Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Anekdotlar Ve Biz  (Okunma sayısı 4858 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 28, 2013, 11:27:55 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1811

Merhabalar

Arkadaslara gecen gün baska bir baslik altinda bir öneri sunmustum ve bu önerim kabul gördü ve böyle bir baslik acma görevinide sayin symbol bana verdi.
Bende bu görevi yerine getirme vesilesiyle bu basligi aciyorum ve ilk anekdotuda sayin symbol"den alinti yaparak basliyorum.

Alıntı
Yeni uygarlıklar ve inanç sistemleri,bir önceki uygarlıkların ve onların inanç sistemlerinin kalıntıları üzerinde kurulur.(Mircea Elliade)

Bilimsel bir tez ( gercek) vardir, derlerki: Degismeyen tek sey degisimdir.Her sey heran hareket halindedir, doga, insan, toplumlar ve bunlara ait hersey heran hareket halindedirler, diger bir deyimle degisim halindeler. Bu degisimler genelde ileriye ama bazende geriye dogru olabiliyorlar. Bu degisimler olurken her yeni durum bir önceki yani icinden ciktigi durumdan birseyler icinde tasir, cünkü bu yeni durum eski durumun icinde dogup büyümüstür ve yeri ve zamani geldiginde eskinin yerini almistir.
Buna diger bir deyimle EVRIM ve DEVRIM dönemide diyorlar.

Bu baglamda (ben sözü daha fazla uzatmadan) acaba diyorum, bugün itibariyla var olan dinler, yani yahudilik eski Mit"lerden nasil dogdu ve onlardan neler aldi, keza hiristiyanlik yahudilikten nasil etkilendi veya nasil dogdu ve islam bunlarin ikisinden, ki Kuran bazen harfi harfiyen Incilin aynisidir,nasil dogdu ( biliyorum inancli arkadaslar bu ayniligi bu kitaplarin ayni Tanri tarafindan yazildigina kanit diye sunuyorlar ama).Bu isin ruhban tarafi.

Birde isin dünyevi tarafi var. Bugün biliyoruzki insanlik tarihi Anaerkil dönemle baslar diger bir deyimle ( yanlisim varsa düzeltilsin) Ilkel Komünal Toplum"la baslar ve akabinde köleci topluma evrilir. Onun bagrindan Feodal toplum cikar, ki bu toplum veya ekonomik sistemde din cok önemli bir rol oynar. Feodal toplum Fransiz devrimi, Aydinlanma dönemi ve Ingilterede buharli makinanin bulunmasiyla Kapitalizme dogru evrilmistir. Kapitalizimden sanrasina ben burada girmeyecem.

Evet ortaokulu bitirmis birinden bukadar. Eminimki aramizda basta sayin ADAM arkadas olmak üzere , yukarda bahsi gecen konularda uzman arkadaslarimiz var ve onlar meseleyi daha detayli ve daha dogru bir sekilde bize aciklayacaklardir.
Diyerek sözü onlara birakiyorum ve ,

Saygilarimla, diyorum.



Mayıs 04, 2013, 10:36:52 öö
Yanıtla #1
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 261

Sayın tij,öncelikle teşekkür ederim.Böyle bir konuyu foruma getirdiğiniz için.Bu konu hakkında görüşlerimi açıklamadan önce kısaca sözü söyleyen kişiyi tanımak gerektiğini düşünüyorum...

Mircea Eliade (1907-1986) önde gelen din tarihçilerindendir. Çeşitli dinsel geleneklerdeki simgeseldile ilişkin arştırmalar yapmışvemistik görüngünün temelini oluşturan mitlerin anlamınıçözümleyipbirleştirmeye çalışmıştır. 1928'de Bükreş Üniversitesinde felsefe dalında yüksek lisans yaptı. 192-31yıllarında Kalküta Üniversitesinde Sanskritçeve Hint felsefesi okudu ve altıay Himalayalar'daki Rişikeşaşram'ında yaşadı. 1933'te Yoga:Essai surles origines de la mystique indienne adlı çalışmasıyla doktorasını tamamladı. 1933-39 yıllarında Bükreş
'te Hint felsefesi ve din tarihi okuttu.1945'te konuk profesör olarak Ecole de Hautes Etudes'e gitti. 1951' de,alanındaki en önemli eserlerden birisi olanŞamanizm'i yayımladı. 1956'da Chicago Üniversitesi'ne geçti.1961'deHistory of Religions dergisini kurdu. 16 ciltlik Encyclopedia of Religion'un (1987) baş editörlüğünü yapmıştır.Eliade geleneksel ve çağdaş toplumlardaki dinsel deneyimi,hiyerofani'ler diye isimlendirdiği görüngüleri incelemiş, dünyanın çeşitli dinlerindeki izini sürmüşve çözümlemiştir. Eliade düşüncelerini yazdığı roman ve güncelerde de ifade etmiştir. Bu tür eserlerinden de bazıları dilimize çevrilmiştir.
Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir.
(Socrates)


Mayıs 04, 2013, 10:49:38 öö
Yanıtla #2
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 261

En ilkellerinden en uygar olanlarına kadar dinler, yalnızca mana'nın değişik uygulamalarından ibaret oldular; mana belirli bir çerçevesi olmayan ama her tür çerçeveye oturmaya hazır, tanımlanamayan fakat söyleme aktarılamaması nedeniyle tam da bu yetersizlikle nitelenen, her yere yayılmış gizemli bir güçtür.Tanrı düşüncesinin kökeni üzerine tartışıldı: Ruh düşüncesinden bağımsız birdüşünce miydi bu? Yoksa tanrı düşüncesi, ruh düşüncesinden mi doğdu ?Din, insanla ilintili bir olgu olduğu için toplumsal, dilsel ve ekonomik bir olgudur;çünkü insan dilden ve toplumsal yaşamdan ayrı düşünülemez.Kutsal hakkında genel olarak söylenebilecek tek şey bu terimin tanımında saklıdır:kutsal olmayanın karşıtı.

Mit terimini çok farklı şekillerde tanımlamak mümkündür. Fakat Dinler tarihi açısından mit kutsala dair öykü ya da anlatıdır. Bu nedenle de Eliade ve Pettazzoni gibi dinler tarihçileri ve Vico, Nietzsche, Tillich ve Ricoeur gibi düşünürlere göre mit gerçektir. Ancak modern dünya açısından mitler, safsata, cehalet, illüzyon ve yanlışlıkla
eşdeğerdir. Oysa mitler anlamsız ve faydasız masallar değillerdir. Onlar gerçek anlatılardır ve ancak şiirsel bir anlatıma sahiptirler.


Mit hakiki bir tarihtir çünkü... kutsal bir tarihtir.
Mit sonsuz sayıda kendine özgü tanımın konusu olan bir kavramdır.

Diğer forum üyelerinden katkılar bekliyoruz.

Saygılarımla...

Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir.
(Socrates)


Mayıs 04, 2013, 10:53:30 ös
Yanıtla #3
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1807
  • Cinsiyet: Bay

      Sayın symbol,  bir yandan" Mıt hakiki birtarihtir çünkü...kutsal bir tarihtir  diyorsunuz. Sonra da Mıt sonsuz sayıda  kendine özgü tanımın konusu olan  bir kavramdır "diyorsunuz. 
      Çelişki oluşmuyor mu ?
      Saygılar-sevgiler.
"Vur ama dinle beni"


Mayıs 06, 2013, 11:34:24 ös
Yanıtla #4
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 261

Evrenin nasıl oluştuğunu, insanların, bitkilerin ve hayvanların ilk defa nerede, nasıl ve hangi olaylar sonucunda meydana geldiğini anlatan mitler, aynı
zamanda ilk inanç sistemleridir. Bu sistemin içinde, insanlar hayatlarını devam ettirirken, uymaları gereken kurallar da belirlenir. Kuralların yer aldığı olaylar, belli hikâyeler şeklinde verilir. İlk zamanlarda meydana gelmiş olan kutsal hikâyeler sözlü gelenekte devam etmiş, daha sonra, din kitaplarına girmiş, bir kısmı da sözlü gelenekte yaşamaya devam ederek, günümüze kadar gelmiş-lerdir. Bu hikâyeler içinde, en tanınmış olanlarından birisi Tufan Mitleri yahut sel mitleridir.

Pierre Grimal’a göre mit, ‚dünyanın mevcut düzeninden önceki bir düzeni konu alan ve yerel ya da sınırlı bir özelliği (alelâde etiyolojik efsanede olduğu
gibi) değil de, eşyanın doğasına ait organik bir yasayı açıklamayı amaçlayan bir anlatı‛dır. Bu yüzden de bir Herakles hikâyesi mit/mitos değildir. Çünkü burada topyekûn dünya düzenini ilgilendiren bir durum olmadığı gibi kahramanlık efsanesinden öte bir
anlam da içermez. Ona göre efsanelerin içinde tanrısal unsurların mevcut olması ya da tanrılardan söz ediyor olması bizim bu efsaneleri dini mahiyette ve mit olarak kabul etmemizi gerektirmez. Buna karşılık tufan, Deukalion ile Pyrra’nın yaratılması, Pandora’nın ve Epimetheus’un maceraları mittir.
Grimal’a göre Helenistik dönem boyunca da varlığını devam ettiren ve gelişen mit, herhangi bir ilkel düşünceye tekabül etmek şöyle dursun, felsefi düşüncenin en ziyade gelişip serpildiği dönemlerde bile giderek karmaşıklaşan şekiller altında varlığını devam ettirmeyi başarmıştır.12 Ancak bu süreçte mitler olması gereken dinsel ve metafizik alanın dışına kaymaya başlamıştır. Bir taraftan mitler dinden arındırılmış diğer taraftan kahramanlık ve masalsı öğelerle doldurulmuştur.13 Belki de bunun sonucu olarak Herakles örneğinde olduğu gibi kahramanlık anlatıları mit gibi algılanmıştır.14 Nitekim literatürde mitten ilk söz eden kişi olarak bilinen Homeros myth kelimesini destanı (epic) ifade etmek için kullanırken Herodotus, genellikle inanılmaz, olağanüstü ve aslı esası olmayan anlatılar için kullanır.

Saygılarımla...
« Son Düzenleme: Mayıs 06, 2013, 11:39:36 ös Gönderen: symbol »
Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir.
(Socrates)


Mayıs 06, 2013, 11:45:52 ös
Yanıtla #5
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 730
  • Cinsiyet: Bay

Sayın Symbol madem Tufan olayına değindiniz ben size bir mason olarak birkaç soru sormak isterim.

http://masonlar.org/masonlar_forum/index.php/topic,15518.msg101196.html#msg101196
Ben bu konuyu forumda bilgim dahilinde açıklamaya çalışmıştım ama masonların katkısı olmamıştı.

Konu ile bağlantılı birkaç sorum olacak.

1- Masonlukta Tufan olayının özel bir yeri ve önemi var mıdır?
2- Tufan olayı dinsel bir açıdan mı yoksa jeolojik açıdan mı sonuçları itibari ile değerlendirilir?
3- Masonluğa göre Tufan bir mit midir? Yoksa bir tarihsel olay mıdır?

Saygılarımla.
Özgürlük zeka demektir, sevgi demektir. Özgürlük sömürmeme, yetkeye boyun eğmeme demektir. Özgürlük olağanüstü erdem demektir.
Jiddu Krishnamurti


Mayıs 07, 2013, 12:14:30 öö
Yanıtla #6
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 261

Sayın asimov,sorunuza elimden geldiği kadar cevap vermek isterim.

Tanrının veya Tanrıların emirlerinin dışına çıkanlar, onların hoşlarına gitmeyen hareketlerde bulunan insan toplulukları sel felaketine uğratılarakcezalandırılırlar. Bu olayları anlatan hikâyelere mitolojide, din kitaplarında ve efsanelerde rastlarız.  Sümer Mitolojisinde Tevrat’da Yunan Mitolojisinde Hindistan ve İnka efsaneleri arasında yer alan sel mitleri anlatmaya çalışacağım.

Herhangi bir nedenle, insanlık kutsal güçler tarafından sel felaketi ile cezalandırılır. Sel Mitleri’nin en eskisi M.Ö. 3000 yılına ait olan, Sümerlerin Gılgamış Destanı-nda yer alır. M.Ö. 4000 yıllarında, Mezopotamya’da yerleşmiş olan Sümerlerin Gılgamış Destanı-nın kahramanı Gılgamış, ölümsüzlüğü aramaya çıkar. Büyük mücadelelerden sonra, güneşin geçtiği sarayda yaşayan “Uzaktaki” adıyla tanınan Utnapiştim’i bulur. Tanrılar, insanlar arasında yalnızca ona ölümsüzlük vermişlerdir.

Ölümsüzlük Hikâyesi: Fırat kıyı-sında kurulmuş olan Şurrupal kenti halkının gürültüsünden, Tanrılar rahatsız olur ve o kent halkını cezalandırmaya
karar verirler. Halkı yok etmeden önce Ea, Utnapiştim’i bir rüya ile uyarır. Tanrıların sözlerini kamış evine fısıldar ve ona nasıl kurtulacağını anlatır. Kendisine bir tekne yapacaktır. Bu teknenin ölçüleri ve nasıl yapılacağı da ayrıca kendisine bildirilir. Yedi günde, gemi tamamlanır. Utnapiştim, yine kendisine öğretildiği gibi, bütün yaratıkların tohumunu, ailesini, akrabalarını, yabanıl ve evcilleşmiş hayvanları, zanaatçıları
tekneye alır. Her tarafı sımsıkı kapatır.Gece bastırınca, tufan başlar, suların dehşetinden Tanrılar bile korkup, gökyüzünün en üst katına kaçarlar. Bütün insanlar yok olurlar.Altı gün altı gece sonra, sel felaketi sona erer, hava sakinleşir. Gemi, Nişir Dağı’nın üzerine oturur. Utnapiştim, önce bir güvercin, sonra da bir kırlangıç salar. Kuşlar, konacak yer bulamayınca, geri dönerler. Daha sonra salıverilen kuzgun, geri dönmez ve kendisine yiyecek aramaya başlar. Böylece, gemi halkı kurtulduklarını anlar ve tanrılara kurban sunarlar. Tanrılar, Utnapiştim ve karısına sonsuz hayatı bağışlarlar. Gemi halkı da kurtulur ama Utnapiştim ve eşi seçilmiş insanlar olarak, Tanrılar tarafından ebedî hayatla ödüllendirilirler.Yaptıkları kötü bir hatadan dolayı, sel felaketi ile insanların cezalandırılmaları olayına, Tevrat’ta, İncil’de ve Kuran’da da rastlıyoruz.

Tevrat’ta: Yahweh (Yaratıcı), insanların, akıllarının, fikirlerinin hep kötülük yapmakla meşgul olduğunu görür ve onları cezalandırmaya karar verir.
Yalnız içlerinden birinin, “Nuh”un kusursuz olduğunu görür. Onu ve ailesini diğerlerinden ayırır. Altı yüz yaşında olan Nuh, Tanrı’nın emrettiği şekilde ve
ölçülerde bir gemi inşa eder. Emredildiği şekilde, Nuh, eşi ve oğulları; Sam, Ham ve Yafes’i eşleriyle birlikte gemiye alır. Temiz ve kirli sayılan her tür hayvandan birer erkek ve dişi olmak üzere gemiye girerler. Yılın ikinci ayının on yedinci günü, yeryüzüne kırk gün kırk gece yağmur yağar, sular yükselir. Yeryüzü sular altında kalır. Yüz elli gün sonra sular azalır, gemi yedinci ayın on yedinci günü Ararat Dağları’na oturur. Kırk gün sonra Nuh, geminin penceresini açar, kara parçası bulmak amacıyla, önce kuzgunu, sonra iki kere güvercini yollar. Güvercin, ikinci dönüşünde, gagasında zeytin
yaprağı ile geri gelir. Bütün insanlık yok olmuş, Nuh ve eşi, gemidekilerle birlikte yeni bir hayata başlamışlardır.İncil’de ve Kuran’da da Tanrı’nın
emirlerini dinlemeyenlerin, zulmedenlerin, Tufan’la cezalandırıldıklarına işaret edilmektedir. Mezopotamya dışında, dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan insanlar arasında da, sel baskını ile ilgili mitler yaşamaktadır.

Yunan Mitolojisi’nden Deucalion Miti: Altın çağ sona ermeden çok eski devirlerde, insanlar günah işlemeye ve gururlu davranmaya başlarlar. Zeus, onları yok etmeye karar verinceye kadar, aynı şekilde davranırlar. Prometheus, insan olan oğlu Deacalion ve eşini, tufanın geleceğini haber vererek uyarır. Deucalion ve eşi, Pyrrha’yı odundan yapılmış sandığın içine yerleştirir. Dokuz gün dokuz gece süren yağmurun sonunda, bütün dünya yok olur, sadece iki dağın tepesi Yunanistan’da kalır. Parnassus ve Olympos dağları. Daha sonra, Tanrıların evi, Olympos Dağı olur.Odundan yapılmış sandık, Panassus Dağı’nın üzerinde durur. Deucalion ve Pyrrha, dışarı çıkınca, kendilerinden başka her şeyin yok olduğunu görürler. Sular alçalıncaya kadar, sandıkta bulunan yiyeceklerle idare ederler. Dağdan aşağı inince, dehşet içinde kalırlar. Her taraf, çamur, balçık ve yosun içindedir. Canlı olarak nevarsa, hepsi yok olmuştur. Deacalion ve Pyrrha, kurtuldukları için, şükürlerini bildirirler. Zeus, gökyüzünden onlara şöyle seslenir, “Başınızı
koruyun, annenizin arkanızdaki kemiklerini fırlatın.’’ Pyrrha, “Sandıkta bizden başka kimse yoktur.” der. Deacalion, Zeus’un ne kastettiğini anlar. Zeus, arkalarında bulunan kayalıkları anlatmak istemiştir. Kayalıklar, yeryüzü ananın kemikleridir. Bu kayalar, yeryüzü yeniden insanla dolarken, insana dönüşmüşlerdir.Yunan mitinde de, insanlığın tamamen ortadan kaldırılıp, yeniden oluşması olayı, işlenen günah yüzündendir. Yeryüzünden bütün canlıların silinmesi de, sel felaketi ile olmuştur.

Hindistan: Manu ve Balık Pek çok zamanlar öncesinde, Manu adlı bir adam yıkanmaktaydı. Su kabına ellerini uzatınca, küçük bir balık tuttu. Balık onunla konuştu: ‘‘Eğer bana bakar, büyüyünceye kadar beni korursan, seni gelecekte korkunç felaketlerden kurtarı-rım.’’ Manu, balığa sordu: ‘‘Ne anlatmak istiyorsun?’’ Balık, Manu’ya, yakında büyük bir sel felaketinin geleceğini ve bütün insanlığın yok olacağını haber verdi ve kendisini tekrar toprak su kabına koymasını istedi. Balık büyüdükçe, Manu onu kabını değiştirerek emniyette olmasını sağladı. Balık büyüyerek, dünyanın en büyük balığı Ghasha, oldu.Manu, balığın söylediği gibi bir gemi inşa etti ve geminin ipini Ghasha’ya bağladı. Sular yükselip, bütün dünyayı kapladı, sonra sular durulunca, Ghasha, Manu’yu dağın tepesine götürdü.Hint mitolojisinde Manu, balığa iyilik ettiği için sel felaketinden kurtulmuştur. Özellikle belirleyici unsur “ İyilik” tir. Manu, iyi olanı temsil etmektedir. Balık konuşur ve dünyanın en büyük balığı olur. Olağanüstü gücü temsil ettiği
için, olağanüstü asıl gücün (Tanrının) insanların iyi olmasını istediğini anlarız. İyi olmayan diğer insanlar burada da sel felaketi ile cezalandırılmışlardır.

İnkalarda Sel Miti: Bir zamanlar, Pachachama denilen vakitte, insanlar zalim, katil ve barbardı. Bütün bu işleri, insanlar korkusuzca yaparlardı.Tanrılardan nefret eder, hırsızlıklar ve savaş planlarlardı. Dünyada bozulmamış tek bir yer, Andes vardı.Peru’nun yükseklerinde, günahsız
iki çoban kardeş yaşardı. Lamaları garip bir şekilde davranmaya başlayınca, onunla ilgilendiler. Lama, yemeden, içmeden kesilerek, geceleri üzüntülü bir şekilde yıldızlara bakmaktaydı. Kardeşler, Lama’ya neler olduğunu sorduklarında, büyük bir sel felaketinin geleceğini ve bütün dünyayı yok edeceğini öğrendiler. İki kardeş ve aileleri, yüksek dağların tepelerindeki mağaralarda emniyette olacaklarına karar verdiler. Sürülerini de alarak, mağaralara çekildiler, sonra yağmur başladı. Dört hafta durmadan yağdı. Dağdan aşağı bakınca, Lama’nın doğru söylediğini anladılar. Bütün dünya tahrip edilmişti. Ölmekte olan insanların acıklı seslerini duydular. Sular yükseldikçe, mucizevi bir şekilde dağlar da yükseliyordu. Sular, mağaranın önüne kadar gelince, dağ yükselmeye devam etti.Bir gün, yağmurun dindiğini ve suların çekildiğini gördüler. Güneş Tanrı, bir kere daha gözüktü ve gülümsedi, sular buharlaştı. Hazırlıkları tükenince, kardeşler yeryüzünün kurumuş olduğunu gördüler. Dağlar eski boyutlarına döndü. Çobanlarla dünyanın nüfusu yeniden oluştu. Yeryüzünde, insanlar meydana geldikten sonra, Lama tufanı hep hatırladı ve sadece yüksek yerlerde yaşamaya devam etti.Diğer mitlerle büyük bir benzerlik gösteren İnkaların Sel Miti de, kötülerin ve kötü yolda olanların cezalandırılması
üzerine kurulmuştur. İnsanlar, zulmettikleri, barbarca davrandıkları, hırsızlık yaptıkları, cinayet işledikleri ve tanrılara inanmadıkları için yok edilmişlerdir.İlkel toplumların inanç sistemleri olan mitlerin, yaptırım güçleri fazladır.

Yukarıda gördüğümüz parçaların hepsinin temelinde, insanlara iyi olan şeyleri yapmaları telkin edilmektedir. Tanrıya veya Tanrılara inanmalı,başkalarını rahatsız edecek hareketlerden sakınmalı, hayvanlara iyi davranmalı, hırsızlıktan, cinayetten sakınmalıdır. Bunun dışında
hareket edilecek olursa (Sel Felaketi) ile yok edileceklerdir. Kötülük cezasız kalmayacaktır.Mitik dönem kapandıktan sonra da, insanların hayatında, derin izler bırakmış olan bu kutsal hikâyeler kaybolup gitmezler. Başka şekillere dönüşerek, yaşamaya devam ederler.Efsaneler, mitler gibi, sadece başlangıç zamanlarının, ilkel zamanlarının ürünü değildir. Her devirde ortaya çıkabilirler. Onlar da mitler gibi, belli bir inanç etrafında teşekkül ettikleri için, kutsal unsurlar içerirler. Konularını mitlerden alan, onların mesajlarını günümüze taşıyan efsanelerde, eski kutsal hikâyelerin izlerini görebiliriz. Sel mitleri efsane şeklinde günümüzde devam eder. Bunlardan ikisini kaydetmek istiyorum. Birinci efsane, Tatarlarla ilgili olan “ Dipsiz Göl” efsanesidir: Tataristan’da, eski zamanlarda, gölün bulunduğu yerde bir köy varmış. Orada yaşayanlar, zengin ve müreffeh bir hayat sürerlermiş. Evlerini, sağlam ve büyük tahta duvarlar kapatırmış. Bir gün, köye yaşlı bir dilenci gelmiş. Açmış ve yorgun düşmüş ayaklarını, güçlükle sürüyormuş. Bir kapıyı çalmış, bağırmışlar. İkincisinde, cevap bile vermemişler. Üçüncüsünde, köpeğe ısırtmışlar. İhtiyar, köyden güç hâl ile çıkmış ve bir dağa tırmanmış, can acısıyla kargışlamış. O dakikada, köy yere batmış ve onun yerinde göl meydana gelmiş. Bu göle, “Dipsiz Göl” demişler.
İnanıldığına göre, bu dilenci Hızır  İlyas imiş. Bu yuvarlak göl, ondan kalmış. Onu dipsiz göl, diye adlandırırlar. Doğru mu, değil mi ama bazıları “Şimdi
de, sabah erken vakitlerde, gölden sesler işitilir, orada horozlar öter.” diye söylerler.Efsanede, Utnapiştim - eşi ile Hızır  İlyas arasındaki benzerliği, hemen görebiliriz. İkisi de ölümsüzdür. Bu efsanede de insanların iyiliği ölçülmüş, kötülük sular altında kalmak suretiyle cezalandırılmıştır. Zengin ve varlıklı insanlar, aç ve yoksul bir insanla, zenginliklerini paylaşmak istemeyip onu hor görürler.
Kötülük karşılıksız kalmamalıdır. Hepsi, sular altında kalarak, cezalandırılırlar.Mitler ve efsaneler, insanların hayatına anlam katan halk ürünleridir.
Bu eserlerde, kutsal varlıkların yer alışı, insanlar üzerindeki yaptırım gücünü artırır. İyilerin, her zaman yaptıklarının karşılığını alacakları, kötülerin de cezasız kalmayacakları telkin edilir.

NOTLAR
1 N. K. Sanders, Gılgamış Destanı (çev. Sevin Kutlu-Teoman Duralı), Hürriyet Yay., İstanbul, 1973, 109.
2 Kutsal Kitap, “ Eski ve Yeni Antlaşma, Tevrat, Zebur, İncil,” Ohan Matbaacılık Ltd., İstanbul, 2001
3 Lukha 6: 46-47-48
4 Hud Suresi
5 J. F. Bierlein, Parallel Myths, U.S.A., 1994, 128-129.
6 age., 126.
7 age., 134.
8 Bilge Seyidoğlu, Türk Dünyası Efsaneleri (basılmamış kitap), Erzurum, 2001, 32.

Umarım bu alıntı sorularınıza cevap olmuştur....

Saygılarımla...

Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir.
(Socrates)


Mayıs 07, 2013, 08:01:05 öö
Yanıtla #7
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 730
  • Cinsiyet: Bay

Teşekkürler sayın Symbol,

Yanıtınız içerik olarak doyurucu ancak ben masonlukla bir bağ kurulabilir mi doğrusu anlayamadım.

Belki masonluk bu konuya özel bir ilgi göstermiyor. Bilemiyorum.

Saygılarımla.


Özgürlük zeka demektir, sevgi demektir. Özgürlük sömürmeme, yetkeye boyun eğmeme demektir. Özgürlük olağanüstü erdem demektir.
Jiddu Krishnamurti


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
Anekdotlar

Başlatan ahu « 1 2 ... 9 10 » Edebiyat

92 Yanıt
60172 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 09, 2020, 11:14:18 öö
Gönderen: oasis
2 Yanıt
3561 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 04, 2013, 12:00:35 öö
Gönderen: Tij
3 Yanıt
3634 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 07, 2014, 03:24:31 ös
Gönderen: ABCDEF
0 Yanıt
2923 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 04, 2013, 12:06:35 öö
Gönderen: Tij
5 Yanıt
3143 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 16, 2016, 06:59:22 ös
Gönderen: Melina
4 Yanıt
5627 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 05, 2014, 07:35:58 ös
Gönderen: irukanji