Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Özde Ermeni Katliami  (Okunma sayısı 30983 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ağustos 06, 2007, 12:14:44 öö
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

işte efendim Ermeniler toprak talebiyle ayaklandi ve karşilikli bir çatişma ççikti yada yok Ermeniler Türkleri katl etti deniliyor. Sözde insafa en yakin gibi duran yaklaşim ise Ermeni, Süryani veya Asurilerin yada Kürtlerin katl değilde öldürüldükleridir.

Varsayalimki doğru ve Ermeniler toprak talebiylende ayaklanmiş olsun bu onlarin katlini vacip kilmaz ve meşrulaştiramaz. Ernmenilerin karşi tepkisel münferit saldirilarini da doğru olarak kabul edersekte gene bu Ermenilerin Türkleri katl ettiğini ve Ermeni katliaminin masumiyetini de gösteremez.

Adina katliam, soykirim, jenosit yada öldürülme ne dersek diyelim bilinçli ve sistemli olarak insanlari, azinlik yada halklari yok etmeyi amaçlayan niyet, girişim ve eylemlerin tümü katliamdir. Öldürülen tek bir kişide olsa bu gene katliamdir. Bir Ermeni Ermeni olduğu için öldürülüyorsa bunun adi katliamdir.

Bir katliamin katilam sayilabilmesi için bir halkin tümünü katl etmek gerekmez. Zaten 1,5 milyon Ermeni katl edilmiş (öldürülmüş değil) geriside kaçmiştir, kaçmasa onlarda katl edilip yok olacaklardir. Katliamin sözde bilimsel tanimina siğinanlara sormak gerekir, yok etme amaci olmasada 1,5 milyon insanin öldürülmesi nedir acaba ?

Aslinda Türk devletinin Ermenilere karşi olan düşmanliği katliam sonucunun nedenleridir. Türk dilinde Ermenilik bir küfür olarak kulanilmiştir. „ Ermeni oğlu Ermeni, Ermeni dölü, alçak Ermeniler“ vs. gibi.

Örneğin devlet yakaladiği veya katl ettiği Kürt Gerillalarini Ermenilerle ilişkilendirmek için, sünetsiz olduklarini söyleyerek halkta yaratiklari nefrete hedef etmek istemiştir.
Bu bugünde böyledir geçmiştede böyleydi.

Daha Inünö döneminde sertleşen siyasi rekabette birbirlerini en ağir itham etmek için Ismet Inenö Demokrat Parti başkani Kasim Gülek için sünetsizdir demiş, oda Ismetin kizi terbiyesizlik yapmiş bunu babasina anlatmamaliydi demiştir.

Bütün bunlar Ermenilere karşi olan niyetleri gösteriyor.
Şimdilerde ise yeni bir keşif olarak devletin Ermenileri katletmediğine kanit olacakmiş gibi Türkiye başbakani Tayip Erdoğanin katliamin araştirilmasi için devlet arşivlerinin açilmasi önerisini Ermenilerin kabul etmemesine sarilanlar var.

Bir kere Ermeni katliami Ermeniler için yalniz Ermeniler için değil bir çok tarihçi, devlet ve halk için tartişiamayacak kadar kesindir. Bu bir, ikincisi diyelimki Ermeniler yanliş yaparak ve yine diyelimki haksiz olarak bunu kabul etmeseler bunun Ermenilerin katl edilmediğine ispat olacağini kim söyleyebilirki ?

Sonuç olarak Ermeni katliami bilinen, inkar edilmez bir gerçektir. Bu katliamda din çelişkiside kulanilarak Kürtlerde kulanilmiştir. Ama bu bir devlet politikasinin sonucudur. Ermeniler kadin, çoluk, çocuk demeden katl edilmiş ve mallarina el konulmuştur.
Türkiyenin yapmasi gereken inkar değil dürüsteçe Almanlarin Yahudi katliamini kabul edip özür dilemesi gibi Ermenilerden özür dilemesi gerekir.

Bu katliamin hala yaşiyan canli Kürt taniklari vardir. Hatta yaşayan katliam artiklari da vardir.

Bunlardan bizzat benim kendi tanidiklarimda vardir. Katliamdan kurtulup sonra müslümanlaşan ve benim bir akrabamla evli olan Ermeni asilli bir kadinin bana katliamla ilgili anlatinimi aynen aktarmak istiyorum: “ Ailemden bazilari öldürüldü geriye kalanlar ise kaçtilar, ben ise 6-7 yaşlarinda olduğum için kaçamadim ve onlarda can telaşindan beni alamadan kaçtilar. Sonra ben bir samanliğa saklandim, ikinci gece hem korku hemde acliktan ağladiğim için oradan geçen köylü bir Kürt beni alip evine götürdü. Gizlice beni besledi çünkü devlet öğrense bu suçtu ve bu onunda sonu olurdu. Bir kizi gibi beni büyüttü ve evlendirdi. Benim eski gerçek ismin Peyruz du.” Işte devletin sözde dediği Ermeni katliaminin özünü anlatan canli bir gerçek ve daha niceleri de vardir.

Ermeni katliamina sözde demek, gizlemek yada Ermenilerin Türkleri katlettiğini iddia etmek, bu katliamin vebali ve gerçeğini ortadan kaldiramayacak bilakis ağirlaştiracaktir.


                                                Nazlı ceylan canlı tanığı anlatıyor.
« Son Düzenleme: Ağustos 06, 2007, 12:23:23 öö Gönderen: shemuel »


Ağustos 06, 2007, 12:17:05 öö
Yanıtla #1
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

Alman orduları 2. Dünya Savaşı’nda Paris’e girdiklerinde, işgalci subaylar bir resim atölyesinde, tanımadıkları bir ressamla karşılaşırlar.. Ressam, ünlü Pablo Picasso’dur ve üzerinde çalıştığı tablo da, 1936-39’daki İspanya İç Savaşı’nın derin acılarını yansıtan meşhur ‘Guernica’ tablosudur.

Alman subaylar ‘Bu tabloyu siz mi yaptınız?’ diye sorarlar, hayranlıkla...

Picasso, ‘Hayır!’ der; ‘Siz yaptınız!’


Ağustos 06, 2007, 12:22:00 öö
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

yukarıda yazdığım yazı Nazlı ceylan isminde bir şahsın anlatımıdır


Ağustos 06, 2007, 12:23:59 öö
Yanıtla #3
  • Ziyaretçi

Shemuel ne yapmaya çalıştığını anlayabilmiş değilim. :( Etnik kökenin hakkında şüphelerim var. Ortada bir katliam vardır ama bu Türklere uygulanan hunharca bir katliamdır. Buarada yazınında kaynağını belirtseydin güzel olacaktı. İstersen ben belirteyim yazı kurdinfo isimli pkk sitesinden alıntıdır.


Ağustos 06, 2007, 12:29:09 öö
Yanıtla #4
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

                          ŞOĞER ABRAHAM TONOYAN'IN ANLATTIKLARI
                             (1901, MUŞ, VARDENİS K. DOĞUMLU)


Dedemin adı Hovhannes'ti; ninemin adı ise Kişmiş. Sultan döneminde dedemi zorla İstanbul'a götürmüşler; hapse atmışlar. Dedem hapiste ölmüş.

1901'de Muş'un Vardenis Köyü'nde doğdum. Köyümüzde 800 hane Ermeni vardı. Köyümüzün içinden Meğraget geçerdi. Yağmur yağar, balıklar sudan dışarı çıkardı. İçecek suyu çeşmeden testiyle taşırdık.

Köyümüzdeki evlerin damları toprakla kaplıydı. Tandır evin ortasındaydı. Her gün lavaş ekmeği pişirirdik. Evin dışında ocak vardı; içinde çalı çırpı, odun yakardık. Dış duvarın altına üzerlerinde demir haç bulunan iki taş yerleştirilmişti.

Yaşadığımız ev büyüktü. Bahçemiz yoktu. Evimizde özel bir yer vardı; orda katlanmış yatakları üst üste yığarlardı, yataklar tavana yaklaşırdı. Karyola yoktu. Karanlık bir dünyaydı. Koyun, inek, manda, kısrak beslerdik. Buğday, mercimek, keten ekerdik. On iki mandamız, sekiz ineğimiz, iki yüz koyunumuz vardı. Sabanımız vardı. Beş-altı ev birleşerek birlikte tarlaları sürer ve ekim yaparlardı. O kadar çok buğday ekerdik ki, ürünü koyacak yer bulamazdık.

Toprak Türke aitti. Türke toprak vergisi öderdik. Buğday ekerler, biçerler, kepeğini rüzgârda savururlar, harman döverler, iş bittiğinde Türk devletinden birisi köy muhtarıyla gelir, yanında da bir odun getirirdi. Odunla [buğday yığınlarının çevresinde] çizgiler çizer. Yedi ölçeği buğdayın sahibine verir, bir ölçeği ise alır götürürdü. Nohut, mercimek ve kendirden vergi almazdı.

Evimizde herkes üzerine düşen görevi bilirdi; görev ayrımı yapılmıştı. Evin içinde yedi kadın, gelin ve kaynana birbirleriyle barışık olarak yaşarlardı. Yaşça en büyük olan yönetirdi. Evimizin gelinleri şunlardı: Voski, Maryam, Nare... Akşam çocuklarla karktik* oynardık.

Akşam ve sabah herkes kiliseye giderdi. Yaşlı kadınlar, gelinler, kızlar giyinip kuşanıp kiliseye giderlerdi. Bayramlarda oruç tutardık. Her gün ayin yaparlardı. Köyümüzde iki papaz vardı. İkisini de Türkler öldürdü. Bizde dini tören yapılmadan evlenilmezdi. Gelin iyi kumaştan dikilmiş bir elbise ve bir de ceket giyerdi. Başında, üzerine gümüş bir daire konulmuş bir başlık bulunurdu. Yüzünü sarı-yeşil-kırmızı renkli kumaşlarla örterdi. Çocuk doğurana kadar yüzü örtülü kalırdı. Gelinin elbisesi ipekli bir kumaştandı, kadifeydi. Bizim memleketin elbiseleri iyiydi. Kızları 13-14 yaşından itibaren evlendirirlerdi. Yirmi yaşına gelince onunla evlenmezler, "büyük, evde kalmış" derlerdi. İstedikleri kadar çocuk sahibi olurlardı. Kızın çeyizine yorgan, döşek, yastık, şal, çorap koyarlardı. Hediye olarak altın yüzük, altın gerdanlık verirlerdi. Karnavalda davul zurna çalar, oynar, yer içerlerdi. Biz helva, kete yapardık. Oruç tutulan günlerde zeytinyağında pişi böreği yapardık.

Memleketimiz sıcaktı. Bir çardak vardı; sıcak günlerde orda oturup muhabbet ederlerdi. Kadın milleti çalışmaz, ev işlerini yapardı. Hava sıcak olduğunda her gün nehirde yüzerdik. Su kuyusu vardı. Göl gibi bir yer kazmışlardı. Kısraklar içinde yıkanır, sonra da su tarlalara akıtılırdı.

Muş Şehri'nde doktor yoktu; hekim vardı. Çok sağlıklıydık; iyi yaşardık. Tasalanacak bir şeyimiz yoktu.

Köyümüzde bir okul vardı. On köyün çocuğu köyümüzdeki okula gelirdi. Okul erkek çocuklar içindi. Kızlar okula gitmez, evde el işi yaparlardı. Köyümüzde bir hoca vardı. Kitap vardı. Köyümüzün halkı İncil ve Ermenice kitaplar okurdu.

Hürriyet'e kadar Ermenileri askere almazlardı. Amcam askere alındı.

Kürt köyünden Kürt dostlarımız vardı; evimize gelirlerdi. Kürtlerin tabak, kaşık ve bardağı yıkanıp ekmek ambarının altına konurdu. Onlarla yemek yemeye hakkımız yoktu. Amcamın oğlu katliam sırasında 10 yaşındaydı. Kürt dostumuz onu götürüp kurtardı. Kürt Türkten iyiydi. Türklerin arasında da hem iyi hem de kötü olan vardır; Kürtlerin arasında da iyi ve kötüler vardır, Ermenilerin içinde de. Her milletin içinde de hem iyiler hem de kötüler bulunur.

Nurlar içinde yatsın, Margar hoca devrimciydi; askerlere karşı savaştı. Onu Muş Şehri'ne götürüp darağacına çıkardılar. Türkler onun boynunu vurdular. Ermeniler onun kafatasını altın vererek satın alıp Muş'taki Aziz Karapet Manastırı'nın duvarının dibine götürüp gömdüler. Diyorlar ki, her dua edildiğinde mezarına nur inermiş. Margar'ın mezarı Ermenilerin ziyaret ettiği kutsal bir mekândı.

Katliamdan önce askere alma bahanesiyle Ermeni gençlerini topladılar; götürüp katlettiler.

Babam Abraham'ın tüfeği vardı. Türkler gelip kendi silahıyla onun üzerine ateş açtılar; boynuna bir urgan geçirip, sürükleyerek götürdüler ve onu ateşin içine atıp yaktılar. Annem Altun bunu görünce, dayanamadı; öldü. Erkek kardeşim Hovhannes on gün annemin sütünü emdi. Ben ve erkek kardeşim öksüz kaldık.

1915 yılının Vardavar günü katliam yapıldı. Türk askerleri Dağıstanlı Çeçenler getirip bizi katlettiler. Bizim köyü yağmalamaya geldiler; koyunları, mandaları ve malları alıp götürdüler. Güzel olanları götürdüler. Halamın bir oğlu vardı; o gece gündüz benim yanımdaydı; onu da götürdüler. Erkek kalmadı. Küçük büyük herkesi toplayıp, Avzut Köyü'nün ahırlarına doldurdular; onları ateşe verip diri diri yaktılar. O ahırlar o kadar büyüktü ki; şimdi bizim kolhozun ahırları kadardı. İnsanları Malkhas Mardo ahırlarına doldurdular; ahırların etrafına ot yığınları yığdılar; üzerlerine de gaz döküp ateşe verdiler. Babamın evinden 60 kişi o ahırlarda yandı. O gördüğüm günü, lao, düşmanım görmesin. Sadece ben ve erkek kardeşim kurtulduk. O günü ben kendi gözlerimle gördüm lao! Önce, güzel gelinleri ve kızları götürüp Türkleştirdiler; ne kadar genç erkek-bebek var idi ise annelerinin kucağından kapıp zaptiye yapmaya götürdüler.

Duman ve ateş ahırı sardığında, millet başladı öksürmeye ve boğuldu. Anneler çocuklarını unuttu, lao! gerçek bir Sodom-Gomor durumuydu. Yanan insanlar koşuşturup, duvarlara çarpıyorlardı; yere düşen kendi çocuklarını ayakları altında çiğniyorlardı. O gün kendi gözlerimle gördüğümü, lao! dağlardaki kurtlar görmesin. Diyorlar ki, o günü gören Türk molla, dayanamadı, kendini astı. O karışıklıkta insanların büyük bir kısmı boğularak öldü. Ahırın çatısı çöktü; çöktü, ölülerin üzerine düştü. Keşke ben ve küçük kardeşim de yanan 60 kişi gibi yansaydık da o imansız insanların acımasız ve Allahsız kanununu görmeseydik. Köyümüz Vardenis'i, Mışakhışen, Ağbenis, Avzut, Khıvner ve çevredeki diğer köylerin bütün sakinlerini ahırların içinde diri diri yaktılar. O gördüğüm günü benim düşmanım görmesin. Aramızda çok yaşlı bir kadın vardı; onu tanıyanlar ona Polo Arşak'ın kaynanası derlerdi. O kadın belki 100 yaşındaydı. Duman ahıra girmeye başladığında, genç ve çocukları topladı; onları yüzüstü yere yatırdı; analarını da çocukların üstüne yatırdı. Benim erkek kardeşimi de yere yatırdı. Önlüğünü de çıkarıp üstüne attı; beni de erkek kardeşimin üstüne yatmaya, ne kadar ağlayıp sızlasa da kalkmasına izin vermemeye zorladı. Tanrı ruhunu aydınlatsın; onun ruhu bir ışık parçası olsun. O kadın dedi ki: "Lao, ağlayarak bir yere varılmaz! Öyle bir yapmalıyız ki, her aileden bir oğlan kurtulsun, ateşten çıksın, ki onların ocağının dumanı sönmesin, ki, Allahsız ve vicdansız Türkün yaptıklarını dünyaya anlatsın. Millet! Umudunuzu kesmeyin! Kendinizi kaybetmeyin! İnancınıza sımsıkı bağlı kalın! Naçar insanın Allah'ı büyüktür; belki bir kapı açar" Ben vücudumla kardeşimin üstünü kapladım. Ahırın pisliğinin içinde, ağzının burnunun üstüne düşmüş zavallının nefesi kesiliyor, dışarı çıkmak istiyordu. Uzun süre ağlayıp sızladıktan sonra bayıldı ve sakinleşti. Ahırın kirişleri yanınca, dam çöktü; ahırın üstünde bir gedik oluştu; alev ve duman o delikten dışarı çıktı; bize de hava geldi. Artık hava alabildiğimizden, ben ve amcamın kızı Areg, bilincini kaybetmiş olan erkek kardeşimi elinden kolundan tutarak dama çıkardık. Ben ve Areg de yanmış kirişlerin, cesetlerin üzerine basarak o gedikten dışarı çıktık. Dışarı çıktığımızda, Türk askerlerin çember oluşturmuş dans edip eğlenmekte olduklarını gördük. Onların söylediği şarkı bugüne kadar kulaklarımda çınlar: 'Yori yavrum yori!' [yürü yavrum yürü] deyip kılıçlarını birbirine çarptırarak dans ediyorlardı. O oyun, lao! artık hiçbir Ermeni evinde oynanmamalı. O vicdansız, Allahsız, vahşi hayvanların oyunudur lao! O oyunu oynarken bizi görmediler. Ben erkek kardeşimi sırtıma alıp kaçtım. Kaçtım, yakın kamışların arasına girdim. O kamışlara "şamb" derler. Karanlık basınca erkek kardeşimi alıp kaçtım; ne kadar zaman, ya da nereye kaçtığımı bilmiyorum. Bir de baktım ki, bizim tarafımıza doğru insanlar geliyor. Kardeşimi alıp bodur ağaçların arasına saklandım. Birden, o insanların Ermenice konuşmakta olduklarını duydum. Koşup onların grubuna katıldım. O grup Andranik'in grubuydu. Ben onun ayaklarının toprağının tozuna kurban olayım! Biz yürüdük, nereye gittikse Türk önümüzü kesti. Andranik'le Khoy yoluyla İran'a gittik; Türk önümüzü kesti. Kaçıp Nahcıvan'a, Karabağ'a, Kapan'a, Goris'e, Sisyan'a ve Sevan'a gittik... Eh! lao! nereye gidip eziyet çekmedik ki!... Goris yaylalarından da bu Talin'e geldik. O gördüğüm günü lao! düşmanım görmesin.

Ya Sisyan'ın ya da Goris'in bir köyünde, ki o köyün adı Ağudi-Vağudi idi, muhacirler tarlalardan başak toplamış, toplam 5-6 kilo kadar buğday elde etmişlerdi. 8-10 küçük çocuk vadideki değirmene o buğdayları öğütmeye gitmişti. O körpeler gidip geri gelmediler. Erkekler kalkıp gittiler ki, ne görsünler! Gözlerim kör olsa da görmeseydim. O Azerbaycanlı Türkler çocukları değirmenin şöminesine doldurup ateşe vermiş, diri diri yakmışlardı. Lao! burdaki Türkler memleketimizdeki Türklerden hiçbir bakımdan farklı değildi. Doğrusunu istersen, bunlar bizim memleketimizin Türklerinden daha Allahsız ve zalimdi.

Gidip Andranik Paşa'ya çocukların şömineye doldurulup diri diri yakıldığını anlattılar. Andranik Paşa astrakan postundan yapılmış başlığını çıkarıp, yere çöktü ve mutlaka intikam alacağına yemin etti ve yeminini de yerine getirdi. O köyün Türklerinin hakkından geldi. Kurban olayım Andranik'in ayağının tozuna...

1922'de buraya, Talin bölgesinin Mehriban, şimdiki adıyla Katnağpyur Köyü'ne geldik. Bu Katnağpyur Köyü Ermeni köyüymüş. Türkler gelip kiliselerimizi yıkmışlar. Şose yapımı sırasında toprağın altından Khaçkarlar** çıktı. Sasun'un Arpi Köyü'nden Grigor Tonoyan'la evlendim. Kocam bizim köyün sovyetinin ilk başkanı oldu. Eğitimsizdi, ama çok akıllıydı. Şansızlığımdan o da 1955'te vefat etti. Dokuz evlat yetiştirdim. Çocuklarımın isimleri şöyledir: Ağavni, Varduş, Gülnaz, Mıkırtiç, Sargis, Vaçakan, Hıreğen, Anahit ve Şuşik. 36 tornum ve torun çocuğum var. Benim çocuklarım iyidir; hiçbiri de serseri olmadı.

Erkek kardeşim Kars Amerikan öksüzler yurdunda öğrenim gördü; iyi bir öğretmen oldu. Keşke öksüzler yurduna göndermemiş olsaydım; yanımda kalıp çoban olsaydı. Evlenip çocukları olsaydı; Türklerin eksilttiğinin yerini doldursaydı. Çocuk yaştaki erkek kardeşimi Türkün kılıcından ve ateşinden kurtardım; sandım ki, artık kılıç da yok, ateş de. Dedim: burası Ermenistan; artık ne Türk var ne de ateş. Dedim: okusun, okur yazar adam olsun ki, başımızdan geçenleri dünyaya anlatabilsin. Nerden bilebilirdim 37 sürgününü göreceğimizi.

Kardeşim Hovhannes Abrahamyan 1912'de*** Muş'ta doğmuştu. Kardeşim öksüzler yurdundan gelip, Rusya'nın Krasnodar kentine gitti. Sonra gelip Meğri, Aparan okullarına müfettiş, Talin, Azizbekov'un Gındevaz Köyü okuluna müdür oldu. 37 yılında Daşnak olmakla suçlandı. 37 yılı hasat yılıydı. Götürdüler, çok götürdüler; biricik erkek kardeşimi de götürdüler. Kardeşimi Çarents ve Ağasi Khancıyan'la ilişkilendirip götürdüler. Götürdüler ve onun başını yediler. Vahşi hayvanların ağzından kaçırıp kurtardım; getirip imansız sırtlanın ağzına koydum. Allahsız, imansız sırtlan biricik kardeşimi götürdü; götürüp yedi. Gece gündüz ağlarım. Mezara kadar ağlayacağım. Mezar taşıma erkek kardeşimin adının da yazılmasını istiyorum. Şimdi de bu geniş ve büyük dünyada yapayalnızım; hiçbir şeyim yok; kimsem yok; çocuklarımdan başka kimsem yok.

Sargis oğlum tek umudum-koruyucum. Yukarda Tanrı, aşağıda Sargis. Sargis oğlum benim elimden tuttu, Felaket anıtına gittim; ağlaya-sızlaya oraya çiçek bıraktım; sandım ki, diri diri yakılanlar ordalar; benim öldürülen yakınlarımın mezarı budur. Çok ağlıyorum; memleketimize gitmek istiyorum. Gideyim bizim Meğraget'imizin tatlı suyunu içeyim; güzel dağlarımızın temiz havasını içime çekeyim, güzel memleketimizin. Bizim memleketimizin tadı ve kokusu başkadır lao! Memleketimize gitmeyi çok istiyorum. Allah'tan diliyorum ki, ben görmesem bile, benim çocuklarım, benim torunlarım Muş Şehri'nin aynı Yerevan Şehri gibi Ermenistan'ın parçası olduğunu mutlaka görsünler.

Ermenilere umut, sevgi, inanç, saygı ve vicdan diliyorum. Bu devlet iyidir; ama Tanrı'ya inanmıyor. Eğer vicdanın varsa, adilsin, senin ruhun kutsal demektir.


* Karktik: 3-5 küçük taşla oynanan bir oyun
** Khaçkar: Taşın oyulmasıyla yapılmış haç.
*** Bu anıyı aktaran Şoğer Tonoyan'ın kardeşi olan Hovhannes Abrahamyan ile Yeğişe Çarents arasındaki dostluğu bize oğlu doktor Sargis Tonoyan anlattı. Anlaşılıyor ki, Çarents ve Hovhannes 1937'de aynı hücrede kalmışlar. Tarih bilimleri doktoru Albay Armenak Manukyan Ermenistan Cumhuriyeti Devlet Güvenlik Arşivleri'nden 'O "Kapital"ı yaktı' başlıklı hiç yayımlanmamış şiiri bulup çıkarmıştır. Büyük şair o şiirde hapis hayatından bahsediyor ve bizim çilekeş anlatıcımız Şoğer Tonoyan'a da birkaç dörtlük armağan ediyor:

Tornunun elinden tutmuş
Sırtında da bir bohça,
Yaşlı Şoğo boynu bükük
Nöbetçiye yalvardı.
-Köyden geldik, üç gündür
biz sıra bekleriz
Azıcık ekmek ve giysileri teslim etseniz.
Ama onu dinleyen kim!
-Hapishane müdürü geldi, dediler
-Şoğo koştu yanına.
-Yine görüş hakkında mı?
Yarın!...


Ağustos 06, 2007, 12:30:42 öö
Yanıtla #5
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

“Düşmanlarınızı kötülemeyin, onlar sizin eserinizdir.“

                                                                                         William Hazlitt


Ağustos 06, 2007, 12:31:20 öö
Yanıtla #6
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay



Ağustos 06, 2007, 12:31:39 öö
Yanıtla #7
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay



Ağustos 06, 2007, 12:35:13 öö
Yanıtla #8
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Shemuel ne yapmaya çalıştığını anlayabilmiş değilim. :( Etnik kökenin hakkında şüphelerim var. Ortada bir katliam vardır ama bu Türklere uygulanan hunharca bir katliamdır. Buarada yazınında kaynağını belirtseydin güzel olacaktı. İstersen ben belirteyim yazı kurdinfo isimli pkk sitesinden alıntıdır.


Dediğin de haklısın sevgili Leon zaten kendi yazım olmadığını yazmışım dikkat edersen  http://www.kurdinfo.com/basin/nazli_01.htm  sitesinden aldım ama ben kürt değilim ve ermenide değilim.
sadece o resimleri görünce göz yaşlarımı tutamadım :'(


Ağustos 06, 2007, 12:36:48 öö
Yanıtla #9
  • Ziyaretçi



 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
1 Yanıt
5302 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 16, 2008, 06:25:12 ös
Gönderen: shemuel
0 Yanıt
3485 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 27, 2009, 01:04:58 ös
Gönderen: asoraman
5 Yanıt
5627 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 22, 2011, 08:45:18 ös
Gönderen: Eser
31 Yanıt
14553 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 27, 2011, 03:54:38 ös
Gönderen: agnusdei
1 Yanıt
2889 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 09, 2012, 11:53:30 ös
Gönderen: NOSAM33
0 Yanıt
2041 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 16, 2013, 05:15:24 ös
Gönderen: Tij
2 Yanıt
3596 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 30, 2013, 01:28:29 ös
Gönderen: 418
4 Yanıt
3926 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 26, 2015, 03:19:06 ös
Gönderen: karahan
0 Yanıt
1862 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 03, 2015, 02:37:34 ös
Gönderen: karahan
0 Yanıt
1956 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 03, 2015, 02:41:24 ös
Gönderen: karahan