Sevgili okurlar,
Hazır Kabala’yı incelemişken serimizin son bölümünde Kabalistik bakış açısıyla her şeyin teorisini anlamaya ve en azından Ezoterizm’i bir kez daha günümüz bilimine uyarlamaya çalışacağım. Bu arada ben bu yazıda bilim insanlarının aklına gelmediği şeyleri fark ettiğimi ASLA iddia etmiyorum, sadece Ezoterik bir bakış açısıyla bazı bilimsel teorilere ve problemlere göz atacağız o kadar.
Eğer Kuantum Fiziği veya Her şeyin Teorisini daha önce hiç duymadıysanız isterseniz aşağıdaki videolara göz atabilirsiniz. Elbette videolar uzun olduğu için öylesine merak edenler için koydum:
1-)
Çift Yarık Deneyi2-)
Kuantum Dolanıklığı3-)
Zaman Nedir?4-)
Anti madde5-)
Sicim Teorisi6-)
Sicim Teorisi-27-)
Stephan Hawking ve Her şeyin TeorisiKuantum Teorisi ve Genel Görecelik Teorisi Arasındaki FarkBugün fizikçiler genelde iki teoriyi yani Kuantum Teorisini ve Einstein’in Genel Görecelik Teorisini bir araya getirmeyi ve Her şeyin Teorisini oluşturmaya çalışıyorlar.
Einstein’in genel görelilik kanunu
Einstein’in meşhur E=mc^2 denklemi bize şunu söylemektedir. Evrendeki enerji sabittir ve ancak dönüştürülebilir ama yaratılıp, yok edilemez. Mesela Evrendeki enerji 100 birim ise her zaman 100 birim olarak kalır ve asla değişmez. Madde ise enerji olduğundan belli bir birim enerjisi vardır ve mesela bu enerji 10 ise bu enerjinin çoğalması için başka bir maddenin enerjisini yitirmesi gerekir. Einstein bu denklemi ışık hızına sabitlemiştir ve ortaya şöyle bir sonuç çıkmıştır;
Işık hızı yaklaşık 300.000 km/sec olduğu için Evren anlık olarak 300.000 km’lik bölümlere ayrıldığında orada bulunan her şey diğer bölümlerdeki Foton enerjisiyle aynıdır. Örneğin aşağıdaki resmi ele alalım.
Resim1.PNGYukarıdaki resimde sol üst taraftaki roket yukarı çıkarken enerji harcar. Enerji harcamasına rağmen içinde bulunduğu bölümde ise enerji hep sabit kalır. Yani sonuç olarak oradaki roket her ne kadar enerji harcarsa harcasın sadece belli miktardaki maddeyi başka şeylere dönüştürerek enerjiden oluşan roket yukarı yükselmiş olur. İçinde bulunduğu 300.000 Km’lik alanın enerjisi ise hep aynı kalır.
Evet, Einstein’in teorisi basitçe böyledir. Unutulmamalıdır ki 300 bin Km’lik alan enerjinin dönüştüğü merkezden alınır. Yani enerjinin dönüştüğü yer roketin motoru ise, oradan 300.000 Km^2 sayılır ve her saniye bu 300.000 Km^2 alan yeniden hesaplanır. Burada önemli olan şudur ki vermiş olduğum roketin bölümündeki enerji değişimi her an aynı bölümün enerjisi ile telafi edilir. Çünkü Evren’de hiçbir şey ışık hızından hızlı değildir. Bu yüzden diğer bölümler bu enerji değişiminden etkilenmez.
Kuantum TeorisiKuantum teorisinde ise durum farklıdır. Yukarıda vermiş olduğum roketteki enerji değişimi ışık hızının ötesindeki herhangi bir bölümde değişim yaratabilir. Yani roketin enerji değişimi içinde bulunduğu bölümü etkilemek zorunda değildir. Onun yerine sol alt köşedeki gezegenin içinde bulunduğu bölümü etkileyebilir. Dolayısıyla Kuantum teorisinde Evrendeki herhangi bir anlık değişimin etkisi “Işık hızından” daha ötesine etki edebilir.Aşağıdaki resimdeki roketin bulunduğu bölümdeki enerji değişimi diğer bölümleri anlık olarak etkileyebilir.
Resim2.PNGYapılan deneyler Kuantum Teorisini doğrular niteliktedir. Peki Her şeyin teorisi ne hakkındadır?
Her şeyin teorisi söylenenlere göre henüz tamamlanmamış bir teoridir. Fizikteki bütün yasaları tek bir formül ile açıklamaya çalışır. Bu teoriyi her ne kadar Stephan Hawking bulmaya çalışmış olsa da bulamadan ölmüştür. Bu teoriyi hala bulunamaz kılan bir neden de çift yarık deneyidir. Bu deney pek çok bilim insanına şunu düşündürtmektedir; “Araştırmayı yapan araştırmacının bilinci, deneyin sonucunu etkilemektedir.” Bu tarz deneylerin üzerine yapılan hesaplamalar ise içerisinde bilincin de dahil olduğu 11 boyutlu bir Evren modeli sunmaktadır.
İşte tam burada sizlere Evrenin tek boyutlu olduğunu ve yapılan deneyin sonucunun nedeninin düşüncelerin madde olmasından dolayı olduğunu göstermek isterim. Bu sayede, en azından felsefi olarak her şeyin teorisini bir nevi bulmuş olacağız.
Çift Yarık DeneyiÇift yarık deneyi fizikçilere ışığın hem dalga hem de parçacık olarak davrandığını göstermiştir. İlginç olan ise ışık gözlemlendiğinde parçacık, gözlemlenmediğinde ise dalga olarak davranmaktadır. Bu arada fizikçiler ışık derler ama deneyde elektron kullanılır.
Çift_Yarık_Deneyi-Görsel-1Örneğin yukarıdaki görseldeışık dalga olarak davranmaktadır. Gözlemlendiğinde ise parçacık gibi davranır. Bu durum da aşağıdaki gibidir.
Çift_Yarık_Deneyi-Görsel-2Önceden de belirtildiği gibi bu deneyde ışığın davranışını etkileyen tek şey kişinin foton tabancasından atılan elektrona bakması. Bunun dışında tüm şartlar aynı.
Bilim insanları hala daha ışığın neden bilinçli biri tarafından gözlemlendiğinde farklı davrandığını tam bilmiyor. İşte ben de bu yüzden kendi fikirlerimi sizinle paylaşmak istedim.
Düşüncenin odaklanması
Önceden de belirtildiği üzere insan düşünerek enerji üretir. Bu düşünceler madde oldukları için bir ortamdaki hassas titreşimleri etkileyebilirler. Bu deneyde de bence olan bundan ibarettir. Peki insanın düşüncesi elektronu nasıl değiştirir?
Aşağıda paylaşmış olduğum görsel üzerinden çalışmak gerekirse, ışık tayfının çok uzak ve zayıf bir kısmı insanın düşüncelerinin titreşimine bedeldir diyebiliriz (0.4 ile 100 Hz arası).
Işığın SpektrumuFakat bu düşünceler bir noktaya yoğunlaştırılabilir ve gücü artırılabilir. Örneğin bir büyüteci ele alalım. Bir noktaya düşen ışık o noktayı belli oranda değiştirmektedir. Mesela Güneş’ten gelen ultraviyole ışıklar nasıl bir büyüteç ile yoğunlaştırıldığında maddeyi ısıtıp alev çıkarıyor ise aynı durum Çift Yarık deneyi için de geçerlidir. Düşünceler çok yoğunlaştırıldığında elektronun frekansını bozabilecek kadar güçlenip onun yapısını bozarlar.
Resim3.PNGYukarıda vermiş olduğum resim insanın bakış açısı daraldıkça, kişinin baktığı noktadan veya perspektiften enerjinin büyük bir bölümünü ufak bir alana sıkıştırdığını ve görünür ışığın sınırını da bu oranda etkilediğini göstermektedir. Bu bir nevi basınç gibi düşünülebilir. Yanlardan en kadar sıkıştırılırsa, ışık o açıdaki enerjiyi dengelemek için o kadar kendi içine büzülecektir.
Yavaş yavaş görünen ışık tayfı belirttiğim elektron sınırına ulaşır ve her düşüncenin ritmik atışı bir elektronu geçirirken bir sonrakini geçirmez. Yani durum aşağıdaki gibidir.
Resim4.PNGBunun nedeni insanın sürekli olarak düşünürken belli aralıklarla etrafını titreştirmesidir. Yani bir salınımda elektron çarpar ve geçemez. Ama sonraki salınıma kadar diğer elektronlar geçebilir. Bu durum şöyle bir sonuç çıkarır;
Elektron gözlemcinin olmadığı ve düşüncesini odaklamadığı cihazın hizasına kadar düz bir şekilde dalga halinde gelir ve panele çarptığında dalgalanarak yayılır. Fakat eğer gözlemci var ise ve aktif olarak süreci gözlemliyor ise, bu durum değişir. Gözlemcinin düşüncesinin odaklanmış frekansı elektronun frekansını bozar ve bir anda elektron panelden önce bu “düşünce bariyerine/paneline” çarparak parçacık gibi olur. Bundan sonra asıl panelden de parçacık olarak geçer. Bu durum aşağıdaki iki resimdeki gibidir.
Resim5.PNG
Resim6.PNGGörüldüğü gibi görünen ışık henüz düşünce ile elektronu odaklanarak değiştiremez. Ama ikinci resimde olduğu gibi elektron 30 Hz’lik düşüncenin görünen ışığı ritmik olarak etkilemesinden dolayı bu düşüncenin ördüğü duvara çarpar. Son olarak aşağıdaki resim örnek verilebilir.
Resim7.PNG30 Hz’lik düşünce öyle bir alanı işgal eder ki elektron bu alandan geçemez. Bu alan gözlemcinin elektronu gözlemlemek için kullandığı mercekten kaynaklanır. Düşünce gücü sadece 30 Hz olmasına rağmen elektronun geçiş hizasına öyle bir odaklanır ki, elektronu ritmik olarak durdurur.
Evet, hazır Kabala’ya ve Geometriye değinmişken Kuantum üzerine de basit ve sıkıcı gelmiş olsa da iki kelam etmek istedim. Sonuç olarak geçmek gerekirse düşüncenin frekansı Elektron mikroskobunun görüntüyü milyonlarca kez büyüten merceğinden geçtiği için güçleniyor ve boşta yanan bir barutun yerine bir tüfeğin namlusunda sıkışan basınç gibi bir noktaya salındığında elektronun frekansını bozuyor ve bu durum da gözlemcinin bilinçli bir şekilde elektronu gözlemlemesinin deneyin sonucunu değiştirdiğini düşündürüyor olabilir. Muhtemelen bunu okuyan gerçek bir fizikçi bu yazılanları ciddi almamıştır ama olsun, yine de ben yazmış olmak istedim.
Okuduğunuz için çok teşekkür ederim, serimizin sonuna geldik.
Sonraki yazılarımda yeniden görüşmek üzere hoşça kalın =)
Sevgiler ve saygılar