“Olgun Usta” unvanını aldığım günün akşamı beni diğer ustalardan ayırıp, saraydaki özel bir odaya yerleştirdiler.
O gece doğru dürüst uyuyamadım. Bir o yana bir bu yana dönüp durdum. Kâbuslar gördüm. Neden acaba? Mutlu ve rahat olmam gerekirdi oysa. Sabah ortalık aydınlanmaya başlar başlamaz da kalktım.
“Madem şimdi ben Mimar Hiram Usta’yı temsil ediyorum, ilk görevim onu ziyaret etmek olmalı.” diye düşündüm.
Bu düşüncemi çok beğendim. Geceden kalma sıkıntım bir anda geçiverdi.
Tapınağın kuzeybatı köşesine, Hiram Usta’nın gömüldüğü yere gözlerime inanamadım.
Oraya bir mezar taşı dikilmişti. Fakat öyle bildiğiniz hatta düşünebileceğiz taşlar gibi değil. Hani sarayın kabul salonuna ilk kez girdiğimde gördüğüm, Kral Süleyman’ın da bana dikkatle bakmamı söylediği, sonra ikinci kez oraya gittiğimde göremediğim o vazo… Üzerine de bir akasya dalı figürü ile Fenike alfabesiyle “Hiram” adı işlenmişti. Bu işlemeler de sonradan yapılma değildi. Kapağı da gövdesine bağlıydı. Üstelik uzaktan bakılınça topraktan yapılma izlenimi veriyordu ama aslında bir ham taştan kesilmeydi. Demek ki ben bunu ilk kez gördüğümde işlemesi öteki yanında kalıyordu. Anlaşılan şu ki, özellikle, bu amaçla hazırlanmıştı.
Acaüba Mimar Hiram Usta için daha güzel, daha anlamlı bir mezar taşı hazırlanabilir miydi, yoksa bu pek sade taş yeterince hatta yeterinden de çok anlamlı mıydı?
Ortalıkta kimseler yoktu. Boynumda asılı ağır kolyeyi çıkarıp, Hiram Usta’nın mezarı üzerine koydum ve onunla bir süre söyleştim. Daha doğrusu, ben söyledim, o dinledi.
«Hiram Usta, insanı diğer canlılardan ayıran en önemli farklarından biri nedir bilir misin? Kuşkusuz bilirsin hatta benden çok daha iyisini ve doğrusunu bilirsin ama ben gene de kendi düşüncemi söyleyeyim izninle: Akıl… İşte o akıl var ya o akıl Hiram Usta, topluma ve insanlığa yararlı bir işte kullanıldığı sürece olumlu oluyor. Bazı zaman toplumda onu hiç göremediğimiz için, insanların akıllarını yitirmiş olduğunu ya da hep kötüye kullandığını düşünüyoruz.
Hiram Usta, toplumlar ve tüm insanlık zaman zaman çöküntü geçiriyor. Sadece akıl kullanma değil, özgür düşünce üretimi bile kesintiye uğruyor. Bilimsel nitelikli bilgi sanki unutuluyor, yitiriliyor, yok olup gidiyor. Böyle bir durumda toplumu ve insanlığı, öz varlıklarında bilimsel nitelikli bilgiyi yaşatan, her olumsuz etkiye karşın özgür düşüncesini koruyan akıllı bireyler kurtarıyor. Bu da hayli zaman alıyor. İnsanın ömrü bunu görmeye yetmiyor. Tıpkı senin ömrünün çok emek vermiş olduğun şu tapınağın yapımının sona erişini görmeye yetmediği gibi. Kol gezen bilgisizlik, hırslar, kötü tutkular, hele bağnazlık, evrimi durduramasa bile hep engelleyerek geciktiriyor.
Hiram usta, hep sen demez miydin evrim doğrultusunda gelişerek ilerlemek için her insanın tüm düşünce, tutum ve davranışlarında öncelikle bilimsel nitelikli bilgi birikimi ile akıl verilerini kendisine önder alması gerektiğini? Bir zamanlar küçük bir önlem noksanlığı nedeniyle bilgisizliğin, bağnazlığın ve olumsuz tutkuların el ele verip insan aklını tutsaklığa sürükleyebileceğini, buna çok dikkat edilmesi ve önlem alınması gerektiğini söylemez miydin?... Bilgeliğin güç ve güzelliğin birleşimiyle uygulanması gerektiğini öğütlemez miydin bize?
Neden Hiram Usta, neden?... Neden sen bize böyle derdin, bizi o yola yöneltirdin de, neden sen, kendin, kendi açından gerektiğince önlemli davranmadın?
Hiram Usta, akıl verilerinin yararlarına yaraşır olabilmek için, bilgelik, güç ve güzellik de yeterli olmuyor bence. Bilmem yanılıyor muyum? Bunların yanı sıra doğru sözlülük, dürüstlük ve iyi niyetlilik de gerekli.
Öyle değil mi Hiram Usta? Söyle bana.
Olgunlaşarak yetkinliğe ulaşma yolunda ilerleyebilmek için de “doğanın bilgisi”ne de sahip olmak zorunlu. Bu bilginin temeli ise “bilim”.
Bence öyle. Ya sence Hiram Usta?
Yetkinleşme yolunda ilerlemek isteyenler, sahip oldukları bilgiyi sürekli olarak geliştirmekle de yükümlüdür. Bunu sağlayacak olan ise bence “bilimsel yöntem”dir. Sence öyle değil mi?
Ancak, yetkinleşme yolunda ilerlemeye kararlı olan her kişi, edindiği bilgi birikimini korumak, gereğinde saklamak ve savunmak zorundadır. Çok bilse de bunu yerine getirmekte önlemi elden bırakan kişi, bunun acısını yüreğinin derinliklerinde duyar.
Ben senin öyle yapmadığını biliyorum. Onurunu korumuş olan yüreğinin huzurlu olduğunu biliyorum.
Huzur içinde uyu.»