Üç Kez Güçlü Usta üçgen prizma biçimindeki temelin üstünde yer alan akik küptaşı gösterdi.
Küptaşın yanında bir mermer levha duruyordu. Her nedense önce o dikkati çekti ve yetkin ustalardan biri eline alıp kaldırdı. Levhanın bir yüzünde “Adonai” yazılı olduğunu görünce «Şükürler olsun, onu bulduk.» dedi.
Üç Kez Güçlü Usta ise, «Hayır, o hiçbir işe yaramaz. Uyduruk bir levha. Onu bir yana bırak. Biliyorsunuz ki asıl giz akik küptaşın altındadır.» dedi.
Onu önce kimin kaldırıp altında ne olduğuna bakmak istediğini sordu.
Kenan atılıp, «Ben!» diyerek yetkin ustalığa yükselmiş olmanın kendisine yaraşır oluşunu bir kez daha açıkça gösterdi.
İzin verilmesini bile beklemedi. Küptaşı kucaklayarak kaldırdıktan sonra baş aşağı çevirip aynı yere bıraktı.
Yetkin ustalar çevresini sardı.
İşte birçok insanın ölesiye korktuğu hatta dile getirmekten bile ödü koptuğu “nitelendirilemez sözcük” orada, altından yapılmış üçgen biçimindeki bir plâka üzerinde, gözlerinin önünde, apaçık duruyordu.
İbranî alfabesinin dört harfinden oluşuyordu: “Yod”, “He”, “Vav”, “He”.
Kenan yazıya bakıp yüksek sesle «Yahveh» dedi.
Üç Kez Güçlü Usta «Her biriniz yüksek sesle okusun. İnsanların yüzyıllarca bağlanıp kaldığı bir dogmanın boyunduruğu kırılsın.» deyince, yetkin ustaların her biri sırayla o dört harfli sözcüğe bakıp tıpkı Kenan’ın okuduğu gibi okudu: «Yahveh.»
Üç Kez Güçlü Usta, «Olmadı!» diyerek beğenmezliğini ortayla koydu. «Hepiniz Kenan’ın ilk okuyuşundan etkilendiniz ve tek okunuş tarzının öyle olduğunu sandınız. Oysa bunu her biriniz ayrı ayrı, birbirinizi duymadan, bağımsız olarak ya da ilk kez okusaydı, dilinden başka sözcükler dökülebilirdi.» dedi.
Yetkin ustalardan biri «Ne gibi?» diye sorunca da, «O kadar çok olasılık var ki bunları belki de sonsuz olarak nitelendirebiliriz.» diye yanıtladı. «İyisi mi, bu sözcüğü yok edelim.»
Zaten buraya da bunun için, dogmaların temelini ortadan kaldırmak amacıyla gelmemişler miydi? Buna kararlı değiller miydi? Ancak bunu nasıl yapacaklarını önceden görüşüp belirlememişlerdi.
Üç Kez Güçlü Usta eline yanında getirdiği keski ile taşçı çekicini aldı. Akik küptaşın başına geçti.
Ne yapmak istediği belliydi. Küptaşın üzerine gömülü deltada yazılı dört harfli sözcüğü kazıyıp yok edecekti.
Tam bu işe başlamış ve harflerden birini silip atmıştı ki, yetkin ustalardan biri onu durdurdu.
Üç Kez Güçlü Usta başını kaldırıp baktı. Yoksa aralarında böyle olması, böyle yapılması gerektiğini benimsemeyen biri mi vardı?
Hayır!... Bir şey söylemedi ama gözüyle ve duruşuyla Üç Kez Güçlü Usta’dan çekiç ve keskiyi almak istediğini belli etti.
Alınca, ikinci harfi de o sildi. Sonra çekiç ile keskiyi bir diğerimize uzattı. Sırayla diğer iki yetkin usta da taş yontma işinde kullanılan bu âletleri ellerine alıp, “nitelendirilemez” olarak anılan sözcüğün yok edilmesi eylemini paylaştılar.
Tam bitirmişlerdi ki Üç Kez Güçlü Usta’nın aklına bir şey geldi. «Eyvah!» dedi, «Ne yaptık biz?»
Yanlış bir iş mi yapmışlardı? O sözcüğü yok etmemeli miydiler?
Üç Kez Gülü Usta diğerlerinin kaygısını gözlerinden okudu. «Hayır.» dedi, «Yanlış yapmış olduğumuz şey o değil. Dışarıda bekleyen kardeşlerimizi unuttuk. Onlar da okumalıydı. Onlar da paylaşmalıydı eylemimizi.»
Yetkin ustalara baktı. «Nasıl olduğunu anımsıyor musunuz?» diye sordu. «Hani burada yapamadık ama dışarıya çıktığımızda onlara da temsiler-n göstersek.»
Kenan «Ne var ki bunda?» deyiverdi. «Ben her istediğimde yazıveririm.»
«Sahi mi?... Yapabilir misin?»
«Elbette. Gayet kolay. Hatta şu plâkanın üzerine bile yeniden kazıyabilirim. Önceki kadar olmaz belki ama olduğu kadar. Okunabilecek kadar.»
«O halde şöyle yapalım.» dedi Üç Kez Güçlü Usta, «Akik Taşı buradan taşıyıp götüremeyiz. Çok ağır. Zaten bize en azından iki balyoz da gerekecek. Kenan, sen o dediğin işe başla. Birimiz daha burada kalsın, ne olur ne olmaz. Ötekiler benimle gelsin. Gidelim ve öteki ekibin buraya gelmesini sağlayalım.»
«Ben işimi yaparım da, balyoz neye gerek?» diye sordu Kenan.
Üç Kez Güçlü Usta onun omzunu okşadı. «Farkında mısın Kenan, senin kafan çoğu kez çok iyi işliyor ama kimi zaman da duruveriyor. Biz gidince bir düşün bakalım ne işe yarayacağını.» dedi.
Meşalelerini yeniden yakarak çıkıp gittiler.
Yetkin ustalardan orada kalmış olanı kapıların orta yerinde dururken Kenan işe girişti, göstermelik olmak üzere sözcüğü yeniden yazmaya.