Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: KAN İFTİRASI  (Okunma sayısı 3140 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 28, 2007, 02:11:24 öö
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Yahudi tarihinin sürekli ve amansız Hıristiyan zulmü altında kalan acı verici bir dönemini tartışmaya başlamak üzereyiz. Bu dönem zarfında göreceklerimiz: İngiltere’den kovulan Yahudiler (1290) Fransa’dan kovulan Yahudiler (1306 ve 1394) Macaristan’dan kovulan Yahudiler (1349 ve 1360) Almanya’dan kovulan Yahudiler (1348 ve 1598) Avusturya’dan kovulan Yahudiler (1421) Litvanya’dan kovulan Yahudiler (1445 ve 1495) İspanya’dan kovulan Yahudiler (1492) Portekiz’den kovulan Yahudiler (1497) Bu sadece kısmi bir liste. (Çoğu zaman Yahudiler kovuluyor, ardından yokluklarında önemli bir ekonomik çöküş kaydedilince tekrar kabul ediliyor, sonra yine kovuluyorlardı. Klasik “ne onlarla, ne onlarsız” felsefesi. Bu zulümlerin hikayesi gerçekte 1.000 yılı –ilk milenyum- civarlarında başlar. İnsanların, özellikle de Vahiy kitapları bin yılın sonunda şeytanın hapisten çıkıp dünyayı alt üst edeceğini öngören Hıristiyanların, büyük tarihler konusunda huzursuz olduğu anlaşılmaktadır. Yaklaşan milenyum Hıristiyan aleminde, tarihçilerin “Yeni Dindarlık” diye adlandırdığı dini bir canlanmaya yol açtı. Yeni Dindarlık özellikler İsa’nın tarihselliğine odaklandı. İsa’nın hayatına odaklanmak, onun ölümüne odaklanmak demekti. Hıristiyanların “Yeni Ahit”i İsa’yı Romalıların öldürdüğünü söylese de, Yahudiler onun ölmesini istemekten dolayı suçlanıyordu. Böylece o dönemde, en başta 4. yüzyılda ortaya çıkan Yahudilerin “İsa’nın katilleri” olduğu kavramının popülerlik kazandığını görüyoruz. Yine de bu tek başına Hıristiyan zulümlerinin şiddetini açıklamaya yetmez. Bu konuyu tam manasıyla anlamak için başka, daha karmaşık nedenlere bakmamız gerekir. TEOLOJİ DEĞİŞİKLİĞİ Bir kere Yahudilerin varlığı bile birçok Hıristiyan’ı sinirlendiriyordu. İşte nedeni: Hıristiyan teolojisi İbranilerin Tevrat’ını kabul eder. İçinde yer alan, Yahudilerin Tanrı tarafından Tora’yı almak ve dünyaya kutsallık getirmek üzere seçilmiş özel bir halk olduğu beyanını tartışmaz. Ama Hıristiyan teolojisi Yahudilerin misyonlarını başaramadığını söyler. Bu nedenle Tanrı, işleri düzeltmek için “oğlunu” (İsa) gönderdi ama Yahudiler onu “tanrı” olarak tanımayı reddetti. Bunun sonucunda Tanrı Yahudileri terk etti ve onların yerine “yeni seçilmiş ulusu”, Hıristiyanları getirdi. (Tevrat’ın Hıristiyan bölümü bu yüzden “Yeni Ahit” adını taşır). Bu mantık yürütmenin sonucunda Yahudilerin dünyada var olması için hiçbir amaç kalmamıştır. Birçok güçlü ulus gibi, onlar da yok olmalıdır. Ne var ki ilk milenyumda –İsa’nın ölümünden 1.000 yıl sonra- Yahudiler hâlâ her tarafta varlık gösteriyordu. Hıristiyan teolojisi bu soruna bir tür çözüm getirmek zorundaydı ve getirdi. Yahudiler Tanrı tarafından “tanık ulus” olarak (Latince teste veritatis) dünyada dolaşmaya mahkum edilmiş olmalıydı. Tanık bir ulusun amacı, İsa’nın sözde “İkinci Geliş” için tekrar ortaya çıkacağı “günlerin sonuna” tanıklık etmek üzere tarih boyunca hayatta kalmaktır. Ancak Hıristiyan teolojisinin açıklamaları Yahudilerin –zaman zaman güçlü ve başarılı- varlığını ortadan kaldıramıyordu. Meselenin kalbinde, Hıristiyanların Yahudilerin insan ruhu için doğrudan bir rakip olduğu görüşü yer alıyordu. Hıristiyanların Yahudilere karşı husumeti Hıristiyan kilisesinin ilk atalarının yazılarında görülebilir. (Bkz. Alan Gould’un What Did They Think of the Jews? –Yahudiler Hakkında Ne Düşünüyorlardı- kitabı, sh.24-25): Konstantinopolis Patriği John Chysostom’dan bunları öğreniyoruz. “Yahudiler insanların en değersizleridir: şehvet düşkünü, açgözlü, zorbadırlar; Hain Hıristiyan katilleridirler. Şeytana taparlar. Dinleri bir illettir. Yahudiler İsa’nın iğrenç katilleridir ve tanrı öldürmenin kefareti, hoşgörüsü, affı yoktur. Hıristiyanlar intikamı hiçbir zaman bırakmamalıdır. Yahudiler sonsuza kadar köle olarak yaşamalıdır. Bütün Hıristiyanların görevi Yahudilerden nefret etmektir.” Nyssalı Greogry’den ise aynı bağlamda daha fazlasını öğreniyoruz: “Tanrımızın katilleri, peygamberlerimizin canileri, tanrının rakipleri, tanrıdan nefret edenler, kanunu hor görenler, merhamet düşmanları, babanın inancının hasımları, şeytanın avukatları, yılan yuvaları, iftiracılar, alaycılar, zihinleri karanlıkta olan adamlar, Farisilerin mayası, iblisler topluluğu, günahkarlar, kötü adamlar, doğruluğu taşa tutanlar ve ondan nefret edenler.” Böylesine iftiralar bazı yerlerde insanları şiddete sevk ediyordu. (Örneğin 45. bölümde Haçlıların Avrupa’da yaşayan Yahudilerin %30 ile 50’sini katlederek oradaki Yahudi nüfusunu nasıl mahvettiğini gördük. 1095 yılında ilk Haçlı Seferi başladığında yaklaşık 20.000-30.000 arasında tahmin edilen Yahudi nüfusunun 10.000 kadarı öldürüldü.) Bu iftiralar başka yerlerde farklı zulümleri doğurdu. TEFECİLER Makul bir Hıristiyan, kilise babalarının birinin Yahudiler hakkında böyle konuştuğunu duyunca doğal olarak, bu türden insanların temiz bir toplumda yerinin olmadığı sonucuna varabilirdi. Zamanla çıkarılan sonuç da bu oldu. İlk milenyum civarında Yahudilerin anlamlı bir şekilde dışında bırakıldığı Hıristiyan ticaret loncalarının yükselişini görürüz. Artık Yahudi altın ve gümüş işleyicileri ve cam üfleyicileri yoktur. Yahudiler toprak sahibi olamaz, işyeri açamaz, doktor ve avukat olamaz. Yahudiler onları ayıran “belirleyici bir elbise” –bir rozet, işaret ya da aptal görünüşlü bir şapka- giymeye zorlanıyordu. Bunun amacı onların yalnızca farklı görünmesini sağlamak değil, aynı zamanda aşağılamaktı. Sonra 1123 yılından başlayarak kilise piskoposları politikalarını belirmek üzere Lateran Konsilleri diye adlandırılan bir dizi toplantı başlatınca, Yahudilere Hıristiyan toplumunda yeni bir görev verildi. Papazların bekar kalması gerektiğini ilan eden bir kararnamenin yanı sıra, piskoposlar Hıristiyanların birbirlerine para borç vermesine izin verilmediğini kararlaştırdı. (Bu, kişinin kardeşine borç verirken faiz uygulamasını yasaklayan Tora emrinin yanlış anlaşılmasından doğdu.) Yahudilere gelince, piskoposlar onları Hıristiyanların hizmetkarları ilan eden bir doktrin yayınladı ve onlara küçük düşürücü para borç verme –tefecilik diye adlandırılan ve Hıristiyanların bu şekilde ellerini kirletmesine izin verilmeyen- görevini verdi. Piskoposlar aptal değildi. Bankacılığın olması için faiz uygulanması gerektiğini ve ekonomik gelişmenin olması için bankacılığın şart olduğunu, aksi takdirde büyümenin olamayacağını ve ekonominin durgunluğa gireceğini biliyorlardı. Birisinin para borç vermesi lazımdı. Bu birisi de Yahudiler olacaktı diye karar verdi piskoposlar. Daha sonra olan şu ki Yahudilerin, belirli sayıda tefeci çıkarmadıkları takdirde Avrupa’nın çeşitli kentlerinde yaşamasına izin verilmiyordu. Ne var ki para borç vermek tehlikeli bir işti. Bir kere çok düşmanlığa yol açıyordu. Kim borç aldığı parayı geri ödemek ister ki? Yerel asilzade ya da piskopos borcunu geri ödememeye karar verdiyse ne olurdu? Yahudi’yi korkunç bir şey yapmış olmakta suçlardı, örneğin Hıristiyan bir bebeği öldürmek gibi. Bu şekilde borçlarının üstüne yatar, Yahudilerin tüm mallarına el koyar, sonra kovar, hatta öldürürdü. Bu defalarca tekrarlandı. Bazıları Yahudilerin tefecilik uygulamalarının bu tür eylemlere yol açtığını ve Antisemitizm’den önemli ölçüde sorumlu olduğunu iddia etmiştir. Bu tamamıyla uydurmadır. O dönemde Yahudiler ortalama %45’lik bir faiz oranı uyguluyordu. Bugünün standartlarına göre yüksek görünse de, Vatikan’ın burnunun dibinde yaşayan İtalyan bankerler Lombardlar’ın %250’ye kadar varan faizler uyguladığını düşünün. Böylece görüyoruz ki Lombardlar’ın para borç verme uygulamaları çok daha kötüydü, kimse de gidip Lombard bankerlere zulüm etmiyordu. Diğer yandan Yahudilere yapılan zulümlerin sınırı yoktu. KAN İFTİRASI Yahudilere bu zaman zarfında yapılan suçlamaları açıklamak neredeyse imkansızdır. Yahudiler yalnızca “İsa katilleri” değil “bebek katilleri” oldukları için de zulüm gördü. Bu türden ilk suçlama –kan iftirası olarak bilinir- 1144 yılında İngiltere’de Norwich’te yapıldı. Yahudiler Hıristiyan bir bebeği kaçırmak ve bebeğin kanını boşaltmakla suçlandı. Bu suçlama o kadar popüler oldu ki, çeşitli şekillerde Avrupa’ya yayıldı, oradan da dünyanın diğer kısımlarına sıçradı. Hıristiyanlara göre Yahudiler neden Hıristiyan kanına ihtiyaç duyuyordu? Bu çok seçenekli bir sorudur: a. Yahudiler İsa’yı öldürmenin cezası olarak hemoroitten çekiyordu ve kan içmek o dönemde hemoroitin en iyi tedavisiydi. b. Tüm Yahudi erkekler adet görüyordu ve aylık bir kan nakline ihtiyaçları vardı. c. Yahudi erkekler sünnet edildiğinde cerrahi işlem yüzünden o kadar çok kan kaybeder ki Hıristiyan bebeklerinin kanını içmeye gereksinim duyar. d. Kan matsanın ana malzemesidir, dolayısıyla her Pesah Yahudilerin bol miktarda kana ihtiyacı vardı. e. Yukarıdakilerin hepsi. Doğru yanıt hangisi sizce? Şoke edici de olsa, (e), yukarıdakilerin hepsi. Bu Antisemitizm’de çok önemli bir derstir. Yahudiler hakkında herhangi bir şey söyleyebilirsiniz, insanlar da buna inanır. Yahudi kanunu ile her ne şekilde olursa olsun kan tüketmeleri yasak olan (kaşer et tüm kan kalıntılarını yok etmek için dikkatle yıkanır ve tuzlanır) Yahudilerin, kan içmekle suçlanması kaderin garip bir cilvesidir. Kan iftirası kilisenin 13. yüzyılda ekmek ve şarabın İsa’nın et ve kanına dönüşmesi doktrinini benimsemesi karşısında daha da anlamsızlaşır. Bu mistik fikre göre papaz ekmek ve şarap hakkında bir ayin yaptıktan sonra bu nesneler mistik bir şekilde İsa’nın bedenine ve kanına dönüşür. Ekmeği yiyen ve şarabı içen Hıristiyanların mistik olarak İsa’nın etini yiyip, kanını içtiği söylenmektedir. “İsa’nın kanını içme” ritüeli ile meşgul olan Hıristiyan aleminin, kan içmesi yasak olan Yahudileri bu tamamıyla uydurma cürümle suçlaması komiktir. Ama suçlamalar daha da azdı. 13. yüzyılda İsviçre ve Almanya’da Yahudiler kiliselerdeki ayin ekmeklerini kaçırmakla suçlandı. Hıristiyanların görüşüne göre Yahudiler bunları ne yapacaktı? İşkence edeceklerdi. Ortaçağ belgeleri bir Yahudi’nin (genellikle Abraham adında) bir kiliseden nasıl ekmek çaldığını, içine bıçağını batırdığını ve ekmekten kan akmaya başladığını tarif eden hikayeler anlatır. Sonra ekmeği parçalara böler ve işkence etmeleri için başka Yahudilere gönderir. Binlerce Yahudi bu türden hikayelerin sonucunda katledilmeseydi bu hikayeler komik olabilirdi. Örneğin Berlin yakınlarındaki Berlitz Yahudi cemaatinin tamamı bir ekmek parçasına işkence etme suçlamasıyla diri diri yakıldı. YAHUDİ VERGİLERİ Bütün bu zaman zarfında Yahudiler fiziksel olarak zulüm görüyor, dövülüyor, yakılıyor, ırzlarına geçiliyor; ekonomik açıdan zulüm görüyor, talan ediliyor, soyuluyor, ölümüne vergilendiriliyordu. Aslında onlara tahammül edilmesinin nedenlerinden biri paralarıydı. Yahudiler krallık için iyi bir gelir kaynağı idi. Onlara ceza niteliğinde özel “Yahudi vergileri” kesiliyordu. Almanya’da daha sonra Yahudilere 38 özel verginin dayatıldığını göreceğiz. Doğum, ölüm, kipa takma, evlenme, sünnet, Şabat mumları yakma, Yahudi oldukları için her durumda hizmet etmelerine izin verilmeyen Alman ordusundan muaf tutulma vergileri... Yahudilerin vergiden kaçınmada neden bu kadar becerikli olduğunu, neden bu kadar çok Yahudi muhasebeci olduğunu öğrenmek isterseniz, bu düşmanları tarafından ölümüne vergilendirilmeleri karşısında sağ kalmaya çalıştıkları 1.500 yıllık deneyimden kaynaklanmaktadır. Sonunca olacak olan da, paraları tükendiğinde Yahudilerin kovulmasıdır. İngiltere’de 5.000 kişilik Yahudi nüfusun krallığa gelirinin %20’sini sağladığı İngiltere’de olan budur. 1290 yılının 9 Av günü –Yeruşalayim’deki Bet Amikdaş’ın iki kez yıkıldığı gün, dolayısıyla Yahudi tarihindeki en kötü gün- Yahudiler İngiltere’den kovuldu ve neredeyse dört yüz yıl boyunca geri dönmelerine izin verilmesi. Başka ülkeler kısa zamanda onları izleyecekti. Ama önce Yahudilere yapılan zulümlere bir değişim olacaktı.