Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: MAKROKOZMOS-MİKROKOZMOS İLİŞKİLERİ -16  (Okunma sayısı 3267 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ekim 09, 2009, 03:13:39 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


TELESTEZİ VE TELEPATİ

Sözlüklerde telestezi, “metapsişik bir yöntemle uzaktan algılama” olarak tanımlanmaktadır.

Ancak bir diğer bakımdan telestezi, “düşünce gücünün yoğun bir biçimde kullanılmasıyla bir olayı gerçekleştirme” anlamına da gelir.

Ellerini hasta insanlar üzerindeki bazı belirli noktalara değdirerek birtakım paslar yapmak hatta hiç değdirmeden yakından geçirmek suretiyle, hastalıkları gidermeyi beceren insanlara rastlanmaktadır. Günümüzde bu tür uygulamalar “alternatif tıp” olarak anılıyor. (Bu bağlamda bir televizyon programındaki bir anamı daha önce bir başka başlık altında anlatmıştım.)

Psikiyatristler, bu tür tedavilerin ruhsal ve sinirsel rahatsızlıklarda başarılı olmasını “telkin” denilen etkilemenin önemine bağlamaktadır. Nitekim birçok hastalıkta hastanın içtenlikle iyileşmek isteyip, iyileşeceğine gönülden inanması çok önemli bir etkendir. (Çok sevdiğim bir arkadaşım bu suretle kanseri yendi.)

Bu etken, hastanın yaydığı ruhsal enerjinin kendisine yansıması olarak yorumlanmaktadır. Dolayısıyla, mikrobik olmayan ya da bir virüsten kaynaklanmayan hastalıkların tedavisinde, özellikle bedenin çeşitli organlarındaki düzensizlikleri ve ağrıları gidermede hayli etkili olduğu görülmektedir.

Dediğim gibi, tıp doktorları bunu kolay kolay kabul etmez. Bu doğal bir olgudur. Gördükleri eğitim ve izledikleri bilimsel buluşların, okudukları kitapların, diğer yayınların, katıldıkları bilimsel seminerlerin kapsamında telestezik uygulamalara henüz sıra gelmemiştir. Sanırım diş hekimleri bu bakımdan biraz daha ileri bir aşamaya geçebilmiş.

Telestezinin bir diğer alanı hem günümüze hem geçmişe ilişkin düşüncelerin bilinmesidir. Bu konu “telepati” ile de bağlantılıdır ama aynı şey değildir.

Telepati, sadece iki kişi arasındaki düşünce alış verişidir.

Telepatik ilişki kurma yeteneğini kullanabilen herhangi iki kişi birbirlerinden çok uzak olsa hatta aralarında belirgin fiziksel engeller bulunsa bile, düşünce alış verişi sürdürülebilir.

1959 yılında bu konuda çok ilginç bir deney yapılmış. Aralarında telepatik ilişki kurabildiklerini ileri süren iki kişiden biri ünlü Nautilus denizaltı gemisiyle okyanusun derinliklerinde olduğu halde, tam 16 gün boyunca birbirleriyle sürekli olarak görüşmüşler. Hiçbir hile yapma olanağı bulunmaksızın, kendilerine başkalarınca verilen çeşitli mesajları düşünce yoluyla birbirlerine aktarmışlar. Örneğin, içlerinden birine hemen o anda gelişigüzel seçilerek gösterilen bir nesneyi, diğeri bilmiş.

Telepatinin işlerliği, hayvanların kullanımıyla yapılan çeşitli deneylerde de kanıtlanmıştır. Birçok hayvanın telepatik iletişim yeteneğinin insandan çok daha güçlü olduğu da anlaşılmıştır.

Ancak telestezideki iletişim, telepatiden daha geniş kapsamlıdır. Üretilmiş düşünceleri algılama yeteneğinin bulunması gereklidir ama özel olarak bir düşünce üretimi gerekli değildir. Üretilen bir düşünce ya doğrudan ya da herhangi bir yerden yansıyarak bunu algılayan beyne ulaşmaktadır.

Bu tür düşünce iletimi hemen anında olmaktadır; tıpkı bir radyo vericisinin yayımının hemen anında alındığı gibi... Çünkü elektromanyetik nitelikli tüm dalgalar ışık hızıyla hareket eder. Düşüncenin ürettiği psikonların da aynı hızla hareket etmemesi için hiçbir neden yoktur.

Geçmişe ilişkin bir düşüncenin ne kadar zaman sonra algılandığı yani ne kadar zaman önce üretilmiş bir düşünce olduğu, ilgili düşünce dalgasını yansıtan nesnenin uzaklığına bağlıdır. Örneğin yansıtıcı Siriüs yıldızı ise, düşünce 17 yıl kadar önce üretilmiştir; Vega yıldızı ise, aradan aşağı yukarı 52 yıl geçmiştir. Deneb adlı yıldızdan yansıyorsa, en az üç bin yıl öncesine ilişkin olması gerekir.

Böyle bir şeyin olabilmesi için düşüncelerin elektromanyetik nitelikli dalgalara benzer bir tarzda yayılmakta oluşları yeterli değildir; “psikon teorisi”nin da doğruluğu gerekmektedir.

Şayet doğruysa;

Üretilen her düşünce bir ruhsal dalga olarak evrene yayılır. Bunların arasında bir nesneye çarparak yönü değişenler olduğu gibi, tümüyle geriye yansıyanlar da olur. Bu kırılma ve yansımalar sırasında ruhsal enerjinin bir bölümü harcanır. Bu nedenle de, kırılan ya da yansıyan bir düşünce dalgasının gücü, özgün dalgaya oranla azalır. Bunun sonucunda, algılandığı zaman anlaşılma ya da çözümlenme güçlüğü çıkarabilir; yanlış da anlaşılabilir.

Bu açıklama da aslında henüz bir hipotezdir; doğruluğu kanıtlanamamıştır. Kanıtlanabilecek olsa, günümüzde dünya çevresine yerleştirilmiş olan yüzlerce yapay uydu çeşitli frekanslarda elektromanyetik dalgalar yansıttığı gibi, kişilerin güncel düşüncelerini de anında yansıtabiliyor demektir.

Şarlatanlar, henüz bütünlenmemiş olan bu bilgiyi alıp yozlaştırarak geleceğe ilişkin düşünceleri bildiğini ileri sürer.

Hayır!   Olmaz!... Geleceğin düşünceleri henüz üretilmemiştir. Var olmayan bir şeyi bilmenin olanağı yoktur.

Bundan sonra aynı konu üzerinde bir başka önemli bölüme geçeceğim: “Ortak Bellek”,


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
2 Yanıt
4397 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 28, 2009, 06:04:48 ös
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
2619 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 06, 2009, 10:07:49 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3845 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 07, 2009, 08:11:26 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2411 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 07, 2009, 11:55:04 öö
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
3758 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 09, 2009, 10:25:40 ös
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
2708 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 08, 2009, 06:54:38 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2952 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 09, 2009, 12:37:23 ös
Gönderen: ADAM
6 Yanıt
5459 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 10, 2009, 08:11:09 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
6461 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 10, 2009, 08:17:51 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2477 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 10, 2009, 11:30:28 öö
Gönderen: ADAM