Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Tolerans - Hoşgörü ve Masonluk  (Okunma sayısı 22232 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mart 17, 2009, 04:58:57 ös
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

TOLERANS , HOŞGÖRÜ ve MASONLUK


Türkçeye Batı dillerinden geçmiş olan tolerans [ toleranz (Alm.), tolérance (Fr.) tolerance (ing.) ] Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre “hoşgörü”ye denk düşmektedir. Osmanlıca karşılığı müsamaha olarak gösteriliyor. (Müsamaha’nın dışında tecviz, tahammül, insafta hoşgörünün kullanıldığı anlamlar bakımından bir karşılık olarak görübilir.)

Peki Hoşgörü gerçekten Toleransı karşılar mı? Hoşgörü bileşik bir kelime olarak Farsça kökenli “güzel” anlamında “hûş-hoş” sözcüğü ile Türkçe görmek fiilinden türetilmiş “görü” sözcüğünden oluşur. Eş anlamlısı müsâmaha ve tolerans olarak verilen hoşgörü sözcüğü; her şeyi anlayışla karşılayarak, mümkün olduğu kadar hoş görme hali olup, kendi düşünce ve inançlarına karşıt düşünce ve inançları olabildiği kadar hoş görme durumudur. Terim olarak hoşgörü; farklı dil, cins, din, inanç ve anlayış bakımından başkalarının varlıklarından rahatsızlık duymama halidir.

Tolerans ne musamaha ne tesamüh  ve ne de hoşgörü ile eş anlamlı değildir. Hoşgörü anlam bakımından toleransa daha yakındır. Ancak yine de hoşgörü, toleransın tam karşılığı değildir. Onda duygusal bir yön bulunur. Hatta kimi kullanımında üstün olanın altta olanın yaptıklarını görmezden gelmesi ona tahammül göstermesi vardır. Tolerans ise özgürlüğün temelidir. Görmezden gelme yoktur, eleştiri hakkını da, Özeleştiriyi de içinde barındırır. Çünkü Tolerans akıldan ve bilimsel bir yaklaşımdan kaynaklıdır. Hoşgörünün insandaki yeri kalptir, gönüldür. Hoşgörü duygusal bir yaklaşımdan kaynaklanır. Buna karşı insanın değerini anlayıp haklılık olasılığını düşünmeyi içermez.  Tolerans ise akılcı bir yaklaşımdan kaynaklanır, insanın karşısındakini anlamaya çalışmasını ve ona değer vermesini de içerir.

Toleransı yanlış bulunan ya da olması gerekene aykırı olarak nitelenen düşünce, görüş, eğilim, töre, tutum, ilke ve davranışların önyargı ile bakılmayıp tepkiyle de karşılanmaması, kendiliklerince bir haklılıklarının doğruluklarının bulunabileceğinin bir takım noksanlıklardan ya da temel yanılgılardan kaynaklanabileceğinin zorlama olmaksızın kabul edilmesi olarak tanımlayabiliriz.  Bu tanımdan tolerans gösterenin de kendi kendisini sorgulaması sonucu ortaya çıkar. Bu ise hoşgörü de bulunmayan bir özelliktir. Tolerans kişiyi özeleştiriye yönelitir. Karşısındaki haklı ise kendisinin yanılgıda olabileceği düşüncesini ortaya koyar. Hoşgörü ise kişinin karşısındakinin davranışlarını görmezden gelmesi, ona müsamaha göstermesidir ki burada bir özeleştiri söz konusu olmaz.

Tolerans tıpkı özgürlük gibi sınırsız değildir. Nasıl ki sınırsız özgürlük sonuçta özgürlüğü ortadan kaldırır, sınırsız toleransta sonuçta toleransı yok eder. Toleransın sınırları, eşitliği bozabilecek, bireyin onur ve saygınlığından özveride bulunmasını gerektirebilecek zorunlu bir kabullenmeye yol açacak ya da sonsuzcasına boş yere ümit beslettirebilecek bir dereceye vardırılmama olarak belirtilebilir. Bu sınırların dışına taşılması durumda tolerans, tolerans olmaktan çıkar.

Yanlışların ve kusurların bağışlanması toleransın bir gereği değildir. Toleransta bağışlama yoktur. Bu olsa olsa hoşgörü de olabilecek bir durumdur. Bir kişinin her istediğini yapmasına tolerans gösterilmez. Çünkü toleransın temelinde akılcı düşünce ve değerlendirme yöntemi bulunmaktadır. Tolerans vurdumduymazlık demek değildir. Gerçeği arayıp bulmak, hakikati araştırma ve ancak bunu bir tarif içine sokmamak gerekir. Tolerans yanlışa göz yumma demek de değildir. Yanlışlar düzeltilmelidr ancak bu yapılırken karşıdakine baskı uygulanmadan iyiyi bulması beklenmelidir.

Tolerans Masonlukta özgürlüğün kaçınılmaz temeli, insanlığın birliğini gerçekleştirecek bir ilkedir. Tolerans, Masonluğu tanımlamak için olmazsa olmaz bir ögedir.  Masonluk’ta Toleransın kapsamını maddeler  halinde kısaca söyle sıralayabiliriz;

.   Tüm insanların inanç düşünce görüş ve davranışlarında hür olduklarının içtenlikle benimsenmesi

.   Başkalarının inanç, düşünce, töre, görüş ve duygularına her ne şekilde olurlarsa olsunlar onaylanmasa ve uygun bulunmasa bile değer verilmesi ve saygı duyulması

.   Hiçbir düşünce ve görüşe bir takım tek yanlı yaklaşımlarla, önyargılarla karşısına çıkılmaması

.   Ters ya da aykırı düşünceler karşısında insanın kendisini de yoklayarak yanılgıları olup olmadığını araştırması

.   Heyecana kapılmadan, duygusal tepkilerde bulunmadan bilimsel ve akılcı bir yöntemle düşünülmesi

Tolerans göstererek birbirini dinleyen, anlamaya çalışan karşılıklı olarak birbirlerinin noksanlarını gideren insanlar uzlaşmanın ötesinde daha ileri aşamalara ulaşabilirler.

Hazırladığım bu çalışmanın toleransla karşılanacağı ve az da olsa faydalı olacağı ümidiyle Sevgi ve Saygılarımı sunarım.

KAYNAKLAR

ASLAN, Ö., Hoşgörü ve Tolerans Kavramlarına Etimoloji Açıdan Analitik Bir Yaklaşım, http://www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/makale/325.pdf
http://tdkterim.gov.tr/bts/?kategori=veritbn&kelimesec=157800
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=tahammul+tolerans+ve+hosgoru+arasindaki+farklar
K., S., Tahammül, Gönye M. L.’nda Konuşma.
R.,N., Masonik Tolerans.
D., A. , Hoşgörü, Bilgi 50. Yıl’dan.
M. Ayfen Özger, Sözlük.
T., M.E., Tolerans, Nur M.L.'nda Konusma.
« Son Düzenleme: Mart 17, 2009, 09:33:01 ös Gönderen: skullG »


Mart 17, 2009, 05:32:51 ös
Yanıtla #1
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 562
  • Cinsiyet: Bay

Elinize sağlık hocam, yalnız sanırım kaynaklarınızdan Ömer Aslan'la hoşgörü - tolerans kelimelerinin anlamları konusunda aynı fikirde değilsiniz. "Hoşgörüyü kayıtsız kalma, aldırış etmeme, gevşek davranma gibi anlamlar içeren bir kavram olarak anlamamak gerekir" ve "Bu bilgiler ışığı doğrultusunda tolerans sözcüğünün, hoşgörüye ek olarak ihmal etme, izin verme, aldırış etmeme, görmezlikten gelme, sıkıntı çekme, katlanma ve güçlü olma anlamlarını içerdiği ortaya çıkmaktadır" derken siz bunların tersini savunuyorsunuz. Bu noktayı biraz daha açıklığa kavuşturabilir misiniz?

Tabi bu noktada tolerans kelimesinin şu an Türkçe'de anlamının örneğin bir Fransızca'dakinden daha özel bir anlam kazandığını düşünüyorum ben de. Mesela Türkçe'de "tolere edilemez bir iç sıkıntım var" demeyiz onun yerine "dayanılmaz, katlanılamaz" kelimelerini kullanırız. Ama Fransızca'da yine sayın Ömer Aslan'ın belirttiğine göre "cela n’est pas tolérable (bu dayanılmaz bir haldir)" şeklinde kullanımlar mevcut. Yani Latin kökenli dillerde bizdekine kıyasla daha genel bir anlam taşıdığı için yabancı gözüyle bakarsak bence bir "hoşgörü" kadar derin bir anlam vermiyor. Ancak Türkçe'de daha özel bir anlam kazanmış durumda, daha düşünsel bir anlamda kullanıyoruz. Sizin düşüncelerinize de Türkçe'yi temel alırsak katılıyorum fakat "tolerare" kökenli olarak kullanımlarında bence "görmezden gelme" gibi anlamlar mevcuttur.

Ama iki konuda kesinlikle haklısınız. Birincisi "hoşgörü" kelimesinde kesinlikle daha büyüğün, daha küçüğe karşı hissetikleri mevcutken "tolerans" daha eşitler arasıdır. İkincisi de hoşgörünün yeri daha mistik, daha maneviyken tolerans daha zihinde kendisine yer bulan bir sözcüktür. Dolayısıyla insanı özeleştiriye sevk etmesi daha mümkün olacaktır. Ama bu ikinci söylediğim yine Türkçe için geçerli.

Tekrar elinize sağlık, teşekkür ederim bu güzel yazı için.
Mea mihi conscientia pluris est quam omnium sermo


Mart 17, 2009, 05:56:10 ös
Yanıtla #2
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

Haklısınız Sn. Veritas, Aslan'ın yazısında etimolojik inceleme yapıldığı için tekrar etmek istemedim ama Türkçe'deki kullanım açısından iki kavramı ele aldım. Boyle olunca da bence ne kadar Fransızcada veya tıbbi terim olarak tolerans yukarıda aktardığınız anlamları barındırıyorsa da Türkçe'de kullanımı daha sınırlı. Ve aslında Aslan'ın ifadesinin tam tersine hoş görmek deyince kayıtsız kalmak göz ardı etmek gibi anlamlarda ortaya çıkabiliyor. "Onu hoşgörmelisin" diyoruz birisi bir hata yaptığında, hoşgörünün daha duygusal bir ifade olduğunu düşünüyorum, ancak toleransın temelinde yine de akli bilimsel düşüncenin olduğuna inanıyorum.  Dediğiniz üzere Türkçe'de iki kavram arasında nüans farklılıkları mevcut. Yazıyı yazarken bu noktaya değinmek istedim. Özellikle de Masonlukla bağlantılarını biraz olsun açmaya çalıştım. "Başkalarının düşünce ve kanılarını özgürce dile getirmesini ve düşüncelerine göre yaşamasını " kabul etmek anlamıyla toleransın yine akılla bağlantılı olduğunu düşünüyorum.

Yazıyı buraya aktarırken en çok sizin katkınızı beklediğimi ve böylece yazının daha anlaşılır bir temele ulaşacağını düşündüğümü de ayrıca ifade etmek isterim.


Sevgi ve Saygılarımla.


Mart 17, 2009, 06:05:42 ös
Yanıtla #3
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

Konuyla ilgili olarak Ekrem ÜLKÜ'nün Hoşgörü ve Tolerans başlıklı yazısına da bakılabilir. http://www.usdusunveotesi.net/sayi1/hosgoruvetolerans.htm


Eylül 06, 2009, 04:47:23 ös
Yanıtla #4
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Bence çok güzel bir anlatım... Yararlandım, teşekkürler.

Ne yazık ki TDK son yıllarda dil konusunda kesinlikle güvenilir olmayı yitirdi gibi geliyor bana.

Ben bu anlatımdan ne anladığımı şöyle özetlesem:

Bir düşünüye, tutuma ve onun yansımasına tolerans gösterilir. (Tahammül edilir.)

Bir davranış ya da eylem ise hoşgörüyle karşılanır. (Müsamaha edilir.)

Oldu mu acaba?

Sevgiler,
ADAM

 
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ağustos 28, 2011, 01:05:38 ös
Yanıtla #5

Sayın skullG, oldukça güzel ve anlaşılır bir yazı paylaşmışsınız. Teşekkürler. :)



Bence çok güzel bir anlatım... Yararlandım, teşekkürler.

Ne yazık ki TDK son yıllarda dil konusunda kesinlikle güvenilir olmayı yitirdi gibi geliyor bana.

Ben bu anlatımdan ne anladığımı şöyle özetlesem:

Bir düşünüye, tutuma ve onun yansımasına tolerans gösterilir. (Tahammül edilir.)

Bir davranış ya da eylem ise hoşgörüyle karşılanır. (Müsamaha edilir.)

Oldu mu acaba?

Sevgiler,
ADAM

 

Sn.Adam hoşgörü konusundaki örnek, sanırım hem hoşgörü hem de toleransı içeriyor. Yani bir davranışa hoşgörü de gösterebiliriz, tolerans da gösterebiliriz değil mi?

Saygılarımla.
"İsteyen yavaş gitsin, ister hızlı koşsun, arayan bulur. İki elinle isteğe sarıl; çünkü istektir iyi yola kılavuz olan."
Mevlana


Ağustos 28, 2011, 03:03:28 ös
Yanıtla #6
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay

Davranışa hoşgörü değil de tolerans...

Olur elbette. Neden olmasın? Toleransın ilkelerinin yerine getirilmesi koşuluyla elbette. O davranışın niçin öyle olduğunu, kendine göre bir haklılığının bulunabileceğini, benimsenmese ve uygun görülmese bile kendi koşulları altında bir geçerliliğinin bulunabileceğini düşünmek...

Ancak bu genellikle pek böyle olmaz. Hoş görülür, geçilir. Aynı şeyin düşünceye karşı yapılması dea söz konusu olur elbette. Toleransla değil de hoşgörüyle karşılanan bir düşünce... Gênel yarar bakımından hiç işe yaramayan, uçurumları olduğu gibi koruyan bir tutum...


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ağustos 28, 2011, 04:13:30 ös
Yanıtla #7

Davranışa hoşgörü değil de tolerans...

Olur elbette. Neden olmasın? Toleransın ilkelerinin yerine getirilmesi koşuluyla elbette. O davranışın niçin öyle olduğunu, kendine göre bir haklılığının bulunabileceğini, benimsenmese ve uygun görülmese bile kendi koşulları altında bir geçerliliğinin bulunabileceğini düşünmek...

Ancak bu genellikle pek böyle olmaz. Hoş görülür, geçilir. Aynı şeyin düşünceye karşı yapılması dea söz konusu olur elbette. Toleransla değil de hoşgörüyle karşılanan bir düşünce... Gênel yarar bakımından hiç işe yaramayan, uçurumları olduğu gibi koruyan bir tutum...

Çok haklısınız sn. Adam. Son cümledeki, düşünceye karşı "hoşgörü" konusunda tamamen katılıyorum özellikle. Bence başkalarının düşüncelerine karşı "hoşgörü" ile bakanlar, kendi düşüncelerine güvenmiyorlar.
"İsteyen yavaş gitsin, ister hızlı koşsun, arayan bulur. İki elinle isteğe sarıl; çünkü istektir iyi yola kılavuz olan."
Mevlana


Şubat 26, 2012, 02:19:06 öö
Yanıtla #8
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 301
  • Cinsiyet: Bay

Bu konuda geçenlerde yaptığım çok küçük bir sunumu forumda da katkısı olacağı düşüncesiyle eklemek istedim, sevgi ve saygılarımla.

-----


Hoşgörü ve tolerans gibi insanlık tarihinin ve bilhassa Dünya savaşları sonrasında toplumsal yaşamın akışını etkilemiş kelimelerin biraz araştırdığımızda çoğu dilde birbirini karşıladığını görüyoruz. Mesela, Türkçedeki hoşgörü kavramının Fransızcası tolérance; İngilizcesi tolerance; Eski Türkçesi müsâmaha, kaynağı olan Arapçası ise tesâmuh kelimeleri. Çeşitli sözlük ve ansiklopedilerde birbirinin karşılığı olarak verilen bu kavramları incelediğimizde aynı şeyler olduklarını söylemekse oldukça zor.

Hoşgörü kelimesini çeşitli kaynaklardan ortak bir tanıma indirgediğimizde “her şeyi anlayışla karşılayarak, mümkün olduğu kadar hoş görme hali” olduğunu, “kendi düşünce ve inançlarına karşıt düşünce ve inançlara da katlanma hali"ni görüyoruz. Hoşgörü'yle ilgili tanımlarda, bu kelimenin içeriğinde; affetmek, kusura bakmamak, farklılıklara katlanmak gibi vurgular öne çıkıyor.

Daha fazla kaynak ve derinlik içeren tolerans kavramına gelince... André Lalande'a göre (Vocabulaire Technique et Critique de la Philosophie, s.1133.) tolerans; kişinin, kendine özgü haklara karşı yapılan bir tecavüze karşı koymaksızın tahammül edip katlanma hareketidir.

Kelimenin Batı literatürüne girmesi ise 17'nci yüzyılda yaşanan din savaşları ve Katolik – Protestan  kavgalarından sonradır. Böylece tolerans kavramı felsefenin de konusu olmuş, özellikle Spinoza, Locke, Voltaire gibi düşünürler bu konuda etkili yapıtlar vermişler.

Kavramı ünlendiren ise büyük İngiliz düşünürü ve devlet adamı Thomas More olmuş. 16'ncı yüzyılda Thomas More, Ütopya adlı eseriyle kavramı popüler hale getirmiş ve aynı toplumdaki insanların birbirlerini hoş görme ve saygı göstermek zorunda olduklarını savunmuştur.

Son dönemlerde ve özellikle günümüzde tolerans, insan haklarını ve toplumsal barışı destekleyen bir kavram niteliği kazanmış, başkalarının özgürlüğüne saygı gösterme, insan hak ve özgürlüklerinin kazanılmasında etkin bir faktör olarak tanımlanmıştır.

Bu biraz uzayan tanımlamalardan sonra farklarını ortaya koymak üzere sonra hoşgörü ve toleransı yan yana yerleştirip kuşbakışı yorumlayalım:

Hoşgörü kavramı genel yaklaşım olarak duygusal kaynaklı bir affetmek ve kusuruna bakmamak hissiyatını içeriyor ve hoş görenin karşısındakine insani bir değer biçmeyip onun da haklı olabileceğini göz ardı etmesine neden oluyor. Tolerans ise sınırları medeni kriterlerle belirlenmiş akılcı bir yaklaşımdan kaynaklanıyor, insanın sabırla karşısındakini anlamaya çalışmasını ve ona her şart altında değer vermesini içeriyor. Dolayısıyla tolerans gösteren karşısındaki üzerinden kendi kendisini de sorguluyor. İşte hoşgörüde rastlayamadığımız biçimde, tolerans kişiyi ve uzun vadede toplumu şahsen büyük önem verdiğim empati duygusuna yönelterek tüm insanlığa üç temel ilkeyi hatırlatıyor: 

Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik...
"Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır."
Ludwig Wittgenstein


Şubat 26, 2012, 01:11:07 ös
Yanıtla #9
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Bu konu yeni baştan gündeme getirilince, Sayın Yalçın Kaya’nın “Batı’nın İki Yüzü (Bağnazlık Tolerans)” adlı dört kitaptan oluşan araştırma serisini anımsadım.

Sayın gnothi'ye teşekkürler, hem yazdıkları hem bu anamsatması için.

Sayın Yalçın Kaya, adını verdiğim serinin ilk kitabının birinci bölümünde, Batı’nın iki yüzü konusuna girmeden önce  tolerans ve hoşgörü kavramlarını ele alarak incelemiş. Bana göre çok güzel ve arkasında rahatça durabileceğim, destekleyebileceğim bir değerlendirme.

Ancak bundan önce bir başka anlatımı var ki, ona da “Tolerans Felsefesi” başlığını koymuş. Tolerans ve hoşgörü konusunda yapılacak bir felsefî çalışmaya bu kavramların karşıtı olan bağnazlık kavramının incelenmesiyle başlamanın daha doğru bir yöntem olacağını belirtiyor.

Katılırım… Kimi zaman bir kavramı onun karşıtını inceleyerek çok daha iyi anlarız.

Bakın Sayın Yalçın Kaya bağnazlığı nasıl tanımlıyor…




Bu kavram eski dilde “taassup” olarak geçerdi. Kimileri günümüzde de öylesini daha anlamlı buluyor.

Bağnazlık, bilginin ve sevginin olmadığı ortamlarda boy gösteren, insanın varoluşuyla birlikte ortaya çıkmış, insanlara özgü bir tutumdur.

Bağnazlık ve yobazlık, sadece din değil, her türlü düşünce açısından geçerli olabilen bir tutumdur. Her düşünce, her inanç ve her ideolojinin (öğretinin) yobazları, bağnazları olabilir.

Yobazlık ve bağnazlık; inançları ve düşünceleri konusunda tartışmaya yer vermeyen, tek doğrunun kendi doğrusu olduğuna inanan, kendisi gibi düşünmeyenlere saldıran, toleranssız ve sevgisiz insanın nitelikleridir.

Bağnaz kişi, başkalarının kanı ve düşünülerini yadsıyarak bir tek kendi inanç ve düşünülerine körü körüne bağlanan, eleştiri bilincinden yoksun, hep kendini haklı bulan kişidir. Bağnaz kişi, başka düşüncelerin de doğru ve haklı olabileceğini aklına bile getirmez. Kazara aklına gelirse, hemen uzaklaştırır.

Bir Müslüman, Hıristiyan, Yahudi ya da herhangi başka bir dinin inançlısı yobaz ve bağnaz olabileceği kadar; bir dinsiz ya da ateist de öyle olabilir.

Bağnazlık, bilginin gelişimine, evrime, değişime karşıdır. Tartışmayı, eleştiriyi karşılıklı toleransı kabul etmez. Birtakım peşin doğru-yanlış, iyi-kötü yargılarının üzerine oturmuştur.

Olayları ve gerçekleri akıl yolu ile düşünmeden, bilgi ve bunun erdem ile birleşiminden oluşan bilgelik ile değerlendirmeden kesin bir sonuca varmak bağnazlığı yaratır. Bu ise özgür düşüncenin tam karşıtıdır.

Dinsel alanda, bağnazlığın asıl destekçileri inanç sahipleri değil, dini kendi amaçları için saptıran ve kullanan kişilerdir. Daha önce de değinmiş olduğumuz üzere, bağnazlığı salt dinsel inanç taşıyan kişilerin özelliği olarak nitelemek, konuya kısır bir bakış açısıyla yaklaşmak demektir. Toleranslı, alçak gönüllü, sevecen bir dindar, -bunun örnekleri vardır- kendine «Cenneti hak edebilmek için nelere inanmalı, türdeşlerime karşı nasıl davranmalıyım?» diye sorar.

Kibirli, toleranssız bir dinci bağnaz, -dindar değil dinci- «Kimler benim inancımı paylaşmıyor bakalım?» diyerek, çevresinde cehenneme gönderecek adam arar. Din, onun için bir kurtuluş aracı değil, bir başkasına hükmetme aracıdır.

Genellikle dinsel ya da politik alanda belli bir kanıya saplantı ve tutku derecesinde bağlılık olarak karşımıza çıkan bağnazlık, geçmiş dönemlerdeki tüm din savaşlarının baş nedeni olmuştur. Günümüzde de toplumları ideolojik savaşlara sürükleyen bağnazlığın temelinde sınıfsal çekişmeler, ırk ya da soy ayırımcılığı, sosyoekonomik nedenler ve sömürü bulunuyor.

Tolerans, bir anlamda bu çatışmayı ortadan kaldıracak olan uzlaşmanın en önemli ve birinci basamağı sayılıyor. Kuşkusuz bir başına tolerans, ekonomik çatışmaları ortadan kaldırmaya yetmez. Ancak, toleranslı davranarak karşılıklı anlayış sergilemek, konunun irdelenip bir çözüm yolu bulunmasına ışık tutar.

Toleransın temelinde bilgi ve sevgi, bağnazlığın temelinde bilgisizlik ve sevgisizlik vardır. Bilgi, düşünme ve araştırmayı gerektirir. Bilgilerimizi bu edimlerle sürekli artırır ve bilinmeyenleri bulmak için âdeta keşfe çıkarız.

Doğa gerçeklerinin bulunmasındaki güçlükler insanı yıldırabilir; paniklemeye bile yol açabilir ve bu yüzden de “değişmez” olarak nitelenen birtakım dogmalara sarılmasına neden olabilir. Ancak tüm bu yanılma haklarımızın karşıtı olarak düşünme hakkımız da vardır. Düşünme hakkımızı kullanarak, yanılgılarımızı eleyerek tüm tabulardan, “izm”lerden sıyrılıp özgür düşünceli olabiliriz. [Özgür düşünce terimi, İngilizce freethinking, Fransızca libre-pensée, Almanca Freidenken sözcüklerinin Türkçeleşmiş biçimidir ve düşünce özgürlüğü kavramından farklıdır. Hiçbir zorunluluk altında kalmadan, özgürce üretilen düşünce anlamındadır.]

Bilgi düzeyi azaldıkça bağnazlık artar. Bilgisizlik, eğitim noksanlığından, bir anlamda ekonomik sıkıntılardan ileri gelir. Ekonomik bakımdan güçsüz insanları bilgisizliğe yönlendiren ve kutsal kitapları bir kalkan olarak kullanan, onların içeriğini açıklamak istemeyen din bağnazları, her şeyin insanın mutluluğu ve kendini geliştirmesi için yapılması gerektiğini bilmezden gelir.

Faşizm, emperyalizm, kapitalizm, demokrasi, komünizm gibi sosyoekonomik ve politik kökenli devlet anlayışları da temellerinde bağnazlığı barındırabilir. Her nerede çıkara dayalı iktidar mücadelesi ve bu mücadelenin araçları olarak aşırı dincilik, milliyetçilik, ırkçılık varsa, orada bağnazlık ve doğal bir sonucu olarak yıkıcılık vardır.

Gerçekten aydın olan düşünür, politikacı, bilim adamı ve sanatçılar, daha güzel yarınları hazırlamak için sorgulayıcı ve eleştirici bir tutum takınır. Her türlü bağnazlığın karşısına dikilen bu aydınlar, egemen olan değerleri eleştirerek yarının değerlerini yaratmayı amaç edinirler. Bu doğal sürtüşme nedeniyledir ki, tarih boyunca yönetim gücünü elinde bulunduran tutucular ile aydın kesim, hemen her zaman uyumsuzluk içinde olmuştur. Bu uyumsuzluk ise yapay değil, toplumun gelişmesi için gerekli olan nesnel bir olgudur. Önemli olan, toleransın bağnazlığa galip gelebilmesindedir.


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
2 Yanıt
11184 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 23, 2015, 05:21:49 öö
Gönderen: Risus
0 Yanıt
4716 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 02, 2007, 03:34:11 ös
Gönderen: LuckyEye
1 Yanıt
3750 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 09, 2009, 11:49:03 öö
Gönderen: Texan
0 Yanıt
2822 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 15, 2009, 09:23:28 ös
Gönderen: oasis
2 Yanıt
6376 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 23, 2010, 08:54:46 ös
Gönderen: sun
0 Yanıt
3009 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 24, 2010, 09:54:20 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3134 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 26, 2010, 11:04:58 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3726 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 27, 2010, 11:31:49 öö
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
2936 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 31, 2010, 12:05:46 ös
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
5855 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 15, 2012, 10:32:03 ös
Gönderen: neumann