Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: BİR GECE ANSIZIN GELEMEZSİN  (Okunma sayısı 1679 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Eylül 28, 2017, 10:07:17 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3235
  • Cinsiyet: Bay

 ::) ::) ::) ::) ::) ::) ::)


Bir gece ansızın gelemezsin

     

28.09.2017 19:15 
Mat; satrançta taraflardan birinin şahı tehdit altındayken yapacak hiçbir hamlesi olmaması durumudur. Oyun bu durumda iken şahı tehdit edilen oyuncu mat olmuş olur, yani oyunu kaybeder. Dış politika ve devletlerin çıkarlarının çatıştığı uluslararası arena da aynen satranç oyunu gibidir. Devletler adına bu satranç oyunu, siyasi iktidarlar tarafından oynanır.

Geçtiğimiz Pazartesi (25 Eylül 2017), Kuzey Irak’ta Kürtler bağımsızlık için referandum yaptılar ve beklendiği gibi sonuç “Evet” çıktı. Türkiye bölgenin statükosunu, istikrarını bozacak, kendi güvenliği ve bekasına yaşamsal derecede tehdit olan bu gelişmeye sesini çıkaramadı ve kıpırdayamadı bile, yani mat oldu.

BARZANİ'NİN BOYUTLARINI AŞAR

Türkiye yumurta kapıya gelinceye kadar hiçbir şey yapmadı, Barzani’yi referandum kararından caydıracak hiçbir tedbir almadı, alamadı, alamazdı da! Tek yaptığı, bunu halka nasıl yuttururum çabasıydı. Yüksek perdeden açıklamalar ve eylemler halkın gazını almak içindi. Milli Güvenlik Kurulu açıklaması, sınırda yapılan tatbikat ve Meclis’ten alınan tezkere; bu kandırmacanın sonuç almaya yönelik olmayan palavradan hamleleriydi. İşin garibi; bunun böyle olduğunu bizim kamuoyumuz hariç, tüm dünya biliyor.

İşin buraya gelmesi ve Türkiye’nin mat edilmesi Barzani’nin boyutlarını aşar. Daha başka gelişmelere gebe bu gelişmeyi okumak için büyük resme bakmak lazım. Yoksa ayrıntıda boğulur ve çözüme gidebilecek ve ülkemizin aleyhine gelişen bu sarmalı durdurabilecek girişimleri yapamazsınız.

BİR GECE ANSIZIN GELEMEZSİN


“İzin vermeyiz, bir gece ansızın gelebiliriz” demiş. Ben de eğer bu işlerden biraz anlıyorsam; “Geçmiş olsun! Geçti Bor’un pazarı! Sıkar!” diyorum. Bu duruma razı olmayan hamlelerini daha önce yapacaktın. Barzani, referandum yapacağını tam tamına 2,5 yıl önce açıkladı! Neredeydiniz yumurta kapıya gelinceye kadar! Hatta; referandum günü bile hiçbir şey yapılmadı! Türkiye’nin jeopolitik konumu ve milli güç unsurları ile bu referandumu engelleyebilmesi çocuk oyuncağı idi, ama yapılmadı! Niçin?

ABD, Ortadoğu bölgesinin statükosunu değiştirmek ve yeni bir siyasi harita çizmek istiyordu. Bunu açıkça söylüyordu da! Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) bunun adıydı. Özetle; bölgeyi etnik, dinsel ve mezhepsel olarak daha küçük parçalara ayırmak, ulus devletlere son vermek, İsrail’in çevresindeki ülkeleri Balkanlaştırmak, bölgenin Arap-İsrail ana çatışma eksenini Şii-Sünni olarak değiştirmek, enerji ve ham madde kaynaklarını tamamen denetim altına almak, bölgeyi istikrarsızlaştırmak ve İslam’ı radikalleştirmekti. BOP’un en önemli bacağı ise; bölgede bir Kürt Devleti’nin kurulmasıydı. Bu, İsrail açısından yaşamsal önemde görülüyordu.

TÜRKİYE'SİZ YAPILAMAZDI

Bu proje Türkiye’siz yapılamazdı! Türkiye’deki iktidar ele geçirilmeliydi. AKP; bu proje için kurduruldu, desteklendi ve iktidara getirildi. Bu partinin çekirdek yapısı Cumhuriyet’e ve Aydınlanma Devrimlerine karşı travmalı ailelerin çocuklarıydı. BOP’un sahibi açısından bu çok önemliydi. Çünkü; Türkiye’ye çıkarlarına uygun olmayacak bir şekilde yeni bir elbise biçilmişti. Bu ancak eski elbiseye (Cumhuriyet ve kurucu ideoloji) düşman bir kadro tarafından gerçekleştirilebilirdi.

AKP iktidar yapılmıştı yapılmasına ama yetmiyordu! Başta asker olmak üzere devletin ağırlığı, BOP tarafından Türkiye’ye biçilen elbiseyi giymek istemiyordu. O zaman AKP’nin önü açılmalı ve bu maksatla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir bölümü içeri atılmalı, geri kalanı korkutulmalı ve tamamı itibarsızlaştırılmalıydı.

MUHALEFETE DE OPERASYON YAPILDI

Düğmeye basıldı; ayarlanmış hakim ve savcılarla Ergenekon-Balyoz gibi kumpas operasyonlarına ve ele geçirilen medya aracılığı ile TSK’ya karşı itibarsızlaştırma saldırılarına başlandı. Bu gidişe dur denmesini engellemek ve halkı seçeneksiz bırakmak için muhalefet partilerine de operasyon yapıldı.

BOP’un sahibi akıllıydı ve küresel çapta iyi bir satranç oyuncusuydu. AKP İktidarına da bir elbise biçti. Batı’da dikilen bu elbisenin ana hatları “Siyasal İslamcı” ideolojiye, “Yeni Osmanlıcı” hayale ve mezhepsel bakış açısına dayanıyordu. İktidara giydirilen bu elbise hem BOP’a uygundu hem de giydirdiğini motive ediyordu. Türkiye’yi büyüteceklerini, Sünni İslam Dünyasının lideri olacaklarını gerçekten zannettiler. Tabii ki “Bizim niyetimiz sizi de bölmek” diyemezlerdi! Dedim ya; “Travmalıydılar, sağlıklı düşünme yetilerini kaybetmişlerdi”. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’e düşmanlıkları nedeniyle körleşmişlerdi, kandırılabilecekleri hiç akıllarına gelmedi.

REFERANDUM YAPILAMAZDI

Dünyanın tüm demokratik ülkelerinde iktidar olmak demek, her şeyi yapabilmek demek değildir. Her devletin kontrol ve denge mekanizmaları vardır. Türkiye’de de vardı! Ergenekon-Balyoz gibi kumpas operasyonlarıyla başlayan süreçte bu yok edildi, iktidar padişahlarda bile olmayan, hukuku bile yok sayan bir güçle donatıldı.

Bunlar olmasaydı; Suriye’deki vekalet savaşında Radikal İslami örgütlere destek sağlanamayacak, 15 Temmuz Darbe Girişimi olmayacak, 4 milyon sığınmacı ülkemize doluşmayacak, Kuzey Irak’ta bağımsızlık referandumu yapılamayacak, ülkemizin ekonomik değerleri haraç mezat satılamayacaktı.

HANGİ KONUDA KANDIRILMADILAR

Bu saymaya çalıştıklarım, ülkemizin başına gelen melanetlerin sadece bazılarıdır. Türkiye ne yazık ki kural ve hukuk tanımayan, küresel barışı tehdit eden, belirli bir düzen ve sistem içinde hareket etmeyen, ne yapacağı önceden tahmin edilemeyen, terörizme destek veren ülke anlamına gelen “Haydut Devlet” ilan edilme tehdidi altındadır.

Yine “Kandırıldık” diyorlar! Allah aşkına, kandırılmadıkları tek bir konu var mı? Eğer büyük resmi görebilseler, asla kandırılmazlardı! Ama travmaları bunu görmelerine engel! Bu iktidarla Türkiye’nin iç barışa, huzura ve esenliğe ulaşmasına imkân ve ihtimal yok. Ne kadar erken kurtulursak, ülke olarak göreceğimiz zararın çapı o kadar az olur.

Bizi bu durumdan çıkarabilmek için yeni bir lider lazım. Bu lider savaşçı, Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisi ile barışık, sorunlara bu toprakların gözüyle bakan, tarihi derinliğe, ilkelere ve değerlere sahip, ekonomik geçmişinin hesabını da verebilir olmalıdır. Şimdilik ortada yok ama 2019’a kadar ortaya çıkacağından şüphem de yok!

Türker Ertürk

Odatv.com


 ??? >:( 8)
audi-vide-tace
    dinle-gör
        sus


Eylül 28, 2017, 11:12:22 ös
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3235
  • Cinsiyet: Bay


25 Eylül, 22:10 ·
Yılmaz ÖZDİL: Misak-ı dombıra

Şubat 1992…
ABD “davet edeceksiniz” dedi, bizimkiler “peki” dedi. Barzani tarihte ilk kez Ankara'ya geldi. Cumhurbaşkanı Özal'ın himayesindeydi, MİT tesislerinde kalıyordu, başbakan Demirel tarafından ağırlandı. Süklüm püklümdü. Kürtçe konuşmasına izin verilmedi, Arapça konuşuyor, tercüman Türkçe'ye çeviriyordu. TC pasaportu verdik, para verdik, silah verdik, buğday verdik, elektriğini vermeye başladık.
ABD öyle istediği için, elimizi vermiştik, şimdi sıra kolumuzu kaptırmaya gelmişti.

Sekiz ay sonra.
Ekim 1992.
Ege'de ortak tatbikat yapıyorduk. Amerikan uçak gemisi Saratoga'dan iki adet sea sparrow füzesi fırlatıldı, Türk muhribi Muavenet'in beyni, köprüüstü vuruldu. Beş şehit verdik, 22 yaralımız vardı. ABD “pardon” dedi, yanlışlıkla vurulduğunu söyledi.

Halbuki, sea sparrowlar “yanlışlıkla düğmesine bastık” denebilecek türden füzeler değildi. Ateşleme için altı aşamadan geçiyordu, komutan onayı şarttı. “At ve unut” türünden, güdümlü mermi değildi. Ateşlendikten sonra hedefini vurabilmesi için rehbere ihtiyacı vardı, fırlatan geminin hedef gemiyi radarla aydınlatması gerekiyordu. Yanlışlıkla fırlatma ihtimali, milyonda bir bile mümkün değildi.

Peki neydi?
Irak'ı bölebilmek, Kürdistan kurabilmek için, İncirlik ve Pirinçlik'te konuşlanan “çekiç güç” şarttı. Ankara ayak diretiyordu. Muavenet zart diye vuruldu. Ankara mesajı aldı! TBMM çekiç güç'ün süresini zurt diye uzattı. Bir daha hiç ayak diretmedik, her defasında başımıza aynı şeyin geleceği belliydi, o nedenle, ABD 2003'te Irak'a girene kadar çekiç güç'ün süresini hep uzattık, hiç itiraz etmedik.

(Aslına bakarsanız, operasyona katılacak olan hava unsurlarının adı çekiç güç değildi. Poised hammer, yani “kalkık horoz”du. Mermi namluya sürüldü, tabancanın tetiğine basıldı, horoz kalktı manasındaydı. Propaganda şaheseri tam burada devreye girdi… Sayın ahalimiz “kalkık” kelimesinden rahatsız olmasın diye, bilinçli şekilde yanlış tercüme edildi, çekiç güç denildi. Kapatalım parantezi.)

Üç sene sonra, 1995…
CIA peşmergeleri örgütledi, Saddam'ı devirmek için darbe organize etti. Beceremediler, çuvalladılar. Peşmerge aşiretlerinden değil silahlı kuvvetler, zabıta teşkilatı bile kurmak mümkün değildi, eğitimleri yoktu, savaşabilme yetenekleri yoktu, fiyaskoyla sonuçlandı.

CIA apar topar tahliye operasyonu başlattı. Saddam hepsini imha etmesin diye, maşa olarak kullandıkları 10 bin civarında peşmergeyi yurtdışına kaçırdılar. Aileleriyle birlikte Habur'dan Türkiye'ye soktular, Batman'dan nakliye uçaklarına bindirdiler, tee pasifik okyanusundaki Guam adasına götürdüler.

Niye tee oraya götürdüler? Çünkü, adeta Allah'ın unuttuğu yerdeki bu adada, ABD'nin en önemli hava ve deniz üslerinden biri vardı. Bu seferki girişimlerinde başarısız olan peşmergeleri, bir dahaki sefere başarılı olmaları için eğiteceklerdi.

Bazılarını Special Activities Division, Özel Operasyon Bölümü tarafından eğitip, adı üstünde, örtülü operasyonlarda kullanacaklardı. Bazılarını da, akademik konularda eğitip, merkez bankası, nüfus idaresi, tapu dairesi, vergi dairesi gibi, yakında kurulacak olan Kürdistan'ın bürokrat kadrosunu yetiştireceklerdi.

Küçük bi pürüz vardı… CIA'in peşmergeleri ABD Adana Konsolosluğu denetiminde sınırdan geçirilip Silopi'deki hac konaklama tesislerine yerleştirilmişti ama, pasaportları yoktu, kimlik bilgileri yoktu. Daha doğrusu, elbette vardı ama, Amerikalılar yok diyor, yok dedirtiyordu, maşalarının kimlik bilgilerini Türkiye'ye vermek istemiyorlardı.

Akıl öğrettiler… “Sizin pasaport kanununuzda bu tür durumlara uygun madde var, parmak izlerini alın, geçirin” dediler. Bizimkiler hık mık etti ama, elleri mecburdu, geçirmiyoruz birader diyecek halleri yoktu. Ankara'dan beş kişilik uzman ekip getirildi, peşmergelerin tek tek parmak izleri alındı, buyrun geçin denildi. Parmak izi bilgileri, MİT arşivine kaldırıldı.

Üç sene sonra, 1998…
Guam'a götürülen peşmergeler artık iyice pişmiş, olgunlaşmış, “Guamerge” olmuşlardı. Gene Türkiye üzerinden, bazıları da Ürdün üzerinden, Kuzey Irak'a sokuldular.

Bu dönemde, Kuzey Irak'taki otorite boşluğundan en çok PKK faydalanmıştı, Kandil dağına iyiden iyiye yerleşmişti. Özellikle Guamergeler döndükten sonra, PKK'nın bölgeye geçişi hızlanmıştı. Peşmergeyle PKK'nın işbirliği ayyuka çıkmıştı.

Acaba… Guam'a götürülenler arasında PKK'lılar da var mıydı?

Bu sorunun cevabını bulmaya çalışan Türk istihbaratı, Barzani'ye haber saldı, PKK faaliyetleri hakkında konuşmak üzere, bölgedeki aşiret liderlerini toplantıya davet etti. Randevu ayarlandı. Kuzey Irak'ta, bizim kontrolümüzdeki bir adreste buluşuldu. Biraz sohbet edildi, bilahare mevzuya gelindi. Türk tarafı rahatsızlığını dile getirdi, aşiret liderleri sessizce dinledi. O sırada çay servisi yapılıyordu. Garsonlar tabii ki garson değildi. Çaylar içildi, çay bardakları garsonlar (!) tarafından toplandı, mutfağa götürüldü, o bardağı kim kullandıysa onun adıyla etiketlendi, kolilendi, Ankara'ya getirildi.

Guam'a götürülenlerin parmak izleriyle eşleştirildi. Bingo… PKK'ya açık destek veren 17 aşiret lideri, Guamerge'ydi!

Dört sene sonra, 2002…
ABD yönetimi Saddam'ın örtülü operasyonlarla devrilmeyeceğini idrak etmişti. Amerikan askerini getirip, savaşmak şarttı. Amerikan Kongresi 189 milyon dolarlık ödenek için onay verdi, CIA'nin paramiliter güçleri öncü kuvvet olarak devreye sokuldu.

Saddam'ın ordusundan altı bin vatan hainini parayla devşirdiler, dile kolay, altı bin, her birine uydu telefon verdiler, mükemmel istihbarat ağı kurdular, Saddam'ın ordusunu saniye saniye, konum konum takip etmeye başladılar. Saddam tuvalete gitse, Pentagon'un haberi oluyordu!

2002'nin temmuz ayında, operasyonu yürütecek olan CIA ekibi Türkiye'den yola çıktı. Kendilerine “kırık oyuncaklar grubu” diyorlardı. Dünyanın pekçok ülkesinde görev yapmış, çok tecrübeli bir ekipti. Arazi araçları ve cephane kamyonlarından oluşan konvoyla Süleymaniye'ye geldiler, üs kurdular. Yeşil badanalı üsse “Antep fıstığı” adını verdiler!

2002'nin ekim ayında, bu defa para kamyonlarından oluşan konvoy geldi Süleymaniye'ye… Yine Türkiye'den yola çıkmışlardı. Karton kutuların içinde 100 dolarlık banknotlar vardı. Bir milyon dolar 20 kilo geliyordu! Yaklaşan savaşın altyapısını hazırlamak için, milis güç kurmak, adam satın almak, sabotajlar yapmak amacıyla 100 milyon dolardan fazla nakit dağıttılar.

Hatta bir ara Talabani rica etti, “100 dolarlık vermeyin, 1'er 5'er 10'ar dolarlık banknotlar halinde verin” dedi. Niye diye sordular? “Herkeste 100'lük dolar var, kimsede 100 doların altında para yok, bir kahve içiyorsun, 100 dolar veriyorsun, kahvecinin elinde bozukluk olmadığı için üstünü veremiyor” dedi!

Amerikalıların cömertliği, rüşvetin bolluğu peşmergeleri sıkıntıya sokmuştu yani!

Bu arada Türkiye ne yapıyordu derseniz… CIA raporlarına göre, Süleymaniye'deki üssü takip etmeleri için dört Türk istihbaratçı görevlendirilmişti, Amerikalıları takip etmek yerine, bir odaya kapanıp porno film seyrediyorlardı! CIA ekibinin lideri, Türk istihbaratçılar hakkında şu hazin notu düşmüştü: “Ne yaptığımıza dair, amacımıza dair en ufak bilgileri bile yoktu, onlar odaya kapandıklarında biz Kürtlerle işbirliğini geliştiriyorduk.”

1 Mart 2003…
Akp “tamam” dedi ama, TBMM direndi.
CHP sayesinde ABD tezkeresi geçmedi.

Vay sen misin…
Hem TSK'nın hem CHP'nin imhası için düğmeye basıldı.

Tarih özel olarak seçildi… Tam 4 Temmuz'da, Amerikan bağımsızlık gününde, kafamıza çuval geçirdiler.

Süleymaniye'deki irtibat büromuz, ağır silahlı Amerikan askerleri tarafından basıldı, bordo bereli 11 subay ve astsubayımız kafalarına çuval geçirilerek, ters kelepçe takılarak, dipçiklenerek tutuklandı. Binbaşımızın kaburgası kırıldı. 57 saat esir tutuldular. Mesaj gayet açıktı. “Artık burası Kürdistan, burnunuzu sokmayın, kurcalamaya çalışmayın, defolun gidin” deniyordu. Türkiye ayağa kalktı, akp hükümeti hariç! ABD'ye nota verdiğimiz iddia edildi, üç saniye sonra yalanlandı. Bizzat asrın liderimiz yalanladı, “müzik notası değil bu, her aklınıza estiğinde verilmez, ciddiyeti vardır” dedi!

Kafamıza çuval geçirilmiş, onurumuzla oynanmıştı ama… Asrın liderimiz hâlâ yeteri kadar ciddi bulmuyordu!

Eylül 2006…
İlk kez “Kürdistan haritası” ortaya çıktı. Roma'daki NATO Savunma Koleji'nde brifing veren Amerikalı albay, Ortadoğu haritasını açtı, Türkiye'nin yarısında alenen “Kürdistan” yazıyordu! Brifingi izleyen Türk subaylar topluca salonu terketti, Türk genelkurmayı olayı protesto etti ama… Gayet açık seçik netti. Kürdistan, NATO projesiydi!

Aynı ay, eylül 2006…
Akp hükümeti, sayın ahalimizin gazını almak için “terörle mücadele koordinatörlüğü” icat etti. Güya Amerikalı dostlarımızla terörle mücadeleyi koordine edecektik, bize anlık bilgiler vereceklerdi.

Bize nasıl anlık bilgi verdiklerini, bizzat terörle mücadele koordinatörümüz orgeneral Edip Başer anlattı… “PKK'ya silah mühimmat nereden geliyor? Barzani'nin kontrolündeki Kuzey Irak'tan geliyor. Barzani kimin kontrolünde? ABD'nin kontrolünde… ABD tarafıyla dokuz defa toplantı yaptık. En son Beyaz Saray'da başkanın güvenlik başdanışmanıyla konuştuk, anlattık. Bir CD verdik… PKK'ya malzeme taşıyan kamyonun şoför mahallinde bir Amerikan askeri oturuyordu! Biz bunu Türk kamuoyuna anlatamayız dedim, biz hâlâ ‘Amerika bizim dostumuz' diyebilir miyiz dedim. Bu toplantıdan sonra Türkiye'ye döndüm, üç maddelik rapor hazırladım, ABD'deki muhatabım orgeneral Ralston'a bildirdim, 15 gün içinde cevap bekliyorum dedim. Beni o gün görevden aldılar!”

“Anlık bilgi” kepazeliği sadece bununla sınırlı mıydı? Hayır… Kandil dağında Murat Karayılan'la röportaj yapan İngiliz Daily Telegraph gazetesinin muhabiri Damien McElroy açık açık yazdı… “Kandil dağında helikopter pisti var, spotlarla aydınlatması yapılıyor, Irak'ta görevli Amerikalı subaylar helikopterle sık sık Kandil'e geliyor, örgütün lider kadrosuyla görüşmeler yapıyor, ABD hükümetinin Irak'ta çalıştırdığı özel güvenlik firmasına ait cipler de Kandil'deki kamplarda park halinde duruyor.”

“Terörle mücadele koordinatörlüğü” rezaleti sadece bununla sınırlı mıydı? Hayır… Edip Başer'in yardımcısı tümgeneral “mücadelenin nasıl yapıldığını” şöyle açıkladı: “Başbakanlıktan oda istedik, vermediler, fotokopi makinesi istedik, taa 6.5 ay sonra verdiler, faksımız yoktu, yan odalardan faks çektik, bilgisayarımız bile yoktu, cep telefonu vermediler, randevu istedik, randevu vermediler, hatta selam bile vermediler, bir tane sim kart verdiler, onu da yedi ay sonra verdiler, çay paralarını bile cebimizden ödedik, şeker parasını bile biz ödedik.”

Altı sene sonra, 2012…
Suriye'deki otorite boşluğundan faydalanmak isteyen Barzani, Kobani'ye girmeye karar verdi. Sayın hükümetimiz esti gürledi, Barzani'ye haddini bildiririz filan denildi. Zırrr… Telefon çaldı. Obama arıyordu. Asrın liderimiz açtı, konuştular. Beyaz Saray'ın resmi internet sitesine, bu konuşmayla alakalı fotoğraf konuldu, Obama'nın elinde beyzbol sopası vardı!

Kızılcık sopası'nın İngilizcesiydi.
“Barzani'ye dokunanın kafasını kırarım” mesajıydı.
Bizimki anında yelkenleri suya indirdi.
Barzani güçleri, Irak'tan Suriye'ye geçti.

Yetmedi.
Aynı sene, 2012…
Barzani, onur konuğu olarak AKP kongresine davet edildi, kürsüye çıktı, Kürtçe konuşma yaptı, “Türkiye seninle gurur duyuyor” tezahüratıyla ayakta alkışlandı.

Yetmedi.
Bir sene sonra, 2013…
“Türkiye Kerkük'e karışırsa biz de Diyarbakır'a karışırız” diyen Barzani, AKP'nin Diyarbakır mitingine davet edildi, Şivan Perver'e düet yaptırıldı, asrın liderimizle Barzani kürsüye çıkıp ele ele halkı selamladı, asrın liderimiz ilk kez orada “Kürdistan” dedi, Barzani Kürtçe konuşma yaptı, Bülent Arınç duygulandı, ağladı.

Yetmedi.
Bir sene sonra, 2014…
Sayın TBMM'den “yabancı silahlı askerlerin Türkiye'de bulunmasına izin veren tezkere” çıkarıldı. Alenen Barzani tezkeresiydi.

Takvimde başka gün yokmuş gibi, onurumuzla dalga geçerek, tam 29 Ekim'de, Cumhuriyet Bayramı'nda… Kürdistan silahlı kuvvetleri, topuyla füzesiyle Kürdistan bayraklarıyla, Türkiye topraklarında resmi geçit yaptı. Habur'dan girdiler, Silopi, Cizre, Nusaybin, Suruç güzergahını katedip, Mürşitpınar sınır kapımızdan Suriye'ye, Kobani'ye geçtiler. Bir bölümü, THY uçaklarıyla geldi. Kürdistan silahlı kuvvetlerini, Türkiye Cumhuriyeti'nin bayrak taşıyıcısı THY taşıdı. Erbil'den bindiler, Şanlıurfa'ya indiler, karayoluyla devam ettiler, resmen şov yaptılar, kurbanlar kesildi, havayi fişekler fırlatıldı, halaylar çekildi. Bazılarının üniformasında ABD bayrağı vardı, biji serok obama sloganları atıldı. MİT eskortluk yaptı. Mardin-Urfa yolunda acıktılar, benzin istasyonunun dinlenme tesisinde lahmacun yediler, lahmacunun parasını bile Türkiye Cumhuriyeti Devleti ödedi. Türk milletinin haysiyeti ayaklar altına alınırken, Akp'nin başbakanı ne diyordu? “Kobani'ye selam ediyorum, Kobani'deki kardeşlerimin alnından öpüyorum” diyordu.

İki sene sonra, 2016…
Pentagon gizlisi saklısı olmadan, PKK'ya açık açık silah vermeye başladı. Şimdilik gönderilen tır sayısı 1.100… Yazıyla, bin yüz!

Bir sene sonra, 2017…
Barzani Ankara'ya geldi, tarihte ilk kez Kürdistan bayrağı başkentimizde göndere çekildi. Akp başbakanı Binali Yıldırım ne dedi? “Kürdistan parlamentosu var, başbakanı var, kendine ait bayrağı var, tanınır” dedi!

25 sene önce Ankara'da Kürtçe konuşmasına bile izin verilmeyen süklüm püklüm Barzani, artık bayrak çeker hale gelmişti.

Aynı 2017…
Barzani, bağımsızlık referandumu yapıyor. Akp de sayın ahalimizin gazını almak için tezkere çıkarıyormuş gibi yapıyor.

Uzuuuun yazı oldu di mi?

Kısası da var.
Anlayana davul zurna saz.
Anlamayana sazı .......
audi-vide-tace
    dinle-gör
        sus


Eylül 29, 2017, 03:15:49 ös
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1811

Hayir benim anlamadigim, Kürtler kuzey Irak´ta bagimsizlik ilan ediyorlar bize burda ne oluyor?

Aslinda bu soruyu baska türlü soracaktim ama terbiyem ve Forum kurallari müsade etmiyor.


Eylül 29, 2017, 03:46:29 ös
Yanıtla #3
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3235
  • Cinsiyet: Bay

Kuzey Irakta korkunç bir ZENGİNLİK  olacak  .Bizdeki kürtler de  onlara varda bize yokmu deyip ayaklanma çıkaracaklar vb .Kürt müsün susacan KADERİNE razı olacan , her zaman maraba olacan. Toprak ağalarının insafına bırakılacan yazık ya hala ayakkabısı olmayanlar  var ha bu durum Türktede var SİSTEMİN  adaletsizliği bu Fakirliği nahlet olası KADER ciliğe bağladı hırsız ağalar suçu ALLAHA havale ettiler .Yerseniz ...
audi-vide-tace
    dinle-gör
        sus


Eylül 29, 2017, 08:59:48 ös
Yanıtla #4
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1795
  • Cinsiyet: Bay

      Sayın NOSAM33,  aslında bizlerin bildiği şeylerdi bunlar. Ama yine de paylaşımlarınız için teşekkür ederim.
      Büyük Ortadoğu Projesi, yeni bir şey değil. İsrail'in ideali bu proje. Ne yazık ki bizi yönetenler yıllardır Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanları olduklarını söylemiyorlar mı? Böl, parçala, yönet. Bunun başka izahı var mı?. Adam daha geçen gün başkente gelmedi mi?, ulusal bayrağı göndere çekilmedi mi?(uluslararası hukukta, bir toplumun bayrağını kendi bayrağın ile aynı göndere çekersen, o toplumu devlet olarak tanımış olursunuz, bakın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bayrağı daha hiç bir ülkede göndere çekilmedi). Şimdi de kalkmış, şöyle yaparız, böyle yaparız, vanayı manayı kaparız falan filan palavradan nağmeler. İsrail'in olduğu hiç bir projeye bir gece ansızın gidemezsin kardeşim. Bunu hala anlamadıysanız eğer söyleyecek başka bir sözüm yoktur.
      Saygılar-sevgiler.
"Vur ama dinle beni"


Eylül 29, 2017, 10:24:41 ös
Yanıtla #5
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3235
  • Cinsiyet: Bay

 İsrail'in olduğu hiç bir projeye bir gece ansızın gidemezsin kardeşim.



Katılıyorum ve İsraili yürekten destekliyorum .  2 + 2  =  4   eder .
Neden destekliyorum;  ADAM gibi ADAM olduklarından ve DİK duruşlarından dolayı ...
audi-vide-tace
    dinle-gör
        sus


Eylül 29, 2017, 10:27:32 ös
Yanıtla #6
  • Seyirci
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 286
  • Cinsiyet: Bay

Evet gelemezler çünkü ordusu yok.


Eylül 29, 2017, 10:28:44 ös
Yanıtla #7
  • Seyirci
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 286
  • Cinsiyet: Bay

Nasıl gelecekler ki hükumetin dış politika ile ilgilendiği yok varsa yoksa kendi ülkesindeki istikrarı.


Eylül 30, 2017, 01:19:35 ös
Yanıtla #8
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3235
  • Cinsiyet: Bay

Türkiye Irak'a girdi mi
Yeni Çağ gazetesi yazarı Arslan Bulut, Türk ordusunun, İran ve Irak ile yaptığı mutabakat çerçevesinde Kuzey Irak’a girdiğini ileri sürdü.



Yeni Çağ gazetesi yazarı Arslan Bulut, Türk ordusunun, İran ve Irak ile yaptığı mutabakat çerçevesinde Kuzey Irak’a girdiğini ileri sürdü. Yeni Çağ gazetesi bu iddiayı manşetten verdi.

Bugünkü köşesinde, “Bugüne kadar beni hiç yanıltmamış kaynaklardan aldığım haberlere göre” diyerek iddiasını öne süren Bulut, “Türkiye, İran ve Irak arasındaki mutabakat, verilen sözlere uyuldukça, Kuzey Irak'ta her geçen gün önemli sonuçlar elde edilmesini sağlıyor” dedi.

Bulut bu mutabakat çerçevesinde, Türkiye’nin, Suriye ve Irak'ın sınırlarının birleştiği yerden Irak’a girdiğini belirterek,  “Yani Dicle'nin U çizdiği mevkiden, Irak ordusu ile birlikte Irak topraklarına girdi. Bu bölge Telafer ilçesinin sınırları içinde kalıyor” ifadelerini kullandı.

Arslan Bulut yazısının devamında şunları aktardı:

“Böylece, Türkiye ve Irak, Suriye'deki PYD güçleriyle Irak'ın kuzeyindeki Barzani ve PKK'nın arasına girmiş oldu.

Yani El Bab operasyonu gibi Türk ordusu, Irak ordusu ile birlikte koridoru burada da kırdı.


 

Burada Dicle nehri üzerinde bir köprü var. Köprü tutuldu. Tabii, bana sorarsanız, Irak ordusu ile birlikte Telafer ilçe merkezine kadar inilmeli ki Suriye ile Irak arasındaki geçişler tamamen önlenebilsin. Dicle nehri doğal bir engel ama bir köprübaşını tutmakla, terör geçişleri sona erdirilemez. Buradan Irak'a yeni bir kapı açılacaksa, Telafer'e inmek şart!

Bu haberleri veren kaynakların dışında, Irak Türkmen Cephesi Başkanı Erşat Salihi'ye göre, Barzani'nin ABD tarafından örtülü olarak referanduma teşvik edilmesinin ardında, tam da bu bölgedeki zengin Keyzan petrol yatakları var. Barzani, referanduma ses çıkarmaması karşılığında buradaki petrolün çıkarılmasını ABD'ye verdi. Salihi, 11 yıl önce bu konularda Türkiye'yi uyardığını ancak bir sonuç alamadığını ve Kerkük'te de Türkmen derneklerine saldırıların devam ettiğini söylüyor.”

REUTERS: IRAK SINIRLAR İÇİN HAREKETE GEÇİYOR

Öte yandan Reuters haber ajansı, Irak Savunma Bakanlığı'nın Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) sınırlarını, Türkiye ve İran'ın desteğiyle kendi kontrolü altına almayı planladığını duyurdu.

BBC Türkçe’nin haberine göre açıklamada IKBY sınır kapılarının nasıl kontrol altına alınacağına, Irak güçlerinin Türkiye ve İran üzerinden mi ilerleyeceğine dair detay verilmedi.

Erbil merkezli Rudaw TV'ye konuşan Kürt yetkililer ise sınır kapılarının kontrolünün Bağdat'a devredilmesinin söz konusu olmadığını belirtti.

Bağdat kararı, IKBY'de Pazartesi günü düzenlenen bağımsızlık referandumuna tepki olarak aldı.

IKBY'deki Yüksek Seçim ve Referandum Komisyonu sandığa gidenlerin yüzde 92,7'sinin 'Evet' oyu verdiğini açıklamıştı.

Irak Başbakan Haydar İbadi, bağımsızlık referandumunun meşru olmadığını söyleyerek Ankara ve Tahran'ın da desteğiyle referandum sonucunun geçersiz kılınmasını istiyor.

Sonuçların açıklanmasının ardından Irak, İran ve Türkiye, IKBY'nin yurt dışına açılan sınırlarının kontrolünü Bağdat'a devretmesi gerektiğini savunmuştu.

Irak Devlet Televizyonu Irak ordusundan bir heyetin İran'a giderek IKBY sınırında incelemelerde bulunduğunu duyurdu.

 

Odatv.com
audi-vide-tace
    dinle-gör
        sus


Ekim 01, 2017, 07:50:47 ös
Yanıtla #9
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 56
  • Cinsiyet: Bay

1 sene sonra barzaniyi ilk tanıyanlardan olmaz ise bu adamları hiç tanıyamamışım demektir... bir gece ansızın çay içmeye gelirler....