Kuran-ı kerimde geçen sözün başörtüsü ile bağlantısının Sayın java'nın belirttiği biçimde olup olmadığı tartışmaya açıktır çünkü o da bir yorumdur. Başka yorumlar da vardır. Hz. Muhammed zamanındaki bir uygulama tek örnek olarak alınamaz; onun gerek zamanı gerek coğrafyası farklıdır. (İslâm'ın ve diğer dinlerin her zaman her yerde tıpatıp aynı ve hiç değişmez bir biçimde uygulanması zorunlu değildir. Olamaz. Bu, akla ve mantığa aykırıdır. Bu zorunluluğu ileri sürenler kendi çıkarlarını koruma çabası içindeki bağnaz din adamlarıdır. Buna karşın İslâm’ın “akıl dini” olduğunu söyleyenler de onlardır. Üstelik dedikleri de doğru değildir çünkü aynı mezhep içinde bile çok farklı uygulamalar vardır. Demek ki akıl yolu bir değildir; herkesin aklı farklı işliyor.) Bunun değerlendirilmesini de kuşkusuz ilgili uzman kişilerin yapması uygun düşer; gerçekten uzman olanların. Benimki sadece bu işleri bilmeyen bir pozitivistin bireysel görüşü.
Ancak buradaki konu Müslüman kadınların nasıl giyinmesi ya da örtünmesi gerektiği olmasa gerektir. Kaldı ki, Müslüman erkeklerin de belli bir şekilde giyinip örtünmesi gerekir. Gerekçe her iki cinsiyet için de geçerlidir.
Burada konu başörtüsü de değildir. Türban yerine başörtüsü (bitişik yazılır) sözü, konunun yönünü kaydırıp değiştirmek, sanki bir masum inanç gerğiymiş gibi göstermek amacıyla kullanılmaktadır.
Aklı başında hiç kimsenin kadınların yemenisine, yaşmak ya da yazmasına, eşarbına ve diğer türlerdeki başörtüsüne bir diyeceği yoktur. Bu bağlamda peçeli kara çarşaf bile hoşgörüyle karşılanabilir. (Dikkat: Tolerans değil, hoşgörü.)
Türban resmen bir üniformadır. Hıristiyan rahibelerin yaptığı gibi, bir sıkı alt başlığın üzerine yerleştirilen, genellikle çok renkli ve gösterişli, omuzları kaplayan bir eşarptan oluşmaktadır. Bunun altına yaz kış demeden giyilen gri renkli, topuklara kadar uzanan pardösü, bu üniformanın bütünleyici öğesidir. (Tesettür giyimciler bu fırsatla paraya pul diyor artık.)
Bu giyim tarzı bir simgedir. Anlatmak istediği bir şey, bir iletisi vardır.
Bu şekilde bir giyim ve bu arada kimi erkeklerin de kentsel çevredeki özellikle giyim tarzı , ne yazık ki ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün, o çok önemli Kastamonu söyleviyle başlatmış olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli devrimine ve yasalarımıza aykırıdır.
Bu aykırı davranış bilmeden ve salt dinsel inanç nedeniyle değil, bilerek, üzerine üzerine gidilerek, belli bir art niyetle yapılmaktadır. (Günümüzde hükümeti eleştirenler içeriye tıkılıyor ama bu gibi davranışlarda bulunanlar olasıya korunuyor.)
Hiç kimse bana türbanı, akıl yolu dışında bunun erdemini savunmasın. Bunun yerine bir öneride bulunayım; onu yapsın gelsin.
Şu türbanın pek sık ve yoğunca giyildiği bir bölgede bir yaz günü, böyle giyimli genç kız ve kadınları izleyin. (Şimdi kış olduğu için bu amaçla o çevreki dört ve beş yıldızlı otellerin kahve salonlarına gidebilrsiniz.) Ancak burada amaç düşmancadır; onun için başa, değil ayağa bakın. İnanamayacağınız ir görüntü ile karşılaşmasnız olasıdır: O pedikürlü ve tırnakları ojeli çıplak ayakları saran şık bantların (onlara ayakkabı diyemiyorum çünkü kap yok) üzerindeki taşların gerçek olup olmadığını bile düşünebilirsiniz.