Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Mason Düşmanlığı  (Okunma sayısı 25903 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Eylül 08, 2009, 06:16:34 ös
Yanıtla #20
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


MASONLUĞUN HIRİSTİYAN DİNİ’NE AYKIRILIĞI GÖRÜŞÜ - I

Masonluğun ne Hıristiyanlığa ne de bir başka dine aykırı olması söz konusudur. Dinler ve inanç sistemleriyle ancak bilimsel bir yaklaşımla ilgilenilir. Dinlerin ve inanç sistemlerinin tümü incelenir; kaynakları ve gelişimleri gözden geçirilir; gerek bireyler gerekse toplumlar üzerindeki etkileri ve bu etkilerin sonuçlan araştırılır; insanların ve toplumların barış ve esenlik içinde daha mutlu bir geleceğe yönelebilmeleri için ne yapılması ve ne yapılmaması gerektiği üzerinde durulur.

Masonluk, ne belli bir dinden ya da inançtan yanadır ne de herhangi birine karşı çıkar. Bunu, bireyin kendine bırakır.

Buna karşın Masonluğun yöntemi, ritüellerinde yer alan sosyal ve töresel nitelikli öğütleme ve aşılamalar, yalnızca Hıristiyanların değil, herhangi belli bir diğer dinin inançlılarınca, kendi dinsel benimseyişleriyle uyum içinde olmayabilir. Bu elbette böyle olacaktır; çünkü dünya yüzünde gerek gelmiş geçmiş gerekse varlığını sürdürmekte olan dinlerden her birinin arasında uyuşmazlıklar vardır.

Konuya salt belli bir dinin dogmaları ve inanç ilkeleri açısından bakılacak olursa; bu din ile Masonluk arasında da elbette uyuşmazlıklar hatta yer yer çelişkiler bulunacaktır. Bu durum, Masonluğun o dine karşı olduğunu göstermez. Fakat eğer o dinin inançlıları, hele o dini daha geniş bir çerçevede yaygınlaştırmayı öngörenler, Masonluğun kendi dinsel ilkeleri ve benimseyişleriyle tam bir uyum içinde olmasını isleyecek olursa; o zaman Masonluğun da o dine aykırı olduğu üzerinde göreli bir değer yargısına varmaları beklenmedik bir sonuç değildir.

Konu Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Masonluk olduğunda, buradaki temel sorun şudur: Amerikalı masonlar, öteden beri Masonluğu doğrudan Hıristiyanlık ile bağdaştırmaya çalışmakta ve Masonluğun Hıristiyan dini ile çelişkisinin olmadığını savunmaktadır.

Az önce de değinmiş olduğum üzere; John Ankerberg için Masonluk, salt Amerika Birleşik Devletleri’nde benimsenmiş ve uygulanmakta olan türdeki Masonluktur. Oradaki Masonluğun birçok derecesinde birtakım dinsel ilkeler, doğrudan Hıristiyanlığın Kutsal Kitapları’ndan yani Tevrat ile İncil’den alıntılar vardır. Ancak bu ilkeler ve alınlılar, gene de bu ülkede uygulanmakta olan tür Masonluğun genelde herhangi bir din ile, özelde ise Hıristiyanlık ile tam ve çelişkisiz bir uyum sağlamış değildir; çünkü bunu gerektirmediği gibi, aslında hiç de böyle olmamasını gerektirmektedir.

Ancak tüm bunlar bana göre öyle… Siz benimle bu görüşleri paylaşmamakta olabilirsiniz.

Dolayısıyla, John Ankerberg Masonluğun Hıristiyan dinine aykırı olduğunu ileri sürerken boş konuşmuş olmuyordu. Ancak bu görüşün yaratıcısı da değildi. Tarih boyunca birçok zaman diliminde ve birçok yerde Masonluğun Hıristiyanlığa aykırı olduğu ileri sürülmüştü. Belki de bu denli titiz ve tutarlı bir çalışma yapılmamıştı ama varılan sonuç aynıydı.

Buna karşın, masonları dinsel inanç ve benimseyişlerine göre oranlayacak olursak, dünya yüzündeki tüm masonların büyük çoğunluğunu gene de Hıristiyanların oluşturduğunu görürüz.

Bu durumda, ister istemez ortaya şöyle bir soru çıkar: «Nasıl oluyor da masonlar böyle bir çelişkiye düşebiliyor?»

Bu soruyu evrensel bir boyutla genel olarak değil de, salt Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Masonluk açısından yanıtlamaya girişecek olursak, üç ayrı olasılıktan söz edebiliriz:

a)   Masonlar ritüelin içeriğindeki dinsel nitelikli öğelere pek aldırış etmiyor; çünkü ya zaten dinsel inançları yeterince güçlü değil ya da Masonluktan bekledikleri şeyler başka.

b)   Masonlar, ritüelik kapsamın dinsel inançlarıyla çelişkili olduğunun pek farkında değil; çünkü dinleri uyarınca inanç gereklerini yeterince iyi bilmediklerinden, ritüellerinde yer alan dinsel öğelerin Hıristiyanlık ile tam bir uyum içinde olduğunu sanıyorlar.

c)   Masonlar, dinsel inançlarıyla ritüelin dinsel nitelikli öğelerini ayrı tutabiliyor; çünkü kendilerini dinsel dogmaların hiç olmazsa bir bölümünden -en azından akıl ve mantık ile bağdaşmayan ilkelerden- arındırabiliyorlar.

Bu seçenekler John Ankerberg Show’dan alınma değil. Zaten John Ankerberg’in konuya yaklaşımı uyarınca, bunlardan ilkinin üzerinde durmaya değmez; çünkü Masonluğun Amerika Birleşik Devletleri’ndeki sosyal yönü, Amerikalıların Masonluğa girişinin nedenleri ve bu bağlamdaki diğer etkenler, bu antimasonik kampanyanın ilgi alanının dışında kalıyor. Sonuncu seçenek ise, John Ankerberg’in yaklaşımı açısından kesinlikle söz konusu olamaz; çünkü ona göre «Bir Hıristiyan, önce dinini ve inancını, ne olması ve nasıl olması gerektiğince bilmelidir. Eğer bilmiyorsa öğrenmelidir. Ya mason olmalıdır ya da Hıristiyan. İyi bir Hıristiyansa, mason olmamalıdır çünkü bu olamaz. Mason olmak bir Hıristiyanı başka ve uyduruk bir dine yöneltecektir. Masonluğun ilkeleriyle Hıristiyan dininin doğru inançları bağdaştırılamaz ve bir arada yaşatılamaz.»
Masonluğun “başlı başına bir din” olduğu, bu kampanyada ileri sürülen görüşlerden bir diğeriydi. Bunun ayrıntılarına daha sonra gireceğim. Ancak bu aşamada bu konuya şöyle bir değinmek istiyorum.

Amerika Birleşik Devletleri özgür ve görünüşte laik bir ülke; bizim gibi anayasasında öyle yazmasa bile... Herkes inancında ve dinsel benimseyişinde serbest... İsteyen dinini ya da mezhebini değiştirir; isteyen inançsızlığı hatta ateistliği seçer... İsteyen gidip yeni bir tarikat hatta bir din kurar; becerebilirse bunu kurumlaştırır ve yaygınlaştırır. Buna karşın halkın büyük çoğunluğu gene de Hıristiyan inancına bağlıdır. Çeşitli mezhepler arasında Protestanlık daha yaygındır.

Antimasonik nitelikli girişimlerde, Masonluğun başlı başına bir din olduğu üzerine görüşler, bunu ileri sürenlerce kanıtlanmış sayılsa bile, bazı kimselerce yeterli bulunmayabilir ya da islenilen ölçüde önemli görülmeyebilir. Kimisi, bu kurumun kendine özgü bir inanç sistemi ve ritüelik uygulamalar dizisi üzerine kurulu oluşundan çok, kendi dinsel inançlarına aykırı, öteden beri bağlanmış olduğu dogmalarıyla çelişkili olduğunu gördüğünde daha çok etkilenebilir ve kendinden beklenen olumsuz tepkiyi ancak böyle bir durumda gösterir.

Masonluğun Hıristiyanlık ile uyumsuzlukları hatta Hıristiyanlığa aykırılıkları bulunduğunu ortaya koymak bu kampanyanın en etkileyici noktası olarak belirlenirken, bireylerden bu olası duygusal tepki bekleniyordu.

Bu konuda, önce birçok mason locasında yıllarca çalışmış, yüksek dereceler almış, çeşitli görevler üstlenmiş birkaç mason televizyon ekranına çıkarıldı ve programa canlı katkılarda bulunmaları sağlandı. Özellikle seçilmiş olan bu masonlar, önlük ve kordonlarını kuşanmış olarak bir mason mabedinde ya da dekorasyonu mabet gibi yapılmış bir stüdyoda Masonluğun bazı derecelerinin her birinde ayrı ayrı olmak üzere Amerika’daki localarda uygulanan ritüelik çalışma yöntemlerini anlattı. Dolayısıyla masonların o üstünde çok durdukları “sır” bir bakıma kalmadı sayılabilir. Her bir dereceye özgü işaretleri canlı olarak gösterdiler. Bu işaretlerin ve çeşitli masonik simgelerin ne anlama geldiği ya da ne anlamda kullanıldığı üzerinde açıklamalar yaptılar.

Sırası gelmişken değinmem gereken bir diğer nokta daha var.
Bu kampanyada Masonluğun ileri ve yüksek dereceleriyle pek az ilgileniliyordu. Simgesel (sembolik) derecelerde çalışmakta olan büyük locaların, her eyaletteki en yetkili masonik kuruluş olduğuna değiniliyor ve örgütsel düzen bakımından bunun ötesine pek geçilmiyordu. Yalnızca yer yer Masonluğun Hıristiyanlıkla çelişkili olduğunu göstermek bakımından çok daha kapsamlı malzeme kullanılması istendiğinde, bazı yüksek derecelerin ritüellerinden kısa pasajlar aktarılmasıyla yetiniliyordu.

Televizyon programlarında, bu programlara katılan masonların yaptığı açıklamalar üzerine John Ankerberg, kendilerine «Bütün bunları Hıristiyan inançlarıyla nasıl bağdaştırıyorsunuz?» diye ya da benzer anlamda bir soru yöneltiyordu. Masonlar da antimasonik nitelikli bir programda kendilerinden beklenen yanıtı vermekten geri kalmıyordu:

«Bu işaret, simge ve sözcükler, taşımakta oldukları anlamlar ve diğer ritüelik uygulamalarla birlikte değerlendirildiğinde; bunları Hıristiyan ilkeleriyle bağdaştırma olanağı yoktur.»

John Ankerberg mutlu oluyordu; yüzüne savını kanıtlamış olmanın utku duygusuyla karışık, belki de biraz alaycı görünümlü fakat gene de ciddiyetini yitirmeyen bir gülümseme yayılıyordu.

Masonluktaki ilkelerle Hıristiyan dininin ilkelerinin taban tabana zıt olduğunun gösterilebilmesi bakımından, yalnızca eski ve deneyimli birer mason olduğu söylenerek ekrana çıkarılan kimselerin görüşlerinin ortaya konuluşuyla yetinilmiyordu. Çünkü bu kişileri tanımayanlar, onlara hiç de inanmayabilir; bunun bir uydurmaca gösteri olduğunu sanabilirlerdi.

Bu nedenle gene eski masonik otoritelerin yazmış olduklarına dönülerek, çeşitli örnekler veriliyordu. İşte bu örneklerden biri:

«Henıy Wilson Coil, Masonik Ansiklopedi’sinde şöyle yazıyor: “Işık, her yerde uyanıklığın, bilginin, öğrenmenin, doğrunun simgesidir; bilgisizliği ve kötülüğü simgeleyen karanlığa karşıttır. Bu nedenle, törenlerde, adayın karanlıktan aydınlığa yöneltildiği belirtilir.”

Eğer Coil’in dediği doğruysa, hiçbir Hıristiyan doğruya sahip olmadığı, ruhsal bir bilgisizliğin ve kötülüğün egemen olduğu bir ortamda yaşamakta olduğunu itiraf edip locanın andını benimsememelidir. Kutsal Kitapta açıkça, tüm Hıristiyanların karanlık içinde olmadığı ve hepsinin gün ışığının çocukları oldukları belirtilmektedir.

Bu böyleyken, nasıl olur da bir Hıristiyan, İsa’nın öğretilerini yadsıyan mason ritüellerine uyum gösterir ve bambaşka dine hizmet eder?»

Masonlukta, bir insanın “yetkinlik” doğrultusuna girebilmesi için önce iyi ve doğru, onur sahibi ve erdemli bir kişi olmaya çalışması gerektiği önce kendi gerçeklerini, sonra da evrensel gerçekleri bilim ve akıl verilerine güvenerek araştırmaya girişmesi önerilir. Bu Amerika Birleşik Devletleri’nde uygulanan Masonlukta da böyle.

John Ankerberg buna çok takılıyor ve şöyle diyordu:

«Masonluk, bu tür öneri ve öğütlemeleriyle, Kutsal Kitapların ruhların kurtuluşuna ilişkin yargılarım yadsımış olmaktadır. Bir insan, bu dünyaya ilişkin doğruluk ve dürüstlük kavramlarıyla Tanrı’nın huzuruna çıkmayı nasıl göze alabilir? Üstelik Masonluğun bu önerisi yalnızca ilk üç dereceye özgü de değildir. Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti ile York Riti’nin toplam kırk derecesinin hepsinde, masonların bu dünyadaki iyi işlerinin Tanrı’nın indinde hoş karşılanacağı söylenmektedir.»

Çeşitli ritüellerden bu konuyla ilgili bazı pasajlar aktardıktan sonra da şunları ekliyordu:

«İşte, açıkça görülüyor ki, Masonluk locadaki kişilere, iyi insan olurlarsa Cennet’e alınacakları sözünü vermektedir. Oysa böylesine yanlış ve yıkımcı bir öğretinin Tanrı tarafından lanetlenmiş olduğunu biliyoruz.

Hiçbir Hıristiyan, dinine ve inancına böylesine karşıt, İncil ile böylesine çelişkili bir öğreti veren bu kuruma gitmemelidir; ne de onu zaman ve çaba harcayarak ya da parasal katkılarıyla desteklemelidir. Hele bu yanlış amentünün İsa’nın ve İncil’in doğru öğretileriyle bağdaştığım hiç sanmamalıdır.»

John Ankerberg, gene bu konuyla ilgili olmak üzere bu kez İncil’den ilgili pasajları verdikten sonra şöyle diyordu:

«İncil’deki bütün bu dizeler, Kurtuluş’un Tanrı’nın bir armağanı olduğunu gösterir. Kurtuluş, yalnızca Tanrı’nın bir lütfudur. Bireysel doğruluk ya da iyi şeyler yapıp etmeyle Tanrı’nın lütfunu kazanmamıza olanak yoktur. Bu nedenle de, bir locanın üyesi olmakla bir Hıristiyan mason, insanlara yalancılıkla nasıl kurtulabileceklerine ilişkin bir uyduruk yol gösteren yanlış bir amentü peşinde koşmaktadır.»

Bir diğer örneklemede gene Mackey’in ve Coil’in ansiklopedilerinden pasajlar aktarılıyordu. Her iki masonik yazar, yapıtlarında yer yer, bir mason mabedinde mutlaka bulundurulması gerekliği öngörülen “Kutsal Kitap” ile İncil’i özdeşleştiriyor, sonra da İncil’in “Tanrı’m dileğini yansıtan bir simge” olduğunu belirtiyorlar.

Bunun üzerine John Ankerberg Show’da, Mackey ve Coil’in görüşlerinin kimilerince yeterli sayılmayabileceği düşünüsüyle olsa gerek, diğer kimi masonik yazarların da bu konuya ilişkin benzer görüş ve açıklamaları veriliyordu. Bundan sonra da şöyle deniyordu:

«Masonik otoriteler şu üç konuda birleşmektedir: 1) İncil yalnızca bir simgedir; 2) Bir mason İncil’e inanmak zorunda değildir ve 3) Bunun yerine bir başka kitap da konulabilir.

Demek oluyor ki Masonlukta İncil “inanç ve tapınınım kuralı ve rehberi” değildir; yalnızca bir simgedir. Hepimiz simgenin ne olduğunu biliriz. Amerikan bayrağı özgürlüğün simgesidir. Bayrak kendi basma özgürlük değildir; yalnızca özgürlüğü simgeleyen bir kumaş parçasıdır. Aynı şekilde, Masonlukta öğretildiğine göre İncil de Tanrı’nın sözü değildir; yalnızca Tanrı’nın sözünü simgeleyen bir kağıt parçasıdır. Bu da İncil’in neden “locanın eşyasının bir parçası” olduğunu açıklar.

Masonluğa göre İncil işte budur: Bir eşya. Bayrak kumaştır; İncil de eşya. Bunlar sadece bir başka şeyi simgelemekte oldukları için önemli tutulmaktadır. Bu simge de masonları aslında bir başka doktrine yöneltmektedir. Bu böyleyken, İncil’in açıkça ve somut olarak “Tanrı’nın Sözü” olduğuna inanmakta olan bir Hıristiyan mason, nasıl olur da İncil’in Tanrı’nın Sözü olduğunu ve İsa’nın bunun üzerine kurulu öğretilerini yadsıyan bir organizasyona katkıda bulunabilir?»

Ancak bunun ardından Hıristiyan masonlara şöyle bir yol gösteriliyordu:

«İncil der ki; eğer bir insan ne anlama geldiği kendinden saklanmış olan bir ant verir ve sonra bunun anlamını kavradığında Tanrı’nın töresel yasasına karşı gelerek suç işlediğinin farkına varırsa, günahını açıklayıp bundan sıyrılabilir.»

Başa dönmüş oluyoruz. Hıristiyanlığa gönülden bağlı masonlara verilen öğüt açıkça şöyle:

«Masonluk sizi Tanrı’nın ve İsa’nın yolundan uzaklaştırır. Masonlukta kalarak dininize ve kutsal inancınıza ihanet etmeyi sürdürmeyin. Bugüne kadar bir yanılgıya kapılmış olabilirsiniz ama kurtuluş yolunuz vardır. Bu olanağı kullanın ve ruhunuzu şeytandan kurtarın. Masonluktan istifa edin ve günah çıkarın.»

Günah çıkaracak olanların bunu nasıl yapacağı da anlatılıyor, bu amaçla önce bir dua örneği veriliyordu. Ardından, bunun yeterli olmayabileceği, eğer kendilerine başvururlarsa gerekli yardımda bulunabileceği söyleniyordu. Kuşkusuz bu “yardım”, isteyenlere bazı kitap, kaset ve benzeri malzemenin gönderilmesinden oluşuyordu; “hediyesi karşılığında”. (!)

Çok uzattım. Bu noktada bir kısa ara vereyim; sonra devam ederim.
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 09, 2009, 07:27:02 öö
Yanıtla #21
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


MASONLUĞUN HIRİSTİYAN DİNİ’NE AYKIRILIĞI GÖRÜŞÜ II

John Ankerberg bu konuyu burada bitirmedi. Masonluğa alınacak adayların ve masonların, ritüelik olarak andiçmeleri gerektiğinde, bunun neden “Kutsal Kitap üzerine” yapıldığına ilişkin kendi yorumunu katıyordu:

«Masonlukta verilen antların en önemli yönü Masonluğa ve ilkelerine bağlı kalmaktır. Andiçecek kişinin bu andı kutsal saydığı kitap üzerine yaptırmasıyla, andın gücü artırılmış olmaktadır. Burada insanlar, kendi kutsal kitaptan üzerine, masonik dinsel inançlara uyacaklarına dair andiçmekte, bunu yaparken de farkında bile olmadan kendi kitaplarının öğretilerini yadsımış olmaktadırlar. Böylelikle Masonluk, her inancın kutsal simgesiyle alay etmektedir.

Gerek Hıristiyanlar gerekse diğer inançlarda olanlar dehşetli bir şekilde aldatılmaktadır. Neden Masonluk bir Hıristiyan‘dan İncil üzerine andiçmesini istemektedir?... Elbette öyle olacaktır; bir Hıristiyandan, Masonluğa bağlı kalacağına dair andiçmesi istenirken, bunu Kuran ya da Upanişad gibi hiçbir inanç bağlantısının olmadığı kitapların üzerine yapmasını istemenin bir anlamı yoktur.

Hıristiyanlar İncil’in kutsallığına inanmış olduğuna göre, kendilerinden onun üzerine andiçmeleri istenir. Diğer inançlarda olanların önlerine de kendi inançlısı oldukları dinin kutsal kitabı getirilir. Masonluğun, bu kutsal kitaplara, kişinin söz verişini yerine getirmesi için bir güç kaynağı olarak kullanmanın dışında hiçbir saygısı yoktur.»

John Ankerberg, kutsal kitapların Masonluktaki yeri konusunu kendine göre şöyle özetliyordu:

1. İncil locada yalnızca bir adayın kendi kendisini Masonluğa bağladığı bir büyük “ışık”, bir eşya parçasıdır.

2. İncil’e inanmak gerekli görülmemektedir, çünkü o Tanrı’nın dileğinin bir simgesi olarak alınır.

3. Masonluk, diğer dinlerin kutsal kitaplarını da İncil ile eşdeğer ölçüde buyurucu sayar; daha doğrusu hepsinin de buyuruculuklarını eşdeğer ölçüde yadsır.


4. İncil Tanrı’nın gerçek sözü olmadığını göre, ona gerçekten bağlanmak gerekmez.

5. Tanrı’nın gerçek sözü masonik doktrindir.

Hıristiyanlar bilir ki, İncil yadsınamadığı gibi, ne bir simgedir ne de okunacak bir alegoridir. İncil’e Tanrı sözü olarak inanmak ve uymak gerekir.

Masonluğun Hıristiyanlığa aykırı olduğunu ileri süren hatta kendine göre kanıtlayan hu kampanyanın tutunduğu bir diğer nokta, masonik ritüellerde yoğun bir dinsel nitelik bulunmasına karşın, İsa’nın adının hemen hiç, geçmemekle oluşu... Öyleymiş!... Bunun üzerine şunlar söyleniyordu:

«Masonluk, kendi dualarından ve Kutsal Kitap’tan yaptığı alıntılarından İsa’nın adını çıkarmıştır.

Çünkü Masonluk, insanları İsa’nın, yolundan saptırmaya çalışmaktadır, Hıristiyan bir masonu İsa’ya inanmamaya yöneltmektedir.

İsa’nın tanrısallığını yadsımaktadır; masonları İsa’nın buyrultusuna kaşı çıkmak üzere isteklendirmektedir.

İsa’nın, dünyanın kurtarıcısı olduğunu reddetmektedir; buna karşılık, ruhların kurtuluşuna ilişkin bazı eski paganist öyküleri yozlaştırılmış biçimlerde anlatmaktadır.

Masonluk, loca çalışmaları sırasında İsa ile ilgili olabilecek her türlü görüşmeyi yasaklamış, böylelikle masonların İsa’ya uymamalarını sağlamıştır.

Masonluk, bir Hıristiyan masona, Masonlukta onun diniyle ve Tanrı‘ya karşı olan görevleriyle çatışan hiçbir şey bulunmadığını söylemiş, bu yalan ile kendi üyelerini de aldatmıştır.»

Buradaki başlangıç noktası belki de doğru. Belki de masonik ritüellerde İsa’nın adı geçmez. Ancak başlangıç noktasından sonra yapılan yorumsal değerlendirme yanlış. Her ne ölçüde İncil’den alıntıları olursa olsun, bir ritüelde İsa’nın adının geçmemekte oluşu, Masonluğun bu peygamberi yadsıdığı ve masonlara da din ya da inançlarından uzaklaşıp bir başka doğrultuya girmelerini öğütlediği anlamına gelmez. Ancak fanatik dinciler böyle bir yorum yapabilir.

Bir karşı soru da şöyle olabilir: «Ritüellerde adı geçmeyen peygamber yalnızca İsa mı?»

Elbette bu soru John Ankerberg’e sorulsa, işin o yönünün onu ilgilendirmediğini söyleyebilirdi.

Ancak olay Masonluğun dine aykırılığı ile kalmadı; başlı başına bir din olduğu iddiası ile devam etti. Bir sonraki anlatımda ona geleceğim.
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 09, 2009, 10:39:07 öö
Yanıtla #22
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


MASONLUĞUN BİR DİN OLDUĞU GÖRÜŞÜ


John Ankerberg, Masonluğun başlı başına bir din olduğunu ileri sürüyordu.

Bu görüşünü kanıtlamak için önce dünya çapında ünlü ve hemen herkesin kullandığı Webster’in Yeni Dünya Sözlüğü’nden “din” sözcüğünün kısa ve standart tanımını aktarıyordu: “Tanrısal ya da üstün nitelikli insansal bir güce, ona boyun eğerek ve onun evrenin yaratıcısı ve egemen yöneticisi olduğunu benimseyip tapınarak inanmak; bu inanışın, bireysel tutum ve ritüel uyarınca uygulamaya konuşu”.

Bundan sonra gerek Mackey’in gerekse Coil’in masonik ansiklopedilerinden Masonluğa ilişkin tanımlamalarını oldukları gibi veriyordu. Bunlara bir de gene dünya çapında ünlü masonlardan Albert Pike’ın “Morals and Dogma” adı altında yayımlanmış büyük kitabından pasajlar ekleyerek görüşünü güçlendiriyordu.

Bu masonik nitelikli kitaplardaki tanımlamalarda Masonluğun kendine özgü bir din olduğu mu söyleniyor? Hiç sanmam. Yalnızca Masonlukta gerekli olan temel inanç ilkelerinden söz ediliyor kuşkusuz. Masonluk anlayışının tipik benimseyişleri yansıtılıyor. Ötesi bu ünlü masonik yazarlar Masonluğu kendi bireysel anlayışları doğrultusunda tanımlamıştır. Bu tanımlamaların tüm Masonluğa mal edilebilmesi aslında olanaklı değildir. Fakat Amerika’daki büyük locaların yarısı, bu ünlü kişilerin, MASONLUK konusu üzerinde birer otorite olduğunu peşinen bildirmiş durumdalar.

Ankerberg, bu masonların yapıtlarında yer alan “Masonluk” kavramına ilişkin tanımlamaları, sözlük ve ansiklopedilerden aldığı “din” sözcüğünün tanımlama ve açıklamalarıyla karşılaştırıyordu. Böylelikle, kendine göre Masonluk ile din arasında pek büyük bir fark olmadığını ortaya koymuş oluyordu.

Eğer Masonluk, gerçekten de 19. yüzyılın o Amerikalı masonik araştırıcı ve yazarlarının kendi görüş ve benimseyişleri doğrultusunda yaptıkları tanımlamalar gibi olsaydı; bence Ankerberg haklı sayılabilirdi.

John Ankerberg, bazı sorular ortaya atarak, bunların yanıtlarını Amerika Birleşik Devletleri’ndeki localarda uygulanmakla olan ritüellerin kapsamından çıkarıyordu.

Bu noktada, aktarımlarımı dikkatli yapacak ve onun her söylediğini buraya yazmayacağım. Bu forumun kurallarını çiğnememeye özen göstereceğim.

«1. Masonluk, tüm üyelerinin bir Yüksek Varlığa inanmalarım gerekli görür mü?... Evet!

Masonluk her loca üyesinin yalnızca Tanrı’ya inanmasını gerekli görmekle yetinmez. Aslında ateistlerin mason olmalarına izin verilmez.

Masonluğun kendi saygın tuttuğu yazarlarına göre, Tanrı inancı Masonlukta öylesine bir temeldir ki, bu olmazsa Masonluk diye bir şey kalmaz.

Her mason, daha Masonluğa girerken Tanrı‘ya inandığına ilişkin yemin vermek zorundadır.

2. Masonluk üyelerinin her birinin Tanrı’nın sözüne uymalarım gerekli görerek, Webster’in sözlüğündeki din tanımıyla uyum sağlıyor mu?... Evet!

Masonluğun birinci dereceden otuz iiçüncü dereceye kadar tüm ritüelik sistemi, masonlara Tanrı’nın sözüne (masonik görevlerini yerine getirerek) uymaları gerektiğini belirtiyor.»

Bu aşamada John Ankerberg’in gerçekleri saptırdığını söylemek olanaksız. Fakat Amerikan ritüellerinde böyle öğütlemeler var diye, Masonluğu hemen bir “din” olarak nitelemek yanlış bir yaklaşım.

Ankerberg, aynı şekilde yanıtladığı üçüncü sorusuyla bu konuda bir adım daha ileri gidiyordu:

«3. Masonluk, üyelerinin Tanrı ya evrenin yaratıcısı ve egemen yöneticisi olarak tapınmalarım isterken, Webster’in din tanımıyla uyum sağlıyor mu?... Evet!

Her mason, yaptığı iyi işlerle Masonik Tanrı’ya tapınmış sayılıyor. Böylelikle, doğrudan Tanrı’nın gelip içinde oturacağı bir kutsal mabet yapımına katkıda bulunduğu söyleniyor.»

İşte bu noktada John Ankerberg, bince Masonluktaki olguyu saptırmıştı. Bunun da salt onun konuya bakışı açısından toleransla karşılanabilecek bir yönü olabileceğini düşünüyorum.

John Ankerberg tam anlamıyla bir “dogmatik”. Onun indinde her söz ve her terim, açık ve kesin olan sözlük anlamıyla geçerlik kazanıyordu.

Ona göre; hiçbir sözcüğün bir içrek ve simgesel anlam taşımasının olanağı yok; eğer bir “mabet” sözü geçiyorsa, bunun anlamı ancak dinsel tapınım amacıyla kullanılacak olan somut duvarları ve çatısı bulunan bir bina olabilir.

Aslında insanın Masonluğu böylesine ayrıntılı bir şekilde incelemiş olan bir kişinin bu kadar basit düşünebileceğine ve simgeciliği, “simgesel dil” denilen şeyi anlayamayacağına inanası gelmiyor. Fakat bir antimasonik yaklaşımda elbette yer yer saptırmalar da olacak.

Ankerberg, uzun incelemelerden, örneklemelerden ve karşılaştırmalardan sonra, tüm değerlendirmelerini şöyle özetliyordu:

«Görmüş olduğumuz gibi Masonluk,

1) Din sözcüğünün tanımlamasıyla uyumludur;

2) Kendine göre bir kurtuluş planı sunmaktadır;

3) Kendine özgü bir amentü içermektedir;

4) Kendine özgü belirli inanç andını gerektirmektedir;

5) Kendi belirgin teolojisi üzerine kumludur;

6) Özel bir tapınım ritüeli uygulamaktadır; ve

7) Bir kilisede ya da bir sinagogda bulunanlara benzer simgeler kullanmaktadır.

Bütün bunlar, açıkça Masonluğun bir din olduğunu kanıtlar. Aradaki tek fark, Masonluğun, üyelerine kendini bir din olarak görmelerine izin vermemesidir.

Masonik araştırıcıların bile kabullendiği üzere, Masonluk bir din ise, o zaman neden hemen tüm masonlar Masonluğun bir din olmadığı görüşünde diretiyor?..

Nedeni şu: Eğer Masonluk bir din olarak bilinseydi, loca Masonluğa bu kadar çok dönme sağlayamazdı. Masonluğun niteliği üzerinde yalan söylemek, gerek eski üyelerin tutulabilmesi gerekse yeni üyeler sağlanabilmesi için gerekli gibi görünüyor.

Eğer siz bir Hıristiyansanız, bir başka dine geçmiş olduğunuzun farkında mısınız?»



İşte bu antimasonik kampanyanın en etkili vurgusu bu noktadaydı: Bir Hıristiyanın, Masonluğa girmesi durumunda farkında bile olmadan dinini değiştirmiş olduğuna ilişkin görüş...

Bu kadarla kalmadı. Dahası var. Bundan sonra sıra Masonluktaki törenlere gelecek. Onlar da çok ayrıntılı olarak anlatılıyordu ama ben yine bu forumun kurallarına uyarak yazacağım.

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 10, 2009, 08:49:13 öö
Yanıtla #23
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


TÖRENLER

John Ankerberg Show’un televizyon programlarında bir de localardaki ritüelik törenlerden örnek bölümler gösteriliyordu. Sanki yıllar sonra Kanal 7 onu taklit etmiş gibi ama onun gibi banal bir biçimde değil.

Burada, bir ritüelik yemin etme aşaması üzerinde özellikle duruluyordu. Bu yemin tarzının ancak bir dine özgü olabileceği fakat kapsamı bakımından da Hıristiyanlık ile olan çelişkileri bir kez daha vurgulanıyordu. Oysa bir başkasının bakış açısıyla, Amerika Birleşik Devletlerindeki localarda uygulanan ritüellerdeki bu yeminlerin kapsamı “özellikle Hıristiyanlaştırılmış” olarak nitelenebilir.

Belli ki bu gösteriler bir oyun ya da bu program için özel olarak hazırlanmış video bantlan değildi. Doğrudan bir gerçek locanın çalışmaları sırasında, renksiz fakat sesli olarak çekilmişti. Büyük olasılıkla eskiden bir mason, amatör olarak kendi locasında bu törenleri filme almıştı. Ancak televizyon programında bu konuda herhangi bir ayrıntılı bilgi verilmiyordu. Tıpkı Kanal 7 olayında olduğu gibi ama çok daha önce.

John Ankerberg Show’da gösterilen bu filmleri bir mason locasında çekilmiş olduklarını bilmeksizin bir başka yerde görsek, bir de önlükler ve kordonlar tümüyle masonik olmasa ve arada sırada “Masonluk” sözü de geçmese; sonra bize bundan ne anlamış okluğumuz sorulsa, ancak şöyle bir yanıt verebilirdik:

«Bu herhalde, dinsel nitelikli bir ezoterik tarikatın tekris töreninden bir bölüm olsa gerektir.»

Kampanyanın televizyon programlarında bir locanın oturumunda çekilmiş olan bu filmlerin gösterilişinin iki amacı olduğunu söyleyebiliriz:
a) Masonlukta uygulanan ritüeli yalnızca sözle anlatmakla yetinmeyip, canlı olarak da göstermek suretiyle; bir locadaki masonik çalışmaların tümüyle dinsel bir nitelik taşıdığını gözler önüne sermek;

b) Özellikle Masonluktaki yemin ile Hıristiyan inançlarına nasıl karşı çıkıldığını, Masonluktaki söz verişlerin Hıristiyan inançlarına oranla daha üstün ve öncelikli tutulmakta olduğunu vurgulamak.

Bu gösteriler Amerikalı masonları oldukça kızdırmış olsa gerek. Gösteriliş amacı bakımından değil, salt gösterilmelerinden ötürü.

Bu kampanyada, Masonluğun başlı başına bir din olduğunun kanıtlanabilmesi bakımından ortaya serilen daha bir dolu örnek vardı. Burada bunların hepsini anlatmam olanaksız. İçlerinden birinde, önce dünya yüzündeki büyük dinlerden bazılarındaki Tanrı inancının temel nitelikleri özetleniyor, sonra da şöyle deniliyordu:

«Masonlukta, bütün dinlerdeki Tanrı kavramının dönüp dolaşıp aynı noktaya vardığı söylenmektedir. Bu yanlıştır. Masonluk, bütün dinlerdeki Tanrı inancının masonik Tanrı benimseyişiyle uyum içinde olduğunu belirtisinde de yanılgıya düşmektedir. Dinlerdeki tanrıların hepsi aynı değildir. Kiminde kişilikli, kiminde kişiliksizdir; kiminde kutsal, kiminde değildir; kimine göre tek, kimine göre üç öğeden oluşur; bazısında sonsuz, bazısında belli bir kapsamdadır; birinde sevecenlikle dolu iken bir diğerinde acımasızdır. Tanrı’nın varlığını savunanların yanı sıra, var olmadığını ileri sürenler de vardır.

Dolayısıyla Masonluğun, bütün insanların tapındığı Tanrı’nın Masonluktaki Tanrı ile aynı olduğu üzerine görüşünün doğru olarak kabul edilebilmesi olanaksızdır. Masonluğun kendine özgü belirgin bir Tanrı kavramı vardır ve bu kavram hemen hiçbir dinin kendine özgü Tanrı kavramıyla uyuşmaz.»

Bütün bu sözler, gelişigüzel ve mesnetsiz atışlar değil. Özellikle Mackey ve Coil, masonik ansiklopedilerinde, kendi bireysel görüşleri uyarınca Masonluktaki Tanrı inancını anlatmış. Amerikalı masonlar arasında büyük bir çoğunluk bu masonik yazarların görüşlerini benimsediği, üstelik birçok büyük loca bu yazarları “Masonluğun Otoriteleri” olarak gösterdiği için, bir Amerikalı antimason da böyle yorum ve değerlendirmelere varırken kendince bir haklılık kazanmış oluyor.

“John Ankerberg Show” kampanyasında bu noktaya gelindiğinde, Masonluktaki “tolerans” kavramına değinilmeden de geçilmiyor ve şöyle deniliyordu:

«Masonlar, locanın tüm inançlara karşı “toleranslı” olduğunu ve tüm insanların inandıkları bir Tanrı’yı kabul ettiğini ileri sürerken, dürüstlükten sapmış oluyor. Gerçek olan, Masonluğun hiçbir dindeki Tanrı’yı kabul etmediği ve her dinin Tanrı inancım bir belirgin fakat garip “Masonik Tanrı” görüşüne dönüştürerek bunun adını da “Evrenin Ulu Mimarı” olarak koymasıdır. Masonluğun, tüm diğer inançlara karşı toleranslı olduğunu sahtece ileri sürüşü, değişik dinsel inançları olan kimseleri Masonluğa çekebilmek içindir. Uygulamadaki gerçekte, bir mason, kendi dinsel inançlarındaki Tanrı inancını terk etmek ve Masonluktaki yeni Tanrı inancını benimsemek durumundadır.»

Masonluktaki “tolerans” kavramının uygulamadaki yeri böylesine dar kapsamlı ve yanlış bir şekilde değerlendirildikten sonra, aslında bu kavramın “gerçekleri gizlemek için kullanılan bir perde”den başka bir şey olmadığı da ileri sürülüyordu.

(Devam edeceğim.)



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 11, 2009, 12:43:39 ös
Yanıtla #24
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Masonluk din değil,"İlim"dir.Yorumlama ilmi...Ahlaki değerlerin desteklediği yorumlama ilminin öğretilmesi ile üyelerinin fikir üretme becerisini oluşturmayı ve adım,adım geliştirmeyi hedefler bence.
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Eylül 11, 2009, 05:00:47 ös
Yanıtla #25
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay

Masonluğun güzel bir tanımı. Bir yerime saklayıp kullanayım. Ancak dikkatli de olmalıyım. Altına mutlaka "Ceycet, masonlar.org" yazsam iyi olur.

Sevgiler,
ADAM
 
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 11, 2009, 05:05:48 ös
Yanıtla #26
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay

Ben"O"yum,"O"ben değil...


Eylül 11, 2009, 05:28:07 ös
Yanıtla #27
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



MASONLUKTAKİ TANRI İNANCI ÜZERİNE GÖRÜŞLER

Masonluğun bir din olduğu ileri sürülünce, kuşkusuz bu “din”in kendine özgü bir “Tanrı inancı” da olmalıydı. “***” kavramının Masonik Tanrı’nın (!) adı olduğunu söylemek yeterli değil; bu Tanrı’nın niteliklerinin neler olduğu da ortaya konmalıydı.

John Ankerberg, bu konuda herhangi bir boşluk bırakmıyordu; önce Masonik Tanrı’nın, Hıristiyanlıktaki Tanrı inancı ile bağdaşıp bağdaşmadığını inceliyor ve şöyle görüşler ileri sürüyordu:

«Masonlukta Tanrı’nın birçok adı vardır. Birinci derecede ona “***” ya da “***” denir. İkinci derecede “***” ya da “***” adını alır. Üçüncü derecede “***” adı kullanılır.

Mavi locanın ikinci derecesinde (kalfalık derecesi), masona daha çok tanrısal “ışık” verilir. Bu aşamada bir mason “***” ile tanıştırılır ve kendisine bunun Tanrı’nın simgesi olduğu, onun kutsal adını yansıttığı söylenir.

Çeşitli dinden olan masonlar -Budistler, Hindular, Müslümanlar, Yahudiler, Hıristiyanlar, Mormonlar, Taoistlcr, Şintoistler v.b., hepsi bu Tanrı’nın huzurunda yemin ederek bu Tanrı’ya dua etmek üzere eğitim görürler.»

Burada ritüellerde geçen sözcükleri kullanmanın uygun düşmeyeceği görüşüyle “***” yazdım.

İşte bu aşama, John Ankerberg’in uydurmalara girişmiş olduğu noktaydı. Sanırım bunları kendi kafasından çıkarmıyordu. Birçok mason, zaman zaman bu konu üzerinde kendi bireysel yorum ve değerlendirmelerini ortaya koymuş olsa gerektir. Coil ve Mackey gibi ünlüler, kendi yapıtlarında yer yer başkalarının yapmış olduğu bu yorumsal değerlendirmelere de yer vermişlerdir. Bu da Ankerberg’in antimasonik kampanyası bakımından işine yaramış: almış kullanıyordu.

Bunların üzerine kendi görüşünü şöyle belirtiyordu:
«Masonluğa göre, insanların Tanrı’ya değişik isimler takmaları ve onun niteliklerini farklı şekillerde betimlemeleri, daha iyisini bilemeyişlerinden ileri gelir. Bu bilgisizliklerinin, bir ruhsal karanlık içinde bulunuşlarından kaynaklandığı söylenir. Masonluk, tüm insanların aynı Tanrı’ya tapınmalarının sağlanmasıyla bu karanlığın giderilebileceğini ileri sürer.»
Burada yine Ankerberg’in bilerek ya da kendi eğilimlerine aykırı düştüğü için Masonluktaki “karanlık” kavramını salt sözlük anlamı çerçevesinde değerlendirmeye yöneldiğini görmekteyiz. Kuşkusuz bundan daha önemlisi, “Masonların bireysel Tanrı inançları her ne olursa olsun birleşmeleri” şeklindeki ülkünün, “Masonların aynı Tanrı inancında birleşmeleri” şeklinde saptırılmış olması... Fakat Ankerberg bununla kalmış olsa gene iyi.

Bir programda Masonluğun bazı yüksek derecelerinde geçen bir sözcüğü ele aldı. Ya kendiliğinden ya da bir masonik kaynakçadaki yorumdan yararlanarak, şöyle bir yorum yaptı:
«İşte Masonik Tanrı daha sonraki derecelerde bu adı alır. İlki, Hıristiyanlığın Tanrısı olan “***” sözcüğüdür. İkincisi Doğu Akdeniz ve Mezopotamya’nın antik çağdaki ulu putu, sonuncusu ise, Eski Mısır’ın tanrılarından “Osiris”in kısaltılmış adıdır. Böylelikle Masonluk, kendine özgü ve paganist inançlar doğrultusunda bir yapay tarı oluşturmuş olmakladır.»

Masonluktaki başka sözcükleri de alıp, bunları da gene birer “Masonik Tanrı adı” (!) olarak niteleyebilirdi. Fakat öyle bir yaklaşım, ters bir tepki de yaratabilirdi. Bu durumda Masonluğun politeist bir din olduğunu ile sürmek gerekecekti. Bu kez bunu kanıtlamak gerekirdi ki, o zaman iş sarpa sarabilirdi. 

Enayi değildi Ankerberg. Hatta belki uyarılmış olsa gerek ki, birçok programı tekrarlanırken bu konuyu bir daha dile getirmedi.

(Daha bitmedi.)

Sevgiler,




ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 12, 2009, 10:30:47 öö
Yanıtla #28
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


MASONLUĞUN ZARARLI OLDUĞU GÖRÜŞÜ


John Ankerberg Show kampanyasının temel görüş ve aşılamaları uyarınca; bir insan, ancak İncil’e uyarsa ve İsa’nın dediklerini yaparsa “iyi” olabilir.

Dolayısıyla bu kampanyanın bir diğer görüşü de şöyleydi:

«Masonluk Hıristiyanlığa aykırı olup İncil’i yalnızca locanın dekoratif öğelerinden biri olarak aldığı ve masonları İsa’nın gösterdiği yoldan çevirdiği için; insanları olduklarından daha iyiye yönelebilmeleri bakımından hiçbir ise yaramaz. Aksine, bu bakımdan da insanlara zararlı olur.»

Bu konuda şöyle görüşler ileri sürülüyordu:

«İnsanın doğası, Tanrı karşısındaki durumu ve yanlışlıklarını nasıl giderebileceği konusunda locadaki öğretim ile İncil arasında büyük çelişkiler olduğu kolayca gösterilebilir.

Masonik ritüel, simgeleri ve amblemleriyle, insanın dinsel bakımdan günahkâr olmadığını, yalnızca geçici olarak ve ikincil değerde noksan kalmış olduğu üzerine bir öğretim vermektedir. Masonluk, günahın dinsel niteliğini kavrayamamıştır.»

Bundan sonra, Masonlukta geçen şu “ham taşın yontulması” simgesel deyişi, (Ben bu deyişi çok güzel buluyorum.) , âdeta alaycı bir yaklaşımla şöyle hafife alınıyordu:

«İncil’e göre, insan basitçe öyle bir çekiç çıkarıp bununla doğasının pürüzlerini gideremez. Günah, insana çok daha derinlemesine işlemiştir. Birkaç sivri ucu yontmak bu günah sorununu çözümleyemez; ne de insanın Tanrı’nın karşısına doğru bir şekilde çıkmasını sağlayabilir. Bu masonik öğreti, kutsal metinlerde insanın düşüşüne, bunun sonucu olarak insanın günahına ve Tanrı’nın kutsallığı ile günaha karşı tepkisine ilişkin söylenenleri tümüyle yadsımaktadır.
Çoğu localarda bulundurulan İncil ile çelişkili olmak üzere, Masonluk insanın doğuştan günahkâr olduğunu benimsememektedir. Masonlukta günahın ciddiyetiyle ilgili hiçbir kavram yoktur; Tanrı’nın günaha karşı olan tepkisel tutumuna da hiç değinilmemektedir. Bu özgün günaha inanmak konusunda Masonluk bu kavramı tümüyle yadsımaktadır.»

John Ankerberg, ileri sürdüklerinin birer gerçek olduğunu kanıtlayabilmek bakımından, ritüellerden çeşitli pasajlar aktarıyor ve Masonluğun günahı ciddiye almadığı için bu konuda işe yarar bir çözüm ve insan için bir çıkar yol getiremediğini de ekliyordu. Bundan sonra da sıra, İncil’de bu konuda neler yazılı olduğunun ve İsa’nın öğretisinin anlatılmasına geldi.

Kuşkusuz, eğer insanın İsa’ya ve İncil’e körü körüne inanması, doğanın gerçeklerine ilişkin bilimsel bilgi ve bulgulara hiç güvenmemesi, akıl yeteneğini de hiç kullanmaması, tümüyle dogmaya sarılması ve dogma ile çelişkili her şeyi bağnazlık ile yadsıması, böylelikle kendisini tek bir öğretiye tutsak etmesi uygun düşüyorsa, Ankerberg’in haklı olduğu bile söylenebilir.

Ne var ki, tarihin birikimi, bu yolun insanları hiçbir yere götürmediği gibi onları miskinliğe yönelttiğini, evrimsel gelişimi durdurduğunu, kötülükleri ve çirkinlikleri gidermede başarılı olamadığını, farklı dogmalara inanan insanlar arasında bölücülük yaratarak onları birbirlerine düşürdüğünü, böylelikle ne bireye ne de topluma barış ve esenlik sağlayamadığını göstermiştir.

John Ankerberg, Masonluğun felsefesi ile Hıristiyanlığın dogması arasındaki çok önemli bir çelişkiyi yakalamış… Fakat bu çelişkiyi, Masonluktaki görüş açısından değerlendirmeye hiç yanaşmıyordu; yanaşamazdı da. Masonlukta bir insanın doğuştan günahkâr olduğu benimsenir mi, bunu bilmiyorum. Benimseniyorsa, bence bu hiçbir şekilde akla ve mantığa sığmaz. Hıristiyanlar inanabilir; onlara bir diyeceğim yok. Ancak ben şöyle düşünüyorum: Her insan iyilik ve kötülük gibi birbirine karşıt öğeleri genlerinde taşıyarak doğar; doğuşta iyilik ağır basar, yaşamının sonraki aşamalarında yetkinliğe doğru ilerlemekte yetersiz kalacak olursa noksanlıkları belirginleşir, böylece kötülüklere eğilimli olabilir; ancak kendi bireysel buyrultusuyla noksanlıklarını giderip olumlu erdemler edinebilir. Masonluk, masonlara bu bağlamda yardımcıdır.

Ankerberg şöyle diyordu:

«Madem ki İncil Masonluğun Büyük Işığı’dır; o zaman Masonluk neden bir kerecik bile olsun imanları cehennem üzerine uyarmıyor? Ne mavi localarda ne York Riti’nin yedi derecesinde, ne de İskoç Riti’nin otuz derecesinde uygulanan ritüellerden birinde cehenneme değinililiyor. Hiçbir şey masonik locanın bu bakımdan insanlara yaptığı ölçüde kötülük edemez. Tanrı’nın gerçek kurtuluş yolunu reddetmek ve insanlara dünyada yaptıkları iyi işlerinin sonucunda otomatik bir şekilde cennete gideceklerini aşılamak olacak şey değildir.
Cennetin var olduğunu biliyoruz; çünkü İsa bize İncil’de onun varlığını söyledi. Tüm insanlık tarihi boyunca öldükten sonra dirilen tek kişi olduğu için, İsa’nın sözüne inanmak zorundayız.»

Ankerberg’in Masonluktan istediği şu: Dünya yüzünde gelmiş geçmiş tüm düşünürlerin insana ve insanlığa ilişkin sözlerine hiç kulak asılmayacak; bilimsel veriler bir yana atılacak; akıl çalıştırılmayacak; İsa’ya ve bir tek ona, onun da gerçekleri söylemiş olup olmadığı bilinmeyen fakat başka kişilerce aktarılmış varsayımsal sözlerinin tam ve kesin gerçekliğine inanılacak.

Bana sorarsanız olacak şey değil. Eğer Masonluk, bırakın Hıristiyanlığı, herhangi bir dinin ya da herhangi bir filozofik akımın kurucusu ya da önderini putlaştırarak, onu kendine eleştirilemez, sorgulanamaz ve yargılanamaz tek rehber edinecek olursa, işi biter.

Masonlar bu bağlamda Ankerberg’e bir şey söyledi mi, bilmem. Zaten söylemiş olsalar sonuç değişmemiştir ki.

Bunları anımsayınca içim sıkılıyor ama biraz daha devam edeceğim.

Sevgiler,



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 12, 2009, 06:03:27 ös
Yanıtla #29
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



John Ankerberg Show kapsamındaki antimasonik kampanyada Masonluğun bir diğer yönü daha, ya yanlış anlaşılarak ya da saptırılarak eleştiriliyordu. Şöyle:

«Masonluk, tüm dinleri birleştirdiğini, dolayısıyla tüm dünyayı tek bir kardeşlik birliğinde topladığını savunmaktadır. Ancak, tüm dünyayı Masonluğun tek bir dinsel kardeşliğinde birleştirmenin olanağı yoktur.»

Buradaki saptırma açık seçik bir şekilde belli. Masonlukta insanların bağlanmış olduğu dinleri birleştirmek gibi bir amaç söz konusu değil. Fakat konuya “Masonluk kendine özgü ve başlı başına bir dindir.” şeklînde bir yanlış önyargı ile girişince, Masonluğun tüm insanlara ve tüm toplumlara yönelik olan evrensel birlik ve beraberlik oluşturma amacı da saptırılıyor. Oysa bildiğimce Masonlukta öngörülen, tüm insanları ve tüm toplumları, din ve inançları nedeniyle aralarında hiçbir ayırım gözetmeksizin, böyle bir ayırımın gözetilmesine karşı çıkarak birlik ve beraberlik içinde toplayabilmek.

Gene de bu önyargılı yaklaşımın gerekçesinin nasıl oluşturulduğuna bakalım:

«Dünyadaki dinler tek bir kardeşlik birliği altında toplanamaz. Çünkü Budizmin, Hinduizmin, İslâmın, Yahudiliğin Hıristiyanlığın, Animizmin ve dünyanın diğer tüm dinlerinin hepsinin tanrısı başka başkadır. Bir de dünyada hiçbir tanrıya veya dine inanmayan yüzlerce milyon kişiyi düşünün. Masonluk bunu nasıl birleştirecek?»

İşle bu deyişi bence John Ankerberg’i ele vermiş ve Masonluğun üstünlüğünü göstermişti. Demek ki John Ankerberg’e göre farklı tanrı inancını benimsemiş olan insanlar bir araya getirilemez ve aralarında hepsinin paylaşacağı bir barış ve esenlik ortamı oluşturulamaz. Demek ki farklı tanrı inançları ve farklı dinler, insanlar arasında bölücülük tohumları saçıyor. Oysa Masonlukta bu olgu yadsınmadığı gibi, insanların evrensel boyuttaki birlik ve beraberliklerinin sağlanabilmesi için ne tüm dinlerin ve inançların ortadan kaldırılması ne de tüm insanların tek bir din ve tek bir inanç çatısı altında bir araya getirilmesi tasarlanıyor. Yanılıyor muyum?

Masonlukta tek istenilen ve peşinden koşulan ülküyü şöyle dile getirebilir miyiz acaba: “Dinleri ve inançları her ne ve her nasıl olursa olsun, tüm insanlar, dinlerinden ve inançlarından dönmeksizin, bunlara ilişkin benimsedikleri tapınım yöntem ve geleneklerini terk etmeksizin, birbirlerini sevgiyle, saygıyla, içtenlikle, toleransla kucaklasın; aralarındaki din ve inanç farklılıkları, birlik ve beraberlik içinde olmalarını etkilemesin.”

Fanatik dincilerin bir türlü benimseyemeyeceği bir yüce ülkü bu.

Konu “insanlığın birlik ve beraberliği”ne geldiğinde, John Ankerberg Show kampanyasında bu kez Masonluğun kötülenmesi bir yana bırakılarak eleştirilmesine girişiliyordu. Henüz Masonluğun dünya çapında kendi içindeki birlik ve beraberliği bile sağlamakta başarılı olamadığına değiniliyordu.

Kuşkusuz bu aşamada ben de biraz demagoji yapabilirim. Dinlerin birçoğunun kendi içindeki birlik ve beraberliği sağlayamadığını, birbiriyle uyumsuz çeşitli mezheplerin bunun bir göstergesi olduğunu söyleyebilirim. Söyledim bile...

Fakat bölücü değil yapıcı olmalı. Bu yüzden, antimasonik savları başka karşıt savlarla çürütmeye kalkışmanın gereği yok.

Masonluğun dünya çapındaki bölünmüşlük olgusu konusunda aslında John Ankerberg ve ekibinin yeterli ve gerekli ayrıntıda bir inceleme yapmış olduğu söylenemez. Bu konuyu ya hiç bilmiyor ya da üzerinde durmaya değer bulmuyorlardı. Yalnızca Oliver G. Street adlı bir masonun, bu konuda yazdıklarından alıntılar yapılmakla yetiniliyordu.

O masonu aradım ve kim olduğunu öğrendim. Bu konuya da kısaca değinen bir çalışma yapmış. Bu kampanyada kaynakçalarından biri olarak kullanılmış “Little Masonic Library” (Küçük Masonik Kitaplık) adlı bir derlemenin 4. cildinde geçiyormuş onun yazısı.

Masonluğun kendi içindeki birlik ve beraberliği dünya çapında henüz gerçekleştirememiş olduğu anlaşılınca, her ne kadar bu antimasonik kampanya açısından Amerika Birleşik Devletleri dışındaki Masonluk hiç de ilgi çekici değilse de, bunun da Masonluğu eleştirebilmek için kullanılmasından geri kalınmıyor ve şöyle deniyordu:

«Eğer masonlar kendi localarının içinde kardeşliği oluşturamıyorsa, kendileriyle aynı görüşü paylaşmayan dünyada nasıl sağlayacaklar ki?»

Buraya kadar iyi; zaten Masonluğu anlayamayan ya da anlamak bile istemeyen bir antimasondan ancak böyle kendi olumsuz yanıtını kendi içinde taşıyan bir alaycı soru şeklindeki eleştiri beklenir. Fakat bu olgu John Ankerberg için ya yeterince ilginç değildi ya da kampanyayı izleyenleri Masonluk ile ilgili bu tür bir yönde bilgilendirmekten kaçınmayı yeğledi ki, bu sözler de tek bir programda geçti ve yinelenmedi. Ancak şöyle demekten de geri kalmadı:

«Masonlar, tüm mason olmayanların bir ruhsal karanlık içinde yaşadığını ileri sürüyor. Bununla da kalmıyor, kendi inisiyelerine bile on üçüncü dereceye gelindiğinde, bundan önceki dinsel inançlarının batıl olduğunu söylüyorlar.

Buradan anlaşıldığına göre, Masonluk, dünyadaki tüm inançlar arasında yalnızca kendi öğretmekte olduğunun asıl doğru inanç olup, diğerlerinin tümünün yanlış bir batıl olduğunu aşılıyor. Böyle bir inançla, Masonluğun tüm dinleri bir ortak kardeşlik birliği alımda topluma arayışında olduğu söylenemez.»

Bana sorarsanız John Ankerberg’in sözleri bazı zaman bir masonu çileden çıkaracak niteliğe bürünüyordu. Elbette Masonluğun tüm dinleri bir ortak kardeşlik birliği altında toplama arayışında olduğu söylenemez. Çünkü Masonluk, tüm dinleri birleştirmeyi öngörmüyor ki. Masonluğun amacı, dinleri ve inançları ne olursa olsun, insanları birleştirmek. Yanılıyor muyum?

Masonluğun dinleri birleştirmeye yönelik bir öngörüsü olduğunu bence Ankerberg kendi kafasından çıkarıyordu. Çünkü onun indinde, birlik ve beraberlik ancak ortaklaşa benimsenen bir “Doğru Tanrı inancı ve doğru tapınım” (!) ile gerçekleşebilir.

John Ankerberg’in özellikle televizyon programlarında çok yumuşak bir tutumu vardı. Fakat görüntüdeki bu yumuşak tulumun ardında tolerans diye bir şey yoktu. Buna karşın, Masonlukta çok önemli ve çok değerli bir yeri olduğunu bildiğim “tolerans” kavramını eleştirmekten de geri kalmıyordu:

«Masonluk tüm dinlere saygılı ve toleranslı olduğunu söyler ama bu bir yalandır. Masonluk, diğer dinlerdeki inançlara ancak kendi inancıyla uyumlu olduğu sürece saygı gösterir. Masonluk, başkalarının dinlerine ve inançlarına saygılı olduğunu ve tolerans gösterdiğini söylemektedir ama aslında onları değiştirmeye çalışmaktadır. İnsan Masonluğu daha çok okuyup daha çok inceledikçe, onun kesinlikle açık ve yadsınamaz gerçeğini, Masonluğun tek ve gerçek din olduğuna ilişkin inanç ve iddiasını daha iyi anlamaktadır. Masonluk bu görüşe ne kadar karşı çıkarsa çıksın, bu böyledir.»

Eğer birisi sözünü “Bu böyledir; başka türlüsü olamaz.” şeklinde bitirecek olursa, zaten yapacak ve söylenecek bir şey kalmamış demektir. Bu olsa olsa o kişinin kibirliliğini, salt kendini ve aşın ölçüde beğenmişliğini ya da karşıt bir düşünüyü dinlemeye bile dayanamayacak ölçüde bağnaz, olduğunu gösterir. Bunlardan ilki küçüklük kompleksi ile bağdaşıktır; ikincisi ise korku ile kaynaşmıştır. Böylesine kısır bir yaklaşım, gerçeklerin araştırılmasının en büyük engellerinden biridir. Hiçbir sav, karşıtı olmaksızın kendi geçerliğini kanıtlayamaz; bu bir bilimsel gerçektir. Fakat fanatik dincilerin indinde dogmanın karşıtı yoktur; dogma, hiçbir kanıtı gerektirmeyen saltık gerçek olarak nitelenir.

Dolayısıyla, olanak bulunsa bile bu konuda oturup John Ankerberg ile ya da aynı görüşü paylaşan diğer kimselerle tartışmanın bir yararı olmasa gerek.

Kim bilir, belki de bu nedenle Amerika Birleşik Devletleri’ndeki büyük localar ve konu üzerinde engin bilgisi olduğundan kuşku duyulamayacak yüzlerce mason, John Ankerberg Show kampanyasına bir yanıt bile vermeye girişmedi. Belki yaptılar; ben bilmiyorum.

Eğer gerçekten girişmediyseler, doğrusunu yaptılar. O zaman buna hem akıllıca hem bilgece bir tutum denilebilir. Masonluğun, kendi amaçlarını gerçekleştirebilme doğrultusunda ilerleyebilmesi için, karşıtlarını ortadan kaldırması gerekmez bence.

Çok yazdım ama hâlâ bitiremedim.

Sevgiler,
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
715 Yanıt
833898 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 16, 2022, 01:01:59 öö
Gönderen: Behiye1921
22 Yanıt
28569 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 25, 2018, 08:54:51 ös
Gönderen: karahan
5 Yanıt
11050 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 01, 2007, 08:27:30 öö
Gönderen: Universal
7 Yanıt
14844 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 03, 2011, 12:08:18 öö
Gönderen: kmldmn
39 Yanıt
37976 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 25, 2017, 11:19:30 öö
Gönderen: gfeenatre
21 Yanıt
22876 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 03, 2013, 02:11:33 öö
Gönderen: NOSAM33
0 Yanıt
2610 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 22, 2008, 06:31:29 öö
Gönderen: Isis
53 Yanıt
33111 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 05, 2017, 08:16:44 ös
Gönderen: ADAM
6 Yanıt
13207 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 14, 2011, 12:35:12 ös
Gönderen: Mustafa Kemal
7 Yanıt
12258 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 23, 2012, 08:20:58 ös
Gönderen: hailstorm