Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Din Neden Yok Olmadı?  (Okunma sayısı 7317 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ekim 13, 2012, 05:41:48 ös
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Din Neden Yok Olmadı?

19. yüzyılın sonlarına doğru bilimsel ve entellektüel alanda öyle bir noktaya gelindi ki artık bilimin, rasyonel düşüncenin, laik dünya görüşünün ve naturalizmin kazandığına kesin gözüyle bakılmaya başlandı. Dinler zaman içinde zayıflayarak yok olup gidecekler diye düşünüldü.

Fakat yüz yıl kadar sonra şu anda bakıyoruz ki hiç de öyle olmadı. Dinler zayıflamayı bırakın, daha da güçlendiler.

Bilimin her yeni buluşu dinlerin empoze ettiği dünya görüşüne bir darbe daha indirmesine rağmen, günümüzün bilgi birikimi ve dünya görüşü açısından dinlerin binlerce yıl öncesinden kalma dünya görüşleri bu derece ilkel görünmesine rağmen, bu neden böyle oldu? Neden dinler önce zayıflayıp, sonra da yok olup gitmek yerine tam tersi güçlendiler?

Bugün, dinlerin yükselişini sadece geri ülkelerde değil, aşağı yukarı dünya çapında gözleyebiliriz.

Tabi entellektüel kesimde, bilim adamları arasında, eğitimli ve bilinçli kesim arasında dindarlık ve inanç gittikçe azalma gösterdi, burası açık. İstatistikler de bunu destekliyor.

Fakat genel halk kitleleri üzerinde neden bu etki gerçekleşmedi? Bunun dolaylı olarak da olsa halka da yansıması gerekmez miydi?

Tüm bunlardan birden fazla faktör sorumludur elbette. Bu tür konularda genellikle öyle olur. Ama en etkili bir ya da birkaç faktör vardır genellikle ve bu konuda en etkili faktörlerin neler olduğunu inceleyip ortaya çıkarmak bence çok önemlidir.

Bana öyle geliyor ki, en etkili faktörlerden biri, bilim geliştikçe ve daha sofistike hale geldikçe anlaşılması ve halka aktarılması da zorlaştı, bu ise bilim ile geniş halk kitleleri arasındaki uçurumu arttırdı. Bu bence en önemli faktörlerden biridir. Bilim kendi halinde ne kadar gelişirse gelişsin, halka ulaştırılamadı. Küçük bir elit azınlığın tekelindeki bir alan olarak kalmaya devam etti.

Dinsel dünya görüşünün kolay anlaşılan ve nispeten kolay kavranan bir bakış açısı var. Belki de bu bakış açısını insanlar daha kolay anladılar, daha kolay benimsediler, çünkü zaten geleneksel olarak varolan ve toplumun içine işlemiş bakış açısı da buydu denebilir belki.

Fakat bir de şöyle düşünün. Dinlerin bugün bize basit gelen bu bakış açısı çağ boyunca basit olmadı. Ayrıca, teolojinin de işin içine girince oldukça ayrıntılı ve çetrefilli hal alan yönleri var ve bunlara ancak hayatını bu alana adayan din adamları etraflı bir şekilde vakıf olabiliyor. Yani halk, ortalama vatandaş bu sürecin de dışında kalıyor. Dolayısıyla, bu açıdan bilimin halka uzaklığının ufak boyuttaki bir benzeri dinin halka uzaklığında da gözlenebilir. (Her ne kadar ölçekler aynı olmasa da). Yani tek açıklama bu olamaz gibi gözüküyor. Sadece bilimin daha karmaşık ve sofistike hale gelmesini gerekçe olarak gösterirsek, dinin de en azından eski dönem insanları için nispeten sofistike olan yapısının nasıl olup da topluma yerleşebildiğini ve genel kabul görebildiğini açıklayamayız.

Bu yüzden bence temel faktör başka bir noktadadır. Bence temel faktör, bu dünya görüşlerinin halka ulaştırılma mekanizmaları arasındaki farktadır.

Dinin çağlar boyunca temel fonksiyonu zaten kitleleri kontrol etmek olduğu için, en çok çaba da buna gitti. Dinsel bilginin veya dünya görüşünün teoloji uzmanları tarafından geliştirilmesi işin sadece küçük bir yönü idi. Asıl önemli uğraş, bunların basitleştirilmiş bir versiyonunun halka aktarılmasında idi. Bunun için ise, tüm kasabalara, köylere, insanların yaşadığı her topluluğa giren bir din adamları ağı kullanıldı. Bu 'vaiz'ler dini halkın anlayabileceği dilden, onların terminolojisini kullanarak, basitleştirilmiş bir biçimde ve sürekli tekrar yoluyla toplumun iliğine işleyecek düzeyde halka ulaştırdılar. Bunun için kullandıkları yöntem ise, bidiğimiz 'sözlü hitap' yöntemi idi. (Hala da öyle). Yani karmaşık kitaplara, halkın okuma alışkanlığına, geniş kelime haznesine, vs dayanmak durumunda kalmadılar. Halkın her gün kullandığı yetilerle (konuşma ve dinleme) ulaşabilecekleri bir biçimde sundular dini onlara. Yani halk dini kitaplardan değil, sözel olarak öğrendi. Dolayısıyla da, okuma alışkanlığı, kelime haznesi veya okuduğunu anlama becerisi gibi faktörler belirleyici olmadı bu süreçte.

Ayrıca, dinin bu bahsettiğimiz sözlü eğitimi ve doktrinasyonu yapması için kullanabileceği ve halkın düzenli olarak katıldığı resmi olmayan eğitim kurumları vardı (kiliseler, camiler). Bilimin, normal eğitim kurumları dışında, halka ulaşabileceği bu tür ortamlar olmadı hiç.

Öğrenmede iki önemli faktör vardır. Bilginin anlaşılır şekilde aktarılması ve tekrar.

Dinin yayılmasına imkan veren yapı, bu iki gereksinimi de sağladı. Sözel şekilde, camide verilen vaazlar, ya da kilisede rahiplerin yaptığı konuşmalar yoluyla halka ulaştırılan bilgi, onların anladığı dilden ve onların kavrayabileceği basitlikte idi. Ayrıca bu yapı, aynı zamanda öğrenmenin diğer önemli faktörü olan 'tekrar'a da imkan sağladı. Aynı şeyler, değişik kelimelerle, değişik fırsatlarda defalarca insanlara anlatıldı. Ta ki bunlar insanların beyinlerinin en derin bölgelerine sinene dek.

Bu noktadan sonra, zaten bunlar artık evde ana babadan çocuklara aktarılan bilgiler haline de geldi haliyle ve beyin yıkama böylece evlere de sıçradı.

Bir de tüm bunları bilimin yaptığı veya yapmaya çalıştığı ile karşılaştıralım.

Bilimin hiçbir zaman halk tarafından kolay anlaşılacak bir terminolojisi ve aktarım şekli olmadı.

Bilime ulaşmanın kitaplar ve resmi eğitim kurumları dışında bir yolu olmadı. Yani sözelden çok yazılı olarak aktarıldı ve işin içine geniş kelime haznesi, okuduğunu anlama yeteneği ve okuma alışkanlığı gibi faktörler girdi.

Birbaşka faktör, bilimin insanlara ulaşmada camiler ve kiliseler gibi gayrı resmi bir yolu olmaması olarak görülebilir.

Tabi resmi eğitim kurumları ne güne duruyor diye sorulabilir. Neden okullarda bu iş yapılamadı diye sorulabilir.

Sonuçta eğitim kurumlarında da bir miktar da olsa sözel anlatım var. Onlar da hemen hemen her yere ulaşıyorlar. (En azından artık günümüzde). Peki buna rağmen neden başarılı olunamadı.

Bence olay yine yukarıda yaptığımız tespitlerle alakalı.

Okul ağı, camiler ve kiliseler ağı ile karşılaştırılabilir düzeyde topluma gidiyse de, okullarda verilen eğitim aslında hiçbir zaman cami ve kiliselerde verilen eğitim kadar basit, kolay anlaşılır, insanlara hitap eder bir eğitim olmadı.

Ayrıca sözel aktarımdan daha yoğun bir şekilde yazısal aktarıma ağırlık verdi resmi eğitim. Bu ise daha dezavantajlı ve insanlara ulaşmada daha az etkinliği olan bir yol.

Televizyon bu işin çehresini tümden değiştirebilirdi, çünkü sadece sözlü de değil televizyondaki aktarım. Hareket ve görüntü de var. Eğer televizyon bir eğitim aracı olarak daha etkin bir şekilde kullanılabilseydi, tüm bu sorunların en etkin çözümlerinden biri olurdu.

Fakat televizyonu da bilimden çok dinciler daha etkin olarak kullandılar ve sadece camiler ve kiliseler yoluyla değil, TV yoluyla da halka ulaşmaya başladılar.

Bence asıl sorun ve temel nokta, bilimin amacının halkın kontrolü olmamasıdır. Bu yüzden bilim, bu amaçla örgütlenmemiştir. Bilimin amacı dünyayı ve evreni incelemek, altında yatan yasaları keşfetmek ve bilgi miktarımızı arttırmaktır. Bunu da kendisine ayrılmış özel ortamlarda (üniversiteler, laboratuarlar, vs) yapabildi bilim adamları. Amaçları hiçbir zaman bulgularını halka aktarmak ve bunu kullanarak onları kontrol etmek olmadığından, bu yönde bir örgütlenme de gerçekleşmedi.

Fakat tüm bu sorunlara temel çözümün tam da bu noktada olduğunu düşünüyorum.

Dinin sebep olduğu geriliği engellemek ve insanlığın daha hızlı ilerlemesini sağlamak için, bilimi anlayacakları dilden halka aktarmanın yolları da aranmalı, bu amaca hizmet edecek eğitim ağları ve mekanizmaları da geliştirilmelidir.

Örneğin bu amaçla, 'popüler bilim yazarlığı' denen mesleğin çok daha fazla üzerinde durulmalı ve bu meslek dalı yaygınlaştırılmalıdır.

Bugün, resmi olarak böyle bir meslek yok bile zaten. Dergilerde, gazetelerde, çeşitli vesilelerle bilimi halka anlayacakları dilden basitleştirilmiş olarak anlatan insanlar var elbette ama mesela bu işin bir eğitimi yok. 'Popüler bilim yazarlığı' diye ünversitelerde bir bölüm yok ve form doldururken mesleğiniz bölümüne yazılabilecek birşey değil bu. (Yani olsa olsa 'yazar' yazılabilir oraya). Halbuki bu gereksinim, önemli bir toplumsal ihtiyaç olarak tespit edilmeli ve bu konuda ciddi çaba harcanmalıdır.

İnsanlara bilimi anlayacakları dilden anlatmak, bir beceri işidir ve bir eğitim işidir. Kolay değildir.

Din adamları dini halka uygun dille aktarma konusunda resmi eğitim alıyorlar. Örneğin hitabet dersleri var din okullarında.

Bilimi halka anlayacakları dilden anlatmayı insanlara öğreten eğitim kurumları oluşturulmalı ve hitabet yeteneği de dahil, bilimi halka daha etkin şekilde ulaştırmaya yarayacak her türlü yetenek kişilere bu ortamlarda sağlanmalıdır.

Ayrıca, cami ve kiliselere benzer şekilde, en küçük kasaba ve köylere kadar girecek şekilde, insanlara bilimi ve çağdaş, laik dünya görüşünü anlatacak kurumlar, vakıflar ya da enstitüler kurulmalıdır. Buralarda sohbetler düzenlenmeli, halka ilgilerini çekecek konularda sıkıcı olmayan konferaslar verilmeli, paneller düzenlenmelidir.

Bunlar dinin her köy ve kasabaya girmesi gibi, tüm köy ve kasabalara girmelidir.

Tabi böyle bir projenin finansmanı nereden bulunacak diye sorulabilir.

Diyanet işleri başkanlığı diye bir kurum varsa ve bütçeden bu kadar bir pay alıyorsa, bahsettiğim türde bir kurum kurulup onun da yüksek bir pay alması sağlanabilir.

Ayrıca, dini kurumların en önemli gelir kaynaklarından biri bağıştır ve bu mekanizma da yine bu kurumların bir ek gelir mekanizması haline getirilebilir.

Böyle bir proje çok pahalı görülür ve gerçekçi görülmezse, mevcut resmi eğitim ağının bu amaçla nasıl kullanılabileceğinin araştırması yapılmalı ve bu amaçlara resmi okullarda ulaşılmaya çalışılmalıdır.

Ya okullar yoluyla ya da bahsettiğim türde alternatif bir örgütlenme yoluyla bu tür bir proje geliştirilmelidir, aksi takdirde insanlık yeni bir karanlık çağa girme riskiyle karşı karşıyadır.

ALINTI

http://bilimvedin.net/bilimvedin/din-ve-yasam/din-neden-yok-olmadi/


YORUMUM

Martin luther incili elit kesmin yani sadece kilisenin bildiği konuştuğu ve anladığı bir kitap olmaktan çıkarıp çevirisini yapıp halka indirdiği zaman kıyamet kopmuştu.
Ya bilim  bu makaledede görüldüğü üzere sadece elitlerin anladığı ve sadece onların paylaşabildiği ve çıkarım yaptığı bir alan olmaktan çıkarılıp halkın anlayabileceeği bir dil ile halkın ilgisine sunulmaz ise bilim ile din arasındaki bu çelişik ortam nasıl giderilecekki başka türlü.Bilimi  ve bilgiyi tıpkı kilisedeki gibi elitistler sadece kendi çıkarları için kullanmaya devammı edecekler?
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Ekim 13, 2012, 06:13:28 ös
Yanıtla #1
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 730
  • Cinsiyet: Bay

Sn Karahan bir alıntı yazı paylaşmış.

Yazının din değil ama bilim yönü beni ilgilendiriyor. O kadar çok söylenecek şey varki. Uzatmadan.

Birkaç yanıtım olacak.

1- Bilim ve din de her ikisi de çaba gerektirir. Okumak, anlamak, tecrübe gerektlrir.

Din burada avantajlıdır. Halk okumayı sevmez. Okumak entellektüel bir çabadır. Zordur. Okusa zaten çelişkileri,  din adamlarınız dar dünya görüşlerini nasıl dine soktuklarını görecek. Şüpheye düşecek.

Din kendini inanç bağlamında korku yolu ile beyinlere yerleştirir. Korku düşünmeyi engeller. Haşa tehlikeli işler bunlar.

Birey kendi düşünsel gelişimini tamamlamadan zihlnlere din yerleştirilmelidir.

2- Dünya genelinde yönetici kadrolar, dinin öğretilmeslni zorunlu kılarlar. Eğitim temelde billm yerine din eksenlidir. Düşünme, sorgulama, felsefe öğretilmeden din felsefesi öğretilir. önce masumane iyilik, doğruluk glbi kavramlar verilir. Sonrasında dine bağlanır. çünkü dinsiz olan yalancı ve güvenilmedir.

3- Dinin toplumlarda billmsel düşünceye göre yer bulmasının nedeni işte bu küçükken elde ettiğimiz alışkanlıklardır.

Din ve siyaset destekli din ekseninde toplumlarda bir çok acı yaşanmıştır.

Dinin toplumlara hangi erdemler kazandırdığını da bu işten anlayanlar açıklasın. Biz de öğrenelim.

Saygılarımla.


Özgürlük zeka demektir, sevgi demektir. Özgürlük sömürmeme, yetkeye boyun eğmeme demektir. Özgürlük olağanüstü erdem demektir.
Jiddu Krishnamurti


Ekim 13, 2012, 06:29:35 ös
Yanıtla #2
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Sn.Asimov

İstediğiniz kısmı ile alakadar olabilirsiniz  pencerenizi siz seçip bakış açınızı ona göre oluşturacaksınız.Ben de kendi algıladığım ve kabul ettiğim biçimi ortaya sereceğim burada.Kuranda Allahın tüm ayetlerde en çok kullandığı 2 cümle var hiç düşünmezmisiniz ve aklınızı kullanın der hep.Peki neden böyle demiştir?peki biz neden tersini yaparız okumayız anlamaya çalışmayız hep başkasının bize empoze ettiklerini yutarız.Neden sormayız neden itiraz etmeyiz zaten bir çoğunu sizde  yukarıdaki alıntıda söylenmiş peki neden bu kadar sığız.

Ya işin kolayına kaçma tarafımız yanlış yorumlanmış bir konunun üzerine bile yanlış yorumlar yapmak tartışmak sığlık değilmi size 2 kelime söyledim sadece bunların manasına baksanız allahın ne dediğine ne istediğine vakıf olabileceğiz.

Allah benim inancımda anlamamızı istiyor anlamamızı ama neyi ?herşeyi doğayı,matematiği,fiziği herşeyi çünkü sadece ve sadece bu yolla gerçek aydınlığa ulaşabilirsiniz diyor.Din öğretilmez din anlaşılır aynı eğitim sistemimizn başına gelen şey dinin başına gelendir papağan öğrenciler okulda okuduğunu anlamayan ve sadece sınav notuna endeksli bir öğrenci cürufu ve yine sadece birileri dediği ve öğrettiği şekli ile ibadet yapıp cehennemden kurtulup cennete gitme hayalindeki insanlar ne farkları varki 2 side papağan değilmi.Ben her zaman bu konuyu uygulama hatası olarak görmüşümdür ve bu forumdaki mücadelemde hep onadır.

saygılar
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Ekim 14, 2012, 08:26:58 öö
Yanıtla #3
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Sorunlardan biri ve belki en önemlisi de burada zaten...

Bir bilim insanının ne zaman nerede ne dediği bellidir. Niçin öyle dediği bellidir. Dediği tam ve kesin, mutlak ve değişmez değildir. Gelişebilir, değişebilir, evrimsel doğrultuda yol alabilir.

Sıradan insan bundan hiç hoşlanmaz. Bunu anlayabilmek için akıl kullanmak gerekir. Sıradan insan için akıl kullanmak boşuna bir zahmettir.

Allah diye biri insaara aklını kullanmasını önermiş ama anlaşılan milyonlarca laf etmiş de, (elbette o lafları da onun edip etmediği belli değil, aslında başkaları edip, irsanlar ona inanmış ya bir kere, biunları da onun etmiş olduğunu söyleyerek kandırmış insanları) o milyonlaürca lafın arasında sadece iki kez akıllarını kullanmalarını söylemiş, (öyle deniyor da onun için miş). Daha da çok söylememiş, çünkü anlaşılan o ki, o da biliyormuş insanların zaten akıllarını kullanmaktan pek hoşlanmadıklarını.

İşta sonunda insanlar, onun söyledikleri ya da söylemiş olduğunu söyledikleri şeyleri insanları bir güzel yutturup ortaya din denilen bir sosyal olguyu çıkarmışlar.

O din denilen sosyal olgu kapsamında aslında hiçbir şeyin çözümü verilmeyip herşeyin çözümü verildiği ve çözümlerin çözümlerinin de zaten işte bu kadar olup, insanın başka hiçbir şeye gereksinmesi olmadığı,  şu sıkıntılı dünyada bununla yetinip huzur bulması önerildiğinde,insanlar da bakmış ki haklı bunu diyenler.

Ötekiler yani bunu diyenler de olmuş "yiyenler".

Onların dalkavukları da olmuş "yeğenler".

Onlar yemiş ve yiyor. Berikiler ise dinli olmuş ya eziliyorlar ama varsın böyle olsun dünya demişler ve diyor.

Sonra da soru din neden yok olmadı diye.

Neden olsun ki? İnsanların gereksinmesi var ona. İnsanlar ona gereksinir edildiler bir kez. Ne zaman insanlar asıl başka şeye gereksinme duyarsa (duyar edilirlerse çünkü onların gereksinme duyacakları şeyleri zaten onları dine gereksinme duyar hale getirmiş olanlar kendi ellerinde tutuyor sıkıcı) işte o zaman, belki bir umut, insanlar evrime doğru ilerleyebilir.

İnsanları buna yöneltmeye çaba gösteren bir kurum umudunu yitirmemiş görünüyor henüz. Dinden yana olanlar, dini kullanlar onu da elde etmeye çalışıyor.

Ne kadar çok din, o kadar çok çıkar (menfaat).   

   
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ekim 14, 2012, 10:17:17 öö
Yanıtla #4
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 301
  • Cinsiyet: Bay

Alıntılanan yazıdaki fikre göre biimsel düşünce karşısında zayıflayan din, 20'nci yüzyılda tekrar güçleniyor; bunun sebebi çok basit, din kitleleri yönetebilmek için dünyadaki en etkili metot. Bilimin ise tek amacı dünyayı ve doğayı anlayabilmek. Birbirleriyle rekabet etmeleri son derece akıl dışı geliyor şahsen bana. Daha doğrusu bilimin dünyayla ve evrenle ilgili insanlığı aydınlatıyor olmasından dolayı dini kullanan kesim dinin bilimle rakebet ettiğini empoze ediyorlar, oysa ki gerçekten de bilim ve din aynı tartışma içinde bir araya gelince bile konu anlamsızlaşıyor, çünkü çok ayrı şeyler.

Yine daha önce başka bir konu altında yazdığım bir yazıdan bir bölümü tamamen konuyla alakalı olduğundan buraya da aktaracağım:

Akl'edilmiş değil nakledilmiş bilgi üzerinden felsefe yapmak, felsefe disiplinini bilimsel olmaktan çıkardığından dolayı, felsefe olmaktan da çıkarır.

Bilim ve inanç tamamen ayrı kulvarların mensuplarıdırlar, aynı diyalektik içinde yer almaları zaten mümkün değildir. Bu nedenle örneğin aklıma geldiğinden, evrim-yaratılış meselesi bile aslında var olmayan bir tartışmadır, dile getirilmesi anlamlı olmayacağından, absürddür. Buna şöyle bir örnek verebiliriz; "Türkiye Kralı bugün başkent Kayseri'de senato önünde konuşma yaptı" önermesi içerdiği donelerin gerçel varlıklarının imkanı bulunmadığından "absürd" bir önermedir. Bu nedenledir ki "düşünülemeyen hakkında susmalı" demiş Wittgenstein.

Yani kısacası yine örnek üzerinden konuşmak gerekirse evrim teorisi bilimsel bir tartışmadır, yaratılış teorisi inançsal bir tartışmadır. İkisinin de ayrı yeri ve değeri bulunmaktadır. Ancak birbirleriyle bir ilgileri bulunmamaktadır.


Saygılarımla.
"Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır."
Ludwig Wittgenstein


Ekim 14, 2012, 11:11:28 öö
Yanıtla #5
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 730
  • Cinsiyet: Bay

Sn.Karahan'ın yazısı üzerine hem sn.ADAM hem de sn. Gnothi çok güzel değerlendlrmelerde bulundular.

Zaten bu şekilde bu kopya yazıları buraya yazan sayın üyelerle uyuşamadığımız nokta da budur.

Kendi fikirlerini biz yorum yaptıktan sonra yazıyorlar.

Yazıyı buraya kopyalıyorsanız tamamına benimslyorsunuz demektlr. Yoksa belli kısımlarını alıntılamanız gerekir.

Bilim ve din aynı kulvarın aktörleri değildir. Bu nedenle bu yazıda dln değil, bilim beni ilgilendlrlyor dedim.

Dinin öngörüleri. Kutsal kitaplardaki anlatımlar sembolik anlamlarları ile değerlendirilmelidir. Bu anlatımları doğayı anlamada kullanmak yanlış oluyor.

Depremi ayetlerle açıklıyor.
Uzayı, gezegenleri ayetlerle açıklıyor.

Halk kitapları tartışmasız Allah'ın kelamı saydığından bu ayetlerin onlara işaret ettiğini düşünüyor.

Bu şekliyle din tabi devam eder. Bilimin önüne dini koyduğunuz sürece devam eder.
   
Özgürlük zeka demektir, sevgi demektir. Özgürlük sömürmeme, yetkeye boyun eğmeme demektir. Özgürlük olağanüstü erdem demektir.
Jiddu Krishnamurti


Ekim 14, 2012, 11:55:58 öö
Yanıtla #6
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Gnothi ve Sayın Asimov'un bu konuya katkılarından sonra ben de bir şeyler ekleyecektim, özellikle Sayın Asimov'a katılmadığım bir noktayı öne çıkararak ama bundan vazgeçtim.

Sayın Asimov, yöntem bakımından haklı.

Bu konu baüşlığını acan Sayın karahan.

Konu başlığını açmış ama yapmış olduğu iş, internette bulduğu bir yazıyı buraya kopyalamaktan ileri gitmiyor.

Kopyalamasaydı da olurdu. Sadece ilgili sitenin linkini verse, ilgilenenlerin gidip okumalarını önerse yeterdi. İlgilenen de gider okurdu. Bir şey yapmış gibi uzun bir yazıyı buraya aktarmasaydı da olurdu.

Pardon, yorumum diye eklemiş olduğu birkaç tümce yok değil.

Asal metin ise okunası... Eleştirilebilir, tartışılabilir ama güzel bir yazı.

Sayın Asimov'un dediğine dönelim.

Sayın karahan bu yazının neresinde. Bu yazıyı sanki kendisi yazmışçasına benimsiyor ve her tümcesinin arkasında duruyor mu?

Önce bunu anlayalım, sonra devam edelim, gerekirse.


 
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ekim 14, 2012, 06:49:41 ös
Yanıtla #7
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Kopyalamasaydı da olurdu. Sadece ilgili sitenin linkini verse, ilgilenenlerin gidip okumalarını önerse yeterdi. İlgilenen de gider okurdu. Bir şey yapmış gibi uzun bir yazıyı buraya aktarmasaydı da olurdu.


Ben bu ifadenizi neden yazdığınızı anlıyorum bu ifade hakkında ne düşünülür?

Bu karahan denen adam işte bu kadar,tüm yapabildiği bu,gereksiz işler kendi aklı yok başkalarını kullanıyor maşallah her şeyin kararını vermişsiniz.Üstüne birde bu yazıdan sonra bu karahan denen herifte amma alıngan ha ne desek yanlış anlıyor demeyin yemem.Onu yapmasa olur şunu yapmasa olur bu nedir allahınızı severseniz ben buraya bir yazı yazdığımda yada alıntıladığımda ki üstelik bu alıntıyı herkesin eleştirilerinide dikkate alarak linkini dahi verip altınada 2 satır kendi yorumum yada düğşüncemi yazdığım halde bu şekilde sizin adına eleştiri dediğiniz o menem şey ile yine karşı karşıya kaldım.

Arkadaşlar eğer tarzımızı bu şekil üzere kuracak isek burada her önüme gelen insana bu şekilde iğreti cevaplar yazar insanların asıl işlevlerini bozarım bunu bende yapabilirim.Hoş olmadı hoş olmuyor siz ne istediğinizi hakikaten bilmiyorsunuz biraz dönün kendinize bir bakın.

Alıntı diye kocaman punto yazdım  bu sefer ne gerek vardı diye tepki geliyor niyetiniz beni sürmelaj etmekse bu şekilde hay hay buyrun yol sizin.

Sn. adam biraz artık benim tarzım ile alakalı senin adına eleştiri benim ise artık eleştirinin ötesinde gördüğüm şeyi yapmaktan vazgeç.

Bu yazı sisteme uygun

Bu yazı hakkında konuşmak istiyorsanız buyrun ama 2 de bir bana sallamayın.

saygılarımla
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Ekim 14, 2012, 06:51:46 ös
Yanıtla #8
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

UNUTTUM

YAZIYI BENİMSİYORUM VE ARKASINDA DURUYORUM

SİZ BÖYLE BÖYLE DİYORSUNUZ AMA BAKIN BİRDE BÖYLE DİYEN VAR FALANDA DEMİYORUM.
ÖZÜMSEDİĞİMİ İÇİN KOYDUM BURAYA SİZ EN İYİ BİLDİĞİNİZ ŞEYİ YAPIN VE BENİM ANLAYAMADIĞIM YERLERİ ORTAYA DÖKÜNKİ BENDE NERELERİNİ YANLIŞ ANLAMIŞIM ÖĞRENEBİLEYİM.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Ekim 14, 2012, 08:08:54 ös
Yanıtla #9
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Sn Karahan bir alıntı yazı paylaşmış.

Yazının din değil ama bilim yönü beni ilgilendiriyor. O kadar çok söylenecek şey varki. Uzatmadan.

Birkaç yanıtım olacak.

1- Bilim ve din de her ikisi de çaba gerektirir. Okumak, anlamak, tecrübe gerektlrir.

Din burada avantajlıdır. Halk okumayı sevmez. Okumak entellektüel bir çabadır. Zordur. Okusa zaten çelişkileri,  din adamlarınız dar dünya görüşlerini nasıl dine soktuklarını görecek. Şüpheye düşecek.

Din kendini inanç bağlamında korku yolu ile beyinlere yerleştirir. Korku düşünmeyi engeller. Haşa tehlikeli işler bunlar.

Birey kendi düşünsel gelişimini tamamlamadan zihlnlere din yerleştirilmelidir.

2- Dünya genelinde yönetici kadrolar, dinin öğretilmeslni zorunlu kılarlar. Eğitim temelde billm yerine din eksenlidir. Düşünme, sorgulama, felsefe öğretilmeden din felsefesi öğretilir. önce masumane iyilik, doğruluk glbi kavramlar verilir. Sonrasında dine bağlanır. çünkü dinsiz olan yalancı ve güvenilmedir.

3- Dinin toplumlarda billmsel düşünceye göre yer bulmasının nedeni işte bu küçükken elde ettiğimiz alışkanlıklardır.

Din ve siyaset destekli din ekseninde toplumlarda bir çok acı yaşanmıştır.

Dinin toplumlara hangi erdemler kazandırdığını da bu işten anlayanlar açıklasın. Biz de öğrenelim.

Saygılarımla.





sn.asimov

Bu şekilde cevap yazıp sadece görüş beyan ettiğiniz için teşekkürler
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
Neden?

Başlatan Hamlet « 1 2 » Felsefi Sorular

17 Yanıt
13129 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 22, 2017, 01:00:20 öö
Gönderen: NOSAM33
14 Yanıt
13796 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 25, 2012, 12:45:33 ös
Gönderen: BULGARIA
19 Yanıt
9293 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 21, 2009, 02:58:03 ös
Gönderen: Prenses Isabella
10 Yanıt
7921 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 15, 2014, 03:30:44 öö
Gönderen: karahan
11 Yanıt
7393 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 12, 2011, 12:19:33 öö
Gönderen: Genius Loci
4 Yanıt
3505 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 08, 2013, 05:14:35 öö
Gönderen: NOSAM33
7 Yanıt
5635 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 05, 2013, 08:44:02 ös
Gönderen: evvah
10 Yanıt
7594 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 23, 2014, 03:07:12 öö
Gönderen: Ali Genetic
5 Yanıt
3862 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 19, 2017, 10:18:56 öö
Gönderen: night manager
20 Yanıt
9474 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 09, 2015, 12:29:56 öö
Gönderen: darkshadow