, gerek kişiler arası, gerek Tanrı ile kişi arasındaki ilişkileri düzenler. Yahudiliğin yasal yanı olan Alaha kişisel, sosyal, ulusal ve uluslararası boyutlardadır. Alaha, sadece dini kanunları içermez, aynı zamanda medeni kanunları, öldürme ile ilgili kanunları ve ahlaki yasaları da kapsar. Kişinin yeme alışkanlıkları, cinsel yaşamı, iş ahlakı, sosyal faaliyetleri, sanatsal etkinlikleri, eğlence tarzı hep Yahudi dini şemsiyesi altındadır. Yahudi dini, yaşamın kendidir ve yaşama rehber olur. Yahudiliği konu almış tüm yayınlar, Yahudiliğin bir yaşam biçimi, sadece inanç değil, eylemler dizisi olduğunda fikir birliğine varırlar.

Ahlak ve Alaha

Tora’da yer alan ahlaki emirler Alaha yöntemiyle açıklanmış, incelenmiş ve geliştirilmiştir. Din bilginlerince kullanılan Midraş’ın amacı, yazılı metinlerden sonuçlar çıkarmak, sözel gelenekler getirmek, anlaşmazlıkları çözümlemek ve kesin kanunlar elde etmektir. Eski dönemlerde ahlaki bir sorun da, Bet-Amikdaş’ı ilgilendiren bir problem de hep aynı mantık ve yaklaşım çerçevesinde ele alınmıştır. Ahlaki yönergeler (mitsvot), gerek olumlu, gerek olumsuz şekilleriyle kişinin davranışına rehber olurlar, bu da Alaha’nın amacıdır. Yahudi ahlaki değerleri kesin şeklini Alaha’da bulur.

Yahudilikte kanun ile ahlakın yakın ilişkisini en iyi “Yahudi Hukuku bilimi, ulusal hukuk bilimidir” özdeyişi açıklar. Yahudi kimliğini koruma ve hayatta kalmayı amaçlayan ahlaki değerlerin büyük bir bölümü Alaha’da yer almasına karşın, bir takım özel tecrübe alanları, bunun dışında kalır.

Alaha’nın Doğuşu

Alaha terimi ilk başlarda özel kanun anlamında kullanılmakta, “Moşe’ye Sina Dağı’nda verilen kanun” olarak anılmaktaydı. Ancak zamanla bu terim, tüm kural ve emirleri içeren Yahudi yasama sistemine verilen ad oldu.

Rabinik dönemlerde Alaha’nın incelenmesi en önemli dini görev addedilmiştir. O dönemlerde, din bilginlerinin yasama yönteminde yazılı ve sözlü Tora’da yer alan kanunlar, diğer kanunların önünde kabul edilmiştir.

Tora kökenli emirler (mitsvot) değişemezken, rabilerin koydukları yönergeler, olaylara ve durumlara göre dini yetkililerce değişikliklere tabi tutulabilirler. Klasik Yahudi kaynakları,birtakım değişiklikler, eklemeler, yeni, güncel şartların gerektirdiği farklılıklar hariç, Alaha’nın Moşe’nin dönemine kadar dayandığı inancındadırlar.

Maimonides, Babil Talmud’unun yazarı Raşi’den geriye, Moşe’ye kadar 40 nesil sayar ve şu sonuca varır: İki Talmud’da, Tosefot’da, Sifra ve Sifrei’de yasaklar ve yapılabilenler, temiz ve kirliler, uygun olan ve uygun olmayanlar, ağızdan ağıza, Moşe’den günümüze dek gelmiştir.

Alaha’nın Yapısı

Diğer yasama sistemleri gibi Alaha da farklı elemanlardan oluşur. Bunların bir kısmı Sina, bir kısmı da rabinik kökenli olduğundan, aynı değerde değildirler. Alaha’nın kaynakları şöyle sıralanabilir:

*Yazılı kanun: Geleneksel Yahudi Alaha kuramına göre yazılı kanun, dini, kanuni, ahlaki yasaların toplanmış bir şekli değil Tanrı’nın emirlerini ifade eden, tek biçimli, tek şekilli bir kanundur. Bu kanun olumlu ve olumsuz 613 emri (mitsvot) içeren bir bütün olarak kabul edilir.

*Sözlü kanun: Yazılı kanunun yorumudur. Moşe Rabenu’ya Sina Dağı’nda verilen Alaha’nın mantıksal açıklamalarıdır.

Yazılı kanunun yorumu: Bu yorum iki bakış açısı çerçevesinde yapılır. Biri sadece Sina’da verilen kanunun, diğeri ise yorumlarla farklılaşmış şeklini inceler.

Talmudik anlayışa göre, gelenekler aracılığıyla günümüze ulaşan bilgiler ki bunlara da –Orayta- denir, yazılı kanun ile eşdeğerdir.

İki ünlü düşünür Maimonides ve Mahmanides bu konuda farklı fikirler üretmişlerdir.

Nahmanides’e göre de Orayta’nın geleneklerle desteklenmiş olması gerekir, eğer Talmud bunu kabul etmemişse o zaman bu (Soferim) Tora katiplerinin sözü anlamına gelen “Derabanan”dır.

Gerek Maimonides’e, gerek Nahmanides’e göre Alaha 3 kategoride incelenebilir.

Sina dağında kabul edilen Alaha, ki bunun yorumundaki amaç Alaha’yı kutsal şekliyle açıklamaktır.

Sina’da alınmayan, ancak kutsal kitaptan din bilginlerince çıkarılan sonuçlar Ve Alaha’ya yenilikçi bir bakış açısı getiren ve buna da kutsal kitaptan destek sağlayan görüş.

*Mantıki sonuçlar: Bazen Talmud yazarları alaha’yı çok açık, aşikar, hiçbir kutsal ispata gerek duyulmayan olarak tanımlarlar.

*Bilgelerin deyişleri, din bilginlerinin Moşe’den günümüze dek yaptıkları beyanlar – Derabanan- olarak adlandırılır. Bu öğretiler iki bölümde toplanır: Tora’yı ve dini korumak amacında olan olumlu hükümler (Takanot) ve ihlalleri ortadan kaldırmayı amaçlayan olumsuz hükümler.

Bilgelerin yetkisi: Din bilginleri, bazı durumlarda talmudik emirleri iptal etmek hakkına sahiptirler. Halkın dini itaatini kuvvetlendirmek için, Bet-Din, belirli bir süre, birtakım yönergeleri geçersiz sayabilir. Tüm bunlar, ileriye dönük, gelecek nesiller için değil, güncel sorunlara cevap vermek amacını taşır. Halkın çoğunluğunun tahammül edemeyeceği kısıtlamalar koyulamaz.

Görenek, töre: Görenek kelimesi talmudik edebiyatta farklı anlamlar taşır ancak hepsi Alaha’ya kaynak teşkil eder.

Alaha’nın çok net olmadığı durumlarda dini törelere başvurulur. “Bet-Dince açık olmayan Alaha’lar durumunda git ve cemaatin davranışına bak sen de ona göre davran” (Yeruşalayim Talmudu 7:5) Alaha ile çelişen töre durumunda, töre Alaha’nın yerini alır. Cemaatin geliştirdiği görenekler, bilge kişilerin, din bilginlerinin getirdikleri Alaha ile eşdeğerdir.

Alaha’nın Gelişmesi, Tarihçesi

Erken Çağ: Tora’da birtakım kanunlar göze çarpar (Çıkış 21-23:9, Lev.19, Tesniye 21-25). Bazen gruplar halinde, bazen tek başına olan bu kanunlar farklılıklar göstermektedir. Bunun nedeni, Tora yorumcularının da açıkladığı gibi, bu kanunların farklı cemaatler tarafından farklı zamanlarda şekillendirilmiş olmalarıdır. Genel kanıya göre Tanrı Moşe Rabenu’ya yazılı kanun (Tora Şebihtav) ile birlikte sözlü kanunu (Tora Şebealpe) de vermiştir.

Midraşik yöntem ile kutsal metinlerin incelenmesi, yeni anlamlar ve sonuçlar elde edilmesi bu döneme rastlar. Alaha’nın tarihçesi Makabilerin devrine dek karanlıkta kalır. Bu dönemde akademik bir çalışmadan çok, basit dindar Yahudi çiftçilerin, komşularıyla olan ilişkileri doğrultusunda geliştirdikleri ilişkisel gelenekler göze çarpar. Alaha’nın incelenmesinde Makabiler döneminde Yosef Yoezer ve Yosef Yohanan’ın, Herod döneminde ise Hillel ile Şammay’ın referansları yer alır. Mişna bu bilginlerin vecizelerine yer verir. Bu dönemde İsrail’de hiçbir kanuni tartışmaya rastlanmaz. Kanun herkes tarafından bilinir ve en ufak bir şüphe Yeruşalayim’deki büyük mahkemece karara bağlanırdı.

Tannaitik dönem (M.S. 1-220): Hillel okulu ile Şammay okulu arasındaki fikir ayrılıkları bu dönemde ortaya çıkmış ve ülkedeki din bilginleri arasında da tartışmalara sebep olmuştur.

Rabi Akiva ve Rav İshmael, Tora kavramı ile ilgili farklı düşüncelerini alaha’ya yansıtmışlardır.

II. yüzyılın sonunda Rabi Yehuda Hanassi yayınladığı Mişna’da, Tannaim tartışmalarını ve aldıkları kararları derlemiştir.

Amoraik dönem (220-470): Mişna derlenip, tamamlandıktan sonra Tora’nın ardından karşımıza çıkan ikinci kutsal kitap konumuna geldi. Amoraim diye adlandırılan Yeruşalayimli ve Babilli din bilginlerinin başlıca uğraşları Mişna’nın yorumlarını ve kanunların uygulanmasını incelemek oldu.

Amoraim ve Tannaim arasında hiçbiri şekilde tartışmaya yer verilmedi. Onlar daha çok akademik boyutlarda incelemeleri çalışma alanları olarak kabul ettiler. İsrail’deki Amoraimler’in Alaha’sı Yeruşalayim Talmud’unda, Babillerinki ise Babil Talmud’unda toplandı. Böylece Alaha’nın tartışılmaz kaynağı oluşmuştu. Babil Alaha’sı daha gelişmiş ve daha kolay anlaşılır niteliktedir. Babil Talmud’u da diğerinden sonra kaleme alındığından bir evvelkinin kararlarını gözden geçirme fırsatını elde etmiştir.

Ortaçağ ve sonrası Alaha bilginlerini iki grupta toplayabiliriz.

Bir kısım bilginler, Raşi gibi, kanuni teorileri Talmud metinlerinden çıkartıp, ortaya koymuşlardır. Bunlara Mefareşim yani yorumcular denir. Onların çalışmaları kanunların tanımlanmasına yardımcı olmuştur.

İkinci grupta yer alanlar ise karar verici olarak tanımlanabilecek posekimlerdir. Bunların koyduğu kanunlar kendi bilgileri ve çeşitli alanlardaki tecrübelerinden oluşmuştur. Başlıca çalışmaları yeni ve eski hükümleri sınıflandırıp kanunlaştırmaktı. Bu da günümüze dek sürmektedir. 19. yüzyılda Simeon Kayyara’nın kaleme aldığı “Alahot Gedolot” buna en yeni örnektir.

16. yüzyılda Yosef Caro’nun eseri Şulhan Aruh ile Krakovlu Moses İsserles’in yazdığı Mappah Alaha tarihinde yakın çağın bir dönüm noktasıdır.

Uygulama

Alaha farklı düşünce ve görüşte olan Yahudileri birleştirici bir unsurdur. Alaha’ya riayet etmek her Yahudinin görevidir.

Sonuç

Yahudilik kavramı ancak uygulama durumunda bir anlam kazanır. Alaha da bu kavram ve değerlerin günlük yaşantımızdaki uygulamasıdır. Bize teorilerin ve prensiplerin ne şekilde uygulamaya geçirileceğini anlatır. Alaha, Yahudiliğin ve Yahudilerin Tanrı’ya olan inançlarının bir göstergesidir. Alaha, odak noktası olan mitsvotu, emirlerin yerine getirilmesi ile soyut olan kavramları, somut bir hale getirir ve dünyevi şeylere bir kutsallık kazandırmak ister. Ancak bazı çevreler duygudan ve inançtan yoksun bir itaatin, yani Alaha uygulamasının sadece bir şekilciliğe dönüşeceğinden endişe duymaktadırlar. Bu endişe çok eski zamanlardan beri din bilginlerince dile getirilmiştir, fakat bu düşünce, uygulamayı ortadan kaldırmaz. Çünkü Alaha’nın yok olması Emuna’nın yani inanç ve temelin de yok olmasına neden olur. Alaha olmadan Yahudi yaşamı hiçbir anlam taşımaz, tüm içeriğini kaybeder. Eyleme geçmemiş bir inanç, asil bir duygu anlamsız kalır. Alaha’ya uymamak, onu dışlamak, Yahudinin yaşam tarzını değiştirir. Değişen Yahudi yaşam tarzı kaybolan Yahudi değerler ve kavramlar anlamına gelir. Bu değişim bir veya iki nesil sürecinde gerçekleşir ve asimilasyon olarak ortaya çıkar. Bu tarihi bir gerçektir ve birçok kere, birçok farklı çevrede ortaya çıkmıştır.
Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 07, 2007, 10:33:29 ös
                        YAHUDİ KİTABI

Asırlar boyu, Yahudiler, "Kitapların Milleti" olarak tanınmıştır Bu deyiş "Tora"dan kaynaklanmaktadır. Yahudiler, genelikle, kitaplara olan sevgileriyle anılırlar. Çağlar boyunca, kitapların, Yahudilerin en değerli mülkiyeti olduğu söylenir.


Kitabın Tarihçesi

Kitap kelimesi, birçok yazılı sayfanın birleştirilmiş olmasını ifade eder. Matbaanın 15. yüzyılda icadıyla kitap, basılı olarak gözükmeye başlar. Bu yüzyıldan önce kitaplar elle yazılmış, "El yazması" denen sahife topluluğuydu.


Zaman geçtikçe, kitaplar yazıldı ve halk arasında dolaştırılıp, okundu.


Matbaanın İcadı

15. yüzyıl sonlarında matbaanın icadıyla, Yahudi kitabı şekil değiştirdi. 1475 yılında, İtalya'da basılan Raşi'nin Tora yorumu, basılı ilk Yahudi kitaptır. Yahudi basım sanatı, İtalya'dan, İspanya ve Portekiz'e yayıldı. 1492'deki İspanya'dan sürgün edilmelerinden sonra, bu basım sanatı, İspanyol Yahudileriyle birlikte, onların yerleştiği tüm ülkelere taşındı.

Basımın gelişmesinin Yahudilerin hayatına etkisi büyük olmuştur. Her ne kadar, kitaplar, sayıca az idiyseler de, gittikçe çoğalmaktaydılar. Kitaplar çoğaldıkça, fiyatlar düşüyor ve birçok kişi kitap sahibi olabiliyordu. Bir müddet sonra, herkesin, şahsi bir dua kitabı edinmesi kolaylaştı. artık "Tora" sadece zenginlerin evinde değil, hemen her Yahudinin evinde bulunabiliyordu. Yahudiler tarafından basılan ilk kitaplar, büyük çoğunlukla din kitaplarıydı. Zamanla, hikaye, okul, masal kitapları ile salt eğlendirici nitelikte kitaplar da Yahudiler arasında yaygınlaşıyordu. Yahudiler her yerde, basılı her bir kelimenin, kitabın, öğrenmenin ve kitapta buldukları huzurun açlığını yaşıyordu. Yahudi kitaplarının basımı, yıldan yıla gelişiyor ve ilk zamanlardaki fakir basım zenginleşiyor, renkleniyordu. 19. yüzyılda artık Yahudi kitapları, İbranice, Judeo Espanyol ve Yidiş lisanlarında basılmış olarak, geniş bir kültür yelpazesine yayılıyordu.

Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 07, 2007, 10:35:22 ös
                                  EN ÖNEMLİ YAHUDİ KİTAPLARI

Sayısız Yahudi kitapları arasında en önemli üç tanesi şunlardır: Tanah, Talmud ve Sidur.

* Tanah olmadan Yahudi milleti olamazdı.

* Talmud olmadan Yahudilerin sosyal yaşamları ve öğrenme dağarcıklarında geniş boşluklar oluşacaktı.

* Sidur olmadan ise Yahudileri asırlar boyu birleştiren dualar, Yahudilerin neşe, korku, endişe ve ümitlerini paylaşmaları gerçekleşemeyecekti.

Tanah

Yahudilerin en çok değer verdikleri kutsal varlıkları Tora, İbranice'den, 100'den fazla dile çevrilmiştir. Bugün de, eski zamanlardaki gibi, insanların dürüst bir yaşam sürmelerinde rehber olmaktadır. Tora Tanrı'nın tek olduğunu söyler, sadece doğrunun söylenmesini öğütler.

Tora'da dünyanın en güzel hikayeleri yer alır. Örneğin Moşe, Yeoşua, Şimşon'un kahramanlıkları, Tufan, Esaretten Kurtuluş ve diğer olağanüstü olaylar gibi.

Yahudi milleti için Tora, Yahudi kültürünün temelini oluşturur. Rabiler der ki: "Her tür bilgi ve bilgeliği Tora'da bulabilirsiniz."

Tanah 24 kitaptan oluşmuştur.

Bunlar üçe ayrılır: Tora, Neviim ve Ketuvim.

Moşe'nin beş kitabı:

Tora Moşe'nin beş kitabından oluşur. Bu beş kitap, Tekvin-Bereşit (Dünyanın yaradılışı) ile başlar, Tesniye-Devarim ( Moşenin ölümü) ile biter.

Beş kitabın adı sırasıyla şöyledir: Tekvin-Bereşit, Çıkış-Şemot, Levililer-Vayikra, Sayılar-Bamidbar, Tesniye-Devarim.

1. Tekvin (Bereşit): Birçok konuyu inceler: Evren nasıl yaratıldı? Neden insanlar hayatta kalabilmek için bu kadar ağır çalışmalıydılar. Niçin ilk örtünme, ilk katletme olayları yaşandı. İnsanlar, ne zaman elleriyle aletler yapmaya yöneldiler gibi.

Tekvin bir bilgi kitabı değildir. İngilizce adı Genesis olan bu kitabın İbranicesi Bereşit yani başlangıç kelimesini ifade eder.

2. Çıkış (Şemot): İkinci kitap olan Çıkış'ın ana konusu, İsrailoğullarının Mısır esareti ve Moşe'nin önderliğinde Mısır'dan çıkışlarıdır. Bu kitap, bize İsrailoğullarının nasıl esir olduklarını, hürriyetlerine nasıl kavuştuklarını, Moşe'nin kişiliğini, İsrailoğullarının birleşip nasıl bir ulus olduklarını anlatır. Çıkış kitabında en çok vurgulanan ise özgürlük duaları ve tüm insanların, özgürlüklerini kazanmaları fikridir. Bu kitap ismini İsrailoğullarının Mısır'dan çıkışından alır. İbranicesi Şemot, isimler manasındadır.

3. Levililer (Vayikra): Bu kitapta Yahudi gelenekleri, insan ilişkileri, ebeveyn-çocuk ilişkileri, bayram, oruç günleri ve sunulacak korbanlarla ilgili kurallar anlatılır. İbranice adı Va-Yikra'dır. "Ve çağırdı" anlamındadır.

4. Sayılar (Bamidbar): Yahudilerin Sinai Dağı'ndan ayrılıp, Kenaan sınırlarına varmalarına kadar gelişen olayları anlatır. 40 yıllık göçebe hayatından sonra, Yahudilerin Vadedilmiş Topraklara giriş hazırlıkları bu kitapta anlatılır. İbranice adı Ba-Midbar'dır "çölde" anlamındadır.

5- Tesniye (Devarim): Bu kitap, Çıkış, Levililer, Sayılar kitaplarında anlatılan, tarihi olayları ve kanunları işler. İbranice adı Devarim'dir. "Sözler" Moşe Rabenu'nun söylediği sözlerden bu ismi taşır.

Peygamberler (Neviim): Tanah'ın ikinci bölümü. 19 kitaptan oluşmuştur.

İlk dört kitap Moşe'nin ölümünden sonra Yahudi tarihini anlatır. Diğer 15 kitap ise birçok peygamberi içerir.

İlk peygamberler Yeoşua, Hakimler,I. Samuel, II. Samuel, I. Krallar, II. Krallar'dan ibarettir. Son peygamberler Işaya, Ezekiel ve Yeremya'dır. "12'ler" adlı kitap da şu peygamberleri kapsar: Hoşea, Nahum, Yoel, Habakkuk, Amos, Zeharya, Tsefanya, Ovadia, Hagay, Yona, Mika ve Malahi'dir.

Yeoşua: Nun'un oğlu Yeoşua'nın savaş ve fetihlerinden bahseder.

Hakimler: Yeoşua'nın ölümümünden sonraki olayları işler.

I. ve II. Samuel: İlk Yahudi krallığının nasıl kurulduğunu anlatır. Şaul ve David ilk Yahudi krallarıdır.

I. ve II. Krallar: Kuzey Krallığı İsrail Krallığı adını , Güney Krallığı da Yehuda Krallığı adını taşırdı. Yahudi ulusunun bölünmesi anlatılır.

İşaya: Amos'un oğlu olan, Güney Krallığı Juda'da yaşayan peygamberdir. Bu kitapta Tanrı'ya olan inancının kuvvetliliği anlatılır.

Yeremya: Sevilmeyen, nefret edilen bir liderdi. Kehanetleri doğrulandı.

Ezekiel: Sürgünde, Babil'de faal idi. Bu kitapta, sürgündeki ilk dindar Yahudi topluluğunun kuruluşu anlatılır.

Hoşea: "12 Peygamber" kitabının ilkidir. Yoel, Amos, Obadia, Yona, Mika, Nahum, Habakkuk, Tsefanya, Hagay, Zeharya, Malahi ile son bulur.

Yoel: Yahudi milletini oruca davet eder ve Yehuda'nın bir gün yine zafere ulaşacağını söyler.

Amos: M.Ö. 8. yüzyıl ortalarında yaşamıştır. Söylediklerini, ilk yazan peygamberdir.

Ovadia: 21 mısralık,konusuyla, Tora'daki en kısa kitaptır.

Yona: Bu kitapta hoşgörü ve pişmanlık duygularının tüm insanlarda bulunduğu anlatılır. Sinogoglarda Kipur gününde okunur.

Mika: Her zaman barış dolu geleceği anlatır.

Nahum: Tüm kitabını oluşturan 3 muhteşem konuyla, Asur İmparatorluğu'nun çöküşü dile getirilir.

Habakkuk: Sadece üç konudan oluşan bu kitap, çok derin ve şiirsel düşünceler ifade eder.

Tsefanya: Yine üç konulu bir kitaptır. Kral soyundan gelen bu peygamber, gün gün Yeruşalayim'in eski görkemine kavuşacağı ümidini dile getirir.

Haggay: Bu peygamberin özel bir görevi vardı. Sürgünün çabuk sona ermesi ümidi ve Bet-Amikdaş'ın yeniden inşası fikirleri bu kitapta yer alır.

Zeharya: 14 konuda, Yahudi milletine, Maşiah'ın gelişiyle, barışın sonsuza dek süreceği inancını yansıtır.

Yazılar: Bu bölümde, Mezmurlar, Deyişler, İyov, Neşideler Neşidesi, Rut, Vaizler, Yakarmalar, Ester, Daniel, Ezra, Nehemiah, 1. Tarihler 2. Tarihler anlatılır.

Mizmorlar (Mezmurlar): Bu kelime, İbranice'de çalgı anlamına gelen "Zemer"dan gelir. İşlediği konu ise Tanrı inancı, anlayış ve sevgidir. 150 ilahiden oluşur. David Ameleh mezmurlarını arp ile terennüm ederdi.

İyov: 42 parlak konuyla, anlatılmak istenen insanlığın acılarıdır. İyov'un Tanrı'ya, her şart ve durumdaki bağlılığı ifade edilir. İyov'un kitabı çok derin dinsel düşünceler içerir.

Deyişler: Günlük hayatta da kullanılan bu sözlerin ifade ettiği mana derindir. Yaşamın her yönüne ait kurallarına ışık tutan sözler bulunmaktadır.

Neşideler Neşidesi (Şir a Şirim): Sevgi dolu bu şarkıların yazarı Şelomo Ameleh'tir. Bu şarkılarda Tanrı'nın milletine olan sevgisi anlatılır. Bu şarkılarda ifade edilmek istenen şey sevilen Tanrı,gelin olarak görülen Şulamit ise "İsrael"dir. Neşideler Neşidesi 5 "Megillot" yani ruloların ilkidir. Bu kitaptan alıntılar Pesah'ta sinagoglarda okunur.

Rut: Çok güzel bir özveri ve dostluk hikayesini dile getirir. Rut'un kocasının ölümüne rağmen, kayınvalidesine gösterdiği sadakat ve fedakârlığı anlatır. Kayınvalidenin gelinine Boaz adlı bir damat bulmasıyla bu evlilikten oluşan soyun 3. neslinde (Obed-Yesse-David) David Ameleh doğacaktır.

Yakarışlar: 5 hüzünlü şiirin anlatıldığı kitaptır. M.Ö. 586 yılında Yeruşalayim'in Babilliler tarafından yıkılması ertesinde Yahudi halkının çektiği ızdırap ifade edilir. Bu kitap sinagoglarda Teşa-Beav'da okunur.

Vaizler: İbranice karşılığı "Kohelet"tir. Şelomo Ameleh'in yaşlılığında bu kitabı yazdığı söylenir. Bu kitap, hayat felsefesini soru-cevap olarak verir. Sabır ve cesaret önerir. Sinogoglarda "Sukot" bayramında okunur.

Ester: Milletini felaketten kurtaran Ester'in cesaretini konu eder. Purim bayramında sinagoglarda okunur.

Daniel: Dinlerine bağlı kalıp, dürüst davranmak için, Daniel ve üç arkadaşının yaptığı fedakârlıkları içerir.

Ezra: Tora kanunlarının yerine getirilmesini isteyen bu kişinin Nehemya ile kitabı tek olarak kabul edilir.

Nehemya: İleri görüşlü ve dürüst bir lider olarak bilinir. Kitabı birinci tekil şahıs olarak yazılmıştır.

Talmud: Bu kitapta tüm dini kanunlar bulunur hem bir Kanun Kitabı, hem de bir yasaların gerekçeleri kitabı niteliğini taşır.

M.Ö. 576'da Bet-Amikdaş'ın yıkılışından sonra Babil sürgününde yaşayan Yahudilerin, beraberlerinde getirdikleri Tora, Yahudilerin kanununu teşkil etti. "Tora şe beal pe" yani "sözlü kanun" zamanla kağıda geçirilerek ciltleri meydana getirir ve Talmud oluşur. Talmud iki ayrı bölümden meydana gelir. İlk bölümü Mişna, "şna" tekrar ve öğrenmeden ismini alır.

İkinci bölüm ise Gemara, Arami dilinde "Gmar", öğrenme veya öğretme manasındadır ve Mişna'nın yorumudur.

Mişna: Bu kitap İbranice olarak, 1800 yıl önce Yehuda Ha-Nasi tarafından yazılmıştır. 6 bölüme ayrılır. Bu bölümler: zirai kanunlar, oruç ve bayramlar, resmi ve dini kanunlar, evlilik ve suça ilişkin kanunları içerir. Mişna'nın net bir şekilde izahı ve yorumu ise Gemara'da işlenir.

Gemara: İki Gemara bulunmaktadır. Bir tanesi 1500 yıl önce Babil'de Yahudi bilginler tarafından tamamlandı. Diğeri de Yeruşalayim bilginleri tarafından 100 yıl önce bitirilmişti.

Mişna ve Babil Gemara'sı birlikte Babil Talmud'u olarak adlandırılır. Mişna ve Yeruşalayim Gemarası ise birlikte Yeruşalayim Talmud’u olarak ifade edilir. Babil Talmud'unun üçte biri kadardır. Hiçbir zaman Babil Talmud'u kadar kullanılmamıştır.

Babil Talmud'u ise Arami dilinde yazılmış olup, çok ağır bir tempoyla, Mişna'yı yorumlayan bilginler tarafından meydana getirilmiştir.

Talmud'u yaratanlar, daha ziyade bugünkü üniversite profesörleri seviyesindeki kişilerdi. Rabi Meir sofer (Sefer-Tora yazarı) , Samuel tanınmış bir astronom , Huna Saha da alan uzmanı idi. Huna Saha, (Yohannan Hasandelar) bu ismini kundura tamircisi olduğu için almıştır. Tüm bu kişiler dinsel yorum ve kural koyuculuk alanlarında uzman olmuşlardır.

Bu yüzden, Talmud tüm Yahudi milletinin ortaya koyduğu bir eserdir. Geleneklere göre, 427'de ölen Raşi yazım işlemine başlamıştır. Rabina Bar Huna tüm eksiklikleri tamamlamış ve 499 yılında öldüğünde büyük Talmud kapanmıştır.

Agada: Bu bölüm tüm Talmud'un üçte birini içerir. Talmud'un kapsadığı ağır konuları biraz yumuşatıp, havayı daha hafifletmek üzere, birçok deyiş, efsane, fıkra ve vecizelerle Talmud daha cazip şekle sokulur. Bu bölüm ”Talmud Agada"sı olarak adlandırılır.

Talmud'da noktalama yoktur .Bir kelime tüm bir cümleyi ifade edebilir. Soru işaretleri bulunmaz.

Tüm Mişna, Gemara ve yorumlar bugün bildiğimiz Talmud'u oluşturur. 2.500.000 kelimeyi içeren Babil Talmud'u Yahudi kültürünün yarattığı en büyük eserlerden biridir. 6.000 sahifelik bu eser Yahudi kültürünü kapsayan bir ansiklopedi şeklindedir.

Nesiller boyunca Talmud tüm Yahudilere bilgi ve ışık kaynağı olmuştur. Talmud'dan bilgi edinme kolay bir iş değildir. Fakat, bu bilgiyi öğrenmeye hazır ve istekli olan kişilere Talmud, yol gösterip, büyük bir bilgi hazinesi sunar.

Siddur: Dua kitabıdır. Tuğla üzerine tuğla inşa edilmiş bir gökdeleni simgeler. Yüzyıllar boyu Siddur'da dualar eklenmiş ve değişmiştir. Sonuçta Siddur zengin bir Yahudi tören ve ibadet edebiyatını oluşturmuştur.

Bu kitap, aynı zamanda, tanınmış ve isimsiz birçok yazarın, dini şiirleri ve dualarını içerir. Dünyanın her bir köşesinde Siddur, 1000 yıldan uzun bir süredir, her Yahudi evinin kitaplığındadır.

Yahudilerin bu üç büyük kitabı, büyük edebiyat ustalarının eserleridir.
Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 07, 2007, 10:42:42 ös
                          SEFER TORA
Sefer Tora, kanunların yazılı olduğu metin, veya Moşe Rabenu'nun beş kitabının parşömen üzerine yazılmış ve rulo haline getirilmiş birtakım şartlara uygun bir şekilde kullanılan kutsal dinsel metinler toplamıdır. Sefer Tora bu iş için eğitilmiş özel kişiler tarafından yazılır.

           PARŞÖMENLERİN HAZIRLANIŞI
Sefer Tora metinlerinin yazılacağı parşömenler kaşer bir hayvanın derisinden hazırlanır.

Parşömenlerin üzerine metinleri yazmak için Talmudik dönemlerde kullanılan kamışlar, günümüzde daha dayanıklı ve rahat kullanımlı olduğu için bazı yörelerde hindi tüylerine dönüşmüştür. Bu tüylerin uçlarının bir tarafı bıçakla düzleştirilerek kare harflerin yazımı kolaylaştırılmaktadır.

Parşömenlerin yazımı için kullanılan mürekkep özel olup "Sofer = Sefer Tora’yı yazan kişi" tarafından yapılır. Mürekkep her zaman siyah ve sabit renkli olmalıdır.

                 SEFER TORA`YI YAZIŞ STİLİ

Sefer Tora'yı yazmak için parşömen, hindi tüyü, mürekkep, cetvel ve sivri uçlu bir madeni kaleme ihtiyaç vardır.

Sofer her şeyden önce satırların düzgün yazılabilmesi ve aynı ölçülerde olabilmesi için parşömeni sivri uçlu kalem ve cetvel yardımıyla eşit aralıkla 43 adet enine çizgi çizer. Parşömenlere soldan 10.16 cm., yukardan 7.62 cm ve her sütun arasıda da 5.08 cm boşluk bırakılır.

Bu konuda kesin bir kaide olmamakla beraber, 19. yüzyılın başından beri Sefer Toralar 248 sütun halinde yazılmaktadır. Her bir sütun 42 satır içermektedir. Her sütun 12.7 cm eninde olmakta ve her iki sütun arasında (lemişpehotehem) sözcüğü üç kere sığacak şekilde aralık bırakılmalıdır.

                      SOFER

Sefer Tora'yı yazan ve bu iş için özel olarak eğitilmiş kişiye sofer denir. Sofer, Sefer Tora'yı yazmaya başlamadan önce mikve (tevila) yapmalıdır.

Başka bir soferin yaptığı yanılgıya düşmemek için doğruluğundan çok emin olduğu bir Tora metnini kopya etmesi gerekmektedir. Sofer, Sefer Tora'yı yazmaya başlamadan önce –Amelek– kelimesini yazarak tüyünü kontrol eder. Daha sonra "Bu Tora'yı kutsallık adına, Tanrı adına ve onun kutsallığı adına yazıyorum" sözlerini söyler. Sofer Tikkun'a (Tora metni) bakar cümleyi okur, yüksek sesle tekrar eder ve yazar. Tanrı'nın adını yazmadan önce her defasında "Tanrı'nın adını onun kutsallığı adına yazıyorum" cümlesini tekrarlar.

Sefer Tora "Ketav Aşuri" denen bir şekilde yazılır. Bu formun iki çeşidi vardır. biri Aşkenaz tarzıdır ki bu forma Talmudik dönemde rastlanır, diğeri ise Sefarad tarzı olup kutsal metinlerdeki alfabe harflerinin aynısıdır. Harflerin kalınlığı soferin harflerin üzerinden geçme sayısına bağlıdır. Tüyü tutuş şekline göre harfler kalın veya ince yazılabilir. Bazı harfleri yazarken çok dikkat etmek gerekir, çünkü birbirlerine çok benzedikleri için okurken, karıştırılabilir (dalet ve reş) harflerinde olduğu gibi.

Her harf düzgün ve tam olarak yazılmalıdır. Sayılar-Bamidbar 25:12'deki –"Şalom"– kelimesinin –vav– harfi bir istisnadır ve ayrı yazılır. İbranice metinler daima sağdan sola doğru yazılırlar ama, Sefer Tora metinleri yazılırkan harfler tek tek ve soldan sağa doğru yazılır. Kitaplar arasında da 4 satırlık aralıklar bulunur.

     PARŞÖMENLERİN BİRLEŞTİRİLMESİ
 
Parşömen metinlerinin yazı işlemi bittikten sonra, parşömenler –Gidin– adı verilen bir iplikle birbirlerine dikilir. Gidin adlı iplikler, kaşer bir hayvanın ayak kaslarının liflerinden yapılır. Her 4 sayfa bir araya getirilerek dikilir ve bundan bir –Yeriyah– elde edilir. Sonra her bir yeriyah birer parmak kalınlığından üst üste getirilerek birbirine eklenir. En tepe ve en altta 6.35 cm'lik dikilmemiş kısımlar bırakılır.

Birbirine tamamen birleştirilmiş olan parşömenler Atsei Hayyim (Hayat Ağaçları) adı verilen tahta rulolara sarılır. Atsei Hayyimlerin uçları gidinlerle parşömenlere bağlanır. Atsei Hayyimlerin tutma bölümü düz yuvarlak tahtadan yapılmış olup elin Sefer Tora'yı rahatça taşımasını ve tutmasını sağlamak içindir. Bazı doğu ve Sefarad cemaatlerinde bu kollar bulunmaz ve Sefer Toralar madeni veya tahta muhafazalar içinde tutulurlar.



Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 07, 2007, 10:44:39 ös
                       KULLANILMAYAN ŞİFRE TORA


Hatalı yazılan parşömenlerde, mürekkepli yazılar bıçak veya sünger taşıyla kazıma suretiyle silinebilirler. Fakat –Tanrı– adı üzerinde bir hata varsa o parşömen geçersizdir. Çünkü –Tanrı– adı silinemez. Hatalı Sefer Toralar iple bağlanırlar. Bundan amaç kullanılmayacaklarını belirtmektir. Talmud'a göre eğer bir Sefer Tora'da 85 doğru harf varsa o metinler geçerlidir. Bu sayı şöyle elde edilmiştir. Sayılar-Bamidbar 10:35-36 satırlarındaki toplam harf sayısı 85 olduğu için, bu Sefer Tora yazımı için de geçerli sayılmıştır. Hiç kullanılamayacak halde olan Sefer Tora parşömenleri "Pasul" yani kullanım dışı sayılırlar ve bir Rabinin mezarına yakın olacak şekilde mezarlığa gömülürler. Buna –geniza– denir.
Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 07, 2007, 10:47:16 ös
  SEFER TORA`YA SAHİP OLMANIN KURALLARI

Her Yahudi bir Sefer Tora'ya sahip olmalıdır. Tesniye-Devarim 31:19'da yazılı bir emir gereğince "Ve şimdi kendim için bu ilahiyi yazıyorum..." Burada bahsedilen ilahi Sefer Tora'yı temsil etmektedir.

Geleneklere göre miras yolu ile bir Sefer Tora'sı bulunan kişi bile kendisine ait bir Sefer Tora sahibi olmalıdır. Bunu ister kendi yazar, ister yazdırır veyahut satın alabilir. Eğer bir kişi kendi Sefer Tora'sını kendi yazabilirse,bu sanki Sina Dağı’nda kutsal Tora kendisine verilmiş gibi kutsal olur. Bir Sefer Tora'da bir hata bulup onu düzelten kişi, onu yazmış sayılır. Sofer, Sefer Tora'yı yazarken bazı bölümleri bilerek boş bırakır ve boş bölümleri isteyen kişilere tamamlatır. Bu boşlukları tamamlayan kişi de Sefer Tora'yı tam olarak yazmış gibi sayılır. Buna –Siyum Ha Tora– denir.


              SEFER TORA`NIN KUTSALIĞI
* Sefer Tora yazılı olan en kutsal kitaptır. Bu yüzden Sefer tora bir kutsal kitap üzerine konur ama, onun üzerine hiçbir şey konamaz.

* Açıldığında ve taşındığında onun önünde eğilinir ve öpülür.

* Parşömene asla el değdirilmemelidir. Hahamlar "Çıplak Sefer Tora'ya dokunan, çıplak gömülecektir" ilkesini koymuşlardır. Bu yüzden –yad– adı verilen uzun saplı bir el işareti kullanılır. Sefaradlar bu riski önlemek için Sefer Tora'yı ipekle kaplarlar.

* Evlilik, öğretim ve esirlerin fidyesi için Sefer Tora satılabilir.

* Eğer Sefer Tora yanlışlıkla yere düşerse, buna tanık olan ve orada bulunan bütün cemaat bütün bir gün oruç tutmalıdır. Sefer Tora'yı yok olma tehlikesinden kurtarmak için Şabat bile ihlal edilebilir.

* Bir Sefer Tora'nın yandığına şahit olunursa –keriya– kesmek gerekir. Eğer yırtıldığına şahit olunursa –iki keriya– kesmek gerekir. Birincisi yırtıldığı için, ikincisi parşömenin kutsallığı için.

* Sefer Tora yalnız dinsel amaçla taşınmalıdır. Eğer bir yerden diğer bir yere transfer edilecekse,bu bir gölgelik altında, şarkılar ve danslar eşliğinde olmalıdır.

* Sefer Tora'da bir hata azami 30 gün içinde düzeltilmelidir.

* Sefer Tora okunmaya başlamadan önce Tesniye-Devarim 4:44'de bulunan sözler söylenmelidir. "Ve İsrailoğullarının önüne Moşe'nin koyduğu Tora budur."


Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 07, 2007, 10:49:54 ös
               DİĞER KULLANIMLAR

* Mişna'ya göre Sefer Tora krala savaşta eşlik eder.

* Toplu oruçlarda dışarıya çıkartılır.

* Hag-el töreninde merkezde durmalıdır.

* Cemaatten kişiyi uzaklaştırma Sefer Tora eşliğinde olur.

* Hazan Kal Nidre'yi okuduğu zaman, sinagogun 3 saygın kişisi Sefer Tora'nın etrafında dururlar.

* Günümüzde Oşana Raba'da ve ertesi gün (diaspora'da 2 gün sonra) Sefer Toralar dışarı çıkartılarak şarkılarla dans ettirilirler ve gezdirilirler (Simhat Tora).


  TORA OKUNUŞUNUN KURALLARI VE YASALARI

* Tora yerinden çıkarıldığı zaman önce ve okunduktan sonra gezdirilir. Bu olay sırasında cemaat ayakta durur.

*“Ak saçlının önünde ayağa kalkacaksın ve kocamış olana hürmet edeceksin ve Allah'ından korkacaksın; ben Rab'im" bölümü okunur. Bunu okumaktaki amaç, yaşlının, Tora öğrencisinin ve Sefer Tora'nın kutsallığının saygı değerliliğinin belirtilmesidir.

* Sefer Tora öpülür.

* Okuyan kişi, kendini okuyacak bölüm için hazırlamalı, okurken ayakta dimdik durmalı ve kelimeleri akıcı ve anlaşılır bir dille okumalıdır.

* Eğer kelimeyi, anlamını değiştirecek biçimde yanlış okursa, tekrar etmelidir.

* Tora minyan eşliğinde okunur (E az 10 yetişkin Bar-Mitzvasını yapmış erkek).

* Her Tora okumaya çağrılan kişi 3 perek (bölüm) okumalıdır.

* Bir kişi Tora okumaya çağrıldığı zaman İbrani adı ve babasının adıyla çağrılmalıdır. Çağrılan kişi Ribi ise "Morenu Harav" kelimesi de eklenmelidir.

* Tora okumaya çağrılan kişi sefere en kısa yoldan ulaşmalıdır.

* Tora okumaya çağrılan kişi, Tora'nın verildiği kişiyi simgeler.

* Çağrılma olayı da Sina Dağı'nın eteklerindeki kişileri çağrıştırır.

* Töreni idare eden kişi Moşe Rabenu'yu simgeler.

* Ribi Moses R.Simon'a göre, Sefer Tora dışarı çıkartıldığında, cennetin kapıları merhametle açılır ve ilahi bir sevgi uyanır.

Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 07, 2007, 10:51:21 ös
                                         ALİYOT


* Şabat günü 7 tane Aliyot vardır. Yani 7 kişi Sefer Tora okumaya çağrılır.

* Bunlardan birincisi Kohen, ikincisi Levi, ve diğer beş kişi ise İsrailoğlu'dur.

* Eğer o gün orada Levi yoksa ikinci çıkan kişi de Kohen olur.

* Eğer o gün orada Kohen yoksa Levi veya bir İsrailoğlu çağrılır. Bu durumda ikinci olarak Levi çağırılmaz, bir İsrailoğulu çağırılır.

* Diğer 5 İsrailoğlu yerine Kohen veya Levi çağrılamaz.

* Belli kişiler, belli zamanda çağrılırlar. Bunlar düğünlerinden bir hafta önce ve bir hafta sonra damatlar, bar-mitzvasını yapacak olan genç, karısı yeni doğum yapmış olan erkek. Matemde olan erkek ve matemi henüz bitmiş olan erkek.

* Baba ve oğul veya iki kardeş aynı gün Sefer Tora okumaya çağrılmaz. Bu onları kötü gözlerden korumak içindir.

* 3 ve 6. sırada çağrılan kişiler özel bir eğitimde olan ve kendilerini Tanrı'ya adamış olan kişilerdir.

* Eğer o gün Çıkış-Şemot 15:1-21 (Moşe'nin şarkısı) ve 20:1-14 bölümleri, Tesniye-Devarim 5:6-18 peraşa bölümleri okunuyorsa 7. çağrılan kişi çok önem kazanır. Çünkü bu Aliyot çok önemli olur.

* Çıkış-Şemot: 32:1-33, Levililer-Vayikra 26:14-43 veya Tesniye-Devarim 28:15-68 peraşaları okunuyorsa, bu peraşalar alçak sesle okunur. Çünkü bu bölümler İsrailoğulları'nın kötü yola sapışlarını anlatan bölümlerdir.

* Maftir Aole'nin en son bir iki satırı, aftarayı okuyan kişi için tekrar edilir.

* Sefer Tora'nın okunuş makamları (taam) Aşkenazlarda ve Sefaradlarda farklılıklar göstermektedir.

* Megila Ester ve Megila Rut için özel okuma makamları vardır.

* Şir Aşirim'in özel makamları vardır ve bunlar asla değiştirilemez.

* Sefaradlarda, okunmadan önce Sefer Tora kaldırılır ve cemaate gösterilir. Yad ile –Tanrı– adı işaret edilir. Aşkenazlarda bu olay okunduktan sonra yapılır.

* Sefer Tora kaldırıldığı zaman Tesniye-Devarim 4:44'de bulunan şarkı söylenir ve sonra Gelila (kuşatma) yapılır ve Sefer Tora yerine konur.

* Kullanıma uygun olan Sefer Toralar okunmalıdır.

* Bir tek harfi bile yanlış olan, gereksiz işaretler taşıyan Sefer Tora geçersizdir. Taamlar bile işaretliyse, tören için uygun sayılmaz.

* Sefer Tora'nın hatalı olduğu eğer o anda farkedilirse, başka bir Tora alınmalı ve yanlışın bulunduğu yerden okunmaya devam edilmelidir.

* Eğer bu olay Şabat günü meydana gelirse 7 kişi tekrar (Aliyot) çağrılır.

Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 07, 2007, 10:52:17 ös
          SEFER TORA`NIN DONANIMLARI

Sefer Toralar sinagogların en göz alıcı objeleridir .Saygın bir dekorasyon içinde görülür, onların içinde bulundukları "Aron Akodeş" adlı bölüm sinagogda bulunan en önemli köşedir. Bu bölüm iki kapılı bir dolap şeklinde olup kapıları çeşitli oymalar ve şekillerle süslenmiştir. Fakat üst kısmında On Emir levhaları mutlaka bulunur. Bu bölüm Biblik zamanlarda Moşe devrinde çölde inşa edilen Mişkan'da, daha sonra birinci ve ikinci Bet-Amikdaş'larda bulunduktan sonra, daha sonraki devirlerde sinagoglarda yerlerini almışlardır (Çıkış-Şemot 25:10-22) Sefaradlar bu bölüme Ehal adını da vermişlerdir. Ner Tamid yani Biblik devirlerin gerçek menorasını simgeleyen kutsal ışık tam Aron Akodeş'in karşısında yerini almıştır (Çıkış-Şemot 27:20-21). Bu kutsal ışık Sefarad sinagoglarda 7 yağ kandili, Aşkenazlarda ise sürekli yanan 7 mumdur. Aron Akodeş'in kapılarını örten perdeye parohet adı verilir. Parohetler çok değerli ipek veya kadife kumaşlardan dikilir. Üzerinde sırma işlemeli meyve (nar, üzüm), çiçek ve çifte aslan figürleri vardır. Değişik olaylar için değişik renk ve işlemelerde parohetler kullanılır. Mesela düğünlerde beyaz, cenazelerde siyah renkli parohetler kullanılır. Parohetler Barok dönemde Avrupa'da kadınlar tarafından dikilirdi. Bu parohetlerin kumaşları, kendilerinin önemli günlerinde giydikleri giysilerin kumaşlarıdır. Günümüzde Amerika'nın bazı cemaatlerinde aynı uygulama yeniden yapılmaktadır.

Aron Akodeş'in önünde bulunan iki sütun Bet Amikdaş'taki sütunları anımsatmak için yapılmıştır. Bunlara Kaporet denir.

Şabat günleri, tefillanın belli bir yerinde parohet (perde) açılır, Aron Akodeş'in kapıları açıldıktan sonra Sefer Toralar çıkartılır. Sefer Toralar doğu ve Sefarad cemaatlerde tahta veya metal muhafazalar içinde bulundurulurlar. Bu muhafazalar gümüş veya altından da yapılabilir. Diğer cemaatlerde ve günümüzde içinde yaşadığımız ülkenin sinagoglarında bulunan Sefer Toralar kadife kumaşlardan yapılmış kılıflarda (efod) muhafaza edilirler. Bu kılıflara sokulmadan önce parşömen rulolar bir bağ ile sıkıca sarılırlar ve kılıfa öyle sokulur. Bu kılıflar genellikle kadife veya ipek kumaştan dikilir ve üzerlerinde sırmalı işlemeler bulunur.

Sefer Toralar Atsei Hayyim (Hayat ağacı) denen tahta kolluklarda taşınır. Sefer Toraların üstüne kılıfları geçirildikten sonra tepesine keter denilen ve genellikle gümüşten imal edilen taç biçiminde bir başlık geçirilir. Bu keterler, Avrupa'nın bazı cemaatlerinde kapalıdır. Bazı keterlerin ise üstleri açıktır ve üstte kalan Atsei Hayyim bölümlerine Rimonim denilen uzun saplı ve tepeleri topuz şeklinde olan gümüş objeler geçirilir. Rimonların bazan küpe gibi sarkıntılı çancıkları olur ve Sefer Toralar gezdirilirken sesler çıkartırlar.

Tora kılıfının üzerine kalın gümüş zincirli bir gümüş madalyon asılır. Bütün bu zengin objeler Sefer Toranın kutsallığını, üstünlüğünü ve yüceliğini simgelemek içindir.

Keter, Sefer Toralarda ilk kez M.S. 1000 yıllarında İspanya'da görülmüştür. İkinci kere 1439'da Fransa'da Goldsmith firmasına ısmarlandığı görülmüştür. Keterler ilk defa yeni oldukları zaman Simhat-Tora'da kullanılırlar.

Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 07, 2007, 10:53:05 ös
                                             YAD


İşaret eden saplı el modelinde bir objedir. Genelde gümüşten imal edilir. Sapı uzun olup, parşömenlere el değdirmeden Tanrı'nın adını işaret etmek için kullanılır. Bir kişi Sefer Tora'yı ayakta yükseğe kaldırır, diğer bir kişi ise Yad ile –Tanrı–'nın adının yazılı olduğu yeri işaret eder. Yad'ların üzerinde yüzük veya bileşik şeklinde süslemeler olabilir. Günümüzde Yad'lar daha sade bir şekilde yapılmaktalar. Bazı İtalyan Sinagoglarında değişik şekilli yad aksesuarı kullanılmaktadır.

Sefer Tora'nın okumak için konduğu masaya mapa denilen bir örtü serilir. Masanın uzak bir köşesine yatay olarak bir asa konur.

Sefer Tora bir sinagogun en kutsal objesidir. Talmud'da Sefer Tora için şöyle denmektedir. "Güzel bir mürekkeple yazılsın, doğru yazılsın ve ipeğe sarılsın."

Bu isteklerin doğrultusunda Sefer Tora'nın önemi ve kutsallığı tartışma kabul etmeyen bir gerçektir.

Sefer Tora 52 peraşa içerir. Peraşalar Moşe Rabenu'nun 5 kitabı içindeki çeşitli bölümlerdir. Her hafta bu peraşalar tek tek ele alınırlar, okunurlar ve daha sonra bir din görevlisi o peraşanın neleri anlatmak istediğini cemaate açıklar
Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: Itzhak - Nisan 07, 2007, 11:24:22 ös
Bu bilgiler için teşekkur ederim shemuel elbette ki kaynagında cok kuvvetlı bu bılgıyıde arkadasların bilmesini isterim...
Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 08, 2007, 09:50:02 ös
Bu bilgiler için teşekkur ederim shemuel elbette ki kaynagında cok kuvvetlı bu bılgıyıde arkadasların bilmesini isterim...
bu bilgileri okuduğun içinde ben sana teşekkür ederim.
bilgilerin kaynağını daha önce yazmıştım tabiki çoğu zamanda yazmayı unutuyorum ama olsun sorana söyleriz.
                 Erev tov....
Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 13, 2007, 10:35:46 ös
       TALLİT

Kala (Sinagoga ilk gittiğiniz günü hatırlayın. Eğer bir sabah dua etmeye gitmişseniz erkeklerin beyaz şallar taktıklarını da görmüşsünüzdür.Babanız belki size de küçük birini giydirmiştir.Başınızda kipa ve omzunuzda bir şal.Dikdörtgen şeklinde ve her köşesinde düğümler atılarak sarkan püsküllerin bulunduğu, bazılarının siyah bazılarının mavi bazılarının da beyaz çizgilerle süslendiği bu şala tallit denir.

Hiç düşündünüz mü İsrael bayrağının hangi şekilde olduğunu ? Yıllarca Yahudi sembolü olan tallit şeklindedir.
Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 13, 2007, 10:36:41 ös
   KİPA
Kala (Sinagoga) gittiğinizde, dua ederken erkeklerin başlarına değişik renk ve desenlerde küçük bir başlık taktığını görürüz.Bu küçük başlığın adı kipa’dır.Bu da Tanrı’nın her zaman bizimle birlikte olduğunu hatırlatır.
Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 13, 2007, 10:38:06 ös
ŞOFAR
Roş-Aşana ve Kipur bayramında sinagoga gitmişseniz birdenbire kaval sesine benzer bir sesle irkilirsiniz. İşte bu Şofar’ın sesidir. Keçi boynuzundan yapılmıştır ve değişik notalarda çalınır. Roş-Aşana ve Kipur günleri Tanrı’dan yaptıklarımız için af dilediğimiz zamanlardır. Şofar’ın sesi de  Tanrı’ya yakınlaşmamız için bizi uyarır.
Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: Hamlet - Nisan 14, 2007, 03:38:54 öö
Bizde SOPAR dedikleri boyle bisimi :D

Saka yapiyorum tabi. Kimse uzerine alinmasin. gormemezlikten gelmenizi Rica ederim. :)
Başlık: Re: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Nisan 26, 2007, 09:33:02 ös
Bizde SOPAR dedikleri boyle bisimi :D

Saka yapiyorum tabi. Kimse uzerine alinmasin. gormemezlikten gelmenizi Rica ederim. :)
Ama gerçektende iyi bir espiri olmuş
görmezlikten geldim .:9
Başlık: Ynt: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Temmuz 26, 2007, 02:22:47 öö
KORBANOT VE SUNULAR

Korbanot başlıca üç gruba ayrılabilir: Tanrı’ya bir teslim olma ifadesi olarak sunulanlar; Tanrı’ya bir şükran ifadesi olarak sununanlar; istemeyerek ve ihmal sonucu olarak duyulan pişmanlığın kısmi bir kefareti olarak sunulanlar. Kain ve Abel’in sunularına paralel olarak Tora’da belirtilen takdimeler ya hayvanlardan, ya da zirai tohumlardan oluşmaktadır. Tüm korbanot ve diğer takdimenin Kutsal Mabet’e getirilmesi gerekliydi. Dört tür hayvan takdimesi söz konusuydu: “ola” (“yakılan sunu”); “şelamim” (“barış veya iyi durumda olma” sunuşu); “hatat” (“günah sunusu”); “aşam” (suç sunusu”).
Hayvan sunularında, kurban edilecek hayvanın fiziki kusurlara sahip olmaması gerekliydi; ancak kümes hayvanlarında bu şart aranmazdı. Sunu hayvanları arasında boğalar, inekler, koyunlar, keçiler bulunurdu. Kümes hayvanları olarak sadece kumru ve güvercin gibi kuşlar söz konusuydu. Hayvanlar, bir kesim bıçağı ile boğazlanırdı. Korban olarak, sunulan hayvanın veya kümes hayvanın tüm parçalarının birkaç gün içerisinde ortadan kaldırılması gerekiyordu. Bu amaçla Yahudilik’te birgün içerisinde ortadan kaldırılması gereken korbanotun, ertesi günkü korbanottan önce ve şafağa dek yenilmesi gerekiyordu. Ritüelde boğazlanan hayvanın kanının üzerine serpilmesi veya dökülmesi, hayvanın üzerine ellerini koyması, hayvanın kaldırılması, boğazlanması, parçalara ayrılması, bunların yıkanması dahildi. Bundan sonra yer alan; kanın sunak üstüne ve civarına serpilmesi veya akıtılması, sunak odunlarının tanzimi, yakılacak parçaların yakılması gibi işler bir Koen tarafından yürütülürdü.Hayvanın kanını döken veya serpen kahin, belirli bir korban sunusunun kahinlere ait bölümünün yerine getirilmesi konusunda yetkiliydi.
Başlık: Ynt: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: Prenses Isabella - Mart 04, 2008, 08:41:06 ös
Seviyon'daki Bilgilerin, gerçek anlamda mükemmel olup Doğruluğu net bir şekilde ifşa eden Açıklayıcı olduklarını düşünüyorum.

Paylaşımınız için Teşekkürler;)
Başlık: Ynt: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: Prenses Isabella - Mart 04, 2008, 08:45:33 ös
SHEMA YİSRAEL ADONAY ELOENU ADONAY EHAD.......BERASHİTH RAHİ ELOHİM SHEYEQUEBELO ISRAEL TORAH

Sevgili İtzhak'la Şemuel ne güzel de anlaşıyorlarmış öyle;) :D
Başlık: Ynt: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: shemuel - Mart 04, 2008, 08:57:35 ös
Evet kavram ve değerler hakkındaki en iyi Türkçe bilgiyi sevivon'dan alabilirsiniz.
Sevivon Yahudi araştırmacılar tarafından yazılan kitapları kaynak olarak ele almıştır.
Özelikle yusuf Besalel ve Yusuf altuntaş Adındaki yazarların kitapları kaynak gösterilir.
Tabiki bunun yanı sıra ibranice yazan sitelerdende Türkçeye telafuz edilerek hazırlanmıştır...
Başlık: Ynt: Yahudilikte kavramlar ve semboller
Gönderen: hewal73 - Mart 12, 2009, 07:09:54 ös
paylaşım için teşekkür